EKONOMİ - 28 Nisan 2016 Perşembe 09:43

Tereyağının Memleketinden Sahte Tereyağı Uyarısı

A
A
A
Tereyağının Memleketinden Sahte Tereyağı Uyarısı

Türkiye genelinde Trabzon Tereyağı olarak satışa sunulan tereyağların yüzde 90’ının sahte Trabzon tereyağı olduğu belirtildi.
Trabzon’un tereyağı ile ünlü ilçesi Tonya’da yıllardır yöredeki ineklerin ürettiği sütlerden yapılan tereyağı gerek rengi gerekse aroması ve tadı ile farklılık gösteriyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Tonya Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Süt Fabrikası’nın Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Tonya, sahte tereyağlarına karşı vatandaşları uyardı.
GERÇEK TEREYAĞINI NASIL ANLARIZ?
Gerçek tereyağını sahtelerinden ayırt etmenin yöntemini de anlatan Tonya, “Önceden renkten dolayı sahte tereyağını anlardık. Ancak onun da çaresini buldular. Rayihasından anlardık, onun da çaresini türlü sahtekarlıklarla buldular. Ama ben en son şunu diyorum bir tereyağını sıcak bir yere (35-36 derece) konulduğu zaman eğer yağdan sarı sarı boyalar akıyorsa boya katkılıdır. Eğer çok geç erime yapıyorsa bu bitkisel katkılıdır ancak buralardan anlaşılabilir. Biz fiyatımızı yüksek tutuyoruz. Ancak bu kez markalarını kullanarak bu kez onlar da tereyağını pahalı satıyorlar. Biz tereyağı kaliteli diyoruz gerçek fiyatı 30-40 TL arası olmalı diyoruz, bu sefer sahte yağcılara rant sağlıyoruz. Onlar da yüksek fiyattan satma peşine gidiyorlar ve satıyorlar da. Vatandaşlarımız yüzde yüz emin olmadıkları yerden tereyağı almasınlar" dedi.
"TRABZON’DAKİ GERÇEK TEREYAĞI ÜRETİMİ TÜRKİYE’NİN BİNDE 10-20’SİNİ ANCAK KARŞILAR"
Türkiye geneline bakıldığı zaman gerçek tereyağı üretimine vurgu yapan Tonya “Gerçek tereyağında Trabzon’u ele alırsak biz 20 ton süt işliyoruz, 300 kilogram civarında bir tereyağı çıkarıyoruz. Trabzon’un genelinde 100 ton süt üretimi olduğunu tahmin ediyoruz, yaklaşık olarak buradan da gerçek tereyağı 2-3 ton çıktığını varsayarsak, bu tereyağını sadece Trabzon’a bile yetmeyeceğini, yetemeyeceğini düşünüyorum. Buna göre Türkiye genellemesini yapacak olursak bu binde 10-20’lere tekabül ediyor. Yani biz Türkiye tereyağının ancak binde 10-20’lerini ancak karşılayabiliriz. Türkiye geneline bakıldığında Trabzon tereyağı denilen yağların yüzde 90’ının çakma Trabzon tereyağı olduğu ortaya çıkıyor” diye konuştu.
“KATKILI TEREYAĞLARI HASTALIK HABERCİSİ”
Tonya, özellikle markasız tereyağı almaktan vatandaşların kaçınmasını isteyerek "Aldıkları markaların da üzerlerini okusunlar. Markalı ürünlerin üzerinde ne kadar bitkisel ne kadar gerçek tereyağı kullanıldığı mutlaka yazacaktır. Ve üzülerek söylüyorum bu katkı dediğimiz bitkisel margarin yağların ilerleyen senelerde çok kötü hastalıklara sebebiyet vereceğinden endişeliyiz, korkuyoruz. İnşallah korktuğumuz gibi olmaz. Ayrıca vatandaşlarımız emin olmadığı hiçbir yağı almasınlar gerekirse yağsız yemek yesinler. Üzerinde etiket olmayan yağları bence yemesinler. Yağsız yemek yesinler bence daha sağlıklı yaşayacakları kanaatindeyim” şeklinde konuştu.
