GENEL - 14 Mayıs 2022 Cumartesi 09:52

Prof. Dr. Ekinci, Osmanlı hanedanının sürgününü anlattı

A
A
A
Prof. Dr. Ekinci, Osmanlı hanedanının sürgününü anlattı

Türkiye Gazetesi yazarlarından Prof.

Türkiye Gazetesi yazarlarından Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, devlet kuran Osmanlı hanedanının sıradan bir hanedan olmadığını vurgulayarak, sürgün yıllarında çektikleri sıkıntılar ve gördükleri muamele karşısında hanedan üyelerinin ölmekten beter bir duruma düştüğünü söyledi.


Osmanlı hanedanının sürgüne gönderilişini konu alan “Sürgündeki Hanedan” kitabının yazarı Ekrem Buğra Ekinci, Çorum Belediyesi’nin davetlisi olarak Çorum’a geldi. Devlet Tiyatro Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlikte Çorumlularla bir araya gelen Prof. Dr. Ekinci, hanedan üyelerinin nasıl sürgüne gönderildiğini ve sürgün yıllarında çektikleri sıkıntıları anlattı. Prof. Dr. Ekinci, Osmanlı hanedanının başına gelenlerden çok kimsenin haberdar olmadığına, bunun sessiz sedasız yaşanmış bir trajedi olduğuna dikkat çekti. 1914 yılında bütün dünya ülkelerinin savaşa girdiğini hatırlatan Ekinci, “Biz buna 1. Cihan Harbi diyoruz. Bu Türk İslam tarihinin en büyük felaketlerinden birisiyle neticelendi. 1918 yılında Osmanlı orduları yenildiler. Üzerlerine vazife olmayan bir savaşa girdiler. Hatanın eseriydi. Savaş içerisinde bir takım lokal galibiyetler Çanakkale gibi, Kut’ül Amare gibi neticeyi müteessir yapmadı. 1. Cihan Harbi dünyanın dönüm noktalarındandır. Siyasi olarak, sosyal olarak, ekonomik olarak dünyanın çehresini değiştirmiştir. Çok eski imparatorluklar tarihe karıştı. Bir tanesi Rus imparatorluğudur. Çarlık yıkıldı. İkincisi Alman imparatorluğudur. Hatta Osmanlı’dan daha eski olan Avusturya Cermen imparatorluğu da yıkılmıştır. Ağır bir fatura da Osmanlı imparatorluğuna kesildi. Osmanlı imparatorluğu Arapların ekseriyette bulunduğu toprakları kaybetti. Bugünkü Anadolu ve Rumeli toprakları kaldı. İstanbul da dahil Osmanlı toprakları geçici işgale uğradı. Bu esnada Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yeni bir oluşum meydana geldi. Anadolu’da yeni bir hükümet kuruldu. 1919 Sivas Kongresi ile Anadolu topraklarında iki hükümet görüyoruz. Bir İstanbul’daki merkezi hükümet, diğeri Ankara hükümeti. Bunlar aslında iki ayrı devlettir. Ankara hükümeti Yunanlılarla yapmış olduğu savaşı kazanarak 1922 yılında bütün Anadolu topraklarına hakim oldu. 1 Kasım 1922 yılında saltanatı kaldırarak, Osmanlı imparatorluğunu tarihe gömdü. Artık Anadolu’da tek bir devlet var, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti” dedi.



“İngilizler ve Fransızlar emperyalist varlıkları tehlikeye düşeceği için halifeliğin kaldırılması için baskı yaptılar”


