- 19 Ekim 2020 Pazartesi 16:35

Kemik kırıklarında Osteoporoz’a dikkat

A
A
A
Kemik kırıklarında Osteoporoz’a dikkat

Medical Park Gaziantep Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm.

Medical Park Gaziantep Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Dr. Ümit Çınkır 20 Ekim Dünya Osteoporoz Gününde, Osteoporoz hastalığının önemine değinerek düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun yapısının bozulması sonucunda kemik kırılabilirliği ve kırık eğiliminde artış ile meydana gelen ilerleyici bir metabolik kemik hastalık olduğunu söyledi.


Medical Park Gaziantep Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Dr. Ümit Çınkır 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Uzm. Dr. Çınkır, Osteoporoz hastalığının önemine değinerek, bu hastalığın düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun yapısının bozulması sonucunda kemik kırılabilirliği ve kırık eğiliminde artış ile meydana gelen ilerleyici bir metabolik kemik hastalığı olduğunun önemine dikkat çekti. Ümit Çınkır, ‘’Osteoporoz, her yaşta görülmekle beraber genelikle erişkinlerde görülür ve ileri yaşlarda bireylerin karşılaştıkları en önemli problemlerden birisidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda yaşlı nüfusun artışı ile problem önemli bir boyut kazanmıştır. Günümüzde 200 milyondan fazla insanın osteoporotik olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de de toplum giderek yaşlanmakta ve dolayısıyla osteoporoz önemli bir sağlık sorunu olarak öne çıkmaktadır. Türkiye’de 2010 yılında yapılmış bir araştırmada 50 yaş ve üzerindeki bireylerin %50’sinde osteopeni ve %25’inde osteoporoz saptanmıştır. Bu oran, 50 yaş üstündeki kadınlarda % 12.9 ve erkeklerde % 7.5’tir. İnsanlardaki kemik kütlesi kızlarda puberte sırasında 12-13, erkeklerde ise 16-17 yaşlarında en üst düzeye ulaşır. Bu ulaşılan düzeye doruk kemik kütlesi adı verilmektedir. Doruk kemik kütlesi esas olarak genetik faktörlerle tayin edilse de; cinsiyet, beslenme, fizik aktivite ve büyüme sırasındaki sağlıkla, yakından ilgilidir. Bireyin daha sonraki yıllarda osteoporoz için riskli gurupta olup olmamasında ulaştığı bu doruk kemik kütlesi çok önemlidir. Doruk kemik kütlesi 20-30’ lu yaşlarda aynı düzeyde muhafaza edilirken daha sonra kayıplar başlar. Bu kayıplar kadınlarda menopoz, erkeklerde andropoz ile 10 kata kadar artabilmektedir. Günümüzde kadınlar ömürlerinin üçte birini postmenopozal dönemde geçirmektedirler. Ayrıca yaşam boyu yapılan fiziksel aktivitelerin teknolojik gelişmeler ile giderek azalması, süt yerine şekerli içeceklerin tercih edilmesi, sedatif ilaçların artması, sigara ve alkol tüketimi gibi nedenler osteoporoz sıklığında görülmektedir’’ dedi.


“Sekonder Osteoporoz erkeklerde daha sık görülmektedir”


Medical Park Gaziantep Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Dr. Ümit Çınkır Osteoporozun primer ve sekonder osteoporoz olarak sınıflandırıldığını belirterek, Primer Osteoporoz türünün menopoz ve yaşlanmaya bağlı oluşan bir rahatsızlık olduğunu, Sekonder osteoporozun ise çeşitli hastalıklar veya ilaçların kullanımı sırasında görülen osteporoz türü olduğunu kaydetti. Sekonder osteoporoz sıklığı erkeklerde daha sıklıkla görülen bir rahatsız olduğu hakkında açıklamalarda bulunan Uzm. Dr. Çınkır; Bu sınıflamaya dahil olmayan osteoporoz tiplerini ise juvenil osteoporoz, gebelik osteoporozu, premenopozal osteoporoz, lokalize osteoporoz ve idiyopatik osteoporoz olarak literatürde kabul gördüğünü ifade etti.


