KÜLTÜR SANAT - 03 Mart 2020 Salı 09:24

Yazar Latife Tekin: “Biz Orta Çağ’dan modern dünyaya göç etmiş çocuklar gibiydik”

A
A
A
Yazar Latife Tekin: “Biz Orta Çağ’dan modern dünyaya göç etmiş çocuklar gibiydik”

Çağdaş Türk romanının önde gelen isimlerinden Latife Tekin, “Biz Orta Çağ’dan modern dünyaya göç etmiş çocuklar gibiydik” dedi.

Çağdaş Türk romanının önde gelen isimlerinden Latife Tekin, “Biz Orta Çağ’dan modern dünyaya göç etmiş çocuklar gibiydik” dedi.


Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Samsun Üniversitesi Fuat Sezgin Kütüphanesi’nde 21 Şubat günü çağdaş Türk romanının önde gelen isimlerinden Latife Tekin’i ağırladı.


Samsun Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Dr. Servet Gündoğdu ile Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Dr. Atiye Gündoğdu’nun soru ve değerlendirmeleriyle ilerleyen söyleşide, Latife Tekin ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’ün (1983) yazılış sürecinden akademik söylem ile sanat faaliyeti arasındaki gerilime, insanın bir anımsama formu olarak imge ile kurduğu ilişkiye, şairlerle ve şiirle olan diyalogundan klasik roman formu ile toplumsal gerçekliğimiz arasındaki uyumsuzluk sorununa kadar pek çok konuda görüşlerini edebiyat kamusuyla paylaştı.


İlk romanı Sevgili Arsız Ölüm (1983)’den itibaren kendisine yakıştırılan birtakım edebi akımları ve kuramları sorgulayan yazar, romanlarının edebi akımlarla ilişkisi hakkında, “Hiçbir yazar bir kurama göre metnini tasarlayarak işe koyulmuyor. Sadece ben değil herhalde hiçbir yazar yani oturayım ben gerçekçi bir roman yazayım diye işe başlamıyor diye düşünüyorum. Başlamaz. Ben de öyle başlamıyorum. Yani, Sevgili Arsız Ölüm’ü yazarken verdiğim birtakım sezgisel kararların, o kitabın öyle olmasında bir rolü var. Ama bu kuramla yola çıkmakla hiç ilgili değil. Şimdi edebiyatçılar metinlerini yazıyorlar, öykülerini, şiirlerini, işte romanlarını. Tabii, akademisyenler de yani o metinler üstüne çalışan akademisyenler de bu metinleri inceliyorlar, onlardaki ortak yönleri açığa çıkartıyorlar. Bu tamamen akademik bir alanın tanımlaması ya da yerleştirmesi. Ama edebiyatçı böyle yapmıyor, ben öyle yapmıyorum en azından” diye konuştu.



“Biz Orta Çağ’dan modern dünyaya göç etmiş çocuklar gibiydik”


Büyük göç dalgasının içinde büyümüş bir çocuk olarak kendi ailesinin göç hikayesini anlatmak üzere ilk romanını kaleme aldığını belirten Latife Tekin, köyünde ve evde konuşulan dil ile kentin dili arasında bölünmüş olma deneyiminin kendisinde önemli bir iz bıraktığını ve romanını sezgisel bir kararla evde konuşulan dille yazdığını ifade ederek, “Ben evde kullandığım dille yazacağım dedim. Bu sezgisel ve duygusal bir karardı. Buna bağlı olarak da anlatacağım insanların, aralarında doğup büyüdüğüm insanların gerçek saydığı her şeyi ben de gerçek sayarak anlatacağım. Onlarla arama bir şey farkı koymadan anlatacağım yani. Onlar neye inanıyorsa, nasıl yaşıyorlarsa, kendi yaşadıklarını nasıl hikâye ediyorlarsa, nasıl yorumluyorlarsa ben de tıpkı onlar gibi, onların anlattığı biçimleri kullanarak, bu dili, o havayı, o edayı, inancı kullanarak yazacağım. Bu ikisi de bence, duygusal ve sezgisel, tepkisel iki karar. Yani, ben gerçekçi olayım diye, vermedim bu kararı. Tamamen kendi içinde büyüdüğüm insanlara duyduğum sevgi ve onlarla arama bir mesafe koymamak, hep onları yanında kalabilmek duygusuyla ya da öyle bir duyarlılıkla verdiğim bir karar. Yani neydi onların gerçek saydığı, bizim, benim çocukluğumda, ben bizim yaş kuşağımız için diyorum, yani, biz neredeyse Orta Çağ’dan, kente ve modern dünyaya göç etmiş çocuklar gibiydik. Çünkü bütün gelenek yaşıyordu bizim çocukluğumuzda. Hatta böyle bütün geleneksel kıyafetleriyle köylerde insanlar. Kayseri kozmopolit bir yer. Yani işte, Ermeniler, Rumlar, Avşarlar, Türkmenler, Almanya’dan göçmüş insanlar, Beyaz Ruslar, çok hem kozmopolit, hem de bütün bu gelenek hem işte sözlü kültürüyle hem de kıyafetleriyle hatta mimarisiyle yaşıyordu. Bu tabii büyük bir zenginlikti” şeklinde konuştu.



“Şiir bizim edebiyatımızın ana damarıdır”


Şiir ve roman ilişkisi üzerine konuşmasını sürdüren yazar, romanın form olarak Batı’dan gelmesine karşın şiirin Türk edebiyatında hep var olduğunu dile getirerek, “Ben şairlerin sözcükleri ses haline getirip uzayın boşluğuna geri gönderdiklerini düşünüyorum. Yani dili çözdüklerini ve sesle daha çok, dil öncesi dediğim şey biraz öyle. O yüzden şairlerin o ele avuca gelmez halleri bana çok daha yakın geliyor. Ben şiirin dil öncesine ait olduğunu düşündüğüm için, çocukluk ve dille de meselem olduğu için şairlere kendimi çok yakın hissettim hep. Romancılardan çok şair arkadaşım vardır. Romancıların aklı bana hep sıkıcı geldi. Romancı aklı istemem diyorum. Çünkü roman çok büyük bir proje. Üç-dört senede bir kitap yoğunlaştığında yazabiliyorsun. Yani insan delirmezse bu dört sene içerisinde, bu büyük bir proje çünkü gerçekten duruluyor, sakinleşiyor. Bunu ben kendim büyürken, yaşlanırken deneyimledim. Şairler daha deli, şiir daha işe yaramaz. O yüzden şairlerin dünyası, yani şiir beni belki de daha çok cezbetti” ifadelerini kullandı.



“Benim roman kahramanlarım toplumla çatışmıyordu, daha ziyade masal kahramanı gibiydiler”


Roman kahramanlarının masal kahramanı gibi olduğuna dikkat çeken Tekin, konuşmasının devamında şunları söyledi:


“Anlattığım insanların roman kahramanı olmadıklarını biliyordum, sezgilerle yol alıyordum ama o anlamda epeyce minör denilebilecek bir patikaya sapmıştım. Çünkü roman en basit anlamıyla kentli bir forma sahiptir, birey-toplum çatışması vardır. Bizim roman kahramanımızın çok dramatik bir macera yaşaması ve toplumla çatışması beklenir. Benim kahramanlarım toplumla çatışmıyordu, daha çok masal kahramanı gibidirler. Tabii büyük kopuşlar yaşayıp masal gibi (roman gibi diyemiyorum dikkat ederseniz) gecekondular kuruyorlar ve bin yıllardır yaşadıkları toprakları bırakıp gelmişler ama bu insanlar, bir romanı taşıyabilecek bireysel maceraları olan insanlar değiller, hepsi birbirlerine benziyor. Onları birbirinden ayrıştırmak ‘biri uzun boylu, biri kısa boylu’ ya da ‘her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır’ diye ifade edilebilir ama bu farklılıklar onların ‘roman kahramanı’ olması için yeterli değildir. Sonuçta, bunlar onun roman kahramanı olması için yeterli değil, başka bir form arıyordum ben.”


Katılımcıların yoğun ilgisi nedeniyle iki saati aşkın bir süre boyunca devam eden söyleşi, soru-cevap faslının ardından sona erdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Asgari ücret tespit komisyonu kararı Resmi Gazete’de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı asgari ücret tespit komisyonu kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 2026 yılına ilişkin asgari ücret kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre, işçinin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücreti, 1 Ocak 2026 - 31 Aralık 2026 tarihleri arasında bin 101 lira olarak belirlendi. Karara göre, Komisyon milli seviyede tek asgari ücret uygulanmasına karar verirken 2026 yılı Ocak-Aralık döneminde asgari ücret desteğinin aylık bin 270 lira olarak sürdürülmesi için desteğin kapsamı ile usul ve esaslarının yeniden belirlenmesi önerildi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 12 Aralık’ta başladığı çalışmalarını 23 Aralık tarihine kadar sürdürdüğü, bu süreçte yapılan üç toplantı sonucunda kararın alındığı bildirildi. Karar, işçi temsilcilerinin toplantılara katılmamalarına karşılık, toplantıya katılan üyelerin oybirliğiyle alındı. Gerekçede, asgari ücretin ödenmesi zorunlu olan en düşük ücret olduğu vurgulanarak, Asgari Ücret Yönetmeliği uyarınca asgari ücretin bir pazarlık ücreti olmadığına dikkat çekildi. Komisyonun karar sürecinde işçilerin geçim şartları ile enflasyon hedefi başta olmak üzere çeşitli ekonomik göstergeleri değerlendirdiği ifade edildi. Asgari Ücret Yönetmeliği’nin 11’inci maddesi kapsamında alınan kararın, 1 Ocak 2026 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtildi.
Bayburt Eğitimde dijital dönüşüm Bayburt Üniversitesi Bilim İletişimi Ofisi’nin bilimle toplumu buluşturan "Bi’ Buluşma" etkinlikleri, "Eğitimde Büyük Gelişme: Dijital Dönüşüm" temasıyla devam etti. Milli Türk Talebe Birliği Bayburt İl Başkanlığı ev sahipliğinde düzenlenen etkinliğe, Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sedat Maden konuk oldu. Eğitim dünyasının geleceğinin ve dijitalleşme sürecinin masaya yatırıldığı programa, akademik personel, öğrenciler ve paydaş kurum temsilcileri ilgi gösterdi. Eğitimin geleceği: Dijital dönüşüm Prof. Dr. Sedat Maden, gerçekleştirdiği sunumda teknolojinin eğitim sistemleri üzerindeki dönüştürücü gücünü ele aldı. Geleneksel eğitim yöntemlerinin dijital araçlarla nasıl harmanlandığını anlatan Maden, dijital dönüşümün bir seçenek değil, çağın gerektirdiği bir zorunluluk olduğunu vurguladı. Yapay zeka, hibrit öğrenme modelleri ve dijital okuryazarlık gibi kritik başlıkların tartışıldığı sohbette, bu gelişimin öğrencilere ve öğretmenlere sunduğu fırsatlar değerlendirildi. "Bilimi toplumla buluşturmaya devam ediyoruz" Bilim İletişimi Ofisi yetkilileri, "Bi’ Buluşma" etkinliklerinin temel amacının akademik bilgiyi daha erişilebilir hale getirmek ve güncel meseleleri uzmanlarıyla tartışmak olduğunu belirtti. Programın sonunda, ev sahipliğinden dolayı MTTB Bayburt İl Başkanlığı’na, katkılarından dolayı Prof. Dr. Sedat Maden’e ve katılım sağlayan tüm paydaşlara teşekkür edildi. Etkinlik, katılımcıların sorularının yanıtlanması ve günün anısına çekilen fotoğraflarla sona erdi.
Bayburt Bayburt’ta Regaip Kandili coşkusu: Şehrin dört bir yanında manevi buluşma Üç ayların müjdeleyicisi Regaip Kandili, Bayburt İl Müftülüğü tarafından organize edilen çeşitli programlarla idrak edildi. Tarihi camilerden mahalle odalarına, öğrenci yurtlarından gençlik merkezlerine kadar toplumun tüm kesimleri bu mübarek gecenin maneviyatında birleşti. Tarihi Ulu Camii’nde Mevlid heyecanı Kandil kutlamalarının ana adresi tarihi Ulu Camii oldu. Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Mevlid-i Şerif ile başlayan programda vatandaşlar camiye akın etti. İl Müftüsü Bayram Danacı, gecenin önemine binaen yaptığı konuşmada Üç Aylar ve Regaip Gecesi’nin faziletlerini anlattı. Duaların semaya yükseldiği gecede, İslam âleminin huzuru için el açıldı. Hanımlara özel kandil programları Müftülük, hanımlara yönelik faaliyetlerini şehrin farklı noktalarında eş zamanlı olarak sürdürdü: Velişaban Mahalle Odası: Müftü Bayram Danacı’nın eşi Aslı Danacı, Müftü Yardımcısı İlim Tatlı ve TDV Gençlik Kolları temsilcilerinin katılımıyla hanımlara özel manevi bir program gerçekleştirildi. Aile Yaşam Merkezi: Müftü Yardımcısı İlim Tatlı, Bayburt Belediyesi Aile Yaşam Merkezi’nde "Regaip Gecesinin Anlam ve Önemi" konulu bir konferans vererek katılımcıları bilgilendirdi. Diyanet Gençlik Merkezi: Kur’an kursu öğreticileri Gülsüm Özkan ve Yasemin Kuzu, hanımlarla bir araya gelerek üç ayların bereketini ve kulluk şuurunu paylaştı. Gençlerle gönül köprüsü Kandil maneviyatı öğrenci yurtlarına da taşındı. Müftü Yardımcısı Nurettin Akgül, KYK Bayburt Erkek Öğrenci Yurdu’nda üniversiteli gençlerle bir araya geldi. "Üç Aylar ve Kulluk Bilinci" üzerine yapılan sohbette, gençlerin manevi gelişimine yönelik önemli mesajlar verildi. Bayburt İl Müftülüğü yetkilileri, bu özel gecede toplumun her kesimine ulaşmayı hedeflediklerini belirterek, etkinliklere katılan tüm vatandaşlara teşekkürlerini iletti.