GENEL - 19 Nisan 2019 Cuma 11:35

Bacasız sanayi turizmin dijital dönüşümü anlatıldı

A
A
A
Bacasız sanayi turizmin dijital dönüşümü anlatıldı

65.

65. dönem Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü; Türkiye’nin dijital teknoloji üreticilerinin arasında yer alması gerektiğine belirterek “Türkiye’nin esasen kullanıcı olmaktan ziyade, dijital teknolojileri üretmesi gerekiyor. Yalnızca kullanıcı olmaktan kurtulmak gerekiyor" dedi.


Düzce Valiliği ve Düzce Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Turizmde Dijital Dönüşüm” başlıklı uluslararası turizm kongresi, yurt dışından ve ülkemizin dört bir yanından gelen katılımcılarla birlikte Topuk Yaylası’ndaki Fenerbahçe Spor Kulübü Tesislerinde başladı. Turizmde Dijital Dönüşüm adlı kongrenin düzenleme kurulu adına açılış konuşmasını gerçekleştiren Düzce Üniversitesi Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Muammer Mesci, teknolojinin gelişim süreci içerisinde günümüz dünyasını etkileyen en önemli gelişmelerden birinin, dijital teknolojinin iş dünyasına entegre edilmesiyle yaşandığını söyledi. İşletmelerin geleneksel üretim sistemlerindeki emek yoğun ve mekanik üretim araçlarının yerini artık dijital yazılımlarla temellendirilen robotik alt yapılar aldığını ifade eden Doç. Dr. Mesci “Dijital teknolojiler ve dijital platformlar, yazılım uzmanlığı, ERP uzmanlığı, sosyal medya uzmanlığı gibi birçok yeni ve kalifiye iş pozisyonlarının da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu açıdan bu alanlarda uzmanlaşan kişilerin, dijitalleşen turizm sektöründe önemli iş fırsatları bulacağı kuvvetli bir ihtimaldir” şeklinde konuştu.



Rektör Çakar “Çağımız değişim çağı”


Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar, çağımızın değişim çağı olduğunu ve bu değişimi yönetebilenlerin ayakta kalabileceğini, yönetemeyenlerin ise eleneceği bir çağ olduğunu vurguladı. Değişimin; sağlıktan spora, teknolojinin işlediği ve yerleştiği sanata varıncaya kadar pek çok alanda hissedildiğini söyleyen Rektör Çakar, turizmin de değişim içerisinde olduğunu ve bu değişimi konuşmak için bir araya toplandıklarını söyledi. “Değişimi yönetemeyenler bir gün kendilerini değiştirilmiş olarak bulurlar” sözünü katılımcılarla paylaşan Çakar, değişimi yönetebilmek için çok önemli vizyona ve stratejiye sahip olunması gerektiğini belirterek, bugün dijitalleşme sürecine girildiğini ifade etti. Rektör Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar, kongrenin ülkemiz, bölge ve Düzce için faydalı olması temennisiyle konuşmasını sonlandırdı.



Vali Dağlı; “Düzce tarihi yapısının yanında macera turizmine de elverişli”


Vali Dr. Zülkif Dağlı, Düzce Valiliği olarak Düzce Üniversitesi iş birliğinde 4. organizasyonun gerçekleştirildiğini katılımcılarla paylaştı. Düzce’nin mega kentlerin orta noktasında olmasına rağmen, farkındalık düzeyinin yeterince yükseltilemediğini vurgulayan Dağlı, şehri tanıtmak için mobil uygulama geliştirildiğini ve bu sayede Düzce’den geçenlerin telefonuna bilgi mesajları göndererek, Düzce’nin tanınmasını, turistik yerlerinin yol haritasını kişilerin telefonuna sinyaller yoluyla iletilmesini sağladıklarını ifade etti. Şehrin tarihi yapısının yanında macera turizmine de elverişli olduğunu vurgulayan Vali Dr. Dağlı, programın herkes için faydalı olmasını dileyerek konuşmasını sonlandırdı.



