SAĞLIK - 16 Aralık 2025 Salı 10:27

Modern hayatın sessiz salgını: Dijital yorgunluk

A
A
A
Modern hayatın sessiz salgını: Dijital yorgunluk

Sürekli yorgunluğun bir teşhis değil, sonuç olduğuna dikkat çeken Medicana Sağlık Grubu Psikiyatri Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Modern dünyanın temposu, insan biyolojisinin kaldıramadığı kadar hızlı ilerliyor. Bu nedenle yorgunluk, bugün artık bir toplum meselesi haline geldi" dedi. Yaşar, sosyal medyayı sıkça kullananlarda görülen ‘dijital tükenmişlik’ durumunu vurgulayarak, "Sosyal medya bağımlılığı arttıkça anksiyete, depresyon, yorgunluk, tükenmişlik hissi ve dikkat eksikliği de artıyor" ifadelerini kullandı.


Modern çağ insanından sıklıkla duyulan ‘çok yorgunum’ serzenişine ilişkin Medicana International İzmir Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar değerlendirmelerde bulundu. Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Sürekli yorgunluk bir teşhis değil, bir sonuçtur. Arkasında depresyondan kaygıya, uyku bozukluklarından iş yaşamının baskılarına kadar uzanan geniş bir neden yelpazesi vardır. Bunda modern yaşamın koşturmacası, dijital yük ve pandemi sonrası dönemin etkisi var. Ancak bu durum, çoğunlukla var olan depresyon, anksiyete, tükenmişlik, uyku bozuklukları gibi tanıların yeni yaşam koşulları altında daha yoğun yaşanması şeklinde ortaya çıkıyor. Yorgunluk aslında yeni bir tanımlama değil ama çağın yeni dili haline geldi" dedi. Ayrıca tükenmişlik sendromuna da (burn-out) değinen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Dünya Sağlık Örgütü bunu bir hastalık değil, iş yaşamına özgü bir stres yanıtı olarak sınıflar. Enerji tükenmesi, işle duygusal uzaklaşma, mesleki verimlilikte azalma... Görülüyor ki modern dünyanın temposu, insan biyolojisinin kaldıramadığı kadar hızlı ilerliyor. Bu nedenle ‘yorgunluk’ bugün artık bir toplum meselesi haline geldi" diye konuştu.



En çok dijital dünya yoruyor


Gelişen teknolojiyle beraber bireylerin sürekli olarak uyaranlara maruz kaldığını dile getiren Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Bildirimler, mesajlar, aramalar, sosyal medyada kusursuz görünen hayatlar, ‘geride kalıyorum’ hissi, her an ulaşılabilir olma beklentisi gibi durumlar ruh sağlığında dijital tükenmişlik veya sosyal medya yorgunluğu olarak adlandırılan yeni bir tabloya neden oluyor. Yoğun iş temposu, şehir yaşamı ve dijital uyarana maruz kalmak, insan beynini yüksek alarm durumunda tutabilir. Bu da kronik strese neden olarak vücudun sempatik sinir sistemini sürekli aktive eder. Kortizol ve adrenalin seviyelerinin yükselmesiyle bedeni sürekli savaş ya da kaç halinde tutar. Bu durum biyolojik olarak ‘allostatik yük’ yani vücudun kronik stres karşısında uyum sağlamaya çalışırken yıpranma bedeli kavramıyla açıklanabilir. Kronik stres; otonom sinir sistemi ve inflamatuvar yanıtları aktive ederek hem fiziksel hastalıklara hem zihinsel yorgunluğa zemin hazırlamaktadır" açıklamasını yaptı. Sosyal medyayı yoğun kullanan kişilerde kaygı ve depresyonun yanı sıra yorgunluk belirtilerinin de gözlemlendiğinin yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktığını aktaran Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, "Diğer bir açıdan bakacak olursak literatürde ‘sosyal medya yorgunluğu’, ‘teknostres’, ‘Fear of Missing Out (FoMO)’ bir şeyleri kaçırma, geri kalma korkusu’ gibi kavramlar artık ciddi şekilde çalışılıyor. FoMO ve sosyal medya bağımlılığı arttıkça anksiyete, depresyon belirtileri, yorgunluk ve tükenmişlik hissi, dikkat eksikliği artıyor" değerlendirmesinde bulundu.



