SAĞLIK
Besin alerjilerinde uzman uyarısı: Geç kalınan müdahale ölümcül olabilir 27 Aralık 2025 Cumartesi - 12:48:16 Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinde yanlış diyet uygulamaları ve geç müdahalenin hayati risk taşıdığını belirterek aileleri uyardı. Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinin genellikle alerjen gıdaya maruz kalındıktan sonraki ilk 1-2 saat içerisinde ortaya çıktığını söyledi. Özdamar, "Vücutta kaşıntı, kızarıklık, burun kaşıntısı, hapşırık ve kusma gibi belirtiler görülebiliyor. Bu belirtiler hafiften şiddetliye kadar geniş bir yelpazede seyredebilir" ifadelerine yer verdi. En sık yapılan hatanın, ailelerin bir çocuk alerji uzmanına başvurmadan kendi gözlem ve yorumlarıyla çocuklarına diyet uygulaması olduğunu vurgulayan Özdamar, "Bu durum çocukların beslenme kalitesini bozuyor ve gereksiz kısıtlamalara yol açıyor" dedi. Besin alerjisi tanısı olan bireyler için temel kuralın alerjiye neden olan besinden kesin olarak kaçınmak olduğunu belirten Özdamar, gıda alışverişlerinde etiket okumanın hayati önem taşıdığına dikkat çekti. Özdamar, "Hiç umulmadık gıdaların içerisinde bile alerjen maddeler bulunabiliyor. Bu nedenle içeriklerin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor" diye konuştu. Restoran ve lokantalarda da dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Özdamar, alerjen besinin yemeğin içinde doğrudan yer almasa bile aynı tezgahta hazırlanması, aynı bıçakla kesilmesi ya da aynı kapta pişirilmesi durumunda alerjik reaksiyon gelişebileceğini söyledi. Seyahatlerde ise uçak ekibinin ve konaklanan otellerdeki restoran birimlerinin mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğini kaydetti. Besin alerjilerinde nadir ancak son derece tehlikeli olan anafilaksi tablosuna da değinen Özdamar, "Kaşıntı ve kızarıklığa ek olarak bilinç kaybı, tansiyon düşmesi, nefes darlığı, hırıltı ve öksürük gibi bulgular ortaya çıkabiliyor. Bu durum hayatı tehdit eden bir acil tablodur" ifadelerini kullandı. Anafilaksi riski bulunan hastaların mutlaka doktor tarafından reçete edilen adrenalini yanlarında taşımaları gerektiğini vurgulayan Özdamar, "Küçük çocuklara adrenalin ampulleri, kilosu 15 kilogramın üzerinde olanlara ise adrenalin oto-enjektörleri veriyoruz ve ailelere nasıl kullanacaklarını ayrıntılı şekilde anlatıyoruz" dedi. Adrenalinin zamanında uygulanmasının hayat kurtarıcı olduğunun altını çizen Özdamar, "Alerjen besinle temas sonrası nefes darlığı, hırıltı, öksürük, bilinç kaybı ya da tansiyon düşmesi varsa adrenalin hiç vakit kaybetmeden uygulanmalı. Bu ilaç ne kadar erken yapılırsa hayat kurtarıcı etkisi o kadar yüksek olur. Gecikme durumunda hastaneye gidilse bile tablo ağırlaşabilir" uyarısında bulundu. Son olarak vatandaşlara çağrıda bulunan Özdamar, "Besin alerjisi şüphesi olan çocuklar mutlaka çocuk alerji uzmanına, erişkinler ise erişkin alerji uzmanına başvurmalı. Tedavi ve diyet yalnızca uzman önerileri doğrultusunda şekillendirilmeli. İnternetten ya da kulaktan dolma bilgiler ciddi riskler doğurur" ifadelerine yer verdi.