POLİTİKA - 18 Kasım 2025 Salı 19:21

MHP’li Özdemir: "ABD’nin Ortadoğu’daki önceliği İsrail’dir"

A
A
A
MHP’li Özdemir: "ABD’nin Ortadoğu’daki önceliği İsrail’dir"

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Dışişleri Bakanlığı 2024 yılı kesin hesabı ve 2026 yılı bütçesi üzerine MHP grubu adına yaptığı konuşmasında, "ABD’nin Ortadoğu’daki önceliği İsrail’dir. Bu gerçeğin değişmesi için ABD’nin yıkılması, yerine başka ilkeler ve anayasa ile bir diğer devletin kurulması hali belki etkili olabilecektir" dedi.


İklim krizinin etkilerinin somut şekilde göstermeye başladığı bir yılın geride kaldığını söyleyen Özdemir, "Ülkeler arası savaş ve çatışmaların yaşandığı, gümrük tarifeleri ile karşılıklı uygulanan vergilendirmeler neticesinde rekabetin daha da arttığı, iklim krizinin etkilerini somut ve yıkıcı şekilde göstermeye başladığı bir yılı geride bıraktık. Barış arayışlarından ziyade ülkelerin çıkar ve menfaatlerini çok daha keskin vaziyette ön plana çıkardığı 2025 yılı, daha şimdiden 2026 ve sonraki dönemler için küresel gerginliğin düşünülenden ileri seviyeye taşınabileceğini göstermiştir. Coğrafyaların tamamında var olan sorunlar büyümüş, hızlı bir şekilde savaş ve çatışmalar başlama evresine girmiş, barış girişimleri ise şimdilik göstermelik imza törenleriyle başka boyuta taşınmıştır. Bir yandan sulh yanlısı olduğunu ilan ve ikrar eden çevreler, diğer yandan yüksek bir ivme ile askeri yatırımlarını hızlandırmıştır. Avrupa’da AB ve NATO üyesi ülkelerle Rusya arasında var olan kutuplaşma, Ortadoğu’da İsrail ile İslam ülkeleri arasında yaşanan restleşme ve çatışmalar, Uzak Doğu’da Çin ile ABD ve QUAD adı verilen müttefikleri arasındaki gerginlikler mevcut durumda dünyanın bölünmüş kamplarının nereler olduğunu açığa çıkarmıştır. Kafkasya ve Afrika kıtası istikrarını ararken, Güney Amerika sahasına askeri müdahale arayışları başlamış, ASEAN bölgesi yeni cazibelerle yüzyıla giriş yapmaktadır. Bütün bu gerginliklerin ortasında gri bölge olarak adlandırılan, bir başka deyişle arada kalan ülkelerin sayısı ise azalmakta, kutuplar nezdindeki saflaşmalar belirginleşmektedir. Dahası ekonomik, psikolojik ve güvenlik alanlarında tarafların birbirinin güç ve reflekslerini test etmeye koyulmaya başlaması da karşımızda bulunan bir başka gerçekliktir. Dikkat edilirse aynı dönemde güvenlik politikaları öncelik kazanmakla kalmamış, eş zamanlı olarak savunma sanayi anlamında ihtiyaç duyulan yatırımlar da artmıştır. Dünya baş döndürücü bir hız ve enerji ile silahlanmaktadır. Küresel para rezervi ikinci dünya savaşından bu yana ilk kez iddialı bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere çoğu devletin zorunlu askerlik uygulamasına geçmeye başlaması, neredeyse tüm devletlerin acil durum politikalarını geliştirmek üzere kendi vatandaşlarına hayatta kalma rehberi sunması gibi alışılagelmedik çağrıların gelmeye başlaması diğer dikkat çekici gelişmelerdir" dedi.