Saltanatın kaldırılması ile son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin’in memleketi terk ettiğini kaydeden Ekinci, “Daha sonra 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilerek devletin ismi konuldu. Aslında Türkiye’nin kuruluşu 29 Ekim 1923 değil, 1 Kasım 1922’dir. 1923 yılında devletin adının Türkiye olduğu tescil edildi. O dönemde enteresan bir görüntü var. İstanbul’da halife var. Sultan Vahdettin memleketi terk ettikten sonra veliaht olan yani padişahlık devam etseydi onun yerine geçecek olan Halife Abdülmecid Efendi İstanbul’da. Ankara’da reisi cumhur var. İnsanlar bayağı şaşırıyorlar. Devletin reisi halife mi yoksa reisi cumhur mu? Bu arada Temmuz 1923’te Lozan’da bir barış anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile İngiltere olmak üzere müttefikler yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıdılar. Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş vesikası olarak kabul edilir. Lozan’daki müzakerelerde Türkiye’nin halifelikle ilgili bazı görüşleri sorgulandı. Buna dair bir madde olmamasına rağmen Lozan görüşmelerinde halifeliğin kaldırılması yönünde bir fikir Ankara’da teşekkül etti. Ancak bu kolay değildi. Halifelik Müslümanlığın en eski müessesesidir. Böyle bir müesseseyi birden kaldırmak kolay değil. Aslında bu müessese bilhassa devletler arasındaki münasebetlerde çok faydalı. Ama müttefikler böyle bir müesseseye tahammül edemiyorlar. Nedeni dünyada Müslümanların yaşadığı büyük toprakların ekseriyeti İngilizler ve Fransızlar tarafından taksim edilmiş vaziyette. Halifenin varlığı buradaki emperyalist varlığı tehlikeye sokuyor. İstanbul’da bir halife var, Hindistan’daki Müslümanlar halifeye manevi bir yakınlık duyuyorlar. Bu bir problem. Onun için müttefikler yeni kurulan devlette halifeliğin kaldırılması için baskı yaptılar. Ve yeni kurulan devlet bir diplomatik skandalı fırsat bilerek 3 Mart 1924’te halifeliği kaldırdı” ifadelerini kullandı.



“Osman Gazi’nin torunları sürgün edilmeyi beklemiyorlardı”


Osmanlı hanedanının sürgün süreci hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Buğra Ekinci, şunları kaydetti:


“Halifeliğin kaldırılması ile beraber Osmanlı hanedanı mensupları da vatandaşlıktan çıkarılarak yurt dışına sürgün edildi. Halifeliğin kaldırıldığı gece Dolmabahçe Sarayı’ndan alınan Abdülmecid Efendi ve ailesi ile yakın çevresi bir arabaya bindirilerek Hadımköy’e götürüldü. İstasyona geldiklerinde istasyon şefi bir Yahudi, kıymetli misafirlerin geldiğini anlayınca hemen evine götürdü. Halifenin bu topraklar üzerinde gördüğü en iyi muamele bu Yahudi istasyon şefi tarafından olmuştur. Halife ve ailesi yurt dışına sürgün edildikten sonra zor günler geçirirken, Osmanlı hanedanı üyeleri de aynı sıkıntıları yaşadı. Osmanlı hanedanının sürgün edilmesi ile aile parçalandı. Her bir aileye bin lira ve tek gidiş bir pasaport verilmişti. Kimse Osmanlı hanedanının sürgün edileceğini beklemiyordu. Hanedan çok şaşırdı. Osman Gazi’nin torunları böyle bir şey beklemiyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti. Burada Türk olduğu kesin olan bir tane aile var, o da Osmanlı hanedanı ve onlar da sürgün ediliyor. Çok hayret verici bir şeydir. Hanedan o yaz ülkeye dönmeyi düşünüyordu. Ancak hanedanın erkek üyeleri 50 sene, kadınlar için 30 dönüş sene sürdü. Sürgünde doğan çocuklar bir daha geri dönmediler. Şu anda Osmanlı hanedanının büyük bir kısmı yurt dışında yaşamaktadır. Dolayısıyla sürgün 100. yılında halen devam ediyor. Sürgün edilenlerin büyük bir kısmı Fransa’ya gittiler. Çünkü İngiltere işgal ettikleri topraklara hanedanın girmesini istemedi. Mesela Sultan Vahdettin’e İngilizlerin adamı denir ancak İngiliz de Sultan Vahdettin’in Hicaz’da oturmasına, Filistin’de oturmasına, Kıbrıs’ta oturmasına müsaade etmedi. Sadece İtalya kralı gençliğinde bir dostluk kurduğu için Sultan Vahdettin’i İtalya’ya davet etti. Sultan İtalya’da yaşadı ve orada vefat etti. Suriye’ye gitmek isteyenlere Türkiye Cumhuriyeti izin vermedi, böylelikle hanedanın büyük bir kısmı Beyrut’ta yaşadı. Pasaportları yok, Haymatlos denildi onlara.”



