GÜNDEM - 10 Eylül 2025 Çarşamba 11:51

Dr. Hayati Bice: "Türkeş'in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu"

A
A
A

12 Eylül darbesi sonrası döneme ait yazılan edebi eserleri 12 Eylül Ülkücü Edebiyatı projesi ile derleyen Dr. Hayati Bice askeri darbeye ilişkin, "MHP davasının başlangıcında Alparslan Türkeş’in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu. Şundan dolayı dışarıdaki insanlar da ne yapacaklarını bilmiyorlardı doğrusu. Dolayısıyla biz kendimiz o zaman legal bir görüntüde derneğimiz olmasa bile kendi teşkilatımızı muhafaza etmiştik" dedi.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren öncülüğünde yapılan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin etkisi 45 yıl geçmesine rağmen hala sürüyor. Darbe sonrası cezaevinde mahkum olanların hatıralarının yer aldığı roman ve anı kitaplarını inceleyen Dr. Hayati Bice, 12 Eylül Ülkücü Edebiyatı projesinin hazırlanmasına yardımcı oldu. Dönemin cezaevlerinde mahkumların yaşadıklarını ve siyasi ortamının tazeliğini koruması adına çalışmalar yürüttüklerini belirten Dr. Bice, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklamada bulundu.

"Ülkücü hareketinin içinde sadece sempatizan olarak değil öğrenci derneği yöneticisi olarak bulunuyordum"

12 Eylül darbesi öncesi Ankara’da sokaklarda siyasi ortamın çok gergin olduğunu aktaran Hayati Bice, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ciddi bir siyasi kamplaşma olduğunu söyledi. Ankara Tıp Fakültesi öğrencisi olarak yüksek öğrenimlere başladığını yıl olan 1977’den 12 Eylül 1980’e kadar okuldaki ülkücü yapılanma içinde yer aldığını dile getiren Bice, "O yıllarda da benim okumayla yazmayla ilişkilerim güçlü olduğu için okulumuzda mevcut olan öğrenci derneği ülkücülerin elindeydi. Çünkü Ülkü Ocakları’nın ilk kurucu genel başkanlarından, şu anda rahmete gitmiş olan Dr. İbrahim Doğan önemli bir teşkilatçıydı ülkücü yapılanma arasında. Onların kurduğu bir dernekti Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği. O dernek, 12 Eylül’e kadar Ülkücülerin kontrolünde kaldı. Onun 12 Eylül darbesi olduğunda yönetim kurulu üyesi olarak 7 arkadaşımla birlikte ben de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği yönetim kurulu üyesiydim. Dolayısıyla Ülkücü hareketinin içinde sadece sempatizan olarak değil öğrenci derneği yöneticisi olarak bulunuyordum" şeklinde konuştu.

"Tıp Fakültesi öğrenci yapılanması bir şema halinde iddianameye girmiştir"

Ülkücü hareketin içindekilerin Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen başarılı öğrenciler olduğunu aktaran Bice, fakültesindeki yapılanmanın hem entelektüel yönden hem de örgütlenme tarzı olarak değerli olduğunu vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:

"MHP iddianamesini hazırlayan savcılığın da radarına takılmış. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrenci yapılanması, ülkücü yapılanma MHP ve yan kuruluşlar iddianamesinde Ülkücü hareketin üniversitelerdeki örgütlenmesinin örneği olarak zikredilmiştir. Üniversitelerdeki ülkücü hareketin yapılanmasına bütün Türkiye için verilen örnek Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki ülkücü öğrenci yapılanmasıdır. Burada ilginç olan bir nokta bizim ülkücü hareketin yapılanmasında örnek gösterilen Tıp Fakültesi öğrenci yapılanması bir şema halinde iddianameye girmiştir. Bu şema MHP iddianamesinin belgeler kısmında yer verilen bir şemadır. Bizim birinci sınıf yahut da ülkücü olarak nitelikli arkadaşlarımızın toplam sayısı bütün okulda 100 kişi kadarken o belgede bunlardan 70 tanesine bir şekilde bir ünvan verilerek bir şema meydana getirilmişti. Benim de yöneticisi olduğum Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği illegal ülkücü yapılanmanın legal görünümlü uzantısı olarak kaydedilmişti. Bu ceza hukuku açısından çok kritik bir şeydi. İllegal bir yapılanma içerisinde legal bir faaliyet gösteren derneğin yer alması son derece sıkıntılı bir durumdur ceza hukuku açısından. Bu olay bizim yaşantımızda şöyle bir şeye de yol açtı.

12 Eylül darbesi olduktan sonra, Ekim ayında okullar açıldıktan sonra bir gün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği’nin yönetim kurumundaki 7 arkadaşımıza bir tebligat geldi. Bizi Ankara Adliyesi’nde bir savcının makamına çağırıyordu. Oraya gittiğimizde biz şunu gördük, bir savcının masasında sağında ve solunda dosya yığınları vardı. Bunlardan bir grubu sağ derneklere bir grubu sol derneklere diye ayrılmıştı. Savcı bize, ‘Siz sağ gruptan mısınız?’ diye sordu. Biz de ‘Evet’ dedik. Çünkü başka bir türlü söz konusu olamazdı. Kendi yanındaki daha az yükseklikteki olan dosyalar arasından bizim Ankara Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği dosyasını çıkardı. Dedi ki ‘Sizin derneğinizin dernekler kanuna muhalefetten kapatılması için yeterli gerekçeler var. Buna itirazınız var mı? Eğer bu kapatma gerçekleşirse dernekler kanuna muhalefetten size para cezası vereceğiz’ dedi. Orada hemen arkadaşlarla biz hangi bir suçlamayla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bu suçlamayı işitince hemen birbirimizle böyle hal diliyle anlaşarak itiraz etmeyelim kararına vardık. Çünkü her türlü bir suçlamayla muhatap olabilirdik orada. Evet dedik kabul ediyoruz dedik, öylece bir para cezası ile bizim öğrenci derneğimiz hem kapatıldı hem de biz yönetim kurulu üyeler olarak para cezası ile cezalandırıldık. Sonradan fark ettik ki savcıya şöyle bir görev verilmiş, Ankara’da ne kadar dernek varsa bunlar işte ülkücü dernekler, devrimci dernekler diye gruplandırılmış önceden yapılan bir çalışmayla. Savcıya bu dernekleri herhangi bir bahane ile kapatacaksınız talimatı verilmiş."

"Türkeş’in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu"

1980 darbesi sonrası bütün siyasi olayların bıçakla kesilmiş gibi sona erdiğini dile getiren Bice, okullardaki ortamın rahatladığını belirterek, "Cezaevindeki ülkücüler o ülkücülerin yaşadıkları dışarıya yansıyordu. Yani yapılan işkenceler oradan sonra ülkücülerin arasına sokulmaya çalışılan fitne hareketleri. Daha sonra MHP davasının başlangıcında Alparslan Türkeş’in salona girdiğinde okunan İstiklal Marşı önemli bir moral kaynağı oldu. Şundan dolayı dışarıdaki insanlar da ne yapacaklarını bilmiyorlardı doğrusu. Dolayısıyla biz kendimiz o zaman legal bir görüntüde derneğimiz olmasa bile kendi teşkilatımızı muhafaza etmiştik" ifadelerini kullandı.

"12 Eylül süreciyle ilgili yazılmış olan hikayeler, romanlar ve anı kitaplarını inceledik"

12 Eylül sonrası milliyetçi dergilerde yazmaya devam ettiğini belirten Bice, "İlgimiz, 1978’den bu tarafa tanıdığımız Devlet Bahçeli’nin de desteğiyle 2012 yılında Ülkücü Yazarlar Derneği’ni kurmamızla bir organik hal aldı. Ülkücü Yazarlar Derneği’ni kurduğumuzda biz şunu hedeflemiştik. Ülkücülük adına oluşturulan 12 Eylül Edebiyatı’nı da bir araya getirelim. Bu kapsamda ülkücü hareketin 12 Eylül süreciyle ilgili yazılmış olan hikayeler, romanlar ve anı kitaplarını inceledik. Bunları 12 Eylül Ülkücü Edebiyatı ismiyle o zamanki derneğimizin web sitesinde yayınladık. Bunlar arasında irili ufaklıları da dahil olmak üzere 50’ye yakın eser tespit ettik ülkücüler tarafından yazılmış olan romanlar ve anı kitapları olarak. Bunlar arasında 10-12 tanesi önemlidir. Bunlardan rahmetli Şevket Adnan Şenel’in ‘Elma ve Bıçak’ kitabını özellikle vurgulamak isterim. Yine, Zihni Açma’nın ‘Var Olacağız Eylüllere Rağmen’ isimli kitabı anı kitabı olarak değerlidir. Eşinin Ülkücü hareket içindeki aktivitesinden dolayı ciddi sıkıntılara maruz kalan Emine Özgenç hocamızın ‘Eylül 12’den Vurdu’ kitabı da kayda değerli bir eserdir. Bunun yanında diğer bazı eserler de vardı değişik yönleriyle. Bunu cezaevindeki arkadaşlarımızın yazdığı eserler de oradaki ortamı, oradaki ülkücülerin durumunu anlatmasıyla değerlidir" dedi.

Oğuzhan Halil Özbek - Berkay Hasan Karayakas  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara AK Parti Grup Başkanvekili Gül: "Terörün sona ermesi için Suriye’de 10 Mart mutabakatına uyulması çok önemlidir" AK Parti Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül, "Terörün sona ermesi için Suriye’de 10 Mart mutabakatına uyulması çok önemlidir" dedi. TBMM Genel Kurulu, 2026 yılı bütçe görüşmelerinin son gününde Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı. Kurtulmuş, birleşimi açtıktan sonra bütçenin tümü üzerindeki görüşmelere geçildi. Bütçe üzerine konuşan AK Parti Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül, "Bu bütçe milletimizin AK Parti’ye vermiş olduğu 24’üncü bütçe. Her zaman çıkıp ‘Bu millet sizi gönderecek. İşte bu son bütçeniz, bir daha burada oturamayacaksınız’ diyenleri gördük. Ama milletimiz her şeyi çok iyi görüyor, her şey milletimizin hakemliğinde gidiyor ve milletimiz hamdolsun 24’üncü bütçeyi de AK Parti’ye verdi, Cumhur İttifakı’na verdi. İnanıyorum ki daha nice bütçeyi, 2026’ları, 27’leri, 28’leri ve daha nice bütçeleri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bu milletimiz güçlü desteğiyle inşallah verecek çünkü milletimiz bize güveniyor. Dünya demokrasi tarihinde benzeri az görülmüş bir siyasi süreklilik, siyasi istikrar ve büyük bir toplumsal güven ve mutabakat var. İşte biz de milletimize layık olmak için bütün yürütme olarak, gece gündüz çalışıyoruz ve hedefimiz Türkiye Yüzyılını kurmak" diye konuştu. Konuşmasının devamında milletin çizdiği istikametten yollarına devam edeceklerini dile getiren Gül, "Birçok şey yaptık değerli arkadaşlar; yollar, köprüler, birçok yapılar yaptık. Değerli arkadaşlar, bugün elde ettiğimiz bütün başarıların arkasında devlet ve millet arasındaki bir kaynaşması var. Gazi Meclisimiz, kurucu Meclis olması hasebiyle de dünya parlamentolarında çok önemli bir yere sahip ve Cumhuriyetimizi kurdu. Bu Cumhuriyetimiz ne zaman kök salsa kökü budanmaya çalışıldı, ne zaman demokrasi güçlense hep kesmeye; darbelerle, vesayetlerle, muhtıralarla bu milletin önü kesilmeye çalışıldı, darağacına gönderilen başbakanlar oldu ve bu ülke ne zaman kenetlense hep düşmanlar karşımıza çıkarıldı. Bu düşmanlar, bu ötekileştirilen kesimler kimi zaman dindarlar oldu, kimi zaman Aleviler oldu, kimi zaman Kürtler oldu ve bu kesimler dışlandı, hedef gösterildi. Rövanşist vesayetçi anlayışı, tepeden bakan bir anlayışı, milletin tepesinde boza pişiren zihniyetleri, dönemleri yaşadık" ifadelerini kullandı. "Terörün sona ermesi için Suriye’de 10 Mart mutabakatına uyulması çok önemlidir" Terörsüz Türkiye ve bölgede yaşanan gelişmeler hakkında değerlendirmede bulunan Gül, "İç cephemizi ne kadar güçlendirirsek dışarıdaki meydan okumalara karşı daha güçlü olacağız, daha güçlü bir meydan okumalara karşı ülkemizin gücünü daha da güçlendirmiş olacağız. Dolayısıyla terörün sona ermesi, varlığını sona erdirmesi ve Suriye’de 10 Mart mutabakatına uyulması bu anlamda çok önemlidir ve Suriye’nin Türkmen’iyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Nusayri’siyle, hep birlikte, beraber kardeşçe yaşamasını, demokratik katılım ve istikrarını son derece önemli görüyoruz. Suriye’de, Irak’ta, İran’da yaşayan Kürt kardeşlerimizi kendimizden ayrı görmüyoruz. Cumhurbaşkanımız, Esad zamanında da oradaki Kürtlerin kimlik problemlerini bire bir sorun eden, onların tanınmasına yönelik her türlü politikalarda Kürt kardeşlerimizin yanında olmuştur. Şimdi de varlıkları ve güçlü temsilleri için her zaman bölgedeki tüm Kürtlerin yanında güçlü bir şekilde olacağız, o kardeşlerimiz her zaman bizleri yanlarında görecekler ve böylece hem ülkemizde hem bölgede huzurlu, kalıcı bir barışı temin ediyoruz" dedi.