Yavaşlamak, hatta bazen durmak gerekiyor


Sürekli yorgunluğun, bedenin ve zihnin alarm sistemi olduğunu aktaran Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, bu noktada çözümün, yaşam ritmini yeniden ayarlamakta ve gerekirse bir ruh sağlığı uzmanından destek almakta olduğunu vurguladı. Özellikle biraz yavaşlamanın, gerekirse durmanın ve dinlenmek gerektiğinin altını çizen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, sözlerine şöyle devam etti: "Pandemi döneminden sonra artan ekran süresi, özellikle gençlerde ve çalışanlarda uyku bozukluğu, daha az hareket ettiğimiz daha çok oturduğumuz bir yaşam, anksiyete ve özgüven sorunları ile ilişkilendiriliyor. Bu nedenle artık dijital hijyen / dijital detoks önerilerini daha aktif şekilde gündeme gelmeye başladı. Dijital detoks, zaman yönetimi ve sınır koymak, yorgunluk ya da tükenmişlik hissine iyi gelebilir. Bu davranışlar, zihinsel yorgunluğu azaltmada bilimsel olarak kanıtlanmış ve son derece etkilidir. Sınır koyma becerisi tükenmişlikten korunmanın en önemli aracıdır. Başkalarının taleplerine veya iş yüküne ‘hayır’ diyebilme becerisi, kişisel zamanı ve enerjiyi korur. Sınır koymak, sadece başkalarına karşı değil, kişinin kendi mükemmeliyetçi iç sesine de sınır koymayı kapsamalıdır. Dijital detoksta ise özellikle yatmadan bir saat önce tüm ekranların kapatılması, beynin uyku hormonu olan melatonin salgılamasına yardımcı olabilir. Belirlenen saatlerde bildirimleri kapatmak, sürekli tetikte olma hâlini azaltabilir. Zaman yönetimini ise sadece görevlerin listelenmesi olarak değerlendirmeyin. Gün içinde enerjinin yüksek olduğu saatleri belirleyip en zorlu bilişsel görevleri bu saatlere yaparak, bilişsel tükenmeyi önleyebilirsiniz."



