SAĞLIK - 08 Ekim 2019 Salı 14:27

3 aydan uzun süren bel ağrılarına dikkat

A
A
A
3 aydan uzun süren bel ağrılarına dikkat

Türkiye’de her bin kişiden 5’inde ankilozan spondilit (AS) hastalığının görüldüğünü söyleyen Romatoloji Uzmanı Dr.

Türkiye’de her bin kişiden 5’inde ankilozan spondilit (AS) hastalığının görüldüğünü söyleyen Romatoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Gürler, “Eklemlerinde ağrı ya da şişlik, topuk ağrısı, gözde kızarma, kanlanma ve göğüs ağrısı şikayetleri olanlar mutlaka zaman kaybetmeden doktora başvurmalıdır” dedi.


Bel ağrıları toplunda ve dünyada sık görülen problemler arasında bulunuyor. Bel ağrısı karakter ve şekli bel ağrısının sebeplerine bağlı olarak değişebiliyor. Türkiye’de her 1000 kişiden 5’inde ankilozan spondilit (AS) hastalığı olduğu tahmin edildiğini belirten VM Medical Park Samsun Hastanesi Romatoloji Kliniğinden Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Gürler, hastalıkla ilgili önemli bilgiler verdi.



40-45 yaş grubundaki erkekler risk altında


AS hastalığının sebep olduğu ağrıların bel fıtığından farklılık gösterdiğini ve bu nedenle tanıda gecikmelerin yaşanabildiğini kaydeden VM Medical Park Samsun Hastanesi Romatoloji Kliniğinden Uzm. Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Gürler, “Gece ve uzun istirahatlerden sonra bel ağrılarının kötüleşmesi, uzun istirahatlerden sonra tutukluk yaşanması, özellikle 40-45 yaş grubunda ve özellikle erkeklerde mekanik ağrıları gündeme getiriyor. Bu karakterde ağrılar yaşayan kişilerin vakit kaybetmeden hızla doktora görünmeleri gerekiyor” diye konuştu.



Erken teşhis önemli


Hastada eklemlerde ağrı ya da şişlik, topuk ağrısı, gözde kızarma, kanlanma ve göğüs ağrısı görüldüğü zaman doktora başvurulması gerektiğini işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Gürler, şu uyarılarda bulundu: “Aynı şekilde sedef ya da iltihaplı bağırsak hastalığı bulunanlar da bel ağrısı yaşadıkları zaman hızla doktora başvurmalıdır. Ayrıca üç aydan uzun süren ağrıların mutlaka hekim tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda hastanın birinci, ikinci derece ya da daha uzak akrabalarında ankilozan spondilit hastalığı öyküsünün bulunması da kişide hastalığın görülmesi açısından risk faktörü oluşturmaktadır. Erken dönemde doktora başvurmak, hastalığın önüne geçilmesi açısından önemlidir.”



Egzersiz hayatlarının merkezinde olmalı


Hastalığın ilerlemesinin durdurulması, şikayetlerinin baskılanması, ileride oluşabilecek sakatlıkların önüne geçilmesi için uygulanabilecek bazı tedavi seçenekleri olduğunu sözlerine ekleyen Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Gürler ancak hastalığı tamamen kökten çözebilecek bir tedavinin olmadığını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Gürler, “Hastalığı kökten iyileştirecek bir tedavi yoktur. Bu nedenle hastaların kendilerini fiziksel olarak zorlayan bir iş yaşantıları varsa, işlerini değiştirmeleri ya da iş hayatındaki çalışma ortamını düzenlemeleri iyi gelir. Egzersizin yanı sıra ilaç kullanımının mutlaka devam etmesi gerekiyor. Bu koşullar sağlandığında, hastalar uzun yıllar sağlıklı bir şekilde tedavi görebiliyorlar. Hastaların toplumdan soyutlanmaması, hayatlarına devam etmeleri gerekiyor. Hastalara düşen görev, ilaçlarını düzenli kullanmaları ve doktorları ile iyi bir iletişim halinde olmaları, düzenli kontrollere gitmeleri ve egzersiz yapmalarıdır” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Gürhan Akdoğan: "Bursa ovası da, sanayisi de sahipsiz değildir" Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolle 20 bin hektar alandan geriye, 9 bin hektarın kaldığını söyledi. ADD Bursa Şubesi, Bursa’da sanayileşme ve kentleşme çerçevesinde çevresel etkileri hiçe sayan, doğayı tahrip ederek kent ve toplum çıkarları yerine, bireysel çıkarları hedefleyen gündemdeki bazı projeler hakkın basın mensuplarıyla bir araya geldi. Nilüfer Karaman Dernekler Yerleşkesinde konuşan ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, "Yıllarca anlattık, olmadı. Her şeyi rant gören anlayışla vahşice çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşme ile mücadele ettik. ’Bursa ovasını yok ediyorsunuz’, ’Sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda doğayı çevreyi koruyarak sanayileşmeyi, kentleşmeyi birlikte planlayalım’ dedik yine olmadı. Onlarca sanayileşme ve kentleşme sempozyumları düzenledik, raporlar hazırladık, kent yağmasına, ova talanına karşı davalar açtık ama bir türlü dinlemediler. 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolde korunacak ova koruma alanı 20 bin hektar olarak belirlenmiş olmasına rağmen ova korunamamış, meydana gelen sanayileşme ve yerleşim sebebiyle ova koruma alanı 11 bin 245 hektara kadar küçülmüştür. Bu duruma rağmen yapılan araştırmalar (2011 yılında belirlenen ova koruma alanı 9 bin 163 hektar) Bursa ovasının kan kaybetmeye devam ettiğini, günümüzde 9 bin hektarın da çok altına düştüğünü göstermektedir. Bursa ovasının elimizde 9 bin hektarı kalırken onu da sulayamıyoruz. Bursa 2020 yılı çevre düzeni planın da bugüne kadar yaklaşık 300 adet plan değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikleri yapan kurumlar sırasıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Bursa İl Özel İdaresi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi ile ilçe Belediyeleri ve meclisleridir" dedi. "Tarım arazileri her geçen gün küçülmektedir" Dünyada yaşayan insanların nüfusu 2000 yılında 6 milyar iken, şimdi 7,8 milyara ulaştığını belirten Akdoğan, "19. yüzyıl başlarında 1,5 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 10 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. 1950 yılında 21 milyon olan nüfusumuz, 2023 yılında 4 kat artarak 85 milyona ulaşmıştır. Yaşadığımız uygarlık, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve doğal yaşam alalarına verilen zarar sebebiyle tehlikeye girmiş durumdadır. Kapasitenin üzerinde kullanımının sonucunda dünya, aşın bir baskıyla karşı karşıyadır. Endüstri devriminden günümüze dek geçen süre içerisinde dünya nüfusu sekiz katına çıkmıştır. Son 100 yıl içinde, endüstriyel üretim 100 kat artmıştır. İnsan etkinliklerinin ve nüfusun bu inanılmaz artışı çevre üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Bursa’da ise tarım arazisi 2016 yılında 417 bin 420 hektarla toplam arazinin yüzde 38,34’ünü oluştururken, 2022 yılında 369 bin 727,80 hektara düşerek yüzde 33,36’ ya gerilemiştir. Yani son 16 yılda 47 bin 692,20 hektar tarım arazisi, tarım dışına çıkarılmıştır. Tarım dışına çıkarılan bu arazilerin büyük bir kısmı da yerleşim yerlerine ve sanayi alanına dönüşmüştür. Bursa toplam tarım alanının yüzde 79’luk kısmı sulamaya uygun olmasına rağmen, yüzde 42’lik kısmı sulanabilmektedir. Sulamaya uygun alanın ise yüzde 53’ü sulanmaktadır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da hala tarımsal sulama suyunun yüzde 68’i açık sulama sistemleri ile, sadece yüzde 32’si kapalı basınçlı sistemlerle sulanacak arazilere ulaştırılmaktadır" dedi. Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da plansız ve ağırlıklı dışa bağımlı bir sanayileşme söz konusu olduğunu belirten Akdoğan, "Bugün Bursa’da, faaliyette ve alt yapı çalışmaları devam eden, 17 adet Organize Sanayi bölgesi (OSB), 3 adet Özel Endüstri Bölgesi (ÖEB), 8 adet Sanayi Bölgeleri (SB), 24 adet Küçük Sanayi Sitesi (KSS) toplam 52 adettir. Yaklaşık olarak toplam 5 bin 200 hektarlık bir alan kullanan Organize Sanayi Bölgelerinde, 153 bin civarında kişi istihdam edilmektedir. Bursa’da yeterince sanayi bölgesi oluşmuştur. Dağınık ve plansız sanayileşme, tarım arazilerinin yok edilmesi ve gecekondulaşma gibi kentsel sorunları da beraberinde getirmiştir. Artık, mevcut kapasite kullanımları da değerlendirildiğinde, yeni sanayi bölgelerinin açılmasına izin verilmemelidir. Sanayi Bölgeleri, Sanayi Siteleri dışında endüstriyel tesislerin kurulmasına ve çalışmasına izin verilmemelidir. Organize sanayi bölgelerinin büyük bir bölümünde, sonradan OSB olmasından kaynaklı olarak, alt ve üst yapı sorunları hala sürmektedir. Parsel bazında yüzde 30 boş kapasitesi olan Organize Sanayi Bölgelerinin, yüzde 62’sinde Arıtma tesisi yoktur. yüzde 85 inde itfaiye teşkilatı, yüzde 92’sinde Sağlık Merkezi, yüzde 70’inde PTT ve Okul gibi tesisler bulunmamaktadır. Sınırları içerisinde, sanayi bölge ve sitelerini yoğun şekilde barındıran Kestel, Nilüfer ve Osmangazi ilçelerinin durumu ise vahimdir. Bu ilçeler adeta SOS vermektedir" diye konuştu.
Eskişehir Vali Hüseyin Aksoy, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası mesajı yayımladı Eskişehir Valisi Hüseyin Aksoy, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası’yla alakalı bir mesaj yayımladı. Eskişehirlileri, Yunus’u okumaya, anlamaya ve anma etkinliklerine katılmaya davet ettiğini mesajında belirten Vali Hüseyin Aksoy, Yunus Emre’yi kardeşlik, hoşgörülük ve Türkçeyi duru kullanmasıyla örnek gösterdi. Vali Aksoy’un mesajının tamamı ise şöyle; "Yunus Emre’yi yüzyıllar öncesinden günümüze uzanan bir dil ve gönül köprüsü, kardeşlik ve hoşgörü abidesi olarak tanıyor ve seviyoruz. Bu yüzden onun düşüncelerinin, insan sevgisinin doğru biçimde bilinmesi ve gelecek nesillere aktarılması son derece önemlidir. Sevgi elçisi Yunus Emre tüm çağlara özgü bir çağrıda bulunmuştur: "Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz. Çağlar üstü çağrısıyla kimseye kalmayan dünyada kalıcı bir kelime olan sevgi ile insanlık trajedisinin kaynağını teşhis etmiştir. Hakikatin ve hikmetin yolcusu Yunus, sevgi ve sevinci Allah’ın armağanı olarak görmüştür. Duru Türkçesi ile her kelimesi, vicdan ve zihinlere Allah, evren ve insanın bütüncül zincirinin birer halkası olarak tefekküre ve sevgiye davet etmiştir. Yunus Emre’nin şiirleri sanat kaygısı taşımaksızın halkın ruhuna işleyen bir dille yazılmıştır. Yüzyıllardır büyük bir ilgiye mazhar olan Yunus Emre, kendi alanında aşılamamıştır. Sadece Anadolu insanının değil, Türkçe konuşan bütün halkların gönlünde yaşamaktadır. Herkesin Yunus’ta seveceği şiirler ve düşünceler bulması, onun büyüklüğünün bir delili olarak kabul edilmelidir. Yunus, söyledikleriyle insanları yok olmayacak, tükenmeyecek değerlere sevk etmeye çalışmıştır. Yüzyıllar geçtikçe kıymeti daha iyi anlaşılan, milli tarihimizin abide şahsiyeti Yunus Emre’nin çok büyük değer taşıyan düşüncelerinden barış, mutluluk, sevgi ve hoşgörüye susamış olan günümüz insanının alacağı çok şey vardır. Bulabildikleriyle, biriktirdikleriyle herkesin kendince algıladığı Yunus’un daveti dinmeyecek, çağlarca çağlayana dönüşecektir. Eskişehirlileri, Yunus’u okumaya, anlamaya ve anma etkinliklerimize katılmaya davet ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.”