SAĞLIK - 12 Kasım 2025 Çarşamba 11:47

Yumurta alerjisi olanlara ’grip aşısı’ uyarısı

A
A
A
Yumurta alerjisi olanlara ’grip aşısı’ uyarısı

Gribin nezle ile karıştırılmaması gerektiğini belirten Medicana Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Nuran Katgı, grip hastalığının ciddiye alınmasında fayda olduğunu belirtti. Doç. Dr. Nuran Katgı, her yıl mutasyona uğrayan influenza virüsünün, özellikle kronik hastalar, yaşlılar, hamileler ve çocuklar için ciddi tehlike oluşturduğunu belirtti. Gripten korunmanın en etkili yolunun her yıl güncellenen grip aşısı olduğunu dile getiren Doç. Dr. Nuran Katgı, "Aşının koruyuculuk oranı yüzde 70’e kadar çıkabiliyor. Ancak yumurta alerjisi olanlar yaptırmadan önce mutlaka doktoruna danışmalı" ifadelerini kullandı.


Havaların soğumasıyla beraber bulaşıcı hastalıklara da gün doğdu. Özellikle influenza virüslerinin neden olduğu grip, her yıl bu dönemlerde yüzlerce insanı yatak döşek yatırır duruma getiriyor. Hal böyle olunca uzmanlar da gribe karşı dikkat edilmesi gerekenler hakkında vatandaşları uyarıyor. Gribin, kamuoyunda basit bir hastalık olarak görüldüğüne ve de en çok nezle ile karıştırıldığına dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Nuran Katgı, grip hastalığının ne olduğunu ve de bu hastalığa karşı nasıl kişinin kendini koruması gerektiğini anlattı. Doç. Dr. Nuran Katgı, "Grip, influenza virüslerinin neden olduğu, yüksek ateş, kas ağrısı, halsizlik ve öksürükle seyreden bir solunum yolu enfeksiyonudur. Nezle ise daha hafif seyirli virüslerle oluşur. Nezlede burun akıntısı ve boğaz ağrısı ön plandayken, gripte ani başlayan ateş ve kırgınlık dikkat çeker" dedi.



Her yıl aşı mutlaka yenilenmeli


Grip aşısı, vücudu influenza virüsünün yüzey proteinlerine karşı antikor üretmeye yönlendirdiğini ve böylece kişinin virüsle karşılaştığında bağışıklık sisteminin hızlı yanıt verebildiğini aktaran Doç. Dr. Nuran Katgı, "Grip aşısı olan kişilerde hastalık ya hiç gelişmez ya da hafif seyreder" açıklamasını yaptı. Grip aşısının her yıl yenilenmesiyle ilgili de açıklama yapan Doç. Dr. Nuran Katgı, "Grip virüsü sürekli genetik değişim geçirir; bu sürece ‘antijenik drift’ denir. Küçük mutasyonlar virüsün yüzey yapısını değiştirir, önceki yıl oluşan bağışıklık yeni suşlara tam koruma sağlayamaz. Bu nedenle her yıl güncellenmiş aşılar uygulanır" dedi. Öte yandan özellikle grip aşısı olması gereken gruplara dikkat çeken Doç. Dr. Nuran Katgı, "65 yaş üstü bireyler, kronik hastalığı olanlar, hamileler, sağlık çalışanları ve bağışıklık sistemi zayıf kişiler öncelikli gruplardır. Özellikle akciğer hastalığı olan bireyler (KOAH, astım vb.) fazla risk altındadır. Çünkü bu hastalarda solunum kapasitesi sınırlıdır. Grip, bronşlarda iltihap ve daralmaya yol açarak solunumu zorlaştırır ve zatürre riskini artırır" diye konuştu. Öte yandan hamileler ve emziren annelerin grip aşısından çekinmemesi gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Nuran Katgı, "Hamileler ve emziren anneler için de grip aşısı güvenlidir. Özellikle ikinci ve üçüncü trimesterde yapılması önerilir. Anne ve bebeği hem gripten hem de komplikasyonlardan korur. Ayrıca 6 ayın üzerindeki tüm çocuklara da yıllık grip aşısı önerilir. İlk kez aşılanacak 6 ay-8 yaş arası çocuklara iki doz arayla uygulanır" mesajını verdi. Kanser hastaları, immün yetmezliği olanlar ve kronik hastalar için aşı güvenliği konusuna da ayrıca değinen Doç. Dr. Nuran Katgı, "İnaktive (ölü) grip aşıları güvenlidir. Bu gruplarda canlı virüs içermediği için enfeksiyon riski oluşturmaz, ancak bağışıklık yanıtı daha zayıf olabilir" diye konuştu.