Prof. Çobanoğlu; “Kişilerin ihtiyaçlarının daha kolay karşılanabiliyor”


Gerçekleştirilen açılış konuşmalarından sonra kongre için davet edilen Universty Of South Florida Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cihan Çobanoğlu turizmde teknoloji ile birlikte turizmin gelişimi hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Kişilerin kullandığı akıllı telefonlardan yola çıkarak onların ihtiyaçlarına ve isteklerine göre sunumlar hazırlanmaya başlandığına değinen Cihan Çobanoğlu, yapay zekanın kullanımı ile nesnelerin internete bağlanması sonucunda kişilerin ihtiyaçlarının daha kolay karşılanabildiğinin altını çizdi.



DTSO Başkanı Şahin “Döviz girdisi sağlıyor”


Açılış panelinin gerçekleştirilmesini ardından kongrenin özel oturumlarına geçildi. Özel oturumunun ilk sunumunu gerçekleştiren Düzce Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Şahin, turizmin döviz girdisinin sağlanması için çok önemli bir yere sahip olduğunu ifade etti. Şehrin turizm potansiyelinin çok yüksek olduğunu söyleyen Tuncay Şahin, alt yapının ve tesisleşmenin doğal çevreyi bozmayacak şekilde oluşturularak, Düzce’nin doğal güzelliklerinden faydalanılması gerektiğini katılımcılarla paylaştı.



Başkan Özlü; “Dijital dönüşümün en önemli bileşeni insandır”


Kongrenin konuları ile yakından ilgili olarak yaptığı açıklamada Türkiye’nin Dijital dönüşümde yalnızca kullanıcı değil, üretici de olması gerektiğini belirten Başkan Dr. Faruk Özlü “Dijital Dönüşüm’ün ilk başlangıcı 4. Sanayi Devrimine dayanıyor. Bunun hikayesi 2011’lere kadar uzanan bir süreçtir. Farklı ülkelerde farklı ifadelerle kıymet bulan bir kavram. Türkiye’de aslında bu konuda yapılan çalışmalar var. Aslında işin özü insan. Türkiye’nin bu bahsettiğimiz değerlere sahip olması için önce insanla başlamak gerekiyor. Yani dijitalleşmenin altı bileşeninden biri ve birincisi insan. İnsanla ilgili tabi önce eğitim alt yapımızı geliştirmemiz gerekiyor. Nitelikli bir iş gücü ortaya çıkarmamız gerekiyor. Dijital kullanıcılar yetiştirmemiz gerekiyor. Tüm bu dijital dönüşümün sağlanması için öncelikle en az 100 teknik koleje ihtiyaç var. Yine dijital teknoloji eğitmenleri yetiştirmemiz gerekiyor. Yaklaşık 100 bin dijital teknoloji eğitimi almış meslek lisesi mezunu gerekiyor. Yine yaklaşık 5 bin doktoralı mezun gerekiyor. 30 bin doktora öğrenimi gören öğrenci sayısı gerekiyor. En az 50 tane dijitalleşme konusunda sürekli eğitim veren merkezler gerekiyor. 10 bin farkındalık programına katılmış sanayi işletmesi gerekiyor. Türkiye’ye yaklaşık 300 bin dijital yetkinlik kazandırılmış iş gücü gerekiyor. Türkiye’nin dijitalleşmesini turizmde, sanayide, eğitimde her alanda bu trendi yakalaması için önem vermemiz gereken tek şey eğitim ve insan gücüdür” ifadelerini kullandı.



“100 Trilyon Dolardan payımıza düşeni almak için imkanımız var”


Başkan Özlü dünyadaki Dijital Ekonomi pazarından Türkiye’nin de yararlanması gerektiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: “Türkiye’nin teknoloji ve yenilik kapasitesini geliştirmesi gerekiyor. Önlenemeyecek bir dönüşüm var, dünyada yükselen bir trend var, bundan kaçış yok Türkiye’nin bu dönüşümün gerisinde kalmaması gerekiyor. Aslında dahası bu dijital dönüşümün bir pazarı var; Dijital Ekonomi. Dünyada önümüzdeki 10 yılda bu ekonominin sağlayacağı değer 100 Trilyon Dolar. Şayet dijital dönüşümün gerektirdiği eğitimli insan gücünü gerçekleştirirsek, bizim Türkiye olarak bu pazardan yaklaşık 1 Trilyon Dolar pay alma imkanımız, gücümüz var.