Anı yaşamaya odaklanın


Yorgunluk ve tükenmişlik halinden korunmanın yollarına değinen Dr. Öğretim Üyesi Müge Yaşar, şöyle konuştu: "Herkesin uygulayabileceği stratejilerden biri farkındalık (mindfulness) ve nefes egzersizleridir. Anı yaşamaya odaklanmak, zihnin sürekli geçmiş kaygıları veya gelecek endişeleri arasında dolaşmasını azaltabilir. Düzenli diyafram nefesi, otonom sinir sistemini dengeleyerek dinlenme ve sindirimden sorumlu parasempatik sistemi aktive eder. Enerjiyi tüketen değil, anlam ve amaç katan aktivitelere zaman ayırmak. Aile, arkadaş, meslektaşlarla biraraya gelme, yalnızlığı ve tükenmişlik riskini azaltan en güçlü faktörlerden biridir. Kendine karşı nazik olmak ve hatalı olduğunda veya zorlandığında kendini yargılamak yerine destek olmak mükemmeliyetçilikle mücadelede en etkili araçtır."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya İzinsiz kullanılan Balon balığı projesi mahkemelik oldu Alanya’da bir şirkette müdür olarak görev yapan Mehmet Özata, balon balığına olan ilgisinin ticari bir projeye dönüştürülmesi iddiasıyla yargı yoluna başvurdu. Özata, projesinin izinsiz şekilde ticari faaliyet olarak kullanıldığını öne sürerek yürütmenin durdurulması talebiyle mahkemeye başvurdu. Alanya’da yaşayan Mehmet Özata’nın balon balığına olan ilgisi, 2018 yılında Mersin’in Anamur ilçesinde bir kız çocuğunun balon balığı tarafından ısırılmasıyla yaşanan olay sonrası arttı. Zehirli bir tür olan balon balığının değerlendirilmesi üzerine çalışmalar yapan Özata, balığın derisinden çanta, anahtarlık ve telefon kılıfı gibi çeşitli aksesuarlar üretmeye başladı. İddiaya göre, bir süre sonra kendisini Kanada’da görevli olarak tanıtan bir kadın, Özata ile iletişime geçti. Söz konusu kişinin, projeyi yalnızca akademik amaçlarla incelemek istediğini belirttiği, bu kapsamda Özata’dan çalışmasına ilişkin bilgi ve laboratuvar sonuçlarını talep ettiği iddia edildi. Özata da proje detaylarını paylaştığı öğretim görevlisi kadına verdiğini söyledi. Daha sonra projenin, akademik çalışma sınırlarının dışına çıkılarak ticari bir faaliyet şeklinde yürütüldüğünü öğrendiğini belirten Özata, bunun üzerine hukuki süreç başlattı. Projesinin izinsiz kullanıldığını öne süren Özata, mahkemeden yürütmenin durdurulması kararı alınması için girişimlerde bulundu. Durdurmaya yönelik mahkemeye başvurduk Projenin akademik olmadığını ticari faaliyetler yürüttüğünü dile getiren Mehmet Özata, "Balon balığına ilgim 2018’de Anamur’da bir kız çocuğunu ısırmasıyla başladı. Sürekli araştırarak balon balığından ne yapılabilir diye. Derisini tabaklanabileceğini, derisinin şişmesinden dolayı kendisinden 7-8 kat büyüklüğünden dolayı sağlam bir derisi olduğunu öğrendim. Bu durumu Enstitü ile görüştüğümüzde beraber Bayoma projesinde bulunduk. Bununla birlikte ürün çalışmalarımız oldu. Hem deriyi tabakladık. Hem ise deriyi ürünlere dönüştürdük. Bunları yaparken farklı deri renkleri ile yaptık. Kanada’da bir üniversitede öğretim görevlisi olduğu söyleyen ve telefon numaramın ise bakanlıktan alındığını bildiren Aylin isimli bir kadın ulaştı. Aylin Hanım akademik olarak irtibat kurdu bizimle. Daha sonra kendi ticaretini yapmaya başladı. Durdurmaya yönelik mahkemeye başvurduk. Mahkeme sürecimiz hala devam ediyor. 2 dava sürdü. Çalışmalar bir sonraki davaya kaldı. Tamamen bağlantı kurduğunda akademik olarak bağlantı kurdu. Bizden numune istediğinde de akademik çalışmalar için kullanacağını söyledi. Bizde iyi niyetine güvenerekten elimizdeki ürünleri ve laboratuvar sonuçlarını paylaştık. Laboratuvar sonuçlarının iyi olduğunu görünce bunu ticari olarak yapmaya başladı. Bizde bunu mahkeme kararı ile durdurmaya çalıştık. Mahkeme süreci halan devam ediyor’’ dedi. Ayrıca balon balığı derisinin tabaklandıktan sonra çok güzel ürünler ortay çıktığını belirten Özata "Balon balığı Kızıldeniz’den Akdeniz’e gelmiş bir bir balık, zararlı bir tür. Zarardan faydaya dönüştürebilmek adına projemizi yapıyoruz. Bunun içinde birçok çalışmalarımız oldu. Doğal ve özel yöntemlerle tabaklıyoruz. Hem güzel renkler hem ise güzel ürünler ortaya çıkıyor’’ şeklinde konuştu.
Bursa İş Sanat Anadolu Sergileri İznik’te İş Sanat Anadolu Sergileri’nin 2025 yılındaki son durağı, Osmanlı çini sanatının merkezlerinden biri olan İznik olacak. Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndan yapılan özel seçkileri sanatseverlerle buluşturan İş Sanat Anadolu Sergileri’nin 2025 yılındaki son durağı, yüzyıllar boyunca Osmanlı çini sanatının merkezlerinden biri olan İznik olacak. 20-21 Aralık tarihlerinde İş Bankası İznik Şubesi’nde sergilenecek "Mavinin Sırları" seçkisi, renk, desen ve zarafetin buluştuğu özel bir estetik mirasın Türk resim sanatındaki yansımalarını bir araya getirecek. Şerif Renkgörür’ün İznik çinisi motiflerini taşıyan leylaklı vazo kompozisyonu, Şevket Dağ’ın çininin mimariyle kurduğu ritmi öne çıkaran Rüstem Paşa Camii tablosu, Feyhaman Duran ve Selahattin Teoman’ın izlenimleriyle Topkapı Sarayı’nın çinili mekânları, İznik doğumlu Zeki Fındıkoğlu’nun kırsal yaşamı aktaran baskıları, Nazlı Ecevit ve İbrahim Çallı’nın mavi seramikli natürmortları, Melahat Üren ve Söbütay Özer’in İznik motifli vazoları, Hulusi Mercan’ın geometrik düzenlemeleri ön plana çıkaran Yeşil Türbe yorumu ve Türkiye’de modern seramiğin önde gelen isimlerinden Füreya Koral’ın üçlü yuvarlak panosu bu sergide izlenebilecek. Anadolu Sergileri, estetik nitelikleriyle olduğu kadar, tarihsel ve kültürel tanıklıklarıyla da büyük bir önem taşıyan sanat eserlerinin Türkiye’nin her köşesinde erişilebilir olmasını amaçlıyor. İş Bankası şubelerini geçici sanat mekânlarına dönüştüren Anadolu Sergileri, çocuk atölyeleri ve uzman sanat tarihçilerinin anlatımıyla desteklenerek kapsayıcı bir sanat deneyimi oluşturuyor. İlk altı ayında 4 bin sanatsevere ulaşan Anadolu Sergileri önemli ödüllerin de sahibi oldu. MarCom Ödülleri’nin "Stratejik İletişim-Kurumsal Sosyal Sorumluluk" kategorisinde platin ödül kazanan proje, Sardis Ödülleri’nin "Kültür Sanat İştirakleri ve Faaliyetleri", Toplumsal Fayda Ödülleri’nin ise "Topluma Değer Katan Projeler-Kültür Sanat" kategorilerinde ödüle layık görüldü. İbrahim Çallı’nın eserlerini Çal ilçesindeki izleyicilerle buluşturan seçkiyle başlayan Anadolu Sergileri, Hocalar ve Öğrenciler (Milas), Mavinin İzinde (Gelibolu), Büyük Zafer (Kocatepe), Aşina Yüzler (Antakya), Çarşı-Pazar (Midyat) ve Ege Havası (Edremit) gibi farklı seçkileri sanatseverlere sundu. Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin öğrenme programlarının düzenli faaliyetlerinden biri olan ve sanatseverlerin yoğun ilgisiyle karşılanan Anadolu Sergileri’nin, ortak kültürel mirasın doğduğu topraklarda bugünün kuşaklarıyla buluşturmayı sürdüreceği belirtildi.