Son Dakika
|
AKOM uyardı: İstanbul’da İzlanda soğuk hava dalgası etkili olacak
Antalya Döşemealtı Belediyesi’ne ’yolsuzluk’ operasyonu: 10 gözaltı
Çin elektrikli otomobillere enerji tüketim sınırı getirdi
Zelenskiy’den Ukrayna’da barış açıklaması: "Yeni yıl öncesinde birçok karar alınabilir"
MİT yeni yılda eylem hazırlığında olan DEAŞ sempatizanını yakaladı
'Futbolda Bahis Soruşturması'nda yeni dalga!
Bahis soruşturması kapsamında 30 gözlemci, PFDK’ya sevk edildi
Sultangazi’de kuyumcu vurgunu: Altınları alıp kayıplara karıştı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya Başbakanı Dibeybe ile görüştü
İtalya Başbakanı Meloni: "Bu sene zordu ama endişelenmeyin, 2026 daha da zor olacak"
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Radon Thermal Springs Near Bishkek Attract Visitors Year-Round
Samsun’da sahile vuran sandık incelemeye alındı
Çin elektrikli otomobillere enerji tüketim sınırı getirdi
Beşiktaş kulübeden yeterince katkı alamadı
Trump, Nijerya’daki DEAŞ hedeflerine saldırı düzenlendiğini açıkladı
Yaşlı kadın yolun karşısına geçmek isterken tramvayın altında kaldı
Lütfi Arıboğan ve İlhan Helvacı, adli kontrolle serbest bırakıldı!
Zelenskiy, Trump'ın Özel Temsilcisi Witkoff ve damadı Kushner ile telefonda görüştü
SAĞLIK
Niğde Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 15 milyon TL’lik tıbbi cihaz bağışı
26 Aralık 2025 Cuma - 15:10:37
Niğde Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 15 milyon TL’lik tıbbi cihaz bağışı gerçekleştirildi. Toplam değeri yaklaşık 15 milyon TL olan bağış kapsamında, hastanenin Göz Hastalıkları Kliniği ve Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi için hayati öneme sahip cihazlar kazandırıldı. Bağış kapsamında Göz Hastalıkları Kliniği’nde kullanılmak üzere 1 adet OCT (Optik Koherens Tomografi) göz arkası tomografi cihazı, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi için ise 8 adet kuvöz, 2 adet ultrasonografi (USG) cihazı ve 2 adet mekanik ventilatör hastaneye teslim edildi. Yapılan bağışın ardından açıklama yapan Niğde İl Sağlık Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Doğan Bahadır İnan, yeni cihazların özellikle yenidoğan bebeklerin yaşam mücadelesinde ve göz hastalarının tanı ve tedavi süreçlerinde önemli katkılar sunacağını ifade ederek teşekkür etti. Niğde Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doç. Dr. Kürşad Ramazan Zor ise gerçekleştirilen bağışın, hastanenin teknolojik altyapısını güçlendirerek sağlık hizmetlerinin kalitesini daha da yukarı taşıyacağını ifade ederek toplum sağlığına duyarlılık göstererek bu anlamlı destek için teşekkür etti.
26 Aralık 2025 Cuma - 15:00
Yaşlılara kış uyarısı: Gizli susuzluğa ve enfeksiyonlara dikkat
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimi Uzmanı ve Sağlıklı Yaş Alma Merkezi (YAŞAM) Birimi Sorumlusu Doç. Dr. Nil Tekin, kış aylarında yaşlı bireylerin karşılaştığı sağlık risklerine karşı uyarılarda bulundu. İleri yaşla birlikte organ rezervlerinin azalmasının kış mevsimini daha kritik hale getirdiğini belirten Tekin, beslenmeden ev ortamına kadar alınması gereken önlemleri anlattı. Kış mevsiminin yaşlı bireyler için yalnızca soğuk hava anlamına gelmediğini ifade eden Doç. Dr. Nil Tekin, bu dönemin aynı zamanda fizyolojik ve ruhsal değişimlerin de yaşandığı bir süreç olduğunu söyledi. Organların rezerv kapasitesinin yaşla birlikte azaldığını ancak fizyolojik sınırlar içinde çalışmaya devam ettiğini belirten Tekin, bu doğal değişimlerin hastalıklarla karıştırılmaması gerektiğini vurguladı. Kış aylarında solunum yolu enfeksiyonlarının arttığına dikkat çeken Tekin, özellikle huzurevi gibi toplu alanlarda yaşayan yaşlıların daha yüksek risk altında olduğunu dile getirdi. Kışın gizli tehlikesi: Dehidrasyon Kış aylarında susama hissinin azalmasına bağlı olarak "gizli susuzluk" olarak tanımlanan dehidrasyon riskine dikkat çeken Doç. Dr. Tekin, yaşlı bireylerin susamayı beklemeden günde 8-10 bardak sıvı tüketmesi gerektiğini söyledi. Ağız kuruluğu, dilde kuruma ve çatlaklar, kafa karışıklığı, baş dönmesi, yürüme güçlüğü ve idrar miktarında azalma gibi belirtilerin dehidrasyonun önemli işaretleri olduğunu belirten Tekin, suya alternatif olarak ıhlamur, ayran ve sebze ağırlıklı ev yapımı çorbaların tercih edilebileceğini ifade etti. Bakım verenlerin idrar rengi ve sıklığını takip etmesinin ve su içmenin saatli bir alışkanlık haline getirilmesinin hayati önem taşıdığını vurguladı. Bağışıklık için protein ve vitamin desteği Bağışıklık sisteminin korunmasında dengeli beslenmenin önemine değinen Doç. Dr. Nil Tekin, kas kayıplarının önlenmesi için günlük protein alımının kontrol edilmesi gerektiğini söyledi. Kırmızı et yerine tavuk ve hindi eti ile haftada en az 2-3 kez balık tüketilmesini öneren Tekin, turşu ve yoğurt gibi fermente gıdaların da bağışıklık sistemini desteklediğini belirtti. Kış aylarında güneş ışığından yeterince yararlanılamaması nedeniyle D vitamini eksikliğinin artabileceğine dikkat çeken Tekin, takviyelerin mutlaka doktor kontrolünde ve önerilen dozlarda kullanılması gerektiğini ifade etti. Mevsimsel duygusal bozukluğa karşı önlem Kış aylarında azalan fiziksel aktivite ve güneş ışığı eksikliğinin mevsimsel duygusal bozukluğa yol açabileceğini belirten Doç. Dr. Tekin, güneş alan pencerelerin yanında vakit geçirilmesini, uygun giysilerle kısa açık hava yürüyüşleri yapılmasını ve ev içinde aktif kalınmasını önerdi. Yaşlı bireyler için oda ısısının ılık tutulması, yatağın sıcak ve konforlu olması gerektiğini ifade eden Tekin, oda havasının kurumasını önlemek için nemlendirici ya da su ile buharlı ortam oluşturulabileceğini söyledi. YAŞAM merkezi kışın güven sağlıyor Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde hizmet veren Sağlıklı Yaş Alma Merkezi’nin (YAŞAM), özellikle 80 yaş ve üzeri bireyler için kış şartlarında önemli bir güven merkezi görevi üstlendiğini belirten Tekin, merkezde hekim, gerontolog, hemşire ve fizyoterapistten oluşan bir ekiple bütüncül bir takip yapıldığını söyledi. Durumu ağırlaşan veya fonksiyonel kaybı artan bireylerin hızla Evde Sağlık Hizmetleri’ne yönlendirildiğini ve bakımın kesintisiz sürdürüldüğünü ifade etti. 3 altın kural Doç. Dr. Nil Tekin, kış aylarında yaşlı bireyler için üç altın kuralı ise şöyle sıraladı: "Her mevsim aktif kalınmalı, fiziksel ve sosyal etkileşim sürdürülmeli. Doktor önerisiyle grip ve pnömokok aşıları ihmal edilmemeli. Sağlığın korunması için YAŞAM ve Evde Sağlık birimlerinin sunduğu profesyonel desteklerden faydalanılmalı." Yaşlılığın bir hastalık değil, yaşamın doğal bir dönemi olduğunu vurgulayan Tekin, gerekli önlemler alındığında kış aylarının sağlıklı ve mutlu geçirilebileceğini sözlerine ekledi.
