SAĞLIK - 29 Mart 2020 Pazar 09:48

Şehir hastaneleri olmasaydı virüsün yayılma oranı iki katına çıkardı

A
A
A
Şehir hastaneleri olmasaydı virüsün yayılma oranı iki katına çıkardı

Tüm dünyada can almaya devam eden korona virüs (Kovid-19) Çin’de ve Avrupa’da sağlık çalışanları arasında da görülürken, gözler Türkiye’de son 15 yılda yapılan geniş kapalı alanlara sahip şehir hastanelerine çevrildi.

Tüm dünyada can almaya devam eden korona virüs (Kovid-19) Çin’de ve Avrupa’da sağlık çalışanları arasında da görülürken, gözler Türkiye’de son 15 yılda yapılan geniş kapalı alanlara sahip şehir hastanelerine çevrildi. Çin’de yapılan bir araştırmaya göre 81 bin enfekte vakanın yüzde 40’ının hastane bulaşımı olması sebebiyle yayıldığı ortaya çıkarken, Türkiye’deki kapalı alanları 450 bin metrekare ve üzerindeki şehir hastaneleri virüsün Türkiye’de yayılma hızını yarı yarıya düşürmüş durumda.


Salgın dönemlerinin hastanelerin fiziki koşullarının ön plana çıktığı bir dönem olduğuna vurgu yapan Bursa Şehir Hastanesi Başhekimi Öğretim Üyesi Dr. Dursun Topal, "Geniş alanlar insanların birbiriyle temasını azaltması açısından hasta ve çalışan güvenliği için çok önemli. Bu bağlamda şehir hastaneleri hasta ve çalışan güvenliği açısından ön plana çıkıyor. Bursa Şehir Hastanesi 475 bin metrekare kapalı alanı, merkezden kontrol edilebilen iklimlendirme sistemi ve izolasyon odalarıyla salgınla mücadelede Türkiye’nin en yetkin ve en güvenli hastanelerinden biri" dedi.


Cumhuriyet tarihinin en önemli sağlık yatırımlardan şehir hastaneleri projelerinin 10 tanesi tamamlanıp hizmet vermeye başladı. Halihazırda çalışmaların devam ettiği 8 proje ise açılış için gün sayıyor. Hizmete girdikleri günden bu yana gerek yatak sayısı, gerek Avrupa standartları üzerindeki cihaz ve sağlık ekipmanları imkanlarıyla dikkat çeken 7 yıldızlı otel görünümündeki şehir hastaneleri bulundukları il dışında komşu illere hatta bölgelere bile hizmet veriyor.


Açıldığından bu güne geçen 8 aylık süreçte 1 milyon 300 bin hastaya hizmet veren Güney Marmara’nın sağlık üssü konumundaki Bursa Şehir Hastanesi 475 bin metrekare kapalı alanı sayesinde de hasta ve sağlık çalışanlarının güvenliği açısından Türkiye’nin önde gelen hastanelerinden biri.


Sadece Bursa’ya değil çevre illere ve bölgeye de hizmet veren dev kompleks 6 bloktan oluşuyor. Kalp Damar, Genel Hastane, Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi, Onkoloji Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ve Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi, dev sağlık kompleksini oluşturuyor.


859 deprem izolatörüne sahip Bursa Şehir Hastanesi her türlü olağan dışı koşulda deprem ve salgın gibi durumlarda hizmeti kesintisiz devam ettirebilecek şekilde planlanmış ve bu hizmeti yürütebilecek bir hastane durumunda. Yaklaşık 4 bin personelin çalıştığı hastanede her ay 200 bin hasta tedavisi yapılıyor. Sağlık üssünde 1355 yatak, 225 yoğun bakım yatağı, ve 49 ameliyathane bulunuyor. Bu ameliyathanelerde her gün 200’ün üzerinde ameliyat gerçekleştiriliyor.



En güvenli tesislerin başında geliyor


859 deprem izolatörü üzerine kurulu Bursa Şehir Hastanesi şiddetli depremlerde bile kesintisiz hizmet verebilecek yapısıyla bölgesine güven verirken korona virüs (Kovid 19) salgınında da geniş yatak kapasitesi yoğun bakım sayısı ve 475 bin metrekarelik kapalı alanıyla da öne çıkıyor.