Özdemir, sözlerine şu şekilde devam etti:


"Tarih ve siyaset biliminin bize sunduğu gerçeklik, bu derecede yoğun bir silahlanmanın, mutlaka yıkıcı bir iklimi eninde sonunda vasat kılacağıdır. İşte Türkiye olarak buna hazırlıklı olmamız gerekir. Caydırıcılık seviyemizi en üst seviyeye çıkarırken, savunma açığımız hangi alanda varsa bu sahaları acilen kapalı ve kimseye ihtiyacımız olmadan kendi kendimize yetecek hale getirmemiz elzemdir. Devlet felsefemizde hayat bulmuş olan ’Hazır ol cenge ister isen sulh-u salah’ sözünün çok daha anlamlı olduğu bir döneme girdiğimiz açıktır. Bu sebeple bir yandan Türkiye’yi olası kriz ve savaş ikliminden uzak tutmak, diğer yandan çok yönlü diplomatik çalışmalarımızla her kesim nazarında sözü geçen, saygı duyulan ve varlığı aranılan bir vasfa eriştirebilmemiz lazımdır. Gerek Dışişleri Bakanlığımızın yoğun ve değerli çabaları, gerekse sayın Cumhurbaşkanımızın yüksek liderliği Türkiye’yi bahsettiğimiz seviyeye çıkarma hedefimizde murat ettiğimiz konuma ulaşmamıza olanak tanımaktadır. Cumhur İttifakı olarak Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefimizde buhran ve düzensizliklerle dolu bir zaman diliminde Türk Ufku ile yönümüzü tayin ederek küresel güç merkezlerinden birisi olma hedefimize doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Mevcut çok taraflı küresel yapıların ve ittifakların süregelen sorunların çözümü konusunda yetersiz kalmaya başlaması ise yeni koşullara göre tanzim edilmiş ve edilecek yeni mekanizmaların hayata geçirilmesi zorunluluğunu da hem bizim hem de diğer devletlerin karşısına getirmektedir. Gazze’de İsrail’in sergilediği soykırım ile Kudüs’ün işgal edilmesi teşebbüsleri karşısında olduğu gibi vasat bulan ve derinlik kazanan krizlerin aşılması için yaklaşımlarımızı politikalarımızla uyumlu hareket eden ve çıkarlarımızın uyuştuğu diğer kesimlerle zenginleştirmek, pekiştirmek ve güç merkezi oluşturmak mecburiyetindeyiz. Sayın Genel Başkanımızın Kudüs Paktı önerisi, bahsettiğimiz mevzularda gerek ülkemizin milli güvenliğini pekiştirecek, gerekse bölgesel barış ve istikrara katkı sağlayacak yaklaşımımızın bir örneği olarak uluslararası kamuoyu ile de paylaşılmıştır. Temennimiz bu ittifakın hayat bulması ve Ortadoğu’da yeni koşullara adapte olabilen güvenlik paradigmalarının biz ve bizimle olan kesimlerin lehine şekillenebilmesidir."


ABD’nin Ortadoğu’da önceliğinin İsrail olduğunu söyleyen Özdemir, "Dış politikamızı ilgilendiren öncelikli ve yüksek seviyeli olan alan şüphesiz ki Suriye’dir. Bu ülkede başlayan iç savaşın en ciddi ve yıkıcı etkilerini yaşamış olan ülke kuşku yoktur ki Türkiye’dir. İç savaş başladığı andan itibarense yakın müttefiklerimiz tarafından yalnız bırakıldık. Tekraren ifade etmek isteriz ki, Suriye meselesinde; Türkiye, yakın müttefikleri tarafından yalnız bırakılmış, milli güvenliğimize tehdit oluşturan hususlar aynı sözde müttefiklerimiz tarafından bizzat hayata geçirilmiş, beslenmiş, savunulmuş, desteklenmiş ve yönetilmiştir. Bu yalın gerçek karşımızda dururken, yine aynı sözde müttefiklerin genel stratejileri de kendisini ele vermiştir. O sebeple herkes dikkatli olmalı özellikle Türkiye kamuoyuna karşı yüksek bir hassasiyetle sorumlu davranmalıdır. ABD’nin, Suriye konusundaki genel stratejisi bu ülkenin bölünmesi üzerine kuruludur. Amerikan ordusunun bölgeden sorumlu olan kolu CENTCOM yıllardan bu yana aynı hedef için saha koşullarını ayarlamak üzere yüksek gayret sarf etmiş, yine ABD’nin diplomasi ve güvenlikle alakalı mesul kuruluşları da ortak stratejileri için örtülü yahut açık faaliyetlerle yol almaya çalışmıştır. ABD