Dijital dönüşümde muhtelif ülkelerin mesela Almanya, ABD gibi gelişmiş ülkelerin programları var. Türkiye’nin programı 6 bileşenden oluşuyor. Bunlardan birincisi insan, ikincisi teknoloji, altyapı son derece önemli, yani alt yapıyı güçlendirmeden bunları yapmak mümkün değildir. Kullanıcılar, yönetişim, bunlar Türkiye’nin dijital dönüşümde yapması gereken işlerdir.”



“Düzcemiz Dijital Dönüşümde Örnek Teşkil Edebilir”


Düzce’nin bölgesinde taşıdığı öneme dikkat çeken Başkan Dr. Faruk Özlü, alt yapı ve donanım çalışmalarında Düzce’nin bölgesine ve Türkiye’ye örnek teşkil edebileceğini ifade ederek “Düzce “Akıllı Şehir”, “Smart City” diye adlandırıyoruz. Düzce gerçekten çok dinamik bir yapıya sahip, demografisiyle, insan gücüyle değişime ve dönüşüme açık bir şehir. Bütün bu uygulamaları Düzce’de gerçekleştirmek çok zor değil. 400 bine yakın bir nüfus, çok büyük bir şehir değil, o bakımdan biz bu çalışmaları Düzce’mizde gerçekleştirebiliriz. Benim özellikle ifade etmek istediğim; aslında dijital dönüşüm dendiğinde ilk akla gelen sanayidir. Ancak sanayide ortaya çıkan ürünler aslında piyasayı ilgilendiriyor. Otonom araçlar, otellerde kullanılan donanımlar bunlar hep insan hizmetine sunuluyor. Türkiye’nin veri gelişimi konusundaki alt yapısının dijital dönüşüm için vazgeçilmez bir önemi var. Birbiriyle konuşan makineleri gerçekleştirmek çok kolay değil, bu tabi altyapı ile ilgilidir. Burada KOBİ’lerin büyük önemi var. Bu dönüşümü büyük şirketler aslında sağlayabiliyor, rekabet etme durumları var. KOBİ’lerimizin bu konuda desteklenmesi gerekiyor. Neticede yaklaşık 100 Trilyon Dolar’dan bahsediyoruz, Türkiye’nin bu kazançtan 1 Trilyon Dolar pay alma imkanı var. Bunun için yaklaşık 300 bin nitelikli iş gücüne ihtiyaç var. Türkiye’nin bu konuda yaklaşık 1 Milyar Dolar yatırım yapması lazım. 10 Dijital Dönüşüm Merkezi ve 50 Uygulamalı Araştırma Merkezi ki bu Üniversitemizi yakından ilgilendiriyor. Yine yenilik içeren 2 bin 500 projemizin olması gerekiyor” dedi.



“Tüketici değil, üretici olmak zorundayız”


Türkiye’nin dijital teknoloji üreticilerinin arasında yer alması gerektiğine vurgu yapan Başkan Özlü nitelikli iş gücü ve eğitim konusuna vurgu yaptı. Başkan Özlü “Türkiye’nin esasen kullanıcı olmaktan ziyade, dijital teknolojileri üretmesi gerekiyor. Yalnızca kullanıcı olmaktan kurtulmak gerekiyor. Dünyada birçok teknoloji üreten şirket var. Bunlar aslında bu dönüşümdeki kullanılacak ürünleri üretiyorlar. Kullanıcı tarafından ziyade üretici tarafında da olmamız gerekiyor. Vurgulamamız gereken önemli bir nokta da üretici olmamız gerekliliğidir. Özetle Türkiye’nin dijital dönüşümü için ilk dikkat etmesi gereken insan öğesidir. İnsanın eğitilmesi ve nitelikli insan gücü yetiştirilmesidir. Aslında dünyada da baktığımızda herkesin önem verdiği ilk nokta eğitim. Almanya’da yapılan bir anket var. Üreticilere soruyorlar; dijital dönüşümün önündeki en büyük engel nedir? Almanlar buna nitelikli iş gücü, eğitimli insan gücü eksikliği şeklinde cevap veriyor. Yani Alman sanayicilerin bunu söylediği bir yerde Türkiye için çok daha önemli bir kavram ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı.


Açılış konuşmaları ve davetli misafirlerin konuşmalarından sonra 3 gün sürecek olan turizm kongresinin panel oturumlarına geçildi. Eş zamanlı farklı salonlarda gerçekleştirilen panel oturumlarında alanında uzman ve deneyimli kişiler turizmin gelişimi için bilgi ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı. Turizmin her açıdan incelendiği ve araştırıldığı “Turizmde Dijital Dönüşüm” başlıklı kongre ikinci ve üçüncü günde düzenlenecek panel, bildiri sunumları ve kültürel geziyle sona erecek.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Çocuğunuzu obeziteden kurtarmak için bunlara dikkat edin Çocukluk çağında aşırı kilo ve obezitenin hem fiziksel hem de psikolojik sağlık üzerinde önemli etkileri olduğunu söyleyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uz. Dr. Fatih Ay, kilo problemi olan çocukların yetişkinlikte de obeziteyle mücadele etme durumu olabileceğinin altını çizdi. Ay, “Çocuklukta obezite aynı zamanda özgüven eksikliğie ve depresyona da yol açabilir. Çocuklukta obeziteyi azaltmanın en iyi stratejilerinden biri, tüm ailenin yeme ve egzersiz alışkanlıklarını iyileştirmektir. Çocuk döneminde obeziteyi tedavi etmek ve önlemek, çocuğun sağlığının şimdi ve gelecekte korunmasına yardımcı olur.” dedi. Obezite, kalori ve yağ alımındaki artışın sonucu Çevresel faktörler, yaşam tarzı tercihleri ve kültürel çevre etkenlerinin, dünya çapında artan obezite oranlarında önemli rol oynadığına dikkat çeken Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Fatih Ay, genel olarak aşırı kilo ve obezitenin, kalori ve yağ alımındaki artışın sonucu olduğunu dile getirdi. Uz. Dr. Ay, “Öte yandan, alkolsüz içeceklerle aşırı şeker tüketiminin, porsiyon büyüklüğünün artmasının ve fiziksel aktivitedeki sürekli düşüşün, tüm dünyada artan obezite oranlarında önemli rol oynadığına dair destekleyici kanıtlar da vardır. Çocuklarda obezite, pek çok etkenin bir araya gelmesi ile ortaya çıkabilir. Bunlar, annenin çocuk dünyaya gelmeden karşılaştığı problemlerden aile içindeki çatışmaya kadar geniş bir yelpazede görülebilir. Araştırmalar obez çocukların dış görünüş açısından arkadaşları tarafından daha zor kabul edildiğini, aileleriyle daha çok tartıştıklarını, sosyal aktivitelerle ilgilenmediklerini veya arkadaş edinmekten korktuklarını, dolayısıyla psikolojik olarak kötü etkilendiklerini göstermektedir. Obezite aynı zamanda çocuğun zayıf akademik performans ve yaşadığı daha düşük yaşam kalitesiyle de ilişkilidir.” diye konuştu. Kilolu çocukların uzman kontrolünde olması gerekiyor Çocukluk çağı obezitesini, 2 yaş ve üzeri çocuklarda vücut kitle indeksinin (BMI) yaş ve cinsiyete göre yüzde 95’lik dilimde veya üzerinde olması şeklinde tanımlayan Uz. Dr. Fatih Ay, çocukların BMI faktörleri yetişkinlerden farklı olduğunu aktardı. Çocukların vücut kitle endeksinin yaşa ve cinsiyete göre belirlendiğini belirten Ay, şu şekilde devam etti: “Uzmanlar, çocuklar için sağlıklı bir BMI’yi değerlendirmek için özel büyüme çizelgeleri kullanır. Bu nedenle, fazla kilosu olan çocukların düzenli olarak uzman kontrolünde olması ve takiplerinin yapılması önem taşımaktadır. Çocukların büyüme ve gelişim süreci devam ettiği için çocuklara diyet önerilmemektedir. Onları sağlıklı ve dengeli beslenmeye yönelik davranış değişikliğine ve uygun bir egzersiz programına yönlendirerek, kilo kaybı sağlanmalıdır. Bu yöntemle tedavi süresince çocuklar kilo yüzünden stres altında kalmadan, sağlıklı diğer akranları gibi normal büyüme ve gelişme sürecini yakalayabilmektedirler. Ayrıca; obezitenin önlenmesi ve tedavi edilme sürecinde ebeveynlerin tutumu da çok önemlidir. Böyle bir durumda çocuklar kendilerini dışlanmış hissederler. Bu nedenle çocukta sorunun sadece kendi için kötü bir problem olmadığını anlamasına; ailenin kendisi için çaba harcadığını düşünmesini sağlamaya ve onu cesaretlendirmeye çalışmak gereklidir.” Ailelere düşen görevler Uzm. Dr. Fatih Ay, çocuklarda obezitenin önlenmesi için ailelere düşen görevleri ise şu şekilde açıkladı: “Kesinlikle “şişman çocuk sağlıklıdır, ileride boya gider” diye düşünmeyin. Çocuğunuzu kendiniz diyete sokmayın. Sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak için mutlaka bir beslenme ve diyet uzmanından yardım alın. Günde en az 30 dakika fiziksel aktivite yapmalarını sağlayacak ortam oluşturun. Çocuğunuzun okulun spor etkinliklerine katılmasını sağlayın. Beraberken basit yürüyüşler yapın, yürüme mesafesindeki yerlere arabayla değil yürüyerek gitmeye çalışın. Saatlerce televizyon ve bilgisayar önünde zaman geçirmesini önleyecek fiziksel aktivite içeren faaliyetler yapmaya özen gösterin ve gerektiğinde onlara eşlik edin. Yemek saatlerini düzene koyun ve beraber yemek masasına oturun. Çocuğunuza su içme alışkanlığı kazandırın. Çocuğunuzun tek tip beslenmesini önleyin, tabağında çeşitliliği sağlayın. Büyük porsiyonları azaltın ve ideal porsiyonlara alıştırın. Fast food, şeker, bisküvi ve çikolata gibi besinleri tamamen yasaklamayın, çünkü yasaklar onları daha çekici yapacağı için zaman zaman onları dengeli olarak tüketmesine izin verin. Çocuklarınızı ödüllendirirken pasta, tatlı, çikolata, şeker kullanmak yerine meyveyi tercih edin. Çocuğunuza beslenme çantası hazırlayın ve tercihiniz meyve, süt veya peynirli sandviç gibi kalorisi düşük, az yağlı besinler olsun.”
Antalya Denize bırakılan yaralı balon balığına, diğer balon balıkları saldırdı Antalya’da bir balıkçının oltasına takılıp yaralı olarak tekrar denize salınan en büyük balon balığı türüne, etrafına toplanan yüzlerce balon balığı saldırdı. Balon balıklarının kendi türlerini yeme anları cep telefonu kamerasına yansırken, 17 senedir amatör balıkçılık yapan Savaş Güzel, “İlk defa böyle bir şeye şahit oluyorum. Kendi cinsine bunu yapan, diğer balıklara ne yapar bilmiyorum” dedi. Görüntüleri yorumlayan Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu ise, yaralı balon balığının denize koku saldığını ve diğer balon balıklarını bu yüzden saldırdığını söyledi. Gökoğlu, bu türlerin insandan korktuğunu da ekledi. Antalya’da amatör balıkçılık yapan Savaş Güzel, 3 arkadaşıyla birlikte Kumluca ilçesi Mavikent açıklarında balık avına gitti. Güzel’in denize saldığı oltasına yaklaşık 3 kiloluk bir balon balığı takıldı. Balon balığını kancadan kurtarıp denize tekrar salan Güzel, gördüğü manzara karşısında adeta şoke oldu. Yaralanan ve su üzerinde duran Güzel2in tuttuğu balon balığına, aynı türdeki diğer balon balıkları saldırdı. Gözü önünde tuttuğu balığın diğer türler tarafından yendiğini gören Güzel, o anları ise cep telefonu kamerasıyla kaydetti. "Kendi cinsine bunu yapan, diğerler balıklara ne yapar bilmiyorum" Yaşadıklarını anlatan Savaş Güzel, “4 arkadaş balığa çıkmıştık. Balık bulucumuz aşırı derecede balık olduğunu yazdı. 2-3 kiloluk balon balığı oltamıza takıldı. Misinamızla onu çekerken, arkasından 300-400 tane daha aynı cins balon balığı geldi. Tuttuğum balon balığını tekrar denize saldığımda, balık hafif hareketsiz kaldı. O ara diğer balıklar kendi cinsini yemeye başladı. Gözümüzün önünde paramparça ettiler. Yaklaşık 17 yıldır balıkçılık yapıyorum, yakalamadığımız hiçbir tür kalmadı. Balon balığının kendi cinsini bu şekilde yemesini ilk defa görüyorum. Kendi cinsine bunu yapan, diğerler balıklara ne yapar bilmiyorum” dedi “Koku bırakan yaralı türlerine Pirana gibi saldırıyorlar” Görüntüleri yorumlayan Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu ise, söz konusu türün en büyük tür Lagocephalus Sceleratus olduğunu kaydetti. Türün yaralandığında denize bir koku bıraktığını belirten Gökoğlu, “Daha önce ufak olan yaralı bir türü denize bıraktığımızda aynı türün bireyleri ona da saldırdı. Muhtemelen bir koku bırakıyor ve diğerleri de adeta pirana gibi yaralı olana saldırıp onu tüketiyorlar. Başka balık türlerinde böyle bir olay gözlemlemedik” dedi. Gökoğlu, yaşanan olayın balıkçıların ağı ya da misinalarındaki oluşabilecek zarara örnek bir vaka olduğuna da dikkati çekerek, “Kendi bireyini yemek için bu kadar saldırıyorsa, balıkçının ağında yakaladığı diğer balıklar diğer balıklara nasıl saldırdığını göz önünde bulundurmak gerekiyor” ifadelerine yer verdi. “İnsanlardan korkarlar ve kaçarlar” Balon balığının insanlardan korktuğunu da sözlerine ekleyen Gökoğlu, “İnsanın olduğu yere yaklaşmazlar ve kaçarlar. Sadece küçük olan türler bizimle birlikte hareket edebilir ancak zarar vermezler. Fakat o büyük olan türü oltayla tutup parmağınızı ağzına koyarsanız koparır. Çünkü çeneleri ve dişleri çok keskin.
İzmir 540 gramlık Eliz bebek 90 gün sonra ilk kez güneşi gördü Annesinin tansiyon sorunu nedeniyle 7 aylık olmadan doğan Eliz Bebek, 540 gram ağırlığında dünyaya geldi. 3 ay boyunca Medicana İzmir Hastanesi Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde küvözde kalan minik bebek, yaklaşık 2 kilogram ağırlığına ulaşarak 91’inci gün hastaneden sağlıklı şekilde taburcu oldu ve ilk kez güneşi gördü. İzmir’de yaşayan Bahriye ve Baha Erkmen, aşılama ve tüp bebek tedavilerinin ardından bebek beklemeye başladılar ancak anne Bahriye Erkmen 27’nci haftada yüksek tansiyon nedeniyle hastaneye yatarak erken doğum yaptı. Medicana İzmir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Alaaddin Balcı tarafından gerçekleştirilen doğumda Eliz Bebek, 540 gram ağırlığında dünyaya geldi. Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi çalışanları tarafından titizlikle bakılan minik bebek, 90 gün boyunca küvözde tedavi gördü. 91’nci günün sonunda anne ve babasının kucağında hastaneden taburcu olan Eliz Bebek, ilk kez hastaneden çıkarak güneşi gördü. Umuda yolculuk Anne Bahriye Erkmen, “Hamileliğimde yaşadığım sağlık sorunlarım için hastaneye yattığımda doktorlar ve hemşireler seferber oldu. Bana serviste, bebeğimize de Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde kendi bebekleri gibi baktılar. 90 gün boyunca bebeğimizin günbegün büyümesini izlemek, umuda yolculuk gibiydi. Destek olan herkese sonsuz teşekkür ederiz” dedi. Kızından hiç umudunu kesmeyen Baba Baha Erkmen ise “Yakınlarımız bebeğimizin 540 gram olduğunu doğduğunu öğrenince çok üzüldüler. Bize ne kadar belli etmemeye çalışsalar da yaşayacağına dair aklında soru işareti vardı herkesin. Ama ben ve eşim bir an bile bundan şüphe etmedik, o da annesi gibi çok güçlü çünkü” diye konuştu. Hiçbir komplikasyon yaşamadı Medicana International İzmir Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Sorumlusu Uzm. Dr. Kadir Mutlu, bu kadar düşük doğum ağırlığı ile doğan bebeklerin çoğunun takipleri sırasında ya da taburcu olurken; çeşitli akciğer problemleri, gözlerde problem, kafa içi kanaması ve çeşitli barsak operasyonları gibi sorunlarla karşılaşabildiğine değinerek Eliz Bebek’in yoğun bir ilgi ve takiple bakılarak hiçbir komplikasyon yaşamadan taburcu olduğunu söyledi. Anne Bahriye Erkmen’i gebeliğinin başından beri takip eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Balcı ise “Annenin geçmişinde hipertansiyon öyküsü olduğu için, 16’ncı haftadan itibaren tansiyonu yükselmeye başladı. Kardiyoloji ile birlikte tedavisi yönlendirildi. 25’nci haftada ağır preeklampsi gelişti ve hastaneye yatırıldı. Erken doğum için gerekli hazırlıklar yapıldı, 26’ncı haftada, tablo anne ve bebek hayatını tehdit eder hale gelince, acil doğum kararı verildi. Zamanlaması doğruydu, 1 hafta öncesi çok erken, bir gün sonrası çok geç olabilirdi. Tüm ekip arkadaşlarımıza teşekkür ederim” diye konuştu.
Antalya Antalya’da Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği kuruldu Antalya’da, yabancı girişimcilerin aynı çatı altına toplanmasını sağlamak ve bunların uluslararası hedeflere sahip Türk girişimcilerle buluşup sinerji geliştirmesi amacıyla Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği kuruldu. Avukat İlhan Şubaşı’nın başkanlığını yaptığı dernek, 7 kurucu üyenin iş birliğinde çalışmalara başladı. Antalya’da yeni faaliyete geçen Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği, 7 Mart 2024 tarihinde açıldı. Kurulduğu günden itibaren dikkat çeken etkinliklere ev sahipliği yapan dernek, güvenli ticaretin bağımsız sivil bir oluşum olarak teşvik edilebilmesi için çalışmalarına devam ediyor. Merkezi Antalya’da olan derneğin, yakın süreçte Türkiye’nin ticari olarak önde gelen şehirlerinde ve Türkiye’nin ticareti açısından öncelikli hedefleri arasında yer alan ülkelerde şubeler ve temsilcilikler açması planlanıyor Rusça Konuşan ve Uluslararası İş Adamları Derneği, Rusça, Türkçe ve İngilizce dillerinde üyeler arasında etkin bir iletişimin sağlandığı ve bu dillerde etkinlikler yapma yetkinliğine sahip, özgün, kozmopolit bir STK olabilmek için, faaliyetlerini sürdürecek. Dernek Başkanı İlhan Subaşı, Türkiye’deki birçok ticaret örgütünün yerel girişimci ve yatırımcıyı birleştirme hedefiyle sınırlı kaldığını belirterek derneğin kuruluş amacını anlattı. Subaşı, "Kurucular olarak yapmış olduğumuz birçok araştırmalarda, dünyanın önde gelen enternasyonal ve turistik bir şehri olan Antalya’da yabancı girişimcilerin bir çatı altına toplanmasını ve bunların uluslararası hedeflere sahip Türk girişimcilerle buluşup sinerji geliştirmesini, üyelerin bağlantılar edinmesini ve dayanışmalarını sağlayacak bir iş adamları derneğinin bulunmadığını ve hali hazırda böyle bir derneğe büyük ihtiyaç olduğunu fark ettik. Görüşmüş olduğumuz yabancı girişimciler ve yatırımcılar Türklerle iş yapmak istediklerini ancak dil ve kültürel farklılık bariyeri, güvenli ticaret kanallarına erişim zorlukları gibi faktörlerin kendilerinin ya gerekli ticari girişim cesaretini gösterememelerine veya ticari olarak gelmeleri gerektiği yere gelememelerine sebep olduğunu belirtmişlerdir. Benzer şekilde sorunları ve tereddütleri Türk iş adamları da yabancılarla yapmak istedikleri ticari yatırım ve aktiviteler için belirtmiş olup hedefledikleri iş hacmine bu sebeple ulaşamadıklarını belirtmişlerdir. Bu yönlü zorlukları aşmak ve güvenli ticaretin bağımsız sivil bir oluşum olarak teşvik edilebilmesi için biz uzman kurucular ve girişimciler kadrosu olarak bu derneği kurduk" dedi.