“Hanedan üyeleri hiçbir zaman memleketin aleyhinde bir komplonun, faaliyetin içinde olmadılar”


1952 yılında Başbakan Adnan Menderes’in Osmanlı hanedanının Türkiye’ye dönmesi için bir kanun teklifi verdiğini açıklayan Ekinci, “Aradan 30 yıl geçmesine rağmen o devrin yobazları hala hayattalar ki ayağa kalkıp ’Türkiye’ye girmesi yasak olan insanları siz nasıl kabul edersiniz’ diye tepki gösterdiler. Bunun üzerine Adnan Menderes ’Bari kadınlar gelsin’ dedi. ’Kadınlar 70-80 yaşında, bunlardan ne olacak, Cumhuriyet bunlardan mı korkuyor’ dedi. İstifa tehdidinde bulunduktan sonra 1952 yılında Osmanlı hanedanının kadınlarının Türkiye’ye dönmesine izin verildi. Kanunun çıkmasının ardından yaşlı sultanlar İstanbul’a döndüler. Erkeklere izin çıkmadı. Mahmut Şevket Efendi bir gün dedi ki ’İzin çıkacak ancak eski terbiyeyi bilen Osmanlı hanedanları öldükten sonra.’ Mahmut Şevket Efendi’nin dediği çıktı. Mahmut Şevket Efendi vefat etti, 1974 yılında genel af çıktı. Katiller, teröristlerle beraber Osmanlı hanedanın erkek üyelerinin de yurda dönüşüne izin verildi. Bir kısmı kabul etmedi. Biz hiçbir suç işlemedik ki af kanunuyla dönelim dediler, bir kısmı döndü. Çok nahoş olaylar oldu. Bir kısmı dönmek istemedi, dönenler ise çok sıkıntı çektiler. 1973 yılından sonra yurt dışında iş kurmuş, orada evlenmiş insanlar Türkiye’ye dönemediler. İmkanı olanlar Türkiye’ye gezmeye geldiler. Babalarının, dedelerinin doğduğu saraylara biletle girdiler. Ama hiçbir zaman hiçbir yerde siyasete karışmadılar. Hiçbir zaman memleketin aleyhinde bir komplonun, faaliyetin içinde olmadılar. Bir zaman buna dair bir beyanat vermediler" dedi.



“Osmanlı hanedanı sıradan bir hanedan değil devlet kurmuş bir hanedan”


“Osmanlı hanedanına öyle bir muamele oldu ki ölmekten beter oldular. Öldürülselerdi o zaman belki bu kadar acı olmazdı” diyen Ekinci, “Hanedan üyeleri de bunun farkındalar, çözmek için birkaç girişimde bulundular, çok fazla bir alaka görmediler. Osmanlı hanedanı sıradan bir hanedan değil, devlet kurmuş bir hanedan. Mesela İngiliz hanedanı devlet kuran bir hanedan değil. Osman Gazi öyle değil, Osman Gazi bir devlet kurmuş. Hanedanın farkı burada. Bu hanedan Osmanlı tarihinde çok büyük hizmetleri olmuş bir hanedan kim ne derse desin. Hepimizin şükran duyduğu bir hanedan. Vatan, kültür, Türkçe, Müslümanlık ne varsa bu hanedanlıkta. Çocukken düşünürdüm bunlar bu kadar iyi insanlar da çocukları nerede. Çocukları 7’den 70’e sürgün edilmiş, mallarına el konulmuş. Bunlar yurt dışında açlıktan, sefaletten ölmüşler. En mühimi dillerini kaybetmişler. Bazıları dinlerini kaybetmişler, perişan olmuşlar. Hala da o perişanlık devam ediyor. Türkiye bu kadar güçsüz mü. Türkiye bu kadar zavallı mı. Neden böyle bu? Halifeliği kaldırmak bir tercih ancak hanedanı sürgün etmek ne derece kabul edilebilir. Bu kadar mı korkuyor, bu kadar mı güçsüz. Yani 7 günlük çocuk mu Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkacak, padişah kızı Sultan Abdülmecid’in kızı mı rejimi yıkacak? Bu bana garip geliyordu. Yıllar geçmiş hala telafi edilmemiş. Sürgündeki Hanedan kitabımı yazma sebebim buydu” diye konuştu.