“Kemik kırıklarına dikkat”


Osteoporozun en önemli klinik sonucunun frajilite kırıkları olduğunu sözlerine ekleyen Çınkır, “Frajilite kırığı, normal olarak kırık oluşturmayacak derecede düşük düzeyli, düşük enerjili travma olarak bilinen mekanik güçler sonucu oluşan kırıklardır. Frajilite kırığı varlığında her iki cinste de osteoporoz tanısı akla gelmelidir. Osteoporotik frajilite kırığı, düşük kemik yoğunluğu ile ilişkili başlıca vertebral kolon, kalça, önkol, omuz kırıklarıdır. Vertebral kompresyon kırıkları, osteoporotik olanlarda günlük aktivite sırasında düşme olmaksızın olabilir. Hastaların ilk şikayeti, fark edilmemiş vertebral kırıklara bağlı boy kısalması olabilir. Hastanın boyunun ölçülmesi; muayenede hastanın gençliğinde (20 yaşındaki) bildiği boy uzunluğundan 4.0 cm veya, daha önceki muayenede kaydedilmiş boy uzunluğundan 1.5- 2 cm daha az olması önemli bir bulgudur. Vertebra kırıkları diğer kırıklara göre daha sık görülmesine rağmen çoğu asemptomatik olduğundan klinikte femur kırıkları daha ön plandadır. Femur kırıklarının kadınların % 15 ‘ini , ileri yaş erkeklerin % 5’ini etkilediği düşünülmektedir. Osteoporoza bağlı oluşan femur kırıklarından sonraki ilk yılda ölüm oranı % 12-20 arasında oluğu bildirilmektedir” ifadelerini kullandı.


Osteoporoz tedavisi nasıldır?