Şiddetli yumurta alerjisi olanlar dikkat


Grip aşısının koruyuculuk oranı ve yan etkileri hakkında merak edilenleri yanıtlayan Doç. Dr. Nuran Katgı, "Koruyuculuk oranı genellikle yüzde 50-70’tir. Bu oran düşük görünse de hastalığın şiddetini, hastaneye yatış ve ölüm riskini önemli ölçüde azaltır. Aşının yan etkileri olarak kişide hafif kas ağrısı, enjeksiyon yerinde hassasiyet ve düşük ateş görülebilir. Şiddetli yumurta alerjisi olanlarda dikkatli olunmalıdır" sözlerini kaydetti.



KOAH ve astım gibi hastalıkları olan kişilerin gribe karşı öncelikle aşı olarak önlem almasında fayda olduğunu dile getiren Doç. Dr. Nuran Katgı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Grip, bu hastalıklarda alevlenmelere neden olur. Solunum yolu iltihabı artar, oksijen düşer ve hastane yatışı gerekebilir. Aşılanmayan solunum hastalarında grip bazı komplikasyonlara neden olabilir. Zatürre, solunum yetmezliği ve sepsis gibi ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Grip aşısı doğrudan zatürreye karşı değil, ancak grip sonrası gelişen bakteriyel zatürreyi önlemede etkilidir. Dörtlü aşı ise iki A ve iki B tipi influenza suşuna karşı koruma sağlar. Özellikle riskli gruplarda tercih edilir."