1355 yatak kapasiteli hastanede uluslararası düzeyde hizmet verdiklerini belirten Bursa Şehir Hastanesi Başhekimi Öğretim Üyesi Dr. Dursun Topal, "Maalesef dünyayı tehdit eden bir salgın hastalık ülkemizde de baş göstermeye başladı. Türkiye’nin her yerinde bu virüsle ilgili mücadele devam ediyor. Biz de üst düzey iklimlendirmemiz, izolasyon odalarımız ve 475 bin metrekarelik kapalı alanımızla Türkiye’nin hasta ve çalışan sağlığı açısından en güvenli hastanelerinden biri konumundayız. Vatandaşlarımız müsterih olsunlar biz moralimiz, motivasyonumuzla, bakanlığımız koordinasyonunda, bilim kurulumuzun da önerileriyle 4 bin çalışanımız, tıbbi donanımımız, mesleki bilgi ve becerimiz ve tüm kalbimizle milletimizin yanındayız" dedi.


Vatandaşlardan hijyen kurallarına riayet etmelerini isteyen Topal, "Unutmayın ’Hayat eve sığar’" diyerek korona sürecinde evde kalınması çağrısında bulundu.



"Salgın dönemi hastanelerin fiziki koşullarının ön plana çıktığı bir dönem"


Çin’de yapılan bir araştırmaya göre 80 bin kişilik bir bulaşın yüzde 41’inin hastane kaynaklı olduğunu hatırlatan Topal, "Hastanemiz fiziki koşulları ve 475 bin metrekarelik kapalı alanıyla bulaştırıcılık açısından hasta ve sağlık çalışanları güvenliği için Türkiye’nin en güvenli hastanelerinden biri konumunda. Salgın dönemi hastanelerin fiziki koşullarının ön plana çıktığı bir dönem. Geniş alanlar insanların birbiriyle temasını azaltması açısından hasta ve çalışan güvenliği için çok önemli. Bu bağlamda şehir hastaneleri hasta ve çalışan güvenliği açısından ön plana çıkıyor. Bursa Şehir Hastanesi 475 bin metrekare kapalı alanı, merkezden kontrol edilebilen iklimlendirme sistemi ve izolasyon odalarıyla salgınla mücadelede Türkiye’nin en yetkin ve en güvenli hastanelerinden biri. Hastanemizde yapılan özellikli ameliyatlara bakacak olursak; yakın süreçte kornea nakli ameliyatları başladı. Ayrıca diğer devlet hastanelerinde yapılamayan beyin tümörleri ameliyatları, laparoskopik mide-bağırsak kanseri ameliyatları ve laparoskopik obezite (mide küçültme) ameliyatları alanında deneyimli uzman hekimlerimiz sayesinde başarıyla gerçekleştirilmektedir. Yanık merkezimizde yanık vakalarına uluslararası standartlarda müdahale edilirken, skolyoz ameliyatı ve gözde vitrektomi ameliyatı gibi özellikli ameliyatlar da yapılmaktadır" dedi.