Medical Park Gaziantep Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzm. Dr. Çınkır, Osteoporoz tedavisi hakkında detaylı bilgilendirmelerde bulunarak ‘’Tedavi farmakolojik olmayan ve farmakolojik (ilaç) tedavilerden oluşur. Tedavinin amacı kemik gücünü arttırarak kırıkları önlemek, fizik kapasiteyi maksimumda tutmak, kırık ve iskelet deformitesine bağlı semptomları, mortalite ve morbiditeyi azaltmaktır. Farmakolojik olmayan tedaviler ise, Egzersiz kemik kütlesinin korunmasında etkilidir. Kırıkların önlenmesi ve düşme riskinin azaltılması için düzenli ağırlık taşıyıcı ve kas güçlendirici egzersiz yapılması önerilir. Haftada 3 kez en az 30 dk. kadar yürüyüş yapılmalı ve düzenli olarak mümkünse her gün birkaç dakika sırt ve postür egzersizleri yapmaları önerilir. Ağırlık taşıyıcı egzersizler olarak yürümenin yanısıra, dans, merdiven çıkma, ağırlık kaldırma gibi aktiviteler de yapılabilir. Yerçekimine karşı yapılmadığından, yüzmenin kemikler üzerine olumlu etkisi yoktur. Hastalarda mutlaka sigara ve alkol kullanımı yasaklanmalı, kafein tüketimi azaltılmalıdır. Psikotrop ve sedatif ilaçlar başta olmak üzre düşme riskini artıran ilaçlar dikkatli kullanılmalıdır. Düşme riskini azaltmak için açıktaki kablolar gizlenmeli, kaygan zeminler örtülmeli, halılar stabilleştirilmeli, görme keskinliğini artırıcı önlemler alınmalıdır. Diyette aşırı protein olmamalı ve tuz alımı azaltılmalıdır. Farmakolojik tedavide, Frajilite kırığı, kalça veya verteba kırığı femur boynu, total kalça veya lomber vertebrada T skoru -2.5 ve altında olan hastalarda. Düşük kemik kütlesi ve FRAX ile 10 yıllık kalça kırığı riskinin %3 veya 10 yıllık osteoporoz ile ilişkili kırık riskinin %20 olması veya ek risk etkeni bulunması durumunda farmakolojik tedavi önerilmektedir. Hekim her hastayı ayrı ayrı değerlendirmeli ve tedavi kararı verirken kemik kütle yoğunluğu ile birlikte diğer risk faktörlerini de göz önünde bulundurmalıdır” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kastamonu Kastamonu Üniversitesi’nde Türkçe şenliği düzenlendi Kastamonu Üniversitesi’nde "Dünya Dili Türkçe Günü" dolayısıyla düzenlenen şenlik renkli görüntülere sahne oldu. Kastamonu Üniversitesi’nde, "Dünya Dili Türkçe Günü" olarak kabul edilmesi sebebiyle Türkçenin kültürel mirastaki yerini ve toplumsal önemini vurgulamak amacıyla kampüs genelinde iki ayrı etkinlik gerçekleştirdi. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi (KÜSAM), Kültür Sanat Uygulama ve Araştırma Topluluğu (KÜSAT) ile Türkçe Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÖMER) iş birliğiyle düzenlenen "Dünya Dili Türkçe Şenliği", Merkez Kütüphane Sezai Karakoç Salonu’nda gerçekleştirildi. Programa Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Selahattin Kaymakcı, TÖMER Müdürü Doç. Dr. Onur Hasdedeoğlu, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Rabia Aktaş, KÜSAM Müdürü Doç. Dr. Zeki Gürel, akademik personel ve öğrenciler katıldı. Programın açılışında konuşan KÜSAM Müdürü Doç. Dr. Zeki Gürel, Türk dilinin millet hayatındaki belirleyici rolüne vurgu yaptı. Türkçenin tarih boyunca kültürün, düşüncenin ve ortak hafızanın taşıyıcısı olduğunu ifade eden Gürel, Türk dünyasında yürütülen ortak dil ve alfabe çalışmalarının önemine dikkat çekti. TÖMER Müdürü Doç. Dr. Onur Hasdedeoğlu ise Türkçenin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını, milletin hafızasını ve dünyayı algılama biçimini yansıtan temel unsur olduğunu belirtti. Konuşmaların ardından KÜSAT Halk Dansları Ekibi’nin sahnelenen gösteri, izleyicilerden beğeni topladı. Program kapsamında öğrenciler ve TÖMER’de eğitim gören öğrenciler tarafından şiirler okundu ve müzik performansları gerçekleştirildi. KÜSAM Müdür Yardımcısı Öğretim Görevlisi Dr. Osman Eroğlu’nun seslendirdiği eserlerle devam eden programın sonunda katkı sunan öğrenci ve akademisyenlere teşekkür belgeleri takdim edildi. Öte yandan, Dünya Dili Türkçe Topluluğu tarafından Eğitim Fakültesi ana kampüs girişine kadar uzanan yaklaşık 1 kilometrelik güzergah boyunca, yabancı kökenli kelimelerin Türkçe karşılıklarını içeren 100 adet pankart asıldı. "Dilimiz kimliğimizdir" anlayışıyla hazırlanan pankartlar, Kastamonu Üniversitesi öğrencileri ve kampüs güzergahını kullanan vatandaşlardan yoğun ilgi gördü.