Bu ay aşınızı yaptırabilirsiniz


Grip aşısı yaptırmak için en uygun dönemin Ekim ve Kasım ayları olduğunu aktaran Doç. Dr. Nuran Katgı, "Aşı yaptırdıktan sonra bağışıklık 2 hafta içinde gelişir, grip sezonu öncesinde koruma başlar. Aşı sayesinde vücutta oluşan koruyuculuk 6-12 ay sürer. Grip aşısıyla birlikte aynı dönemde COVID ve zatürre aşıları da farklı vücut bölgelerine yapılmak şartıyla aynı gün uygulanabilir. Etkileşimleri yoktur. Aile hekimliklerinde grip aşısı risk grubundakilere ücretsiz yapılır. Diğer kişiler eczanelerden reçete ile temin edebilir" bilgisini paylaştı. Grip aşısı konusunda toplumda bazı mitlerin olduğuna da dikkat çeken Doç. Dr. Nuran Katgı, ‘Güçlü bağışıklığa sahip olanların aşıya ihtiyacı yok’ ve ‘Her yıl aşı olunca bağışıklık tembelleşiyor’ gibi söylemlere şu cevabı verdi: "Bu yaklaşımlar yanlıştır. Güçlü bağışıklık sistemi bile yeni suşlara karşı savunmasız olabilir; aşı özgül koruma sağlar. Aşılar bağışıklığı tembelleştirmez, aksine doğal enfeksiyon yaşamadan koruyucu bellek oluşturur. Vitamin takviyeleri genel bağışıklığı destekler ama gribe özgül koruma sağlamaz. Etkili yöntem grip aşısıdır. Grip, basit bir soğuk algınlığı değildir; ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Aşı güvenlidir, her yıl milyonlarca kişiye uygulanır."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Sıcak ve nemli havasıyla astım ve koah hastalarına şifa olarak biliniyor Alanya’nın önemli turizm noktalarından biri olan Damlataş Mağarası, 2025 yılı boyunca yaklaşık 270 bin yerli ve yabancı turist ağırlayarak bölge turizmine güçlü bir katkı sağladı. Sıcak ve nemli havasıyla bilinen mağara, yalnızca doğal güzelliğiyle değil, aynı zamanda astım ve KOAH hastalarına iyi geldiği yönündeki bilimsel çalışmalarla da ilgi çekiyor. Doğal oluşumunun yüzlerce yıl sürdüğü düşünülen Alanya’nın bilinen en eski mağarası olan Damlataş Mağarası, yaklaşık 15-20 derece sıcaklık, yüksek nem ve düşük seviyedeki radyoaktivite özellikleriyle özellikle solunum rahatsızlıkları bulunan ziyaretçilerin tercih ettiği bir nokta haline geldi. Damlataş Mağarası, hem doğal güzelliği hem de sağlık açısından sunduğu faydalarla 2025 yılında da Alanya’nın en çok ilgi çeken turistik değerlerinden biri olmayı sürdürdü. Doğal güzellikleri ve sağlık açısından faydalı olan mağaraya geçen sene 250 bin kişi ziyaret ederken, bu sene ise 270 bin kişi ziyaret etti. Damlataş mağarasınının girişinde esnaflık yapan Halil Tamuroğlu ‘’Damlataş Mağarası Alanya’nın kültürel miraslarından birisi. Damlataş Mağarasında astım ve KOAH hastalarına mağara şifa oluyor. Mağarada 15 gün boyunca yarım saat kalan hastalara şifa olduğu söyleniyor. Astım ve KOAH hastalığının geçtiği biliniyor. Sene boyunca yerli ve yabancı misafirleri bu mağara ağırlıyor. Birçok misafir burada şifa buluyor. Alanyamızın görülmesi gereken güzide bir yeridir’’ dedi.
Van Van TV yeni vizyonuyla yeniden yayında Van Ticaret ve Sanayi İş Dünyası Derneği (VATSO) Başkanı Zahir Kandaşoğlu’nun öncülüğünde, uzun yıllardır kentin medya hafızasında önemli bir yere sahip olan Van TV, yenilenen teknolojisi ve güçlü yayın vizyonuyla HD kalitesinde yeniden yayına başladı. Televizyon binasının önünde düzenlenen açılış törenine siyasetten sanayiye, eğitimden sağlığa kadar çok sayıda kişi katıldı. Burada konuşan Zahir Kandaşoğlu, hem geçmişe hem de geleceğe dair önemli mesajlar verdi. Zahir Kandaşoğlu, katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında Van TV’nin hikâyesinin 2001 yılına dayandığını ifade etti. Dönemin Van Valisi Durmuş Koç’un çağrısıyla sürecin başladığını belirten Kandaşoğlu, o günden bu yana tüm zorluklara rağmen Van TV’yi ayakta tutmak için mücadele ettiğini vurguladı. Zahir Kandaşoğlu, beklediği desteği görmese de geri adım atmadığını ve Van TV’yi bırakmadığını vurguladı. Kandaşoğlu, yenilenen altyapı ve modern stüdyolarla artık çok daha güçlü bir medyanın kapılarının aralandığını ifade etti. Tanıtım ve reklamın özel sektördeki önemine dikkat çeken Kandaşoğlu, tüm işletmelere çağrıda bulunarak, "Eğer bir üretiminiz, fabrikanız veya hizmetiniz varsa, reklam olmadan büyümeniz mümkün değildir. Van’ın bir lobisi yok; biz bu ekranlarda Van’ın haklarını savunacağız" diye konuştu. Törene katılan Van İl Emniyet Müdürü Murat Mutlu ise Van TV’nin yeniden açılışının şehir için değerli bir adım olduğunu belirterek, "Sanayi, eğitim ve istihdam anlamında bu şehre katkı sunan herkesin yanındayız. Zahir Başkanımızın bugün yanında olmaktan gurur duyuyoruz" dedi. Mutlu, Van TV’nin desteklenmesi gerektiğini belirterek, vatandaşlara televizyonlarında 1. kanal olarak ayarlamaları çağrısında bulundu. Yapılan