GENEL - 14 Aralık 2017 Perşembe 13:29

İzmir, engelliler için toplandı

A
A
A
İzmir, engelliler için toplandı

İzmir Urla’da düzenlenen "Engelliler için Meslek Edindirme Kursları Meslek Toplantısı"nda konuşan Urla Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı Göksel Kayseri, "Tüm engelliler öncelikle devletin koruması altındadır.

İzmir Urla’da düzenlenen "Engelliler için Meslek Edindirme Kursları Meslek Toplantısı"nda konuşan Urla Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı Göksel Kayseri, "Tüm engelliler öncelikle devletin koruması altındadır. Ancak engelliler, engelli olduklarını kanıtlamak için çok zor süreçlerden geçiyor" derken, İŞKUR Konak Hizmet Merkezi Müdürü İbrahim Ay da, 3 bin 162 engellinin istihdam edildiğini ancak bu sayının yeterli olmadığını söyledi.


İŞKUR, Urla Kaymakamlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Meslek Fabrikası, Urla Belediyesi, Urla Halk Eğitim Merkezi ve Urla Kent Konseyi Engelli Meclisi engelli istihdamı için bir araya geldi. Urla Eski Tamirhane Binasında düzenlenen Engelliler için Meslek Edindirme Kursları Meslek Toplantısı, Urla Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı Göksel Kayseri’nin yaptığı açılış konuşması ile başladı. Toplantıda, İŞKUR Konak Hizmet Merkezi Müdürü İbrahim Ay, İzmir Büyükşehir Belediyesi Meslek Fabrikası İstihdam Birim Sorumlusu Cevdet Keleş, Urla Halk Eğitim Merkezi Müdürü Burhanettin Karabudak, İzmir Kent Konseyi Engelli Meclisi Genel Sekreteri ve İşaret Dili Uzmanı Ayşe Gürbulak da konuşma yaptı.



"Engelli ve engelli ailelerinin birçoğu hakkını bilmiyor”


İŞKUR ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Meslek Fabrikası başvuru kayıtlarının da alındığı bilgilendirme toplantısında, “Engelli ve engelli ailelerinin birçoğu maalesef hakkını bilmiyor” sözleri ile konuşmasına başlayan Göksel Kayseri, “Biz bu toplantıda, Urla Kent Konseyi Engelli Meclisi olarak yasal haklarımız hakkında bilgi vermeyi de amaçlıyoruz. Örneğin tüm engelliler öncelikle devletin koruması altındadır. Ancak engelliler, engelli olduklarını kanıtlamak için çok zor süreçlerden geçiyorlar. Pek çoğu Hükümetin engelli raporu ihlallerine takıldığı için; yasayla belirlenmiş haklarına asla ulaşamıyorlar. Mutlak ihtiyaçları olan engelli teçhizatını alamıyorlar. Bu durumun çok acil bir şekilde iyileştirilmesi bir insanlık görevidir. Engelli maaşı için sadece engellinin değil akrabalarının da açlık sınırının altında yaşaması şartı getirilmiştir. Engellilerin evde bakımı için bile akrabalarının da açlık sınırının altında yaşaması koşulu aranmaktadır. Oysa engelli hayatı zaten oldukça pahalıdır. Değil açlık sınırı orta halli bir aile için bile pek çok tahmin edilememiş ihtiyacı zorunlu kılmaktadır” açıklamasında bulundu.



"3 bin 162 engellimiz istihdam edildi"


İŞKUR Konak Hizmet Merkezi Müdürü İbrahim Ay da, “İŞKUR olarak engelli vatandaşlarımızın istihdamını sağlayarak nasıl gelir elde edebileceklerine dair çalışma içindeyiz. Bunların en başında Milli Eğitim ile yaptığımız Meslek Edindirme Kursları gelmektedir. İzmir’de bu yıl içinde 3 bin 162 engellimiz istihdam edildi. Evet, bu iyi bir rakam ancak yeterli değil. Bugün bu eksiğimizin kapatılması için buradayız. İŞKUR iş ve meslek danışmanlığı yapar, mesleki eğitim kursları ve rehabilitasyon çalışmaları yapar, ihtiyacı olan vatandaşlarımızı meslek edindirmek için iş başı eğitim programına gönderir, kişilerin hibe destekten faydalanması için girişimcilik eğitimleri verir. Kamu ve özel sektörde engelli istihdamı sağlama zorunluluğunu takip ediyoruz, ilçelerde birimler açarak vatandaşlarımızın bizlere daha kolay ulaşmasını sağlıyoruz” açıklaması ile de dinleyicilere İŞKUR’un sorumlulukları hakkında bilgilendirme yaptı.