Konuşmanın ardından Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, Ekinci’ye çiçek takdim etti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Başkan Vekili Özdemir: "Finike’nin ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarımızı yapıyoruz" Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Büşra Özdemir, Finike’de ziyaretlerde bulundu. Özdemir, portakal bahçesini gezerek ve üreticilerle bir araya geldi. Başkan Vekili Özdemir, Büyükşehir Belediyesi olarak Finike’nin öncelikleri ve ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalar sürdürdüklerini söyledi. Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Büşra Özdemir, Finike ziyareti kapsamında ilk olarak Finikeli üretici Salih Baysarı’nın portakal bahçesi ve portakal paketleme tesisini gezdi. Hasattan paketlemeye uzanan süreci yerinde inceleyen Büşra Özdemir, Finike portakalının bereketini, üreticinin gücünü ve bu toprağın değerini korumaya, desteklemeye devam edeceklerini söyledi. Partililerle bir araya da gelen Büşra Özdemir, Muhittin Böcek’i iki gün önce ziyaret ettiğini belirterek, "Finikeli hemşehrilerine çok selamı var. Büyükşehir Belediyesi’nin Finike’de hayata geçireceği projeler kaldığı yerden devam ediyor. Finike’nin ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarımızı yapıyoruz" dedi. "Ekiplerimiz Antalya’nın her noktasında büyük bir özveriyle çalışmalarını sürdürüyor’’ Başkan Vekili Özdemir, Büyükşehir Belediyesi olarak Muhittin Böcek’in hayata geçireceği plan ve projeleri aksatmadan sürdürdüklerini belirterek, "Ekiplerimiz Antalya’nın her noktasında büyük bir özveriyle çalışmalarını sürdürüyor. Finike’nin ihtiyaçları ve muhtarlarımızın talepleri doğrultusunda hizmetlerimiz tüm hızıyla sürecek" dedi.
Gaziantep Gaziantep’te 16 öğrenci icazet merasiminde hafızlık belgelerini aldı Gaziantep’te düzenlenen icazet merasiminde hafızlığını tamamlayan 16 öğrenci, dualar eşliğinde taç giyip hafızlık belgelerine kavuştu. İl Müftülüğüne bağlı Kur’an kurslarında öğrenim gören ve hafızlığını tamamlayan 16 kız öğrenci için icazet merasimi düzenlendi. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı Şahinbey Müftülüğü Nazire Eruslu Kur’an Kursunda düzenlenen merasim Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Merasimde, hafız öğrenciler de Kur’an-ı Kerim’den süreler okudu. Ardından kursların faaliyet ve başarılarını anlatan sinevizyon gösterimi katılımcılara izletildi. Açılış konuşmasını yapan İl Müftü Vekili Şakir Aktaş, hafızlık sürecinin önemine vurgu yaparak, hafız öğrencileri ve ailelerini tebrik ederek emeği geçen herkese teşekkür etti. Şahinbey İlçe Müftüsü Mehmet Arslaner de, "Hafızlığı bitiren öğrencilerimizin mutluluğuna ortak olduk. Nazire Eruslu Kur’an kursumuzda hafızlığını bitiren 16 öğrencimiz ile hazırlık eğitimini tamamlayıp hafızlık eğitimine başlayan 11 öğrencimiz için program düzenledik. Öğrencilerimize başarılar diliyor, onlara emek veren çok kıymetli kurs idaremize ve Kur’an kursu öğreticilerimize teşekkür ediyoruz" diye konuştu. İlahilerin seslendirildiği merasimde öğrencilerin gösteri ve sunumları sonrası hafızlığını bitiren öğrenciler ile hafızlığa yeni başlayan öğrencilere hediye takdimi gerçekleşti. Taç giyme töreninde duygusal anlar Merasimin en özel bölümü olan taç giyme anlarında, öğrencilerin aileleri sahneye çıkarak evlatlarına eşlik etti. Hafız kızlara, babaları tarafından hem taç giydirildi hem de güller takdim edildi. Protokol üyeleri de öğrencileri tek tek tebrik etti. 16 öğrenci hafızlık belgesini aldı İcazet merasiminde hafızlığını tamamlayan 16 öğrenciye belgeleri takdim edilerek hafızlık süreçleri resmen taçlandırıldı. Programda büyük bir coşku ve gurur yaşandı. Merasime, İl Müftü Vekili Şakir Aktaş, İl Müftü Yardımcısı Aziz Aktan, Şahinbey İlçe Müftüsü Mehmet Arslaner, okul müdürleri, Kur’an kursu öğreticileri, öğrenci velileri ve öğrenciler katıldı.