Bursa Şehir Hastanesi’nde 30 adet diyaliz ünitesi, 15 yataklı doğum salonu, yanık merkezi, kapsamlı onkoloji merkezi, inme merkezi, el cerrahisi, uyku laboratuvarı, tüp bebek merkezi, 18 yataklı palyatif bakım, 8 adet iyotlu tedavi odası, genetik laboratuvarı, talasemi tedavi alanı, robotik ilaç hazırlama alanı, TPN ünitesi, kemoterapi ünitesi, travma ünitesi, anne oteli, 10 adet mahkum odası bulunuyor. Hastanede Avrupa standartlarında teknolojik cihazlar kullanılıyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Yaşlı Destek Programı’na başvurular başladı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, yaşlıların korunması, desteklenmesi ve yaşamlarının kolaylaştırılması için belediyeler tarafından hazırlanacak projelerin değerlendirileceği Yaşlı Destek Programı’na (YADES 2024) başvuruların başladığını belirterek, bu yıl YADES için 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdıklarını bildirdi. Göktaş, yaşlı nüfus oranının yüzde 10,2’ye yükseldiği Türkiye’de, bakanlığının yaşlılara sunulan hizmetlerin sayısının artırılması ve ihtiyaçlara göre çeşitlendirilmesi için çalışmalarını sürdürdüğünü belirtti. Göktaş, “Bu kapsamda bakanlığımızca aile temelli aktif ve sağlıklı yaşlanmanın desteklenmesi politikasını YADES programıyla sürdürüyoruz. Yaşlılarımıza yönelik hizmetlerin sunumunda kurum bakımı hizmetleri yanında, evde bakım, gündüz bakım gibi koruyucu önleyici alternatif hizmet modellerini de yaygınlaştırıyoruz. Ayrıca yaşlılar ve yakınlarının öncelikli tercihi olan gündüz bakım ve evde bakım destek hizmetlerinin geliştirilmesi için projeler yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı. “Bu yıl 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdık” Bakan Göktaş, 2016’da uygulanmaya başlanan ve genel bütçeden aktarılan kaynakla sürdürülen YADES ile yerel dinamikleri harekete geçirerek, yaşlılık alanında farkındalık oluşturmayı, yaşlıların ev ortamlarında ve sosyal hayata katılımlarının desteklenmesini amaçladıklarını belirterek, şunları kaydetti: “65 yaş üstü vatandaşlarımızın korunması ve desteklenmesiyle bakım desteği ve psikososyal desteğe ihtiyacı olanların yaşadıkları mekanlarda gerekli bakımlarının yapılarak yaşamlarının kolaylaştırılmasını sağlamak üzere, 8 yılda toplam 45 milyon TL finansman desteği sağladık. Bu kapsamda 8 yılda 42 belediyede yürütülen 74 projeyle 87 bin 987 hanede 128 bin 691 yaşlıya ulaştık. Yaşlıların korunması, desteklenmesi ve yaşamlarının kolaylaştırılması için belediyeler tarafından hazırlanacak yeni projelerin değerlendirileceği YADES 2024 başvuruları ise başladı. Bakanlığımızca bu yıl YADES için 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdık.” Proje teklifleri 3 Haziran’a kadar valiliklere teslim edilecek YADES 2024 programı kapsamında ayrılan ödeneğin bakanlık tarafından belirlenen usul ve esaslar kapsamında belediyelerin hazırlayacakları ve valiliklerce teklif edilecek projeler için kullandırılacağını kaydeden Göktaş, belediyelerce hazırlanacak projelerin sürelerinin bir yıl olacağını, onaylanan projelerin, belediyeler tarafından uygulanacağını ve denetimlerin ise valilikler aracılığıyla yürütüleceğini ifade etti. Bakan Göktaş, programa başvuracak belediyelerin hazırlayacakları proje tekliflerini, en geç 3 Haziran saat 17.00’ye kadar valiliklere teslim etmesi gerektiğini bildirdi.
Sivas Güneş çarpması olarak düşünülüyor, asıl tehlike fark edilmiyor İlkbahar’ın gelmesiyle birlikte kene popülasyonunda artış devam ediyor. İnsanların hayatını kaybetmesine sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), İç Anadolu Bölgesi’nde hızla yayılıyor. Kene ısırıklarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Numune Hastanesi’nde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, “Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor” dedi. Baharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateş (KKKA) virüsüne sebep olan kene ısırığı vakaları görülmeye başlandı. Kırsal kesimlerde daha sık rastlanan ve tedavi olunmadığında ölüme neden olabilen kene ısırığı hakkında uzmanlar sıklıkla uyarılarda bulunuyor. Hastalığın belirtilerini sıralayan uzmanlar, belirtilerin görülmesi halinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmasını öneriyor. Sivas Numune Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları bölümünde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, KKKA virüsüne ilişkin bilgiler verdi. Virüsü taşıyan kenelere Sivas ve çevresinde çok sık rastlandığını ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Çok çeşitli kene türleri var ama bizim bölgemizde endemi oluşturan Kırım Kongo bulaşına sebep olan Hyalomma burada daha ön planda. Keneler yaklaşık 20 civarında hastalık bulaştırma potansiyeline sahip. Bunun başında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) geliyor. Kırım Kongo bulaşı, kenelerin insanları ısırmasıyla oluşuyor. Hayvanlarda ise belirti vermeden sessiz enfeksiyon şeklinde seyredebiliyor. Kasaplarda da kesim sırasında bulaş söz konusu olabiliyor” dedi. “Temas riskini azaltmak gerekiyor” Vücutta kene görülmesi halinde yapılması gerekenleri anlatan Murtaza Öz, “Keneyi çok ürkütmemek lazım. Üzerine kolonya dökülmesi ve yakma gibi şeyler yapılmamalı. İlk yapılması gerek bir sağlık kuruluşuna gitmek. Çıkarıldıktan sonra o bölge bol sabunlu su ile yıkanmalı ve alkol ile dezenfekte edilmeli. Özellikle kene teması için risk faktörü taşıyan tarım ile uğraşan insanlar uzun kollu ve açık renkli giyişiler giyebilir. Pantolonu çizmenin veya çorabın içine geçirebilir. Temas riskini azaltmak gerekiyor” şeklinde konuştu. Güneş çarpması değil kene ısırığı Hastaların bir kısmının kene ısırığını fark etmediğini ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Kene ısırığını fark edenler de genellikle duş aldıklarında fark edebiliyor. Hastalarımız rutin tarama yapmıyor. Bunun dışında hasta bağ, bahçeden geldikten sonra özellikle güneş çarpması olduğunu ifade ediyor. ‘Beni güneş çarptı’ diyor, keneyi fark etmiyor. Bulantı, kusma, baş ağrısı gibi şikâyetler başlıyor. Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor. Bu da sıkıntılı bir durum. Güneş çarpması diyerek hastalığın hem ilerlemesine neden oluyor hem de tedavinin gecikmesine neden oluyor” ifadelerine yer verdi.
Aydın Bu camide 433 yıldır ezan sesi hiç susmadı Aydın’ın Kuyucak ilçesinde bulunan ve kitabelerden yola çıkarak 1591 yılında yapıldığının tahmin edilen Şatır Ali Ağa Camii’nde 433 yıldır ezan sesi hiç dinmedi. Aydın’ın tarihine ışık tutan önemli yapılar arasında yer alan, sadece bir ibadethane olmanın ötesinde bölgenin tarihi ve kültürel kimliğinin bir parçası haline gelen Şatır Ali Ağa Camii, hem mimari zarafetiyle hem de kültürel önemiyle dikkat çeken bir ibadethaneler arasında yer alıyor. Yıllar içinde birçok olaya tanıklık etmiş ve bölge halkının sosyal hayatında önemli bir rol oynayan Şatır Ali Ağa Cami, aynı zamanda bölge halkının bir araya gelip ibadet ettiği, birbirleriyle kaynaştığı ve kültürel etkinlikler düzenlediği bir merkez olma özelliğini taşıyor. Geçmişten günümüze uzanan zengin bir geçmişe sahip olan Şatır Ali Ağa Camii bölgenin tarihi ve kültürel dokusunu yansıtıyor. Mimari açıdan incelendiğinde, Şatır Ali Ağa Camii geleneksel Osmanlı mimarisinin izlerini taşırken, kare planlı bir yapıya sahip olan cami dış cephesindeki sadelik ve zarafet dikkat çekiyor. Minaresi ise bölgenin karakteristik mimari özelliklerini yansıtıyor. İç mekanı geniş bir ibadet alanına sahip olan camii basit ancak etkileyici süslemelerle bezenirken, caminin mihrap ve minberi, o dönemin ustalarının işçiliğini yansıtan örnekler arasında yer alıyor. Bugün hala ayakta olan Şatır Ali Ağa Camii, geçmişin izlerini taşıyan ve gelecek nesillere aktarılan önemli bir miras olma özelliğini taşıyor. 2018 yılında başlatılan ve 2 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından restore edilen tarihi ibadethane, ziyaretçilere hem estetik bir deneyim sunarken hem de Aydın’ın tarihine ve kültürüne dair önemli ipuçları veriyor. Çalışmaların ardından cami yepyeni bir görünüme kavuşan caminin son hali görenleri kendine hayran bırakıyor. "Tarihi camilerde ibadet etmek insana huzur veriyor" Aydın İl Müftüsü Hasan Güneş Şatır Ali Ağa Camii hakkında yaptığı değerlendirmede tarihi camilerde ibadet etmenin insana huzur verdiğini ifade ederek, "Camiler bir ülkenin İslam beldesi, yaşayan insanların da Müslüman olduğunun nişaneleridir. Camiler aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın yer yüzündeki nişaneleri olarak da zikredilmektedir. Dolayısıyla ecdadımız Peygamber Efendimiz’in uygulamış olduğu Medine-i Münevvere’ye gittiğinde ilk olarak cami inşa etmesi sebebiyle yerleştikleri yerlere ilk olarak cami inşa ediyorlar. Kuyucak’ta da bunun önemli örneği olan Şatır Ali Ağa Camii’nde görmekteyiz. Bu caminin 433 yıldır ibadete açık olduğu biliniyor. Hem ecdadımızın hem de bugüne kadar orada yaşayan kardeşlerimizin namazlarını kesintiye uğratmaksızın namazlarını burada deruhte ettiklerini gösteriyor, hem de ecdadımızın cami mimarisinin o dönemlerde nasıl olduğunu bize gösteriyor. Aynı zamanda İslam sanatının güzel bir örneğini caminin içerisinde görüyoruz. Bu tür tarihi camilerde ibadet etmek insana huzur veriyor. Ecdadımız da bu camilerde ibadet ederek bunu bize göstermişler. Biz de onlardan almış olduğumuz bu güzel mirası bu güne kadar getirdik, bundan sonra da nesillerimiz boyunca kıyamete kadar bu camilerimiz varlığını devam ettireceklerdir. Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu bilinçle tarihi camilerin tekrar hayata kazandırılması, eski özelliklerini gün yüzüne çıkarmak için elinden gelen gayreti göstermektedir. Bununla birlikte Aydınımızın her ilçesinde buna benzer camimizin varlığını görüyoruz. Bize düşen iki husus var. Bunlardan birincisi bu camilerde bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da ibadetlerimizi yerine getirmek ikincisi de ecdadımızın bizlere bırakmış olduğu bu güzel eserlere sahip çıkmaktır" ifadelerini kullandı.