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 11:23 Türkiye’de HIV vakaları artış eğiliminde Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, dünyada HIV vakalarının azalma eğilimine girdiği yerler olsa da Türkiye’deki tablonun farklı olduğunu vurguladı. Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği ‘Nilüfer’de Sağlık’ buluşmalarında HIV ve AIDS masaya yatırıldı. Akademisyenler, dünyada vakalar azalırken, Türkiye’de artış eğilimine dikkat çekerek, erken tanının önemini vurguladılar. Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Nilüfer’de Sağlık’ buluşmaları kapsamında "HIV/AIDS Yeterince Farkında Mıyız?" başlığıyla bir seminer gerçekleştirildi. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’ndeki programa Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin’in yanı sıra bilgi sahibi olmak isteyen çok sayıda vatandaş katıldı. Programda Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın ve akademisyen Doç. Dr. Uğur Önal konuyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Türkiye’de vaka sayısı artış eğiliminde Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, dünyada HIV vakalarının azalma eğilimine girdiği yerler olsa da Türkiye’deki tablonun farklı olduğunu vurguladı. Bu hastalığın 1980’li yıllardan bu yana devam eden çok önemli bir salgın olduğunu hatırlatan Akalın, "Dünyanın önemli bir kısmında yeni enfeksiyon sayıları azalırken, Türkiye’de rakamlar maalesef yukarı doğru bir artış eğrisi gösteriyor. Resmi kayıtlara göre yaklaşık 60 bin kişi tanı almış durumda ancak durumunun farkında olmayanlarla birlikte bu rakamı ikiyle çarpmak gerekiyor. Artık biz bu bireylere ‘HIV pozitif’ yerine ‘HIV ile yaşayan birey’ diyoruz. Çünkü günümüzdeki etkili tedavilerle bu kişilerin yaşam beklentisi, HIV ile yaşamayan bireylerle aynı seviyeye gelmiş durumda" dedi. Böyle önemli bir konuda farkındalık gösteren Nilüfer Belediyesi’ne teşekkür eden Akalın, belediye bünyesindeki Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezi’nin anonim test imkanı sunarak, damgalanma ve ayrımcılığın önüne geçilmesi açısından hayati bir rol oynadığını vurguladı. Hastalığın bulaşma yolları ve korunma yöntemleri üzerine bilgiler paylaşan Doç. Dr. Uğur Önal ise toplumdaki yanlış algılara ve tedavinin gücüne değindi. Bulaş yollarıyla ilgili bilgi veren Önal, "En sık bulaş yolu korunmasız cinsel temastır. Ancak HIV; tokalaşmakla, sarılmakla, aynı havayı solumakla veya ortak çatal-bıçak kullanımıyla kesinlikle bulaşmaz. Eğer bir birey ilaçlarını düzenli kullanır ve kanda virüs tespit edelimeyecek düzeye indirilirse, artık bulaştırıcı olarak kabul edilmez. Bu durum hem toplum sağlığını koruyor, hem de bireylerin çocuk sahibi olabilmelerine ve normal hayatlarına devam etmelerine imkan sağlıyor" diye konuştu. Akademisyenler, erken tanının hem bağışıklık sisteminin çökmesini engellemek, hem de toplumdaki yayılımı durdurmak için en güçlü silah olduğunu hatırlattılar. Seminer, akademisyenlerin katılımcılardan gelen soruları yanıtlamasıyla sona erdi.
Prematüre bebekler ne kadar erken doğarsa, görülen sorunlar o kadar fazlalaşıyor
17 Kasım 2023 Cuma - 08:40 Prematüre bebekler ne kadar erken doğarsa, görülen sorunlar o kadar fazlalaşıyor Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Soner Sarmaşık, "Bebekler ne kadar erken doğarsa, ortaya çıkabilecek tıbbi sorunlar fazlalaşır. Ama bu sorunlar bebekten bebeğe de değişir" diye konuştu. Dünya Prematüre Günü hakkında bilgi veren Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Soner Sarmaşık, "Her yıl, milyonlarca bebek prematüre olarak dünyaya gözlerini açıyor. Türkiye’de her yıl 1 milyonun üstünde bebek doğuyor. Bu bebeklerin yüzde 12’sinin prematüre doğduğu biliniyor. Bu da yaklaşık 120 binden fazla bebek anlamına geliyor. Zamanından önce doğan bu bebekler, sağlıklı gelişim için özel bir özen ve çaba istiyor. Prematüre bakımı hem hastanede hem de evde devam etmesi gerekiyor. Her yıl 17 Kasım Dünya Prematüre Günü’nde bilgilendirme ve etkinliklerle kamuoyunun dikkati bu bebekler üzerine çekilmek isteniyor" dedi. "Ne kadar erken doğarsa, görülen sorunlar fazlalaşır" 37 haftadan önce doğan bebeklere prematüre adını verildiğini belirten Dr. Sarmaşık sözlerine şöyle devam etti: "Prematüre bebekler, normal olarak beklenenden 3 hafta önce doğan bebeklerdir. 34-36 haftalar arasında doğan bebeklere sınırda prematüre diyoruz. 32-36 hafta arasında doğanlar, orta prematüre adını alıyor. Erken prematüreler ise 24 ile 31’inci hafta arasında doğanlardır. Prematüreler, anne karnında gelişimlerini tamamladıkları için birçok tıbbi sorunla doğabilirler. Solunum güçlüğünden emme yutma güçlüğüne, dolaşım sorunlarından göz sorunlarına kadar farklı sorunlar görülebilir. Bebekler ne kadar erken doğarsa, ortaya çıkabilecek tıbbi sorunlar fazlalaşır. Ama bu sorunlar bebekten bebeğe de değişir." "Taburculuk sonrası tıbbi takip çok önemli" Prematüre doğanların doğumdan hemen sonra çocuk yoğun bakım ünitesinde tedavilerinin yapılması gerekebileceğine dikkat çeken Dr. Sarmaşık, bu ünitelerde bebeğe gerekli tıbbi desteğin verildiğini ve evde bakım yapılacak düzeyine geldiğinde taburcu edildiklerini belirtti. Taburculuk sonrasında gerek aile gerekse hekimler tarafından düzenli takiplerinin yapılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Sarmaşık, "Bu bebeklerin özellikle ilk yıllarda gelişimleri diğer bebeklere göre daha geri olur. O yüzden mutlaka izlenmeleri gerekir. 28 haftadan önce doğanlar, 3 yaşına kadar, 28 haftadan sonra doğanlar ise 2 yaşına kadar izlenir. Büyüme ve gelişmeleri doğum haftaları göz önüne alınarak izlenmektedir. Bu yaşlarda, yaşıtlarını yakalamış olmalılar. Bu bebeklerde bakım, ilgi, özen ayrıca çok önemlidir. Uygun bir şekilde beslenmelerinin düzenlenmesi, ihtiyaca göre fizik tedavi, kardiyoloji ve nöroloji desteklerinin takip edilmesi gerekir. Bundan dolayı herkesin bilinçli ve dikkatli olması gerekli" diye konuştu. Anne babalarn bebek sağlığı konusunda bilgilendirmenin de çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Sarmaşık, günümüzde gelişen tıp teknolojisiyle çok düşük kiloda doğan prematüre bebeklerin bile hayata tutunma şansının artırıldığını belirtti.
Dünyanın yeni pandemisi: ’diyabet’
17 Kasım 2023 Cuma - 08:38 Dünyanın yeni pandemisi: ’diyabet’ Şeker hastalığı yeni bir pandemi olarak görüldüğünü ve tüm sağlığı tehdit ettiğinin altını çizen Dahiliye Uzm. Dr. Muhittin Pekuz, "Dünya Sağlık Örgütü diyabeti artık bir salgın yani pandemi olarak değerlendiriyor çünkü tüm dünyada diyabetli bireylerin sayısı giderek artmakta. Türkiye’de 2020’ye kadar 5 milyon denirken 2020 yılından sonra artık 7 milyondan fazla diyabet tanısı var" dedi. Dünya Diyabet Günü etkinlikleri çerçevesinde dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için bir dizi etkinliğe imza atan Hayat Hastanesi, düzenlediği seminerle şeker hastalığının sağlığa olan etkinlerine vurgu yaptı. Hayat Hastanesi’nin toplantı salonunda organize edilen seminere; Hayat Hastanesi Başhekimi Dr. Fatih Özkul, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Betül Kabalar, Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Özkul, Dahiliye Uzmanları Dr. Ali Nizamoğlu, Dr.Muhittin Pekuz, Dr. Mehmet Erdoğmuş, Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu ve çok sayıda vatandaş katıldı. Diyabet konusunda insanları bilinçlendirmek ve diyabete karşı verilen mücadeleye destek olmak için çalıştıklarını ifade eden Hayat Hastanesi Başhekimi Dr.Fatih Özkul, “Hayat Hastanesi olarak ülkemizde gün geçtikçe yaygınlaşan diyabete karşı insanlarımızı bilinçlendirmek için çalışıyoruz. Diyabette önlenebilir komplikasyon dediğimiz sorunların engellenmesi açısından insanları bilgilendirmek, takiplerin düzgün ve doğru yapılmasını sağlamak hayati önem taşıyor. Sevdiklerimize sağlıklı bir yaşam inşa etmenin de sorumluluğuyla bugün bu semineri düzenledik” dedi. “Tüm sağlığı tehdit ediyor” Şeker hastalığı yeni bir pandemi olarak görüldüğünü ve tüm sağlığı tehdit ettiğinin altını çizen Dahiliye Uzm. Dr. Muhittin Pekuz, “Diyabet bizim için niye önemli, diyabet dediğimiz yani şeker hastalığı sadece tek başına bir laboratuvar tanısı değil. Sadece tek başına şekerden ibaret değil. Bütün organları ve sistemleri tutan karaciğeri, böbrekleri, kalbi beyni ve sinir sisteminin merkezi sinir sistemine ve de mide bağırsak sistemini etkileyen bir kronik hastalıktır. Sistemik hastalıktır. Ciddi bir hastalık gördüğümüz gibi tanısı kolay ama tedavisi ve özellikle komplikasyon açıdan takibi çokça önemli bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü diyabeti artık bir salgın yani pandemi olarak değerlendiriyor çünkü tüm dünyada diyabetli bireylerin sayısı giderek artmakta. Türkiye’de 2020’ye kadar 5 milyon denirken 2020 yılından sonra artık 7 milyondan fazla diyabet tanısı var. Dünyada yine 2 binli yıllarda 171 milyon diyabetli varken 2025 yılında 380 milyonu geçiyor. Dünya Sağlık Örgütü dünya nüfusunun Çin ve Hindistan’dan sonra en fazla en kalabalık nüfusun diyabetik hasta nüfusu olacağı ve dünyanın üçüncü en fazla kalabalık ülkesi olacağını öngörüsünü paylaştı” dedi. “Diyabet eğitimi tüm herkes almalı” Diyabet eğitimi almış hastaların işlerini kolaylaştırdığına işaret eden Dahiliye Uzmanı Dr.Ali Nizamoğlu da, “Herkes bir imkasızı bekliyor herkes bir şeyleri hemen değiştirmemizi istiyor ilaçları azaltmamızı istiyor ve kısa bir sürede kontrol altına almamızı istiyor. Hastalara hep sorduğum bir şey var; diyabet hakkında eğitim aldınız mı? Diyabet hastalığı, semptomları, tipi ve tedavisi hakkında size bilgi verildi mi diye soruları yöneltiyorum yani eğitim çok önemli. Tabi bu hastalara zaman ayırmak gerekiyor o da bizim işimiz. Eğitim aldıktan sonra ikinci en önemli aşama beslenme mutlaka bir beslenme uzmanına gitmesi gerekir. Hastanın hayat tarzı değişikliği dediğimiz en önemli basamak. Beslenme eğitimi almalı karbonhidrat ve şeker tipleri hakkında bilgi sahibi olması lazım. Hasta o kadar bilinçli bir hale geliyorsa zaten dikkat ediyor, seçerek yemeye başlıyor. Kilo fazlalarını vermemiz ve düzenli spor yapmamız gerekir. Bu da üçüncü en önemli aşamadır. Sonra ilaç gerekliliği açısından biz hekimler tekrar devreye giriyoruz" şeklinde konuştu. “Diyabet hastalarının yüzde 70’i kalp hastalığından ölüyor” “Diyabet hastasını kalp hastalığı olarak kabul ediyoruz diyabet hastası bizim için kalp damar hastasıdır” diyen Dr.Mehmet Erdoğmuş ise “Diyabet hastalarının yüzde 70’i kalp hastalığından ölüyor bu da çok önemli. Diyabetik retinopati dediğimiz körlükle sonuçlanan bir gözün şeker tarafından hasarlanmış hali, kanama yani dünyada birinci sırada sebebi şeker hastalığı. Böbrek yetmezliği birinci sırada sebebi şeker hastalığıdır. Diyaliz merkezlerine gittiğiniz zaman en çok şeker hastasını görürüz. Travma (kaza) dışında, bacak kesilmesinin (amputasyonu) birinci sırada sebebi şeker hastalığıdır. Bu kadar tehlikeli, bu kadar ciddi bir hastalık bunu anlatmaya gerek yok. Sinsi hastalığa karşı çok dikkatli olmalıyız” diye konuştu. “Türkiye’de diyabet her gün artıyor” Avrupa ülkeleri arasında diyabet prevalansı en yüksek olan ülkenin Türkiye olduğunu dile getiren Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu sözlerini şöyle sürdürdü; “Bu giderek artacak bunun en önemli risk faktörü olan obezite çok etkili. 45 yaş üstü kişilerde 3 yılda bir tarama yapılmalı. En azından hastaları insülin direnci yüksekliğinde yakalayıp beslenme ve yaşam tarzı değişikliği ile diyabet olmalarını önleyebiliyoruz. Diyabet hastalarındaki bu hızlı artış; kötü beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite azlığından kaynaklı.”
Muş’ta ilk kez ağrısız dikişsiz ameliyat yapıldı
16 Kasım 2023 Perşembe - 16:00 Muş’ta ilk kez ağrısız dikişsiz ameliyat yapıldı Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda belirli bazı merkezlerde yapılabilen bir ameliyat tekniği olan V-NOTES ameliyatı Muş’ta yapıldı. Muş Devlet Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum kliniğinde ilk kez uygulanan bir teknikle yeni bir ameliyata imza attı. Türkiye’de son yıllarda birkaç merkezde yapılabilen bir ameliyat tekniği olan V-NOTES (Vajinal-Natural Orifice Transluminal Endoscopic Surgery) yöntemi ilk defa Muş’ta yapıldı. Muş Devlet Hastanesine başvuran 3 çocuk annesi Sümeyye Ataman (40), ilk defa yapılan bir ameliyat tekniği olan V-NOTES yöntemi ile sağlığına kavuştu. Son yıllarda açık ameliyatlardan uzaklaşıp dokulara daha az zararlı yaklaşımlara eğilim artmakta olduğunu ifade eden Muş Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzm. Dr. Ayberk Çakır, V-NOTES tekniğini ilk defa uyguladıklarını belirterek, “Doğurganlığını tamamlamış hastamız tüp bağlama ameliyatı için hastanemize başvuruda bulundu. Bu ameliyatta biz herhangi bir karında kesi yapmadık. Bir dikiş izi bulunmamakta ve V-NOTES tekniğini ilk defa burada uyguladık. Yatış süresi taburculuk açısından daha kısa sürmekte diğer ameliyatlara göre ve kozmetik açıdan daha ön plana çıkmaktadır bu ameliyat 20 dakika yarım saat sürmekte. Hastamız aynı gün bile taburcu olabilmekte bu sayede herhangi bir izi görülmediği için ve herhangi bir ağrısı olmadığı için yatış süresi kısaldığı zaman hem maliyet açısından hem hastanın enfeksiyon açısından hastane enfeksiyonu tarafında bizim için daha önemlidir” dedi. V-NOTES tekniğini Muş’ta ilk defa kullandıklarını söyleyen Çakır, “Laparoskopik ameliyatlar kadın doğum kliniğinde uygulanmaktadır. Bu genelde büyük merkezlerde standart hale gelmiştir. Karından bir santimlik veya yarım santimlik kesiklerle 3-4 kesik şeklinde bu ameliyatlar gerçekleşmektedir. Son yıllarda trend olan yeni yöntem olan V-NOTES tekniği uygulanmaktadır. Bu yöntemi Muş Devlet Hastanesinde ilk defa yaptık. Kadın doğumla ilgili yaptığımız hemen hemen bütün ameliyatları vajinal V-NOTES tekniği uygulayarak herhangi bir kalıntı iz olmadan kesi olmadan bu ameliyatları gerçekleştirmekteyiz. Bu teknik ile rahim alınması, kanser ameliyatları, rahim sarkması, tüp bağlama ameliyatları, yumurtalık dönmesi ve dış gebelik ameliyatlarını laparoskopik olarak kapalı yapabildiğimiz bütün ameliyatları V-NOTES desteğiyle yapabiliriz. Hem hasta için daha konforlu hem de herhangi bir iz dikiş görünmemektedir” şeklinde konuştu.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı açıkladı: "Prematüre bebeklerde 22 haftaya kadar yaşatılabilme durumlar var"
16 Kasım 2023 Perşembe - 15:45 Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı açıkladı: "Prematüre bebeklerde 22 haftaya kadar yaşatılabilme durumlar var" Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Adar, son gelişmelerden sonra bebeklerin yaşam haftalarında ciddi bir ilerleme olduğunu ve 22 haftaya kadar bebeklerin yaşatılabilme durumlarının olduğunu söyledi. Dünya Prematüre Günü’ne özel Medicana Internatıonal Samsun Hastanesi doktorlarından Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Adar ile Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Buket Taneri önemli açıklamalarda bulundu. Prematüre bebeklerin beslenmesinden, yaşam durumlarına kadar önemli bilgiler aktaran Dr. Sedat Adar, "Prematüre bebeklerin doğum haftasına göre yoğun bakımda bir yatış süreçleri olmaktadır. Taburculuktan sonra bu seferde topluluk kaynaklı viral ve bakteriyel enfeksiyonlar gündeme gelmektedir. Özellik çok kalabalık yerlerden uzak durulması, bebeğin biraz daha izole bir şekilde takibinin ve bakımının yapılması, bakım verenlerin çok sık değiştirilmemesi, tecrübeli ellerde yapılası birinci sıradadır. 32 haftada doğarak taburculuğu yapılmış bebeklerin respiratuar virüs dediğimiz virüsle enfekte olmak ihtimali çok yüksektir. Bunun içinde özellikle ekim ve nisan ayları arasında koruyucu antikor uygulaması mutlaka yapılmalıdır. Bunun kesinlikle yapılması gerekiyor. 32. Haftanın altındakilerde ölümcül seyredebiliyor. Bebeğin eve gidişi sürecinde bizim için en önemli faktör çocuğun doğum kilosu ve doğum haftasıdır. Alta yatan bebeğe ait klinik sorunlar yok ise en azında bir bebeğin 2 kilogram üzerinde ısısını koruyabilir halde gelmesini istiyoruz. Genellikle 2 kilo olduğunda bu çok olmuyor. Çocuğu taburcu etmede özellikle yutma ve beslenme çok önemlidir. Prematüre bebekler taburcu olduklarında birinci isteğimiz anne sütüdür. Anne sütünün yetersiz geldiği durumlarda yine anne sütünü öneriyoruz. O da şöyledir; annenin desteklenmesi ve beslenmesini istiyoruz. ‘Benim sütüm yok, bebeğe yetmiyor’ bize gelen ilk büyük soru oluyor. Biz yine her durumda anne sütü diyoruz. En son çare tıbbı mamalar var. Bunları çok fazla zikretmek bile istemiyorum çünkü anne sütünün yerine alan bileşenler değildir. Son gelişmelerden sonra tabi bebeklerin yaşam haftalarında ciddi bir ilerleme var. Özellikle solunum problemleri, bağırsak problemlerinin çözülebilir haftaları vardı. Bu haftalar gittikçe gerilemeye başladı. 22 haftalara kadar yaşatılabilme durumlar var. Öncesinde düşük olarak değerlendirilen bu bebekler artık hayata bir miktar daha tutunabiliyor ama bunlar çok az sayılı merkezlerdeki imkanlarla oluyor” dedi. "En önemli besin anne sütü" Dr. Buket Taneri ise şunları söyledi: "Dünya Prematüre Günü erken doğan bebeklerimizdeki sorunları ortaya çıkarmak, farkındalığı arttırmak amacıyla her yıl 17 Kasım’da Dünya Prematüre Günü olarak kutlanmaktadır. Her yıl dünyada 15 milyon bebek prematüre olarak dünya gelmektedir. Ülkemizde ise yüzde 12 kadar erken doğan bebek bulunmaktadır. Biraz daha hassas ve bakım gerektiren bebeklerimizdir. Erken doğdukları için beyin, kalp, iç organları, mide sistemleri ve diğer birçok sistemi daha az gelişmiş bebeklerimizdir. Bu nedenle prematüre bebeklerimizin bakımı daha özenli ve titizlikle yapılmaktadır. Özellikle 3. Derece yoğun bakım gerektiren, tecrübeli sağlık personelinin olduğu hastanelerde bakımı titizlikle yapılması gerekmektedir. Prematüre bebeklerimiz beslenmeye başladığı zaman ilk olarak anne sütünü tercih etmekteyiz. Anne sütü en güzel doğal bağışıklıktır" diye konuştu.
ANKA’da kalbi durdurmadan küçük kesiyle mitral kapak ameliyatı
16 Kasım 2023 Perşembe - 15:35 ANKA’da kalbi durdurmadan küçük kesiyle mitral kapak ameliyatı Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne nefes darlığı, çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri ile başvuran 28 yaşındaki hasta, kalbi durdurmadan minimal invaziv yöntem ile yapılan mitral kapak tamiri ile sağlığına kavuştu. Hatay’da yaşayan 28 yaşındaki Sezer Doğu’nun uzun zamandır nefes darlığı, çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri bulunuyordu. Şikayetlerinin artarak devam etmesi üzerine araştırma yapan Doğu, tedavi olmak için Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne başvurdu. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Gökhan Gökaslan tarafından muayene edilen Doğu’nun yapılan tetkiklerinde mitral kapak yetersizliği tespit edildi. Bunun üzerine ameliyat olmasına karar verilen hasta, Prof. Dr. Gökaslan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen başarılı operasyonla sağlığına kavuştu. Sağlığına kavuşmanın mutlu olduğunu söyleyen Sezer Doğu, “Bu yaşta nefes alamamanın üzüntüsünü yaşıyordum. Psikolojik olarak kötü bir durumdaydım. Bu durum Gökhan hocamızla görüşene kadar sürdü. Onunla görüştükten sonra psikolojik olarak çok rahatladım” dedi. Prof. Dr. Gökaslan başarılı geçen operasyonla ilgili şu bilgileri verdi, “Farklı şikayetlerle bize başvuran hastamızın yapılan tetkiklerinde mitral kapak yetersizliği tespit ettik. Bunun üzerine ameliyat edilmesine karar verildi. Hastamıza minimal invaziv yöntem ile yapılan mitral kapak tamiri yaptık. Sağlık durumu giderek iyiye giden hastamız kısa bir süre içerisinde günlük yaşamına devam edebilecek. Dört kalp kapağından biri olan mitral kapak, kalbin sol kulakçığında toplanan temiz kanın, sol karıncığa geçişi sırasında doğru yöne hareket etmesini sağlayan ve bu temiz kanın geri kaçmasını engelleyen kapaktır. Mitral kapakta doğuştan veya sonradan gelişen darlık ya da yetmezlik gibi sıkıntılar olabiliyor. Hastada solunum sıkıntısı, ritim bozukluğu ve en son noktada kalp yetmezliğine sebep olabilen mitral kapak rahatsızlıklarının tedavisi ise teknolojinin de ilerlemesi ile beraber küçük kesi olarak bilinen minimal invaziv yöntemi ile tedavi edilebiliyor. Mitral kapak değişimi, hastanın mitral kapaktaki darlık ve yetmezlik probleminde tamir ile giderilemeyen durumlarda uygulanan, mitral kapağın yapay kapakçıklarla değiştirilmesi operasyonudur. Bu yöntemin ardından hasta kısa sürede günlük yaşantısına dönebiliyor.”
Balıkesir’de VETBÜS sokak hayvanlarına şifa dağıtıyor
16 Kasım 2023 Perşembe - 14:26 Balıkesir’de VETBÜS sokak hayvanlarına şifa dağıtıyor Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin mobil veteriner kliniği hizmeti veren VETBÜS Sokak hayvanlarına şifa dağıtmaya devam ediyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı bünyesinde hizmet veren VETBÜS, her gün bir başka ilçede görev alıyor. İlçe ilçe gezen VETBÜS Balya ilçesinde can dostların sağlık taraması, iç-dış parazit taraması, ve kuduz aşısı yaptı. Balya Şehir Merkezinde konuşlanan VETBÜS de Veteriner Hekim Abdülkerim Özdemir, getirilen sokak köpeklerini muayene ederken, iç dış parazit mücadelesi ile kuduz aşılarını yaptı. Köpek getiren vatandaşlar Büyükşehir Belediyesine teşekkür ederken, Veteriner Hekim Abdülkerim Özdemir de, 20 ilçede hizmet verdiklerini söyledi. Köpeğine aşı yaptıran Erdal Çevre, “ Büyükşehir Belediyesine teşekkür ederiz. Ayağımıza kadar bu hizmetleri getirdiği için. Köpeğimizin aşısını yaptırdık. Kuduz aşısı, karma aşısını yaptık. Allah razı olsun. Bu zamana kadar böyle hizmet almıyorduk. Hepsine çok teşekkür ederim” dedi. Can dostlarına hizmet verdiklerini anlatan Veteriner Hekim Abdülkerim Özdemir, “ Balıkesir Büyükşehir Belediyesi olarak Balıkesir’e bağlı 20 ilçemizde her gün bir ilçede olmak kaydıyla böyle hizmet vermeye çalışıyoruz. Ne yapıyoruz dersem. Sokak hayvanlarına, sahipsiz sokak hayvanlarına can dostlarımıza iç dış parazit ve kuduz aşısı yapıyoruz. Vatandaşın başka talebi olursa, hayvanların değişik rahatsızlıklarında da yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu yaptığımız hizmetlerden ücret almıyoruz. Vatandaşımızın memnuniyeti bizim için esas. Onlarda memnun olduklarını söylüyorlar. Biz de verdikleri bu destekle devam ediyoruz” dedi.