26 Aralık 2025 Cuma - 14:53
Dezavantajlı gruplara yönelik sağlık eğitimleri sürüyor
Yakın Doğu Üniversitesi’nin mülteci ve göçmenlere yönelik yürüttüğü sağlık eğitimleri kapsamında, Lefkoşa Türk Belediyesi Dayanışma ve Eğitim Merkezi’nde cinsel sağlık ve beslenme başlıklarında bilgilendirme programı düzenlendi. Yakın Doğu Üniversitesi, dezavantajlı gruplara yönelik toplumsal katkı çalışmalarını sürdürüyor. Sağlık Bilimleri Fakültesi, Öğrenci Dekanlığı ve Cinsel Sağlık Hizmet Birimi iş birliğiyle düzenlenen eğitim programında, mülteci ve göçmenlere cinsel hastalıklardan korunma, aile planlaması ve dengeli beslenme konularında uzman akademisyenler tarafından bilgi verildi. Etkinlikte, Yakın Doğu Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda Cinsel Sağlık Hizmet Birimi Başkanı olan Doç. Dr. Dilek Sarpkaya Güder, "Aile Planlaması ve Cinsel Sağlık" Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Mustafa Hoca ise "Göç ve Beslenme" başlıklı sunumu ile katılımcılara sağlıklı yaşamın temel unsurlarına ilişkin bilgiler aktardı. Sağlıklı yaşamın temelinde bilgi ve farkındalık yatıyor Eğitimde Doç. Dr. Dilek Sarpkaya Güder, üreme sağlığının korunmasının yalnızca bireysel değil, toplumsal sağlık açısından da büyük önem taşıdığını söyledi. Doç. Dr. Güder, bilinçli aile planlamasının anne ve çocuk sağlığını doğrudan etkilediğini belirterek, doğru ve güvenilir sağlık bilgisine erişimin hayati olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Güder, ülkede ücretsiz ve ücretli erişilebilir üreme sağlığı hizmetlerine nasıl ulaşılacağı konusunda yönlendirme yaparak bu konudaki bireysel sorumlulukların önemini vurguladı. Doç. Dr. Mustafa Hoca ise göç sürecinin bireylerin beslenme alışkanlıkları üzerinde önemli değişimlere neden olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Hoca, göçle değişen yaşam şartları, ekonomik zorluklar ve kültürel farklılıkların beslenme düzenini olumsuz etkileyebildiğini ifade ederek, bu durumun özellikle çocuklar, kadınlar ve kırılgan gruplar açısından sağlık riskleri oluşturduğunu belirtti.
26 Aralık 2025 Cuma - 14:32
Kızılay’a 3 milyonuncu kan bağışı Gaziantep’ten
Türk Kızılay, 2025 yılı için belirlediği 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak tarihi bir başarıya imza attı. Rekorun simge bağışı, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapan zabıt katibi Büşra Tokgöz’den geldi. 3 milyonuncu kan bağışını yapan zabıt katibine, Bakan Tunç’tan tebrik ve teşekkür telefonu geldi. Türk Kızılay, 2025 yılı içerisinde ulaştığı 3 milyon ünite kan bağışı ile hayat kurtaran önemli bir rekora imza attı. Türkiye genelinde yürütülen kan bağışı çalışmaları kapsamında 3 milyonuncu kan bağışı, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde gerçekleştirildi. İslahiye Adliyesi’nde görev yapan zabıt katibi Büşra Tokgöz, bu anlamlı bağışın simge ismi oldu. Ülke genelinde 18 Bölge Kan Merkezi, 68 Kan Bağış Merkezi ile 350 mobil ve sabit ekip aracılığıyla çalışmalarını sürdüren Türk Kızılay, yıl boyunca yürüttüğü yoğun kampanyalar ve gönüllü bağışçıların desteğiyle hedefine ulaşmayı başardı. Geçtiğimiz yıl 2,7 milyon ünite kan bağışı toplayan Kızılay, bu yıl bağış miktarını yaklaşık yüzde 10 artırarak önemli bir yükseliş kaydetti. Kan bağışında ilk beş sırada yer alan İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Gaziantep, toplam bağışların yüzde 41’ini oluşturdu. Bakan Yılmaz Tunç ve Kızılay Genel Başkanı’ndan tebrik-teşekkür telefonu Üç milyonuncu kan bağışını ise Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapan zabıt katibi Büşra Tokgöz yaptı. 3 milyonuncu bağışın ardından Büşra Tokgöz, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz tarafından telefonla aranarak tebrik edildi. Tokgöz’ün bağışı, hem Gaziantep hem de İslahiye adına gurur kaynağı oldu. "Kan vermek hem ekonomik hem basit, hem de çok etkili bir yardımlaşma örneği" Kan vermenin ekonomik, basit ve çok etkili bir yardımlaşma örneği olduğunu belirten Büşra Tokgöz, çok mutlu ve gururlu olduğunu belirterek, "Öncelikle çok şaşırdım, dün arkadaşlar söylediğinde. Yani gurur da yaşıyorum, mutluyum bu durumda. Bu 11. kan bağışımdı, elimden geldiğince düzenli kan bağışçısı olmaya çalışıyorum. Dün adliyemizde gerçekleştirilen bir organizasyon vardı, Başsavcılığımız ve Gaziantep Kızılay Şubesi tarafından. Onu duydum ve gidip kan vermeye karar verdim, saat 11’e geliyordu. Gidip kan verirken, yani tam bitmişti, o zaman gelip söyledi arkadaşlar, 3 milyoncu bağışçı olduğumu söylediler. Ben de çok mutlu oldum, çok şaşırdım. Yani böyle bir şey de beklemiyordum. Daha sonra buraya davet edildim, buraya geldim. Çok mutluyum. Böyle bir şey için ödül alıyor olmak da güzel bir şey ayrıca. Heyecanlıyım. Zaten kan vermek bence hem ekonomik hem basit, hem de çok etkili bir yardımlaşma örneği. Bu yüzden de tabii ki de tavsiye ediyorum. Zor hiçbir tarafı yok. İnsanlara kolay bir şekilde yardım ediyoruz. Herkesi de kan bağışçısı olmaya davet ediyorum" dedi. "3 milyonuncu kan bağışına ulaşmamızın gururunu yaşıyoruz" 3 milyonuncu kan bağışına ulaşmanın gururunu yaşadıklarını söyleyen Gaziantep Kızılay Kan Merkezi Müdürü Mehmet Akıncı, "Türk Kızılay olarak 2025 yılında hedefimizi gerçekleştirmenin ve 3 milyonuncu kan bağışına ulaşmamızın gururunu yaşıyoruz. Bu sadece bir rakam değil, milyonların umudu demek. Bir annenin evladına kavuşması, ameliyat masasındaki bir hastanın yeniden nefes alması demek. Bu başarı tabii ki sadece Kızılaycıların başarısı değil. 15 dakikasını iyiliğe ayıran, ben de varım diyen, iyiliği hayatının bir parçası haline getiren kan bağışçılarımızın başarısıdır. Bu yıl yapılan bağışların neredeyse yarısı düzenli kan bağışçılarımıza aittir. Bu tablo, toplumumuzda kan bağışının artık bir alışkanlık, bir sorumluluk bilincine dönüştüğünün en güçlü göstergesidir. 