GÜNDEM - 09 Mayıs 2025 Cuma 12:48

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz "Türkiye cari açık veren ülke"

A
A
A
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz "Türkiye cari açık veren ülke"

’Uluslararası Jeotermal Yatırım Zirvesi-IGIS’de konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz; "Türkiye cari açık veren ülke. Cari açığımızın büyük bir bölümünün enerjiden kaynaklandığını görüyoruz" dedi.


Nevşehir’de Jeotermal enerji ve kaynakların etkin kullanımı konularında farkındalık oluşturmak, sektördeki yatırım fırsatlarını ele almak ve jeotermal enerjiye dayalı kalkınma modellerini tartışmak amacıyla ’Uluslararası Jeotermal Yatırım Zirvesi - IGIS’ düzenlendi. Zirveye katılan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz yaptığı konuşmada yeşil dönüşümün önemine değinerek; "Yeşil dönüşüm hedeflerini gerçekleştiren bir Türkiye, aynı zamanda enerjiyi daha verimli kullanan yerli, yenilenebilir enerjinin payını arttıran bir Türkiye demek. Bu da aslında cari açığımızın düşmesi demek. Yeşil ekonomi, yeşil dönüşüm bizim makroekonomik istikrarımız açısından da çok kıymetli. İhtiyacımızı azaltıyor, özel sektörün de rekabet gücünü enerjiyi verimli kullandığı zaman, enerji maliyetlerini düşürerek özel sektör için rekabet gücü sağlıyor. Hem işletmelerimiz için, hem de ekonomimiz için son derece kıymetli. Meclisimizin gündeminde iklim kanunumuz var. Amacımız net; ülkemizde yeşil dönüşümle enerjiyi daha verimli kullanmak, hem işletmelerimizin rekabet gücünü arttırmak hem de ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını azaltarak cari açığımızı aşağı çekmek. Bir taraftan makro istikrarımızı güçlendirmek, bir taraftan da Avrupa’da karbon düzenlemesi yürürlüğe girecek. Gelecek yıl 2026’da ülke içinde bir emisyon ticaret sistemi oluşturmazsak firmalarımız Avrupa’ya vergi ödemek zorunda kalacaklar. Belli sektörlerde Avrupa’ya ihracat yapan şirketlerimiz emisyon iklim kanunu çerçevesinde en önemli yaptığımız iş bu aslında. Emisyon ticaret sistemi kuruyoruz. Bu sistemi kurduğumuz zaman, Avrupa’ya gidecek vergiler Türkiye içinde kalarak bir fonda birikecek. Bu fonu da biz sanayinin veya sektörlerin yeşil dönüşümü için sanayiye geri vereceğiz. Aslında bizim yaptığımız oradaki kurgu bu şekilde. Hiçbir şekilde bu kanunla ilgisi alakası olmayan sözlerle kamuoyunun kafası karıştırılmaya çalışılıyor" ifadelerini kullandı.


2024 yılı itibarıyla dünyada jeotermal enerji kurulu gücün 17 bin megavata ulaşmış olduğunu söyleyen Yılmaz; "Uluslararası enerji ajansının öngörülerine göre önümüzdeki 25 yıl içinde jeotermal enerjinin küresel yenilenebilir payın bugünkü yüzde 0,5 düzeyinden yüzde 3 ila beş aralığında çıkması bekleniyor. Enerji pastası büyüyecek bunun içinde jeotermal in payı ciddi oranda artacak. Dolayısıyla önemli bir dönüşümden bahsediyoruz. Mevcut kapasitenin büyük bölümü Amerika Birleşik Devletleri Endonezya ve Filipinlerle birlikte ülkemizde yoğunlaşmış durumda. Bu alanda dünyada dördüncü konumdayız. Ülkemizde yapılan etütler şunu gösteriyor bugün bin 734 megavat olan kurulu gücümüzü ilk etapta 40 bin megavata kadar yükseltmemiz mümkün. Giderek bunun daha da üstüne çıkarmamız mümkün" dedi. Jeotermalin çok geniş bir yelpazede kullanımının söz konusu olduğunu söyleyen Yılmaz; "Enerjiden turizme, sağlıktan madenciliğe, içindeki madenlerin işlenmesinden seracılığa, tarım alanına varıncaya kadar çok çeşitli alanlarda kullanımı mümkün olan bir kaynaktan bahsediyoruz. Değişik derecelerde aynı suyu çok farklı alanlarda bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek mümkün. Diğer yandan yenilenebilir bir kaynak. Bu kaynağı doğru kullanırsanız bir defa değil defalarca kullanabilirsiniz. Rüzgâra göre, güneşe göre de şöyle bir avantajı var jeotermal ’in, gece gündüz dört mevsim bundan elektrik üretmeniz mümkün. Yenilenebilir olan kaynaklar içinde bir alan açmış oluyor bu yönüyle de çok kıymetli hem yenilenebilir bir kaynak hem de istikrarlı bir kaynak" şeklinde konuştu.


