SAĞLIK
Besin alerjilerinde uzman uyarısı: Geç kalınan müdahale ölümcül olabilir 27 Aralık 2025 Cumartesi - 12:48:16 Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinde yanlış diyet uygulamaları ve geç müdahalenin hayati risk taşıdığını belirterek aileleri uyardı. Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinin genellikle alerjen gıdaya maruz kalındıktan sonraki ilk 1-2 saat içerisinde ortaya çıktığını söyledi. Özdamar, "Vücutta kaşıntı, kızarıklık, burun kaşıntısı, hapşırık ve kusma gibi belirtiler görülebiliyor. Bu belirtiler hafiften şiddetliye kadar geniş bir yelpazede seyredebilir" ifadelerine yer verdi. En sık yapılan hatanın, ailelerin bir çocuk alerji uzmanına başvurmadan kendi gözlem ve yorumlarıyla çocuklarına diyet uygulaması olduğunu vurgulayan Özdamar, "Bu durum çocukların beslenme kalitesini bozuyor ve gereksiz kısıtlamalara yol açıyor" dedi. Besin alerjisi tanısı olan bireyler için temel kuralın alerjiye neden olan besinden kesin olarak kaçınmak olduğunu belirten Özdamar, gıda alışverişlerinde etiket okumanın hayati önem taşıdığına dikkat çekti. Özdamar, "Hiç umulmadık gıdaların içerisinde bile alerjen maddeler bulunabiliyor. Bu nedenle içeriklerin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor" diye konuştu. Restoran ve lokantalarda da dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Özdamar, alerjen besinin yemeğin içinde doğrudan yer almasa bile aynı tezgahta hazırlanması, aynı bıçakla kesilmesi ya da aynı kapta pişirilmesi durumunda alerjik reaksiyon gelişebileceğini söyledi. Seyahatlerde ise uçak ekibinin ve konaklanan otellerdeki restoran birimlerinin mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğini kaydetti. Besin alerjilerinde nadir ancak son derece tehlikeli olan anafilaksi tablosuna da değinen Özdamar, "Kaşıntı ve kızarıklığa ek olarak bilinç kaybı, tansiyon düşmesi, nefes darlığı, hırıltı ve öksürük gibi bulgular ortaya çıkabiliyor. Bu durum hayatı tehdit eden bir acil tablodur" ifadelerini kullandı. Anafilaksi riski bulunan hastaların mutlaka doktor tarafından reçete edilen adrenalini yanlarında taşımaları gerektiğini vurgulayan Özdamar, "Küçük çocuklara adrenalin ampulleri, kilosu 15 kilogramın üzerinde olanlara ise adrenalin oto-enjektörleri veriyoruz ve ailelere nasıl kullanacaklarını ayrıntılı şekilde anlatıyoruz" dedi. Adrenalinin zamanında uygulanmasının hayat kurtarıcı olduğunun altını çizen Özdamar, "Alerjen besinle temas sonrası nefes darlığı, hırıltı, öksürük, bilinç kaybı ya da tansiyon düşmesi varsa adrenalin hiç vakit kaybetmeden uygulanmalı. Bu ilaç ne kadar erken yapılırsa hayat kurtarıcı etkisi o kadar yüksek olur. Gecikme durumunda hastaneye gidilse bile tablo ağırlaşabilir" uyarısında bulundu. Son olarak vatandaşlara çağrıda bulunan Özdamar, "Besin alerjisi şüphesi olan çocuklar mutlaka çocuk alerji uzmanına, erişkinler ise erişkin alerji uzmanına başvurmalı. Tedavi ve diyet yalnızca uzman önerileri doğrultusunda şekillendirilmeli. İnternetten ya da kulaktan dolma bilgiler ciddi riskler doğurur" ifadelerine yer verdi.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 11:23 Türkiye’de HIV vakaları artış eğiliminde Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, dünyada HIV vakalarının azalma eğilimine girdiği yerler olsa da Türkiye’deki tablonun farklı olduğunu vurguladı. Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği ‘Nilüfer’de Sağlık’ buluşmalarında HIV ve AIDS masaya yatırıldı. Akademisyenler, dünyada vakalar azalırken, Türkiye’de artış eğilimine dikkat çekerek, erken tanının önemini vurguladılar. Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Nilüfer’de Sağlık’ buluşmaları kapsamında "HIV/AIDS Yeterince Farkında Mıyız?" başlığıyla bir seminer gerçekleştirildi. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’ndeki programa Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin’in yanı sıra bilgi sahibi olmak isteyen çok sayıda vatandaş katıldı. Programda Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın ve akademisyen Doç. Dr. Uğur Önal konuyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Türkiye’de vaka sayısı artış eğiliminde Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, dünyada HIV vakalarının azalma eğilimine girdiği yerler olsa da Türkiye’deki tablonun farklı olduğunu vurguladı. Bu hastalığın 1980’li yıllardan bu yana devam eden çok önemli bir salgın olduğunu hatırlatan Akalın, "Dünyanın önemli bir kısmında yeni enfeksiyon sayıları azalırken, Türkiye’de rakamlar maalesef yukarı doğru bir artış eğrisi gösteriyor. Resmi kayıtlara göre yaklaşık 60 bin kişi tanı almış durumda ancak durumunun farkında olmayanlarla birlikte bu rakamı ikiyle çarpmak gerekiyor. Artık biz bu bireylere ‘HIV pozitif’ yerine ‘HIV ile yaşayan birey’ diyoruz. Çünkü günümüzdeki etkili tedavilerle bu kişilerin yaşam beklentisi, HIV ile yaşamayan bireylerle aynı seviyeye gelmiş durumda" dedi. Böyle önemli bir konuda farkındalık gösteren Nilüfer Belediyesi’ne teşekkür eden Akalın, belediye bünyesindeki Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezi’nin anonim test imkanı sunarak, damgalanma ve ayrımcılığın önüne geçilmesi açısından hayati bir rol oynadığını vurguladı. Hastalığın bulaşma yolları ve korunma yöntemleri üzerine bilgiler paylaşan Doç. Dr. Uğur Önal ise toplumdaki yanlış algılara ve tedavinin gücüne değindi. Bulaş yollarıyla ilgili bilgi veren Önal, "En sık bulaş yolu korunmasız cinsel temastır. Ancak HIV; tokalaşmakla, sarılmakla, aynı havayı solumakla veya ortak çatal-bıçak kullanımıyla kesinlikle bulaşmaz. Eğer bir birey ilaçlarını düzenli kullanır ve kanda virüs tespit edelimeyecek düzeye indirilirse, artık bulaştırıcı olarak kabul edilmez. Bu durum hem toplum sağlığını koruyor, hem de bireylerin çocuk sahibi olabilmelerine ve normal hayatlarına devam etmelerine imkan sağlıyor" diye konuştu. Akademisyenler, erken tanının hem bağışıklık sisteminin çökmesini engellemek, hem de toplumdaki yayılımı durdurmak için en güçlü silah olduğunu hatırlattılar. Seminer, akademisyenlerin katılımcılardan gelen soruları yanıtlamasıyla sona erdi.
Kronik hastalığı olanlarda ölüm riski 241 kat artıyor
02 Şubat 2024 Cuma - 09:22 Kronik hastalığı olanlarda ölüm riski 241 kat artıyor Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Reşit Mıstık, grip sebebiyle ölüm riskinin kalp-damar hastalığı olanlarda 52 kat, akciğer hastalığı olanlarda 120 kat, hem kalp-damar hem de diyabeti olanlarda 241 kat arttığını söyledi. Kış aylarında kapalı mekanlarda daha çok vakit geçirilmesi ve insan temasının artması, birçok hastalığın doğrudan damlacıkla veya dolaylı temasla kişiden kişiye bulaşmasına yol açabileceğini belirten Medicana Bursa Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Reşit Mıstık, “Grip, soğuk algınlığı virüsleri, nezle virüsü, Covid-19’un sebebi olan SARS-Coronavirus-2 ve respiratuvar sinsityal virüs (RSV); bu dönemde en çok rastlanan virüsler. Bu virüslerin hepsi solunum sistemine yerleşerek birbirine yakın belirtilerle kendini gösteriyor. Bu sebeple ayırıcı teşhise gitmek gerekebilir” dedi. Gribe yol açan influenza virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında olduğunu, ani başlayan baş ağrısı, yüksek ateş, üşüme, titreme, kuru öksürük, miyalji, halsizlik ve iştahsızlık gibi belirtilere hafif burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve boğaz ağrısının da eklenebileceğini belirten Prof. Dr. Reşit Mıstık, griple ilişkili riskler hakkında ise şu bilgileri verdi; “Solunum sistemiyle ilgili belirtiler ve ateş geçtikten sonra öksürük ve halsizlik 1-2 hafta devam edebilir. Hasta kişiden bulaş, hastalığın bir gün öncesinden ateş geçene kadar devam eder. Gribe bağlı zatürre (pnömoni) olduğu gibi, üzerine bakteriye bağlı zatürre de eklenebilir veya grip geçtikten sonra bakteriye bağlı zatürre gelişebilir. Gribin sağlıklı kişilerdeki ölüm oranı 100 binde 2 iken, kalp-damar hastalığı olanlarda 52 kat, akciğer hastalığı olanlarda 120 kat, hem kalp-damar hem de diyabeti olanlarda 241 kat artar. Bu virüse karşı grip aşısı vardır.” Soğuk algınlığında ateş ve üşüme varken, nezlede ateş olmadığını belirten Prof. Dr. Reşit Mıstık, “Soğuk algınlığının kuluçka süresi 1-7 gün arasında değişiyor. Soğuk algınlığında başlangıç tedrici olup ateş, üşüme, titreme seyrek, öksürük daha az sıklıkta, baş ağrısı seyrek, kas ağrısı hafif veya silik, yorgunluk ve güçsüzlük ise çok hafif şekilde görülür. Bazen ishal de görülebilir. Zatürre, alt solunum yolu hastalığı ve ölüm büyük ihtimal beklenmez. Bu rahatsızlığa yol açan çok sayıda virüs vardır. Nezle