3 milyoncu bağışı gerçekleştiren bağışçımız bugün aramızda ve bize şunu bir kez daha hatırlatıyor. Bir kişinin kararlılığı, milyonların umudu demektir. Gaziantep İslahiye Adliyesi’nde görev yapan zabıt katibi Büşra Tokgöz, yalnız bu anlamlı bağışın değil, aynı zamanda düzenli bağışçı olmanın, sürekliliğin ve sorumluluk bilincinin de güçlü bir temsilcisi. 11 kez kan bağışında bulunan Büşra hanım aynı zamanda kök hücre bağışçımız. Düzenli bağış yapan, hayat kurtarmayı bir alışkanlık haline getiren, tüm gönüllü kan bağışçılarımıza yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, iyi ki bu iyilik zincirinin bir halkasısınız. Burada herkese çağrımız şudur. 3 milyoncu kan bağışı, daha fazla hayat kurtarmak için daha güçlü bir başlangıçtır. Eğer kan verebiliyorsanız, lütfen ertelemeyin" diye konuştu.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
25 Aralık 2025 Perşembe- 09:35
Central Hospital sağlık ihracatına 10 milyon dolarlık katkı sunmaya hazırlanıyor
2
14 Nisan 2025 Pazartesi- 09:06
Prof. Dr. Habib Bilen; "Şeker kalbi vuruyor"
3
26 Aralık 2025 Cuma- 11:09
Elazığ’da estetik ameliyatta şaşırtan olay, burundan taş çıktı
4
25 Aralık 2025 Perşembe- 10:27
Kalbinizi soğuktan koruyacak 10 altın öneri
5
25 Aralık 2025 Perşembe- 09:53
Besin tüketiminden sonra ilk 90 dakikaya dikkat
20 Ekim 2025 Pazartesi - 10:34
Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. Turan’dan erken tanı uyarısı
Medical Point Gaziantep Hastanesi Çocuk Nörolojisi Uzmanı Prof. Dr. M. İbrahim Turan, özellikle gelişim çağındaki çocuklarda nörolojik sorunların erken teşhis edilmesini, hem tedavi başarısını hem de çocuğun yaşam kalitesini büyük ölçüde etkilediğini belirtti. Prof. Dr. Turan, çocuklarda görülebilecek nörolojik hastalıkların oldukça çeşitli olduğunu belirterek, Epilepsi (sara hastalığı), konuşma ve motor gelişim gerilikleri, otizm spektrum bozuklukları, kas hastalıkları ve kas zayıflıkları, serebralpalsi (beyin felci), kronik baş ağrıları ve migren, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), uyku bozuklukları, yürüme bozuklukları ve koordinasyon sorunları bu gibi belirtilerle karşılaşıldığında vakit kaybetmeden bir çocuk nöroloji uzmanına başvurulması gerekiyor" dedi. Medical Point Gaziantep Hastanesi’nde modern tanı ve tedavi imkanları Medical Point Gaziantep Hastanesi’nin modern altyapısı ve multidisipliner yaklaşımı sayesinde, çocuk nörolojisi alanında kapsamlı değerlendirmeler yapılabiliyor. Medical Point Gaziantep Hastanesi Çocuk Nörolojisi Uzmanı, her hastaya özel tanı ve tedavi planları geliştirerek; ilaç tedavisi, özel eğitim yönlendirmeleri, fizik tedavi ve psikolojik destek gibi çok yönlü çözümler sunuyor.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 09:51
Ozon tedavisinin sağlık üzerindeki faydaları
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. İrfan Koca, ozon tedavisinin sağlık üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi. Uzman Doç. Dr. İrfan Koca, "Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, vücudu detoksifiye ediyor, dolaşımı rahatlatıyor ve genel iyileşme süreçlerini hızlandırıyor. Son yıllarda bütüncül ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine artan ilgi ile birlikte, tıbbi ozon tedavisi yoğun talep edilen doğal ve yan etkisiz bir tedavi seçeneği haline geldi. Ozon tedavisinin sağlık üzerine en önemli etkileri; bağışıklık sistemini güçlendirmesi, vücudu detoksifiye etmesi, dolaşımının rahatlatılması ve genel iyileşme süreçlerini hızlandırması ile biliniyor" dedi. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. İrfan Koca, ozon tedavisinin ilk olarak yaklaşık 90 yıl önce tıpta kullanıldığını ve özellikle son 50 yıldır da çeşitli sağlık sorunlarında güvenli bir şekilde kullanımının yaygınlaştığını söyledi. Ozon tedavisinin temel faydaları Ozon gazının, üç oksijen atomundan oluştuğunu ve oksijenden çok daha fazla etkili olduğunu, vücuttaki birçok koruyucu ve düzenleyici mekanizmayı harekete geçirdiğini vurgulayan Dr. Koca, "Bu özellikleri ile ozon tedavisinin sağlık problemlerine ilişkin tedavi süreçlerini hızlandırıcı etkiler sağlıyor. Ayrıca, ozon tedavisi hücrelere oksijen taşıyan eritrositlerin glikoliz hızını ve nitrik oksit üretimini arttırarak, doku ve organlara daha fazla kan ve oksijen sunulmasını sağladığını, bu sayede vücuttaki hücrelerin daha sağlıklı bir şekilde işlev görmeye başlar" ifadelerini kullandı. "Ozon tedavisi bağışıklık sistemini güçlendiriyor" Dr. Koca, "Ozon tedavisinin en büyük faydalarından birisinin bağışıklık sistemini güçlendirmesidir. Araştırmalar, ozonun tedavisinin bağışıklık sisteminde görev yapan hücre ve bu hücrelerden salgılanan maddelerin üretiminde artış sağladığını göstermektedir. Bu da vücudun hastalıklara karşı vücudun daha dirençli hale gelmesini sağlar" dedi. Ozon tedavisinin sağlık üzerine diğer faydaları Dr. Koca, "Ozon tedavisinin birçok farklı sağlık sorunu üzerinde olumlu ve iyileştirici etkileri vardır. Ozonun özellikle inflamasyonu (iltihabı) azaltmada, kas-iskelet sistemi hastalıklarının iyileşmesinde önemli rol oynar. Fibromyalji (kas romatizması), osteoartrit (kireçlenme), iltihaplı romatizmal hastalıklar, boyun ve bel fıtıkları, nöropatik ağrı, dolaşım bozuklukları, diyabetik yaralar, inme, infertilite, erken menopoz gibi birçok hastalığın tedavisinde ozon tedavisi, kanlanmayı arttırıcı, iltihabı azaltıcı ve vücudun onarıcı mekanizmalarını harekete geçirici özelliklerinden yararlanmak için sıklıkla tercih edilen bir tedavi yöntemidir" şeklinde konuştu. Detoks etkisi ve cilt yenilenmesi Dr. Koca, "Ozon tedavisinin vücutta detoksifikasyon sağlayarak, metabolik atıkları ve oksidatif (dokulara zarar verici) maddeleri temizlediği sağlık üzerine bir diğer önemli faydalarıdır. Vücutta biriken zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olan ozon, genel sağlığı iyileştirirken, cilt hücrelerinin yenilenmesine de katkı sağlar. Cilt ve diğer doku hücrelerinin daha sağlıklı bir şekilde yenilenmesi için ozon, dokular için gerekli oksijeni sağlayarak cildin gençleşmesine yardımcı olur" ifadelerine yer verdi. Ozon tedavisinin uygulama yöntemleri Ozon tedavisinin uygulama yöntemleriyle ilgili bilgi veren Dr. Koca, "Tıbbi ozon tedavisi, birçok yollarla vücuda uygulanabilir. En sık uygulanan yöntem majör ozon olarak isimlendirilen ozon tedavisi uygulanacak kişiden tamamen steril ve kapalı özel bir ozon seti ile yaklaşık 100 cc kan alınıp, içine ozon gazı zerk edilip, ozonlanmış kanın tekrar hastaya damar yolu ile verilmesi şeklindedir. Bunun dışında; serumun içine ozon gazı katılarak, ozonlanmış kanı aşı şeklinde kasa uygulayarak, torbalama metoduyla, rektal, vajinal, üretral gibi seçeneklerin yanı sıra, ozon gazı doğrudan kas veya disk içine ya da cilt altına da uygulanabilmektedir. Ozonun hangi dozunun, hangi uygulama yöntemi ile uygulanacağına hastayı değerlendirdikten sonra tıbbi ozon konusunda eğitim ve ozon tedavisini uygulama ruhsatı almış olan hekim tarafından karar verir" diye konuştu. Dr. Koca, klasik tıbbi tedavilerden yeterli fayda görmeyen, ilaç kullanmak veya ameliyat olmak istemeyen hastalar için tamamen doğal, yan etkisiz ve tamamlayıcı bir tedavi seçeneği olarak ozon tedavisinin gün geçtikçe daha çok tercih edildiğini söyledi.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 08:56
Prof. Dr. Taş: "En kaliteli stentleri kullanıyoruz"
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Taş, Kardelen TV’de Gazeteci-Yazar Esat Bindesen’in hazırlayıp sunduğu "Analiz" programının konuğu oldu. Programda kalp hastalıklarından anjiyoya, stentlerin kalitesinden ritim bozukluklarına kadar pek çok önemli konu masaya yatırıldı. Prof. Dr. Taş, kalp damar hastalıklarında kullanılan stentlerin kalitesine değinerek, "Bizim üniversitemizde en kaliteli Avrupa ve Amerikan menşeli stentler kullanılmaktadır. Çin menşeli stentlerde tıkanma oranı daha yüksek. Ancak hangi marka olursa olsun, her stentin belli oranda tıkanma riski vardır." dedi. Son yıllarda yaygınlaşan ilaçlı balon uygulamaları hakkında da bilgi veren Taş, "İlaçlı balonlar damar tıkanıklığını azaltıyor ancak henüz uzun vadeli sonuçlarını değerlendirme aşamasındayız." ifadelerini kullandı. Anjiyo tekniklerinde yaşanan gelişmelere de dikkat çeken Taş, "Artık anjiyo sadece kasıktan değil, koldan da yapılabiliyor. Koldan yapılan anjiyonun kanama riski düşük, ancak radyasyon oranı biraz daha fazla olabiliyor. Hangi yöntem kullanılacaksa hastanın durumuna göre karar veriyoruz." dedi. Prof. Dr. Hakan Taş, kalp ritim bozukluklarının tedavisinde gelinen noktayı da anlattı: "Artık 3 boyutlu haritalama sistemiyle ritim bozukluğuna neden olan odaklar tespit edilip yakılabiliyor. Bu yöntem kliniğimizde de başarıyla uygulanıyor." Programda ayrıca kalp pili uygulamaları, aort damar yırtılması, hipertansiyonun önemi, ve kalp hastalarının egzersiz yaparken dikkat etmesi gereken noktalar da ele alındı. Kahve ve asitli içecek tüketimine ilişkin soruları da yanıtlayan Taş, "Kahve ve benzeri kafeinli içecekler kalp ilaçlarının etkisini azaltabiliyor. Bu nedenle kalp hastalarının kahveyi ölçülü tüketmeleri gerekir." uyarısında bulundu. Gazeteci-Yazar Esat Bindesen, program sonunda Prof. Dr. Taş’a teşekkür ederek, "Atatürk Üniversitesi Kardiyoloji Bölümü gerçekten Türkiye’ye örnek olacak düzeyde. Deneyimli hekimlerimizin varlığı büyük bir güven kaynağı." ifadelerini kullandı.
20 Ekim 2025 Pazartesi - 08:48
Mevsim değişirken sağlığınızı korumanın yolları
Sonbaharın gelişiyle havalar soğumaya başladı, kapalı mekânlarda geçirilen zaman arttı. Bu değişim sadece doğayı değil, sağlığı da etkiliyor. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Hüsrev Diktaş, "Sonbaharda solunum yolu enfeksiyonları hızla artıyor. Bu dönemde mutlaka korunma önlemleri alınmalı" diyerek özellikle risk gruplarına uyarılarda bulundu. Sonbahar ve kış ayları, enfeksiyon hastalıklarının artış gösterdiği kritik dönemler arasında yer alıyor. Bu süreçte solunum yolu enfeksiyonlarına karşı alınacak kişisel önlemler, riskin büyük ölçüde azalmasını etkiliyor. Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Hüsrev Diktaş, özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf kişiler için koruyucu tedbirlerin önemini vurguluyor. Risk grupları dikkat etmeli Doç. Dr. Diktaş, özellikle çocukluk çağı, 55 yaş üstü bireyler ve bağışıklık sistemi baskılanan hastaların daha büyük risk altında olduğunu belirterek, "Kanser tedavisi gören, romatolojik hastalıklarla ilgili ilaç kullanan ya da bağışıklığı baskılayan tedaviler alan kişilerde enfeksiyonlara yakalanma riski artıyor. Bu nedenle korunma yöntemlerini ihmal etmemeliyiz" diye konuştu. Maske, el hijyeni ve havalandırma Kapalı ve kalabalık ortamlarda maske kullanımının hâlâ önemli olduğuna değinen Doç. Dr. Diktaş, "El hijyeni her zamankinden daha kritik. Ellerin sık sık yıkanması, kullanılan maskelerin kirlenmesi halinde hemen değiştirilmesi ve bulunduğumuz ortamın sık sık havalandırılması gerekiyor" ifadelerini kullandı. Aşı zamanı geldi Grip ve nezle vakalarının artmaya başladığını vurgulayan Doç. Dr. Diktaş, "Grip aşısı olma zamanı geldi. Risk grubunda yer alan kişilerde zatürre aşısı ve RSV aşısı da çok önemli. Bu aşılar özellikle yaşlı bireyleri ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına karşı koruyor" diye konuştu. Maske ve kişisel eşyaların kullanımında hijyene dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Diktaş, "Kirlenen maskeler hemen değiştirilmelidir. Basit görünen bu önlemler, sonbahar ve kış aylarını daha sağlıklı geçirmemizi sağlar" diyerek uyarılarını yineledi.