Ankara TBMM Başkanı Kurtulmuş, Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanı Woo Wonshik ile görüştü TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, "Geçen yıl anayasaya aykırı olarak ilan edilen sıkıyönetim karşısında Meclisi toplayarak, milli iradeye sahip çıkarak, Meclisin etrafını askeri tanklarla çevirmiş olmalarına rağmen o yasayı kabul etmediniz, reddettiniz ve sıkıyönetimin gerçekleşmesine müsaade etmediniz. Bu tarihi liderliğiniz dolayısıyla tebriklerimi ifade etmek isterim" dedi. Kurtulmuş, Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanı Woo Wonshik ile görüştü. Kore Cumhuriyeti’nde geçen yıl sıkıyönetimin ilan edilmesine ilişkin Kurtulmuş, "Sizi bir kez daha tebrik etmek isterim. Güney Kore tarihi bakımından fevkalade önemli bir liderliğe imza attınız. Geçen yıl anayasaya aykırı olarak ilan edilen sıkıyönetim karşısında Meclisi toplayarak, milli iradeye sahip çıkarak, Meclisin etrafını askeri tanklarla çevirmiş olmalarına rağmen o yasayı kabul etmediniz, reddettiniz, sıkıyönetimin gerçekleşmesine müsaade etmediniz. Bu tarihi liderliğiniz dolayısıyla tebriklerimi ifade etmek isterim" dedi. Demokrasi dışı güçlerin milli iradeye müdahalesiyle çok kez karşılaşmış olan bir ülke olarak bu liderliğin ne kadar önemli olduğunu gayet iyi anladıklarını dile getiren Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Bizler 75 yıllık çok partili siyasi hayatımızda beş kez darbeyle, bir kez de darbe teşebbüsüyle karşılaşmış olan bir milletiz. Biraz sonra ziyaret edeceğiz. Benzer bir durum bizde de gerçekleşti. 2016 yılının 15 Temmuz gecesinde FETÖ’cü terör çetesi Meclisi de kuşatarak, yukarıdan silahlarla bombalayarak milli iradeyi durdurmak istedi. Aynen sizin yaptığınız gibi o zamanki Meclis Başkanımızın riyasetinde milletvekili arkadaşlarımız bir araya gelerek bu demokrasi dışı saldırıya karşı yekvücut olarak mücadele etti ve milletimiz kazandı." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kısa bir zaman önce Kore Cumhuriyeti Devlet Başkanı Lee Jae Myung’ı Türkiye’de ağırladığını dile getiren Kurtulmuş, "Fevkalade güzel, üst düzey bir görüşme gerçekleşti. Çok sayıda anlaşma karşılıklı olarak imzalandı. Şimdi bu anlaşmaların karşılıklı olarak meclislerimizden geçirilmesiyle ahdi zeminin sağlanması Türkiye-Güney Kore arasındaki ilişkilerin çok daha güçlenmesine vesile olacaktır" ifadesini kullandı. Hükümetler arasındaki bu iyi ilişkileri, parlamentolar tarafından da destekleme arzusunda olduklarını ifade eden Kurtulmuş, dostluk gruplarının, ihtisas gruplarının karşılıklı ziyaretlerinin ve özellikle uluslararası asamblelerdeki Türk ve Kore Cumhuriyeti heyetlerinin yakın çalışmasının iki parlamentoyu daha da yakınlaştıracağını vurguladı. Gelecek dönemde Asya’nın önemli güç merkezlerinden birisi olacağını belirten Kurtulmuş, "Türkiye olarak Asya ile ilişkilerimize önceki dönemlerden daha fazla önem atfediyoruz. Özellikle 2019’dan itibaren başlatılan ‘Yeniden Asya girişimi’yle Asya’daki bütün ülkelerle ilişkilerimizi çok daha ileri noktaya götürmek istiyoruz. Kaldı ki Güney Kore, Asya’daki bizim en önemli müttefiklerimizden birisidir. Hem tarihi ve kültürel yakınlığımız hem de Asya’daki ikinci ticaret ortağımız olması bakımından Güney Kore bizim için çok önemlidir. Aynı şekilde biz de kan kardeşi olarak Güney Kore için çok önemli olduğumuzu biliyoruz. Bu dostane ilişkileri çok daha ileri noktalara taşımak mümkündür" şeklinde konuştu. Türkiye’nin ve Kore Cumhuriyeti’nin dünya çapında fevkalade deneyimli şirketlerinin bulunduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Her iki ülkenin karşılıklı yatırımlarının artırılmasının ötesinde, özellikle Türkiye’nin etkisinin fevkalade büyük olduğu Orta Asya ve Afrika’da