Son Dakika
|
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Deprem turistleri ortalıkta yok, biz buradayız"
Mersin’de acı olay: 2 çocuk hayatını kaybetti
AKOM uyardı: İstanbul’da İzlanda soğuk hava dalgası etkili olacak
Antalya Döşemealtı Belediyesi’ne ’yolsuzluk’ operasyonu: 10 gözaltı
Çin elektrikli otomobillere enerji tüketim sınırı getirdi
Zelenskiy’den Ukrayna’da barış açıklaması: "Yeni yıl öncesinde birçok karar alınabilir"
MİT yeni yılda eylem hazırlığında olan DEAŞ sempatizanını yakaladı
'Futbolda Bahis Soruşturması'nda yeni dalga!
Bahis soruşturması kapsamında 30 gözlemci, PFDK’ya sevk edildi
Sultangazi’de kuyumcu vurgunu: Altınları alıp kayıplara karıştı
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Radon Thermal Springs Near Bishkek Attract Visitors Year-Round
Annesi Güllü’yü öldürmekten tutuklanan kızının uyuşturucu testi negatif çıktı
Milli şair Mehmet Akif Ersoy mezarı başında anıldı
Beşiktaş’ın borcu 22 milyar 531 milyon 664 bin 293 TL
Libya askeri heyetinin cenazeleri Trablus'a getirildi
Uludağ’a yoğun kar yağdı, pistler doldu taştı
New York ve New Jersey'i kar fırtınası vurdu, acil durum ilan edildi
Erzincan beyaza büründü: Geçitlerde karla mücadele seferberliği
SAĞLIK
Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı
27 Aralık 2025 Cumartesi - 17:21:48
Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı; Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 3 milyonuncu bağışı gerçekleştiren Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Türk Kızılay, 2025 yılı içinde 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak kan bağışında önemli bir eşiği geride bıraktı. Türkiye’de yıllık bazda 3 milyon ünite seviyesine ilk kez ulaşıldı. 2024’te 2,7 milyon ünite olan bağış miktarı, 2025’te yaklaşık yüzde 10 artış gösterdi. Ulusal Güvenli Kan Temini Programı kapsamında Türkiye genelinde 18 Bölge Kan Merkezi, 68 Kan Bağış Merkezi ile 350 mobil ve sabit ekip sahada görev yapıyor. Toplanan kan bağışları, gerekli test süreçlerinden geçirilerek bileşenlerine ayrılıyor ve hastanelere sevk ediliyor. Bu operasyonla, ülke genelinde 1140 hastanenin kan ve kan ürünleri ihtiyacı karşılanıyor. 3 milyonuncu bağış Gaziantep İslahiye’den 3 milyonuncu kan bağışı, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapan 28 yaşındaki zabıt katibi Büşra Tokgöz tarafından yapıldı. Tokgöz’ün bu bağışı 11’inci kan bağışı olurken, Tokgöz’ün aynı zamanda kök hücre bağışçısı olduğu da belirtildi. Bağışın ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Büşra Tokgöz’ün gerçekleştirdiği bu bağış, Gaziantep ve İslahiye için önemli bir gurur kaynağı oldu. Kan vermek kolay, etkisi hayat kurtarıcı Kan bağışının basit ama etkisi büyük bir yardım olduğunu vurgulayan Büşra Tokgöz, 11’inci bağışını yapmanın mutluluğunu yaşadığını belirtti. Tokgöz, adliyede düzenlenen kan bağışı organizasyonunu duyar duymaz bağış yapmaya karar verdiğini ifade etti. Bağış sırasında, Türkiye genelinde bu yıl gerçekleştirilen 3 milyonuncu ünite kan bağışının kendisine denk geldiğini öğrenmenin kendisi için sürpriz olduğunu söyleyen Tokgöz, bu anlamlı ana tanıklık etmekten ve ödüllendirilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tokgöz, kan vermenin zor olmadığını vurgulayarak tüm vatandaşları düzenli kan bağışçısı olmaya davet etti.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 17:17
Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı
Türk Kızılay, 2025’te 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak rekora imza attı; Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 3 milyonuncu bağışı gerçekleştiren Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Türk Kızılay, 2025 yılı içinde 3 milyon ünite kan bağışı hedefine ulaşarak kan bağışında önemli bir eşiği geride bıraktı. Türkiye’de yıllık bazda 3 milyon ünite seviyesine ilk kez ulaşıldı. 2024’te 2,7 milyon ünite olan bağış miktarı, 2025’te yaklaşık yüzde 10 artış gösterdi. Ulusal Güvenli Kan Temini Programı kapsamında Türkiye genelinde 18 Bölge Kan Merkezi, 68 Kan Bağış Merkezi ile 350 mobil ve sabit ekip sahada görev yapıyor. Toplanan kan bağışları, gerekli test süreçlerinden geçirilerek bileşenlerine ayrılıyor ve hastanelere sevk ediliyor. Bu operasyonla, ülke genelinde 1140 hastanenin kan ve kan ürünleri ihtiyacı karşılanıyor. 3 Milyonuncu bağış Gaziantep İslahiye’den 3 milyonuncu kan bağışı, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapan 28 yaşındaki zabıt katibi Büşra Tokgöz tarafından yapıldı. Tokgöz’ün bu bağışı 11’inci kan bağışı olurken, Tokgöz’ün aynı zamanda kök hücre bağışçısı olduğu da belirtildi. Bağışın ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Büşra Tokgöz’ü telefonla görüntülü arayarak tebrik etti. Büşra Tokgöz’ün gerçekleştirdiği bu bağış, Gaziantep ve İslahiye için önemli bir gurur kaynağı oldu. Kan vermek kolay, etkisi hayat kurtarıcı Kan bağışının basit ama etkisi büyük bir yardım olduğunu vurgulayan Büşra Tokgöz, 11’inci bağışını yapmanın mutluluğunu yaşadığını belirtti. Tokgöz, adliyede düzenlenen kan bağışı organizasyonunu duyar duymaz bağış yapmaya karar verdiğini ifade etti. Bağış sırasında, Türkiye genelinde bu yıl gerçekleştirilen 3 milyonuncu ünite kan bağışının kendisine denk geldiğini öğrenmenin kendisi için sürpriz olduğunu söyleyen Tokgöz, bu anlamlı ana tanıklık etmekten ve ödüllendirilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tokgöz, kan vermenin zor olmadığını vurgulayarak tüm vatandaşları düzenli kan bağışçısı olmaya davet etti. (ALİ-
27 Aralık 2025 Cumartesi - 15:53
BURTOM Sağlık Grubu 2026 rotasını belirledi