19 Ekim 2025 Pazar - 18:47
Dr. Selveroğlu, "Menopoz bir hastalık değil, kadın yaşamının doğal bir evresidir"
Menopozun bir hastalık değil kadın yaşamının doğal bir evresi olduğunu belirten Tunceli Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Cahidenur Selveroğlu, " Doğru bilgi ve uygun destekle bu süreci sağlıklı, dengeli ve konforlu bir şekilde geçirmek mümkündür" dedi Tunceli Devlet Hastanesi’nde görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Cahidenur Selveroğlu, kadınların yaşam döngüsünde önemli bir dönüm noktası olan menopoz sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu. Menopoz sürecinden ve bu dönemde yaşanabilecek belirtilerden bahseden Op. Dr. Cahidenur Selveroğlu, "Menopoz, kadının doğal üreme döneminin sona ermesi anlamına gelir. Tıbbi olarak, 12 ay boyunca adet görülmemesi durumunda menopoz tanısı konur. Bu süreç genellikle 45 ile 55 yaşları arasında gerçekleşir, ancak genetik, yaşam tarzı ve bazı sağlık durumları bu yaşı etkileyebilir. Unutulmamalıdır ki menopoz bir hastalık değil, kadın yaşamının doğal bir evresidir. Doğru bilgi ve uygun destekle bu süreci sağlıklı, dengeli ve konforlu bir şekilde geçirmek mümkündür. Menopoz döneminde; sıcak basması ve gece terlemeleri, uyku problemleri, duygu durum değişiklikleri, sinirlilik, sık idrara çıkma veya idrar kaçırma, kilo artışı ve kemik erimesi riski, ciltte kuruluk, saçlarda incelme gibi belirtiler yaşam kalitesini etkileyebilir, ancak uygun önlemler ve doktor desteğiyle kontrol altına alınabilir. Bu süreci kolay ve sağlıklı bir şekilde atlatabilmeniz için önerilerimiz, yaşam tarzı değişiklikleri, dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve stres yönetimi menopoz belirtilerini hafifletmede oldukça etkilidir, hem şikâyetleri azaltır hem de uzun vadede kemik ve kalp sağlığını korur" şeklinde konuştu. Sağlıklı bir menopoz süreci için önerilerini sıralayan Selveroğlu, "Dengeli beslenin. Kalsiyum, D vitamini ve protein yönünden zengin gıdalar tüketin. Sebze, meyve ve tam tahılları sofranızdan eksik etmeyin. Düzenli egzersiz yapın. Yürüyüş, yüzme veya hafif egzersizler kemik sağlığınızı destekler ve kilo kontrolüne yardımcı olur. Tütün ve alkol kullanmayın. Sigara ve alkol, menopoz belirtilerini artırabilir ve kemik erimesini hızlandırabilir. Stresle baş etmeyi öğrenin. Uyku düzeninize dikkat edin, rahatlatıcı aktivitelerle stresinizi azaltın. Düzenli kontrollerinizi yaptırın. Kadın hastalıkları uzmanına düzenli olarak muayene olun. Meme ve rahim ağzı taramalarınızı ihmal etmeyin. Gerekirse kemik yoğunluğu ölçümü yaptırın. Belirtiler şiddetliyse mutlaka doktorunuza başvurun: hormon tedavisi veya diğer tıbbi yaklaşımlar sadece hekim önerisiyle uygulanmalıdır" diye konuştu.
19 Ekim 2025 Pazar - 18:37
Her 8 kadından biri risk altında: Uzmanlardan mamografi çağrısı
"Meme Kanseri Farkındalık Ayı" kapsamında Fenerbahçe Medicana-THY Spor Kulübü maçı öncesinde erken teşhisin önemine dikkat çekildi. Uzmanlar, her 8 kadından birinde görülen meme kanserinde erken tanı konulduğunda iyileşme oranının yüzde 90’a ulaştığını vurguladı.
19 Ekim 2025 Pazar - 16:10
Fethiye’de kanser hastaları için koştular
Fethiye’de farkındalık oluşturmak, ihtiyaç sahibi kanser hastalarına yardım etmek ve Fethiye Devlet Hastanesi Onkoloji bölümüne bilgisayar kazandırmak amacıyla ’Yaşam İçin Yarış’ koşusu yapıldı. Fethiye Kaymakamlığı ile Fethiye Turizm Tanıtım Kültür Çevre ve Eğitim Vakfı (FETAV) öncülüğünde bu yıl 10.’su düzenlenen ‘Yaşam İçin Yarış’ etkinliğine büyük kısmı ilçede yaşayan İngilizler olmak üzere 250’ye yakın kişi katıldı. Yarışma öncesinde kanserden hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Fethiye Özer Olgun Kültür Merkezi önünde başlayan yarışta 4 ile 80 yaş arasındaki katılımcılar, 5 kilometrelik parkuru tamamlayabilmek için kıyasıya mücadele etti. Organizasyondan elde edilecek gelirin Fethiye Devlet Hastanesi Onkoloji bölümüne ihtiyaç olan bilgisayarların alınması, ayrıca ihtiyaç sahibi kanserli hastaların giderlerine destek amacı taşıdığı belirtildi. Yarış öncesi müzik eşliğinde ısınma hareketleri yapılırken, 4 yaş ve üzeri çocukların ayrı ayrı yarışlarının yapılmasının ardından, büyüklerde 5 kilometrelik yarış gerçekleştirildi. Yarışmada kadınlarda Gökçe Bakar 1., Defne Ela Küçükcoban 2., Johanne King 3. olurken, erkeklerde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da İngiliz Joe Sgtone1., Yeugenii Gopeev 2., Burak özcan’da 3. oldu. ’Yaşam İçin Yarış’ ödüllerini İlçe Sağlık Müdürü Ayşen Eroğlu, FETAV Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Argın, FETAV Müdürü Dilek Dinçer ve diğer yetkililer sundu. FETAV Müdürü Dilek Dinçer yaptığı açıklamada, ‘’Bu yıl 10’uncusunu gerçekleştirdik. Pandemi de bir yıl ara vermiştik. Devlet Hastanesi onkoloji servisine destek oluyoruz. Ayrıca ihtiyaç sahibi hastaların Antalya Muğla ve İzmir’e yol masraflarına katılıyoruz. Hastanemizin onkoloji bölümü bu yıl bilgisayar istedi. Şimdiden temin ettik. Önümüzdeki günlerde teslim edeceğiz’’ ifadelerini kullandı. Yarışmalara ilk günden bu yana destek veren Pınar Ural ise bu yarışların çok anlamlı olduğunu belirterek, ‘’Kanser geçmişi olan bir bireyim. Ailem de bu savaşı kaybetti ve benden ayrıldılar. Bu yarışlara gönüllü olarak destek vermekten mutlu oluyorum’’ dedi. FETAV Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Argın ise ‘’10 senedir bu yarışlar devam ediyor. Fethiye Devlet Hastanemizin kanser bölümü çok önemli. Bu etkinlikler özel bir etkinlik oluyor. FETAV gönüllüleri olarak bu aktivitelere destek olmaya devam edeceğiz’’ ifadelerinde bulundu.
19 Ekim 2025 Pazar - 12:11
Meme kanserinde koruyucu cerrahiler tercih ediliyor
Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder, artık hastalığın tedavisinde memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahilerin tercih edildiğini söyleyerek, "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz" dedi. Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla hastalık ile ilgili bilgiler veren Acıbadem Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz. Kendi kendine muayene burada çok önem arz etmekte ancak bazen yetmeyebiliyor. Zira memede ele gelmeyen en erken dönemdeki teşhisi ancak ultrason, mamografi, mr gibi yöntemlerle sağlayabiliyoruz. O nedenle erken teşhis için mutlaka düzenli kontrol ve yaşınıza uygun taramaları yaptırmak gerekiyor. Özellikle 40 yaşından sonra yıllık kontrolle birlikte mamografi çektirilmesi çok önemli. Eğer ailede meme kanseri öyküsü varsa daha erken yaşlarda bu yöntemlere başvurulabiliyor" dedi. "Artık memeyi tamamen almıyoruz, koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz" Son zamanlarda hastanın yaşam kalitesini artırmak için memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahi tercih ettiklerini kaydeden Dönder; "Meme kanseri tanısı konulduktan sonra hastalara uygun bir tedavi planı seçiyoruz. Eskiden memeyi tamamen alıyorduk ancak artık meme koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz. Burada onkolojinin bize desteği fazla, biz de onkoplastik cerrahi yöntemlerini kullanarak hastalara en uygun tedavi yöntemini seçmeye çalışıyoruz. Amacımız sadece kanseri tedavi etmek değil, hastanın yaşam kalitesini de ön plana çıkararak artırmaya çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. Tedavi tamamlandıktan sonraki sürecin de oldukça önemli olduğunun altını çizen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder, "Tabii ki tedaviyi tamamladıktan sonra takip süreci de çok önemli. Medikal onkoloji tarafından hastalar takip edilmekte. Eğer ilerleyen dönemde tekrar nüks olursa veya başka bir yere metastaz olursa tekrar hastaya uygun tedavi planı öneriyoruz. Meme kanseri erken teşhis edildiğinde korkulacak bir hastalık değildir. Bu yüzden bana bir şey olmaz demeyelim ve taramalarımızı ihmal etmeyelim" diye konuştu.
19 Ekim 2025 Pazar - 12:06
Meme kanserinde koruyucu cerrahiler tercih ediliyor
Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; artık hastalığın tedavisinde memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahilerin tercih edildiğini söyleyerek; "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz" dedi. Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla hastalık ile ilgili bilgiler veren Acıbadem Kayseri Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; "Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Sevindirici olan; erken tanı konulduğu taktirde yüzde 90’lara varan başarı elde ediyoruz. Kendi kendine muayene burada çok önem arz etmekte ancak bazen yetmeyebiliyor. Zira memede ele gelmeyen en erken dönemdeki teşhisi ancak ultrason, mamografi, mr gibi yöntemlerle sağlayabiliyoruz. O nedenle erken teşhis için mutlaka düzenli kontrol ve yaşınıza uygun taramaları yaptırmak gerekiyor. Özellikle 40 yaşından sonra yıllık kontrolle birlikte mamografi çektirilmesi çok önemli. Eğer ailede meme kanseri öyküsü varsa daha erken yaşlarda bu yöntemlere başvurulabiliyor" dedi. "Artık memeyi tamamen almıyoruz, koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz" Son zamanlarda hastanın yaşam kalitesini artırmak için memeyi tamamen almak yerine koruyucu cerrahi tercih ettiklerini kaydeden Dönder; "Meme kanseri tanısı konulduktan sonra hastalara uygun bir tedavi planı seçiyoruz. Eskiden memeyi tamamen alıyorduk ancak artık meme koruyucu cerrahileri tercih ediyoruz. Burada onkolojinin bize desteği fazla, biz de onkoplastik cerrahi yöntemlerini kullanarak hastalara en uygun tedavi yöntemini seçmeye çalışıyoruz. Amacımız sadece kanseri tedavi etmek değil, hastanın yaşam kalitesini de ön plana çıkararak artırmaya çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. Tedavi tamamlandıktan sonraki sürecin de oldukça önemli olduğunun altını çizen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Yunus Dönder; "Tabi ki tedaviyi tamamladıktan sonra takip süreci de çok önemli. Medikal onkoloji tarafından hastalar takip edilmekte. Eğer ilerleyen dönemde tekrar nüks olursa veya başka bir yere metastaz olursa tekrar hastaya uygun tedavi planı öneriyoruz. Meme kanseri erken teşhis edildiğinde korkulacak bir hastalık değildir. Bu yüzden bana bir şey olmaz demeyelim ve taramalarımızı ihmal etmeyelim" diye konuştu.
19 Ekim 2025 Pazar - 11:57
Meme kanserinde şansı kedisi oldu
İzmir’de yaşayan 51 yaşındaki Cavidan Akkaya, kedisi ‘Şanslı’da fark ettiği kitle sayesinde kendi memesindeki kitlenin farkına vararak doktora başvurdu. Medicana International İzmir Hastanesi’nde meme kanseri teşhisi konulan Akkaya, erken tanı sayesinde tedavi edilerek sağlığına kavuştu. Dünya genelinde her yıl ekim ayında düzenlenen farkındalık kampanyalarıyla, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan meme kanserine karşı dikkat çekiliyor. Bu yıl da meme kanserini Şanslı adlı kedisi sayesinde fark eden ve sağlığına kavuşan 51 yaşındaki Cavidan Akkaya, hikayesiyle farkındalığa katkı sağladı. İzmir’de yaşayan Cavidan Akkaya, emekli olup rahat bir nefes almayı planladığı dönemde meme kanseri gerçeği ile karşı karşıya kaldı. İlk olarak kedisi Şanlı’daki kitleyi fark eden Cavidan Akkaya, kendisini de elle muayene etme ihtiyacı hissetti ve o an bir kitleyle karşılaştı. Kitlenin kanser olup olmadığını öğrenmek için Medicana International İzmir Hastanesi’ne gelen Cavidan Akkaya, yapılan tetkikler sonucunda meme kanseri teşhisi aldı. Gelinen noktada sağlığına kavuşan Cavidan Akkaya, başından geçenleri anlatarak hemcinslerine, mamografi ve elle muayeneyi aksatmamaları uyarısında bulundu. "Emekliliğin tadını çıkarmayı planlıyordum" Emekliliğin tadını çıkarma planları yaparken meme kanseri teşhisi aldığını söyleyen Cavidan Akkaya, "Kedim Şanlı’yı severken karnında bir sertlik fark ettim. Bir hafta kadar sonra kendime yaptığım elle muayene sırasında göğsümde bir sertlik hissettim. Eşime, ‘Göğsümde bir şişlik var’ dedim. Menopozdan kaynaklı bir süt bezesi olduğunu düşündüm. Şanslı’dan sonra bende de olması beni biraz düşündürdü. Buna karşılık göğsümdeki kitleyi elle muayenelerle bir süre takip ettim" diye konuştu. Göğsündeki kitleden çevresindekilere bahseden Cavidan Akkaya, dizinden BT (Bilgisayarlı Tomografi) çekimi yaptırmak için geldiği Medicana International İzmir Hastanesi’nde çalışan arkadaşının ısrarıyla doktor muayenesi oldu ve yapılan tetkiklerin ardından meme kanseri teşhisi aldı. "İkinci evresindeyken fark edildi" Kanseri ikinci evresindeyken fark edebildiklerini belirten Akkaya, sözlerine şöyle devam etti: "Prof. Dr. Varlık Erol, mememdeki tümörü aldı. Sonrasında bir ay kadar iyileşme sürem oldu ve Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Murat Keser’in gözetiminde koruyucu kemoterapi almaya başladım. Tedavinin ardından sağlığıma kavuşacağıma inanıyorum. İşi şansa bırakmamak gerekiyor. Farkındalık önemli ama tedbiri de elden bırakmamak gerekiyor. Rutin olarak her kadın yılda bir kez kontrollerini yaptırmalı. Stressiz yaşamak çok mümkün olmayabilir. Ama en azından kendinizi kontrol ettirerek tedbiri elde tutabilirsiniz." "Kedisinde görmesi gerçekten şansı olmuş" Meme kanseri vakalarının çoğunda hastalık evresinin ilerlemesi sonucunda teşhis konulabildiğini aktaran Medicana International İzmir Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü Uzmanı Uzm. Dr. Murat Keser, "Kendisi fark edip gelen çok az hasta var. Çoğu hasta bambaşka şikayetler üzerine hekime başvurduğunda teşhis alabiliyor. Kanser tanısında yaşanılan gecikmeler nedeniyle tedavi seçenekleri daha da ağırlaşabiliyor, metastaz riski artıyor ve dolayısıyla hekimlerin de işi zorlaşıyor. Cavidan Hanım’ın şansı, kedisiyle birlikte yaşaması ve kedisinde rastladığı kitlenin kendisini uyarmasıydı. Cavidan Hanım kedisinde görmeseydi belki de kontrole hiç gelmeyecekti. Hastadan tümör alındıktan sonra birtakım testler yapılarak kemoterapi sürecine karar verildi. Cavidan Hanım erken evre bir hasta olduğu için kemoterapi dozu daha az oldu. Yaklaşık 4 kürlük bir kemoterapi seansıyla tedaviyi tamamlamayı umuyoruz" şeklinde konuştu. Bazı hastalarda kemoterapi sürecinin ardından ışın tedavisi uygulanabildiğini ya da hormon ilacı verilebildiğini hatırlatan Uzm. Dr. Murat Keser, "Bu tedavilerdeki temel amaç hastayı kansere karşı korumak. Ameliyat sonrası koruyucu bir tedavi olarak düşünülebilir. Bu tedavi süreçleri teşhis geç konulduğunda daha da uzayabiliyor, metastaz gelişebiliyor, kanser cerrahisinde işlem yapılan alan büyüyebiliyor. Tanı için geç kalındığında hastalar, hem cerrahi hem de tedavi şekillerinde ciddi zorluklarla karşılaşabiliyor, hatta kimi zaman gelişen metastazlar sebebiyle operasyon şansını yitirebiliyorlar" sözlerini kaydetti.
19 Ekim 2025 Pazar - 11:51
Uzmanı uyardı: Su vücudun vazgeçilmezi
Kış mevsiminde vücudun su ihtiyacı azalmış gibi görünse de, uzmanlar vücudun tüm sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için bu dönemde de yeterli su tüketiminin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıyor. Yaz aylarında terleme nedeniyle artan su ihtiyacının farkına daha kolay varılırken, kış aylarında bu ihtiyacı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Uzmanlar, vücuttaki toksinlerin atılmasından beyin fonksiyonlarına, cilt sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok hayati süreçte suyun rolünün sürdüğünü belirterek, özellikle kışın da günlük en az 2 litre su tüketiminin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Vücudun erkeklerde yüzde 60’ı, kadınlarda ise yüzde 50’sinin sudan oluştuğunu belirten Medicana Konya Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Yazın terleme ve sıcak nedeniyle doğal olarak bir su içmeye karşı yatkınlığımız oluyor. Ama kış mevsiminde bu faktörler ortadan kalktığı için otomatikman sanki su içilmeyecekmiş gibi bir alışkanlık ya da düşüncemiz gelişiyor. Su vücudun vazgeçilmezi çünkü su sayesinde bizim vücudumuzda biriken toksinleri atmaya çalışıyoruz. Cildimizde de nemliliği sağlamaya çalışıyoruz. Yine bağırsaklarımızda emilime gerekli maddeler için su gerekiyor ve bu maddeler su sayesinde rahatlıkla emilebiliyor. Kabızlıkları önleyebiliyoruz. Yaz döneminde terleme arttığı için cildimizi nemlendirebiliyoruz. Ama kış döneminde terleme azaldığı için cildimizin hem sağlığı için hem dolgun olması, daha sağlıklı olması ve nemli olabilmesi için yeteri kadar su almalıyız" dedi. "Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor" Kış dönemlerinde ciltte pullanma tarzında susuzluğa bağlı olayların arttığını ifade eden Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Böbreklerimiz için, vücutta toksin atma için su gerekli ve su sayesinde böbreklerimiz düzgün bir şekilde çalışıyor ve bu toksinleri atabiliyoruz. Yeteri kadar su almadığımızda bu toksinler birikiyor ve vücudumuza zararlı etkiler oluşabiliyor. Beyin fonksiyonlarımızda baş ağrısı tarzında ya da odaklanmada problemler tarzında suyu yetersiz aldığımızda tablolar gelişebiliyor. Yine vücut direncimiz için aynı şekilde su almalıyız. Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor. Kalp damar sağlığı açısından da yeteri kadar volüm olmadığında dolaşım bozukluğu gelişiyor ve buna bağlı olarak yine aynı şekilde su yetersizliğine bağlı genel yorgunluk, halsizlikler gelişebiliyor. Yine spor yapma alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Spor yaptıktan sonra da yeteri kadar su almazsak hastalarımızda kas ağrıları gelişebiliyor. Genel yorgunluk şikayetlerinin daha fazla olması oluşabiliyor. Şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben sıvı alıyorum. Evet, orada bir sıvı alınıyor ama vücutta yeteri kadar sıvı kalmıyor. Çünkü bunların idrar söktürücü etkileri var. Bu nedenle vücuda aldığınız o çay ve kahvedeki suyun büyük bir kısmını atabiliyoruz. Bu nedenle onlardan bağımsız olarak yine su içmeye devam etmeliyiz" ifadelerini kullandı. "Sadece saf suyu beğenmiyorsak suyun içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir" Kış aylarında bir günde ne kadar su içilmesi gerektiğini anlatan Deniz, "Kilogram başına 30-35 mililitre civarında ya da kabaca 2 litre civarında bir su almak vücudumuzun işlevleri için gereklidir ve bundan vazgeçmemeliyiz. Bu bir alışkanlık, evet alışkanlıklar kısa zamanda kazanılamayabilir ama bunu kazanmak için kendimiz de gayret göstermeliyiz. Yani sadece saf suyu beğenmiyorsak içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir. Onları tatlandırarak ya da tadında değişiklik yapılarak bu tarzda alışkanlıklar edinilebilir. Artık teknoloji her zaman yanımızda telefonumuza uyarılar koyarak bizi bu konuda uyarı sayesinde sıvı almaya gayret edebiliriz. Bu konuda da kendimizi destekleyebiliriz" şeklinde konuştu Yaş gruplarına ve özel hastalık durumlarına göre de su alımının değişebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Çocuk yaş gruplarımıza ortalama 1-1,5 arasında yeterken yetişkinlerde 1,5-2 litre civarına çıkmamız gerekiyor. Hastanın bir kalp yetmezliği durumu varsa ya da böbrekle ilgili bozuklukları varsa ya da elektrolitlerle ilgili bozuklukları varsa yine aşırı sıvı alımı tehlikeli olabiliyor. Genelde 4 litrenin üzerinde sıvı alımı vücudun böbrekleri düzgün çalışmıyor ise sıkıntıya sokabilir. Yani burada çok abartılı olmadan yeterli miktarda almak, dengeyi bulmak çok önemli" diye konuştu.
19 Ekim 2025 Pazar - 11:33
Uzmanı uyardı: "Su vücudun vazgeçilmezi"
Kış mevsiminde vücudun su ihtiyacı azalmış gibi görünse de, uzmanlar vücudun tüm sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için bu dönemde de yeterli su tüketiminin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıyor. Yaz aylarında terleme nedeniyle artan su ihtiyacının farkına daha kolay varılırken, kış aylarında bu ihtiyacı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Uzmanlar, vücuttaki toksinlerin atılmasından beyin fonksiyonlarına, cilt sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok hayati süreçte suyun rolünün sürdüğünü belirterek, özellikle kışın da günlük en az 2 litre su tüketiminin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Vücudun erkeklerde yüzde 60’ı, kadınlarda ise yüzde 50’sinin sudan oluştuğunu belirten Medicana Konya Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Yazın terleme ve sıcak nedeniyle doğal olarak bir su içmeye karşı yatkınlığımız oluyor. Ama kış mevsiminde bu faktörler ortadan kalktığı için otomatikman sanki su içilmeyecekmiş gibi bir alışkanlık ya da düşüncemiz gelişiyor. Su vücudun vazgeçilmezi çünkü su sayesinde bizim vücudumuzda biriken toksinleri atmaya çalışıyoruz. Cildimizde de nemliliği sağlamaya çalışıyoruz. Yine bağırsaklarımızda emilime gerekli maddeler için su gerekiyor ve bu maddeler su sayesinde rahatlıkla emilebiliyor. Kabızlıkları önleyebiliyoruz. Yaz döneminde terleme arttığı için cildimizi nemlendirebiliyoruz. Ama kış döneminde terleme azaldığı için cildimizin hem sağlığı için hem dolgun olması, daha sağlıklı olması ve nemli olabilmesi için yeteri kadar su almalıyız" dedi. "Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor" Kış dönemlerinde ciltte pullanma tarzında susuzluğa bağlı olayların arttığını ifade eden Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Böbreklerimiz için, vücutta toksin atma için su gerekli ve su sayesinde böbreklerimiz düzgün bir şekilde çalışıyor ve bu toksinleri atabiliyoruz. Yeteri kadar su almadığımızda bu toksinler birikiyor ve vücudumuza zararlı etkiler oluşabiliyor. Beyin fonksiyonlarımızda baş ağrısı tarzında ya da odaklanmada problemler tarzında suyu yetersiz aldığımızda tablolar gelişebiliyor. Yine vücut direncimiz için aynı şekilde su almalıyız. Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor. Kalp damar sağlığı açısından da yeteri kadar volüm olmadığında dolaşım bozukluğu gelişiyor ve buna bağlı olarak yine aynı şekilde su yetersizliğine bağlı genel yorgunluk, halsizlikler gelişebiliyor. Yine spor yapma alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Spor yaptıktan sonra da yeteri kadar su almazsak hastalarımızda kas ağrıları gelişebiliyor. Genel yorgunluk şikayetlerinin daha fazla olması oluşabiliyor. Şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben sıvı alıyorum. Evet, orada bir sıvı alınıyor ama vücutta yeteri kadar sıvı kalmıyor. Çünkü bunların idrar söktürücü etkileri var. Bu nedenle vücuda aldığınız o çay ve kahvedeki suyun büyük bir kısmını atabiliyoruz. Bu nedenle onlardan bağımsız olarak yine su içmeye devam etmeliyiz" ifadelerini kullandı. "Sadece saf suyu beğenmiyorsak suyun içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir" Kış aylarında bir günde ne kadar su içilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Kilogram başına 30-35 mililitre civarında ya da kabaca 2 litre civarında bir su almak vücudumuzun işlevleri için gereklidir ve bundan vazgeçmemeliyiz. Bu bir alışkanlık, evet alışkanlıklar kısa zamanda kazanılamayabilir ama bunu kazanmak için kendimiz de gayret göstermeliyiz. Yani sadece saf suyu beğenmiyorsak içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir. Onları tatlandırarak ya da tadında değişiklik yapılarak bu tarzda alışkanlıklar edinilebilir. Artık teknoloji her zaman yanımızda telefonumuza uyarılar koyarak bizi bu konuda uyarı sayesinde sıvı almaya gayret edebiliriz. Bu konuda da kendimizi destekleyebiliriz" şeklinde konuştu Yaş gruplarına ve özel hastalık durumlarına göre de su alımının değişebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Çocuk yaş gruplarımıza ortalama 1-1,5 arasında yeterken yetişkinlerde 1,5-2 litre civarına çıkmamız gerekiyor. Hastanın bir kalp yetmezliği durumu varsa ya da böbrekle ilgili bozuklukları varsa ya da elektrolitlerle ilgili bozuklukları varsa yine aşırı sıvı alımı tehlikeli olabiliyor. Genelde 4 litrenin üzerinde sıvı alımı vücudun böbrekleri düzgün çalışmıyor ise sıkıntıya sokabilir. Yani burada çok abartılı olmadan yeterli miktarda almak, dengeyi bulmak çok önemli" diye konuştu.
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder