SAĞLIK - 26 Ağustos 2023 Cumartesi 11:36

Nergis çiçeği Alzheimer’ı durduruyor

A
A
A
Nergis çiçeği Alzheimer’ı durduruyor

Tıbbi Biyokimya Profesörü Aysun Bay Karabulut, ismini Yunan mitolojisindeki ünlü karakterden alan nergis çiçeğinin, nörolojik hastalıklar için kullanılan galantamin içerdiğini belirterek “Galantamin maddesi alzheimer hastalığını direkt tedavi etmese de ilerlemesini durduruyor, belirtilerini hafifletiyor” dedi.


Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, Nergis Çiçeğinin birçok kişi tarafından bilinmeyen özelliklerini kaleme aldı. Tıbbi Biyokimya Profesörü Karabulut, nergisin Doğu’da zenginlik ve iyi talihin, Fars edebiyatında ise güzel gözlerin sembolü olarak bilindiğini söyledi. İngiliz edebiyatında da sıklıkla nergis isminin geçtiğini belirten Karabulut, “Nergis Galler’in ulusal çiçeğidir. Ancak nergisi en çok Eski Yunan Mitolojisi’ne dayanan Narcissus hikayesiyle biliyor olabilirsiniz” ifadelerine yer verdi.


Nergis çiçeğinin baharın en erken müjdecileri olduğunu da hatırlatan Karabulut, “Mart ayı ile hatta bazı iklimlerde Şubat ile beraber kırlarda, kaya diplerinde, yol boylarında öbek öbek açarlar. Nergiste sap 20-80 cm kadar yükselebilmektedir. Soğanlı ve güzel kokulu olan bu bitkilerde taç yaprakları beyaz veya sarının karışımları şeklindedir. Anavatanı Avrupa olan bu bitkilerin en çok tür zenginliğine İspanya ve Portekiz’de rastlanmaktadır. Ancak doğal olarak tüm Akdeniz kıyılarında, hatta bunun uzantısı olan Japonya’ya kadar aynı enlem dereceleri arasında görülmektedir. Dünyada Avrupa, Kuzey Amerika, Kuzey Afrika ülkelerinde tarımı yapılmaktadır. Bu bitkinin soğanları en az bir sene ara ile kullanılmaktadır. Zira çiçeğini vermiş olan soğan ekilirse, bir dahaki seneye çiçek vermez” dedi.


Nörolojik hastalıklarda kullanılıyor


Nergisin içinde binbir çeşit alkaloid bulunduğunu ifade eden Karabulut, “Nergisteki alkaloidlerden en önemlisi, daha doğrusu üzerinde en çok araştırma yapılanı galantamin maddesi. Ruslar, galantamini ilk olarak 1950’lerin başında Galanthus woronowii, yani kardelen çiçeğinden izole ediyorlar. Birkaç yıl sonra Japonya’dan Uyeo ve Kobayashi aynı molekülü Lycoris radiata yani kırmızı örümcek zambağından da elde ediyor. Böylece nergisgiller ailesinin tüm fertlerinde bulunduğu fark edilen madde, 1960 ve 70’lerde SSCB’de nörolojik hastalıklar için kullanılıyor fakat demir perde yüzünden dünyanın geri kalanının bu işten pek haberi olmuyor. Amerika’da ilaç olarak onaylanması 2001’i buluyor” dedi.


Alzheimer’ı durduruyor


Dünyada 50 milyon kişiyi etkileyen alzheimer hastalığının nedeninin hala tam olarak bilinmediğinin de altını çizen Karabulut, “Ölmüş alzheimer hastalarının beyinlerinde, düğüm ve plaklar olduğu görülüyor ki bunlar hastalığın karakteristik işareti kabul ediliyor. Amiloid hipotezi, hastalığı beta amiloid isimli proteinlerin zamanından önce ve fazla üretilip birikmesinin, yumak gibi dolanıp sertleşmesinin başlattığını varsayıyor. Bunu yavaşlatmaya veya durdurmaya yönelik ilaç adayları da heyecanla karşılanıyor, örneğin zeytinyağındaki oleokantal. AK enziminin de bu plakların oluşmasını hızlandırdığı, bu yüzden galantaminin, bu enzimin çalışmasını durdurmasının veya yavaşlatmasının düğüm ve plakların oluşumunu da yavaşlatabileceği öne sürülmekte. Galantamin hastalığı direkt tedavi etmese de ilerlemesini durduruyor, belirtileri hafifletiyor” ifadelerine yer verdi.