da Güney Kore ile müşterek iş birliği yapmaya hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. İki ülke arasındaki kapasite fevkalade önemli iş birliklerine de müsaittir. Özellikle bilim, teknoloji, inovasyon ve yüksek teknolojiler alanında iş birliği yapabilecek çok güçlü insan gücüne ve teknolojik altyapıya sahip olduğumuzu belirtmek isterim" diye konuştu. Filistin davası konusunda Kore Cumhuriyeti’nin tutumunu takdirle karşıladıklarını ifade eden Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Filistin’in masum ve mazlum halkına karşı destek olunması, yardımların gönderilmesi ve onların içinde bulunduğu zor durumdan kurtarılması konusundaki tavrınızı olumlu bulduğumuzu ifade etmek isterim. Yine aynı şekilde Filistin meselesinde iki devletli çözümden yana tavrınız da takdire şayandır. Ümit ederim ki bu doğru tavrımızı, doğru istikamette ilerleyen tavrınızı en kısa süre içerisinde Filistin devletini resmen tanıyarak olgunlaştırırsınız. En son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde 11 Batılı ülke Filistin’i tanıdı. Asya’nın büyük güçlerinden birisi olan Güney Kore’nin de tanınmasıyla birlikte çok güçlü bir destek verilmiş olur. Böylece Güney Kore olarak tarihin doğru tarafında durduğunuzu bütün dünyaya ilan etmiş olursunuz" Wonshik, iki ülke arasında tarihi bağların bulunduğuna işaret ederek, Kore Savaşı’nda Türkiye’nin 20 binden fazla asker göndererek Kore Cumhuriyeti’nin özgürlüğünü ve demokrasisini korumaya yardım ettiğini söyledi. Wonshik, Ayla filminde olduğu gibi Türk askerlerinin sadece savaşmadığını, savaş yetimleri için Ankara Okulunu kurduğunu, yetimlere bakarak eğitimler verdiğini anlatarak, Kore Cumhuriyeti halkı olarak buna karşı minnettar olduklarını ifade etti. Wonshik, 6 Şubat 2023’te Türkiye’nin yaşadığı deprem felaketi sırasında Kore Cumhuriyeti hükümeti ve halkının da hızla yardıma koştuğunu dile getirdi. Geçen sene aralık ayında Kore Cumhuriyeti’nde sıkıyönetim ilan edildiğini ve halkın Meclise koştuğunu, milletvekillerinin hızla Meclise geldiğini anlatan Wonshik, anayasaya uygun bir şekilde bu sıkıyönetimi iptal etmeye çalıştıklarını ifade etti. Görüşmede, NATO PA Türk Delegasyonu Başkanı AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye-Kore Cumhuriyeti Parlamentolar Arası Dostluk Grubu üyeleri AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, MHP Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, AK Parti Karabük Milletvekili Cem Şahin, AK Parti Ankara Milletvekili Kurtcan Çelebi, CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Türkiye’nin Seul Büyükelçisi Murat Tamer yer aldı. Kurtulmuş ve Wonshik, daha sonra FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında bombalanan Meclis’teki alana karanfil bıraktı. TBMM Genel Kurul Salonu’nu ziyaret ederek milletvekillerini selamlayan Kurtulmuş ve Wonshik, bir süre Genel Kurul çalışmalarını takip etti.
Bartın Dijitalleşmenin medya, pazarlama, eğitimce ekonomiye etkileri anlatıldı Bartın Üniversitesinde (BARÜ) düzenlenen sempozyumda dijitalleşmenin medya, pazarlama, eğitim ve ekonomi üzerindeki çok boyutlu etkileri disiplinlerarası bakışla anlatıldı. Bartın Üniversitesi (BARÜ) Bartın Meslek Yüksekokulu tarafından "Yeni Medya, Yeni Pazarlama: Dijital Çağın Dinamikleri" başlığıyla çevrim içi bir sempozyum düzenlendi. Etkinliğin açılış konuşmasını BARÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akkaya yaptı. Dijital çağda üniversitelerin rolünü Rektör Prof. Dr. Ahmet Akkaya, "Günümüz çağında yeni medya etkileşimin ve hızın merkezde olduğu yeni bir iletişim kültürüdür. Bu kültür düşünme biçimlerimizi, üretim anlayışımızı ve ekonomik ilişkilerimizi etkilemektedir. Bu noktada üniversitelerin temel sorumluluklarından biri de geçmişin birikimini dijital çağın gereklilikleriyle harmanlayabilen, değişen dünya şartlarına uyum sağlayabilen dijital yetkinliklere sahip bireyler yetiştirmektir. Bu sempozyum öğrencilerimizin dijital dönüşümü akademik ve uygulamalı boyutlarıyla değerlendirmesine, güncel gelişmeleri alanın uzmanlarından takip etmesine ve üniversite-sektör-toplum etkileşiminin güçlenmesine önemli katkılar sunacaktır" dedi. Dijitalleşmenin medya, eğitim ve ekonomiye etkileri Sempozyumun oturum başkanlığını Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesinden Prof. Dr. Barış Bulunmaz yaptı. Prof. Dr. Bulunmaz, "Dijital Medya ve Kültürel Dönüşüm" başlıklı değerlendirmesinde yeni medyayı ve gelişim sürecini anlatarak dijital platformların toplumsal değerler ve kültür üzerindeki dönüştürücü rolünü ele aldı. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulundan Doç. Dr. Yasemin Bilişli, "Yapay Zekâ Çağında Influencer Ekonomisi: Dijital Güvenin Anatomisi" başlıklı sunumunda influencer ekonomisinin evriminin yapay zekâ destekli içerik üretimiyle yaşadığı dönüşümü aktardı. Bağımsız araştırmacı Dr. Hakan Öngören, "Yeni Eğitim ve Dijital Vatandaşlık" başlığı altında dijitalleşen dünyada eğitim modellerinin değişimini, dijital vatandaşlık bilincini, 21. yüzyıl becerileri ve öğretmenin rolünü anlattı. "Yapay Zekâ Pazarlaması" konusunda Iğdır Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Barış Armutcu, kişiselleştirilmiş pazarlama stratejileri ve otomasyon uygulamalarının günümüz pazarlama anlayışını nasıl dönüştürdüğünü örneklerle açıkladı. Son olarak Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Nazlıcan Dindarik ise "Dijital Dönüşüm Çağında Akıllı Lojistik ve Tedarik Zinciri: Yeni Medyanın Etkileri" başlıklı konuşmasında yeni medya ve dijital teknolojilerin lojistik ve tedarik zinciri yönetiminde getirdiği yeniliklerin akıllı sistemlerde sunduğu katkılara dikkat çekti. Dijital çağın dinamiklerine ilişkin disiplinler arası bir bakış sunan sempozyum, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
İstanbul Sedef Güler cinayeti davasında tutuklu sanık: "O anda akıl sağlığımı kaybetmiş olmalıyım" Büyükçekmece’de denizde elleri ve ayakları bağlı, halıya sarılı halde cansız bedeni bulunan Sedef Güler’in öldürülmesine ilişkin 3 sanığın yargılandığı davanın görülmesine devam edildi. Tutuklu sanık Yavuz Güngör, "Ben hiçbir şey yapmadım o anda akıl sağlığımı kaybetmiş olmalıyım, uyandığımda o kadın ölmüştü" dedi. Büyükçekmece Mimar Sinan Sahili’nde 7 Haziran 2024 tarihinde denizde elleri ve ayakları bağlı, halıya sarılmış ve ağırlık bağlanmış şekilde bir kadın cesedi bulunmuştu. Hayatını kaybeden kadının 24 yaşındaki Sedef Güler olduğu tespit edilerek 3 sanık hakkında iddianame düzenlenmişti. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanıkların yargılanmasına devam edildi. Duruşmada, tutuklu sanıklar Fırat Baykara ve Yavuz Güngör ile Sedef Güler’in müşteki annesi Gülizar Sezer, müşteki abla Sevda Güler ve tarafların avukatları hazır bulundu. "Sanıkların hepsinden şikayetçiyim" Duruşmada beyanda bulunan müşteki anne Gülüzar Sezer, "Bana atılan iftiraların hiçbirini kabul etmiyorum. Sanıkların hepsinden şikayetçiyim" dedi. Müşteki abla Sevda Güler ise, "Ben ve kardeşim uyuşturucu kullanmadık" diye konuştu. "Yavuz aradığı zaman bana birisinin öldüğünü söyleseydi asla o eve girmezdim" Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Yavuz Güngör, "Ben hiçbir şey yapmadım o anda akıl sağlığımı kaybetmiş olmalıyım, uyandığımda o kadın ölmüştü. Tekrar cezaevine girmemek için böyle bir şey yaptım. O an için ne yapacağımı bilemedim ama maktule zarar vermek istemedim" ifadelerini kullandı. Tutuklu sanık Fırat Baykara ise savunmasında, "Olayın en başından beri benim suçsuz olduğum belli. Sevda başından beri bir şeyleri gizliyor. Bu olayda en zayıf halka benim. Benim üstüme oynanmaya çalışılıyor. Ben Yavuz dahil olmak üzere dosyada adı geçen kimseyle telefon bağlantısı kurmadım. Yavuz aradığı zaman bana birisinin öldüğünü söyleseydi asla o eve girmezdim" diye konuştu. Müşteki anneden sanığa: Kızıma iftira atamazsın Sanık Fırat Baykara’nın savunması üzerine söz olan müşteki anne Sezer, "Çocuklarıma iftira atamazsın’ diyerek sanıklara tepki gösterdi. Bunun üzerine anne ve sanık Baykara arasında tartışma çıktı. Yaşanan gerginlik sonrası mahkeme duruşmaya ara verdi. Duruşma ertelendi Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına hükmederek, eksik hususların giderilmesi için duruşmayı erteledi. İddianameden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Fırat Baykara, Yavuz Güngör ve Yiğit Hüseyin Ayvalık şüpheli sıfatıyla yer aldı. İddianamede denizde cansız bedeni bulunan Sedef Güler’in halıya sarıldığı, ellerinin koli bandı, ayaklarının ise zincir ve dambıl ile bağlandığının tespit edildiği belirtildi. Sedef Güler’in cansız bedeninin sarılı olduğu halı üzerinde halı yıkama fabrikası etiketi bulunduğu da iddianamede aktarıldı. Polis ekiplerince etiketteki firmaya gidildiğinde halının Zafer E. isimli kişi tarafından verildiği ifade edildi. Emniyet güçleri tarafından ifadesi alınan Zafer E. emlak işi yaptığını söyleyerek halının bulunduğu evi Fırat Baykara’ya kiraladığını anlattı. Halının bulunduğu evin Baykara tarafından kiralandığı ve Yavuz Güngör isimli sanık ile beraber kullanıldığı da soruşturma aşamasında tespit edildi. Yapılan incelemelerde 4 Haziran günü bir şahsın araç ile Sedef Güler’i Yavuz Güngör’ün kızı ile birlikte yaşadığı ikamete bıraktığı iddianamede belirtildi. Burada Sedef Güler ile Yavuz Güngör’ün kızı Y.H.G. arasında tartışma çıktığı ve Yavuz Güngör’ün Sedef Güler ile beraber Fırat Baykara adına kiralanan eve gittiği kaydedildi. Fırat Baykara’nın sonradan eve geldiği iddianamede açıklandı. Yavuz Güngör ve Fırat Baykara’nın Sedef Güler’i tespit edilemeyen bir nedenden dolayı burada öldürdükleri, cesedi yok etmek için plan yaptıkları ve bir gün sonra buluşmak üzere evden ayrıldıkları iddianamede aktarıldı. Sanıkların 6 Haziran’da tekrar buluştukları ve maktulün cesedini koyacakları valizi, zinciri ve ağırlığı aldıkları da iddianamede ifade edildi. Yavuz Güngör ve Fırat Baykara’nın Sedef Güler’in ellerini koli bandı ile bağladığı, halıya sardığı, ayaklarını zincir ve dambıl ile bağlayıp Mimar Sinan Köprüsü’nden aşağıya attıkları da iddianamede kaydedildi. Baykara’nın daha sonra polise giderek "Yavuz beni Gürpınar’da bulunan ikametine çağırdı. Eve gittiğimde hareketsiz yatan bir kadın gördüm, kontrol ettim, yaşam belirtisi yoktu. Polise haber vermek istediğimde Yavuz Güngör bana silah çekti. Nalburdan zincir ve ağırlık aldıktan sonra kadını halıya sardık. 7 Temmuz günü ise Büyükçekmece sahil tarafına gittik. Cesedi köprü üzerinden suya attık" dediği iddianamede ifade edildi. İddianamede, Yavuz Güngör’ün Yiğit Hüseyin Ayvalık aracılığıyla Yunanistan’a gönderildiği ancak daha sonra bir şekilde ülkeye iadesi sağlandığı ve Güngör’ün Edirne’de yakalandığı belirtildi. Sedef Güler’in Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan otopsi işleminin sonucunda ölüm nedeninin belirlenemediği belirtildi. Öte yandan Adli Tıp Kurumu 1 İhtisas Dairesi’nin incelemesinde maktulün kanında uyuşturucu madde bulunduğu, ölümünün uyuşturucu, uyarıcı madde sonucu meydana gelmiş olabileceği ancak baş, boyun bölgesinde ileri derecede çürüme nedeniyle yumuşak dokularında ayrıntılı analiz yapılamadığı yönünde değerlendirme yapıldı. İddianamede Fırat Baykara ve Yavuz Güngör’ün ‘nitelikli kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edildi. Yiğit Hüseyin Ayvalık’ın ise Yavuz Güngör’ün yurt dışına kaçmasına yardım etmesi gerekçesiyle ‘suçluyu kayırma’ suçundan 6 aydan 5 yıla kadar hapsi istendi.