BURTOM Sağlık Grubu Genel Müdürü Serdar Küplü, 2026 stratejik planında öncelikli gündem maddesinin sağlık turizmi olacağını belirterek, uluslararası hasta departmanının kapasitesinin artırılmasının hedeflendiğini, ayrıca demografik değişimleri dikkate alarak, yaşlı bakım ve geriatri alanındaki entegre tesis yatırımları için fizibilite çalışmaları sürdüreceklerini söyledi. Küplü, 10 yıllık projeksiyonda ise BURTOM’u, konvansiyonel sağlık hizmeti sunan bir yapıdan, entegre sağlık çözümleri üreten, teknolojiyi merkeze alan ve uluslararası standartlarda hizmet ihraç eden bir sağlık ekosistemine dönüştürmeyi hedeflediklerini açıkladı. Başta Bursa olmak üzere yaklaşık 15 ildeki tıbbi görüntüleme ve tanı merkezleri, tıp merkezleri ve diğer sağlık birimleriyle ayda 200 bini aşkın kişiye hizmet veren BURTOM Sağlık Grubu, 2025 yılını kurumsal yapısını güçlendirdiği, hizmet standardını yükselttiği ve operasyonel verimliliğini maksimuma taşıdığı bir "konsolidasyon dönemi" olarak tamamlarken, 2026 yılında verimlilik esaslı bir büyüme stratejisi izleyerek, tüm paydaşlar için değer oluşturan, güvenilir ve öncü bir sağlık kuruluşu olma misyonunu kararlılıkla sürdürecek. BURTOM Sağlık Grubu Genel Müdürü Serdar Küplü, 2025 performansını ve 2026 vizyonunu değerlendirirken, hem kurumun hem de Türkiye sağlık sektörünün geleceğine dair mesajlar verdi. 2025 kurumsal sürdürülebilirliğin pekiştiği yıl 2025’in BURTOM için özel bir anlam taşıdığını belirten Serdar Küplü, 30. yılın yalnızca geçmiş başarıların kutlandığı bir dönem olmadığını vurgulayarak, "Bu yılı, kurumsal yapının güçlendirildiği, hizmet kalitesinin standardize edildiği ve operasyonel verimliliğin en üst seviyeye taşındığı stratejik bir dönem olarak ele aldık. Hedeflerimize ulaştığımız ve kurumsal sürdürülebilirliğimizi pekiştirdiğimiz bir yıl oldu" dedi. Aylık 200 bin kişiyi aşan hasta trafiğinin ciddi bir yönetim ve altyapı gerektirdiğini belirten Küplü, 2025’te sadece tedavi edici hizmetlerde değil, koruyucu sağlık ve erken tanı alanlarında da talebin hızla arttığını, bu nedenle teknolojik altyapı ve insan kaynağının eş zamanlı güçlendirildiğini ifade etti. Dijital dönüşüm ve insan kaynağında yeni seviye BURTOM’un 30. yıl kapsamında yalnızca teknolojik modernizasyon değil, insan kaynağının gelişimine yönelik de önemli adımlar attığını, dijital dönüşüm yatırımlarını, kurumsal eğitim ve gelişim programlarıyla birlikte yürüttüklerini belirten Serdar Küplü, "Personelimizin yetkinliklerini artıran eğitim programları, şeffaf yönetim yaklaşımı ve adil performans sistemi; kurumsal aidiyeti güçlendiren en önemli unsurlar. Bu sayede personel devir hızımız sektör ortalamasının altında seyrediyor"ifadelerini kullandı Küplü, yaşanan zorlu ekonomik şartlarda büyümeyi sürdürebilen BURTOM’un başarısının arkasında finansal disiplin, rasyonel yönetim ve orta-uzun vadeli stratejik planlama bulunduğunu, mevcut konjonktürde kısa vadeli çözümler yerine sürdürülebilir planlamaya bağlı kaldıklarını ve verimliliği artıran alanlara odaklandıklarını vurguladı. 2026 sağlık turizminde hamle ve yaşlı bakımında yeni yatırımlar BURTOM’un 2026 yatırım programında önceliği sağlık turizminin oluşturduğunu bildiren Küplü, uluslararası hasta departmanının kapasitesini artıracaklarını belirterek şunları söyledi: "Sağlık turizmi bizim için stratejik bir büyüme alanı. 2026’da bu alanda daha büyük bir uluslararası erişim hedefliyoruz. Ayrıca, demografik değişimleri dikkate alarak yaşlı bakım merkezleri ve geriatri odaklı entegre tesisler için de fizibilite çalışmalarını sürdürüyoruz." Yeni merkezler ve kapasite artışı gündemde BURTOM Sağlık Grubu Genel Müdürü Serdar Küplü açıklamasında, yaklaşık 15 ilde faaliyet gösteren grubun 2026’da büyüme stratejisinin "verimlilik esaslı genişleme" üzerine kurulu olduğunu, mevcut merkezlerde teknolojik donanım ve hizmet kapasitesinin artırılmasının öncelikli hedef olarak belirlendiğini, bunun yanı sıra stratejiyle uyumlu yeni lokasyon yatırımlarının da gündemde olduğunu aktardı. Küplü, 850 kişilik kadrosu bulunan BURTOM’un, 2026’da istihdam politikasını nitelikli ve yetkinlik bazlı bir yaklaşımla yöneteceğini dile getirerek, "Sayısal büyümeden ziyade, spesifik uzmanlık alanlarında nitelikli sağlık profesyonellerinin organizasyonumuza katılmasını hedefliyoruz" diye konuştu. Küplü, "30 yıllık kurumsal hafızamızla, etik değerlerden ödün vermeden hizmet üretmeye devam edeceğiz. Tüm paydaşlarımız için değer oluşturan, güvenilir ve öncü bir sağlık kuruluşu olma misyonumuzu kararlılıkla sürdüreceği" dedi. Gelecek 10 yılın vizyonu, entegre sağlık ekosistemi BURTOM’un 10 yıllık projeksiyonuna ilişkin bilgi de veren Küplü, BURTOM’u konvansiyonel sağlık hizmeti sunan bir yapıdan, entegre sağlık çözümleri geliştiren, teknolojiyi merkezine alan ve uluslararası standartlarda hizmet ihraç eden bir sağlık ekosistemine dönüştürmeyi hedeflediklerini açıkladı. Sağlık sektörüne yönelik değerlendirmede de bulunan Küplü, 2025’i Türkiye sağlık sektörü açısından "Sürdürülebilirlik Sınavı" olarak tanımladı. Medikal enflasyonun sektörün en önemli sorunu olduğunun altını çizerek, 2026 için öne çıkan riskler arasında nitelikli insan kaynağı kıtlığı, artan işgücü maliyetleri ve döviz dalgalanmalarına bağlı medikal gider risklerinin olduğunu anlattı. Bunlara rağmen 2026’nın Türkiye için tarihi bir fırsat barındırdığını da vurgulayan Serdar Küplü, "Sağlık turizminde artık giriş seviyesi işlemlerden kompleks tedavilere geçiyoruz. Türkiye, 2026’da ‘ucuz alternatif’ değil, ‘kaliteli sağlık merkezi’ olarak konumlanabilir" diye konuştu.
27 Aralık 2025 Cumartesi - 12:48
Besin alerjilerinde uzman uyarısı: Geç kalınan müdahale ölümcül olabilir
Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinde yanlış diyet uygulamaları ve geç müdahalenin hayati risk taşıdığını belirterek aileleri uyardı. Ağrı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Özdamar, besin alerjilerinin genellikle alerjen gıdaya maruz kalındıktan sonraki ilk 1-2 saat içerisinde ortaya çıktığını söyledi. Özdamar, "Vücutta kaşıntı, kızarıklık, burun kaşıntısı, hapşırık ve kusma gibi belirtiler görülebiliyor. Bu belirtiler hafiften şiddetliye kadar geniş bir yelpazede seyredebilir" ifadelerine yer verdi. En sık yapılan hatanın, ailelerin bir çocuk alerji uzmanına başvurmadan kendi gözlem ve yorumlarıyla çocuklarına diyet uygulaması olduğunu vurgulayan Özdamar, "Bu durum çocukların beslenme kalitesini bozuyor ve gereksiz kısıtlamalara yol açıyor" dedi. Besin alerjisi tanısı olan bireyler için temel kuralın alerjiye neden olan besinden kesin olarak kaçınmak olduğunu belirten Özdamar, gıda alışverişlerinde etiket okumanın hayati önem taşıdığına dikkat çekti. Özdamar, "Hiç umulmadık gıdaların içerisinde bile alerjen maddeler bulunabiliyor. Bu nedenle içeriklerin mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor" diye konuştu. Restoran ve lokantalarda da dikkatli olunması gerektiğini ifade eden Özdamar, alerjen besinin yemeğin içinde doğrudan yer almasa bile aynı tezgahta hazırlanması, aynı bıçakla kesilmesi ya da aynı kapta pişirilmesi durumunda alerjik reaksiyon gelişebileceğini söyledi. Seyahatlerde ise uçak ekibinin ve konaklanan otellerdeki restoran birimlerinin mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğini kaydetti. Besin alerjilerinde nadir ancak son derece tehlikeli olan anafilaksi tablosuna da değinen Özdamar, "Kaşıntı ve kızarıklığa ek olarak bilinç kaybı, tansiyon düşmesi, nefes darlığı, hırıltı ve öksürük gibi bulgular ortaya çıkabiliyor. Bu durum hayatı tehdit eden bir acil tablodur" ifadelerini kullandı. Anafilaksi riski bulunan hastaların mutlaka doktor tarafından reçete edilen adrenalini yanlarında taşımaları gerektiğini vurgulayan Özdamar, "Küçük çocuklara adrenalin ampulleri, kilosu 15 kilogramın üzerinde olanlara ise adrenalin oto-enjektörleri veriyoruz ve ailelere nasıl kullanacaklarını ayrıntılı şekilde anlatıyoruz" dedi. Adrenalinin zamanında uygulanmasının hayat kurtarıcı olduğunun altını çizen Özdamar, "Alerjen besinle temas sonrası nefes darlığı, hırıltı, öksürük, bilinç kaybı ya da tansiyon düşmesi varsa adrenalin hiç vakit kaybetmeden uygulanmalı. Bu ilaç ne kadar erken yapılırsa hayat kurtarıcı etkisi o kadar yüksek olur. Gecikme durumunda hastaneye gidilse bile tablo ağırlaşabilir" uyarısında bulundu. Son olarak vatandaşlara çağrıda bulunan Özdamar, "Besin alerjisi şüphesi olan çocuklar mutlaka çocuk alerji uzmanına, erişkinler ise erişkin alerji uzmanına başvurmalı. Tedavi ve diyet yalnızca uzman önerileri doğrultusunda şekillendirilmeli. İnternetten ya da kulaktan dolma bilgiler ciddi riskler doğurur" ifadelerine yer verdi.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
26 Aralık 2025 Cuma- 11:09
Elazığ’da estetik ameliyatta şaşırtan olay, burundan taş çıktı
2
09 Ocak 2013 Çarşamba- 11:20
"Kadın huzur, erkek heyecan arar"
3
26 Aralık 2025 Cuma- 12:28
Sünnet, birçok hastalığın önüne geçiyor
4
25 Temmuz 2021 Pazar- 15:18
Kedi ve köpeklerin yuttuğu yabancı cisimler hayatlarını riske edebilir
5
26 Aralık 2025 Cuma- 13:40
Uzm Dr. Elmas, gribal enfeksiyonlarda antibiyotik kullanımı konusunda uyardı
17 Kasım 2023 Cuma - 09:45
Diyabet ülkesi olan Türkiye’de ilkokul çağı çocuklarda şeker hastalığı görebilmekte
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Güven, "En son yapılan bir istatistikte Avrupa’da ve dünya da her 10 kişiden biri diyabet hastası. Burada koridorda geçen 10 kişiden bir tanesi şeker hastası olma ihtimali çok yüksek. Türkiye, dünya da ve Avrupa’da en çok diyabetin görülen ülkelerden bir tanesi" dedi. Dr. Mehmet Güven, vatandaşların sağlıksız ve düzensiz beslenmelerinden dolayı şeker hastalığına yakalanma riskinin yüksek olduğunu söyledi. Diyabet hastalığının çok su içme, çok idrara gitme, kilo kaybı, ayaklarda yanmanın olduğu bir hastalık grubu olduğunu ifade eden Dr. Güven, vücuttaki tüm sistemi etkileyen kronik bir hastalık olduğunu ifade etti. Özellikle günümüzde yaşam tarzının değişmesi, hareketsizlik ve beslenme tarzının değişmesiyle giderek sıklığı artmakta olduğunu belirten Dr. Güven, şöyle konuştu: "Tip 1 diyabet, Tip 2 diyabet ve gebelik diyabeti olmak üzere ana 3 başlık altında toplanmakta. Tip 1 diyabet insülin