ise rhinovirüs ve coronavirüslerin yaptığı, üst solunum yollarını tutan bir hastalık olup kuluçka süresi 1-3 gündür. Nezlede genellikle ateş yoktur. Bol miktarda burun akıntısı görülür. Baş ağrısı ise ya yoktur ya da hafiftir. Bazı hastalarda ise çok hafif bir halsizlik görülebilir. Zatürre riski ise bazı özel hasta gruplarında çok çok nadirdir" diye konuştu. Corona virüsün kuluçka süresinin 3-10 gün arasında olduğunu, hastalığın hafif ateş, kırgınlık, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, bazen kuru öksürük, günde birkaç kez hafif ishal, kas-eklem ağrıları ve sırt ağrısı ile başladığını hatırlatan Prof. Dr. Mıstık, şöyle devam etti; “Birkaç gün sonra bazı hastalarda tat-koku kaybı olabilir. Bu şikayetlerin bazıları veya tümü bir hastada bulunabilir. Hastalık bazı kişilerde 5 ile 13’üncü günlerde alt solunum yollarına inerek zatürreye ve daha da ilerleyerek solunum yetmezliğine tedrici olarak gidebilir. Bazılarında ise belirtiler 7 ile 10’uncu günden sonra yavaş yavaş kaybolur. Halsizlik daha uzun sürebilir. Halsizlik ve kas ağrıları bazen haftalarca devam edebilir. Hastalık, kuluçka süresinin son 2 günü ile hastalığının 11’inci gününe kadar bulaşıcı olabilir. Bazı risk gruplarında ciddi hastalık, zatürre ve ölüm oranı, grip geçirenlerden daha yüksektir.” Sıkça görülen RSV’nin (Respiratory Syncytial Virus) kuluçka süresinin 2-8 gün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Reşit Mıstık, “RSV, bebeklerin ilk 4 ayında orta dereceli üst solunum yolu enfeksiyonlarından bronşit-zatürreye (bronko-pnömoni) kadar değişik derecelerde solunum sistemi hastalığına yol açar. En önemli semptom, bebeklerdeki solunum durma nöbetleridir. Erişkinlerdeki üst ve alt solunum yolları hastalıkları daha az ciddidir. Tekrarlayan hastalıkları erişkinlerde görülebilir. Salgınlar, kış ve ilkbaharda en sık A alt grubu ile olur. Bu virüs, sadece insanlar ve şempanzelerde hastalığa neden olur” diye konuştu.
Depremzedelerin dertlerine ortak olan psikologdan 6 Şubat öncesi önemli tavsiye
02 Şubat 2024 Cuma - 09:01 Depremzedelerin dertlerine ortak olan psikologdan 6 Şubat öncesi önemli tavsiye HATAY (İHA) – Hatay’ın Arsuz ilçesinde depremzede vatandaşlara hizmet veren Psikolog Şükran Pehlivan, asrın felaketinin etkisinin devam ettiğini belirterek insanların acı ve üzüntü duygularını ortaya çıkarmalarına izin vermeleri gerektiğini söyledi. Kahramanmaraş merkezli depremlerde en çok hasarı alan Hatay’da yaklaşık 25 bin insan hayatını kaybetti. Depremin vurduğu Hatay’da 6 Şubat yaklaştıkça insanların acıları ve korkuları yeniden gün yüzüne çıkıyor. Kentte yaşayan depremzedeler, depremin yıl dönümü öncesi bölgede ücretsiz hizmet veren psikologlardan destek alıyorlar. Depremden bu yana binlerce afetzede vatandaşın derdini dinleyen Psikolog Şükran Pehlivan, depremzede vatandaşların acı ve üzüntü duygularını ortaya çıkarmalarına izin vermeleri gerektiğini söyledi. “Depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen etkilerinin aynen devam ettiğini görüyoruz” Deprem sürecinin etkisinin insanlar üzerinde ağır olduğunu belirten Psikolog Pehlivan, “Depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen etkilerinin aynen devam ettiğini görüyoruz. Her şeyin bir evresi var. Bu hakikaten insanları çok büyük etkileyen bir süreçti. Bu bağlamda bakacak olursak gerçekten de müdahalelerin ve etkilerin uzadığını görüyoruz” dedi. “Duygularımızın ortaya çıkmasına izin vererek ve bunları oturup konuşabiliyor olmamızda fayda var” 6 Şubat depremlerinin yıl dönümü yaklaştığını belirten Psikolog Pehlivan, bu yıl dönümünde insanların hala yas sürecini devam ettirdiklerine dikkat çekerek, “Bu yas sadece kişiye özgü değil. İnsanlar bu süreçte; evlerini, yakınlarını ve şehirlerini kaybettiler. Birçok şeyin yası tutuluyor. Bu bağlamda hakikaten duygularımızın ortaya çıkmasına izin vermekte fayda var. Bunları oturup konuşabiliyor olmamız gerekiyor. Yaş gruplarına uygun olarak çocuklarımızla veya arkadaşlarımızla konuşabiliriz. Depremi anmak gerekiyor. Hakikaten bizim coğrafyamız ve kültürümüzde bunu destekleyici durumda. Birlikte acıları paylaşarak bu süreci atlatabiliriz. Bu gücü kullanmamız gerekiyor. Sosyal destekle birlikte mümkünse o günü kayıplarımızı anarak geçirmekte fayda var” ifadelerini kullandı.
