MAGAZİN - 20 Aralık 2011 Salı 10:11

BENNU YILDIRIMLAR`DAN İLGİNÇ BENZETME

A
A
A
BENNU YILDIRIMLAR`DAN İLGİNÇ BENZETME

Ünlü oyuncu Bennu Yıldırımlar, Balıkesir Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, tiyatro ile ilgili olarak, "Tiyatro iki kalas, bir heves. İki kalası çakıyorsun, üzerine çıkıp oynuyorsun" ifadelerini kullandı.
BAÜ Endüstri Bilimleri ve Teknoloji Topluluğu öğrencilerinin düzenlediği söyleşiye konuk olan Bennu Yıldırımlar, tiyatroyu soran gençlere önce mutlaka eğitimlerini tamamlamalarını tavsiye etti. Güzel sanatçı, "Tiyatro iki kalas bir heves. Oturmakla olmuyor, iki kalası çakıyorsun, üzerine çıkıp oynuyorsun, bu kadar basit. Bence tiyatro yapın. Herkes en azından 1 yıl drama dersleri almalı. Bunun lüks değil, ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
Çağış Yerleşkesi’ndeki Fen -Edebiyat Fakültesi Amfi Salonu’nda öğrencilerle bir araya gelen ünlü oyuncu, hayranları tarafından dizilerle ilgili soru yağmuruna tutuldu. Sanat yaşamı ve sinema ve dizi oyunculuğuyla ilgili soruları cevaplayan Bennu Yıldırımlar, hiçbir zaman, "Keşke bu mesleği yapmasaydım" demediğini ancak daha iyi şartlarda, mesleği daha iyi anlayan bir yapı içerisinde olmak istediğini söyledi.
Umutsuz Ev Kadınları isimli dizinin Amerikan yapımcı ile Türk yapımcının ortak bir çalışması olduğunu anlatan Bennu Yıldırımlar, dizideki tutumlu, titiz, temiz, zengin ve güçlü karakterdeki rolünün Güney Amerika kültürü olduğunu kaydetti. Yıldırımlar, "Amaç burada bu bölgeye, yani Balkanlar ve Orta Doğu’ya, Azerbaycan’ın kendi gelenek göreneklerine göre bu dizinin uyarlanması. Oradaki karakterler gerçekten bizim toplumumuza uyarlanmış. Benim karakterim Güney Amerika kökenli, ABD’nin güneyinde. Güneyliler
daha zengin, aristokrat, büyük çiftlik sahibi, silahları iyi kullanan insanlar. Ben o yapıda bir insanı oynuyorum. Sosyal yaşantılarında daha kurallı, evinde fazlasıyla titiz davranan, kendine göre en iyi yemekleri pişirdiğine inanan, ’bal dök yala’ dediğimiz o özel komşularımızdan birini canlandırmaya çalışıyorum. 12 bölümdür Sinan karakteriyle Yasemin karakteri sanki 100 yıllık evliymiş gibi ilişkilerini yürütüyor. Düşünün ki bunu Suudi Arabistan’a falan satacaklar. Ancak bu kadar olabilir" dedi.
İş yoğunluğu sebebiyle ailesine yeterince zaman ayırmasının güç olduğunu anlatan Yıldırımlar, "Sabahları çocuğumla birlikte olmak zorundayım, akşamları nadiren de olsa evde olduğumuz zamanlarda kesinlikle birlikte yemek yemeye özen gösteririz. Şu an edebiyat hocamla, ilkokul öğretmenimle hala görüşüyorum. Matematik öğretmenimi de görsem gidip boynuna atılacağım ama göremiyorum" dedi.
Tiyatro ve oyunculukla ilgili bir soruya cevap veren Bennu Yıldırımlar, "Oynadığın karakterin içinde senden de bir şeyler bulunuyor. Tiyatro, oyunculuk, 100 defa provası yapılıyor. Sahnede gözlüksüz at gözüyle görüyorsun. Her şeyi her an takip ederken oyununu oynuyorsun. İyi eğitmenlerle başlangıç yapmak her zaman daha avantajlıdır. Tiyatroda, oyunda her şey başrol için değildir, birlikte bir şey yapma duygusudur. İçindeki çocuğu bir yerde tutmak ve onunla birlikte oyun oynama isteğinden başka bir şey
değildir" diye konuştu.
"NERMİN BEHÇET’İ TERK ETMEZ"
Behçet ve Kemal arasında kalacak gibi görünen Nermin karakteriyle ilgili soruya da cevap veren Bennu Yıldırımlar, "Şu ana kadar izlediğim, Nermin başkası için Behçet’i terk etmez gibi geliyor bana. Saçımın topuz olmasından şikayetçiyim, kadın takıntılı olduğu için kıyafetine göre toka takıyor, o belirlenmiş bir konsept. Onu uyguluyoruz. Bir tek tel çıkmayacak diye fısfısla yapıştırılıyor" ifadelerini kullandı.
Bir hayranının ısrarla gözlerinin çok anlamlı olduğunu söylediği sanatçı, "Beni korkutmaya başladın" diyerek esprili bir şekilde soruyu geçiştirdi.
"YAVAŞ YAVAŞ SİNEMA SEKTÖRÜ OLUŞUYOR"
Bennu Yıldırımlar, Türk sinemasını dışarıda başarıyla temsil edecek bir projenin içinde yer almayı arzuladığını söyledi. Türkiye’de sinema sektörünün yavaş yavaş oluşturulmaya başladığını, bunun önemli bir hareket olduğunu belirten Bennu Yıldırımlar, "Belki 80’lere göre daha az yapılıyormuş gibi gelebilir ama bence ülkemizde yavaş yavaş sinema sektörü oluşturuluyor. Mesela Dedemin İnsanları filmi. Bugüne kadar işlenmemiş bir konuyu ele almış, popüler sinema örneği ama insanların o bölgeden neden göç
ettiklerini fazla düşünmemiştik. Benim ailem, dedemler Girit’ten göçmen. Beni daha fazla etkilemesi gerekirdi, ben daha normal izledim. Ama böyle bir konuyu ele alıp başlangıç yapması hoşuma gitti. Tiyatro için hiçbir zaman geç değil, yapmanız gereken öncelikle üniversiteyi, okulunuzu bitirmek. Şu anda Şehir Tiyatrosu’nda iki oyun oynuyorum. Mesela ben okurken 19 yaşındaydım, Türker İnanoğlu’nun bir filmi için gittim, filmde de kocaman bir rolüm falan yoktu, Hacı Yusuf Efendi’de küçük bir şey oynadım. Ama
burada keşfedildim diyemem. Okulu bitirdikten sonra Gençler diye bir dizi vardı, 4 üniversiteli erkeğin başından geçenleri ele alıyordu. Biz de orada 4 kızdık. 5-6 bölüm oynadık, sonra Londra’ya gittim. Hayatta, ’Hadi bakalım, gel sana kocaman bir şey’ yok. Kitaplar okumalı. Küçük de olsa bu işi başarabileceğinize inanmak güzel. 1980 yılında ilk televizyon filminde, TRT’de bir çocuk filminde oynadım, 90 yılında da yine TRT için Gençler dizisi. Ama biri, ’Gel hadi bakalım kızım’ demedi bana, bu konuda şansım
yaver gitti. Tiyatroda eğitim için İstanbul’da fırsat bulursanız Şahika Tekand’ı tavsiye ederim. Bir şekilde buluşup kendinizi geliştirmenizde fayda var" açıklamasını yaptı.
"TÜRKİYE’DE SESLİ ÇEKİM MÜMKÜN DEĞİL"
Bennu Yıldırımlar, Türkiye’de şu anda sesli çekimin mümkün olmadığını, bunun ciddi bir sıkıntı olduğunu kaydetti. Umutsuz Ev Kadınları’nı Beykoz’da çektiklerini anlatan Yıldırımlar, "Uçak geçerken duruyor, ara veriyor, geçtikten sonra çekime devam ediyoruz" diyerek izlenen dizilerin o kadar kolay çekilmediğini ifade etti.
Bennu Yıldırımlar, "Türkiye şu anda sesli çekim için iyi durumda değil. Biz en son Beykoz’da çekim yaparken, biraz ileride Keşanlı Ali Mahallesi var, biraz daha ötede Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin sokakları var. Her şey bir arada, çok ses gelmiyor, zaten bölgenin kendi sesi yetiyor. Birkaç hafta önce eşek sesi girdi araya, Keşanlı Ali’nin çekimleriymiş ama bizim çekimimiz tekrarlandı. Onların beslediği hayvanlar var, doğal olarak ses çıkarıyorlar. Biz uzaktan geçen uçakta bile duruyoruz. Platoyu altı evin
içine kurduk, evin dışı da Küçükyalı’da çekiliyor. Genel kanı oyuncuların başkaları tarafından seslendirilmesi. Yıllardır büyük oyuncuları siz hep başkalarının sesiyle dinlediniz. 85-90’larda sesli çekime yeni alıştırabildiler. O yüzden şaşırtıcı geliyor. Umutsuz Ev Kadınları’ndaki Handan karakterinin sesi bana ait değil, Tilbe Saran seslendiriyor ama inanmıyorlar. Eli yüzü düzgün, Türk sinemasını gerçekten dışarıda temsil edebilecek bir projenin içinde yer almayı isterim. Ama gerçekten nasıl bir ülkede
yaşadığımı ve neler üretildiğinin farkında olduğum için zamanı gelince ben de bir 60 yaşında falan bir sahne oynayıp öyle veda ederim herhalde" diye konuştu.
Bennu Yıldırımlar, kendisini Balıkesir’e davet edip gençlerle buluşturan öğrenci topluluğuna teşekkür etti.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük 40 yılda biriktirdiği Türk boy damgaları Safranbolu’da sergiledi Koleksiyoner emekli öğretmen Mustafa Gezici’nin 40 yılda topladığı Türk boyu damgalarının bazıları Safranbolu’nun UNESCO’ya kabul edilişinin 31. yılı etkinlikleri kapsamında açılan sergide ziyaretçilerle buluştu. Karabük’ün Safranbolu ilçesinin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilişinin 31. yılı, düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı. Kutlamalar kapsamında, Tarihi Safranbolu Sempozyumu ile başlayan programda günün anlam ve önemine ilişkin konuşmalar yapıldı. Etkinlikler çerçevesinde koleksiyoner ve emekli öğretmen Mustafa Gezici (61), 40 yılda topladığı 90 Türk boyu damgasından 39’unu katılımcılarla buluşturdu. "Türk Dilinin Sessiz Tanıkları: Türk Boy Damgaları" adıyla açılan sergide, Türk kültür ve tarihine ışık tutan damgalar ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Serginin, Safranbolu’nun kültürel miras kimliğine katkı sağlamasının yanı sıra Türk boylarının tarihsel izlerinin tanıtılmasına da önemli katkı sağlıyor. Gezici, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Anadolu’da artık son aşamada hayvanlara vurulan damgalardır bunlar. Hayvancılığın artık çiftliklere çevrilmesi, köy hayvancılığının da çok azalması nedeniyle bunlar son 50 yıldır kullanılmaz oldu. Ama tarihin sessiz tanıklarıdır bu hayvan damgaları, Türk boy damgalarıdır" dedi. Şu ana kadar yaklaşık 90 adet topladıklarını ifade eden Gezici, "Bunlar, Türklerin Anadolu’ya 1071’den daha önce geldiğine dair belgelerdir. Sessiz tanıklarıdır. Yılda yaklaşık 4 tane falan bulabiliyoruz. İşte 40 yıllık bir emektir bu yani. Kastamonu, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Elazığ, Erzincan; bu bölgelerden topladık. Moğolistan’dan da gelen var. Bir arkadaş gönderdi; 3–4 tane de oradan var. Karşılaştırma açısından Moğolistan’dan geldi" diye konuştu. Gezici, "Büyükbaş hayvanların butlarına, küçükbaş hayvanların da kulaklarına vurulurdu. Yani Türkler ilk defa, şunu söyleyelim, hayvanlara kulak küpesinin ilk mucididir. Kime ait olduğu belli oluyor böylece. Ova ova, boy boy bellidir bunlar. Hatta iki kardeş boyun bile damgaları ayrıdır" ifadelerine yer verdi.
Hakkari Hakkâri’nin hafızası kütüphanede yaşıyor Hakkâri’nin ilk öğretmenlerinden ve matbaacılarından olan İbrahim Hatipoğlu’nun mirası gelecek nesillere emanet edildi. Hakkârili emekli öğretmen ve yazar Aziz Hatipoğlu, Hakkâri’nin eğitim ve kültür tarihine ışık tutan anlamlı bir bağışa imza attı. Hakkâri’nin ilk üç öğretmeninden biri ve aynı zamanda kentin ilk matbaa kurucularından olan merhum babası İbrahim Hatipoğlu’na ait kişisel kütüphanede bulunan kitaplar, Hakkâri Sosyal Bilimler Lisesi Emin Özatak Kütüphanesi’ne bağışlandı. Bağış kapsamında, İbrahim Hatipoğlu’nun Hakkâri’nin kurtuluşunun 30. yıl dönümü dolayısıyla 1947 yılında kutlama programında yaptığı konuşmanın orijinal metni de gün yüzüne çıktı. Tarihî belge niteliği taşıyan bu metin, dönemin ruhunu ve Hakkâri’nin kültürel birikimini yansıtması açısından büyük önem taşıyor. Rahmetli babası gibi kendisi de öğretmen ve yazar olan Aziz Hatipoğlu, 1931 doğumlu babasının hatıralarını paylaşırken duygulu anlar yaşadı. Hakkâri’nin geçmişten bugüne bir ilim ve kültür şehri olduğunu vurgulayan Hatipoğlu, bu kimliğin oluşmasında emeği geçen eğitimcileri ve aydınları saygıyla andı. Hakkâri İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz’ı makamında ziyaret eden Hatipoğlu; bu anlamlı bağışın kütüphaneyle buluşmasına vesile olan İl Müdürü Yılmaz’a teşekkür ederek, gençlerin tarihî ve kültürel mirasla buluşmasının önemine dikkat çekti. İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz, Hakkâri’nin eğitim tarihine yön veren isimlerin yaşatılmasının büyük önem taşıdığını vurgulayarak, "Şehrimizin ilk öğretmenlerinden ve eğitim öncülerinden merhum İbrahim Hatipoğlu’nun aziz hatırasını gelecek nesillere aktarmak adına, isminin bir okul kütüphanemize verilmesini kararlaştırdık. Bu anlamlı bağışla birlikte öğrencilerimizin hem kitaplarla hem de Hakkâri’nin köklü eğitim geçmişiyle buluşmasını son derece kıymetli buluyoruz. Eğitime gönül vermiş büyüklerimizi rahmet ve şükranla anıyor, bu değerli mirası bizlere ulaştıran emekli öğretmenimiz ve yazar Aziz Hatipoğlu’na teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Muğla Büyükşehir’den Menteşe’ye nefes aldıracak bir proje daha Muğla’nın Menteşe ilçesinde, kente nefes aldıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek önemli projelerden biri olan Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan parkta yürütülen çalışmalarda sona yaklaşıldı. Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, teknik ekiplerle birlikte alanda incelemeler yaparak çalışmaların son durumunu değerlendirdi. Yaklaşık 8 bin 300 metrekare alan üzerine inşa edilen Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan park sadece bir yeşil alan olmanın ötesinde, her yaştan yurttaş için güvenli ve estetik bir buluşma noktası olarak tasarlandı. Proje kapsamında, 900 metrekarelik güvenli çocuk oyun alanı, doğal taş amfi ve süs havuzları ile birlikte 3 bin 500 metrekarelik yeşil alan ve yürüyüş yollarına yer verildi. Parkın, sunduğu bu donatılarla Menteşe’de sosyal yaşamı canlandıracak nitelikli bir kamusal alan olma özelliği taşıdığı belirtildi. Genel Sekreter Tayfun Yılmaz: "Bu projeler kent kültürünü güçlendiriyor" Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, proje alanındaki incelemeler sırasında yaptığı açıklamada, çalışmaların planlandığı şekilde ilerlediğini belirterek "Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa ettiğimiz parkımız Muğla’nın kültürel kimliğini, kamusal yaşamını ve sosyal etkileşimini güçlendiren çok değerli bir proje. Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Aras’ın vizyonu doğrultusunda, kentin merkezinde herkesin rahatça nefes alabileceği, bir araya gelebileceği alanlar oluşturuyoruz. Teknik ekiplerimizle birlikte titizlikle yürüttüğümüz bu çalışmayı, Menteşe’ye yakışır şekilde tamamlamaktan mutluluk duyuyoruz." Dedi. Başkan Aras: "Kentler betonla değil, insanla güzelleşir" Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ise yaptığı değerlendirmede, kentsel projelerde insan odaklı yaklaşımı benimsediklerini vurgulayarak, "Bizim anlayışımızda kentler sadece yollarla, binalarla değil; parklarıyla, meydanlarıyla ve insanların bir araya gelebildiği ortak yaşam alanlarıyla güzelleşir. Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa edilen parkımız da bu anlayışın somut bir örneğidir. Menteşe’de yeşil alanları artırmak, çocuklarımıza güvenli oyun alanları, yurttaşlarımıza nefes alabilecekleri sosyal mekanlar sunmak en temel önceliklerimizden biri. Muğla’yı doğasına, tarihine ve insanına yakışır şekilde birlikte büyütmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Mersin Minikler Togg’la tanıştı, yerli üretimi öğrendi Mersin’in Anamur ilçesinde Yerli Malı Haftası kapsamında minik öğrenciler yerli üretim Togg’u yakından görme fırsatı buldu. Geleneksel Yerli Malı Haftası kutlamaları, bu yıl Anamur’da yerli üretim ve milli teknoloji bilinci temasıyla farklı bir boyut kazandı. Akdeniz Camii Müberra Mert, Yunus Emre ve Değirmencik Burnu 4-6 Yaş Kur’an kurslarında eğitim gören öğrenciler, ev yapımı ürünlerle stantlar kurarak yerli üretimin önemini öğrenirken, yöresel kıyafetlerle Türkiye’nin farklı bölgelerinde yetişen yerli ürünleri tanıttı. Etkinlik alanında sergilenen Türkiye’nin yerli ve milli otomobili Togg ise miniklerin yoğun ilgisini çekti. Öğrencilere Togg’un üretim süreci ve özellikleri hakkında bilgi verilerek, milli markaların ülke ekonomisine katkısı anlatıldı. Etkinlik kapsamında çocuklar, AKINCI, TCG Anadolu, Gökbey, Hürkuş, Kirpi, Göktürk ve Togg gibi Türkiye’nin yerli ve milli projelerini resmetti. Çocukların çizimleri, yapay zeka destekli bir video ile canlandırılarak katılımcılara izletildi. Programda konuşan Anamur İlçe Müftüsü Mehmet Fidan, yerli ve milli bilincin küçük yaşlarda kazandırılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Fidan, "Yerli Malı Haftası, çocuklarımıza kendi değerlerimizi tanıtmak ve yerli üretimin gücünü anlatmak açısından son derece anlamlıdır. Yerli ve milli aracımız Togg’u yakından inceleyen evlatlarımız, yarının mühendisleri, tasarımcıları ve üreticileri olacaktır. Kendi markalarına sahip çıkan bir nesil, ülkemizin geleceğini daha güçlü kılacaktır" dedi. 4-6 yaş Kur’an kurslarında çocuklara yalnızca dini eğitim verilmediğini ifade eden Fidan, aynı zamanda tutumlu olma, bilinçli tüketim, israftan kaçınma ve milli değerlere sahip çıkma bilincinin de kazandırıldığını belirtti. Fidan, "Yerli ve milli bilinç, güçlü bir gelecek demektir. Bu bilincin erken yaşta verilmesi, çocuklarımızın öz benliklerini koruyarak yetişmelerine katkı sağlar" diye konuştu.