Nevşehir’in jeotermali bütüncül bakış açısıyla kullandığı iller arasında model olduğunu da söyleyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz; "Jeotermal kaynaklarla 160 bin konut ve yaklaşık 10 bin dekar sera ısıtılmaktadır. Bunun sayısını da arttırmak durumundayız. Nevşehir gerçekten bu anlamda bir model. Jeotermalin hem enerjide hem turizmde hem tarımda kullanıldığı bütüncül bir bakış açısıyla, sürdürülebilir bir bakış açısıyla kullanıldığı modern bir ilimiz olma yolunda. Diğer yandan doğal mineralli sular, içme suyu ve sağlık turizmi açısından da katma değeri arttırma imkanı sunuyor. Termal turizmde 53 termal turizm merkezi ve 4 kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi ile altyapı her geçen gün gelişiyor. Altını çizmek istiyorum 2030’lu yıllara doğru dünyada termal turizm pazarının 100 milyar dolarlara gelmesi bekleniyor. Şu an aldığımız pay yeterli değil. Çok daha yükseğini almamız lazım. Jeotermal kaynaklarımızı turizm potansiyelimizi düşündüğünüzde sinerji oluşturma imkanımız var. Sağlık da yine geldiğimiz noktayı değerlendirdiğinizde bunları bir araya getirebilirsek katma değeri çok daha yüksek bir şekilde bu alanı değerlendirmemiz mümkün. Geçen yıl 61 milyar doları aşan bir turizm gelirimiz oldu. 62 milyon turisti aştık. Türkiye artık turizmden daha fazla katma değer üreten, daha fazla gelir sağlayan büyük ülke haline geldi. Cari açığımızın kapatılmasında da yine hizmet sektörleri anlamında çok önemli bir katkı sunuyor. Turizm sektörümüzde de önümüzdeki dönemlerde sayısal artış bekliyoruz" diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Elazığ Fırat Üniversitesi, 14 göstergede ilk sıralarda yer aldı Fırat Üniversitesi, YÖK’ün değerlendirme raporunda 14 göstergede ilk sıralarda yer aldı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından Türkiye genelindeki 201 üniversitenin 67 farklı gösterge üzerinden analiz edildiği "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025" yayımlandı. Türk yükseköğretim sisteminin mevcut durumunu kapsamlı biçimde ortaya koyan rapor, üniversitelerin eğitimden araştırmaya, uluslararasılaşmadan sürdürülebilirliğe kadar birçok alandaki performansını gözler önüne serdi. Bu kapsamda Fırat Üniversitesi, "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu-2025"te 14 farklı göstergede Türkiye genelinde ilk sıralarda yer alarak dikkat çekici bir başarıya imza attı. Fırat Üniversitesi; BİDEB destekleri toplam sayısında Türkiye 4’üncüsü, Değişim programları kapsamında en fazla öğretim elemanı gönderen üniversiteler arasında 5’inci, İklim Eylemi kategorisinde en başarılı üniversiteler arasında 5’inci, İstihdam edilen doktoralı araştırmacı sayısında 6’ncı, Araştırma-Geliştirme, Teknoloji ve Yenilik projeleri toplam sayısında 7’nci sırada yer aldı. Ayrıca üniversite; TEKNOFEST, TÜBİTAK, TÜBA gibi kurumlarca düzenlenen yarışmalarda alınan ödül sayısında 9’uncu, Değişim programları kapsamında en fazla öğretim elemanı kabul eden üniversiteler arasında 13’üncü, Yeşil Üniversite Sıralaması’nda 14’üncü, Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar ile Yoksulluğa Son kategorilerinde 15’inci, Faydalanılan TÜBİTAK proje bütçesinde 16’ncı, Topluluklara kayıtlı öğrenci sayısında 17’nci, Faydalanılan TÜBİTAK bursu sayısı ile değişim programları kapsamında en fazla öğrenci gönderen üniversiteler arasında 18’inci sırada yer alma başarısı gösterdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Göktaş, "Yükseköğretim Kurulumuz tarafından yayımlanan raporda üniversitemizin 14 farklı göstergede Türkiye genelinde üst sıralarda yer alması, bizler için büyük bir gurur kaynağıdır. Bu başarı; akademik ve idari personelimizin özverili çalışmaları, öğrencilerimizin dinamizmi ve üniversitemizin bilim odaklı, kaliteyi esas alan vizyonunun somut bir göstergesidir. Özellikle araştırma projeleri, TÜBİTAK destekleri, uluslararası değişim programları ile sürdürülebilirlik ve iklim eylemi alanlarında ortaya konulan güçlü performans, Fırat Üniversitesi’nin ülkemizin saygın yükseköğretim kurumları arasındaki yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırdığını göstermektedir. Bu vesileyle, üniversitemizin bu başarısında emeği geçen tüm akademik ve idari personelimize, öğrencilerimize ve paydaşlarımıza teşekkür ediyor; Fırat Üniversitesi’nin bilimsel üretimi, topluma katkısı ve uluslararası görünürlüğü artarak yoluna devam edeceğine yürekten inanıyorum" dedi.
İstanbul Altında yılsonu hareketliliği: Küresel belirsizlikler ve jeopolitik riskler fiyatları yükseltiyor Altın piyasası, 2025’in son haftalarına yaklaşılırken küresel belirsizlikler ve jeopolitik risklerin etkisiyle yükseliş trendini sürdürüyor. Uzmanlar, fiyat artışının yalnızca dönemsel dalgalanma olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirterek, yatırımcıların güvenli liman arayışının altını öne çıkardığını vurguluyor. Küresel ekonomide güvenin yeniden tanımlandığı, siyasi risklerin finansal kararları etkilediği bu dönemde; para politikalarındaki belirsizlikler, jeopolitik tansiyon ve artan küresel borçluluk yatırımcıları somut ve evrensel değeri olan varlıklara yönlendiriyor. Altın, bu süreçte yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda küresel sistemdeki kırılganlıklara karşı güçlü bir denge unsuru olarak öne çıkıyor. DEMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cumhur Kitiş, yılsonuna yaklaşılırken altın piyasasında yaşanan hareketliliğin yalnızca fiyat artışı olarak okunmaması gerektiğine dikkat çekiyor. DEMAŞ bünyesinde yapılan değerlendirmeler de, altının bu süreçte yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda küresel sistemdeki kırılganlıklara karşı güçlü bir denge unsuru olarak öne çıktığını gösteriyor. Altın, 2025’in son haftalarına yaklaşılırken küresel piyasalardaki belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin etkisiyle yükseliş trendini korumaya devam ediyor. ABD Merkez Bankası (FED) başta olmak üzere büyük merkez bankalarının faiz indirimlerine ilişkin net bir takvim açıklayamaması, yatırımcıları yeniden güvenli limanlara yönlendirirken; altın bu süreçte öne çıkan en güçlü varlık olmayı sürdürüyor. Uluslararası finans kuruluşlarının son değerlendirmelerinde; küresel büyümenin yavaşlaması, yüksek kamu borçluluğu ve artan jeopolitik tansiyonun 2026’ya sarkan bir belirsizlik dönemi oluşturduğuna dikkat çekiliyor. Özellikle Orta Doğu’daki çatışma riski, Rusya-Ukrayna hattındaki kırılgan denge ve Asya-Pasifik’te ABD-Çin rekabetinin yeniden sertleşmesi, altının yalnızca bir yatırım aracı değil, aynı zamanda sistemik risklere karşı bir koruma enstrümanı olarak görülmesine sebep oluyor. Merkez bankalarının altın rezervlerini artırma eğilimi de bu tabloyu destekliyor. Küresel ölçekte rezerv çeşitlendirme politikalarının hız kazanması, doların mutlak güvenli liman olma konumunun sorgulanmasına yol açarken; altın, para sistemleri açısından yeniden stratejik bir varlık olarak konumlanıyor. Bu durum, ons altın fiyatlarının geri çekilmelerde dahi güçlü kalmasını sağlıyor. Türkiye cephesinde altın: TL bazlı fiyatlamada yapısal yükseliş Türkiye’de ise altın fiyatları yalnızca küresel ons hareketlerinden değil, aynı zamanda ülkenin makroekonomik dinamiklerinden de doğrudan etkileniyor. Yüksek enflasyonla mücadele süreci, sıkı para politikası adımları ve iç talepteki dengelenme çabalarına rağmen; Türk Lirası’nın reel değerine ilişkin soru işaretleri altının TL bazında güçlü seyrini destekliyor. Cari denge, rezerv yönetimi ve finansman ihtiyacı gibi başlıklar, yılsonuna yaklaşırken piyasaların yakından takip ettiği temel göstergeler arasında yer alıyor. Bu çerçevede altın, Türkiye’de hem tasarruf aracı hem de değer koruma refleksinin en somut karşılığı olmaya devam ediyor. Fiziki altına olan talep, düğün sezonu etkisi zayıflamış olsa dahi yatırım gayesiyle alımlarla canlılığını koruyor. "Altın, tartışmasız şekilde ön plana çıkıyor" DEMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cumhur Kitiş, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Altın fiyatlarındaki yükseliş yalnızca dönemsel bir dalgalanma değil; küresel sistemin yeniden şekillendiği bir sürecin yansımasıdır. Hem dünyada hem de Türkiye’de yatırımcılar artık kısa vadeli kazançtan ziyade, uzun vadeli güven arayışına yöneliyor. Bu tabloda altın, tartışmasız şekilde ön plana çıkıyor. Gümüş, yalnızca altının alternatifi olarak değil; sanayi ve yatırım talebinin kesişim noktasında yer alan stratejik bir varlık olarak öne çıkıyor. Özellikle yenilenebilir enerji yatırımları, elektrikli araç üretimi, savunma sanayi ve yüksek teknoloji alanlarında gümüş kullanımının artması, bu metalin küresel ölçekte yapısal bir talep artışı yaşamasına neden oluyor. Uluslararası piyasalarda gümüş fiyatları yıl boyunca zaman zaman sert dalgalanmalar gösterse de, bu oynaklık uzun vadeli potansiyelin zayıfladığı anlamına gelmiyor. Aksine, küresel büyümenin sınırlı seyrettiği ancak teknolojik dönüşümün hız kazandığı mevcut konjonktürde, gümüşün orta ve uzun vadede dengeli ve yukarı yönlü bir fiyat arayışı içinde olması bekleniyor. Türkiye özelinde ise döviz kuru etkisiyle birlikte gümüş, TL bazında erişilebilirliği yüksek, altını tamamlayıcı ve portföy çeşitlendirmesinde önemli bir rol üstlenen yatırım aracı olarak öne çıkıyor" dedi. Altın ve gümüş 2025’i güçlü bir zeminle kapatıyor Altın’ın güvenli liman özelliğiyle ön plana çıktığını belirten Kitiş, "Küresel ekonomik belirsizlikler, jeopolitik riskler, merkez bankalarının temkinli duruşu ve Türkiye’nin kendine özgü ekonomik dinamikleri birlikte değerlendirildiğinde; altın ve gümüşün yılsonuna doğru güçlü seyrini koruması sürpriz olarak görülmüyor. Altın, güvenli liman özelliğiyle öne çıkarken; gümüş, hem sanayi talebi hem de yatırım potansiyeliyle bu tabloyu tamamlıyor. 2025 yılı, kıymetli metaller açısından yalnızca fiyatların değil, stratejik farkındalığın da yükseldiği bir dönem olarak kayıtlara geçerken; yatırımcılar için altın ve gümüş, belirsizlik çağında denge ve güvenin en somut karşılığı olmaya devam ediyor" diye konuştu.
Manisa Yunusemre’de kırsal kalkınma ve kooperatifçilik masaya yatırıldı Yunusemre Belediyesi ile Yunusemre Kent Konseyi tarafından düzenlenen ’Kırsal Kalkınma ve Kooperatifçilik Çalıştayı’nda, kırsal alanların güçlendirilmesi, yerel üretimin desteklenmesi ve kooperatifçiliğin sürdürülebilirliği ele alındı. Kırsal kalkınmanın güçlendirilmesi ve kooperatifçilik anlayışının sürdürülebilir bir zeminde ele alınması amacıyla Yunusemre Belediyesi ile Yunusemre Kent Konseyi iş birliğinde ’Kırsal Kalkınma ve Kooperatifçilik Çalıştayı’ düzenlendi. Yunusemre Belediyesi Muradiye Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen çalıştaya; Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Mesut Doğan, Manisa Büyükşehir Belediyesi Kırsal Hizmetler Daire Başkanı Yılmaz Usta, CHP Yunusemre İlçe Başkanı Yalçın Arcak, MAYEB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Balkan, Yunusemre Kent Konseyi Başkanı Bektaş Kılınç, belediye meclis üyeleri, konuşmacılar ve çok sayıda üretici katıldı. Mustafa Pala’nın sunumlarını yaptığı çalıştayda belgesel gösterimi gerçekleştirilirken, "Yeniden Sürdürülebilir Kooperatifçilik" başlıklı panelle program devam etti. Çalıştayda; kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, yerel üretimin desteklenmesi ve kooperatifçiliğin güçlendirilmesine yönelik görüş ve öneriler paylaşıldı. Zeyrek ve Durbay anıldı Çalıştayda konuşan Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, kırsal kalkınmayı temel alan bir bakış açısına sahip olduklarını vurguladı. Balaban, göreve geldikten sonra Yuntdağı bölgesindeki 37 köyün kırsal mahalle statüsüne dönüştürüldüğünü hatırlatarak, kooperatif çalışmalarının önünün açıldığını ve belediye imkanları doğrultusunda desteklerin süreceğini ifade etti. Konuşmasında hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek ile Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ı da anan Balaban, "Ferdi Başkanımızı altı ay önce, Gülşah Başkanımızı ise kısa bir süre önce kaybettik. Acıları hala yüreğimizde. Her ikisini de saygı ve sevgiyle anıyoruz" dedi. Çalıştay, katılımcıların değerlendirmeleri ve karşılıklı görüş alışverişinin ardından sona erdi.