bütçesinden her yıl belirli miktar ve oranda kaynak sözde IŞİD’le mücadele için ayrılmış, Suriye’deki stratejik emelleri için kullanılmıştır. ABD’nin Ortadoğu’daki önceliği İsrail’dir. Bu gerçeğin değişmesi için ABD’nin yıkılması, yerine başka ilkeler ve anayasa ile bir diğer devletin kurulması hali belki etkili olabilecektir. Onun haricinde hiçbir başkan, kurum, kuruluş yahut yaklaşım, ABD açısından İsrail’i önceleyen politikasını değiştirmeyecektir. İsrail de Suriye’nin bölünmesini, imkan bulabildiği en yüksek perdeden istemekte, tüm stratejisini bu anlayış üzerine kurgulamaktadır. Golan Tepeleri’nin işgali, bu işgalin kalıcı hale gelmesi için verilen uğraşlar, Davut Koridoru gibi Suriye’nin bütünlüğünü tehdit eden tüm girişimler, İsrail’in planlarını açık etmiştir. Siyonizm Arz-ı Mevud hedefindedir. Gözünü karada Filistin, Suriye, Irak, Ürdün, Sudan, Mısır, Lübnan, Suudi Arabistan, Kıbrıs ve Türkiye topraklarına dikmiştir. Denizde ve su kaynakları alanında ise Kızıldeniz, Doğu Akdeniz, Basra, Nil, Fırat ve Dicle nehirlerini kapsayan saha aynı planın hedefindedir. Üstelik Yunanistan’ı kışkırtan, Güney Kıbrıs’ı silahlandıran İsrail, gerginliği Doğu Akdeniz’e de taşıyıp, Türkiye karşıtı cepheyi genişleterek, kendisinin doğrudan cesaret edemediği yeni senaryolar oluşturma uğraşındadır. İslam coğrafyasının neredeyse tamamı, tüm imkân, kaynak ve koşullarıyla habis ve mesnetsiz bir rüyaya kurban edilmek istenmektedir. Bu doğrultuda Ortadoğu’da yaşayan Yahudi kökenliler haricinde tüm insanları etnik ve mezhep temelli ayırarak güçsüz, zafiyet halinde, istikrarsız hatta çökmüş haldeki devlet yapılarını oluşturarak, nihai son için kolay ele geçirilebilir hedefler şeklinde hazırlama çabasındalar" ifadelerini kullandı.



Özdemir, yapılanların koşulları uygun hale getirme çabası olduğunu söyleyerek, "Aynı plana da hız vermiş durumdalar. Sadece 1 yıllık zaman dilimi içerisinde Gazze’de soykırımla başlayan, ardından Lübnan, Yemen, Suriye, Irak, İran ve nihai olarak Katar’a kadar uzanan taarruzlar, asıl gayeyi çoktan aşikâr kılmıştır. Taktiksel manevralarla, sırt sıvazlamalarla, sözde olumlu görünen mesajlarla, sinsi övgülerle varılmak istenilen yol aldatmaca, hile, zaman kazanma ve koşulları uygun hale getirme çabasından başka bir şey değildir. Bakınız Gazze’de insanlar acı çekmeye devam ederken; hala bir yandan oyalama, diğer yandan İsrail’in tüm dünyada tepki gören insanlık dışı eylemlerini unutturma gayreti sürerken, ABD yönetimi de güya Suriye’den ayrılma kararı almışken, şimdi Şam yakınlarına çok büyük bir askeri üs kurma kararı gündeme gelmiştir. Vahim olan ise bu durumun, Suriye’de göreve gelen yeni yönetimle beraber şekillendirilmeye çalışılmasıdır. Sadece birkaç hafta içerisinde gerçekleşen kuşkulu hadiseler bile neden çok dikkatli ve tetikte olunması gerektiği gerçeğini karşımıza getirmektedir. 2025 yılı içerisinde, uzun yıllardan bu yana Suriye’de yönetimi elinde bulunduran Baas rejimi yıkılmış, Esad devrilmiş ve yerine Heyet Tahrir Eş-Şam isimli örgütün liderliğini üstlendiği muhalif yapıda yeni bir yönetim kurulmuştur. Ahmet Şara liderliğinde kurulan yeni yönetimin Suriye’de başarılı olması, toplumun tüm kesimlerini kucaklayıcı bir anlayışı benimsemesi, ülkemizin de en önemli önceliği olan toprak bütünlüğünün ve demografik yapının korunması ile terör örgütlerinin Suriye’nin geleceğinde yer edinmemesi ilkelerine uygun davranması elbette beklentimizdir. Türk devleti kudretini, sarsılmaz iradesine ve güçlü hafızasına borçludur. Bunun yanı sıra, Ebu Gureyb’den başlayıp Şam’a uzanan bir hikâye yazdıklarını, bununla