SAĞLIK
27 Aralık 2025 Cumartesi - 17:21 Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı; Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 3 milyonuncu bağışı gerçekleştiren Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Türk Kızılay, 2025 yılı içinde 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak kan bağışında önemli bir eşiği geride bıraktı. Türkiye’de yıllık bazda 3 milyon ünite seviyesine ilk kez ulaşıldı. 2024’te 2,7 milyon ünite olan bağış miktarı, 2025’te yaklaşık yüzde 10 artış gösterdi. Ulusal Güvenli Kan Temini Programı kapsamında Türkiye genelinde 18 Bölge Kan Merkezi, 68 Kan Bağış Merkezi ile 350 mobil ve sabit ekip sahada görev yapıyor. Toplanan kan bağışları, gerekli test süreçlerinden geçirilerek bileşenlerine ayrılıyor ve hastanelere sevk ediliyor. Bu operasyonla, ülke genelinde 1140 hastanenin kan ve kan ürünleri ihtiyacı karşılanıyor. 3 milyonuncu bağış Gaziantep İslahiye’den 3 milyonuncu kan bağışı, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapan 28 yaşındaki zabıt katibi Büşra Tokgöz tarafından yapıldı. Tokgöz’ün bu bağışı 11’inci kan bağışı olurken, Tokgöz’ün aynı zamanda kök hücre bağışçısı olduğu da belirtildi. Bağışın ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Büşra Tokgöz’ün gerçekleştirdiği bu bağış, Gaziantep ve İslahiye için önemli bir gurur kaynağı oldu. Kan vermek kolay, etkisi hayat kurtarıcı Kan bağışının basit ama etkisi büyük bir yardım olduğunu vurgulayan Büşra Tokgöz, 11’inci bağışını yapmanın mutluluğunu yaşadığını belirtti. Tokgöz, adliyede düzenlenen kan bağışı organizasyonunu duyar duymaz bağış yapmaya karar verdiğini ifade etti. Bağış sırasında, Türkiye genelinde bu yıl gerçekleştirilen 3 milyonuncu ünite kan bağışının kendisine denk geldiğini öğrenmenin kendisi için sürpriz olduğunu söyleyen Tokgöz, bu anlamlı ana tanıklık etmekten ve ödüllendirilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tokgöz, kan vermenin zor olmadığını vurgulayarak tüm vatandaşları düzenli kan bağışçısı olmaya davet etti.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 17:17 Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı; Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 3 milyonuncu bağışı gerçekleştiren Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Türk Kızılay, 2025 yılı içinde 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak kan bağışında önemli bir eşiği geride bıraktı. Türkiye’de yıllık bazda 3 milyon ünite seviyesine ilk kez ulaşıldı. 2024’te 2,7 milyon ünite olan bağış miktarı, 2025’te yaklaşık yüzde 10 artış gösterdi. Ulusal Güvenli Kan Temini Programı kapsamında Türkiye genelinde 18 Bölge Kan Merkezi, 68 Kan Bağış Merkezi ile 350 mobil ve sabit ekip sahada görev yapıyor. Toplanan kan bağışları, gerekli test süreçlerinden geçirilerek bileşenlerine ayrılıyor ve hastanelere sevk ediliyor. Bu operasyonla, ülke genelinde 1140 hastanenin kan ve kan ürünleri ihtiyacı karşılanıyor. 3 Milyonuncu bağış Gaziantep İslahiye’den 3 milyonuncu kan bağışı, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapan 28 yaşındaki zabıt katibi Büşra Tokgöz tarafından yapıldı. Tokgöz’ün bu bağışı 11’inci kan bağışı olurken, Tokgöz’ün aynı zamanda kök hücre bağışçısı olduğu da belirtildi. Bağışın ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Büşra Tokgöz’ün gerçekleştirdiği bu bağış, Gaziantep ve İslahiye için önemli bir gurur kaynağı oldu. Kan vermek kolay, etkisi hayat kurtarıcı Kan bağışının basit ama etkisi büyük bir yardım olduğunu vurgulayan Büşra Tokgöz, 11’inci bağışını yapmanın mutluluğunu yaşadığını belirtti. Tokgöz, adliyede düzenlenen kan bağışı organizasyonunu duyar duymaz bağış yapmaya karar verdiğini ifade etti. Bağış sırasında, Türkiye genelinde bu yıl gerçekleştirilen 3 milyonuncu ünite kan bağışının kendisine denk geldiğini öğrenmenin kendisi için sürpriz olduğunu söyleyen Tokgöz, bu anlamlı ana tanıklık etmekten ve ödüllendirilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tokgöz, kan vermenin zor olmadığını vurgulayarak tüm vatandaşları düzenli kan bağışçısı olmaya davet etti. (ALİ-
27 Aralık 2025 Cumartesi - 15:53 BURTOM Sağlık Grubu 2026 rotasını belirledi BURTOM Sağlık Grubu Genel Müdürü Serdar Küplü, 2026 stratejik planında öncelikli gündem maddesinin sağlık turizmi olacağını belirterek, uluslararası hasta departmanının kapasitesinin artırılmasının hedeflendiğini, ayrıca demografik değişimleri dikkate alarak, yaşlı bakım ve geriatri alanındaki entegre tesis yatırımları için fizibilite çalışmaları sürdüreceklerini söyledi. Küplü, 10 yıllık projeksiyonda ise BURTOM’u, konvansiyonel sağlık hizmeti sunan bir yapıdan, entegre sağlık çözümleri üreten, teknolojiyi merkeze alan ve uluslararası standartlarda hizmet ihraç eden bir sağlık ekosistemine dönüştürmeyi hedeflediklerini açıkladı. Başta Bursa olmak üzere yaklaşık 15 ildeki tıbbi görüntüleme ve tanı merkezleri, tıp merkezleri ve diğer sağlık birimleriyle ayda 200 bini aşkın kişiye hizmet veren BURTOM Sağlık Grubu, 2025 yılını kurumsal yapısını güçlendirdiği, hizmet standardını yükselttiği ve operasyonel verimliliğini maksimuma taşıdığı bir "konsolidasyon dönemi" olarak tamamlarken, 2026 yılında verimlilik esaslı bir büyüme stratejisi izleyerek, tüm paydaşlar için değer oluşturan, güvenilir ve öncü bir sağlık kuruluşu olma misyonunu kararlılıkla sürdürecek. BURTOM Sağlık Grubu Genel Müdürü Serdar Küplü, 2025 performansını ve 2026 vizyonunu değerlendirirken, hem kurumun hem de Türkiye sağlık sektörünün geleceğine dair mesajlar verdi. 2025 kurumsal sürdürülebilirliğin pekiştiği yıl 2025’in BURTOM için özel bir anlam taşıdığını belirten Serdar Küplü, 30. yılın yalnızca geçmiş başarıların kutlandığı bir dönem olmadığını vurgulayarak, "Bu yılı, kurumsal yapının güçlendirildiği, hizmet kalitesinin standardize edildiği ve operasyonel verimliliğin en üst seviyeye taşındığı stratejik bir dönem olarak ele aldık. Hedeflerimize ulaştığımız ve kurumsal sürdürülebilirliğimizi pekiştirdiğimiz bir yıl oldu" dedi. Aylık 200 bin kişiyi aşan hasta trafiğinin ciddi bir yönetim ve altyapı gerektirdiğini belirten Küplü, 2025’te sadece tedavi edici hizmetlerde değil, koruyucu sağlık ve erken tanı alanlarında da talebin hızla arttığını, bu nedenle teknolojik altyapı ve insan kaynağının eş zamanlı güçlendirildiğini ifade etti. Dijital dönüşüm ve insan kaynağında yeni seviye BURTOM’un 30. yıl kapsamında yalnızca teknolojik modernizasyon değil, insan kaynağının gelişimine yönelik de önemli adımlar attığını, dijital dönüşüm yatırımlarını, kurumsal eğitim ve gelişim programlarıyla birlikte yürüttüklerini belirten Serdar Küplü, "Personelimizin yetkinliklerini artıran eğitim programları, şeffaf yönetim yaklaşımı ve adil performans sistemi; kurumsal aidiyeti güçlendiren en önemli unsurlar. Bu sayede personel devir hızımız sektör ortalamasının altında seyrediyor"ifadelerini kullandı Küplü, yaşanan zorlu ekonomik şartlarda büyümeyi sürdürebilen BURTOM’un başarısının arkasında finansal disiplin, rasyonel yönetim ve orta-uzun vadeli stratejik planlama bulunduğunu, mevcut konjonktürde kısa vadeli çözümler yerine sürdürülebilir planlamaya bağlı kaldıklarını ve verimliliği artıran alanlara odaklandıklarını vurguladı. 2026 sağlık turizminde hamle ve yaşlı bakımında yeni yatırımlar BURTOM’un 2026 yatırım programında önceliği sağlık turizminin oluşturduğunu bildiren Küplü, uluslararası hasta departmanının kapasitesini artıracaklarını belirterek şunları söyledi: "Sağlık turizmi bizim için stratejik bir büyüme alanı. 2026’da bu alanda daha büyük bir uluslararası erişim hedefliyoruz. Ayrıca, demografik değişimleri dikkate alarak yaşlı bakım merkezleri ve geriatri odaklı entegre tesisler için de fizibilite çalışmalarını sürdürüyoruz." Yeni merkezler ve kapasite artışı gündemde BURTOM Sağlık Grubu Genel Müdürü Serdar Küplü açıklamasında, yaklaşık 15 ilde faaliyet gösteren grubun 2026’da büyüme stratejisinin "verimlilik esaslı genişleme" üzerine kurulu olduğunu, mevcut merkezlerde teknolojik donanım ve hizmet kapasitesinin artırılmasının öncelikli hedef olarak belirlendiğini, bunun yanı sıra stratejiyle uyumlu yeni lokasyon yatırımlarının da gündemde olduğunu aktardı. Küplü, 850 kişilik kadrosu bulunan BURTOM’un, 2026’da istihdam politikasını nitelikli ve yetkinlik bazlı bir yaklaşımla yöneteceğini dile getirerek, "Sayısal büyümeden ziyade, spesifik uzmanlık alanlarında nitelikli sağlık profesyonellerinin organizasyonumuza katılmasını hedefliyoruz" diye konuştu. Küplü, "30 yıllık kurumsal hafızamızla, etik değerlerden ödün vermeden hizmet üretmeye devam edeceğiz. Tüm paydaşlarımız için değer oluşturan, güvenilir ve öncü bir sağlık kuruluşu olma misyonumuzu kararlılıkla sürdüreceği" dedi. Gelecek 10 yılın vizyonu, entegre sağlık ekosistemi BURTOM’un 10 yıllık projeksiyonuna ilişkin bilgi de veren Küplü, BURTOM’u konvansiyonel sağlık hizmeti sunan bir yapıdan, entegre sağlık çözümleri geliştiren, teknolojiyi merkezine alan ve uluslararası standartlarda hizmet ihraç eden bir sağlık ekosistemine dönüştürmeyi hedeflediklerini açıkladı. Sağlık sektörüne yönelik değerlendirmede de bulunan Küplü, 2025’i Türkiye sağlık sektörü açısından "Sürdürülebilirlik Sınavı" olarak tanımladı. Medikal enflasyonun sektörün en önemli sorunu olduğunun altını çizerek, 2026 için öne çıkan riskler arasında nitelikli insan kaynağı kıtlığı, artan işgücü maliyetleri ve döviz dalgalanmalarına bağlı medikal gider risklerinin olduğunu anlattı. Bunlara rağmen 2026’nın Türkiye için tarihi bir fırsat barındırdığını da vurgulayan Serdar Küplü, "Sağlık turizminde artık giriş seviyesi işlemlerden kompleks tedavilere geçiyoruz. Türkiye, 2026’da ‘ucuz alternatif’ değil, ‘kaliteli sağlık merkezi’ olarak konumlanabilir" diye konuştu.
Uzmanı açıkladı: "Erken teşhis ve farkındalık hayat kurtarıyor"
16 Ekim 2025 Perşembe - 11:30 Uzmanı açıkladı: "Erken teşhis ve farkındalık hayat kurtarıyor" Sivas Medicana Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Celal Alandağ, dünyada her 8 ila 10 kadından birinde kanser görüldüğünü ve kansere yakalanmış 3 kadından 1’inde ise meme kanseri görüldüğünü söyleyerek, erken teşhisin hayat kurtardığını söyledi. Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türü olarak öne çıkıyor. Dünyada her 8 ila 10 kadından biri kansere yakalanıyor ve kansere yakalanan her üç kadından biri ise meme kanseri ile mücadele ediyor. Kadınlarda kansere bağlı ölümlerin başlıca nedenlerinden biri olan meme kanseri, erken teşhisle büyük oranda tedavi edilebilen bir hastalık olarak biliniyor. Bu nedenle her yıl ekim ayı ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ olarak belirleniyor ve toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli projeler gerçekleştiriyor. Bu duruma dikkat çekmek isteyen Sivas Medicana Hastanesi ve Sivas Belediyesi iş birliğiyle ‘Bir Sonraki Durak Mamografi’ adlı farkındalık projesini hayata geçirdi. Proje kapsamında otobüs durakları pembeye boyanarak, vatandaşlarda erken tanı bilinci oluşturulması hedeflendi. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Medicana Hastanesi’nde görevli Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Celal Alandağ ise meme kanserinin kadınlarda hem en sık görülen hem de en çok ölüme neden olan kanser türü olduğunu belirterek, "Dünyada ortalama 8 ila 10 kadından biri kansere yakalanıyor. Kansere yakalanmış her 3 kadından 1’inde ise meme kanseri görülüyor" dedi. "Farkındalık çok önemli" Celal Alandağ, kanserde erken teşhisin önemine vurgu yaparak,"Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü. Maalesef hem sıklık olarak hem de en çok ölüme neden olan kanserlerden bir tanesi. Dünyada ortalama 8 ila 10 kadından 1 tanesinde kanseri görüyoruz ve kansere yakalanmış her 3 kadından 1 tanesinde de bu meme kanserini görüyoruz. Meme kanserine farkındalık ayı çok önemli. Daha öncelerde meme kanserine farkındalık günü vardı daha sonra haftası oldu ve en sonunda da ayı olarak bunu belirlediler. Henüz toplumda farkındalık istenilen düzeyde değil. Meme kanseri taraması yeteri kadar yapılmıyor, erken teşhis çok önemli. Kanseri erkenden teşhis ettiğimiz zaman bunun evresi hastanın yaşam süresini çok belirliyor. Örneğin erken evre diye adlandırdığımız evre 1,2,3 hastalarımızda 6 ay ila 1 yıl kadar tedavi aldıktan sonra tamamen düzelip hastayı sadece kontrollere çağırırken 4. evre hastalık olduğu zaman hastanın ömür boyu tedavi alması gerekiyor. Erken dönemde hastalığı tespit ettiğimiz zaman, yeni koruyucu tedavilerle tedavi edebiliyoruz. Bunun içerisinde ameliyat, kemoterapi, hormonel tedavi, akıllı ilaçlar ve ışın tedavisi gibi tedavi yöntemleriyle hastalık yüzde 90 oranında tekrarlamıyor" dedi. "Projeler üretildi" Alandağ, yılda bir kez muayene yapılması gerektiğini söyleyerek, "İnsanlara meme kanseri teşhisi konulduğu zaman erken evrede ise çokta korumalarına gerek yok. Yeni tedavilerle yüzde 90 oranında hayat boyu kurtulabilirler. İleri seviyede bir kanser evresi tespit edildiyse o zaman bu hastaların ömür boyu yüzde 100 iyileşme şansı yok ve hayat boyu tedavi almak zorundalar. Meme kanserinin taraması özellikle 40 yaşından sonra Mamografi ile birlikte taramalar öneriyoruz. Ancak 30 yaşından sonra her kadının bu kansere karşı farkındalığının olması ve kendi kendine meme muayenesini yapabilmesi lazım. Yılda bir de hekim eşliğinde meme muayenesinin yapılması lazım. Medicana hastanesi ve Sivas Belediyesinin yapmış olduğu bir proje ’Bir sonraki durak Mamografi’ projesi Mamografi meme kanserinin taramak için en sık kullanılan yöntem. Dolayısıyla Medicana Hastanesi de Türkiye genelinde bazı illerde farkındalık oluşturmak için böylesi projeler üretildi. Farkındalık oluşturulduğu zaman 1 kişide bile kanserde erken teşhis edilse bu çok önemlidir" diye konuştu.
Uzmanı açıkladı: "Erken teşhis ve farkındalık hayat kurtarıyor"
16 Ekim 2025 Perşembe - 11:28 Uzmanı açıkladı: "Erken teşhis ve farkındalık hayat kurtarıyor" Sivas Medicana Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Celal Alandağ, dünyada her 8 ila 10 kadından birinde kanser görüldüğünü ve kansere yakalanmış 3 kadından 1’inde ise meme kanseri görüldüğünü söyleyerek, erken teşhisin hayat kurtardığını söyledi. Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türü olarak öne çıkıyor. Dünyada her 8 ila 10 kadından biri kansere yakalanıyor ve kansere yakalanan her üç kadından biri ise meme kanseri ile mücadele ediyor. Kadınlarda kansere bağlı ölümlerin başlıca nedenlerinden biri olan meme kanseri, erken teşhisle büyük oranda tedavi edilebilen bir hastalık olarak biliniyor. Bu nedenle her yıl ekim ayı ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ olarak belirleniyor ve toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli projeler gerçekleştiriyor. Bu duruma dikkat çekmek isteyen Sivas Medicana Hastanesi ve Sivas Belediyesi iş birliğiyle ‘Bir Sonraki Durak Mamografi’ adlı farkındalık projesini hayata geçirdi. Proje kapsamında otobüs durakları pembeye boyanarak, vatandaşlarda erken tanı bilinci oluşturulması hedeflendi. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Medicana Hastanesi’nde görevli Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Celal Alandağ ise meme kanserinin kadınlarda hem en sık görülen hem de en çok ölüme neden olan kanser türü olduğunu belirterek, "Dünyada ortalama 8 ila 10 kadından biri kansere yakalanıyor. Kansere yakalanmış her 3 kadından 1’inde ise meme kanseri görülüyor" dedi. "Farkındalık çok önemli" Celal Alandağ, kanserde erken teşhisin önemine vurgu yaparak,"Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü. Maalesef hem sıklık olarak hem de en çok ölüme neden olan kanserlerden bir tanesi. Dünyada ortalama 8 ila 10 kadından 1 tanesinde kanseri görüyoruz ve kansere yakalanmış her 3 kadından 1 tanesinde de bu meme kanserini görüyoruz. Meme kanserine farkındalık ayı çok önemli. Daha öncelerde meme kanserine farkındalık günü vardı daha sonra haftası oldu ve en sonunda da ayı olarak bunu belirlediler. Henüz toplumda farkındalık istenilen düzeyde değil. Meme kanseri taraması yeteri kadar yapılmıyor, erken teşhis çok önemli. Kanseri erkenden teşhis ettiğimiz zaman bunun evresi hastanın yaşam süresini çok belirliyor. Örneğin erken evre diye adlandırdığımız evre 1,2,3 hastalarımızda 6 ay ila 1 yıl kadar tedavi aldıktan sonra tamamen düzelip hastayı sadece kontrollere çağırırken 4. evre hastalık olduğu zaman hastanın ömür boyu tedavi alması gerekiyor. Erken dönemde hastalığı tespit ettiğimiz zaman, yeni koruyucu tedavilerle tedavi edebiliyoruz. Bunun içerisinde ameliyat, kemoterapi, hormonel tedavi, akıllı ilaçlar ve ışın tedavisi gibi tedavi yöntemleriyle hastalık yüzde 90 oranında tekrarlamıyor" dedi. "Projeler üretildi" Alandağ, yılda bir kez muayene yapılması gerektiğini söyleyerek, "İnsanlara meme kanseri teşhisi konulduğu zaman erken evrede ise çokta korumalarına gerek yok. Yeni tedavilerle yüzde 90 oranında hayat boyu kurtulabilirler. İleri seviyede bir kanser evresi tespit edildiyse o zaman bu hastaların ömür boyu yüzde 100 iyileşme şansı yok ve hayat boyu tedavi almak zorundalar. Meme kanserinin taraması özellikle 40 yaşından sonra Mamografi ile birlikte taramalar öneriyoruz. Ancak 30 yaşından sonra her kadının bu kansere karşı farkındalığının olması ve kendi kendine meme muayenesini yapabilmesi lazım. Yılda bir de hekim eşliğinde meme muayenesinin yapılması lazım. Medicana hastanesi ve Sivas Belediyesinin yapmış olduğu bir proje ’Bir sonraki durak Mamografi’ projesi Mamografi meme kanserinin taramak için en sık kullanılan yöntem. Dolayısıyla Medicana Hastanesi de Türkiye genelinde bazı illerde farkındalık oluşturmak için böylesi projeler üretildi. Farkındalık oluşturulduğu zaman 1 kişide bile kanserde erken teşhis edilse bu çok önemlidir" diye konuştu. (YÇ-GF-
Prof. Dr. Havlucu’dan ‘Grip Aşısı’ uyarısı
16 Ekim 2025 Perşembe - 11:24 Prof. Dr. Havlucu’dan ‘Grip Aşısı’ uyarısı Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Hafsa Sultan Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Yavuz Havlucu, hastalıktan korunmada en etkili yöntemin grip aşısı olduğunu vurgulayarak "Aşının koruyucu etkisi uygulamadan iki hafta sonra başlar. Koruyuculuğu 6-8 ay sürer. Ekim ve Kasım ayları grip aşısı için en uygun dönemdir" dedi. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Hafsa Sultan Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Yavuz Havlucu, soğuk havalarla birlikte viral enfeksiyonların artış gösterebildiğini belirterek grip aşısı yaptırılmasının önemine değindi. Ekim ve kasım aylarının grip aşısı yaptırmak için en uygun dönemler olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz Havlucu, hareketsizlik, kansızlık, tiroidin yavaş çalışması, menopoz, güneş ışığı eksikliği, diyabet ve kalp hastalığı gibi durumların kişilerin daha kolay üşümesine neden olduğunu belirterek "Soğuk vücuttaki tüm sistemleri yavaşlatabilir. Hareketsizlik üşümeyi arttırır, bu nedenle üşümeye karşı hareket etmek en iyi yöntemdir" dedi. Astım ve KOAH hastalarının soğuk havada nefes darlığı, öksürük ve hırıltı atakları yaşayabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Havlucu, bu hastaların soğukta bronş spazmı riski taşıdığını, böyle durumlarda sıcak ortama geçip nefes açıcı ilaçlarını kullanmaları gerektiğini söyledi. Soğuğun sinir uçlarını etkileyerek "nevralji" olarak bilinen ani ve şiddetli ağrılara yol açabileceğini dile getiren Prof. Dr. Havlucu, ayrıca yüz felçleri, mide-bağırsak krampları ve kalp damar spazmlarının da soğuk havada görülebileceğini aktardı. Soğuk havalarda viral enfeksiyonların artış gösterebileceğini kaydeden Prof. Dr. Havlucu, "Hava soğuduğunda insanlar kapalı alanlara yöneliyor. Bu da virüslerin yayılması için uygun ortam oluşturuyor. Soğuk algınlığında ateş hafif veya yoktur, gripte yüksek ateş görülür. Gripte baş ağrısı ve halsizlik daha belirgindir. Soğuk algınlığında özel bir tedavi gerekmez, gripte ise destek tedavisi uygulanır." diye konuştu. Risk grubundaki kişilerin mutlaka hekime başvurması gerektiğini belirten Prof. Dr. Havlucu, "Hasta kişiler hekim önerisi dışında ilaç kullanmamalı, kalabalık ortamlara girmemeli, maske takarak bulaşmayı önlemelidir." dedi. Grip aşısının hastalıktan korunmada en etkili yöntem olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Havlucu, "Aşının koruyucu etkisi uygulamadan iki hafta sonra başlar. Koruyuculuğu 6-8 ay sürer. Ekim ve Kasım ayları grip aşısı için en uygun dönemdir." ifadelerini kullandı.
Makat çatlağına botoks tedavisi ile ameliyatsız çözüm
16 Ekim 2025 Perşembe - 10:43 Makat çatlağına botoks tedavisi ile ameliyatsız çözüm Botoksun anal fissür tedavisinde kullanıldığına dikkat çeken Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Tuğba Balkaya Tunçel, "Botoks uygulaması sonrası çoğu hasta birkaç gün içinde belirgin bir rahatlama hisseder. Ağrı azalır, bununla beraber tuvalete gitme korkusu ortadan kalkar" dedi. Anal fissür ya da diğer adı ile makat çatlağı, toplumda oldukça yaygın olarak görülse de çoğu kişi bu durumu basit bir tahriş sanıp doktora gitmeyi erteliyor. Çeşitli nedenlerle ortaya çıkan çatlak eğer tedavi edilmez ise zamanla kronikleşiyor ve günlük yaşamı olumsuz etkileyen bir soruna dönüşüyor. Medline Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Tuğba Balkaya Tunçel, hastalığın ameliyatsız bir şekilde tedavi edilebildiğini söyleyerek önemli bilgiler verdi. Küçük bir yırtıkla başlıyor Dr. Tuğba Balkaya Tunçel, anal fissürün genellikle kabızlık, sert dışkılama veya doğum sonrası zorlanmalar sonucu anüs bölgesindeki ciltte oluşan küçük bir yırtıkla başladığını söyleyerek, "Sorun kendini tuvalet sırasında cam kesiği gibi hissedilen ağrı, kanama ve yanma ile belli eder. İlk başlarda ağrı nedeniyle kişi tuvalete gitmekten kaçınabilir; bu da kabızlığı artırarak çatlağın daha da derinleşmesine yol açar ve kısır bir döngü oluşur. Bunun sonucunda zamanla makat kaslarında spazm gelişir ve bu da bölgedeki kan akışını azaltarak yaranın iyileşmesini zorlaştırır. Eskiden anal fissür tedavisinde cerrahi yöntemler, özellikle de "sfinkterotomi" adı verilen kas kesme ameliyatları oldukça sık uygulanırdı. Ancak ameliyat sonrası gaz veya dışkı kaçırma riski nedeniyle son yıllarda ameliyatsız tedavi yöntemleri ön plana çıkmış durumdadır. Bu yöntemlerin en etkili ve güvenli olanlarından biri de botoks uygulamasıdır. Botoks ile anal fissür tedavisi, ameliyatsız gerçekleştirilmesi, kısa sürede uygulanabilmesi ve iyileşme oranının yüksek olması nedeniyle günümüzde altın standart yaklaşımlardan biri haline gelmiştir" şeklinde konuştu. Genel anestezi gerekmiyor Günümüzde daha çok estetik cerrahi ile gündeme gelen botoksun anal fissür tedavisinde kasları geçici olarak gevşetmek için kullanıldığını kaydeden Dr. Tunçel, şunlar söyledi: "Makat bölgesine çok küçük dozlarda yapılan bu enjeksiyon, kas spazmını ortadan kaldırır, böylece çatlak bölgesine kan akışı artar ve yara kendi kendine iyileşme fırsatı bulur. İşlem yaklaşık 5-10 dakika sürer ve genellikle lokal anesteziyle yapılır. Hastalar aynı gün evlerine dönebilir. Botoks uygulaması sonrası çoğu hasta birkaç gün içinde belirgin bir rahatlama hisseder. Ağrı azalır, bununla beraber tuvalete gitme korkusu ortadan kalkar. Ortalama 4-8 hafta içinde fissür tamamen iyileşir. Üstelik bu süreçte herhangi bir kesi, dikiş veya ameliyat izi olmaz. Kapanmışının etkisi 3 ila 6 ay sürer; bu sürede çatlak bölgesi de genellikle tamamen kapanmış olur. Ancak 30 gün içinde kısmi başarı elde edilen yani yakınmaların yarı yarıya azaldığı hastalarda, ikinci bir seans botoks uygulaması yapılması gerekebilir." Kişiye özel tedavi planlanıyor Her hastalıkta olduğu gibi anal fissür tedavisinde de kişiye özel bir yaklaşım gerektiğini vurgulayan Tunçel, "Bazı hastalarda botoks tedavisi tek başına yeterli olurken, ileri vakalarda ek ilaç tedavileri veya yaşam tarzı değişiklikleri gerekebilir. Bol su içmek, lif yönünden zengin beslenmek, kabızlıktan kaçınmak ve düzenli tuvalet alışkanlığı edinmek tedavinin başarısını artıran unsurlardır" ifadelerini kullandı.
Ödüllü cerrahtan bel fıtığına ameliyatsız çözüm: Algolojik yöntemle 1 saatte taburcu olmak mümkün
16 Ekim 2025 Perşembe - 10:32 Ödüllü cerrahtan bel fıtığına ameliyatsız çözüm: Algolojik yöntemle 1 saatte taburcu olmak mümkün Geçen yıl ‘yılın en iyi genç beyin cerrahı’ seçilen Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Hakan Şahin, bel fıtığı nedeniyle yaşam konforu bozulan ve ameliyat olmak istemeyen hastaların küçük iğneler kullanılarak ameliyatsız bir tedavi yöntemi olan algolojik işlemlerle iyileşebileceklerini söyledi. Yaptığı çalışmalarla yakın süre önce Türkiye’de ‘Yılın En İyi Genç Beyin Cerrahı’ ödülünü alan Medicana International Samsun Hastanesi Doktorlarından Doç. Dr. Mehmet Hakan Şahin, bel fıtığı hastalığının tedavisinde kullanılan ameliyatsız algolojik işlemler hakkında bilgi verdi. Bıçak kesiklerinin risk oluşturduğu şeker hastalarında ve ameliyat olmak istemeyen hastalarda kullanılan yöntemle kısa sürede fıtıktan kurtulmanın mümkün olduğunu dile getiren Doç. Dr. Şahin, ameliyatı, toparlanması ve tedavisi uzun süren fıtık ameliyatına göre bu yöntemin daha dikkat çekici olduğunu vurguladı. "Algolojik işlem, doğru hastada muazzam konfor sağlıyor" Algolojik işlemin, uygulanan doğru hastalarda muazzam bir konfor oluşturduğunu dile getiren Doç. Dr. Mehmet Hakan Şahin, "Bel fıtığı genelde iki omur kemiği arasındaki yastıkların dışarı çıkması sonucu oluşan lezyonlardır. Bunlar sinire bası yaptığı için hastalarımıza bulgu vermektedir. Bizim yaptığımız işlemler de şöyle, fıtığın derecesine göre hastanın medikal veya fizik tedaviden fayda görmediğinde yaptığımız işlemler. Bu işlemler hastayı ameliyattan alıkoyan, onun konforunu sağlayan, fıtığın geri kaçmasını veya geri yerine oturmasını sağlayan işlemler. Çok konforlu ve güzel işlemler. Çünkü hastayı ameliyattan çevirdiğiniz zaman onun cildindeki, kasındaki yaralanmaları, eklemlerindeki yaralanmaları aslında engellemiş oluyoruz. Her hasta için bir çözüm değildir. Çünkü bazı hastalarda fıtığı inanılmaz büyük olduğu için 3. veya 4. derece dediğimiz patlamış fıtıklarda olduğu zaman bu sefer hastalara da bu algolojik işlem fayda vermemekte. Tam tersine zarar bile verebilmekte. Doğru hasta seçimiyle hastaya muazzam bir konfor verirken, yanlış hasta seçiminde ise hastaya eziyet olabilir. Kullanılan yöntem, çok güzel bir yöntem. Çünkü hastalarımızın birçoğu patlamış fıtık olarak gelmiyor. Birinci ve ikinci derece fıtık olarak geldiği için hastalarımızın birçoğuna cevap verebilen güzel bir yöntem" dedi. "Fıtıktan kurtulan hastalar 1 saat içerisinde taburcu edilip, evlerine gidiyor" Hastaların ameliyat sonrası uzun süren iyileşme süreci yerine algolojik işlem sonrası 1 saatte yürüyerek evine gidebildiğine dikkat çeken Şahin, "Bahsi geçen tedavi yöntemi son 5 yılda çok fazla popülerleşti. Bununla ilgili kullanılan iğne yöntemleri bir ilaçtan daha az ya da cihazlara bağımlı bir yöntem. Bu yüzden teknolojik gelişimi de zamanla oturdu. Şimdilik son 5 yıldır çok popüler ama yapan hekim sayısı çok az. Yetkinlik çok az kişide çünkü. Anestezi yan dal uzmanları, algologlar, beyin cerrahlarında ve fizik tedavi uzmanlarında bu yetkinlik var ama bütün hekimler bu yöntemi kullanmıyorlar. Bu yüzden yapan sayısı az. Popüler olmasının bir güzel sebebi de şu: Hastayı ameliyattan alıkoyduğu, ameliyat olmak istemeyen hastaya bir çözüm olduğu için etkili bir yöntem olarak karşımıza çıkmakta. Ameliyatta, her halükarda hastanın bir anestezi alması lazım. Yaklaşık hasta 1 veya 1,5 saat içinde anestezi altında kalıyor ki, fıtık sayısına göre bu süre 5 saate kadar uzayabilir. Bahsettiğim algolojik yöntemle seviyelerine göre yaklaşık bir seviyeye 10 veya 15 dakikada müdahale edebildiğimiz için 3 seviyede fıtığı olan bir hastada bile en fazla 30-40 dakika içerisinde işlemi tamamlamış oluyoruz. Hasta işlemden yaklaşık 1 saat içerisinde taburcu olarak evine gidiyor" diye konuştu. Operasyonun komplikasyon oranlarının çok düşük olduğunu belirten Dr. Şahin ayrıca şunları söyledi: "Ameliyat ettiğiniz her hastaya bıçak değdiği için yarasının iyileşmesini beklersiniz, kanama ihtimallerini göz ardı edemezsiniz ve takip tedavi süreçleri çok daha uzun oluyor. Ama algolojik işlemlerde takip ve tedavi süreçleri inanılmaz kısa. Bu yüzden hastalara büyük bir konfor veriyor ve cerrahi ile arada kalınan, medikal tedavi ile cerrahi ile arada kalınan hastalarda çok ciddi bir opsiyon olarak karşımıza çıkıyor. Aslında cerrahiye gidecek hastalar içerisinde ise tünelden önceki son çıkışta diyebiliriz. Çok etkili ve güzel bir tedavi yöntemi. 18 yaşından 90 yaşına kadar bütün yaş grupları için aslında uygun bir tedavi yöntemi. Ama fıtık en çok 40 ile 65 yaş arası karşımıza çıktığı için genellikle tedavi ettiğimiz yaş grubu yoğunlukla 40 ile 65 yaş grubu arası." 2024 yılında İstanbul’da düzenlenen 1. Yaşargil Mikronöroşirürji Kongresi’nde, Doç. Dr. Mehmet Hakan Şahin’e ’Yılın En İyi Genç Beyin Cerrahı’ ödülü verilmişti.
Kalp rahatsızlığı bulunan hasta MEAH’ta sağlığına kavuştu
16 Ekim 2025 Perşembe - 10:29 Kalp rahatsızlığı bulunan hasta MEAH’ta sağlığına kavuştu Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği’nde, "Tekrarlayan Kalp Pili Şoklaması Nedeniyle Oluşan Elektriksel Fırtına" tanısı konulan 71 yaşındaki bir hastaya acil şartlarda ablasyon tedavisi başarıyla uygulandı. Hastanenin Kardiyoloji Kliniği hekimlerinden Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Barutçu tarafından gerçekleştirilen operasyon, tekrarlayan pil şoklamaları şikayetiyle hastaneye başvuran hasta için hayati öneme sahipti. Dr. Barutçu, hastaya "elektriksel fırtına" tanısı koyarak acil şartlarda müdahale kararı aldı. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Dr. Öğretim Üyesi Barutçu, elektriksel fırtınanın kalpteki ritim bozukluğunun çok sık ve tekrarlayıcı şekilde ortaya çıktığı, hayatı tehdit eden bir durum olduğunu belirtti. Barutçu, bu tür olgularda zaman kaybının ciddi risk oluşturduğuna dikkat çekerek, ablasyon işleminin çoğu zaman tek kalıcı çözüm olduğunu vurguladı. Dr. Barutçu, işlemi şu sözlerle anlattı: "Ablasyon işlemi, kalp içerisinde ritim bozukluğunu başlatan bölgelerin yakılarak izole edildiği yani bir nevi etkisiz hale getirildiği bir yöntemdir. Bu hastamız özelinde hayati tehlike doğuran acil bir klinik durumla karşı karşıya kaldık. Anestezi ekibimizin desteği, anjiyo ünitemizdeki çalışanlarımızın özverili çabası ve teknik destek sağlayan ekiplerin katkılarıyla işlemi acil şartlarda başarıyla tamamladık" Başarılı operasyon sonucunda hastanın ritim bozukluğunun düzeldiğini ve "elektriksel fırtına" durumundan çıktığını belirten Dr. Barutçu, hastaya geçmiş olsun dileklerini iletti. Daha önceleri benzer sorunlar yaşayan hastaların mecburen il dışına sevk edilmesi gerektiğini hatırlatan Dr. Barutçu, "Artık bu tür ileri kardiyak girişimlerin Muğla’da yapılabiliyor olması, hem hastalarımız hem de şehrimiz için sevindirici bir gelişme" ifadelerini kullanarak hastane yönetimine ve tüm ekip arkadaşlarına teşekkürlerini sundu. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi yönetimi de yaptığı açıklamayla hastaya geçmiş olsun dileklerini ileterek, ablasyon işlemini başarıyla gerçekleştiren Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Barutçu ve işlemde görev alan tüm ekibi tebrik etti.
Aşırı fast food tüketimi ve hazır gıdalar cilt sağlığını olumsuz etkiliyor
16 Ekim 2025 Perşembe - 10:18 Aşırı fast food tüketimi ve hazır gıdalar cilt sağlığını olumsuz etkiliyor Son dönemlerde fast food ve hazır gıda tüketiminin artmasıyla cilt sağlığının olumsuz etkilendiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Pakize Gizem Akgül, "Cilt sağlığını olumsuz etkileyen ve cilt güzelliğinin bozulmasına sebep olan faktörlerden birisi, saflaştırılmış ürünler kullanmak" dedi. Daha genç ve daha iyi görünmek adına cilde yapılan kozmetik ve estetik müdahalelere harcama yapmak giderek yaygınlaşıyor. Ancak beslenme alışkanlıklarını cilt bakım rutininin bir parçası olarak görmeyenler için önemli riskler oluşabiliyor. Acıbadem Adana Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Pakize Gizem Akgül, İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Diyetisyen Akgül, "Cildimiz dış çevre ve vücudumuz arasında bariyer görevi görüyor. Tabi ki cilt sağlığı için bağışıklık sistemini güçlendirmek ve antioksidan kapasitesini arttırmak çok önemli bir yere sahip. Özellikle ultraviyole ışınlarının neden olduğu cilt lekelerinin korunmasında antioksidan görevi gören gıdaların mutlaka beslenmede olması çok ciddi anlamda koruyucu işlev görüyor" ifadelerini kullandı. "Domates ve karpuzun içerdiği likopen bağışıklığın desteklenmesinde önemli" Birçok vitaminin cilt sağlığına olumlu etkileri olduğuna değinen Akgül, "E vitamini, çok ciddi bir antioksidan. Cildi kırışıklıklara karşı koruyan bir vitamin. Özellikle yağlı tohumlarda, bademde içeriği yüksek vitaminlerden birisi. C vitamini de antioksidan içeriği yüksek gıdalardan bir tanesi. E ve C vitaminlerini birlikte tüketerek bağışıklığı çok daha destekleyen ve cilt sağlığını olumlu etkileyen vitaminler arasında yer alıyor. C vitamini özellikle cilt bütünlüğünün korunması, cilt kanserine karşı koruyucudur. C vitamini yüksek besinleri tüketmenizi öneriyoruz. Domates ve karpuzun içerdiği likopen bağışıklığın desteklenmesinde çok önemli. A vitamini de çok kıymetli. Akne gibi cilt bozukluklarına sebep olan rahatsızlıkların önlenmesinde yumurta, et, süt ürünleri gibi gıdalar beslenmede olmalı" şeklinde konuştu. "Avokado ve suyu ihmal etmeyin" Cildin ışıldamasında avokadonun önemli bir yer tuttuğunu belirten Diyetisyen Akgül, "Avokadonun cilt yapısını desteklediği görülmüştür. Cildin güzelliğinin, ışıldamanın sağlanması için suyu ihmal etmemelerini önemsiyoruz. Yeşil çay da iyi bir C vitamini kaynağı. Çinko içeren gıdalar da bizim için önemli. Saç ve tırnak yapısının bütünlüğü çinko ile sağlanıyor. Selenyuma da önem vermeliyiz" şeklinde konuştu. "Hazır gıdalara dikkat" Çokça hazır gıda tüketilmesinin cilt sağlığını olumsuz etkilediğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Pakize Gizem Akgül, "Cilt sağlığını olumsuz etkileyen ve cildin güzelliğinin bozulmasına sebep olan faktörlerden birisi işlenmiş yiyeceklerin tüketiminden kaçınmak. Fast food gibi işlenmiş gıdaların tüketilmesi, kapalı ürünlerin tüketilmesi cilt sağlığını olumsuz etkiliyor" diye konuştu.
Aşırı fast food tüketimi ve hazır gıdalar cilt sağlığını olumsuz etkiliyor
16 Ekim 2025 Perşembe - 10:10 Aşırı fast food tüketimi ve hazır gıdalar cilt sağlığını olumsuz etkiliyor Son dönemlerde fast food ve hazır gıda tüketiminin artmasıyla cilt sağlığının olumsuz etkilendiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Pakize Gizem Akgül, "Cilt sağlığını olumsuz etkileyen ve cilt güzelliğinin bozulmasına sebep olan faktörlerden birisi, saflaştırılmış ürünler kullanmak" dedi. Daha genç ve daha iyi görünmek adına cilde yapılan kozmetik ve estetik müdahalelere harcama yapmak giderek yaygınlaşıyor. Ancak beslenme alışkanlıklarını cilt bakım rutininin bir parçası olarak görmeyenler için önemli riskler oluşabiliyor. Acıbadem Adana Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Pakize Gizem Akgül, İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Diyetisyen Akgül, "Cildimiz dış çevre ve vücudumuz arasında bariyer görevi görüyor. Tabi ki cilt sağlığı için bağışıklık sistemini güçlendirmek ve antioksidan kapasitesini arttırmak çok önemli bir yere sahip. Özellikle ultraviyole ışınlarının neden olduğu cilt lekelerinin korunmasında antioksidan görevi gören gıdaların mutlaka beslenmede olması çok ciddi anlamda koruyucu işlev görüyor" ifadelerini kullandı. "Domates ve karpuzun içerdiği likopen bağışıklığın desteklenmesinde önemli" Birçok vitaminin cilt sağlığına olumlu etkileri olduğuna değinen Akgül,"E vitamini, çok ciddi bir antioksidan. Cildi kırışıklıklara karşı koruyan bir vitamin. Özellikle yağlı tohumlarda, bademde içeriği yüksek vitaminlerden birisi. C vitamini de antioksidan içeriği yüksek gıdalardan bir tanesi. E ve C vitaminlerini birlikte tüketerek bağışıklığı çok daha destekleyen ve cilt sağlığını olumlu etkileyen vitaminler arasında yer alıyor. C vitamini özellikle cilt bütünlüğünün korunması, cilt kanserine karşı koruyucudur. C vitamini yüksek besinleri tüketmenizi öneriyoruz. Domates ve karpuzun içerdiği likopen bağışıklığın desteklenmesinde çok önemli. A vitamini de çok kıymetli. Akne gibi cilt bozukluklarına sebep olan rahatsızlıkların önlenmesinde yumurta, et, süt ürünleri gibi gıdalar beslenmede olmalı" şeklinde konuştu. "Avokado ve suyu ihmal etmeyin" Cildin ışıldamasında avokadonun önemli bir yer tuttuğunu belirten Diyetisyen Akgül, "Avokadonun cilt yapısını desteklediği görülmüştür. Cildin güzelliğinin, ışıldamanın sağlanması için suyu ihmal etmemelerini önemsiyoruz. Yeşil çayda iyi bir C vitamini kaynağı. Çinko içeren gıdalar da bizim için önemli. Saç ve tırnak yapısının bütünlüğü çinko ile sağlanıyor. Selenyuma da önem vermeliyiz" şeklinde konuştu. "Hazır gıdalara dikkat" Çokça hazır gıda tüketilmesinin cilt sağlığını olumsuz etkilediğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Pakize Gizem Akgül, "Cilt sağlığını olumsuz etkileyen ve cildin güzelliğinin bozulmasına sebep olan faktörlerden birisi işlenmiş yiyeceklerin tüketiminden kaçınmak. Fast food gibi işlenmiş gıdaların tüketilmesi, kapalı ürünlerin tüketilmesi cilt sağlığını olumsuz etkiliyor" diye konuştu.
Çocuklarda mevsimsel değişikliklere dikkat
16 Ekim 2025 Perşembe - 10:00 Çocuklarda mevsimsel değişikliklere dikkat Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Kulak Burun Boğaz Anabilin Dalı Dr. Öğretim Üyesi Serkan Altıparmak, mevsimsel geçişlerde polikliniğin en yoğun zaman olduğunu söyledi. Dr. Öğr. Üyesi Serkan Altıparmak, sonbaharda çocuklarda alerjik rinit yakınmalarının arttığını belirterek, "Alerjide hapşırma nöbetleri, burun-kulak-göz kaşıntısı, berrak sulu akıntı ve burun tıkanıklığı ön plandadır; ateş genellikle yoktur ve bulaşıcı değildir. Antihistaminik ve nazal kortikosteroid spreylerle çoğu çocuk hızla rahatlar; toz, duman ve polen gibi tetikleyicilerden kaçınmak önemlidir" dedi. Bir diğer, sonbahar ve kış aylarında artış gösteren hastalık ise grip (influenza) ve üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Altıparmak, çocuklarda bu tabloların ani başlayan ateş, yaygın kas-eklem ağrısı, baş/boğaz ağrısı, öksürük ve belirgin halsizlikle seyrettiğini; bulaşıcı oldukları için okul ve kreşlerde hızla yayılabildiklerini vurguladı. "6 aydan büyük çocuklar aşılanabilir; özellikle kronik hastalığı olan çocukların aşı yaptırması gerekir" diyen Altıparmak, planlamanın hekimin bireysel değerlendirmesi ile yapılmasını önerdi. Aşının uygulanmaması veya ertelenmesi gereken durumlar olarak 6 aydan küçük bebekler, aşıya veya içeriğindeki bileşenlere karşı daha önce gelişmiş ciddi alerjik reaksiyon (ör. anafilaksi) öyküsü ve yüksek ateşle seyreden aktif enfeksiyon sırasında aşının ertelenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca istirahat, bol sıvı, el hijyeni ve sınıfların düzenli havalandırılmasının koruyucu olduğunu ekleyerek; uzamış yüksek ateş, nefes darlığı/hızlı nefes alma, bilinç değişikliği veya inatçı kusma gibi uyarı bulgularında gecikmeden sağlık kuruluşuna başvurulması gerektiğini hatırlattı.