GERÇEK TEREYAĞI SAĞLIK DEPOSU
Gerçek tereyağı üretiminin önemine vurgu yapan Tonya "Geçtiğimiz yıllarda tereyağının zararlı olduğu, kolestrole ve kalbe zarar verdiği anlatılmış ve bununla ilgili yüzlerce haber çıkmıştı. Ancak dünyanın farklı yerlerinde bilim adamlarının şimdilerde yaptıkları araştırmalar ise gerçeğin böyle olmadığını gerçek tereyağının faydalı olduğu anlatılıyor veya ispatlanıyor. Tereyağının şimdi kolesterolü düşürdüğü, şeker hastalığı ve obeziteyi tedavisine yardımcı olduğu yazılıyor. Biz hiçbir zaman kulaktan dolma yaşamadık. Eskilerimiz tereyağını sabah öğle akşam kaşıklarla yiyordu. Tereyağının sağlığa çok yararlı olduğunu söylüyordular. Sonradan yapılana araştırmalarda gerecek tereyağının ama üzerine basarak söylüyorum gerçek tereyağının vücuttaki 36 derecede erime yaptığı ve bunu niçin hiçbir hastalığa sebep olmadığının bilimsel araştırmalarda bunu gösteriyor. Gerçek olmayan yağlar 40-42 derecede erime yaptığından dolayı hastalıklara sebebiyet veriyor. Bir vücut ısısı 39-40 derecede komaya sokar insanı, 40 dereceye de çıkamayacağına göre direk vücutta damar sertliğine kalp rahatsızlığına sebebiyet veriyor” ifadelerini kullandı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Gürhan Akdoğan: "Bursa ovası da, sanayisi de sahipsiz değildir" Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolle 20 bin hektar alandan geriye, 9 bin hektarın kaldığını söyledi. ADD Bursa Şubesi, Bursa’da sanayileşme ve kentleşme çerçevesinde çevresel etkileri hiçe sayan, doğayı tahrip ederek kent ve toplum çıkarları yerine, bireysel çıkarları hedefleyen gündemdeki bazı projeler hakkın basın mensuplarıyla bir araya geldi. Nilüfer Karaman Dernekler Yerleşkesinde konuşan ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, "Yıllarca anlattık, olmadı. Her şeyi rant gören anlayışla vahşice çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşme ile mücadele ettik. ’Bursa ovasını yok ediyorsunuz’, ’Sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda doğayı çevreyi koruyarak sanayileşmeyi, kentleşmeyi birlikte planlayalım’ dedik yine olmadı. Onlarca sanayileşme ve kentleşme sempozyumları düzenledik, raporlar hazırladık, kent yağmasına, ova talanına karşı davalar açtık ama bir türlü dinlemediler. 1977 yılında yapılan tarımsal arazilerin ve özellikle Bursa ovasının korunması hakkındaki protokolde korunacak ova koruma alanı 20 bin hektar olarak belirlenmiş olmasına rağmen ova korunamamış, meydana gelen sanayileşme ve yerleşim sebebiyle ova koruma alanı 11 bin 245 hektara kadar küçülmüştür. Bu duruma rağmen yapılan araştırmalar (2011 yılında belirlenen ova koruma alanı 9 bin 163 hektar) Bursa ovasının kan kaybetmeye devam ettiğini, günümüzde 9 bin hektarın da çok altına düştüğünü göstermektedir. Bursa ovasının elimizde 9 bin hektarı kalırken onu da sulayamıyoruz. Bursa 2020 yılı çevre düzeni planın da bugüne kadar yaklaşık 300 adet plan değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikleri yapan kurumlar sırasıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Bursa İl Özel İdaresi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi ile ilçe Belediyeleri ve meclisleridir" dedi. "Tarım arazileri her geçen gün küçülmektedir" Dünyada yaşayan insanların nüfusu 2000 yılında 6 milyar iken, şimdi 7,8 milyara ulaştığını belirten Akdoğan, "19. yüzyıl başlarında 1,5 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yılında 10 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. 1950 yılında 21 milyon olan nüfusumuz, 2023 yılında 4 kat artarak 85 milyona ulaşmıştır. Yaşadığımız uygarlık, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve doğal yaşam alalarına verilen zarar sebebiyle tehlikeye girmiş durumdadır. Kapasitenin üzerinde kullanımının sonucunda dünya, aşın bir baskıyla karşı karşıyadır. Endüstri devriminden günümüze dek geçen süre içerisinde dünya nüfusu sekiz katına çıkmıştır. Son 100 yıl içinde, endüstriyel üretim 100 kat artmıştır. İnsan etkinliklerinin ve nüfusun bu inanılmaz artışı çevre üzerinde önemli ölçüde olumsuz etkiler oluşturmuştur. Bursa’da ise tarım arazisi 2016 yılında 417 bin 420 hektarla toplam arazinin yüzde 38,34’ünü oluştururken, 2022 yılında 369 bin 727,80 hektara düşerek yüzde 33,36’ ya gerilemiştir. Yani son 16 yılda 47 bin 692,20 hektar tarım arazisi, tarım dışına çıkarılmıştır. Tarım dışına çıkarılan bu arazilerin büyük bir kısmı da yerleşim yerlerine ve sanayi alanına dönüşmüştür. Bursa toplam tarım alanının yüzde 79’luk kısmı sulamaya uygun olmasına rağmen, yüzde 42’lik kısmı sulanabilmektedir. Sulamaya uygun alanın ise yüzde 53’ü sulanmaktadır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da hala tarımsal sulama suyunun yüzde 68’i açık sulama sistemleri ile, sadece yüzde 32’si kapalı basınçlı sistemlerle sulanacak arazilere ulaştırılmaktadır" dedi. Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da plansız ve ağırlıklı dışa bağımlı bir sanayileşme söz konusu olduğunu belirten Akdoğan, "Bugün Bursa’da, faaliyette ve alt yapı çalışmaları devam eden, 17 adet Organize Sanayi bölgesi (OSB), 3 adet Özel Endüstri Bölgesi (ÖEB), 8 adet Sanayi Bölgeleri (SB), 24 adet Küçük Sanayi Sitesi (KSS) toplam 52 adettir. Yaklaşık olarak toplam 5 bin 200 hektarlık bir alan kullanan Organize Sanayi Bölgelerinde, 153 bin civarında kişi istihdam edilmektedir. Bursa’da yeterince sanayi bölgesi oluşmuştur. Dağınık ve plansız sanayileşme, tarım arazilerinin yok edilmesi ve gecekondulaşma gibi kentsel sorunları da beraberinde getirmiştir. Artık, mevcut kapasite kullanımları da değerlendirildiğinde, yeni sanayi bölgelerinin açılmasına izin verilmemelidir. Sanayi Bölgeleri, Sanayi Siteleri dışında endüstriyel tesislerin kurulmasına ve çalışmasına izin verilmemelidir. Organize sanayi bölgelerinin büyük bir bölümünde, sonradan OSB olmasından kaynaklı olarak, alt ve üst yapı sorunları hala sürmektedir. Parsel bazında yüzde 30 boş kapasitesi olan Organize Sanayi Bölgelerinin, yüzde 62’sinde Arıtma tesisi yoktur. yüzde 85 inde itfaiye teşkilatı, yüzde 92’sinde Sağlık Merkezi, yüzde 70’inde PTT ve Okul gibi tesisler bulunmamaktadır. Sınırları içerisinde, sanayi bölge ve sitelerini yoğun şekilde barındıran Kestel, Nilüfer ve Osmangazi ilçelerinin durumu ise vahimdir. Bu ilçeler adeta SOS vermektedir" diye konuştu.