eksikliğine bağlı olarak oluşmaktadır ve hastalarımız insülini kullanmasıyla tamamen sağlıklı bir birey olarak hayatını devam ettirebilmektedir. Bizim önemsediğimiz, daha çok yaşam değişikliği ve egzersizle düzelebilen tip 2 diyabet üzerine daha çok yoğunlaşmak. Çünkü bu diyabet hastalığı günümüzde kentsel yaşamın artmasıyla birlikte daha sık görülmeye başlandı. Artık çoğumuz evden işe giderken araba kullanmaktayız. Hareket etmiyoruz, beslenme tarzımız sürekli tüketen bir toplum olmaya gittiğinden ya da akşamları düzenli egzersiz yapılmadığından buna bağlı tip 2 diyabet oluşumu tetiklemektedir." Tip 2 diyabette insülin hormonlarına direnç mevcut olduğunu aktaran Dr. Güven, "Buna bağlı olarak da vücuttaki insülin işlev görememektedir. Buna bağlı olarak da hastalarımızda seker hastalığı oluşmaktadır. 3’üncü grup hastalığı da gebelik diyabeti dediğimiz gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığıdır. Bu şeker hastalığının tedavisi mümkündür. Hastalarımız öncelikle diyet ve egzersize uymasıyla bu şeker hastalığını yenebilmektedirler. Fakat ilerleyen dönemlerde gebelik diyabeti geçiren hastalarımızda şeker hastası adaylarıdırlar” dedi. Beslenme ve yaşam tarzının değiştirilmesiyle tip 2 diyabet hastalığı ve diğer diyabet hastalıklarını da önlenmesinin mümkün olduğuna değinen Dr. Güven, “Bunun için düzenli bir egzersiz yapmamız lazım. Günde en az 30 dakika yürüyüş yapmak, üç ara öğünü düzenli bir şekilde tüketilmesi, sebze ve meyve tüketiminin düzenli olması gerekiyor. Hazır ve basit şekerlerden uzak durulması gerekiyor. Özellikle hazır gıdalar yerine lifli gıdalarla beslenmek ve günde en az 2 litre su tüketmek gerekiyor. Bunlara uyulursa diyabet hastalığını kontrol altına almış oluruz. Bunlara dikkat edilmez ise diyabet hastalığı vücutta geri dönüşü olmayan hasralar bırakabilmektedir. Bunlar; göz, böbrekler, ayaklarda yaraların olması gibi durumlar diyabet hastalığında gördüğümüz rahatsızlıklardır” diye konuştu. "Dünya da her 10 kişiden biri diyabet hastası" En son yapılan bir istatistikte Avrupa da ve dünya da her 10 kişiden birinin diyabet hastası olduğunu belirten Dr. Güven, "Burada koridorda geçen 10 kişiden bir tanesi şeker hastası olma ihtimali çok yüksek. Türkiye, dünyada ve Avrupa’da en çok diyabetin görülen ülkelerden bir tanesi. Artık bu diyabet hastalığı belli bir yaş grubunda değil, çocukluk yaş grubuna bile inebilmektedir. Artık ilkokul çağı çocuklarda bile şeker hastalığını görebilmekteyiz” şeklinde konuştu.
17 Kasım 2023 Cuma - 09:33
İl Sağlık Müdürü Dr. Sarıkaya
Dünya Akciğer Kanseri Günü’nde akciğer sağlığı ile ilgili açıklamada bulunan Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, “Verilere göre akciğer kanseri hastalarının sadece yüzde 10’undan azı hayatında hiç sigara içmemiştir” dedi. Her yıl 17 Kasım’da kutlanan ‘Dünya Akciğer Kanseri Günü’ çerçevesinde açıklamalarda bulunan İl Sağlık Müdürü Dr. Sarıkaya, akciğer kanserine karşı korunma yöntemleri ile ilgili tavsiyelerde bulundu. Sigara kullanmanın akciğer kanserini tetiklediğini belirten Sarıkaya, Ağır sigara içen kişide risk yüzde 30’lara çıkarken, hiç sigara içmeyen kişinin akciğer kanserine yakalanma riski yüzde 1’den daha düşük olduğunu söyledi. “Akciğer kanseri hastalarının sadece yüzde 10’undan azı hayatında hiç sigara içmemiştir” Sigara kullanımının akciğer kanserini tetiklediğini ifade eden Dr. Sarıkaya, “Verilere göre akciğer kanseri hastalarının sadece yüzde 10’undan azı hayatında hiç sigara içmemiştir. Elbette genetik faktörler, radon gazı, asbest, çevresel toksinler gibi faktörler de sorumlu olabilir. Ancak yapılan çalışmalar, ülkemizde görülen akciğer kanserlerinin yüzde 90’ının sigara kullanımına bağlı ortaya çıktığını göstermektedir. Hiç sigara içmeyenler veya sigara içmeyi bırakmış olanlara göre, mevcut sigara içen kişilerde yeni akciğer kanseri vakası görülme oranı daha yüksektir. Ağır sigara içen kişide risk yüzde 30’lara çıkarken, hiç sigara içmeyen kişinin akciğer kanserine yakalanma riski yüzde 1’den daha düşüktür” diye konuştu. “Erken evrede tanı konulması akciğer kanserinin tedavisinde çok önemlidir” Erken teşhisin önemli olduğunu kaydeden Dr. Sarıkaya, “Erken evrede tanı konulması akciğer kanserinin tedavisinde çok önemlidir. Erken evrede tanı alan akciğer kanseri hastalarında sağ kalım oranı ortalama yüzde 70’dir. İleri evrede ise bu oran düşmektedir. Erken tanının hayat kurtardığı unutulmamalıdır diyerek tüm vatandaşlarımızı sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşamanın önemini vurgulayarak erken tanı için sağlık kuruluşlarımıza davet ediyorum. ‘Sigarasız hayatla sağlıklı yaşama adım at” ifadelerini kullandı.
17 Kasım 2023 Cuma - 09:32
Uzmanından önemli tavsiye: ’Selenyumu takviyelerle değil yumurta ile alabilirsiniz’
Çankırı Karatekin Üniversitesinde düzenlenen konferansta konuşan Prof. Dr. Mustafa Soylak, önemli bir antioksidan kaynağı olan selenyumun faydalarına değinerek, selenyumlu yumurtalar tüketilmesinin daa yararlı olacağını belirtti. Çankırı Karatekin Üniversitesi’nde, "TÜBA Üniversite Programları" çerçevesinde "Eser Element Tayininde Yeni Yaklaşımlar" başlıklı konferans düzenlendi. Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Soylak’ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta marketlerden alınan yumurtaların içerdiği zararlı selenyumlar ele alındı. Konferansa katılan Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi, yaptığı açılış konuşmasında bilimsel konuların ele alındığı konferanslara önem verdiklerini belirterek, Prof. Dr. Mustafa Soylak’a teşekkür etti. "Selenyumun, takviyesi yerine bu tarz doğal yollarla tüketilmesini tavsiye ederim” Daha sonra konferansta "Eser Element Tayininde Yeni Yaklaşımlar" konusunda konuşan Soylak da, selenyumun faydalarına değinerek, “Selenyumlu yumurtayla büyük marketlerde sıklıkla karşılaşabiliyoruz. Tavuklara selenyumlu yem yediriyorlar, o tavuğun da yumurtladığı yumurta normal tavuğun yumurtladığı yumurtaya göre, daha da çok selenyum içeriyor. Sağlık açısından yararı kanıtlanmış bir elementtir. Selenyumun, takviyesi yerine bu tarz doğal yollarla tüketilmesini tavsiye ederim” dedi.
17 Kasım 2023 Cuma - 08:40
Prematüre bebekler ne kadar erken doğarsa, görülen sorunlar o kadar fazlalaşıyor
Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Soner Sarmaşık, "Bebekler ne kadar erken doğarsa, ortaya çıkabilecek tıbbi sorunlar fazlalaşır. Ama bu sorunlar bebekten bebeğe de değişir" diye konuştu. Dünya Prematüre Günü hakkında bilgi veren Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Soner Sarmaşık, "Her yıl, milyonlarca bebek prematüre olarak dünyaya gözlerini açıyor. Türkiye’de her yıl 1 milyonun üstünde bebek doğuyor. Bu bebeklerin yüzde 12’sinin prematüre doğduğu biliniyor. Bu da yaklaşık 120 binden fazla bebek anlamına geliyor. Zamanından önce doğan bu bebekler, sağlıklı gelişim için özel bir özen ve çaba istiyor. Prematüre bakımı hem hastanede hem de evde devam etmesi gerekiyor. Her yıl 17 Kasım Dünya Prematüre Günü’nde bilgilendirme ve etkinliklerle kamuoyunun dikkati bu bebekler üzerine çekilmek isteniyor" dedi. "Ne kadar erken doğarsa, görülen sorunlar fazlalaşır" 37 haftadan önce doğan bebeklere prematüre adını verildiğini belirten Dr. Sarmaşık sözlerine şöyle devam etti: "Prematüre bebekler, normal olarak beklenenden 3 hafta önce doğan bebeklerdir. 34-36 haftalar arasında doğan bebeklere sınırda prematüre diyoruz. 32-36 hafta arasında doğanlar, orta prematüre adını alıyor. Erken prematüreler ise 24 ile 31’inci hafta arasında doğanlardır. Prematüreler, anne karnında gelişimlerini tamamladıkları için birçok tıbbi sorunla doğabilirler. Solunum güçlüğünden emme yutma güçlüğüne, dolaşım sorunlarından göz sorunlarına kadar farklı sorunlar görülebilir. Bebekler ne kadar erken doğarsa, ortaya çıkabilecek tıbbi sorunlar fazlalaşır. Ama bu sorunlar bebekten bebeğe de değişir." "Taburculuk sonrası tıbbi takip çok önemli" Prematüre doğanların doğumdan hemen sonra çocuk yoğun bakım ünitesinde tedavilerinin yapılması gerekebileceğine dikkat çeken Dr. Sarmaşık, bu ünitelerde bebeğe gerekli tıbbi desteğin verildiğini ve evde bakım yapılacak düzeyine geldiğinde taburcu edildiklerini belirtti. Taburculuk sonrasında gerek aile gerekse hekimler tarafından düzenli takiplerinin yapılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Sarmaşık, "Bu bebeklerin özellikle ilk yıllarda gelişimleri diğer bebeklere göre daha geri olur. O yüzden mutlaka izlenmeleri gerekir. 28 haftadan önce doğanlar, 3 yaşına kadar, 28 haftadan sonra doğanlar ise 2 yaşına kadar izlenir. Büyüme ve gelişmeleri doğum haftaları göz önüne alınarak izlenmektedir. Bu yaşlarda, yaşıtlarını yakalamış olmalılar. Bu bebeklerde bakım, ilgi, özen ayrıca çok önemlidir. Uygun bir şekilde beslenmelerinin düzenlenmesi, ihtiyaca göre fizik tedavi, kardiyoloji ve nöroloji desteklerinin takip edilmesi gerekir. Bundan dolayı herkesin bilinçli ve dikkatli olması gerekli" diye konuştu. Anne babalarn bebek sağlığı konusunda bilgilendirmenin de çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Sarmaşık, günümüzde gelişen tıp teknolojisiyle çok düşük kiloda doğan prematüre bebeklerin bile hayata tutunma şansının artırıldığını belirtti.
17 Kasım 2023 Cuma - 08:38
Dünyanın yeni pandemisi: ’diyabet’
Şeker hastalığı yeni bir pandemi olarak görüldüğünü ve tüm sağlığı tehdit ettiğinin altını çizen Dahiliye Uzm. Dr. Muhittin Pekuz, "Dünya Sağlık Örgütü diyabeti artık bir salgın yani pandemi olarak değerlendiriyor çünkü tüm dünyada diyabetli bireylerin sayısı giderek artmakta. Türkiye’de 2020’ye kadar 5 milyon denirken 2020 yılından sonra artık 7 milyondan fazla diyabet tanısı var" dedi. Dünya Diyabet Günü etkinlikleri çerçevesinde dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için bir dizi etkinliğe imza atan Hayat Hastanesi, düzenlediği seminerle şeker hastalığının sağlığa olan etkinlerine vurgu yaptı. Hayat Hastanesi’nin toplantı salonunda organize edilen seminere; Hayat Hastanesi Başhekimi Dr. Fatih Özkul, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Betül Kabalar, Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Özkul, Dahiliye Uzmanları Dr. Ali Nizamoğlu, Dr.Muhittin Pekuz, Dr. Mehmet Erdoğmuş, Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu ve çok sayıda vatandaş katıldı. Diyabet konusunda insanları bilinçlendirmek ve diyabete karşı verilen mücadeleye destek olmak için çalıştıklarını ifade eden Hayat Hastanesi Başhekimi Dr.Fatih Özkul, “Hayat Hastanesi olarak ülkemizde gün geçtikçe yaygınlaşan diyabete karşı insanlarımızı bilinçlendirmek için çalışıyoruz. Diyabette önlenebilir komplikasyon dediğimiz sorunların engellenmesi açısından insanları bilgilendirmek, takiplerin düzgün ve doğru yapılmasını sağlamak hayati önem taşıyor. Sevdiklerimize sağlıklı bir yaşam inşa etmenin de sorumluluğuyla bugün bu semineri düzenledik” dedi. “Tüm sağlığı tehdit ediyor” Şeker hastalığı yeni bir pandemi olarak görüldüğünü ve tüm sağlığı tehdit ettiğinin altını çizen Dahiliye Uzm. Dr. Muhittin Pekuz, “Diyabet bizim için niye önemli, diyabet dediğimiz yani şeker hastalığı sadece tek başına bir laboratuvar tanısı değil. Sadece tek başına şekerden ibaret değil. Bütün organları ve sistemleri tutan karaciğeri, böbrekleri, kalbi beyni ve sinir sisteminin merkezi sinir sistemine ve de mide bağırsak sistemini etkileyen bir kronik hastalıktır. Sistemik hastalıktır. Ciddi bir hastalık gördüğümüz gibi tanısı kolay ama tedavisi ve özellikle komplikasyon açıdan takibi çokça önemli bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü diyabeti artık bir salgın yani pandemi olarak değerlendiriyor çünkü tüm dünyada diyabetli bireylerin sayısı giderek artmakta. Türkiye’de 2020’ye kadar 5 milyon denirken 2020 yılından sonra artık 7 milyondan fazla diyabet tanısı var. Dünyada yine 2 binli yıllarda 171 milyon diyabetli varken 2025 yılında 380 milyonu geçiyor. Dünya Sağlık Örgütü dünya nüfusunun Çin ve Hindistan’dan sonra en fazla en kalabalık nüfusun diyabetik hasta nüfusu olacağı ve dünyanın üçüncü en fazla kalabalık ülkesi olacağını öngörüsünü paylaştı” dedi. “Diyabet eğitimi tüm herkes almalı” Diyabet eğitimi almış hastaların işlerini kolaylaştırdığına işaret eden Dahiliye Uzmanı Dr.Ali Nizamoğlu da, “Herkes bir imkasızı bekliyor herkes bir şeyleri hemen değiştirmemizi istiyor ilaçları azaltmamızı istiyor ve kısa bir sürede kontrol altına almamızı istiyor. Hastalara hep sorduğum bir şey var; diyabet hakkında eğitim aldınız mı? Diyabet hastalığı, semptomları, tipi ve tedavisi hakkında size bilgi verildi mi diye soruları yöneltiyorum yani eğitim çok önemli. Tabi bu hastalara zaman ayırmak gerekiyor o da bizim işimiz. Eğitim aldıktan sonra ikinci en önemli aşama beslenme mutlaka bir beslenme uzmanına gitmesi gerekir. Hastanın hayat tarzı değişikliği dediğimiz en önemli basamak. Beslenme eğitimi almalı karbonhidrat ve şeker tipleri hakkında bilgi sahibi olması lazım. Hasta o kadar bilinçli bir hale geliyorsa zaten dikkat ediyor, seçerek yemeye başlıyor. Kilo fazlalarını vermemiz ve düzenli spor yapmamız gerekir. Bu da üçüncü en önemli aşamadır. Sonra ilaç gerekliliği açısından biz hekimler tekrar devreye giriyoruz" şeklinde konuştu. “Diyabet hastalarının yüzde 70’i kalp hastalığından ölüyor” “Diyabet hastasını kalp hastalığı olarak kabul ediyoruz diyabet hastası bizim için kalp damar hastasıdır” diyen Dr.Mehmet Erdoğmuş ise “Diyabet hastalarının yüzde 70’i kalp hastalığından ölüyor bu da çok önemli. Diyabetik retinopati dediğimiz körlükle sonuçlanan bir gözün şeker tarafından hasarlanmış hali, kanama yani dünyada birinci sırada sebebi şeker hastalığı. Böbrek yetmezliği birinci sırada sebebi şeker hastalığıdır. Diyaliz merkezlerine gittiğiniz zaman en çok şeker hastasını görürüz. Travma (kaza) dışında, bacak kesilmesinin (amputasyonu) birinci sırada sebebi şeker hastalığıdır. Bu kadar tehlikeli, bu kadar ciddi bir hastalık bunu anlatmaya gerek yok. Sinsi hastalığa karşı çok dikkatli olmalıyız” diye konuştu. “Türkiye’de diyabet her gün artıyor” Avrupa ülkeleri arasında diyabet prevalansı en yüksek olan ülkenin Türkiye olduğunu dile getiren Diyetisyen Fatma Hallaç Uslu sözlerini şöyle sürdürdü; “Bu giderek artacak bunun en önemli risk faktörü olan obezite çok etkili. 45 yaş üstü kişilerde 3 yılda bir tarama yapılmalı. En azından hastaları insülin direnci yüksekliğinde yakalayıp beslenme ve yaşam tarzı değişikliği ile diyabet olmalarını önleyebiliyoruz. Diyabet hastalarındaki bu hızlı artış; kötü beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite azlığından kaynaklı.”
16 Kasım 2023 Perşembe - 21:03
Erfelek İlçe Devlet Hastanesi yeni binasıyla hizmete başlıyor
İnşaatı bir süredir defam eden Erfelek İlçe Devlet Hastanesi tamamlandı. Hastane 17 Kasım’da hizmet vermeye başlayacak. Bir süredir inşaatı devam eden Erfelek Devlet Hastanesi’nin yapımı sona erdi. Hastanenin faaliyete geçeceği günün sabırla bekleyen Erfeleklilere müjde hastane yönetiminden geldi. Erfelek İlçe Devlet Hastanesi sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Erfelek İlçe Devlet Hastanesi yeni hizmet binası tamamlanmış olup 17 Kasım saat 17.00’den itibaren acil sağlık hizmetleri yeni binada hizmet vermeye başlayacaktır. Poliklinik hizmetleri de 20 Kasım Pazartesi gününden itibaren yeni binada hizmet vermeye başlayacaktır” ifadelerine yer verildi.
16 Kasım 2023 Perşembe - 16:25
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazzeli hastaları hastanede ziyaret etti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tedavi için Ankara’ya getirilen Gazzeli hastaları hastanede ziyaret etti.Türk-Filistin Dostluk Hastanesi’nin İsrail tarafından bombalanması sonucu kullanılamaz hale gelmesinden dolayı Türkiye ile Mısır koordinasyonda 27 Gazzeli kanser hastası tedavi için Ankara’ya getirildi. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ankara Bilkent Şehir Hastanesinde tedavi altına alınan Gazzeli hastaları ziyaret etti.Öte yandan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Hastane Başhekimi Prof. Dr. Ercan da tedavileri devam eden hastaları ziyaret eden Erdoğan’a eşlik etti.Hastaları tek tek ziyaret ederek "geçmiş olsun" dileklerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağlık durumlarına ilişkin bilgi aldı.
16 Kasım 2023 Perşembe - 16:03
Öz Sağlık İş Sendikası Diyarbakır Şube Başkanından sağlık çalışanlarına ziyaret
Öz Sağlık İş Sendikası Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Aküzüm, sendika çalışmaları çerçevesinde Dicle ve Eğil Devlet Hastanelerinde sağlık çalışanlarını ziyaret etti. Dicle ve Eğil Devlet Hastanelerinde sağlık çalışanlarını ziyaret eden Aküzüm, sağlık emekçilerinin moral ve motivasyonlarının daha da yüksek olması için her zaman mücadele edeceklerini dile getirdi. Aküzüm, herkesin sağlık kuruluşlarından hizmet aldığını, bu nedenle sağlık çalışanlarının motivasyonlarının yüksek olması için mücadele etmeye hazır olduklarını belirtti.
16 Kasım 2023 Perşembe - 16:00
Muş’ta ilk kez ağrısız dikişsiz ameliyat yapıldı
Dünyada ve Türkiye’de son yıllarda belirli bazı merkezlerde yapılabilen bir ameliyat tekniği olan V-NOTES ameliyatı Muş’ta yapıldı. Muş Devlet Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum kliniğinde ilk kez uygulanan bir teknikle yeni bir ameliyata imza attı. Türkiye’de son yıllarda birkaç merkezde yapılabilen bir ameliyat tekniği olan V-NOTES (Vajinal-Natural Orifice Transluminal Endoscopic Surgery) yöntemi ilk defa Muş’ta yapıldı. Muş Devlet Hastanesine başvuran 3 çocuk annesi Sümeyye Ataman (40), ilk defa yapılan bir ameliyat tekniği olan V-NOTES yöntemi ile sağlığına kavuştu. Son yıllarda açık ameliyatlardan uzaklaşıp dokulara daha az zararlı yaklaşımlara eğilim artmakta olduğunu ifade eden Muş Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzm. Dr. Ayberk Çakır, V-NOTES tekniğini ilk defa uyguladıklarını belirterek, “Doğurganlığını tamamlamış hastamız tüp bağlama ameliyatı için hastanemize başvuruda bulundu. Bu ameliyatta biz herhangi bir karında kesi yapmadık. Bir dikiş izi bulunmamakta ve V-NOTES tekniğini ilk defa burada uyguladık. Yatış süresi taburculuk açısından daha kısa sürmekte diğer ameliyatlara göre ve kozmetik açıdan daha ön plana çıkmaktadır bu ameliyat 20 dakika yarım saat sürmekte. Hastamız aynı gün bile taburcu olabilmekte bu sayede herhangi bir izi görülmediği için ve herhangi bir ağrısı olmadığı için yatış süresi kısaldığı zaman hem maliyet açısından hem hastanın enfeksiyon açısından hastane enfeksiyonu tarafında bizim için daha önemlidir” dedi. V-NOTES tekniğini Muş’ta ilk defa kullandıklarını söyleyen Çakır, “Laparoskopik ameliyatlar kadın doğum kliniğinde uygulanmaktadır. Bu genelde büyük merkezlerde standart hale gelmiştir. Karından bir santimlik veya yarım santimlik kesiklerle 3-4 kesik şeklinde bu ameliyatlar gerçekleşmektedir. Son yıllarda trend olan yeni yöntem olan V-NOTES tekniği uygulanmaktadır. Bu yöntemi Muş Devlet Hastanesinde ilk defa yaptık. Kadın doğumla ilgili yaptığımız hemen hemen bütün ameliyatları vajinal V-NOTES tekniği uygulayarak herhangi bir kalıntı iz olmadan kesi olmadan bu ameliyatları gerçekleştirmekteyiz. Bu teknik ile rahim alınması, kanser ameliyatları, rahim sarkması, tüp bağlama ameliyatları, yumurtalık dönmesi ve dış gebelik ameliyatlarını laparoskopik olarak kapalı yapabildiğimiz bütün ameliyatları V-NOTES desteğiyle yapabiliriz. Hem hasta için daha konforlu hem de herhangi bir iz dikiş görünmemektedir” şeklinde konuştu.
16 Kasım 2023 Perşembe - 15:45
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı açıkladı: "Prematüre bebeklerde 22 haftaya kadar yaşatılabilme durumlar var"
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Adar, son gelişmelerden sonra bebeklerin yaşam haftalarında ciddi bir ilerleme olduğunu ve 22 haftaya kadar bebeklerin yaşatılabilme durumlarının olduğunu söyledi. Dünya Prematüre Günü’ne özel Medicana Internatıonal Samsun Hastanesi doktorlarından Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sedat Adar ile Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Buket Taneri önemli açıklamalarda bulundu. Prematüre bebeklerin beslenmesinden, yaşam durumlarına kadar önemli bilgiler aktaran Dr. Sedat Adar, "Prematüre bebeklerin doğum haftasına göre yoğun bakımda bir yatış süreçleri olmaktadır. Taburculuktan sonra bu seferde topluluk kaynaklı viral ve bakteriyel enfeksiyonlar gündeme gelmektedir. Özellik çok kalabalık yerlerden uzak durulması, bebeğin biraz daha izole bir şekilde takibinin ve bakımının yapılması, bakım verenlerin çok sık değiştirilmemesi, tecrübeli ellerde yapılası birinci sıradadır. 32 haftada doğarak taburculuğu yapılmış bebeklerin respiratuar virüs dediğimiz virüsle enfekte olmak ihtimali çok yüksektir. Bunun içinde özellikle ekim ve nisan ayları arasında koruyucu antikor uygulaması mutlaka yapılmalıdır. Bunun kesinlikle yapılması gerekiyor. 32. Haftanın altındakilerde ölümcül seyredebiliyor. Bebeğin eve gidişi sürecinde bizim için en önemli faktör çocuğun doğum kilosu ve doğum haftasıdır. Alta yatan bebeğe ait klinik sorunlar yok ise en azında bir bebeğin 2 kilogram üzerinde ısısını koruyabilir halde gelmesini istiyoruz. Genellikle 2 kilo olduğunda bu çok olmuyor. Çocuğu taburcu etmede özellikle yutma ve beslenme çok önemlidir. Prematüre bebekler taburcu olduklarında birinci isteğimiz anne sütüdür. Anne sütünün yetersiz geldiği durumlarda yine anne sütünü öneriyoruz. O da şöyledir; annenin desteklenmesi ve beslenmesini istiyoruz. ‘Benim sütüm yok, bebeğe yetmiyor’ bize gelen ilk büyük soru oluyor. Biz yine her durumda anne sütü diyoruz. En son çare tıbbı mamalar var. Bunları çok fazla zikretmek bile istemiyorum çünkü anne sütünün yerine alan bileşenler değildir. Son gelişmelerden sonra tabi bebeklerin yaşam haftalarında ciddi bir ilerleme var. Özellikle solunum problemleri, bağırsak problemlerinin çözülebilir haftaları vardı. Bu haftalar gittikçe gerilemeye başladı. 22 haftalara kadar yaşatılabilme durumlar var. Öncesinde düşük olarak değerlendirilen bu bebekler artık hayata bir miktar daha tutunabiliyor ama bunlar çok az sayılı merkezlerdeki imkanlarla oluyor” dedi. "En önemli besin anne sütü" Dr. Buket Taneri ise şunları söyledi: "Dünya Prematüre Günü erken doğan bebeklerimizdeki sorunları ortaya çıkarmak, farkındalığı arttırmak amacıyla her yıl 17 Kasım’da Dünya Prematüre Günü olarak kutlanmaktadır. Her yıl dünyada 15 milyon bebek prematüre olarak dünya gelmektedir. Ülkemizde ise yüzde 12 kadar erken doğan bebek bulunmaktadır. Biraz daha hassas ve bakım gerektiren bebeklerimizdir. Erken doğdukları için beyin, kalp, iç organları, mide sistemleri ve diğer birçok sistemi daha az gelişmiş bebeklerimizdir. Bu nedenle prematüre bebeklerimizin bakımı daha özenli ve titizlikle yapılmaktadır. Özellikle 3. Derece yoğun bakım gerektiren, tecrübeli sağlık personelinin olduğu hastanelerde bakımı titizlikle yapılması gerekmektedir. Prematüre bebeklerimiz beslenmeye başladığı zaman ilk olarak anne sütünü tercih etmekteyiz. Anne sütü en güzel doğal bağışıklıktır" diye konuştu.
16 Kasım 2023 Perşembe - 15:35
BAÜN’de “Organ Bağışı Hakkında Her Şey” Konferansı
Balıkesir Üniversitesi (BAÜN) Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Cerrahi Hastalıklar Anabilim Dalı tarafından, Organ Nakli Farkındalığı Haftası kapsamında “Organ Bağışı Hakkında Her Şey” adlı konferans düzenlendi. BAÜN Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Malazgirt Konferans Salonunda, “Her Bağış, Yeni Bir Hayattır” sloganıyla düzenlenen etkinliğe, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı. Konferansın açılış konuşmasını yapan Balıkesir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arzu Tuna, Türkiye’de 33 binin üzerinde organ bekleyen hastanın bulunduğunu söylerken, 2023 yılı itibari ile toplamda 3bin 100 organ naklinin yapıldığını belirtti. Moderatörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Pınar Ongün’ün yaptığı konferansta konuşmacı olarak yer alan; Uzm. Dr. Gökhan Kılınç, Organ Nakil Koordinatörü Sağlık Memuru Fuat Çöken, BAÜN İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Mehmet Özkan ve BAÜN Hukuk Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Aytuğ Ceyhun Çakır, kendi alanları ile ilgili başlıklarda yaptıkları konuşmalar ile katılımcıları bilgilendirdi.
16 Kasım 2023 Perşembe - 15:35
ANKA’da kalbi durdurmadan küçük kesiyle mitral kapak ameliyatı
Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne nefes darlığı, çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri ile başvuran 28 yaşındaki hasta, kalbi durdurmadan minimal invaziv yöntem ile yapılan mitral kapak tamiri ile sağlığına kavuştu. Hatay’da yaşayan 28 yaşındaki Sezer Doğu’nun uzun zamandır nefes darlığı, çarpıntı ve çabuk yorulma şikayetleri bulunuyordu. Şikayetlerinin artarak devam etmesi üzerine araştırma yapan Doğu, tedavi olmak için Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne başvurdu. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Gökhan Gökaslan tarafından muayene edilen Doğu’nun yapılan tetkiklerinde mitral kapak yetersizliği tespit edildi. Bunun üzerine ameliyat olmasına karar verilen hasta, Prof. Dr. Gökaslan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen başarılı operasyonla sağlığına kavuştu. Sağlığına kavuşmanın mutlu olduğunu söyleyen Sezer Doğu, “Bu yaşta nefes alamamanın üzüntüsünü yaşıyordum. Psikolojik olarak kötü bir durumdaydım. Bu durum Gökhan hocamızla görüşene kadar sürdü. Onunla görüştükten sonra psikolojik olarak çok rahatladım” dedi. Prof. Dr. Gökaslan başarılı geçen operasyonla ilgili şu bilgileri verdi, “Farklı şikayetlerle bize başvuran hastamızın yapılan tetkiklerinde mitral kapak yetersizliği tespit ettik. Bunun üzerine ameliyat edilmesine karar verildi. Hastamıza minimal invaziv yöntem ile yapılan mitral kapak tamiri yaptık. Sağlık durumu giderek iyiye giden hastamız kısa bir süre içerisinde günlük yaşamına devam edebilecek. Dört kalp kapağından biri olan mitral kapak, kalbin sol kulakçığında toplanan temiz kanın, sol karıncığa geçişi sırasında doğru yöne hareket etmesini sağlayan ve bu temiz kanın geri kaçmasını engelleyen kapaktır. Mitral kapakta doğuştan veya sonradan gelişen darlık ya da yetmezlik gibi sıkıntılar olabiliyor. Hastada solunum sıkıntısı, ritim bozukluğu ve en son noktada kalp yetmezliğine sebep olabilen mitral kapak rahatsızlıklarının tedavisi ise teknolojinin de ilerlemesi ile beraber küçük kesi olarak bilinen minimal invaziv yöntemi ile tedavi edilebiliyor. Mitral kapak değişimi, hastanın mitral kapaktaki darlık ve yetmezlik probleminde tamir ile giderilemeyen durumlarda uygulanan, mitral kapağın yapay kapakçıklarla değiştirilmesi operasyonudur. Bu yöntemin ardından hasta kısa sürede günlük yaşantısına dönebiliyor.”
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder