KÜLTÜR SANAT - 07 Kasım 2025 Cuma 15:58

II. Dünya savaşında Türkler

A
A
A
II. Dünya savaşında Türkler

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Satan, Türkiye’nin II. Dünya Savaşına fiili olarak katılmamasına rağmen 4 milyon Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Azerbaycan, Kafkasya ve Kırım Türklerinin hayatlarını kaybettiğini belirtti. Satan, "Türk Devletler Teşkilatı bu acıları duyurmayı kendisine görev edinmeyi, özellikle sinema ve belgesel yapının teşvik edilmeli"


Eskişehir Türk Ocaklarında 2. Dünya Savaşında Türkler konuşuldu. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Satan, yaptığı konuşmada, 1939-45 arasında süren II. Dünya Savaşına Türkiye’nin fiili olarak katılmadığını anlattı. Türkiye’nin neredeyse harp bittikten sonra müttefiklerin yanında güya harbe katıldığını ilan ettiğini, ama zaten harp bittiğini belirten Satan, "Türkiye harbe katılmadı amma, Türk Milleti harbin tamda ortasındaydı. Zira Sovyet ordusunun takriben yüzde 40’ı Türk soylu idi. Yapılan hesaplamalara göre Sovyetler 6 milyon Türk’ü askere aldı. Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Azerbaycan Türkleri, Kafkasya Türkleri, Kırım Türkleri ve daha niceleri. 2. Dünya savaşının tek mağduru Yahudiler gibi bir algı var. Sadece Yahudiler değil bütün milletler acı çekti. Harpte en çok kayıp veren asker ve sivil Sovyetler idi takriben 27 milyon. Sırasıyla; 20 milyon Çin, 12 milyon civarında Almanya, 6 milyon civarında Polonya ve takriben 4,5 milyon Türk soylu, yani harbe güya girmedik amma Sovyet ordusunun içerisindeki adı sanı, soyu sopu Türkoğlu Türk olan 6 milyonun 4 milyonu öldü veya kaybedildi. Harbin mağlubu Japonya’nın 2 misli ölü" diye belirtti.


Türkiye dışındaki bütün Türklerin bu savaşa girdiğini, ancak bunun kendi rızaları ile olmadığını anlatan Prof. Dr. Ali Satan, "İşgali altında bulundukları, özellikle Sovyetler tarafından askere alınıp ön cephelere gönderildiler. Savaşta ölenler şanslıydı, ölmeyip esir olanlar için acı dolu yıllar başladı. Esir kampları adeta ölüm kampları oldu. Açlık, yokluk, hastalık, yorgunlukla perişan oldular. Türk Dünyası ve Türkler için savaşın bitmesi acıları bitirmedi. Müttefikler tarafından Stalin’in talebe üzerine Sovyetlere teslim edilen Türk soylu esirlerin kurşuna dizilmesi, Stalin yönetiminin sürgünleri, savaşta esir olanların cezalandırılması, parçalanmış aileler ve artan kızıl baskılar ile acı ve ıstırapların etkileri 1990’lara kadar devam etti" dedi.


Ali Satan, bu konuda daha çok akademik çalışma yapılması ve Türk Devletler Teşkilatının bu acıları duyurmayı kendisine görev edinmesi gerektiğini özellikle sinema ve belgesel yapımının teşvik edilmesi gerektiğini hatırlattı.


Toplantıya çok sayıda ilgili ve heyecanlı dinleyici topluluğu katıldı. Sorulan soruların cevaplandırılmasından sonra Eskişehir Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal da bu çalışmanın Türk dünyasının milli bilinç ve hissiyatının uyanması ve gelecek nesillere aktarılması için bir başlangıç olmasını dilediğini ifade ederek Satan’a Şükran Beratını takdim etti.



II. Dünya savaşında Türkler

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ağrı Diyadin’de öğrencilere unutulmaz sinema günü Diyadin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Bulgurlu Köyü İlkokulu öğrencilerine Ağrı merkezde sinema keyfi yaşatılırken, çocuklar çeşitli ikramlarla da sevindirildi. Diyadin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında ilçeye bağlı **Bulgurlu Köyü İlkokulu**nda eğitim gören öğrenciler için anlamlı bir etkinlik düzenledi. Etkinlik kapsamında öğrenciler, Ağrı’da bulunan sinema salonuna götürülerek sinema keyfi yaşadı. İlk kez sinema deneyimi yaşayan birçok öğrenci, büyük ekran ve salon atmosferiyle unutulmaz anlar yaşarken, mutlulukları yüzlerinden okundu. Film gösterimi öncesinde ve sonrasında öğrencilerle yakından ilgilenen yetkililer, çocukların keyifli ve güvenli bir gün geçirmesi için titizlikle çalıştı. Etkinlik süresince öğrencilerin sosyal gelişimlerine katkı sağlayacak paylaşımlar yapıldı. Sinema etkinliğinin ardından Diyadin ilçesinde öğrencilere çeşitli ikramlarda da bulunuldu. Yapılan ikramlar çocukların yüzünü güldürürken, etkinlik gün boyunca neşeli anlara sahne oldu. Öğrenciler, kendileri için hazırlanan bu özel gün dolayısıyla büyük mutluluk yaşadı. Diyadin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yetkilileri, çocukların sosyal hayata katılımlarını artırmak, moral ve motivasyonlarını güçlendirmek amacıyla bu tür etkinliklerin devam edeceğini belirtti. Veliler ve öğretmenler ise düzenlenen organizasyondan duydukları memnuniyeti dile getirerek emeği geçenlere teşekkür etti.
Ankara Dijital baş ağrısına karşı her 20 dakikada bir kısa mola Modern yaşamın getirisi olan ’dijital baş ağrısı’nın henüz resmi bir tanı olarak yer almasa da klinik pratikte giderek daha sık kullanılmaya başlandığını söyleyen Medicana Sağlık Grubu Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, "Ekran parlaklığı ortam ışığına göre ayarlanmalı, her 20 dakikada bir kısa mola verilerek gözler dinlendirilmeli" uyarısında bulundu. Dijitalleşmenin hayatı kolaylaştırırken bazı sağlık problemlerini de beraberinde getirdiğini, bunlardan en yaygının da baş ağrısı olduğunu belirten Medicana International Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, henüz resmi tanı olarak yer almasa da klinik pratikte giderek daha sık kullanılmaya başlanan ’dijital baş ağrısı’ kavramının bulunduğunu söyledi. Bu terimin parlak ekran maruziyeti, mavi ışık, ergonomik olmayan çalışma şartları, hareketsizlik ve zihinsel yorgunluğa bağlı gelişen baş ağrılarını tanımlamak için kullanıldığını belirten Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, "Günün büyük bir bölümünü bilgisayar, tablet veya akıllı telefon karşısında geçirmek, göz, boyun ve omuz kaslarında aşırı zorlanmaya yol açıyor. Özellikle parlak ve yüksek kontrastlı ekran ışığı, gözün uyum mekanizmalarını zorlayarak baş ağrısını daha erken ve daha şiddetli hale getirebiliyor. Bu durum özellikle masa başı çalışanlarda ve yoğun ekran kullanan gençlerde baş ağrısı sıklığını belirgin şekilde artırıyor. Pandemi sonrası dönemde bu tip baş ağrılarında belirgin bir artış gözlemlenmektedir" dedi. ’Gerilim tipi baş ağrısı’ sebebiyeti Ekran kaynaklı baş ağrılarının temelinde birden fazla sebebin yer alabileceğini belirten Doç. Dr. Kumcu, bu sebepleri şöyle sıraladı: "Uzun süre ekrana odaklanmak göz kırpma sayısını azaltır ve göz kuruluğuna neden olur. Parlak ekran ışığı ve yetersiz ekran filtresi kullanımı, göz kaslarında aşırı yüklenmeye ve görsel stres artışına yol açar. Ekranlardan yayılan mavi ışık, gözün retina tabakasında hassasiyeti artırarak göz yorgunluğuna neden olur. Göz yorgunluğu baş ağrısının en önemli tetikleyicilerinden biridir. Bunun yanı sıra sabit pozisyonda kalmak boyun ve omuz kaslarında kasılmaya neden olur. Tüm bu faktörler birlikte beyindeki ağrı yollarını uyararak özellikle gerilim tipi baş ağrısı ve migren ataklarını tetikler." "Ekran parlaklığı ortam ışığına göre ayarlanmalı" Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, alınabilecek önlemler konusunda da şunları paylaştı: "Ekran parlaklığı mutlaka ortam ışığına göre ayarlanmalı, maksimum parlaklıktan kaçınılmalıdır. Bilgisayar, tablet ve telefonlarda mavi ışık ve parlaklık filtreleri aktif olarak kullanılmalıdır. Her 20 dakikada bir kısa mola verilerek gözler dinlendirilmelidir. Bilgisayar başında ergonomik oturuş sağlanmalı, boyun ve omuz kasları düzenli olarak hareket ettirilmelidir. Uyku öncesi özellikle parlak ekranlardan uzak durulmalıdır. Doğru ekran kullanımı alışkanlıkları bu risk büyük ölçüde azaltabilir ve yaşam kalitesini yükseltebilir. Baş ağrısı modern yaşamın kaçınılmaz sonucu değil, önlenebilir ve yönetilebilir bir sağlık problemidir."
Erzurum Atatürk Üniversitesinde akademik performans ödül töreni gerçekleşti Atatürk Üniversitesi tarafından araştırma, eğitim, toplum, spor, sanat ve kurumsal gelişim misyonlarına sundukları nitelikli katkılarla öne çıkan akademisyenleri onurlandırmak amacıyla düzenlenen 2024 yılı akademik performans ödül töreni, Rektör Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu’nun katılımıyla gerçekleşti. Kültür Merkezi Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Salonunda gerçekleşen törene, rektör yardımcıları, fakülte dekanları, ödül sahibi akademisyenler ve aileleri katıldı. Dört ana kategoride değerlendirme Akademik faaliyetleri 4 ana kategori altında toplayan Atatürk Üniversitesi Akademik Performans Değerlendirme Sistemi (APSİS) ile bilim insanlarının performansları ölçülebilir, şeffaf ve karşılaştırılabilir göstergeler üzerinden değerlendirildi. Değerlendirme sisteminin birinci kategorisi araştırma, ikincisi eğitim, üçüncüsü toplum, spor ve sanat, dördüncüsü ise kurumsal katkı alanlarından oluşuyor. Bu kapsamlı değerlendirmeler sonucunda dereceye giren akademisyenlere ödülleri Rektör Hacımüftüoğlu tarafından takdim edildi. "Bilim sabır isteyen bir yolculuktur" Ödül almaya hak kazanan akademisyenleri tebrik ederek konuşmasına başlayan Rektör Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu, bilimin sabır, emek ve özveri gerektiren bir süreç olduğunu vurgulayarak: "Siz değerli akademisyenlerimiz, bu zorlu yolda azimle ilerlerken hem öğrencilerimize rehberlik ediyor hem de aynı zamanda araştırmalarınızla bilimin sınırlarını genişleterek ülkemizin geleceğine ışık tutuyorsunuz" dedi. 68 yıllık köklü geçmişten geleceğe Atatürk Üniversitesinin 68 yıllık köklü geçmişinden aldığı güçle, bugün ülke yükseköğretiminde edindiği başarıyı uluslararası alana taşıyan bir kurum olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere akademik yönü güçlü ülkelerin önde gelen üniversiteleriyle geliştirdikleri iş birliği süreçlerine dikkat çekti. Değişim programları aracılığıyla sağlanan öğrenci ve akademisyen hareketliliğinin, üniversitenin artık ülke sınırlarını aşan bir vizyonla hareket ettiğinin en somut göstergeleri olduğunu ifade eden Hacımüftüoğlu, Yükseköğretim Kalite Kurulu tarafından üniversiteye verilen beş yıllık tam akreditasyon ve araştırma üniversiteleri sıralamasındaki istikrarlı yükselişin de bu başarıyı tescillediğini söyledi. Stratejik alanlarda önemli adımlar "İlaç ve aşı geliştirme çalışmalarımızdan savunma sanayine yönelik sunduğumuz altyapı olanaklarına, milli bilgi kümelenmesinden yerli ve milli tarım hamlemize kadar, ülkemizin hayati önem taşıyan alanlarında önemli adımlar atmaktayız" diyen Rektör Hacımüftüoğlu, bu adımların her birinin akademisyenlerin bilimsel birikimi, deneyimi ve özverili çalışmalarıyla mümkün olduğunu vurguladı. "Dönüşüm sürecinin en önemli mimarları bilim insanlarımızdır" "Köklü Üniversite, Güçlü Bilim, Parlak Gelecek" mottosu ile başlayan dönüşüm sürecinin en önemli mimarlarının bilim insanları olduğunu belirten Hacımüftüoğlu, şunları kaydetti: "Üniversitemizin akademik itibarını güçlendiren faaliyetlerde, küresel sıralamalarda kaydettiğimiz ilerlemede ve ülkemizin kalkınma sürecine yaptığımız katkılarda en değerli paydaşlarımız sizlersiniz." Bugün ödül alan akademisyenlerin yayınları, projeleri, patentleri, danışmanlıkları ve eğitim faaliyetleriyle üniversitenin marka değerini yükselttiğini ifade eden Rektör Hacımüftüoğlu, bu başarıların sadece bireysel çabaların değil, aynı zamanda kurumsal anlayış, ekip çalışması ve ortak hedeflere bağlılığın ürünü olduğunu dile getirdi. Bilim insanlığın ortak mirası Konuşmasının sonunda bilimin insanlığın ortak mirası olduğunu hatırlatan Rektör Hacımüftüoğlu: "Her bir araştırmanız, her bir yayınınız, her bir projeniz, sadece akademik bir başarı değil, aynı zamanda toplumsal faydaya dönüşen birer değer oluşturma sürecidir" diyerek, 2024 yılında gösterilen olağanüstü performansın gelecek yıllarda da güçlenerek devam edeceğine olan inancını dile getirdi. Törende ayrıca değerlendirme komisyonları ve organizasyon ekibinin katkılarına teşekkür eden Rektör Hacımüftüoğlu, tüm akademisyenlere sağlık, mutluluk ve başarılar dolu bir yıl diledi.