GENEL - 27 Ağustos 2019 Salı 11:34

Sümela Manastırı’nın kayıp hazinesi mercek altında

A
A
A
Sümela Manastırı’nın kayıp hazinesi mercek altında

Türkiye’nin inanç turizmi yönünden önemli merkezlerinden birisi olan Trabzon’un Maçka ilçesindeki tarihi Sümela Manastırı’nın kayıp hazinesinin izi sürülüyor.

Türkiye’nin inanç turizmi yönünden önemli merkezlerinden birisi olan Trabzon’un Maçka ilçesindeki tarihi Sümela Manastırı’nın kayıp hazinesinin izi sürülüyor.


Trabzon’un Maçka ilçesi Altındere köyü sınırları içinde Altındere Vadisi’ne hakim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atina’dan gelen Barnabas ve Sophranios isimli iki rahip tarafından kurulmuş olan Sümela Manastırı’nın kayıp hazinesi araştırılacak. 18. yüzyılda birçok bölümü yenilenen, 19. yüzyılda büyük binaların ilave edilmesiyle muhteşem bir görünüm kazanan Sümela, Trabzon’un 1916-1918 yılları arasındaki Rus işgali sırasında el konularak, 1923’den sonra tamamıyla boşaltıldı. Bir anda boşaltılan manastırdaki görevli papazlar değerli kutsal eşyaları manastırın içine değil de bölgedeki Ayavarvara Kilisesi’ne gömerek Yunanistan’a giderken, manastır bu dönemden sonra tütün kaçakçıları ve çobanlar tarafından bir konaklama yeri olarak kullanıldı. 1931 yılında dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye bir talepte bulunan Yunan yetkililer, papazlar tarafından gömülen değerli kutsal eşyaları geri almak istedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin denetiminde Sümela Manastırı’na gelen 3 papaz, Ayavarvara Kilisesi’ne gömülen lörik parçası, parşömeni ve Aziz Lukas ikonasını alarak götürdü. Bu dönemlerde Sümela Manastırı’ndaki tarihi eserlerin büyük kısmı yağmalandı. İddialara göre 1950’li yıllarda görev yapan ABD’li NATO askerleri, altı yüksek kamyonlarla Sümela Manastırı’na çıkarak paha biçilemez oyma kapısı başta olmak üzere manastırdaki birçok tarihi eseri yurt dışına kaçırdı. Yaklaşık 100’e yakın paha biçilmez eserin izini süren yetkililer, 22 Eylül 2015 tarihinde restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapatılan, 25 Mayıs’ta ise bir bölümü yeniden ziyarete açılan Sümela Manastırı’nın restorasyonunun tamamlanmasının ardından manastırdaki bir odada bu eserleri toplamayı hedefliyor.


Sümela Manastırı’nın kayıp hazinesi hakkında bilgi veren Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyasi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Köse, 3 papazın Türkiye Cumhuriyeti’nin denetiminde manastıra geldiklerini ve üç kutsal eşyayı gömdükleri yerden çıkartarak Yunanistan’a geri götürdüğünü belirterek, “Kültür Bakanlığının elinde manastırdaki kayıp eşyalar ile alakalı bir envanter olup olmadığını bilmiyorum. Umarım ki vardır. O envantere göre müzelerde araştırma yapılıyordur. Papazlar ayrılırken ya da herhangi birimiz ayrılacak olsak geri döneceğimizi düşünerek eşyalarımızın bir kısmını bir yere saklarız. Bizim bildiğimiz resmi kayıtlara geçmiş olan parçalar arasında Aziz Lukas ikonası, Aziz Lukas tarafından boyandığına inanılan ikona, lörik kutsal haç parçası ve Aziz Kristopher tarafından parşömen üzerine yazıldığına inanılan, bu bilgileri kesin yüzde yüz bilemiyoruz İncil parçası. Papazlar Sümela Manastırı’ndan ayrılırken bu değerli kutsal eşyaları manastırın içine değil, bugün minibüslerle gidilen yolun sağında bir küçük kilise vardır Santa Barbara, Ayavarvara olarak bilinen, Sümela Manastırı’nın arazisi olarak bilinir bu bölge. Oradaki küçük kiliseye gömdüler. İsmet İnönü’nün Yunanistan ziyareti, 1931 yılı manastır henüz yangın geçirmemiş bu tarihte. Tütün kaçakçıları veya çobanlar tarafından bir konaklama yeri olarak kullanılmaktadır. Yunanistan, İsmet İnönü’den bu eşyaların alınması için ricada bulunuldu ve 3 papaz Türkiye Cumhuriyeti’nin denetiminde izinle geldiler, gömdükleri yerden üç kutsal eşyayı, lörik parçasını, parşömeni ve Aziz Lukas ikonasını alarak Yunanistan’a geri götürdüler. Bu Türkiye Cumhuriyeti izniyle gerçekleşti. Yani bu eşyaları Kültür Bakanlığı istese de geri alamaz. 1931’de dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından bu izin verilmişti” dedi.



“Manastır 1970’li yıllara kadar korunmuyordu”


Sümela Manastırı’nda 1937 yılında büyük bir yangının çıktığını ifade eden Köse, “Sümela Manastırı 1923 yılında 24 son keşişin ayrıldığı tarih. 1970’li yıllara kadar boş, herhangi bir koruma yok, herhangi eserlere ya da içerisindeki eşyalara bir sahip çıkma durumu mevcut değil. Üç çeşit eşya alınması gerçekleşti. Çünkü çok fazla insan yaşadığı için büyük bir köy gibi düşünün. O köyde yaşayan insanların büyük bakır kazanları vardır, altın eşyaları vardır. Manastırlar yerel halktan vergi aldıklarından dolayı zengindir. Sümela’nın Akçaabat’a kadar mülkü vardır. Nüfus değişimi olduğu için bölgeye yerleşen muhacirler ya da köylüler ihtiyaç duydukça demir parçalarını, küçük eşyaları manastırdan aldılar. Bu soygun değil, bu sadece ihtiyacın manastırdan giderilmesidir ve zarar da verilmemiştir. İkincisi tütün kaçakçılarının ve bölgeyi kullanan çobanların manastırda, kazaen çıkarıldığı söylenir, kazaen içeride küçük bir ateş bıraktılar. İçerisinde yığınla kestane ağacından yapılmış ahşap bir aksan var, 100-150 yıllık ağaçlardan bahsediyoruz. Yangın tarihi 1937 olarak işaret edilir. Bölgedeki yaşlılar da bunu teyit eder. Yaşlılarla konuştuğumda dediler ki ’O kadar büyük yangındı ki vadi bütün gece aydınlandı, bütün bina yandı.’ İçerideki eşyalar yandı. Bu zamana kadar manastırdan bilinçli olarak Avrupalı müzelerin malzeme alıp almadığını resmi kayıtlarla da bilmiyoruz. Elimizde herhangi bir veri de yok. Dönemin yaşlıları bu şekilde bilgi vermediler. Verdikleri bilgi şu; 1950 yıllardan sonra Amerikalı askerlerin Türkiye’ye gelmesi, Soğuk Savaş’ın 1945’de başlaması, 1946’da Türkiye ile Amerikan ilişkilerinin sıkılaşması. 1952’de Türkiye’nin NATO üyesi olması. Sümela Manastırı’na giderseniz ana kaya kilisesinin dış duvarına bakın, orada Amerikalı askerlerin 1956-1960 yıllarında yazdıkları yazıları görürsünüz. Amerikalı askerlerin manastır hakkında bilgileri vardı. On binlerin bu güzergahtan geçtiklerini biliyorlardı. Ziyaretlerinde belki yangından sonra kalan eşyaları, ne kaldı bilmiyoruz, eşyaları alarak altı yüksek kamyonlarla, limandan da gemilerle Amerika’ya taşıdıklarını köylüler bize anlattı” şeklinde konuştu.



“Sümela Manastırı’ndan mutlaka izinsiz götürülen eşyalar vardır”


Sümela Manastırı’nın asıl eserlerinin Ankara’daki Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde olduğunu dile getiren Köse, “Ben Kültür Bakanlığının yerinde olsaydım şunu yapardım. Öncelikle Sümela Manastırı ya da bölgedeki tarihi eserler manastır, cami, kilise, han, hamam, kervansaray fark etmeksizin bu ortak miras. Bu mirastan şu anda herkes kazanç sağlıyor. Bu mirasın korunması için elimden geleni yapar, var olanın envanterini çıkarırdım. Sonra Sümela Manastırı’ndan izinsiz götürülen eşyalar varsa, ki mutlaka vardır, bildiklerimiz Oxford Asmolen Müzesi’nde var, İrlanda Ulusal Müzesi’nde var, Amerika’daki müzede var. Tamamını bilmiyorum. Bildiğim üç tanesi. İkonastasis bir tanesinde. Asma süslemeli kapı başka bir tanesinde. Asıl eserler Ankara’da Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde. El yazması kitaplar, İnciller büyük bir kısmı 60’a yakın kitap var Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, orada duruyor. Kimse onları araştırmıyor, incelemiyor. Sonra bu envanter çıkartılarak, var olanlar incelendikten sonra, var olan korunduktan sonra dışarıdaki eserlerin elde edilmesi için girişimde bulunulabilir” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Türkiye’nin canlı ve minarel türleri bu müzede sergileniyor Türkiye’nin ilk doğa tarih müzesi olma özelliği taşıyan Erzincan’ın Kemaliye ilçesindeki Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi, başta Kemaliye olmak üzere Erzincan ve yurt genelinden canlı ve minarel türlerine ait yaklaşık 5 bin çeşit materyali sergiliyor. Erzincan Kemaliye’deki Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi, Kemaliyeli olan, Prof. Dr. Ali Demirsoy’un katkıları ile kuruldu. Müzeyle ilgili şu bilgilere yer verildi: “Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi, Kemaliye ilçesinde kurulan “Doğa Müzesinde Bilimsel Bir Gezinti” isimli proje kapsamında 2009 yılında kuruldu. Müzenin kuruluşuna Prof. Dr. Ali Demirsoy, Prof. Dr. Aydın Akbulut ve Öğ. Gör. Yusuf Durmuş öncelik etti. Bu müzede sergilenen örneklerin önemli bir kısmı 10 ayrı üniversiteden 48 bilim insanının görev aldığı “Kemaliye ve Çevresinin Biyoçeşitlilik Açısından İncelenmesi” projesi kapsamında bölgeden toplanan jeolojik ve biyolojik örneklerden oluşmakta. Kurulduğu tarihten bugüne bölge halkı, öğrenciler ve ekoturizm açısından önemli bir ilgi odağı oldu. Ülkemizin değişik bölgelerinden ve Kemaliye çevresinden alınan mineral, taş, toprak ve her türlü jeolojik materyal MTA’daki uzmanlara teşhis ettirilerek dolabların içindeki raflarda uygun kaplarda sergilenmekte. Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş mineral, kristal, toprak, kayaç örnekleri sergilenmekte. Kemaliye ve çevresinin Gastropad, Bivalvia ve Echinodermata gruplarına ait fosil örnekleri teşhis edilerek, raflarda sergilenmekte. Bir hücreli bitki ve hayvanların mikroskop altında görüntülerinin sunulduğu bir bölüm bulunmakta. Karasal ekosistemin ilk canlı gruplarından olan likenler doğal ortamına uygun habitat ortamları hazırlanarak sergilenmekte. Yine Kemaliye’den toplanan ve teşhis edilen karayosunu örnekleri sergi panolarına yerleştirilerek sunulmakta. Omurgasızların önemli bir kısmı formol ve alkol içinde kavanozlarda etiketleriyle birlikte sunulmakta. Böceklerin büyük bir kısmı, bilimsel örnek hazırlama yöntemine göre içi boşaltılıp tahnit edilmiş, özel böcek iğnelerine geçirilerek panolarda (müze görsel materyali olarak) ya da parazitlere karşı özel korumalı, çekmeli müze dolaplarında saklanmakta. Müzenin en ağırlıklı kısmını böcekler ve herbaryum materyali oluşturmakta. Bölgenin ve ülkemizin tatlısularında ve denizlerinde yaşayan balık örnekleri çeşitli kimyasal işlemlerden geçirerek (formolalkol) görsel malzemeye dönüştürülerek sergileniyor. Aynı işlem amfibiler için de yapılmıştır. Farklı türlerden oluşan amfibi örnekleri alkollü kaplar içinde ve sergi dolaplarında teşhir edilmekte. Birçok zehirli yılın türünün bulunduğu sürüngen örnekleri de aynı yöntemle görsel malzemeye dönüştürülmüştür. Özellikleri, zehirleri ve korunma önlemleri konusunda bilgiler verilmiştir. Çeşitli fırsatlarla elde edilmiş kuş örnekleri tahnit edilerek sunulmaktadır. Kemaliye ve çevresinden 200 yakın kuş türünün (bir kısmı göçücü, transit) varlığı bilinmektedir. Bu kuş türlerine ilişkin tanıtıcı resimler ve tahnit malzemeleri önemli bir eğitim malzemesi niteliği taşımakta. Türkiye’deki yırtıcıların büyük bir kısmını barındıran yörede, memeliler önemli bir yer tutmaktadır. Soyu tehdit altında olan ayı, kurt, vaşak, sansar, dağ keçisi, porsuk, sincap, yedi uyur, fındık faresi, yer sincabı, çok sayıda küçük memeli ve kemirici türleri yörenin fauna elemanları olarak müzede halkın ve eğitim camiasının hizmetine sunulmuştur. Çeşitli şartlar altında elde edilmiş olan büyük ve küçük memeliler tahnit edilerek üç boyutlu sergilenmiştir. Ayrıca bu memelilerin postları ve bazılarının iskeletleri de sergilenmekte ve tanıtıcı bilgi verilemekte. Kemaliye ve çevresinden teşhis edilen 1000 kadar bitkinin en az yarısı, özellikle soğanlı bitkiler görsel olarak sunulmuştur. Bitkiler müze materyali olarak preslendikten sonra kartonlara yapıştırılmıştır. Bu örneklerin hepsi herbaryum örnekleri olarak özel dolaplarda bilim insanlarının kullanımına açıktır ve sergilenmekte”