"Engelli ve engelsiz ayrımımız yok"


İzmir Büyükşehir Belediyesi Meslek Fabrikası İstihdam Birim Sorumlusu Cevdet Keleş ise Meslek Fabrikası olarak düzenlenen tüm kurslarda engelli ve engelsiz ayrımı yapmadan hizmet verdiklerini kaydederek, "İhtiyacı olan, istek duyan herkes kurslarımıza katılabilir. Kentimizde hizmet ve sanayi sektörüne yönelik nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılamak amacıyla 2014 yılında Meslek Fabrikası kuruldu. Şehrimizde işverenlerimizin talep edilen alanlarına paralel olarak mesleki eğitimleri yürütüyoruz. Halk Eğitim Merkezi, üniversiteler ve meslek odaları gibi kuruluşlar ile beraber sanayi, sağlık, turizm gibi alanlara yönelik kurslar açıyoruz. 2017 yılı itibari ile kursiyerlerimiz aldıkları kurslar sonrası kendileri iş aramıyor, kursiyerlerimizi eğitim aldıkları alanda çalışan iş yerleri ile buluşturarak işe yerleşmelerini sağlıyoruz" diyerek yaptıkları çalışmalar hakkında bilgilendirmede bulundu.



"Artık evde eğitim var"


Urla Halk Eğitim Merkezi Müdürü Burhanettin Karabudak da şunları söyledi:


“Urla Halk Eğitim Merkezi olarak okuma-yazma kursları, mesleki ve teknik kurslar ve hobi kursları olmak üzere üç ana dalda kurs açmaktayız. Engelli bireylerimiz bir kişi dahi olsa bu kurslarımız açılmaktadır. Engelli bireyimizin evden çıkamama durumu söz konusu ise eve öğretmen gönderme imkanımız bulunmakta. Engelli bireylerimiz için açtığımız kursların başında bilgisayar, kuaförlük ve aşçılık kursu mevcut. Başvuruda bulunulduğu takdirde her türlü kursu açabiliriz."



"Engelli değil engelsiz eğitmek lazım"


İzmir Kent Konseyi Engelli Meclisi Genel Sekreteri ve İşaret Dili Uzmanı Ayşe Gürbulak ise, “Engelli istihdamında öncelikli olan eğitimdir. İsterdik ki örgün eğitimde iletişim sorunu yaşamayan işitme engelli, mimari sorun yaşamayan bedensel ve görme engellilerimiz olsun. Böylece sadece beden işçisi olarak düşünülen bir kitle olmaktan çıkıp zekamız ve yeteneklerimiz ile paralel olarak istihdam edilme hakkını elde ederek çocukluk hayallerimizi gerçekleştirebilelim. Engellilerin en büyük sorunu maddi olanaksızlık ve biz bunu dile getirirken ’bize karşılıksız yardım edin’ demiyoruz. Çalışarak kendi emeğimizin karşılığını almak istiyoruz” açıklaması ile engelli istihdamında eğitimin önemine vurgu yaptı. Engellinin yanı sıra engelsizlerin engelli anlaması için eğitilmesi gerektiğini vurgulayan Gürbulak, “Engelsizleri, engellileri tanımaları için eğitelim, engellilere bakış açılarını, engellilere yönelik algılarını, psikolojilerini ve engellilere yaklaşımlarını eğitelim ki engellilerin iş bulmaları daha kolay olsun” ifadelerini kullandı.


Toplantı sonunda dinleyicilerin sorularına cevap veren ve şikayetlerini dinleyen yetkililer, katılım sağlayanlara destek sözü verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara "Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi düzenlendi. Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) ev sahipliğinde Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından 6. Ankara KOBİ’ler ve BİLİŞİM Kongresi, “KOBİ’lerde Dijitalleşme, Markalaşma ve Uluslararasılaşma” ana temasıyla ASO Zafer Çağlayan Salonunda düzenlendi. ASO-TBD iş birliği ile gerçekleştirilen KOBİ24’de Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’ler bilişimde değişim ve dönüşüm için kamu otoriteleri, üniversiteler, finans kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldi. “Yeni dönem dijital ticaret sistemine bir an önce adapte olmalıyız” Burada konuşan ASO Yazılım Komitesi Başkanı Nuray Başar, günümüz dünyasında dijitalleşme, markalaşma ve dünyaya açılma isteğinin artık her sektör için vazgeçilmez hale geldiğini dile getirerek, “İşletmelerin bu konulara hakim olmaları ve stratejilerini bu doğrultuda belirlemeleri oldukça önemlidir. Bu dönüşüm, özellikle yapay zeka, otonom robotlar, büyük veri, yenilenebilen enerji teknolojileri, bulut bilişim, giyilebilir teknolojiler, akıllı sensör teknolojileri ve siber güvenlik gibi teknolojiler ve ürünler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Dijitalleşme ile küresel gelişmeleri ve kendi dinamiklerimizi çözümleyerek, etkili politikalar geliştiren, teknoloji üreten ve rekabetçi olan bir şirket haline gelebilirsiniz. Geçmiş zamanda bulunduğu coğrafyadan çıkmaya korkan şirketler, bugün tüm dünyaya birkaç saniye içinde ürün ve hizmetlerimizi tanıtma şansına sahip. Bu nedenle; yeni dönem dijital ticaret sistemine de bir an önce adapte olmalıyız” ifadelerini kullandı. Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan Endüstri 4.0’la birlikte her şeyin çok hızlı bir şekilde geliştiğine ve dönüştüğüne dikkati çeken Başar, Endüstri 4.0’ın bütün parametrelerini kullanan sanayi kuruluşlarının yanı sıra merdiven altı olarak adlandırılan işletmelerin de dijitalleşmeyi kullandığını kaydetti. “Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” Tüketim toplumu olmaktan çıkıp bir an önce üretim toplumuna dönüşmek gerektiğine vurgu yapan Başar, “Üreten toplumun bireyleri daha bağımsız, daha yetenekli, daha bir dayanışma kültürünü ve adil yaşamayı benimseyen insanlardır. Dijital dönüşümü benimsemek, kavramak ve bir şansa dönüştürmeyi başarmak zorundayız” dedi. “Üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” Mehmet Cansız ise Türkiye’nin Rekabet Gücü Endeksi’nde 47’nci, Dijital Rekabet Gücü Endeksi’nde 52’nci ve İnovasyon Endeksi’nde 37’nci sırada olduğunu kaydederek, “Genel Endeks’te 40 ila 52’nci sıra arasında dolaştığımızı görüyoruz. Devletin verimliliğini ise 38 ila 57 arasında dolaştığı gözükmekte. Diğer taraftan, yine İnovasyon Endeksi’nde 2007’de 45’inci sıradayken 2022’de dünyada 37’nci sırada yer alıyoruz. Benzer şekilde İnovasyon Endeksi’nin verileri de aynı şeyi söylüyor. Türkiye’nin son 15 yılda belirli bir çerçevede o kırılımı sağlayamayacak şekilde bir değişim yaşadığını görüyoruz. Türkiye’deki üniversitenin eğitim ve araştırma kapasitesi dünyada 60’ıncı sıradayken Türkiye’deki KOBİ’lerin sıralamasının 20’lere inmesi mümkün gözükmüyor” değerlendirmesinde bulundu. “KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek ve çözümlere destek vermek ASO’nun temel misyonları arasında” ASO olarak değişen dünyaya adapte olmaya çalıştıklarını ifade eden Cansız, “ASO bundan önceki dönemde ulusal ve bölgesel kalkınmada rol alacak önemli projeler gerçekleştirdi. Teknopark’ı ve vakfı olan, eğitim ve mesleki eğitim konusunda önemli faaliyetler yürüten, AB ve Dünya Bankası ile çeşitli projeler yürütmüş, sanayide kritik rol oynayan ve Ankara sanayisini dönüştürmeye yönelik çalışmalara devam eden bir kurum rolünde. Son olarak faaliyetlerden bir tanesi de sanayinin dönüşümü için model fabrikanın kuruluşu olarak görebiliriz. Yeni dönemde ise geleneksel yaptığımız faaliyetlerin yanı sıra ASO’nun AR-GE yenilik, Start-up teknoloji girişimcilik, dijital ve yeşil dönüşüm ve yenilikçi sınıf üzerine daha ağırlıklı bir şekilde çalışma prensibi üzerinden hareket ederek bir çerçeve hazırladık. Burada önemli olan KOBİ’lerin ihtiyaçlarını belirlemek, ölçeklenebilir çözümlere destekler vermek ve üyeler arasındaki ilişkileri güçlendirmek ASO’nun temel misyonları arasında” ifadelerini kullandı.
Tokat Drakula’nın hapishanesi Tokat Kalesi’nde 15 yıldır restorasyon sürüyor Tokat Kalesi, film ve romanlara konu olan Drakula olarak bilinen Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası’nın 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkıyor. 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle kale kapılarına zincir vurulduğunu söyleyen tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Fatih’in elinde Drakula’nın kellesinin bulunduğu heykel ile restorasyonun tamamlanarak bu kalenin yeniden açılmasını bekliyoruz” dedi. Drakula olarak bilinen ve film ile romanlara konu olan Romanya Prensi ve Eflak Voyvodası 3’üncü Vlad Dracul’un 15’inci yüzyılda 4 yıl boyunca esir tutulduğu iddialarıyla tarihi ve eşsiz bir yapı olarak öne çıkan Tokat Kalesi’nde, 2009 yılında başlanan restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaretçilerine kapılarını kapattı. Aradan geçen 15 yıla rağmen restorasyon çalışmalarında bir ilerleme olmayınca tarihi kale açılacağı günü bekliyor. “Drakula’nın esir tutulduğu yer Tokat Kalesi’dir” Eflak Voyvodası Vlad Tepeş’in Tokat Kalesi’nde esir tutulduğunu ve Drakula efsanesinin kaynağının buradan geldiğini vurgulayan tarih araştırmacısı Aybike Gamze Gazioğlu, “Eflak vilayetinin beyinin oğlu Vilad Tepeş’in bulunduğu Tokat Kalesi’ndeyiz. Namı değer Kazıklı Voyvodadır. Biliyorsunuz Fatih Sultan Mehmet Han ile aynı sarayda büyümüştür. Ve ihanet sonucunda bu zindanlarda tutulmuştur. Bu zindanların altında geçitler mevcuttur. Fatih Sultan Mehmet Han o dönemde Kazıklı Voyvoda Vilad Tepeş’i buraya getirdiğinde şehri doğrudan götürmüyor. Buradaki mağara ve geçitleri kullanarak şehrin içinde gezdiği de söyleniyor. Yurt içi ve yurt dışında insanlar Tepeş ile alakalı Romanya’da doğdu büyüdü ve oraları mekânı olarak göstermeye çalışıyorlar. Vilad Drakula’nın esir tutulduğu kale Tokat’tadır. Bu adam vampir film, hikâye ve romanlarına esin kaynağı olmuştur. Bu esin kaynağının sebebi de o dönemde yaşayan Türk atalarını kazığa germiştir ve kanlarını içmiştir. Bu durum neticesinde de Fatih Sultan Mehmet Han onun kellesini alarak İstanbul’da gezdirmiştir. Bizim dileğimiz de buraya bir heykel yapılmasıdır. Fakat bu heykelin de Fatih’in heykeli olması yönündedir. Fatih’in elinde Tepeş’in kellesinin bulunduğu bir heykel olabilir. Böyle bir heykel ile Tokat kalesi turizme açılabilir. Tokat Kalesinde 8 yıldır süren restorasyon çalışmasından ötürü kaleye bir türlü gelemiyoruz. Geldiğimiz neticede kapıları da görüyorsunuz zincirli buluyoruz. Restorasyonun bir an önce başlayarak başlayıp bitmesi için mücadele ediyoruz. Biz Türk halkı olarak Tokat Kalesinde bir heykel yapılmasını talep ediyoruz. Buradan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı ve bu alanda görevli olan mercilere sesleniyorum. Bizim tarihimiz Fatih’tir, Osmanlı’dır. Biz bu tarihimizin yaşatılmasını istiyoruz. Kont Drakula Tokat Kalesi’nde esir tutulmuştur. Biz de Fatih’in heykelinin yapılmasını istiyoruz. Heykel de istediğimiz özellikler de şunlardır. Heykelde Fatih Sultan Mehmet Han’ın elinde Drakula’nın başının bulunduğu şekliyle bir heykel talep ediyoruz. Biz tarihimize sahip çıkıyoruz ve biz tarihimizle güçlü bir milletiz ve güçlü olmaya da devam edeceğiz” dedi. Gazioğlu, Tokat Kalesi’nin dünya çapında bir özelliği olduğunu belirterek, Drakula’nın burada esir tutulduğunun ve atalarına verdiği zararın bedelinin ödenmesi gerektiğini vurguluyor. Restorasyonun bir an önce tamamlanmasını isteyen vatandaşlar, bu tarihi yapıya dünya genelinde daha fazla dikkat çekilmesi için heykel talebinde bulunuyor.
İstanbul “Hayat pahalılığı ile mücadele etmek için rekabet yasasının değişmesi gerekiyor” Son zamanlarda yapılan fahiş zamlardan dolayı rekabet gücünün düştüğünü söyleyen İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Özgöker 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un değişmesi gerektiğini vurguladı. Pandeminin ardından devam eden ekonomik sıkıntılardan sonra Türkiye’de hayat pahalılığının her geçen gün daha da arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Uğur Özgöker özellikle zincir marketlerin açık ve gizli anlaşmalar yaparak tüketiciyi mağdur ettiğini belirtti. Aynı zamanda Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Başkanı olan İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Özgöker açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı; “Bilindiği üzere bütün dünyayı derinden etkileyen Covid-19 Pandemisi sonrasında ülkemizde tüketicileri doğrudan ilgilendiren, hayati mal ve hizmet fiyatlarında ekonominin normal gereklerinin çok ötesinde fahiş zamlar yapılmaktadır. Ayrıca piyasada pandemi sonrası tekrar canlanan talep nedeniyle bazı mal ve hizmetler tedarik edilememekte, karaborsada satılmakta, normal karların bazı mallarda piyasa fiyatının 10 katı kadar ahlaksız, iktisadi realiteden çok uzak zamlar yapılmaktadır. Özellikle zincir marketler aralarında açık veya gizli anlaşmalar yaparak (Kartel oluşturarak) ya da piyasada hâkim durumda olan teşebbüsler bu hakimiyetlerini mevcut ve potansiyel rakipleri ile tüketiciler aleyhine istismar ederek (tekel/monopol haline gelerek) piyasayı bozmakta, serbest rekabeti ihlal etmekte ve özellikle de bireysel tüketicileri mağdur etmektedirler.” “4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un değişmesi elzemdir” Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da bazı değişikliklerin şart olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Uğur Özgöker, “Piyasa dengelerinin bozularak serbest rekabetin kısıtlanması ya da tamamen engellenmesi, ücretli çalışan ve emeklilerin hayatlarının çok zorlaştırılması, geçim sıkıntısı çekmeleri ve zaruri tüketim mallarını bile tedarik etmekte çok zorlanmaları ve nihai olarak bu enflasyonist ortamı bahane eden kötü niyetli dış güçler ve işbirlikçileri bazı iç siyasilerin bunu istismar ederek ülkemizin istikrarını bozarak siyasi ve ekonomik kaosa sokmak çabalarını önlemek için Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da bazı değişiklikler elzem olmuştur” şeklinde konuştu. “Yeni kanunda hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verme hükümleri de eklenmelidir” Prof. Dr. Uğur Özgöker sözlerine şöyle devam etti: “Her ne kadar Anayasa’nın 172. maddesi uyarınca ‘Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder’ ile piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi ile ilgili 167. Maddesi uyarınca ‘Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler’; hükümleri devlete görev vermesine rağmen; 13 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe giren RKHK ‘ da mevcut haliyle rekabeti en fazla bozan Devlet Yardımlarının Düzenlenmesi ve Denetlenmesi’ ne ilişkin (Teşvikler) ve doğrudan tüketiciyi koruyan hükümler yoktur. Mevcut kanunun hükümlerinde rekabeti ihlal eden teşebbüslere bir önceki yılın cirosu üzerinden yüzde 10 gibi sembolik bir oranda para cezası verilmesi yetkisi çok yetersiz kalmaktadır. Rekabeti ihlal ederek yüzde 500-1000 gibi fahiş oranlarında haksız kazanç sağlayan teşebbüsler çok cüzi cezalar karşısında rekabeti ihlal etme ve tüketiciyi istismar etmeyi sürdürmektedirler. Yeni kanunda ABD Rekabet Kanunun’da olduğu gibi hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verme hükümleri de eklenmelidir.” “Rekabet Kurumu bünyesinde Tüketici ve Rekabet Akademisi kurulmalıdır” Prof. Dr. Özgöker ayrıca Rekabet Akademisi önerisi ile ilgili de, “Ayrıca 4054 sayılı kanunun kuruma görev olarak verdiği ‘Rekabet Savunuculuğu’nu yürütecek yani ‘Rekabet’ kavramı ilgililere ve kamuoyuna anlatacak, bilgilendirecek, eğitecek ve sertifikalandıracak bir birim de kurum organizasyon yapısında öngörülmemiştir. Türk vatandaşlarının yaşam standartlarının ve refah seviyelerinin artırılması için RK bünyesinde ekonominin kalbi İstanbul’da Rekabet Kurumu İstanbul Temsilciliği binasında mukim bir "Tüketici Ve Rekabet Akademisi" kurulmalıdır. İstanbul merkezli bu akademi: Anayasamızda da yer alan devletin hem ‘Tüketiciyi Koruma’ hem de mal ve hizmet piyasalarında; ‘Rekabeti Koruma’ fonksiyonlarını birlikte yürüterek ekonomimizi geliştirecek, uluslararası rekabet gücümüzü artıracak ve vatandaşlarımız için eğitim, bilgilendirme, uluslararası sertifikasyon faaliyetlerini ifa edecektir. Bunların yanı sıra; Rekabetin ve Tüketicilerin Korunması, Haksız Rekabet, Damping, Sübvansiyon, Patent ve Fikri Mülkiyet Hakları, Kalite ve Standardizasyon gibi Uluslararası Ticaret Kurallarını ihlal eden ve ticari ahlaktan yoksun, teşebbüsleri tespit edecek, uyaracak ve gerekirse cezalandırılmaları için Rekabet Kurumu ve adli makamlara doğrudan sevk edebilecek yetkilerle donatılmalıdır” dedi. Son olarak tavsiylerini devam ettiren Özgöker sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu üç hususla ilgili maddeler yeni Rekabetin Korunması Hakkında Kanun tasarısına derç edilmelidir. Yeni Kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kanunu uygulamayla görevli mevcut ‘Rekabet Kurulu Üyeleri’nin görevleri sona erer ve yeni üyeler atanır maddesi de eklenmelidir. Konunun çok önemli milli bir mesele olması hasebiyle de yeni rekabet kurulu üyeleri de hemşerilik, akrabalık veya başka siyasi mülahazalarla değil tamamıyla liyakat esasına göre konunun uzmanları arasından belirlenip atanmalıdırlar.”