konuşmanın ardından katılımcılar tarafından açılış kurdelesi kesilerek televizyon binası gezildi. Kurdele kesimiyle resmen yeni dönemine başlayan Van TV’nin; haber, ekonomi, kültür-sanat ve yaşam programlarıyla bölgenin önemli medya platformlarından biri olması hedefleniyor. Modern yayıncılık anlayışıyla hazırlanan yeni program yelpazesinin bölge halkına güçlü bir medya alternatifi sunması bekleniyor. Yeni yayın döneminde Van TV, Türksat uydusu üzerinden HD kalitesinde izlenebilecek. İzleyicilerin Van TV’ye ulaşabilmesi için gerekli teknik bilgiler ise Tip: HD, Frekans: 11837, Sembol Oranı (SR): 30000, Polarizasyon: V (Dikey). Bu değerlerle Van TV, Türkiye ve dünyanın dört bir yanından uydu aracılığıyla net ve yüksek görüntü kalitesiyle izlenebilecek.
Samsun Atakum dikey mimariye yenik düştü: Hızlı yapılaşma riskleri artırdı Samsun’un Atakum ilçesinde son yıllarda hızla artan dikey yapılaşma, güvenli kentleşme açısından yeni değerlendirmeleri gündeme getiriyor. İlçede yüksek ve çok yüksek bina sayısının büyüme eğiliminin sürmesi, özellikle zemin şartları ve altyapı kapasitesi yönünden çeşitli risklerin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılıyor. "Türkiye’nin Miamisi" olarak adlandırılan Samsun’un Atakum ilçesinde son yıllarda hız kazanan çok katlı yapılaşma, güvenli kentleşme açısından yeni teknik değerlendirmeleri gündeme taşıyor. İlçede hem nüfus artışı hem de arsa sıkıntısı nedeniyle dikey mimariye yönelimin devam ettiği gözleniyor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Mekanik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sertaç Tuhta, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’ne göre 30.5 metre üzerinin yüksek, 60.5 metre üzerinin ise çok yüksek yapı sınıfında yer aldığını belirterek Atakum’da bu tür yapıların sayıca fazla olduğuna dikkat çekti. Tuhta, son 25 yılda ilçenin yerleşim alanı açısından dört kata yakın büyüme gösterdiğini ifade etti. Tuhta, "Yüksek yapıların ekonomik yönden ve bağımsız bölüm sayısı açısından avantajları bulunmaktadır. Ancak bilimsel çalışmalarla da kanıtlandığı gibi altyapı ile ilgili ve kendi bölgesinde mikro iklim oluşturma bakımından dezavantajlarının olduğu bilinmektedir. Samsun bu yönden bazı dezavantajları bünyesinde barındırmaktadır. Dikey mimari, yatay mimarinin aksine çok sayıda bağımsız bölümü bir arada barındıran, altyapı ve ulaşım sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan günümüzdeki yapılaşma türüdür. Dikey mimaride bazı dezavantajlar vardır. Örnek verecek olursak deprem riski. Bir diğer risk de yapılarda meydana gelen yangın riskleridir. Bunlar olumsuz olarak sayabileceğimiz özelliklerdir. Tabii, hem yatay hem de dikey mimaride kurallara uygun yapıldığında herhangi bir risk olmadığını söyleyebiliriz. Nüfus artışına bağlı olarak belirli bölgelerde yapı stoku artmaktadır. Nüfusun artmasıyla birlikte arsa miktarında azalma yaşanmakta ve dikey mimariye yönelim olmaktadır" dedi. "Bina yeni bile olsa deprem analiz raporları olup olmadığı sorgulanmalı" Yüksek katlı yapıların ekonomik ve kullanım açısından bazı avantajlar sunduğunu belirten Tuhta, buna karşın altyapı yükü ve mikro iklim üzerindeki etkiler gibi bilimsel olarak ortaya konmuş dezavantajların da göz ardı edilmemesi gerektiğini söyledi. Tuhta, dikey mimarinin arsa yetersizliğine bağlı olarak tercih edildiğini ancak deprem ve yangın riskleri açısından ilave tedbirler gerektirdiğini vurguladı. Atakum’un kıyı bandına yönelik değerlendirmelerde ise sıvılaşma ve zemin büyütme potansiyelinin önemli bir tehlike olduğunun altını çizen Tuhta, çok yüksek yapıların genellikle ilçenin üst kotlarında konumlandığını belirterek, "Atakum özelinde baktığımızda, kıyı şeridi boyunca sıvılaşma ve zemin büyütme riskinin potansiyel bir tehlike olduğundan bahsedebiliriz. Çok yüksek binaların ise ilçenin daha yüksek kotlarında yer aldığını görmekteyiz. Yüksek veya çok yüksek yapıların deprem performans analiz raporlarının olup olmadığını sorgulamamız gerekmektedir. Bu sınıfa giren eski yapılarda vatandaşlarımızın hasarlı veya hasarsız olarak nitelendirilen sistemlerle deprem performans analizlerini mutlaka araştırmaları gerekir. Bu performans seviyeleri, güncel Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’ne uygun ise tercih edilmelidir" diye konuştu. Sağlıklı bir kentleşme için mikro bölgelendirme çalışmalarının şart olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Tuhta, parsel bazlı zemin etütlerinin geoteknik ve sismik açıdan yapılmasının önemine dikkat çekerek, bu verilerin deprem tehlike haritalarıyla birlikte değerlendirilip planlama çözümlerine yön vermesi gerektiğini sözlerine ekledi.