SAĞLIK
Bakan Memişoğlu: "Türkiye Yüzyılı’nda sağlık sistemimizi güçlendirmeye devam edeceğiz" 26 Aralık 2025 Cuma - 21:02:27 Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Türkiye Yüzyılı’nda bu güveni daha da büyütmeye, sağlık sistemimizi güçlendirmeye ve insanımızın sağlığını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz" dedi. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, İstanbul’da Medistate Çekmeköy Hastanesi Açılış Töreni’ne katıldı. Bakan Memişoğlu, törende yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde hayata geçirilen sağlıkta dönüşüm süreciyle İstanbul’un her ilçesinde güçlü ve erişilebilir bir sağlık altyapısı oluşturduklarını ifade ederek, son 10 yıl içinde İstanbul’da 26 yeni hastane ile 5 yeni Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi inşa ettiklerini belirtti. Türkiye genelinde 334 Sağlıklı Hayat Merkezi ile vatandaşlara sunulan hizmetler hakkında bilgi paylaşan Bakan Memişoğlu, "Bu merkezler aracılığıyla vatandaşlarımızı erken tanı ve tarama programlarına yönlendiriyor, hastalıklar ortaya çıkmadan önce önlem almayı hedefliyoruz. Aile hekimlerimizin sahadaki etkin çalışmalarıyla yalnızca son bir yıl içinde 35 milyon kronik hastalık taraması gerçekleştirdik" dedi. Bakan Memişoğlu, sağlık sistemini daha etkin ve erişilebilir kılmak amacıyla son bir yıl içinde 91 mevzuat düzenlemesini hayata geçirdiklerini vurguladı. Memişoğlu, "Hayata geçirdiğimiz Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Hizmetleri Lisans Yönetmeliği ile özel sağlık yatırımlarının sahadan elde edilen bilimsel veriler ışığında Anadolu başta olmak üzere bölgesel ihtiyaçlara göre planlanmasını sağlıyor, sunulan sağlık standartlarını daha da yukarı taşıyoruz. Bu yaklaşım sayesinde özel sektör, kamu hastaneleri ve üniversite hastanelerinin aynı kalite anlayışıyla vatandaşlarımıza en iyi sağlık hizmetini sunabilmesi için bütüncül bir çerçeve oluşturuyoruz" şeklinde konuştu. Sağlık Bakanı Memişoğlu; ilaçtan aşıya, tıbbi cihazdan biyoteknolojiye kadar her alanda Türkiye’nin yerli üretim kapasitesini artırarak sağlıkta tam bağımsız bir Türkiye hedefine kararlılıkla ilerlediklerinin altını çizerek, "Sağlık sistemimizin erişilebilirliği, kapsayıcılığı ve dirençliliği uluslararası alanda takdir edilmekte, hatta diğer ülkelere model olarak önerilmektedir. Bu başarının arkasında fedakârca görev yapan sağlık çalışanlarımızın alın teri ve milletimizin sağlık sistemimize duyduğu güven vardır. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Türkiye Yüzyılı’nda bu güveni daha da büyütmeye, sağlık sistemimizi güçlendirmeye ve insanımızın sağlığını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Meme kanserinde şansı kedisi oldu
19 Ekim 2025 Pazar - 11:57 Meme kanserinde şansı kedisi oldu İzmir’de yaşayan 51 yaşındaki Cavidan Akkaya, kedisi ‘Şanslı’da fark ettiği kitle sayesinde kendi memesindeki kitlenin farkına vararak doktora başvurdu. Medicana International İzmir Hastanesi’nde meme kanseri teşhisi konulan Akkaya, erken tanı sayesinde tedavi edilerek sağlığına kavuştu. Dünya genelinde her yıl ekim ayında düzenlenen farkındalık kampanyalarıyla, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olan meme kanserine karşı dikkat çekiliyor. Bu yıl da meme kanserini Şanslı adlı kedisi sayesinde fark eden ve sağlığına kavuşan 51 yaşındaki Cavidan Akkaya, hikayesiyle farkındalığa katkı sağladı. İzmir’de yaşayan Cavidan Akkaya, emekli olup rahat bir nefes almayı planladığı dönemde meme kanseri gerçeği ile karşı karşıya kaldı. İlk olarak kedisi Şanlı’daki kitleyi fark eden Cavidan Akkaya, kendisini de elle muayene etme ihtiyacı hissetti ve o an bir kitleyle karşılaştı. Kitlenin kanser olup olmadığını öğrenmek için Medicana International İzmir Hastanesi’ne gelen Cavidan Akkaya, yapılan tetkikler sonucunda meme kanseri teşhisi aldı. Gelinen noktada sağlığına kavuşan Cavidan Akkaya, başından geçenleri anlatarak hemcinslerine, mamografi ve elle muayeneyi aksatmamaları uyarısında bulundu. "Emekliliğin tadını çıkarmayı planlıyordum" Emekliliğin tadını çıkarma planları yaparken meme kanseri teşhisi aldığını söyleyen Cavidan Akkaya, "Kedim Şanlı’yı severken karnında bir sertlik fark ettim. Bir hafta kadar sonra kendime yaptığım elle muayene sırasında göğsümde bir sertlik hissettim. Eşime, ‘Göğsümde bir şişlik var’ dedim. Menopozdan kaynaklı bir süt bezesi olduğunu düşündüm. Şanslı’dan sonra bende de olması beni biraz düşündürdü. Buna karşılık göğsümdeki kitleyi elle muayenelerle bir süre takip ettim" diye konuştu. Göğsündeki kitleden çevresindekilere bahseden Cavidan Akkaya, dizinden BT (Bilgisayarlı Tomografi) çekimi yaptırmak için geldiği Medicana International İzmir Hastanesi’nde çalışan arkadaşının ısrarıyla doktor muayenesi oldu ve yapılan tetkiklerin ardından meme kanseri teşhisi aldı. "İkinci evresindeyken fark edildi" Kanseri ikinci evresindeyken fark edebildiklerini belirten Akkaya, sözlerine şöyle devam etti: "Prof. Dr. Varlık Erol, mememdeki tümörü aldı. Sonrasında bir ay kadar iyileşme sürem oldu ve Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Murat Keser’in gözetiminde koruyucu kemoterapi almaya başladım. Tedavinin ardından sağlığıma kavuşacağıma inanıyorum. İşi şansa bırakmamak gerekiyor. Farkındalık önemli ama tedbiri de elden bırakmamak gerekiyor. Rutin olarak her kadın yılda bir kez kontrollerini yaptırmalı. Stressiz yaşamak çok mümkün olmayabilir. Ama en azından kendinizi kontrol ettirerek tedbiri elde tutabilirsiniz." "Kedisinde görmesi gerçekten şansı olmuş" Meme kanseri vakalarının çoğunda hastalık evresinin ilerlemesi sonucunda teşhis konulabildiğini aktaran Medicana International İzmir Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü Uzmanı Uzm. Dr. Murat Keser, "Kendisi fark edip gelen çok az hasta var. Çoğu hasta bambaşka şikayetler üzerine hekime başvurduğunda teşhis alabiliyor. Kanser tanısında yaşanılan gecikmeler nedeniyle tedavi seçenekleri daha da ağırlaşabiliyor, metastaz riski artıyor ve dolayısıyla hekimlerin de işi zorlaşıyor. Cavidan Hanım’ın şansı, kedisiyle birlikte yaşaması ve kedisinde rastladığı kitlenin kendisini uyarmasıydı. Cavidan Hanım kedisinde görmeseydi belki de kontrole hiç gelmeyecekti. Hastadan tümör alındıktan sonra birtakım testler yapılarak kemoterapi sürecine karar verildi. Cavidan Hanım erken evre bir hasta olduğu için kemoterapi dozu daha az oldu. Yaklaşık 4 kürlük bir kemoterapi seansıyla tedaviyi tamamlamayı umuyoruz" şeklinde konuştu. Bazı hastalarda kemoterapi sürecinin ardından ışın tedavisi uygulanabildiğini ya da hormon ilacı verilebildiğini hatırlatan Uzm. Dr. Murat Keser, "Bu tedavilerdeki temel amaç hastayı kansere karşı korumak. Ameliyat sonrası koruyucu bir tedavi olarak düşünülebilir. Bu tedavi süreçleri teşhis geç konulduğunda daha da uzayabiliyor, metastaz gelişebiliyor, kanser cerrahisinde işlem yapılan alan büyüyebiliyor. Tanı için geç kalındığında hastalar, hem cerrahi hem de tedavi şekillerinde ciddi zorluklarla karşılaşabiliyor, hatta kimi zaman gelişen metastazlar sebebiyle operasyon şansını yitirebiliyorlar" sözlerini kaydetti.
Uzmanı uyardı: Su vücudun vazgeçilmezi
19 Ekim 2025 Pazar - 11:51 Uzmanı uyardı: Su vücudun vazgeçilmezi Kış mevsiminde vücudun su ihtiyacı azalmış gibi görünse de, uzmanlar vücudun tüm sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için bu dönemde de yeterli su tüketiminin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıyor. Yaz aylarında terleme nedeniyle artan su ihtiyacının farkına daha kolay varılırken, kış aylarında bu ihtiyacı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Uzmanlar, vücuttaki toksinlerin atılmasından beyin fonksiyonlarına, cilt sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok hayati süreçte suyun rolünün sürdüğünü belirterek, özellikle kışın da günlük en az 2 litre su tüketiminin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Vücudun erkeklerde yüzde 60’ı, kadınlarda ise yüzde 50’sinin sudan oluştuğunu belirten Medicana Konya Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Yazın terleme ve sıcak nedeniyle doğal olarak bir su içmeye karşı yatkınlığımız oluyor. Ama kış mevsiminde bu faktörler ortadan kalktığı için otomatikman sanki su içilmeyecekmiş gibi bir alışkanlık ya da düşüncemiz gelişiyor. Su vücudun vazgeçilmezi çünkü su sayesinde bizim vücudumuzda biriken toksinleri atmaya çalışıyoruz. Cildimizde de nemliliği sağlamaya çalışıyoruz. Yine bağırsaklarımızda emilime gerekli maddeler için su gerekiyor ve bu maddeler su sayesinde rahatlıkla emilebiliyor. Kabızlıkları önleyebiliyoruz. Yaz döneminde terleme arttığı için cildimizi nemlendirebiliyoruz. Ama kış döneminde terleme azaldığı için cildimizin hem sağlığı için hem dolgun olması, daha sağlıklı olması ve nemli olabilmesi için yeteri kadar su almalıyız" dedi. "Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor" Kış dönemlerinde ciltte pullanma tarzında susuzluğa bağlı olayların arttığını ifade eden Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Böbreklerimiz için, vücutta toksin atma için su gerekli ve su sayesinde böbreklerimiz düzgün bir şekilde çalışıyor ve bu toksinleri atabiliyoruz. Yeteri kadar su almadığımızda bu toksinler birikiyor ve vücudumuza zararlı etkiler oluşabiliyor. Beyin fonksiyonlarımızda baş ağrısı tarzında ya da odaklanmada problemler tarzında suyu yetersiz aldığımızda tablolar gelişebiliyor. Yine vücut direncimiz için aynı şekilde su almalıyız. Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor. Kalp damar sağlığı açısından da yeteri kadar volüm olmadığında dolaşım bozukluğu gelişiyor ve buna bağlı olarak yine aynı şekilde su yetersizliğine bağlı genel yorgunluk, halsizlikler gelişebiliyor. Yine spor yapma alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Spor yaptıktan sonra da yeteri kadar su almazsak hastalarımızda kas ağrıları gelişebiliyor. Genel yorgunluk şikayetlerinin daha fazla olması oluşabiliyor. Şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben sıvı alıyorum. Evet, orada bir sıvı alınıyor ama vücutta yeteri kadar sıvı kalmıyor. Çünkü bunların idrar söktürücü etkileri var. Bu nedenle vücuda aldığınız o çay ve kahvedeki suyun büyük bir kısmını atabiliyoruz. Bu nedenle onlardan bağımsız olarak yine su içmeye devam etmeliyiz" ifadelerini kullandı. "Sadece saf suyu beğenmiyorsak suyun içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir" Kış aylarında bir günde ne kadar su içilmesi gerektiğini anlatan Deniz, "Kilogram başına 30-35 mililitre civarında ya da kabaca 2 litre civarında bir su almak vücudumuzun işlevleri için gereklidir ve bundan vazgeçmemeliyiz. Bu bir alışkanlık, evet alışkanlıklar kısa zamanda kazanılamayabilir ama bunu kazanmak için kendimiz de gayret göstermeliyiz. Yani sadece saf suyu beğenmiyorsak içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir. Onları tatlandırarak ya da tadında değişiklik yapılarak bu tarzda alışkanlıklar edinilebilir. Artık teknoloji her zaman yanımızda telefonumuza uyarılar koyarak bizi bu konuda uyarı sayesinde sıvı almaya gayret edebiliriz. Bu konuda da kendimizi destekleyebiliriz" şeklinde konuştu Yaş gruplarına ve özel hastalık durumlarına göre de su alımının değişebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Çocuk yaş gruplarımıza ortalama 1-1,5 arasında yeterken yetişkinlerde 1,5-2 litre civarına çıkmamız gerekiyor. Hastanın bir kalp yetmezliği durumu varsa ya da böbrekle ilgili bozuklukları varsa ya da elektrolitlerle ilgili bozuklukları varsa yine aşırı sıvı alımı tehlikeli olabiliyor. Genelde 4 litrenin üzerinde sıvı alımı vücudun böbrekleri düzgün çalışmıyor ise sıkıntıya sokabilir. Yani burada çok abartılı olmadan yeterli miktarda almak, dengeyi bulmak çok önemli" diye konuştu.
Uzmanı uyardı: "Su vücudun vazgeçilmezi"
19 Ekim 2025 Pazar - 11:33 Uzmanı uyardı: "Su vücudun vazgeçilmezi" Kış mevsiminde vücudun su ihtiyacı azalmış gibi görünse de, uzmanlar vücudun tüm sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için bu dönemde de yeterli su tüketiminin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıyor. Yaz aylarında terleme nedeniyle artan su ihtiyacının farkına daha kolay varılırken, kış aylarında bu ihtiyacı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Uzmanlar, vücuttaki toksinlerin atılmasından beyin fonksiyonlarına, cilt sağlığından bağışıklık sistemine kadar birçok hayati süreçte suyun rolünün sürdüğünü belirterek, özellikle kışın da günlük en az 2 litre su tüketiminin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Vücudun erkeklerde yüzde 60’ı, kadınlarda ise yüzde 50’sinin sudan oluştuğunu belirten Medicana Konya Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Yazın terleme ve sıcak nedeniyle doğal olarak bir su içmeye karşı yatkınlığımız oluyor. Ama kış mevsiminde bu faktörler ortadan kalktığı için otomatikman sanki su içilmeyecekmiş gibi bir alışkanlık ya da düşüncemiz gelişiyor. Su vücudun vazgeçilmezi çünkü su sayesinde bizim vücudumuzda biriken toksinleri atmaya çalışıyoruz. Cildimizde de nemliliği sağlamaya çalışıyoruz. Yine bağırsaklarımızda emilime gerekli maddeler için su gerekiyor ve bu maddeler su sayesinde rahatlıkla emilebiliyor. Kabızlıkları önleyebiliyoruz. Yaz döneminde terleme arttığı için cildimizi nemlendirebiliyoruz. Ama kış döneminde terleme azaldığı için cildimizin hem sağlığı için hem dolgun olması, daha sağlıklı olması ve nemli olabilmesi için yeteri kadar su almalıyız" dedi. "Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor" Kış dönemlerinde ciltte pullanma tarzında susuzluğa bağlı olayların arttığını ifade eden Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Böbreklerimiz için, vücutta toksin atma için su gerekli ve su sayesinde böbreklerimiz düzgün bir şekilde çalışıyor ve bu toksinleri atabiliyoruz. Yeteri kadar su almadığımızda bu toksinler birikiyor ve vücudumuza zararlı etkiler oluşabiliyor. Beyin fonksiyonlarımızda baş ağrısı tarzında ya da odaklanmada problemler tarzında suyu yetersiz aldığımızda tablolar gelişebiliyor. Yine vücut direncimiz için aynı şekilde su almalıyız. Kışın yeteri kadar su alınmadığı dönemde gripler daha fazla olmakta ya da gribin şiddeti artabiliyor. Kalp damar sağlığı açısından da yeteri kadar volüm olmadığında dolaşım bozukluğu gelişiyor ve buna bağlı olarak yine aynı şekilde su yetersizliğine bağlı genel yorgunluk, halsizlikler gelişebiliyor. Yine spor yapma alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Spor yaptıktan sonra da yeteri kadar su almazsak hastalarımızda kas ağrıları gelişebiliyor. Genel yorgunluk şikayetlerinin daha fazla olması oluşabiliyor. Şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Çay içiyorum, kahve içiyorum. Ben sıvı alıyorum. Evet, orada bir sıvı alınıyor ama vücutta yeteri kadar sıvı kalmıyor. Çünkü bunların idrar söktürücü etkileri var. Bu nedenle vücuda aldığınız o çay ve kahvedeki suyun büyük bir kısmını atabiliyoruz. Bu nedenle onlardan bağımsız olarak yine su içmeye devam etmeliyiz" ifadelerini kullandı. "Sadece saf suyu beğenmiyorsak suyun içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir" Kış aylarında bir günde ne kadar su içilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Kilogram başına 30-35 mililitre civarında ya da kabaca 2 litre civarında bir su almak vücudumuzun işlevleri için gereklidir ve bundan vazgeçmemeliyiz. Bu bir alışkanlık, evet alışkanlıklar kısa zamanda kazanılamayabilir ama bunu kazanmak için kendimiz de gayret göstermeliyiz. Yani sadece saf suyu beğenmiyorsak içerisine limon, salatalık, tarçın konulabilir. Onları tatlandırarak ya da tadında değişiklik yapılarak bu tarzda alışkanlıklar edinilebilir. Artık teknoloji her zaman yanımızda telefonumuza uyarılar koyarak bizi bu konuda uyarı sayesinde sıvı almaya gayret edebiliriz. Bu konuda da kendimizi destekleyebiliriz" şeklinde konuştu Yaş gruplarına ve özel hastalık durumlarına göre de su alımının değişebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Devrim Deniz, "Çocuk yaş gruplarımıza ortalama 1-1,5 arasında yeterken yetişkinlerde 1,5-2 litre civarına çıkmamız gerekiyor. Hastanın bir kalp yetmezliği durumu varsa ya da böbrekle ilgili bozuklukları varsa ya da elektrolitlerle ilgili bozuklukları varsa yine aşırı sıvı alımı tehlikeli olabiliyor. Genelde 4 litrenin üzerinde sıvı alımı vücudun böbrekleri düzgün çalışmıyor ise sıkıntıya sokabilir. Yani burada çok abartılı olmadan yeterli miktarda almak, dengeyi bulmak çok önemli" diye konuştu.
Elektronik sigara, sigara içmeyen gençleri hedef alıyor
19 Ekim 2025 Pazar - 09:49 Elektronik sigara, sigara içmeyen gençleri hedef alıyor Elektronik sigaranın gençler için sinsi bir tehlike olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Güzel, "13-17 yaş grubunda kullanıcıların yüzde 70’i daha önce hiç sigara içmemiş çocuklardan oluşuyor. Yani elektronik sigara, bağımlılığa giden yolun başlangıcı haline geliyor" dedi. Çocuklar için elektronik sigara tehlikesine dikkat çeken Medipol Bahçelievler Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Güzel, tatlandırıcılarla cazip hale getirilen bu ürünlerin kullanımındaki artışın endişe verici olduğunu söyledi. Bu cihazların, çocuklarımızın geleceği için ciddi bir tehdit olduğunun altını çizen Prof. Güzel, "Bu ürünlerin kokusuz oluşu, ateş gerektirmemesi ve kolayca saklanabilmesi kullanım oranlarını artırıyor. İçerisine eklenen tatlandırıcılar ve aromalar ise çocukluk çağında cazibeyi daha da artırıyor" dedi. İlk deneme elektronik Avrupa ve Amerika’da yapılan araştırmalara değinen Prof. Dr. Güzel, çarpıcı bir veriyi paylaşarak, "13-17 yaş arasındaki kullanıcıların yüzde 70’i daha önce hiç sigara içmemiş çocuklardan oluşuyor. Yani bu çocuklar ilk kez elektronik sigara kullanarak bağımlılık sürecine giriyor. Türkiye’de de tüketimin giderek arttığını ve benzer bir tehlikenin kapıda olduğunu söylemek mümkün" dedi. Nikotin tuzları tehlikeyi katlıyor Son dönemde piyasaya çıkan yeni nesil elektronik sigaraların daha büyük riskler taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Güzel, "Bu ürünlerde kullanılan nikotin tuzları, kana daha fazla nikotin geçmesine neden oluyor. Bu da beyindeki bağımlılık merkezlerini daha güçlü uyararak bağımlılığı hızla artırıyor. Ayrıca nikotin, sadece sigaraya değil diğer bağımlılıklara da kapı aralayabiliyor" diye konuştu. Akciğer ve kalp üzerindeki etkileri Elektronik sigaranın kısa sürede ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını hatırlatan Prof. Dr. Güzel, "2019-2020 yılları arasında ABD’de elektronik sigara kullanımına bağlı akciğer hasarı nedeniyle 2 bin 800 vaka kaydedildi. Bu çok hızlı gelişen, ciddi bir tablo. Ayrıca yüksek nikotin miktarları çarpıntıya yol açarak kalbin dinlenme sırasında beslenmesini engelliyor ve kalp krizi riskini artırıyor" ifadelerini kullandı. Kanser riski kapıda Elektronik sigaraların yüksek ısılara ulaşarak kansere yol açabilecek aldehit gibi zararlı kimyasallar ürettiğini söyleyen Prof. Dr. Güzel, "Normal tütünden daha fazla kanserojen madde açığa çıkıyor. Henüz uzun dönem etkilerini bilmiyoruz ancak ilerleyen yıllarda akciğer kanseri vakalarında artış görebiliriz" diye uyardı. Elektronik sigaranın yalnızca basit bir alışkanlık değil, ciddi bir bağımlılık ve sağlık tehdidi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Güzel, "Gençlerimizi bu ürünlerden mutlaka uzak tutmalıyız. Çocukların ve ebeveynlerin bilinçlendirilmesi, toplum sağlığı açısından büyük önem taşıyor" dedi.
Suriye’den Türkiye’ye ‘Hamit’ bebek için yaşam yolu: Kalp damarları ters doğmuştu, 4,5 saatlik başarılı operasyon
19 Ekim 2025 Pazar - 09:15 Suriye’den Türkiye’ye ‘Hamit’ bebek için yaşam yolu: Kalp damarları ters doğmuştu, 4,5 saatlik başarılı operasyon Suriye’de kalp damarları ters olarak dünyaya gelen Hamit el Salih önce Hatay’a oradan İstanbul’a getirildi, buradaki başarılı operasyonla yaşama tutunmayı başardı. Genç anne, tedavisi süren bebeğine ağlayarak sarılırken yaklaşık 4,5 saatlik ameliyatı ekibiyle gerçekleştiren Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. A. Can Vuran, "Çocuğun transferini uçak ambulansla yapabildik. Bu bebekler süreç içerisinde ameliyat olmazsa oksijen dengesizliği bir de beraberinde kalple alakalı süregelen güçsüzlük nedeniyle maalesef kaybedilirler. 23’üncü gününde ameliyatını gerçekleştirdik, yaklaşık 70 dakika civarı kalbi durduruldu. Ameliyatı başarılı geçti, kalple alakalı sorunları ortadan kalktı sayılır, Bütün bebek bekleyen ailelerden talebimiz; hamilelik sürecinde iyi bir takip" dedi. Suriye’de yaşayan 21 yaşındaki Beyan Halid Suveyd, üçüncü çocuğu Hamit el Salih’i Hama kentinde ağustos ayında kucağına aldı. Doğuştan kalp damarlarının ters olduğu ciddi bir kalp anomalisi olarak ifade edilen büyük arter transpozisyonu (TGA) tanılı minik bebek Suriye’den Hatay İskenderun’a getirildi. Burada yapılan incelemeler sonrası solunum cihazına bağlı olarak Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 26 Ağustos’ta nakledildi. Bin 900 gramlık Hamit bebek, 27 Ağustos’ta 23 günlükken Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği İdari Sorumlusu Prof. Dr. A. Can Vuran ve ekibi tarafından acil olarak ameliyata alındı. Yaklaşık 70 dakika kalbi durdurulan bebeğin açık olarak yapılan ameliyatı başarıyla gerçekleştirilirken hem aile hem de ekip büyük mutluluk yaşadı. Annesi gözyaşlarıyla bebeğine sarıldı Yenidoğan servisinde tedavisi devam eden minik bebeği ziyaret eden annesi ağlayarak bebeğinin ellerini öptü, kokusunu içine çekerek taburcu olacağı günü beklediğini söyledi. Prof. Dr. A. Can Vuran ve Yenidoğan Uzmanı Doç. Dr. Funda Yavanoğlu Atay da yaklaşık 2 aydır tedavisi süren bebeğin geçirdiği operasyon ve tedavi sürecine ilişkin bilgi verdi. Uzmanlar, gebelik sürecinde takibin önemine, erken tanının hayati rolüne dikkat çekerek ailelere uyarılarda bulundu. 21 yaşındaki Beyan Halid Suveyd, Hama’da bebeğinin tedavisi için olumlu yanıt alamadığını ve Türkiye’ye nakledildiğini söylerken bebeğin başarılı bir tedavi gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade etti. Bebeğinin tedavisinde, bakımında emeği geçen herkese teşekkür eden genç anne, hasta olan tüm bebeklerin sağlığına kavuşması temennisinde bulundu. "Ameliyat olmazsa bir süreçler içerisinde maalesef kaybedilirler" Bebeğin geliş sürecine ilişkin bilgi veren Prof. Dr. A. Can Vuran, "112’nin çok ciddi, aktif, yoğun çalışan bir nakil hizmeti var. Bebek ciddi bir organizasyonla öncesinde Suriye’den Hatay’a transfer edildi. Sonrasında çocuğun transferini uçak ambulansla buraya yapabildik. Bu tip bebekler ilk defa gelmiyorlar, bu tabloyu düzenlemek açısından biz de süreç içerisinde bir tecrübe sahibi olduk. EKO bulguları açısından tanısı iletilmişti, direkt ameliyat olması amaçlı aldık çünkü bu transfer süreçleri, çocuğun Suriye’de tanı almasının gecikmesi ve bir enfeksiyon tedavisi nedeniyle zaten gecikmiş bir durumdaydı. Bu hasta grubu konjental kalp hastalıkları içerisinde, ameliyat olacak doğumsal kalp hastalıkları arasında yüzde 5 ila 10 civarında bir yer tutar. Büyük arter transpozisyonu denen bir hastalığa sahip sadeleştirmeye çalışırsak; kalpten çıkan büyük damarların ters olduğu ve koroner damarlarının da kirli kanın çıktığı kalp bölmesinden kaynak aldığı bir hastalıktır. Bu bebekler süreç içerisinde ameliyat olmazsa oksijen dengesizliği, düşüklüğü bir de beraberinde kalple alakalı süregelen güçsüzlük nedeniyle bir süreç içinde maalesef kaybedilirler" şeklinde konuştu. "Yaklaşık 70 dakika civarı kalbi durduruldu" Hastalık ve gerçekleştirilen operasyona yönelik konuşan Prof. Dr. Vuran, sözlerine şöyle devam etti: "Standart literatürde 2 hafta içerisinde bu bebeklerin ameliyat gereksinimi ortaya konmuştur. Bebek bize geldiğinde 22 gün civarındaydı, ertesi gün hazırlıkları tamamlayıp 23’üncü gününde ameliyatını gerçekleştirdik. Açık bir kalp ameliyatı, bu tip hastalıkların tedavisinde kalp akciğer makinası vasıtasıyla vücut dışı dolaşım uygulanması gerekir. Hastalığın tipine, çocuğun kilosuna, mevcut durumun kompleksliğine göre değişkenlik göstermekle beraber bu bebekte yaklaşık 70 dakika civarı kalbi durduruldu. Yaklaşık 2 saat bir süreçte de vücut dışı dolaşım kalp akciğer makinasına bağlı kalmak durumunda kaldı. Ameliyat da 4-4,5 saat kadar sürmüştür. Ameliyatı başarılı geçti, kalple alakalı sorunları ortadan kalktı sayılır, akciğerleriyle alakalı hem prematüre doğum hem de geçirmiş olduğu enfeksiyon dolayısıyla hala uzun bir tedavi ve gelişim dönemine ihtiyaç var. Bu ameliyatlardan sonra tamamen normal bir yaşam sürmek mümkün olabilir, ilave olarak kan sulandırıcı ilaç kullanmaları gerekiyor. İlave ameliyat ihtiyacı olan çocuk sayısı oldukça azaldı. Bu hastalığın dışında doğumdan hemen sonra girişim yapılması gereken bebekler de olabiliyor. Bunların anne karnında tespit edilmesi, gerekirse müdahale edilebileceği sağlık kurumuna annesinin karnında gönderilmesi çok önemli çünkü doğum olduktan sonra ciddi bir sorun varsa bazen bunun transportu çok olumsuz sonuçlara yol açabiliyor. Bütün bebek bekleyen insanlardan talebimiz; hamilelik sürecinde iyi bir takip, beslenmelerine dikkat etmeleri" "Çok ciddi gelip annelerinin kucaklarında gitmeleri hiçbir şekilde paha biçilemez" ‘Bebek dış merkezden entübe bir şekilde geldi’ diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Funda Yavanoğlu Atay, "Genel durumu geldiğinde çok iyi değildi, ertesi gün de cerrahlarımız tarafından operasyona alındı. Yaklaşık 6 gün boyunca kardiyovasküler cerrahi yoğun bakımında kaldı. Şu anda sadece dışarıdan ek oksijen ihtiyacı var, ciddi akciğer enfeksiyonu geçirdi, ona bağlı antibiyotik tedavisinin tamamlanmasını bekliyor. Annesi tarafından beslenir hale geldikten, oksijen desteğini de kestikten sonra inşallah bebeğimizi evine gönderebileceğiz. Hastaların çok ciddi bir şekilde bize gelip annelerinin kucaklarında gitmesi zaten bu mesleği yapış nedenlerimizden bir tanesi, inanılmaz mutluluk verici, mesleğimizin en güzel yanı bu; hiçbir şekilde paha biçilemez. Gebeliklerin sağlık profesyonelleri tarafından takip edilmesi çok önemli ve doğumlarının da mutlaka sağlık profesyonelleri eşliğinde hastanede yapılması gerekiyor. Büyüme, gelişmesi, ileri ki dönemdeki nörolojik durumları erken dönemde tanı ve tedavi çok etkiliyor" dedi.
Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanlığı bankaların maaş promosyonları için çalışma başlattı
18 Ekim 2025 Cumartesi - 15:38 Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanlığı bankaların maaş promosyonları için çalışma başlattı Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabgatullah Anmal, bankaların memur maaş promosyonları için tüm banka yöneticileri ile yüz yüze görüşmeye başladıklarını söyledi. Şırnak genelinde rekabetin en yüksek ölçüde sağlanması için tüm banka yöneticileriyle yüz yüze görüşülerek en iyi teklifle gelmelerini davet ettiklerini ifade eden Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Anmal, kentte kamu, özel, ilçe, il merkez şubelerini ayırt etmeden tüm bankalara gittiklerini belirterek süreçle ilgili yapılan çalışmalarda sağlık çalışanlarını bilgilendirdiklerini dile getirdi. 20 Ekim 2025 tarihinde Şırnak merkez ve ilçelerinde görev yapan sağlık çalışanlarını ilgilendiren banka promosyon ihalesinde gerekli rekabet şartlarının sağlanması için yetkili sendika Sağlık-Sen ailesi ve yönetimi olarak yoğun bir çalışma yürüterek banka şube yöneticilerini bilgilendirip sağlık çalışanların hak ettikleri emeğin karşılığını alabilme mücadelesini sürdürdüklerini belirten Anmal, "Bu çalışmamızı yapmadan öncede sürecin sağlıklı ve şeffaf yürütülmesi tüm sendika yöneticilerin çalışmalarda yer alması için birlikte çalışma çağrısını yaparak, bu haklı mücadeleyi birlikte yürütmenin önemine işaret ettik. Ancak sürecin başından beri yaptığımız çağrıya kimisi çeşitli bahaneler, kimisi yoğun çalışmayı gerekçe gösterip herhangi olumlu bir geri dönüş olmadı. İl ve ilçelerdeki temsilci ve yönetim kurulu üyelerimiz ile birlikte, şu banka bu banka ayırt etmeden il genelinde tüm banka yöneticilerini katılması için davet ederek sağlıklı bir rekabetin sağlanması içinde çalışmalara devam ettik" dedi. Sağlık çalışanların hak ettikleri adil ve hakkaniyetli bir rakamın banka idarecileri tarafından gelmesini umut ettiklerine vurgu yapan Anmal, "Çünkü piyasa şartların altında sağlık çalışanlarının beklentilerinden uzak sunulacak her hangi bir teklifi kabul etmeyeceğimizi tüm sağlık çalışanlarımıza iletiyoruz. Sağlık çalışanlarının razı olmayacağı herhangi bir teklife bizde razı olmayacağız. Sağlık-Sen ailesi ve teşkilatı olarak, çalışanların hakkını yemeye çalışanlara karşı sessiz kalmayız. Sağlık-Sen ailesi olarak biz, gecesini gündüzüne katan sağlık çalışanlarının sesi, nefesi, gücü olmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Tüm kanser vakalarının yüzde 15’i meme kanseri
18 Ekim 2025 Cumartesi - 13:05 Tüm kanser vakalarının yüzde 15’i meme kanseri Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması dolayısıyla açıklama yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Ezgi Aydın, meme kanserinde erken teşhisin yaşam süresini uzattığını belirterek, kadınların düzenli kontrollerini ihmal etmemesini önerdi. Meme kanserinin, meme dokusundaki hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla oluşan tümoral hastalık olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Ezgi Aydın, "Hastalık genellikle süt kanallarında, süt bezlerinde başlar. Meme kanserinin en önemli belirtisi memede hissedilen kitledir. Meme başı akıntısı meme başında çekilme, memede kızarıklık kanserin belirtileridir. Genetik faktörler ve gen mutasyonları, hastalığın en önemli nedenleri arasındadır. Bunun yanı sıra obezite, alkol ve sigara kullanımı, toksin yükü ve sağlıksız beslenme de riski artırır. Sağlıklı beslenmek ve bağımlılıklardan uzak durmak, bu riski azaltmada önemli rol oynar" diyerek kadınların düzenli kontrollerini yaptırmalarını tavsiye etti. "Kadınlarda en sık görülen kanser türü" Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu ve her 100 meme kanseri vakasının 4’ünün de 60 yaş üzeri erkeklerde görüldüğünü kaydeden Dr. Aydın, "Meme kanseri, kadınlarda genellikle 40 yaşından sonra, erkeklerde ise 60 yaş üzerinde ortaya çıkar. Tüm kanser vakalarının yaklaşık yüzde 15’ini meme kanseri oluşturur. Meme kanseri 40 yaşından sonra daha sık görülse de genç yaşlarda da ortaya çıkabilir. Erken yaşta gelişen meme kanseri genellikle daha hızlı seyreder. Ailesinde genetik öykü bulunan bireylerin daha sık takibe alınması gerekir. Her kitle kanser değildir ancak kitle olmadan da kanser gelişebilir. Bu duruma ‘gizli’, yani okült kanser denir" diyerek meme kanserine karşı en önemli tedbirlerden birinin erken teşhis olduğunu kaydetti. Kendi kendine muayenenin önemine dikkat çeken Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Ezgi Aydın, "Her kadının düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi yapması gerekir. Muayene, meme başı çevresinden başlayarak meme dokusuna kadar dairesel hareketlerle elle yapılmalıdır. Hassasiyet ya da kitle hissedildiğinde, vakit kaybetmeden uzman hekime başvurulmalıdır" dedi.
Düzenli kahve ve çay tüketimi kanser hastalarında yaşam süresini uzatabilir
18 Ekim 2025 Cumartesi - 13:02 Düzenli kahve ve çay tüketimi kanser hastalarında yaşam süresini uzatabilir Yapılan bir araştırmaya göre düzenli kahve ve çay tüketimi kanser hastalarında yaşam süresini uzatabiliyor. Yapılan bir araştırmaya göre çay ve kahvenin kanser hastalarının ilerlemesine karşı koruyucu bir rol oynayabileceğini gösteren veriler elde edildi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Coşkun, "Kahve ve çay tüketiminin kanser hastalarının sağkalımını olumlu yönde etkilediği öne sürülmüştür, ancak bugüne kadar yayınlanan çalışmalar çelişkili sonuçlar ortaya koymuşken çok yeni yayınlanan bir sistematik incelemede çay ve kahve tüketimine dair çok önemli sonuçlar ortaya kondu. İtalya merkezli IRCCS Avrupa Onkoloji Enstitüsü’nde çalışan araştırma ekibi, çay ve kahvenin kanser hastalarının ilerlemesine karşı koruyucu bir rol oynayabileceğini gösteren veriler elde etti. Yakın zamanda yayınlanan bu çalışmada 1993-2023 yılları arasında farklı coğrafyalardan 40 000’i aşkın kanser hastasının verilerini bir araya getirerek analiz etti" dedi. Araştırmada özellikle çay tüketiminin kahveye göre daha güçlü bir koruyucu etki gösterdiğini belirten Coşkun, "Çalışmada, yüksek miktarda çay veya kahve tüketimi olan hastaların, daha düşük miktarda tüketenlere kıyasla kanserin yaklaşık yüzde 24 oranında daha düşük ilerlemesi riski taşıdığı belirlendi. Çalışmanın detaylarına baktığımızda incelenen kanser türleri arasında kolorektal kanserler, meme kanseri, prostat kanseri ile karaciğer, mesane gibi diğer kanser türleri bulunuyor. Kolorektal kanser özelinde çay ve kahve tüketiminin etkisi daha belirgin bulunurken, meme kanserinde yalnızca çay tüketiminin kanser riskini azaltmada anlamlı bir etki sağladığı tespit edildi" dedi. Düzenli çay ve kahve tüketiminin genel sağlık üzerinde olumlu etkileri olduğuna dikkati çeken Coşkun, "Her iki içecekte de şeker ve şurup kullanılmaması etkinin sağlanması için önemlidir. Bu çalışmaya göre kanser hastalarına fazla miktarda çay ve kahve tüketimini önermemiz doğru olmayacaktır. Çünkü fazla miktarda çay ve kahvenin kanser hastalarında başta kardiovasküler istem olmak üzere bir takım sakıncalı durumları da ortaya çıkabilir. Her hastanın kendi doktoru ile bu konuları değerlendirmesi uygun olacaktır" ifadelerini kullandı.