GÜNDEM - 17 Haziran 2025 Salı 11:09

Pestisit tehlikesine karşı çözüm: Üretici sorumluluğu ve etkin denetim

A
A
A
Pestisit tehlikesine karşı çözüm: Üretici sorumluluğu ve etkin denetim

Sebze ve meyvelerde halk sağlığı için risk içeren pestisit kalıntıları iddiaları devam ederken, sosyal medyada etkinliği tartışmalı yöntemler hızla yayılıyor. Dr. Müge Kesici Baysoy, sorunun ancak üreticilerin bilinçli uygulamaları ve etkin denetim sistemiyle çözülebileceğine dikkat çekti.


Tarım ürünlerinde pestisit kalıntısı bulunduğuna dair iddialar kamuoyu gündeminde yerini korurken çözüm için gözler üretici bilincine ve denetim mekanizmalarına çevrildi. Bahçeşehir Üniversitesi Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Müge Kesici Baysoy konunun bilimsel boyutunu ve çözüm yollarını anlattı.


Ciddi sağlık sorunlarına neden olduğu bilinen pestisitle ilgili sosyal medyada pek çok çözüm önerisi iddiaları, hatta pestisit kalıntılarını tespit ettiği öne sürülen ölçüm cihazlarının tanıtımları sık yer alıyor. Pestisit ürünlerinin çok çeşitli olduğunu ve farklı etken maddeler içerdiğini belirten Dr. Müge Kesici Baysoy, "Besin maddelerinin üretimi, tüketimi ve depolamaları sırasında, besin değerini bozan ve besinleri yok eden, zarar veren haşereleri, mikroorganizmaları ve diğer zararlıları (pestleri) yok etmek için kullanılan fiziksel, kimyasal veya biyolojik savaş maddelerine pestisit denir. Yumuşakçalara, kuşlara, diğer farklı organizmalara karşı farklı içeriklere sahip pestisitler kullanılır. 1945’ten itibaren daha çok bitki kökenli pestisitler kullanılırdı. Ancak 1960’dan, yeşil devrimin hızlandığı dönemden sonra daha etkin olan kimyasal pestisitler kullanılmaya başladı. Ve zaman içinde çok fazla çeşitlilikte pestisit gurupları ortaya çıktı" dedi.


Kanser riskini arttırıyor


Pestisitlerin insan sağlığı için çok tehlikeli olduğunu ve bu ilaçlara bağlı ölümlerin raporlandığını ifade eden Dr. Kesici Baysoy, şunları söyledi:


"Bunların hepsi kimyasal maddeler Hepsinin farklı farklı etken maddeleri ve limit dozu var. Bu dozu aşınca hepsinin ciddi bir toksik etkisi var. Bununla ilgili dünyada pek çok ölüm raporu dahi var. Bazı etken maddeler az alınsa dahi toksik özellik gösterebiliyor. Bu durum çok önemli çünkü bazı kanser türlerinin ana sebebinin tarım ilaçları olduğuna dair çalışmalar olduğunu da biliyoruz."


Üretici sorumlu davranmalı


Pestisitlerin kalıntısının azaltılması için çiftçilerin ilaçlama kurallarına uymasının çok önemli olduğunu belirten Dr. Müge Kesici Baysoy, denetimlerin de sıkılaştırılmasının önemine dikkat çekti. Kesici, şu bilgileri verdi:


"Tarım ilaçlarının üzerinde, hangi dozda, ne şekilde kullanılacağı bilgisi vardır. Aynı zamanda tarım ilacının ne kadar sürede etkisini kaybedeceği de belirtilir. Çiftçilerin buna uyması çok önemli. Çünkü bazı pestisit türleri sebzenin ya da meyvenin içine de nüfuz eder. Ancak bitki güneş ışığından da faydalanarak bu pestisiti zaman içerisinde parçalayarak etkisiz hale getirir. Bu dönüşüm için belli zamana ihtiyaç vardır. Örneğin; ilacın etkisinin biteceği süre 20 gün ise bundan önce hasat yapılmamalıdır. Ancak bazı çiftçiler, ilaçlama yaptıktan sonra bu süreyi beklemeyebiliyor. Bazen, pazara yeni çıkan bir ürünün fiyatı yüksek olacağı için karlılık gözetilerek erken hasat yapılabildiğini duyuyoruz. Tabii bu sırada yapılacak denetimler de çiftçilerimize hem yol gösterecek hem de doğru hasat zamanına uymalarını sağlayacaktır. Bu veya benzeri durumlar bizleri yüksek kalıntı ile karşı karşıya bırakan sebeplerdendir."


Denetimler sürekli ve kapsamlı olmalı


Dr. Müge Kesici Baysoy, insan sağlığı açısından ciddi tehditler oluşturan pestisitler ile ilgili ülkemizdeki bazı bölgelerde ciddi denetimlerin yapıldığını vurguladı. Son dönemlerde yüksek pestisit kalıntısı iddiaları üzerine de yapılması gerekenler olduğunu belirten Kesici, şunları söyledi:


"Pestisit etken maddeleri çok farklı olabildiği için bu ilaç kalıntılarının tespiti laboratuvar ortamında gerekli ekipmanlarla yapılabilir. Hallerde ve ilgili satın almaların yapılacağı yerlerde de laboratuvarlar oluşturularak buralarda da numuneler alınarak denetimler yapılabilir. Bir de bu denetimler, aynı bölgeden ya da üreticiden gelen ürünler için bir seferle sınırlı olmamalı. Her yeni parti ürün için yeniden denetim yapılmalı ve limit aşımı belirlendiği durumlarda gereken ceza uygulanmalıdır. Bu sayede farklı, tarlalarda ya da sonraki hasatta ortaya çıkacak yüksek kalıntı riskinin de önüne geçilebilir. Kalıntının limitleri aşması durumunda uygulanacak cezalar, üreticinin de daha dikkatli olmasını sağlayacaktır. Belki eğitimlerle de bu durum desteklenebilir."


‘Karbonatlı su sınırlı ilaç türünde etkili’


Sosyal medyada yer alan pestisite karşı çözüm önerilerine de değinen Dr. Müge Kesici Baysoy, sıklıkla dile getirilen meyve ve sebzelerin karbonatlı suda bekletilmesinin pestisiti yok edeceği iddiasına ilişkin, "Pestisitlerin etken maddesi çok çeşitlidir. Belki bir iki tür etken maddeyi kabukta karbonatlı su uygulamasıyla etkisiz hale getirmek mümkündür. Ama tüm etken maddelerin giderilmesi için bu her zaman geçerli bir yöntem değil." dedi. İnternet üzerinden satılan pestisit ölçüm cihazlarıyla ilgili de konuşan Kesici, şunları söyledi:


"Pestisit üretiminde çok farklı kimyasallar kullanılır. Bu cihazlarla bu kadar farklı etken maddeyi tespit etmek mümkün değil. Bu tespitler ancak laboratuvar ortamında yapılabilir."


Evde arındırma imkânı kısıtlı


Pestisitten kurtulmak için evlerde yapılabilecek çözümlerin sınırlı olduğunu belirten Dr. Müge Kesici Baysoy, "Bu ilaçların temizlemesi için literatürde laboratuvar ortamında oldukça etkin soğuk plazma, mikro kabarcık gibi bazı yöntemler var. Ancak bunların evlerde ya da küçük işletmelerde kullanılması mümkün değil. Yine de evlerde özellikle kabuktaki pestisiti azaltmak için ürünü akan su altında bir süre yıkamak çok önemli. Kabuğu soyulabilecek ürünleri soyarak yemek de meyve etine işlememiş pestisit için bir çözüm olabilir. Ancak açık konuşmak gerekirse burada vatandaşların yapabileceği çok fazla çözüm de yok. Üreticilerin dikkatli ve sorumlu davranması gerekiyor. Sorumlu davranmayan üreticilerin de denetimlerle ilaçları doğru kullanmaya mecbur olmasının sağlanması gerekiyor" dedi.



Pestisit tehlikesine karşı çözüm: Üretici sorumluluğu ve etkin denetim

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’de afet bilinci için güç birliği Nilüfer Belediyesi, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaparak afet bilincini artırıyor. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi, Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu ve Pancar Deposu’nda düzenlenen eğitimlerde, deprem ve yangın anında yapılması gerekenler uygulamalı olarak anlatıldı. Afetlerde dirençli bir kent oluşturma hedefiyle çalışmalarını sürdüren Nilüfer Belediyesi, personelini ve vatandaşları tehlikelere karşı bilinçlendiriyor. Nilüfer Belediyesi, BAKUT, ANDA ve MAG-AME Arama Kurtarma dernekleriyle iş birliği yaparak kapsamlı bir eğitim programı gerçekleştirdi. İş birliği kapsamında Nilüfer Belediyesi Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi ve Pancar Deposu’nda bir dizi etkinlik düzenledi. Eğitimlerde teorik bilgilendirmelerin yanı sıra, tahliye planları gözden geçirildi ve afet anında paniğin önüne geçilmesi için yapılması gerekenler anlatıldı. Eğitimler kapsamında, tatbikatlar da gerçekleştirildi. Senaryo gereğin alarmın çalmasıyla birlikte binaların tahliyesi sağlandı. "Çök-Kapan-Tutun" uygulamasını başarıyla gerçekleştiren personel, güvenli bir şekilde toplanma alanlarına ulaştı. Tatbikatlarda, yangın tüplerinin doğru kullanımı ve başlangıç aşamasındaki yangınlara müdahale teknikleri uygulamalı olarak gösterildi.
İzmir Adet sancılarının çaresi mutfakta Şişkinlik, karın ağrısı, iştah artışı ve benzeri durumlar; adet dönemlerinde çoğu kadın için zorlayıcı ve can sıkıcı olabiliyor. Buna karşı adet sürecinde görülebilen bu etkilerin hafif geçmesinde beslenmenin etkili olabileceğini aktaran Medicana Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, "Adet döneminde beslenme, hormonel dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabilir. Ancak tek başına çözüm olarak düşünülmemelidir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su ile tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" dedi. Adet dönemleri çoğu kadın için sıkıntılı geçebiliyor. Özellikle adet sancısı ve şişkinlik durumu çoğu kadının yaşam konforunu bozabilecek noktalarda seyredebiliyor. Bu dönemi konforlu geçirmek adına çeşitli ilaçlar kullanılabiliyor. Ancak adet sürecinde hafiflemenin daha sağlıklı ve dengeli bir yolu olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. M. Zeynep Kuşku, beslenmenin hormon dengesi ve sancılar üzerinde etkili olabileceğini dile getirdi. Kuşku, "Adet döneminde beslenmeyi tek başına çözüm gibi düşünmemek gerekir. Adet sancısının ana biyolojik sürücüsü çoğu kişide prostaglandin artışıyla oluşan rahim kasılmalarıdır. Beslenme; inflamasyon düzeyi, kan şekeri dalgalanmaları, su-tuz dengesi ve bazı mikrobesin yeterlilikleri üzerinden şişkinlik, ödem, yorgunluk ve ağrı algısını etkileyebilir. Diyet örüntülerinin (yüksek şeker/atıştırmalık ağırlığı gibi) dismenore şiddetiyle ilişkili olabildiğini gösteren çalışmalar vardır" açıklamalarını yaptı. Adet döneminde özellikle aşırı tuzlu ve işlenmiş gıdaların ödem ve şişkinliği artırabildiğini, bunun yanında; yüksek şeker ve rafine karbonhidratlı gıdaların kan şekeri dalgalanmasına neden olmakla birlikte iştah artışı, yorgunluk ve ağrı gibi sorunlara neden olabildiğini aktaran Kuşku, "Adet döneminde paketli işlenmiş gıdalardan, şeker ve karbonhidrat içeren gıdalar mümkün olduğunca tüketilmemeli. Ayrıca, yağdan çok zengin, ağır kızartmalar: sindirim yükü ve inflamatuar yanıt üzerinden yakınmaları artırabilir; düşük yağlı diyetle ağrıda azalma bildiren çalışmalar vardır. Alkol de PMS yakınmalarını artırabildiği için bu dönemde sınırlanması önerilir. Öte yandan gaz yapan gıdalarda belirlenerek tüketiminde dikkatli olunmalıdır" diye konuştu. Zencefil, bitkisel destekçilerden biri Adet sancılarıyla beslenme arasında bir ilişki olduğunun artık daha net bilindiğini aktaran Kuşku, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle bazı besin grupları ağrının şiddetini azaltmada destekleyici olabiliyor. Omega-3’ten zengin besinler, örneğin haftada 2 kez tüketilen yağlı balık, ceviz ya da chia tohumu, vücuttaki iltihap yolaklarını baskılayarak adet ağrısında hafif-orta düzeyde azalma sağlayabiliyor. Etkisi çok keskin değil ama düzenli tüketim genel sağlık açısından da oldukça faydalı. Magnezyum içeren besinler (ıspanak, avokado, kakao gibi) kas gevşetici etkileri sayesinde adet sancılarını hafifletebilir. Bu konuda çalışmalar umut verici olsa da herkese rutin magnezyum takviyesi önermek doğru değil. En güvenli yol, magnezyumu gıdalardan almak ve gerekirse kişiye özel değerlendirme yapmak. Kalsiyum, özellikle PMS belirtilerinde; şişkinlik, hassasiyet ve duygu durum değişikliklerinde fayda sağlayabiliyor. Potasyum ise doğrudan ağrı kesici bir etki göstermese de sıvı dengesini düzenleyerek ödem ve şişkinliği azaltmaya yardımcı olabilir. Özellikle zencefil adet sancısı konusunda en çok çalışılmış bitkisel desteklerden biri. Zencefilin klinik çalışmalarda ağrıyı azaltabildiği gösterilmiş durumda. Rezene ve papatya çayı da bazı kadınlarda rahatlama sağlayabiliyor. Ancak bitkisel ürünlerin de bilinçsiz ve sürekli kullanımının riskleri olabileceğini unutmamak gerekir. D vitamini eksikliği olan kadınlarda, bu eksikliğin giderilmesiyle adet ağrılarında azalma görülebiliyor. B6 vitamini daha çok PMS semptomları üzerinde etkili; B12’nin ise doğrudan ağrı azaltıcı güçlü bir kanıtı yok, ama eksiklik varsa mutlaka yerine konmalı. Yeterli su tüketimi de önemli. Hidrasyon, hem ağrı şiddetini hem de şişkinliği azaltmada destekleyici olabilir." Vücudunuz uyarı veriyor olabilir Adet sürecinde beslenmeye dikkat edildiği halde şiddetli sancı durumunun geçmemesi durumunda mutlaka altta yatan bir neden olup olmadığına bakılması gerektiğini vurgulayan Kuşku, "Özellikle ağrının ilk kez çok şiddetli başlaması ya da yıllar içinde giderek artması, ağrı kesicilere rağmen belirgin rahatlama olmaması önemli bir uyarı işaretidir. Bunun yanında aşırı veya pıhtılı kanama, ara kanama, ateş, kötü kokulu akıntı, cinsel ilişkide ağrı, idrar yaparken ya da dışkılama sırasında ağrı, bayılma hissi ya da günlük yaşamı ciddi şekilde aksatan sancılar mutlaka değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, uluslararası kılavuzlarda da açıkça vurgulanmaktadır. Adet ağrısı yalnızca adet günleriyle sınırlı değilse, adet dışı pelvik ağrı da eşlik ediyorsa; cinsel ilişkide derin ağrı, çocuk sahibi olamama öyküsü varsa veya kanamalar belirgin şekilde artmışsa endometriozis, miyom ya da adenomyozis gibi altta yatan hastalıklardan şüphelenmek gerekir. Muayene ve ultrason temel değerlendirme yöntemleridir; gerekirse ileri tetkikler planlanır" ifadelerini kullandı. Toplumda adet süreciyle ilgili bazı yanlış inanışlar olduğunu da belirten Kuşku, şöyle konuştu: "Soğuk içeceklerin herkeste mutlaka sancıyı artırdığı ya da şeker tüketilmezse ağrının dayanılmaz olacağı düşüncesi bilimsel bir genelleme değildir. Bitki çaylarının tamamen zararsız olduğu ve sınırsız içilebileceği algısı da doğru değildir. ‘Adet sancısı normaldir, katlanmak gerekir’ düşüncesi de yanlıştır. Şiddetli ve yaşam kalitesini bozan ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır."