GENEL - 12 Ekim 2017 Perşembe 18:23

Ahmet Atam: Geredeli’ye yönelik saldırıyı şiddetle kınıyorum

A
A
A
Ahmet Atam: Geredeli’ye yönelik saldırıyı şiddetle kınıyorum

Kütahya Baro Başkanı Ahmet Atam, Kocaeli’nin İzmit ilçesinde silahlı saldırı nedeniyle hayatını kaybeden avukat Mehmet Samim Geredeli için başsağlığı mesajı yayınladı.

Kütahya Baro Başkanı Ahmet Atam, Kocaeli’nin İzmit ilçesinde silahlı saldırı nedeniyle hayatını kaybeden avukat Mehmet Samim Geredeli için başsağlığı mesajı yayınladı.


Atam, mesajında, saldırıyı şiddetle kınadığını belirtti.


Geredeli’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen Atam, "Öncelikle Kocaeli Barosuna mensup meslektaşımız Avukat Mehmet Samim Geredeli’ye yapılan hunharca saldırıyı nefretle bir kez daha kınıyor; başta ailesi ve tüm camiamıza başsağlığı diliyorum.Acaba son yıllarda meslektaşlarımıza ve mesleğe yapılan bu saldırılardaki artış ve bunları cesaretlendiren ortam nasıl oluştu veya nasıl oluşturuldu? Meslektaşlarımız nasıl bu kadar açıktan ve hiç bir sebep yokken saldırıya maruz kalıyor? Saldırganları cesaretlendiren ve buna yönlendiren etkenler nedir?. Avukatın yargının kurucu unsurlarından biri olduğunun göz ardı edilmesi, bir süredir çeşitli şekillerde mesleğin itibarsızlaştırılması tabii ki bunda başlıca etken. Çeşitli düzenlemelerle mesleğin kamusal yanı adeta ortadan kaldırılarak bir serbest meslek erbabı imiş gibi görünmesine neden oldu. Avukat girdiği davada, yaptığı takipte adeta vekalet veren iş sahibinin bizatihi kendisiymiş veya ortağıymış gibi görülmesine, savunmanlığını yaptığı kişinin suç ortağıymışçasına muamele görmesine, bazılarınca da suçluyla hareket edip delilleri karartan, adaletin tecellisini engelleyen veya geciktiren bir kişiymiş gibi algılanmasına sebep oldu.Özellikle son yıllarda liyakatın göz ardı edilmesi ve hepimizce malum Fetö denen terör örgütünün adliyelerde yerleşmesi, vatandaşın bağımsız ve tarafsız yargıya olan güveninin nerede ise yok olmaya başlamasına mevcut hukuk düzeninin yerini düzensizliğe bırakmasına ve gerçek hukukçuların varlığının engel olarak görülür olmasına neden oldu.


Avukatların dosya incelemesinden tutunda, cezaevindeki müvekkili ile görüşmesine kadar yaşadığı sıkıntılılar, savunmasını yaptığı kişiyle suç ortağıymış gibi görülüp bazen bu nedenle hürriyetinin kısıtlanması, görsel basından hepimizin yakinen şahit olduğu gibi adliye kapılarında dövülüp, yerlerde sürüklenmesi, tartaklanması ve çeşitli şekillerde fiziki ve manevi saldırıya uğraması, en son Urfa Baro Başkanımıza yapılan muamele ve daha bir çok şekilde cereyan eden uygulamalar, görevlerini yaparken karşılaştıkları sorunların çözümlenememesi mesleğin ve meslektaşlarımızın toplum nazarındaki itibarını zedeledi. Tabii ki bunların yanında hukuk fakültelerinin günden güne artması ve buradan mezun olanların eğitim seviyesinde bir standardın sağlanamaması nedeniyle bilgi bakımından yetersiz ve Türkiye’nin ihtiyacından fazla bir mezun sayısıyla karşılaşılması, hukuk fakültelerinden mezun olanların hiçbir sınavdan geçirilmeden kolayca avukat olabilmesinin yarattığı nitelik ve saygınlık kaybı avukatı ve avukatlığı her türlü saldırıya açık hale getirmiştir. Bu gün için 100 ün üzerinde hukuk fakültesi ve hukuk eğitimi alan altmışbeşbin öğrenci olduğu düşünüldüğünde ve bunların bir çoğunun bundan önce olduğu gibi kolayca bu ünvanı alıp mesleğe başlayacakları da düşünüldüğünde avukatlık mesleği de sıradanlaşmış, gerek kamu görevlisi ve gerekse her kesimin rahatça saldırabileceği bir konuma gelinmiştir.Kocaelin de kutsal savunma mesleğini ifa ederken haince saldırıya uğrayıp görev şehidi olan meslektaşımız ve aynı gün Korkutelin de görevli savcımıza makamında yapılan silahlı saldırı, aslında toplumun geleceğine saldırmakla eş anlamlıdır. Herkesin er geç hukuka, hukukçuya ve özellikle iyi bir avukata ihtiyacı olur. Bu unutulmamalıdır" ifadelerini kullandı. (EFE)

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Folkart, Türkiye’nin en iyi işverenleri listesinde Great Place To Work Sertifikası sahibi işverenlerin dahil olduğu Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi açıklandı. Folkart, 250-499 Çalışan Sayısı Kategorisi’nde Türkiye’nin En İyi İşverenleri arasında yer aldı. Daha önce iki kez üst üstte Ege’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer alan Folkart, Harika İşyeri Ünvanı’nı son başarısı ile taçlandırdı. Saya Grup İnsan Kaynakları Direktörü Kezban Sancak, ödül nedeniyle Folkart çalışanlarına teşekkür etti. Folkart İnsan Kaynakları Müdürü Adile Kutludağ ise iki yıl üst üste Ege’nin en iyileri arasında olduktan sonra, Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’ne girerek, başarılı serüvenlerini taçlandırdıklarını söyledi. Çalışan deneyimi İşyeri kültürü ve çalışan deneyimi konusunda global otorite kabul edilen Great Place To Work, 2024 senesinin Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’ni açıkladı. Bu yıl, globalde 20 binin üzerinde organizasyonun nabzını tutan Great Place To Work, Türkiye raporu için bilgi teknolojileri, üretim, finans, perakende, ilaç ve diğer sektörlerden 600’den fazla şirketi analiz etti. Yılın En İyi İşverenleri Listesi, bu 600’ün üzerindeki şirketteki iş yeri kültürü ve çalışan deneyimini ölçümleyen Trust Index anketine dahil olan 160 bin çalışanın yanıtlarına göre oluşturuldu. Çalışan deneyiminin, tüm çalışanlar için ortak pozitif bir deneyim yaşanması anlamına gelen “ForAll” kriterlerinde, en iyi performansı gösteren şirketler listede yer buldu. Başarı taçlandı The Grand Tarabya Otel’de düzenlenen ödül törenine Saya Grup İnsan Kaynakları Direktörü Kezban Sancak Elay ve Folkart İnsan Kaynakları Müdürü Adile Kutludağ ile şirket çalışanları katıldı. Bu yıl Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi, şirketlerin çalışan sayısına göre altı kategori üzerinden açıkladı. Folkart, 250-499 Çalışan Sayısı Kategorisinde Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer aldı. Daha önce iki kez üst üstte Ege’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer alan Folkart, Harika İşyeri Ünvanı’nı daha da ileriye taşıdı.
İstanbul Hac kurası bekleyenler önce bu türbeyi ve camiyi ziyaret ediyor Osmanlı Cihan Devleti Dönemi’nde İslam dininde kutsal sayılan, cennetten indirildiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved taşının 5 parçası İstanbul’a getirildi. Hacer-ül Esved’in Türkiye’deki en büyük parçası Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, "16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu taşlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” dedi. İslam dininde kutsal sayılan, cennetten geldiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de yer alan Hacer-ül Esved taşının 1 parçası Fatih’teki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nde yer alıyor. Kabe’de 16. yüzyılda gerçekleştirilen bakım ve onarım çalışmaları sırasında Hacer-ül Esved taşından düşen 5 parçayı bir harem ağası İstanbul’a getirdi. Tarih boyunca çeşitli nedenlerden dolayı parçalanan Hacer-ül Esved taşı birleştirilerek aynı haline getirilirken, kopan taşları İstanbul’a getiren harem ağası bu nedenle cezalandırıldı. Kabe’ye tekrar gönderilmesine karar verilen Hacer-ül Esved, Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda İstanbul’da kaldı. Mimar Sinan tarafından bu taşlardan 4’ü, dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırılan Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne konuldu. Altın çerçeve ile kaplanan parçalar, caminin giriş kapısı üzerindeki mermer taşların ortasında, mihrabın üst kısmında, minbere giriş kapısının üzerinde ve minber kubbesinin altında yer alıyor. Türkiye’deki en büyük parçası ise Mimar Sinan tarafından Süleymaniye Külliyesi içindeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirildi. “Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor" Hacer-ül Esved taşıyla ilgili bilgi veren Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, “Hacer-ül Esved, İslam alemi için önemli bir yere sahip olan bir taş. Arapça ‘kara taş’ anlamına gelmektedir. Bu adı da renginin siyaha yakın, koyu kırmızı rengi olması nedeniyle almıştır. İslam’da ‘cennetten indirildiğine’, ‘Nuh Tufanı’nda Mekke’deki Ebu Kuveys Dağı’nda saklanılan daha sonra Kabe’nin yeniden inşası sırasında Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından getirilerek, Kabe’nin güney doğu köşesine yerleştirilen bir taş. Hem şu an Kabe’nin en eski parçası olması hem de cennetten indirildiğine inanılan bu taşın İslam alemi için mukaddes bir yeri var. Bugün bu taşın, Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor. Kabe’deki özgün parçasının dışında kalan diğer özgün parçalar sadece Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde ve Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişinde bulunan kemerin kilit taşında” dedi. “16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş” Hacer-ül Esved taşlarının Kabe’den, İstanbul’a getirilmesini anlatan Gümüş, “Kabe’de tarih boyunca çeşitli dönemlerde bakım-onarım çalışmaları oluyor. Bu esnada Hacer-ül Esved taşı da onarılıyor. Tabii sel, yangın, savaş gibi çeşitli nedenlerle zarar gördüğü de olmuş. Bu nedenle birkaç parçaya ayrılmış. Ancak her defasında bu parçalar birleştirilerek tekrar yerine koyulmuş. Osmanlı Dönemi’nde 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında Hacer-ül Esved’den düşen 5 parça, bir harem ağası tarafından İstanbul’a getiriliyor. Bu harem ağası cezalandırılmış ve taşların Kabe’ye gönderilmesi istenmiş. Ancak Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda bu taşlar İstanbul’da kalmış. Mimar Sinan bu taşlardan 4 tanesi Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde, 1 tanesini de bugün bulunduğumuz Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirmiştir. 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” ifadelerini kullandı. “Onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz” Sokullu Mehmet Paşa Camii cemaatinden Kemal Gözsüz, “Bu camide uzun yıllar görev yapmış müezzinin oğluyum. Babam şu anda hayatta değil. Babamın emekli olduktan sonra da burada toplam 52 yıl bir görevi oldu. 1 Haziran 1963 yılından beri babam burada görev yapıyordu. Yine buraya geliyoruz. Buradaki resmi kadronun dışında en kıdemlisi benim diyebilirim. Hacer-ül Esved taşı Müslümanlarca kutsal sayılan, önemli bir taş. Biz onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz. Düşüncemiz bu yönde. Peygamber Efendimiz (Sallallahü teala aleyhi ve sellem) de elini sürdüğü için ondan sonra da diğer halifeler döneminde olsun özellikle de Hz. Ömer ona daha bir ihtimam göstererek ehemmiyetini ortaya koymuştur. Hacer-ül Esved taşının Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne gelmesinin en önemli sebebi, bu camiyi Sokullu Mehmet Paşa adına 2. Selim’in kızı İsmihan Sultan’ın yaptırmış olmasıdır. Bundan dolayıdır diye düşünüyorum. Sarayda da kalabilirdi ama Mimar Sinan tarafından buraya koyulması uygun görülmüş. Her gün Hacer-ül Esved’i görüyoruz. Her içeriye girişimizde gözümüz onlara takılıyor. Ziyaretçilerimiz geldiği zaman ona el sürme gibi bir hasletleri var ama burada Kabe’deki gibi sünnet olan vazife olmuyor. Selamlamak bir gerekmiyor. Sadece ona bakılacak ve salavat getirilecek. İnsanlar el sürmek istediği için tedbirler alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü bir camekan koydu” şeklinde konuştu.