da yol alabileceklerini zanneden kimi okyanus ötesi mahfiller ile işbirlikçileri için Mercidabık’tan başlayarak Kut’ul Amare’ye kadar varan zaman ve mekanda hala daima hazır vaziyette, Ayyıldızlı bayrağın teşkilatlı sevdalıları ve fedaileri bulunduğunu hatırlatmak elzem hale gelmiştir. Hazar ve Akdeniz arasında yeni koşullar oluşturacaklarını ilan eden zihniyetin, Taberiye gölünden başka irade gösterebileceği herhangi bir alan olamayacaktır. Türkiye ile oyun olmaz, Türkiye’ye karşı bu bölgede sergilenmeye çalışılan hiçbir senaryo tutmaz. 15 Temmuz 2016 tarihi bunun en belirgin, keskin ve son tescilidir. Terörsüz Türkiye hedefimizle PKK terör örgütünün tüm faaliyetlerini durdurma kararı alması, Suriye sahasında da oyunları bozacağını göstermiştir. Bu andan sonra ABD ve İsrail yanlıları tek merkezden harekete geçerek kendilerini açık etmiş, sadece Türkiye’nin değil, bölgemizin de terörden arındırılması çabalarındaki karşıt pozisyonlarıyla neye hizmet ettiklerini göstermiştir. Türkiye’nin içeride ve dışarıda terörsüz bir iklime kavuşması, en çok bölgenin sınırlarını değiştirmeyi isteyen ve hedefleyen çevreleri rahatsız etmektir. Barış ve istikrarı hâkim kılacak bir anlayışla, Ortadoğu coğrafyasında egemen olan en büyük gücün Türkiye olduğu hakikati herkesin malumuyken, bu kudrete yakışır adımlar atma sorumluluğu ise hepimizin omzundadır. Dolayısıyla Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge hedefimiz, Türk ve Türkiye Yüzyılı stratejimiz için Dış Politika alanında faaliyet gösteren tüm kurum ve kuruluşlarımıza önemli sorumluluklar yüklemektedir. Diğer yandan Gazze’de sergilenen vahşette ABD ve İsrail ile beraber bu ülkelerin yanında yer alan diğer batılı ülkelerin kabul edilemez tutumları karşısında da Türkiye’nin alternatifsiz olmadığı gerçeği malumdur. Ülkemize yönelen tehdit ve tehlikeler dikkate alındığında İsrail’in ilk sıraya kendisini konumlandırdığı görülürken, bu ülkenin yanında saf tutan sözde müttefik ülkelerin tutumlarına bakıldığında, Türkiye’nin yeni küresel denge kurma arayış ve hedefini belirlemesi kadar tabi ve kaçınılmaz bir durum olamayacaktır" dedi.



Türkiye’nin tüm insanlık için kalıcı alternatifler geliştirmesinin kaçınılmaz hale geldiğini söyleyen Özdemir, "Mademki batı değerleri kisvesine bürünüp, güç merkezi edasıyla hareket eden çevreler kanlı ve rezil hesaplarını Türk İslam coğrafyası başta olmak üzere dünyanın geri kalanına da yayma derdindedir, o vakit Türkiye’nin yeni ittifaklar oluşturabilme, güç merkezleri oluşturma, küresel barış ve istikrarın tesisi için tüm insanlık adına kalıcı alternatifler geliştirmesi kaçınılmaz hale gelmektedir. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında iç ve dış kaynaklı tüm kamburlardan kurtulmak milli gayemiz olmalıdır. Cumhur İttifakı’nın temel hassasiyeti de budur. Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti yeni yüzyılda çaresizliği reddetmiş, çözümsüzlüğü dışlamış, ümitsizliği elinin tersiyle itmiştir. Milli birlikle yükseliş iradesini her alanda ortaya koyma kararlılığımız elbette sürecektir. Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu temkinli, tedbirli ayrıca çok boyutlu bir dış siyaset takibini gerektirmektedir. Bu ilkeler kapsamında ve yaşanan hem bölgesel hem de küresel gelişmeler karşısında bize göre Türkiye için akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlarla beraber yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek olarak Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil ’TRÇ’ ittifakının inşa edilmesi gerekmektedir. Bu durum milli siyasetimize, devlet ve millet yapımıza, gelecek tasavvurumuza uygun bir seçenektir. Türkiye sadece kuruluşundan itibaren değil, Anadolu’yu yurt edindiğinden bu yana küresel siyaseti daima çift başlı Selçuklu Kartalı’nda anlamını bulan yaklaşımla ele almış ve uygulamıştır. Batı ve doğuya aynı anda bakan, kudret ve kuvvetini batıda da doğuda da gösterebilen, koşulları tayin edebilme kabiliyetine erişmiş bir irade, Türk Devleti’nin kadim tutumudur. Temennimiz şartların kızıştığı, düzensizlik ve belirsizliklerin daha da yoğunlaştığı dünya konjonktüründe her türlü risk ve fırsatları beraber değerlendirirken, devletimizin kadim anlayışından gelen sağlam temeller üzerinde yol alınmasıdır. Ülkemiz hamdolsun güçlü iradesiyle bir yandan bölgesel ve küresel krizlerin aşılmasında öncü rol oynarken, diğer yandan her kesimin saygı duyduğu, tutumu dikkatle takip edilen, yeri geldiğinde hakemliğine başvurulan yüksek bir potansiyele erişmiştir. Türkiye yalnızca Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Karadeniz, Akdeniz, Kuzey Afrika gibi bölgelerde değil, dünyanın neresi olursa olsun, yaşanan hadiselerde politikaları mutlaka dikkate alınan bir kudrette olduğunu göstermiştir. Bilhassa Türk Devletleri Teşkilatı, yirmi birinci yüzyılda çözülen ve bozulan çok yapılı kuruluşlara inat günden güne artan bir önemle gelişimini sürdürmektedir. Bu durumlar, küresel hedeflerimiz yani Türkiye’yi küresel güç yapma gayretimiz açısından doğru ve emin bir yolda ilerlediğimizi göstermektedir. Siyaset ve diplomasi alanında görülen böylesine müspet bir tablonun bizzat vatandaşlarımızın gündelik yaşantısında da görülmesi ise büyük öneme sahiptir. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz seyahat edebilecekleri ülke sayısının arttırılması gerekir. Küresel çapta artan sanayi ve ticaret potansiyelimizin yanı sıra, dünyanın pek çok bölgesinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarımızın mensupları, iş dünyası temsilcilerimiz, öğrencilerimizle beraber diğer meslek erbaplarımız da daha rahat, güvenli ve emin olarak seyahat edebilmelidir. Ticaret hacmimizin gelişmesi için de bu durumun ne derecede önemli olduğu açıktır. Hali hazırda var olan vizesiz seyahat edilebilen ülkelerin sayısının 2026 yılından itibaren başlayarak ve somut bir hedef dâhilinde arttırılması Dışişleri Bakanlığımız tarafından stratejik bir plan olarak benimsenmelidir. Türkiye saygın bir pasaporta sahip olunduğunu göstermeli, artan diplomatik ağımızın ne derecede kıymetli olduğunu vatandaşlarımız da yaşayarak görebilmelidir. Bunun yanı sıra çeşitli nedenlerle bulundukları bölgelerde istikrarsızlık ve zulüm altında yaşayan, fakat diğer ülkelerin vatandaşı konumunda bulunan Türk kökenlilerin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçişleri de kolaylaştırılmalıdır. Türkiye küresel bir güç olma arzusuyla hareket ederken, milli hedeflerimizin gerçekleşebilmesi için bize göre nüfusumuzun en az 100 milyona erişmesi gerekiyor. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığımızın da nüfus planlamamız ve projeksiyonumuzda stratejik bir akılla hareket ederek, kendi sorumluluk sahasında politika geliştirmesinin büyük öneme sahip olduğunu değerlendiriyoruz. Bu vesileyle sözlerime son verirken, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine meclis görüşmelerinin her safhasında olumlu yönde oy vereceğimizi belirtmek istiyorum. Bakanlığımız bünyesinde hizmet eden tüm personelimize Cenabı Allah’tan üstün muvaffakiyetler diliyor, her birine ayrı ayrı teşekkür ederken emek ve gayretlerinin aziz milletimiz nazarında çok büyük değere sahip olduğunu vurguluyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum" dedi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul AK Parti’den İBB’ye zam tepkisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) AK Parti Grubu Tarife Komisyonu üyeleri, İBB yönetiminin 7 yıllık görev süresini değerlendirdiği toplantıda zam tepkisinde bulundu. İBB Meclisi AK Parti Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz, "’Yeni finansal modeller bulacağız’ diyen CHP’li İBB yönetiminin 7 yıl sonra gelmiş olduğu nokta İstanbulların en zaruri ihtiyaçları olan su, ulaşım gibi başlıklarda bile yüzde binleri aşan zamlarla; hiçbir enflasyon oranıyla izah edilemeyecek noktada zamlar yaparak bir zam ekonomisi üzerinden kaynaklarını yönettiğini görüyoruz" dedi. İBB AK Parti Meclisi Grubu Tarife Komisyonu, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde CHP’li meclis üyelerinin oylarıyla kabul edilen yeni tarifeler sonrasında ücret artışlarına ilişkin bir basın açıklaması yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediye Binası AK Parti Grup Odasında gerçekleşen basın açıklamasında İBB Meclisi AK Parti Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz, AK Parti Meclis Üyeleri ve Tarife Komisyonu Üyeleri Meryem Karaköse ve Süheyla Topçu katıldı. Basın açıklamasında konuşan İBB Meclisi AK Parti Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz, "’Finansal kaynaklar anlamında 2019 yılında kendi öz kaynaklarımızı temin edeceğiz. Yeni finansal modeller bulacağız’ diyen CHP’li İBB yönetiminin bugün 7 yıl sonra gelmiş olduğu nokta İstanbulların en zaruri ihtiyaçları olan su, ulaşım gibi başlıklarda bile yüzde binleri aşan zamlarda hiçbir enflasyon oranıyla rakamıyla izah edilemeyecek yakıt, elektrik giderlerinden gelen zamlarla izah edilemeyecek bir noktada zamlar yaparak bir zam ekonomisi üzerinden kaynaklarını yönettiğini maalesef görüyoruz" dedi. "Ne enflasyon söylemi ne de genel gider argümanı bunu açıklamaya yetmeyecektir" AK Parti Meclis Üyesi ve Tarife Komisyonu Üyesi Meryem Karaköse mezar fiyatı artışlarıyla ilgili, "272 TL’den 408 TL’ye çıkarıldı dese de aslında fiyat 272 TL’den 544 TL’ye çıkarılması meselesidir. Burada da bu artışla 2019 yılında 80 TL olduğu göz önünde bulundurulduğunda aslında küçümseyerek bir cümleyle geçiştirdikleri rakamdaki artış bile yüzde 580’dir. Kıymetli basın mensupları, sorumuz da çok basittir bu konuda ruhsat vermenin hangi maliyet unsuru bu artışı izah edebilir? Ne enflasyon söylemi ne de genel gider argüman bunu açıklamaya yetmeyecektir. Yine kendilerinin bizzat değindiği konularla devam etmek istiyorum. Birinci grup mezar yeri konusudur. Bu basında çok fazla yer aldı biliyorsunuz. Burada mezar yerinde 334 bin 896 TL’ye yükseldiği çok fazla basınında yer aldı. Bu artış bir yıl öncesine göre bile 2025’te yapmış olduklarından da 111 bin 632 TL idi. O zaman bile büyük bir artışla bunu gerçekleşti. Son yapılan zamla beraber de bu artış maalesef bugün 334 bin 896’ya yükseldi" dedi. "Burada da yine yani 2019’da 2000 TL olan en düşük dördüncü grup mezar yerimiz 10 bin 728 TL’ye yükseltildi" Mezarlık ücretlerinin fahiş oranda yükseltildiğini söyleyen Karaköse, "Peki, 2019’da bu rakam neydi? 2019’da sadece 30 bin TL olan bu ücret bugün 334 bin 896’ya çıkarılarak yüzde bin 16 artış yapılmıştır. Bunu söylerken de artışın oranına tabii ki söylemediler. Bunu da ’bazı kesimler kullanıyor zaten diyerek’ geçiştirmemeye çalıştılar. Gelelim peki burayı bazı kesimler kullanıyor diyelim, yer az diyelim. Dördüncü grup dediğimiz ve fiyatın en düşük olduğu mezar yerinde durum ne aslında burada da durum çok iç açıcı değil. Burada da yine 2019’da 2 bin TL olan en düşük dördüncü grup mezar yerimiz 10 bin 728 TL’ye yükseltildi. Kendilerinin küçük gördüğü ’çok fazla artış demedikleri’ bu yerde bile yüzde 436’lık bir artış söz konusudur. Yine lahit mezarlara kendileri değinler. Lahit mezarlarda da bunu da yine bir cümleyle ’ya zaten bu iki katlı ikinci katı da isteyen yaptırıyor isteğe bağlı bir şey’ diyerek geçiştirdikleri lahit mezarda da artış var arkadaşlar. Yüzde bin 271’dir" şeklinde konuştu. "Çeşme yaptırma meselesi son geçen tarife ile beraber 500 bin TL’ye yükseltilmiştir" Konuşmasına devam eden Karaköse, "Bir cümleyle geçiştirdikleri isteğe bağlı zaten spesifik bir şey dedikleri yani CHP yönetiminin spesifik anlayışı artışı yüzde bin 271’lerin altına düşmüyor gibi görünüyor. Bu durum bu tarifeleri kim alıyor tartışmasıyla da örtülenemeyecek kadar önemlidir. Mezar yerlerini konuşmuşken kendilerinin değinmediği ama bizim en çok dikkatimizi çeken konulardan bir tanesi de çeşme suyu yaptırma. Yani çeşme yaptırma hayır işi. İstanbul’un kadim geleneği olan çeşme yaptırma ve hayır işlemi iradesi maalesef adeta bir tarife bariyerine çarpmış durumdadır. Kendileri bu konuyu hiç gündeme almadılar ama burada da size çarpışık bir rakam olduğu için paylaşmak istiyorum. Bir önceki yıla göre bile yüzde 731 artış yaparak 61 bin 660 TL’ye çıkarttıkları bu çeşme yaptırma meselesi son geçen tarife ile beraber 500 bin TL’ye yükseltilmiştir. Yani bir önceki yıl daha 61 bin 666 TL’ye yaptırılan çeşme aradan bir yıl geçtikten sonra nasıl bir artışla bağdaştırıldı ki 500 bin TL’ye çıkarıldı. Yani 2019’da bu çeşme yapım ücretinin de 10 bin TL olduğunu düşünürsek, buradaki artışın 2019’dan bugüne kadar yüzde 4 bin 900 olduğunu görüyoruz" ifadelerini kullandı. "Otopark ihtiyacının büyüdüğü bir ortamda çözüm üretmek yerine de yaptıkları tek şey, maalesef tarifeleri büyütmek oldu" CHP’li İBB Yönetiminin üzerine düşen görevi yeterli şekilde yerine getirmediğini söyleyen Karaköse, "Seçim vaatlerinde hatırlarsanız ilk seçimlerde 100 bin otopark yaptıracağız vaadiyle gelen bir anlayış söz konusuydu. Tabii burada otopark yapmak yerine otopark ihtiyacının büyüdüğü bir ortamda çözüm üretmek yerine de yaptıkları tek şey maalesef tarifeleri büyütmek oldu. Üstelik bunu yapan zihniyet aynı zamanda 2019 yılında otopark ücretlerini mecliste vermiş oldukları bir önerge ile otopark ücretlerinin günlük 1 TL olmasını öneren zihniyet bugün maalesef otopark ücretlerinde de fahiş rakamlarla karşımıza gelmektedir. Günlüğü 1 TL olsun diyen anlayış bugün geldiğimizde 1 - 2 saatlik otopark ücretlerindeki artışlar sadece sizlere kısaca paylaşmak istiyorum" ifadelerini kullandı. "1 TL olsun diye önerdikleri otopark ücretine 2019’dan bugüne kadar yüzde 3 bin 567’lik bir artış yaptılar" İBB’nin verdiği vaatleri yerine getirmediğini söyleyen Karaköse, "2019 yılında 6 TL olan onların 1 TL’ye indirmek istediğin dönemde 6 TL olan otopark ücreti 2024 yılında 70 TL’ye çıkardılar. O zaman bile arada yüzde bin 67’lik bir artışla hemen bu işi gerçekleştirdiler. 2025 yılına geldiğimizde de 1- 2 saatlik otopark ücreti 220 TL olmuştur. Burada da yaklaşık 2019’dan bugüne kadar toplam artış kıymetli İstanbullular ’1 TL olsun’ diye önerdikleri otopark ücretine 2019’dan bugüne kadar yüzde 3 bin 567’lik bir artış yaptılar. Şimdi bu artış 6 TL’den 220 TL’ye çıktı. Artık İstanbul’un otopark bir ihtiyaç değil karşılanamaz lüks haline getirmiş durumdalar. Bunu söylerken de özellikle bir tarafa da sizlerin dikkatini çekmek istiyoruz. Avrasya Tünel geçişi bunların en çok eleştirdiği geçişlerden biri olan Avrasya Tüneli‘nin geçişi bugün 225 TL. İstanbul’da geldiğimiz noktada 1- 2 saatlik otopark ücretleri 220 TL’dir. Bu karşılaştırma da İstanbulluların burada yalnızca bir fiyat karşılaştırması değil İstanbul’da yaşamın nasıl bir pahalılaşma noktasına geldiğini sizlere ifade etmek istiyoruz" şeklinde konuştu. "2019’dan bugüne kadar suya yapılan zam yüzde bin 40’tır" Son 6 yılda suya yüzde 1040 oranında zam yapıldığını söyleyen Karaköse, " Bir yandan kent lokantası üzerinden sosyal yardım vitrini yapılırken diğer yandan da yol kenarlarında park, parklanma tarifeleri ile vatandaşın cebine yüklenen ağır bir bedelle karşı karşıya olduğumuz da tekrar ifade etmek istiyorum. Bu da ’sosyal belediyecilik’ değil ’sosyal fatura’ denilir söylemiyle bizlere maalesef karşı karşıya getirmiştir. 2019’dan bugüne kadar suya yapılan zam yüzde bin 40’tır. Bedava vermeyi söyledikleri, bedava vermemizi teklif ettikleri ve kendilerinin geldiğinde de ucuzlatacaklarını söyleyerek seçim kazandıkları bir anlayış bugün suyun metre küpünü maalesef 52,45 TL’ye yükseltmiştir" dedi. "2019 yılında bir bilet ücreti 0,41 litre benzin alırken bugün yapılan zamla 35 TL olan bilet ücretiyle de 0,66 litre benzin alınmaktadır" İETT’de yapılan zam oranın fazla olduğunu söyleyen Karaköse, "Ulaşımda peki durum farklı mı? Elbette değil. 2019 yılında 2,6 TL olan bilet ücreti bugün biliyorsunuz 35 TL’ye yükseltirmiştir. Bu artış 2019’dan bugüne kadar yüzde bin 246 olmuştur. Benzinle kıyasladık Benzinle yaptığımız mukayese de AK Parti döneminde yani 2019 yılında bir bilet ücreti 0,41 litre benzin alırken bugün yapılan zamla 35 TL olan bilet ücretiyle de 0,66 litre benzin alınmaktadır. Daha fazla benzin alabiliyorlar. Buna rağmen daha fazla zam yapıyorlar. Şunu görüyoruz, bugüne kadar kendilerinin vaat ettiği, ‘Hayatı ucuzlatacağız, İstanbullulara daha rahat bir hayat sağlayacağız, hayatlarını kolaylaştıracağız’ dedikleri noktada fahiş zamlarla maalesef karşı karşıyayız" şeklinde konuştu.
Bursa Bursa’da öğrencisini herkesin içinde darp eden okul müdürü görevden uzaklaştırıldı Bursa’nın İnegöl ilçesinde okul müdürü sinirlendiği öğrenciyi herkesin önünde itekleyerek darp etti. O anlar kameraya yansırken, öğrencinin ailesi şikayetçi oldu. Harekete geçen İl Milli Eğitim Müdürlüğünce, okul müdürü görevinden uzaklaştırdı. Olay, cuma günü İnegöl’ün kırsal Yeniceköy Mahallesi’nde eğitim öğretime devam eden Ömer Osman Çağlayan Ortaokulu’nda meydana geldi. Okul Müdürü Mustafa Ç., sırada bekleyen Muhammed K. (11)’yı saldırarak darp etti. O anlar amatör kameraya yansıdı. Olayın ardından öğrenci, durumu ailesine bildirdi. Aile müdürden şikayetçi oldu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Olayı anlatan 11 yaşındaki öğrenci Muhammed Emin K., "O beni durduk yere dövdü. Kafa attı, fırlattı ‘Seni buraya gömerim, herkes burada ahlakını bilecek’ dedi. Çocuğa el hareketi yaptım zannetti. Okula gitmeyeceğim. O beni dövecek ben kendimi savunamayacağım, sonra disiplin verecek tutanak tutacak ben gitmem okula" dedi. Baba Nihat Koca (49), "Cuma günü işten eve geldim. Hanım bana ‘Muhammed’i dövmüşler’ dedi. Ben çocuklar arasında olmuş sandım. Sonra bana okul müdürü ‘Muhammed’i dövmüş’ dediler. Öğretmendir kızmıştır dedim. Daha sonra bana video geldi. Videoya bakınca zaten aklım başımdan gitti. 11 yaşındaki çocuğumu kaldırmış vurmuş. Kafası taşa gelse ne olacak? Ben çocuğumu öğretmenlere emanet ediyorum. Öğretmen bunu yapsa sokaktaki vatandaş kim bilir neler yapar" dedi. Şikayetler ve görüntüler üzerine okul harekete geçen İl Milli Eğitim Müdürlüğü okul müdürü Mustafa Ç.’yi görevden uzaklaştırdı.