Yozgat Yozgat’ta ilginç geri dönüşüm hikayesi, tabuttan ana kucağı yaptı Kullanılmış tabutlardan kanatlı hayvanlar için ana kucağı yaptı. İstanbul’dan 10 yıl önce memleketi Yozgat’ın Şefaatli ilçesine dönen Hasan Şahan, kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde uyguladığı farklı yöntemle dikkat çekiyor. Uzun yıllar İstanbul’da yaşayan Hasan Şahan, memleketine döndükten sonra tavuk, kaz ve ördek yetiştiriciliğine başladı. Üretimde maliyetleri düşürmek için geri dönüşüme yönelen Şahan, atıl durumdaki tabutu civcivler için ‘ana kucağı’na dönüştürdü. Geliştirdiği bu sistem sayesinde düşük maliyetle civciv üretimi yapan Şahan, küçük üreticilere de önemli bir alternatif sundu. Basit malzemelerle kurulan sistemin, civcivlerin hayatta kalması açısından büyük önem taşıdığını belirten Şahan, özellikle ısı dengesinin korunmasının hayvanların gelişimi için hayati olduğunu ifade etti. Yüksek maliyetli ekipmanlar yerine geri dönüşümle oluşturulan bu yöntemle üretimin daha sürdürülebilir hale geldiğini dile getirdi. Hasan Şahan konuşmasında şunları söyledi: "Geri dönüşüm gibi düşünün. Bakın efendim bu bir tabut, atıl. Yurt dışından veya Türkiye’nin belli bir bölgesinden cenazemiz gelmiş. Bu atıl vaziyette geçmiş. Biz bunu alıp içerisine iki tane ısıtıcı ampul, bir tane de termostat takarak ana kucağı yaptık. . 1-1 buçuk aylık oluncaya kadar kaz yavrusu, ördek yavrusu ve tavuk civcivi büyütebiliyoruz. Çok basit bir sistemi var. En ucuz sistem bu. İki tane ısıtıcı ampul, bir tane 30 derece ile 100 derece arasında termostat. Bunu elektriğe takıyorsun biri ısıtıcı, biri normal aydınlatma lambası. 30 dereceyi bulduğu anda otomatikman atıyor. Hayvanların ısısı çok önemli. Yani 30 derecenin altına düşürdüğü zaman hipotermiye giriyor, ölüyor. Onu yaşatmamak için hayvana bu şekilde bir sistem kurduk. Yani 20 bin, 30 bin liraya ana kucağı almaktansa bunu kendiniz yapabilirsiniz. Çok uygun bir fiyata, iki tane ampul, 5 metre kablo, bir de termostat. Hepsi bu."
Konya Kalp ağrısı sanılıyor, reflü çıkıyor Modern yaşamın getirdiği stres, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik Gastroözofageal reflü hastalığının görülme sıklığını her geçen gün artırıyor. Reflünün, mide asidi ve mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıyla ortaya çıkan, kronik seyirli bir sindirim sistemi hastalığı olduğunu belirten Medicana Sağlık Grubu Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, reflünün yalnızca yaşam kalitesini düşürmekle kalmadığını, tedavi edilmediğinde ciddi ve kalıcı sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirtti. Reflü hastalığı, çoğu zaman basit bir mide yanması olarak algılansa da göğüsten boğaza, solunum yollarından yutma fonksiyonuna kadar pek çok sistemi etkileyen farklı belirtilerle kendini gösterebiliyor. Medicana Konya Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, kalp ağrısı sanılan göğüs ağrılarının önemli bir bölümünün aslında reflüden kaynaklanabileceğine dikkat çekti. Tedavi edilmeyen reflü, yemek borusu kanserine neden olabilir Reflünün temelinde, mide ile yemek borusu arasındaki alt özofagus sfinkterinin yeterince iyi çalışmaması yer alıyor. Mide asidinin, mide ile yemek borusu arasındaki kapakçığın işlev bozukluğu nedeniyle yemek borusuna kaçtığını ve koruyucu tabakası olmayan yemek borusu mukozasında hasara yol açtığını belirten Doç. Dr. Bilal Toka, şu açıklamalarda bulundu: "En sık görülen belirtiler arasında göğüste yanma, ağıza acı-ekşi tat gelmesi, mide ağrısı ve yutma güçlüğü bulunur. Ayrıca ses kısıklığı, kronik öksürük, boğazda yanma ve geceleri artan nefes darlığı da reflü ile ilişkili olabilir. Yapılan çalışmalar, kalp ağrısını düşündüren göğüs ağrısıyla acil servise başvuran hastaların yaklaşık yarısında nedenin reflü olabildiğini göstermektedir. Bu nedenle özellikle tekrarlayan göğüs ağrısı, uzun süren mide yanması ve boğaz şikayetleri olan hastaların, kalp kaynaklı bir sorun olmasa dahi reflü açısından değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır." Tedavi edilmeyen reflü hastalığının zamanla yemek borusunda iltihaplanmaya neden olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Bilal Toka, ileri ve uzun süreli vakalarda ise ülser, kanama, yemek borusunda darlık ve buna bağlı yutma güçlüğü gelişebileceğini kaydetti. Uzun yıllar süren reflü hastalığında Barrett özofagusu gelişebileceğini belirten Doç. Dr. Toka, bu durumun yemek borusu kanseri açısından önemli bir risk faktörü olduğuna dikkat çekerek, "Reflü hastalığının tedavi edilmemesi ayrıca kronik farenjit, larenjit, diş çürükleri, sinüzit atakları ve astım benzeri solunum sorunlarına da neden olabiliyor" dedi. "Geç saatte yemek reflüyü artırıyor" Reflü tedavisinde yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarının belirleyici rol oynadığını vurgulayan Doç. Dr. Bilal Toka, şu bilgileri verdi: "Aşırı kilo, sigara ve alkol kullanımı, yağlı ve baharatlı yiyecekler, çikolata, kafeinli ve gazlı içecekler şikayetleri artırabiliyor. Hazır gıdaların etkisi de yadsınamaz. Geç saatlerde yemek yemek ve tok karna uzanmak da reflüyü kolaylaştırıyor" ifadelerini kullandı. Reflü hastalığının tanısında hastanın şikayetlerinin yanı sıra endoskopi ve gerekli durumlarda PH incelemelerinin kullanıldığını belirten Doç. Dr. Bilal Toka, tedavide yaşam tarzı değişikliklerinin ve mide asidini azaltan ilaçların ön planda olduğunu ifade etti. Bazı hastalarda ise endoskopik ya da cerrahi yöntemler gerekebileceğini kaydeden Toka, "Uzun süredir devam eden reflü şikayetleri, ilaçlara yanıt alınamaması, yutma güçlüğü, kilo kaybı veya kanama bulguları olan hastaların gecikmeden sağlık kuruluşlarına başvurması gerekmektedir’’ diye konuştu.
Tokat Tokat Belediyesi’ndeki dinleme krizinde, ifadesi alınan başkan yardımcısı adli kontrolle serbest bırakıldı Tokat Belediyesi’ne ait Canikli Konağı’nda dinleme cihazı tespit edilmesi üzerine başlatılan soruşturmada ifadesi alınan Başkan Yardımcısı Melik Bingöl hakkında adli kontrol ve yurt dışına çıkış yasağı kararı verildi. Tokat Belediyesi’nde belediyenin güvenlik birimlerince yapılan kontrollerde Canikli Konağı’nda bir dinleme cihazı tespit edilmişti. Durumun bildirilmesi üzerine Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı ve İl Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ve Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Müdürlüğü koordinesinde adli ve teknik inceleme başlatıldı. Soruşturma kapsamında belediye personellerinin de ifadeleri alındı. Tokat Belediye Başkanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu’nun özel talebi üzerine göreve başlayan Bilgi İşlem Müdürlüğü’nden sorumlu Tokat Belediye Başkan Yardımcısı Melik Bingöl’ün de ifadesi alındı. Olayla ilgili gözaltına alınan dışarıdan belediyeye bilgi işlem hizmeti veren Enes Y. adliyeye sevk edilmesinin ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Aynı zamanda olayla bağlantısı olduğu düşünülen belediye bilgi işlem personeli Yusuf Y., de tutuklanarak cezaevine gönderildi. Başkan Yardımcısı Melik Bingöl ise ifadesinin ardından adli kontrol ve yurt dışına çıkış yasağı uygulanmasına karar verildi. Soruşturmanın çok yönlü olarak sürdüğü bildirildi.