Çiçekten galantamin elde edebilmenin maliyetinin oldukça yüksek olduğunu ve bu nedenle ilaç firmalarının bu maddeyi ticari üretme çabasında olduğunu belirten Karabulut, “Laboratuvarda sentezlenebiliyor fakat bitki hücrelerinde üretilmesi tarımsal ekonomi açısından da milli yerli ilaç üretimi açısından da oldukça önemli” dedi.


Dikkat edilmesi gereken hususlar


Nergisin tüm kısımlarının zehirli bir kimyasal olan likorin içerdiğini de kaydeden Karabulut, şunları söyledi:


“Özellikle soğan kısmı. Bitkinin herhangi bir kısmını yemek mide bulantısı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi belirtilere neden olabilir. Bu belirtiler genellikle üç saat sürer. Düşük kan basıncı, uyuşukluk ve karaciğerde hasar gibi daha ciddi problemler, bitkiden çok fazla miktarda yiyen hayvanlarda rapor edilmiştir. Ayrıca çiçeğin olduğu kısımda, ampulla bölgesinde mikroskobik düzeyde oksalat vardır. Oksalatlar yutulduğunda dudaklarda, dilde ve boğazda şiddetli yanma ve tahrişe neden olur”


Nergis türleri


Nergis çiçeğinin Anadolu’dan Japonya’ya kadar birçok yerde doğal olarak yetiştiğini de belirten Karabulut, şunları söyledi:


“1920’lerde sadece bir Hollanda şirketinin envanterinde 2 bine yakın çeşidi olduğu söylenmektedir. İngiliz nergis-severler, 1898’de Daffodil Society’i kurmuştur, her türlü bilgi bu platformda arşivlenmekte ve paylaşılmaktadır. Türleri arasında, Çin nergisi (narcissus tazetta), yabani nergis (narcissus pseudonarcissus), fulya (narcissus jonquilla), zerrin (narcissus poeticus), güz nergisi (Narcissus serotinus) bulunmaktadır. Türkiye’deki nergis çeşitlerinin tanımlanması, var olanların korunması, ticari değeri yüksek (daha uzun ömürlü, daha hoş kokulu vs) yeni çeşitlerin yetiştirilebilmesi için önemli ama bu konuda yapılmış çalışmalar şimdilik çok kısıtlı. Türkiye’de en çok rastlanan tür Narcissus tazett’dır ama Ege, Akdeniz hatta Karadeniz’in bazı yerlerinde doğal ve doğallaşmış başka türler de bulunmaktadır.


Kastamonu ili, İnebolu ilçesinde zellankadef denilen bu çiçek halk pazarlarında köylü kadınlar tarafından satılır. Zellankadef Azerbaycan’da ve Urdu dilinde de nergis çiçeği yerine kullanılır.”


Narcissus poeticus’un Türkiye’de Ege Bölgesi’nde özellikle Karaburun ve Mordoğan’da yetiştirildiğini ifade eden Karabulut, “Karaburun’a gittiğinizde "Artık nergis falan kalmadı eskiden çiçekler açtı mı tepeler boyu bembeyaz, kar yağmış gibi olurdu" diyen Karaburunlularla karşılabilirsiniz. 1980 sonrasında soğan sak nematodu hastalığı, Latince adıyla ditylenchus dipsaci (kühn) büyük zarara neden olmuş, emek verip ticari karşılık bulamayan Karaburunlular zamanla nergis yetiştirmekten vazgeçmiştir. Karaburun’da her kış Nergis festivalleri düzenlendiği de buraya not edelim” ifadelerine yer verdi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Palandöken: “Tüm sektörler sermayenin elinde” Enflasyonla mücadelenin en önemli ayağı olan esnaf ve sanatkarların haksız rekabet karşısında dayanacak gücü kalmadığını hatırlatan TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Ülkede haksız rekabet çok ciddi boyuta ulaştı. Tüm sektörler sermayenin elinde. Maalesef perakende yasası bir türlü çıkmıyor. Çıkmayınca da haksız rekabetle birlikte fiyatları regüle edecek mahalle esnafı neredeyse yok noktasına geldi. Artan nüfusa karşı esnaf sayısında büyük bir artış yok. Sokakta kasap, manav kalmadı. Karşılıklı fiyatların ucuzlamasını sağlayacak bir sistem gerekiyor. Öncelikle zincirlerin haftada 1 gün tatil ve açma kapama saati belli olmalı. Bunun içinde perakende yasası şart. Yasanın olmaması, Hakkari’de, İstanbul’da, Ankara’da veya Bursa’da da aynı fiyatları dayatmaya yol açıyor. Oysa esnaf ve sanatkarlarımız enflasyonla mücadelenin en önemli ayağıdır. Anayasanın 173. maddesinde olduğu gibi esnaf ve sanatkar korunmalı. Meclis tatile girmek üzere bundan sonraki süreçte açılır açılmaz perakende yasası tartışılacak ilk madde olmalı” dedi. “Esnafı tezgahtar, çiftçiyi işçi konumuna getirdiler” Haksız rekabet yüzünden esnafın tezgahtar çiftçinin ise işçi konumuna geçtiğini söyleyen Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Türkiye’de, gelişmiş ülkelerden örneği alınanla hiç uyuşmayan bir haksız rekabet var. Tüm sektörler sermayenin elinde. Tüm sektörlerdeki ürünleri sattıkları yetmiyormuş gibi ülkenin her yerindeki ürünlerin fiyatını tek tuşla belirleyebiliyorlar. Esnafı bitirdiler, tezgahtar yaptılar. Çiftçiyi de kendilerine işçi yaptılar. Fideyi veriyor, ürettiriyor. Ondan sonra ürünü toplayıp kendi mağazalarına gönderiyor. Fiyatı da kendisi belirliyor. Bir tarafta işsizler ordusu varken diğer tarafta da iştigal edecek, kendi kendine iş yeri müteşebbis olacak insan yok. Artık her şey sermayenin elinde. Ben yaparım, ithal ederim diyor. Bireysel işletme kalmadığı müddetçe etin fiyatının düşmesini kimse beklemesin” şeklinde konuştu. “Haksız rekabetin önüne geçilmeli” Her şeyi bol olan ülkemizde fiyatları düşürememe sıkıntısı olduğunu dile getiren Palandöken, “Küçük esnafımız enflasyonla mücadelenin olmazsa olmaz ayağıdır. Her şeyi bol olan bir ülkede fiyatları düşürememenin sıkıntısı var. Sorunun çözümü belli. Perakende Yasası acilen esnafın ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmeli. Devletimizin enflasyonla mücadele ederken aldığı tedbirlerin işe yarayabilmesi için önce esnaf ve sanatkarların korunması şart. Küçük işletmeler ayakta kalmalı ki vatandaş fiyatları mukayese edip gerçek indirimin farkına varsın” diye konuştu.
Bursa Özgür Ozel: “Küfeyi benim sırtıma ver. Ben taşırım” Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde vatandaşlara hitap etti. Sırtına küfe alan Özel, “Tayyip Bey, bırak küfeyi benim sırtıma ver. Ben emekliyi aslan gibi taşırım” dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa’nın Mudanya ilçesinde vatandaşlara otobüs üzerinden seslendi. İki gencin protesto amaçlı küfe getirdiğini gören Özel, gençleri yanına çağırdı. Burada eleştirilerini sürdüren Özel, “Geçen gün Tayyip Bey’i dinliyorum. Ben demişim ‘emekliye 12 bin 500 yetmez, 17 bin 500 ver.’ ‘Asgari ücrete zam yok’ demiş, asgari ücreti zam yapalım demişim. 17 bin lira çay parası çay parası olmaz, 25 bin taban fiyat olsun dedim. 9 bin 200’e buğday satılmaz, 15 bin olsun dedim. Tarlalarda 2 liraya domates kaldı, kavunun karpuzun bostanda kalması olmaz demişim, diyor ki ‘Özgür Bey’in sırtında küfe yok, emekliye zam istiyor.’ ‘2 bin 500 lira zam 33 milyar tuttu’ diyor. ‘Benim sırtımda küfe var’ diyor. Gençler bunu duymuş, küfeyi getirmişler. Tayyip Bey’e dedim ki, ‘Doğru, senin sırtında küfe var. Bu milletten oy istedin, onlar da aldı küfeyi sırtına koydu. Tayyip Bey diyor ki, ‘Emekliler bana ağır geliyor, taşıyamam. Asgari ücretli ağır gelir taşıyamam. Rizeli hemşerime çay parası veremem ağır geliyor’ diyor. Ama bir bakıyorsunuz yandaş müteahhitte sıra gelince dikeliveriyor. 660 milyar lirayı buluyor. Ben diyorum ki, ‘Tayyip Bey, bırak küfeyi ver benim sırtıma. Ben emekliyi aslan gibi taşırım. Asgari ücretliyi taşırız. Biz bu milleti taşırız. Eğer taşıyamıyorsan, bırak küfeyi. Sen bu milletin sırtına yüksün. Emekliler değil, asgari ücretliler değil, esnaf, çiftçi değil. Bu küfeye ne yük koyarsan koy, biz taşırız. Taşıyamayanlar bırakacak, taşıyanlar gelecek. Getir sandığı küfeyi biz taşıyalım. Emeklileri biz ayağa kaldıracağız” dedi. Özel, seçimlerin galibiyetle sonuçlanması durumunda kutlamalarda bu iki gencin de olacağının sözünü verdi.
Konya Konjonktivit tedavi edilmezse gözde ömür boyu izler bırakabiliyor Uzmanlar, gözlerde biraz kızarıklık sonrasında ise çapaklanma, göz kapaklarında şişme ve kızarıklığın şiddetinin gittikçe artmasıyla karşımıza çıkan kırmızı göz hastalığı olarak bilinen konjonktivitte, belirtileri görülen kişilerin göz doktoruna gitmesi konusunda uyarıyor. Konjonktivit, gözün beyaz ve şeffaf bölümünü ve göz kapaklarının içini kapsayan tabakanın (konjonktivanın) iltihaplanması olarak tanımlanıyor. Normalde saydam olan konjonktiva, iltihap oluştuğunda pembe ya da kırmızı renk alıyor. Konjonktivitin temas yoluyla bulaştığını ifade eden Medicana Konya Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hasta olan kişi elini gözüne dokunduktan sonra başka bir yere dokunduğunda siz de aynı yere temas ettiğinizde ve gözünüzle temasta bulunursanız maalesef bizlere de bulaşıyor" dedi. "Göz yüzeyinde izler bırakıp görme azlığına, bulanıklığına neden olabilen önemli bir virüstür" Adenoviral konjonktivitlerin, adenovirüs denilen bir virüs nedeniyle ortaya çıktığını belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hastalarımızda genellikle ilk günlerde gözlerde biraz kızarıklık sonrasında ise çapaklanma, göz kapaklarında şişme ve kızarıklığın şiddetinin gittikçe artmasıyla karşımıza çıkar. Özellikle pandemi döneminden sonra adenovirüslerdeki salgınlar daha da artmaya başladı. Daha çok toplu yaşam alanları, çocuklarımızın gittiği kreşler gibi alanlarda daha sık görülüyor. Çünkü bu enfeksiyonda en önemli etken aslında dışarıdan bulaş. Havadan bir bulaş olmuyor. Genellikle temasta bulaş olur. Hasta olan birey elini gözüne dokunduğu zaman başka bir yere dokunduğunda siz de aynı yere temas ettiğinizde ve gözünüzle temasta bulunursanız maalesef bizlere de bulaşıyor. Bu virüs aslında uzunca sürebilen, tamamıyla geçmesi bazen bir ayı bulabiliyor, bazen göz yüzeyinde izler bırakıp görme azlığına, bulanıklığına neden olabilen önemli bir virüstür. O yüzden evde herhangi birinde gözünde bir kızarıklık başladı, birkaç gün içinde şiddetlenerek arttı, göz kapaklarında şişlik oldu, aşırı bir kızarıklık oldu mutlaka bir an önce bir hekime başvurmak lazım. Hekim muayenesinde eğer adenovirüs tanısı koyduysa hemen uygun ilaçlarla tedaviye başlıyor" diye konuştu. "Bu virüste erken tedaviyle beraber hemen ilk zamanlarda başarılı bir sonuç alıyoruz" Evde dikkat edilmesi gereken birtakım durumlar olduğunu belirten Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Elimizi her gözümüze dokundurduğumuzda mutlaka sabunlu suyla beraber yıkamamız gerekiyor. Ortak havlu kullanımını ortadan kaldırmalıyız. Bu tarz şeyler evde salgınlar halinde görülmesine neden oluyor. Genellikle gördüğümüz tablolar ailede bir sağlık çalışanı ya da çocuklarımız kreşe gittikten sonra diğer aile bireylerine bulaşla ortaya çıkıyor. Bu virüste erken tedaviyle beraber hemen ilk zamanlarda başarılı bir sonuç alıyoruz. Fakat hastalarımız bize geç zamanda gelirse ya da kişilerin bağışıklık sistemine bağlı göz yüzeyinde kalıcı izler oluşturursa, bu kalıcı izler göz yüzeyinde ömür boyu bile kalıcı olabilen izler bırakabilmekte. Bu da hastaların gözünde astigmata, görme bulanıklıklarına neden olabilmektedir. O yüzden böyle bir durumdan şüpheleniyorsak en kısa zamanda mutlaka bir göz hekimine başvurmalıyız" şeklinde konuştu.