Yüksek sesli ve uzun süreli kulaklık kullanımı işitme kaybına neden olabilir
02 Şubat 2024 Cuma - 08:52 Yüksek sesli ve uzun süreli kulaklık kullanımı işitme kaybına neden olabilir Teknoloji kullanımının yoğunlaşmasıyla eğlence amaçlı kulaklık kullanımındaki artış, kalıcı işitme kayıplarına kadar pek çok kulak problemlerini de beraberinde getiriyor. Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla dünya genelinde 1.5 milyara yakın çocuk ve ergen işitme kaybı riski taşıyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Remzi Tınazlı, yapılan çalışmalara göre, günde ortalama 80 dakika veya daha fazla kulaklık kullanan ergenlerde işitme kaybı görülme sıklığının yüzde 22,3 olduğunu söylüyor. Bunun yanında, günde 80 dakikadan fazla kulaklık kullanan ergenlerin işitme kaybı riskinin, günde 80 dakikadan az kullananlara göre 4,7 kat daha yüksek olduğu uyarısını da yapıyor. Kulaklığın sesini kıs Eskiden bir yaşlılık hastalığı olan iç kulak tipi işitme kaybının, son zamanlarda eğlence amaçlı kişisel kulaklıkların bilinçsizce kullanılması nedeniyle çocuk ve ergenlerde daha sık görülmeye başlandığını belirten Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bunda kulaklık kullanımında yüksek sese sürekli maruz kalınmasının baş rol oynadığını kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bu işitme kayıplarının geri dönüşü olmayan ve sürekli olarak yüksek desibele maruz kalmayla ilerleyen iç kulak tipi işitme kaybı olarak sınıflandırıldığının altını çizdi. Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, “Kulaklıkları kontrollü kullanmamak kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Bu nedenle, kullandığımız kulaklığın ses seviyesi ve kullandığımız süre çok önemlidir” dedi. İnsan kulağının 85 desibel ses seviyesine 8 saat kadar dayanabildiği bilgisini paylaşan Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bu düzeylerden sonra işitme kaybının geliştiğini belirtti. Kulak çınlaması hafife alınmamalı Geçici kulak çınlamasının işitme kaybı başlangıcına işaret edebileceğini ifade eden Tınazlı, işitme kaybı tedavisinde erken tanının hayati önemi olduğunu belirtti. Tınazlı, “Çınlama başlangıçta genellikle kendi kendine geçtiği için ve kişiler işitme kaybını henüz fark edemedikleri için genellikle hafife alınır. Her defasında hasar alan iç kulak bir süre sonra kendini tamir edemiyor ve bunun sonucunda kalıcı işitme kayıpları gelişiyor” dedi. Bilinçsiz kulaklık kullanımının, dış kulakta da önemli sorunlara neden olabileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Remzi Tınazlı, sürekli dış kulak yoluna takılan kulaklık uçlarının, dış kulak yolunu tahriş edip, bakteriyel enfeksiyonlara davetiye çıkardığını belirtti. Tınazlı, bunun yanında kulaklığın uzun süreli kullanımında hijyen sorunu ve buna bağlı olarak mantar hastalıklarının gelişebileceğini dile getirdi. Kulaklığın sesini yüzde 60’dan daha fazla açmayın Kulak sağlığı için dikkat edilmesi gereken pek çok nokta bulunduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bunlara özetle şöyle değindi: “Kulak sağlığı için öncelikle gürültülü ortamlardan kaçınmak, bu mümkün değilse, mutlaka kulak koruyucu tıkaçlar kullanmak gerekiyor. Kulaklık ile müzik dinlenecek ise kulaklığın sesi, yüzde 60’dan daha fazla açılmamalı ve kesintisiz kullanım süresi bir saati aşmamalıdır. Tıpkı diğer organlar gibi kulaklarımız da yorulup, dinlenmeye ihtiyaç duyar. Bu nedenle, kulakları korumak için mutlaka dinlenme molaları verilmelidir. Dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta ise kulaklıkla müzik dinleyerek uyunmaması gerektiğidir. Kulaklık seçiminde de arka plan gürültüsünü azaltan, müziği güvenli bir seviyede çalabilen, ses izolasyonu iyi olan cihazlar tercih edilmelidir” dedi.
Honaz Sağlıklı Yaşam Merkezi 17 ayda 2024 hastaya ulaştı
02 Şubat 2024 Cuma - 08:46 Honaz Sağlıklı Yaşam Merkezi 17 ayda 2024 hastaya ulaştı Denizli’nin Honaz ilçesinde belediye tarafından 17 ay önce kurulan Honaz Belediyesi Sağlıklı Yaşam Merkezi, 2024 hastanın imdadına yetişti. Honaz Belediye Başkanı Yüksel Kepenek, merkezden hizmet alan 2024’üncü hastayı ziyaret ederek sağlıklı bir ömür diledi. Denizli’nin Honaz ilçesinde belediye tarafından Honaz Belediyesi Sağlıklı Yaşam Merkezi kuruldu. İlçe sakinlerine ücretsiz fizik tedavi ve rehabilitasyon ile diyetisyen danışmanlık hizmetinin verildiği merkez 17 ayda çocuk, genç ve yaşlı fark etmeksizin 2024 hastanın imdadına koştu. Honaz Belediye Başkanı Yüksel Kepenek, merkezden hizmet alan 2024’üncü hasta Murat Ok’u ziyaret ederek sağlıklı bir ömür diledi. Honaz Belediyesi Sağlıklı Yaşam Merkezi sorumlusu Fizyoterapist Selçuk Koyuncu, merkezden ilçede ikamet eden bedensel engelli, yaşlı, fizik tedavi ihtiyacı olan insanlara yaş sınırı olmadan hizmet verdiklerini söyledi. Koyuncu, “Merkezimizde ilçe sakinlerimize ücretsiz fizik tedavi ve rehabilitasyon, diyetisyen danışmanlık hizmeti veriyoruz. Açıldığımız günden bu yana yoğun bir talep var. Müracaat eden engelli bireylerimize ve hastalarımıza haftanın beş günü dönüşümlü olarak hizmet veriyoruz. Nöroloji, ortopedi ve diyet ile ilgili birçok alanda çalışıyoruz” dedi. Merkez ücretsiz hizmet veriyor Honaz Belediye Başkanı Yüksel Kepenek ise 17 ay önce hizmete başlayan Honaz Belediyesi Sağlıklı Yaşam Merkezi’nde 5 kişilik uzman ekibin görev yaptığını söyledi. İlçede yaşayan engellilerin, yaşlıların ihtiyaçlarına cevap vermek için merkezin kuruluşunu yaptıklarına dikkat çeken Başkan Yüksel Kepenek, “İlçemizde yaşayan engelli kardeşlerimize gerekli desteğin verilmesi halinde engellerin daha kolay aşılacağını biliyoruz. Belediye olarak fizik tedavi ve iyileştirme ile diyetisyen ünitelerimizi engellilerin ve tedaviye ihtiyacı olan her yaştaki vatandaşımızın ücretsiz hizmetine sunduk. Fizyoterapist ve diyetisyenlerden oluşan beş kişilik uzman ekibimiz günün her saati bay ve bayan grupları olarak ayrı günlerde fiziksel engeli olan, ameliyat sonrası fizik tedavi ihtiyacı olan ve çeşitli ortopedik tedavi ihtiyacı olan vatandaşlarımıza hizmet veriyor. Amacımız uzman fizyoterapistlerimizin uyguladığı tedavi yöntemleri ile vatandaşlarımızın iyileşme süreçlerini kolaylaştırmak ve hızlandırmak. Honaz ilçemizde böyle bir birimi kurmak projelerimiz arasındaydı. Bu önemli hizmeti vatandaşlarımız ile buluşturduğumuz için mutluyuz” diye konuştu. 2024’ncü hastayı ziyaret etti 2024 yılında olmamız nedeniyle merkezden ücretsiz hizmet alan 2024’ncü hasta Murat Ok’u ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini sunan Başkan Yüksel Kepenek, şöyle konuştu: “Merkezimizden hizmet alan 37 yaşındaki Murat Ok, Kaklık Mahallemizde oturuyor. 2012 de trafik kazası geçiren nörolojik hastamız, düzenli olarak gördüğü tedavi sonrası günlük yaşamını sürdürebilecek duruma geldi. Hizmete girdiği günden bu yana ilçe sakinlerimizce de takdir edilen merkezimiz halkımıza hizmet vermeye devam edece. Ücretsiz servislerimiz ile evlerinden alıp tekrar evlerine bırakarak tedavilerini düzenli olarak sağladığımız vatandaşlarımıza hizmet veren Sağlıklı Yaşam Merkezimizde bugün 2024’ncü hastamızı ziyaret ettik. Günün anısına hediyemizi sunduk. Ekip arkadaşlarıma özverili çalışmaları için teşekkür ediyorum. Honaz Belediyesi olarak vatandaşlarımızın her zaman yanında olmayı sürdüreceğiz”
Artan grip vakalarına dikkat
02 Şubat 2024 Cuma - 08:18 Artan grip vakalarına dikkat Denizli Özel Egekent Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Kenan Arıcan, son günlerde artan enfeksiyon hastalıklarına karşı maske kullanımı, mesafe ve hijyeninin önemine dikkat çekti. Dr. Ramazan Kenan Arıcan, hastaların sağlık durumuna göre gereksiz antibiyotik kullanılmaması ve gerekli doz ve sürede kullanılmasını önerdi. Dr. Arıcan, “Grip, hasta bir insanın öksürükle havaya yaydığı enfekte damlacıkların sağlam kişiler tarafından solunum yolu ile alınması ile bulaşır. Kalabalık ortamlarda bulaşması kolaylaşır. Özellikle kış aylarında salgınlar ortaya çıkar, bu yüzden maske kullanımına önem vermeliyiz. Yetişkin bir hasta, grip semptomları başlamadan bir gün önce ve semptomların başlamasından 3-5 gün sonrasına kadar etkeni çevresindeki insanlara bulaştırabilir. Çocuklarda ise bu süre 7 güne kadar uzayabilir” dedi. Grip hastalığında belirtilere değinen Dr. Ramazan Kenan Arıcan, şu uyarılarda bulundu: “Grip, 1-2 günlük bir kuluçka döneminden sonra birden bire başlar. Sık görülen belirtiler; ateş (38 - 41C), baş ağrısı, yorgunluk hissi, kuru öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve kas ağrıları gibi yakınmalardır. Ateş, genellikle 3-5 gün sürer. Yorgunluk ve halsizlik daha uzun sürebilmesine rağmen, sağlıklı kimselerde grip semptomları yaklaşık bir hafta sürer. Altta yatan hastalığı, bağışıklık yetmezliği olanlarda, küçük çocuklar ve yaşlılarda yaşamı tehdit edici komplikasyonlar gelişebilir.”
Dünyada en sık görülen kanser türü
01 Şubat 2024 Perşembe - 15:58 Dünyada en sık görülen kanser türü Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Dr. Yunus Özcan, deri kanserinin dünyada en sık görülen kanser türü olduğunu belirterek “Çoğu deri kanseri, deneyimli bir cilt doktoru tarafından kolayca tanınabilir” dedi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı’nda hasta kabulüne başlayan Dr. Öğretim Üyesi Yunus Özcan, cilt (deri) kanseri riski ve korunma yöntemleri hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Deri kanserinin dünyada en sık görülen kanser türü olduğunu vurgulayan Dr. Özcan, “Ancak deri kanserlerinin çok sık görülmesi, çeşit çeşit olması ve bazılarının iç organlara yayılım göstermemesi gibi nedenlerden dolayı kanser istatistiklerine dahil edilmez. Bununla beraber melanom gibi erken yaşta ölümcül olabilen deri kanserleri de vardır. Bunların ortak özellikleri ise deri muayenesi ile tespiti genelde kolay olmasıdır. Çoğu deri kanseri, deneyimli bir cilt doktoru tarafından kolayca tanınabilir” diyerek doktor kontrolünün önemine dikkat çekti. “Solaryum kullanımı risklidir” Güneşten gelen ultraviyole ışınlarının deri kanserinin başlıca nedenleri arasında olduğunun altını çizen Özcan, “Solaryum kullanımı da risklidir. Açık tenli olup kolayca yanan kişiler bu ışınlardan daha kolay etkilenir. Ultraviyole ışınlara bağlı hasarın deride birikici etkileri vardır ve yaş ilerledikçe deri kanseri oluşma riski artmaktadır. Bir defa deri kanseri geçiren veya farklı bir organda kanser hastalığı olanlarda da ikincil deri kanserlerinin gelişme riski artmaktadır. İlaç, hastalık veya herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi zayıflayan kişilerde de risk artmaktadır. Bu kişilerin, deri kanseri gelişme riskine karşı uyanık olmaları ve ciltlerinde oluşan değişiklikleri takip etmeleri gerekmektedir” dedi. “Korunmak için neler yapabiliriz?” Doktor kontrollerinin ve korunmanın önemini yineleyen Yunus Özcan, “Ultraviyole ışınlardan korunmamız ve bunu hayatımız boyunca yapmamız gerekiyor. Tercihen ultraviyole A ve B koruması olan, SPF’si en az 30 olan bir güneş koruyucuyu düzenli olarak kullanmalıyız. Cildimizin tamamını en azından yılda bir defa kontrol edip yeni oluşan, şekil veya renk değiştiren şüpheli oluşumlar için cilt doktoruna başvurmamız gerekiyor. Deri kanserleri erken teşhis edilebilir. Yeter ki şüpheli bir durum olduğunun farkına varılsın ve hekime başvurulsun” ifadeleri ile açıklamasını sonlandırdı.
PAÜ Hastanesi, Yenidoğan Canlandırma Programına ev sahipliği yaptı
01 Şubat 2024 Perşembe - 15:28 PAÜ Hastanesi, Yenidoğan Canlandırma Programına ev sahipliği yaptı Denizli İl Sağlık Müdürlüğü ile Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Hastaneleri işbirliği ile düzenlenen Yenidoğan Canlandırma Programı (NRP-Neonatal Resusitasyon Programı) eğitimine PAÜ Hastanesi ev sahipliği yaptı. Kurs sorumlusu Dr. Mehmet Değirmenci’nin sunumu ile başlayan eğitim programına PAÜ Hastanesi Dekanı Prof. Dr. Osman Özdel, Başhekim Prof. Dr. Onur Birsen, Başhekim Yardımcıları, Başmüdür Dr. Süleyman Gökmen, Çocuk Sağ. Ve Hastalıkları A.D. Başkanı ve Neonatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özmert M.A. Özdemir, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Aytekin Polat, Başkan Yardımcısı Mehmet Burdurlu, ÇEKÜS Birim Sorumlusu Uzm. Dr. Emel Dikbaş katıldı. Açılış konuşmasında Başhekim Prof. Dr. Onur Birsen NRP eğitiminin hem yeni doğan bebekler için hem de aileler için ne kadar hayat kurtarıcı olduğunu söyledi ve bu eğitimlerin verilmesinde emeği geçen herkese teşekkür etti. Konuşmasında PAÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Özdel NRP eğitiminin önemini vurguladı ve PAÜ Hastanesi olarak birçok eğitime ve toplantılara ev sahipliği yapmaktan gurur duyduğunu belirtti. Tüm doğumların yüzde 10’unda doğum salonunda değişik düzeylerde canlandırma basamaklarının gerektiğini vurgulayan uzmanlar, “Bir yenidoğanın postnatal hayata sorunsuz geçiş yapabilmesi, fetal evreden başlayan ve özellikle doğum sonrası ilk dakikalara uzanan dikkatli bir izlem ve doğru yaklaşımlar gerektirir. Tüm doğumların yüzde 10’unda bebeğe, doğum salonunda değişik düzeylerde canlandırma basamakları, yüzde 1’inde ise ileri canlandırma uygulamak gerekir. Etkili bir canlandırmanın birinci şartı hazırlıklı olmaktır. Doğum öncesi öngörülemeyen, doğum sırasında ani gelişen ve bebekte canlandırma gerektiren durumlar için, herhangi bir risk faktörü bildirilmese bile her doğumda canlandırmanın başlangıç basamaklarını ve PBV uygulamayı bilen NRP sertifikalı bir kişinin doğum salonunda bulunması gereklidir” ifadelerini dile getirdi.
‘Çözünebilir lifler kolesterolü düşürebilir’
01 Şubat 2024 Perşembe - 14:13 ‘Çözünebilir lifler kolesterolü düşürebilir’ Kalp sağlığı için beslenme önerilerinde bulunan Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Yunus Amasyalı, “Kırmızı et yerine balık, derisi hariç kümes hayvanları ve az yağlı etleri tercih edin. Günde en az 5 kez sebze ve meyve tüketin. Günde en az 8-10 bardak su için. Liften zengin tahıl, kepek, fasulye, meyve ve sebzeleri düzenli tüketin. Çözünebilir lifler kan kolesterolünü yüzde 15 kadar düşürebilmektedir” dedi. Kalp sağlığı için sağlıklı bir beslenme alışkanlığının edinilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Amasyalı, “Kalp hastalıkları için risk oluşturan yüksek kan basıncı (hipertansiyon), fazla kilo ve yüksek kolesterol durumlarına karşı sağlıklı beslenme alışkanlığı ile mücadele edilebilir. Kan dolaşımındaki kolesterolün yüzde 75’i karaciğerde, yüzde 25’i ise aldığımız gıdalardan emilir. Gıdalarla aldığımız yağın miktarı ve türü, kan kolesterol düzeyine önemli ölçüde etki eder. Dolaşımdaki fazla kolesterol, kalbi besleyen damarların iç yüzeylerinde ’plak’ adı verilen birikimler yapar. Bu plaklar da büyüyerek kan dolaşımını engeller. Ancak kalp hastalığına yol açan asıl etken yağın miktarından ziyade yağın türüdür. Ayrıca günde 6 gramdan fazla tuz tüketilmemelidir" diye konuştu. “Doymuş ve trans yağlar tüketmeyin” Yapılması gerekenin günlük kalorinin en fazla yüzde 30’unu yağlardan almak ve ’kötü’ yağları ’iyi’ yağlarla değiştirmek olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Amasyalı, şu bilgileri paylaştı: “Doymuş ve trans yağların tüketimi ’kötü kolesterol’ olarak bilinen LDL kolesterol düzeyini, dolayısıyla kalp hastalığı riskini artırır. Bu tip yağlardan alınan kalorinin, günlük toplam kalorinin yüzde 10’nunu aşmaması gerekiyor. LDL kolesterolü yüksek ya da kalp hastası olanlarda ise bu oran yüzde 7’nin altına, kolesterol alımı ise günde 200 miligramın atına inmelidir. Margarin, kırmızı et, yumurta sarısı, tam yağlı süt ve ürünleri, kızarmış gıdalar, hamburger ve benzerleri, ticari unlu mamuller bu tür ’kötü’ yağların başlıca kaynaklarıdır. Doymamış yağlar ise LDL kolesterol düzeyini düşürürken, ’iyi kolesterol’ olarak adlandırılan HDL kolesterolü artırır. Zeytinyağı, fındık yağı, mısırözü yağı, balık, ceviz, soya fasulyesi bu ’iyi’ yağların kaynaklarıdır ve günlük kalorinin en fazla yüzde 30’u olması gereken yağ tüketiminde bunlara ağırlık verilmelidir.” “Haftada 4 yumurtayı aşmayın, kırmızı et yerine balık tercih edin” Kalp sağlığını korumak için yapılması gerekenlerden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Amasyalı, “Orta derecede karbonhidratlar, proteinler ve az miktarda ancak sağlıklı yağlardan oluşan dengeli öğünlerle beslenin. Tam yağlı süt ve ürünleri yerine yağı azaltılmış olanları tercih edin. Haftada 4 yumurtadan fazlasını yemeyin. LDL kolesterolü yüksek kişiler yumurta sarısı bakımından daha da dikkatli olmalıdırlar. Kırmızı et yerine balık, derisi hariç kümes hayvanları ve az yağlı etleri tercih edin. Günde en az 5 kez sebze ve meyve tüketin. Bunlarda önemli vitamin ve mineraller mevcuttur. Günde en az 8-10 bardak su içmelisiniz. Liften zengin tahıl, kepek, fasulye, meyve ve sebzeleri düzenli tüketin. Çözünebilir lifler kan kolesterolünü yüzde 15 kadar düşürebilmektedir" şeklinde konuştu.
Artan solunum yolu vakaları sonrası uzmanından uyarı: “Okulların açılması ile vakalar artabilir”
01 Şubat 2024 Perşembe - 14:12 Artan solunum yolu vakaları sonrası uzmanından uyarı: “Okulların açılması ile vakalar artabilir” Son günlerde acil servis ve polikliniklerde yoğunluğa neden olan solunum yoluyla bulaşan enfeksiyon hastalıklarına karşı Kovid-19 döneminde olduğu gibi maske, mesafe ve hijyen önerilirken, uzmanlar okulların açılması ile birlikte salgın hastalıklarda artış yaşanma ihtimalinin yükselebileceği uyarısında bulundu. Yaşanan salgın sebebi ile hastanelerin acil servislerinde artış gözleniyor. Salgın hastalıklar hakkında Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı Dr. Öğretim üyesi Cihan Yeşil, kalabalık ortamlarda, yakın temasın olduğu ortamlarda, toplu taşıma araçlarında, kreşlerde, kapalı alanlarda bulaşın daha sık görüldüğünü açıkladı. Dr. Öğretim üyesi Yeşil yaptığı açıklamada, “Üst solunum enfeksiyonları burun, boğaz, hava yollarının, sinüsleri tutan bakteriyel hastalıklardan oluşur. Özellikle kış aylarında sık sık karşımıza çıkar. Daha sıklıkla viral enfeksiyonu hastalıkları poliklinikte karşımıza çıkar. Bunların bulaş yolu özellikle kalabalık ortamlarda, yakın temasın olduğu ortamlarda, toplu taşıma araçlarda, kreşlerde, kapalı alanlarda ceza evleri gibi kahvehaneler gibi ortamlarda çok kolay bulaşır. Bulaş yollarından birisi de sıkı temas ile birlikte öksürük gibi partiküllerin havaya kolay yayıldığı şekilde meydana gelir. Bu hastalıklara önlem almak için ellerimizi bol sabunlu su ile yıkamamız ve kalabalık ortamlardan uzak durmamız gerekir ve cerrahi maske kullanmamız gerekmekte. Yine viral solunum enfeksiyon olduğunu bildiğimiz kişiler ile yakın temastan kaçınmalı hasta ziyaretlerini ertelemeliyiz. Bunun yanında tedavide antibiyotik kullanmamızı gerektirecek durumlar çok sınırlıdır özellikle doktorlarımıza antibiyotik yazılması için ısrarcı olmamalıyız. Hem yanlış kullanım, hem insanlarda meydana getirdiği zararlar ile destek tedavisi stenotip tedavi çok daha ön plandadır bağışıklığımızı kuvvetlendirecek davranışlarda bulunmak, yiyecekler yemek çok daha tedavide ön plana çıkmaktadır. Spor yapmak, yağlı yiyeceklerden uzak durmak, C vitamini, bol su tüketimini arttırmak mutlaka eğer vitamin eksikliğimiz var ise bağışıklığımızı kuvvetlendirecek ilaçlardan faydalanmak bizi viral enfeksiyonlarına karşı çok daha dirençli ve korunaklı hale getirecektir” dedi. “Okulların açılması ile vakalar artabilir” Tüm Türkiye’de vakaların arttığını belirten Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Yeşil, “Tüm Türkiye’de vakaların artmış olduğu bilgisi hepinizin malumu. Özellikle Muğla’da da çok ciddi bir artış var. Polikliniklerimize, acil servislerimize yoğun miktarda bir viral bulguları ile başlıyor hastalarımız mevcut. Özellikle önümüzde yakın dönemde okul başlıyor. Okullarımızın açılması ile beraber vakaların daha da artacağını ön görüyoruz. Bunun da katkısı ile beraber özellikle yaşlı bakım evinde kalan şeker hastaları, böbrek yetmezliği rahatsızlıkları, karaciğer hastalıkları, kalp rahatsızlıkları, çeşitli nörolojik yakınmaları hastalıkları olanlar özellikle bu hasta grupları bağışıklık yönünden çok daha düşkün oldukları için çok daha dikkatli olmalılar. Özellikle hematolojik, onkolojik, kemetoropi alan, organ nakli yapılmış hastalarımız bu hastalıkları diğer sağlıklı bireyleri oranında ayakta atlatmak yerine yoğum bakımda destek alınması gerektirecek tablolar ile karşımıza gelmektedir. O yüzden bu hastalıkların çok dikkatli olması gerekiyor ”dedi.