DÜNYA - 14 Kasım 2018 Çarşamba 15:38

Arakanlı Müslümanların dramına dünya yine sağır ve kör

A
A
A
Arakanlı Müslümanların dramına dünya yine sağır ve kör

Batı dünyası, Myanmar Ordusunun katliamından kaçarak Cox’s Bazar’daki mülteci kamplarına sığınan Müslümanlara yine kör ve sağır.

Myanmar Ordusu ve Budistlerin zulmüne maruz kalan Arakanlı Müslümanların dramı artık yalnızca Türk medyasında geniş yer buluyor. 152 kilometre ile dünyanın en uzun ikinci kumsalına sahip olan Cox’s Bazar, eşsiz manzarasının yanı sıra Myanmar’ın zulmünden kaçan Arakanlı Müslümanların dramına da ev sahipliği yapıyor. Sadece Müslüman oldukları için akla gelmeyen eziyetlere maruz kalan sivillerin çoğu çocuklarını, anne ve babalarını kaybetti. İşkenceden kaçanların bazıları yalın ayak günlerce yürüdü, bazıları anne ve babasını sırtında taşıyıp Naf Nehrini aştı. Myanmar Ordusu katliam yaparken Naf Nehri masumların cesetleri ile dolmuştu. Yaşanan felaket ve zulümden kaçan Müslümanların hayatta kalmak için sığındığı kampta bugün ise çoğunluğu çocuk olmak üzere 1.2 milyon civarında Müslüman yaşıyor, geride ise yalnızca 400 bin sivil kaldı.

Yardımlarına Türk sivil toplum kuruluşları koşuyor 

Arakan kamplarında hayatlarını sürdürmeye çalışan ve zulmü en ağır şartlarda yaşayan çocuklarsa hala tebessüm edebiliyor. Katliam ve zulmün en büyük mağduru olan çocuklar, büyüklerinin aksine gözlerindeki umut ışığı ile “bizden vazgeçmeyin” diyor. Evlerini yurtlarını geride bırakarak kamplara yerleşen ailelerin yardımına koşan Türk sivil toplum kuruluşları, temel yardımın yanı sıra kamplarda gülen yüzü ile hala umudunu koruyan çocukların eğitimlerine de katkı sağlıyor. Rehabilitasyon merkezi olarak oluşturulan alanlarda çocukların eğitimlerini sürdürmesi amaçlanırken en önemlisi de çocuklara psikolojik destek sağlanıyor. Ülkeden gidecek gözüyle bakılan çocukların bu nedenle de Bengalce öğrenmenin yasak olduğu kamplarda İHH tarafından oluşturulan 5 rehabilitasyon merkezinde bin 94 çocuk eğitim alıyor. Bu çocukların 94 ‘ü ise yetim. Sabah saatlerinde Kur’an-i Kerim ve Arapça eğitiminin verildiği kampta İngilizce, beden eğitimi, matematik ve Burma dili dersleri veriliyor.

123 su kuyusu açıldı 

Bangladeş’te Aralık ayında yapılması planlanan seçimler nedeniyle Arakan Kamplarında güvenlik üst düzeyde tutuluyor. Gazeteciler ve sivillerin girişinin yasak olduğu kampa özel izin sağlandıktan sonra girmek mümkün. Kamp alanına girildiği andan itibaren zulme maruz kalan Müslümanların yaşadığı korku gözlerinden okunurken, sığınmacılar yardım kuruluşlarının kendilerine dağıttıkları malzemeler ile hayatta kalmaya çalışıyor. Kadınların taciz ve tecavüze maruz kaldığı Myanmar’dan kaçıp Bangladeş’e sığınan Müslümanların kelimelerle tarif edilemez acısı ise bugün Türk yardım kuruluşlarının çalışmaları ile giderilmeye çalışıyor. Kampa sığınan Müslümanlar yakın zamanda İHH tarafından bambudan inşa edilen 5 bin 795 evde güneş enerji paneli ile karanlıktan kurtuldu. Ailelere aylık olarak gıda ve hijyen paketleri de sağlayan kuruluş, 123 su kuyusu açarak, kurduğu 305 banyo ve tuvalet ile mültecilerin yaşam kalitesini arttırmayı amaçlıyor.

Zulümden kaçarken gözünü kaybetti 

Kampa sığınan Müslümanlar, Myanmar Ordusunun zulmünden kurtulmuş olsa da yaşadıklarını unutmuş değil. Acıları gözlerinden okunan sığınmacılar yaşadıkları anları, kaçış hikayelerini gözyaşları ile anlatıyor. Şiddete maruz kaldığını bu nedenle Bangladeş’e sığındıklarını ifade 27 yaşındaki Muhammed Siraz, Myanmar Ordusunun annesini öldürdüğünü ifade etti. Ordu tarafından katliama, tecavüze ve şiddete maruz kaldıklarını dile getiren Siraz, Bangladeş’e 5 günde ulaştığını ve kampta olduğu için mutlu olduğunu ifade etti.
Zulümden kaçarken yakalandığı hastalık nedeniyle gözünü kaybeden Nur Ayşe, oğlunu ve kız kardeşini zulümde kaybettiğini dile getirdi. Myanmar Ordusunun sivilleri öldürdüğünü, katlettiğini yineleyen Ayşe, Myanmar’a geri dönemeyeceğini dile getirdi. 

En fazla 2 göz odada hayatlarını sürdüren sığınmacıların en önemli sorunu ise Muson yağmurları. Ancak İHH, Muson yağmurlarına karşı bambulu evlerle çözüm buldu. Kamplarla kalan Müslümanlar için bugüne kadar 7 bin 500 bambu evi inşa edilirken bu rakamın 13 bine çıkarılması hedefleniyor.  

Yaprak Mutlu
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük 40 yılda biriktirdiği Türk boy damgaları Safranbolu’da sergiledi Koleksiyoner emekli öğretmen Mustafa Gezici’nin 40 yılda topladığı Türk boyu damgalarının bazıları Safranbolu’nun UNESCO’ya kabul edilişinin 31. yılı etkinlikleri kapsamında açılan sergide ziyaretçilerle buluştu. Karabük’ün Safranbolu ilçesinin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilişinin 31. yılı, düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı. Kutlamalar kapsamında, Tarihi Safranbolu Sempozyumu ile başlayan programda günün anlam ve önemine ilişkin konuşmalar yapıldı. Etkinlikler çerçevesinde koleksiyoner ve emekli öğretmen Mustafa Gezici (61), 40 yılda topladığı 90 Türk boyu damgasından 39’unu katılımcılarla buluşturdu. "Türk Dilinin Sessiz Tanıkları: Türk Boy Damgaları" adıyla açılan sergide, Türk kültür ve tarihine ışık tutan damgalar ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Serginin, Safranbolu’nun kültürel miras kimliğine katkı sağlamasının yanı sıra Türk boylarının tarihsel izlerinin tanıtılmasına da önemli katkı sağlıyor. Gezici, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Anadolu’da artık son aşamada hayvanlara vurulan damgalardır bunlar. Hayvancılığın artık çiftliklere çevrilmesi, köy hayvancılığının da çok azalması nedeniyle bunlar son 50 yıldır kullanılmaz oldu. Ama tarihin sessiz tanıklarıdır bu hayvan damgaları, Türk boy damgalarıdır" dedi. Şu ana kadar yaklaşık 90 adet topladıklarını ifade eden Gezici, "Bunlar, Türklerin Anadolu’ya 1071’den daha önce geldiğine dair belgelerdir. Sessiz tanıklarıdır. Yılda yaklaşık 4 tane falan bulabiliyoruz. İşte 40 yıllık bir emektir bu yani. Kastamonu, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Elazığ, Erzincan; bu bölgelerden topladık. Moğolistan’dan da gelen var. Bir arkadaş gönderdi; 3–4 tane de oradan var. Karşılaştırma açısından Moğolistan’dan geldi" diye konuştu. Gezici, "Büyükbaş hayvanların butlarına, küçükbaş hayvanların da kulaklarına vurulurdu. Yani Türkler ilk defa, şunu söyleyelim, hayvanlara kulak küpesinin ilk mucididir. Kime ait olduğu belli oluyor böylece. Ova ova, boy boy bellidir bunlar. Hatta iki kardeş boyun bile damgaları ayrıdır" ifadelerine yer verdi.
Hakkari Hakkâri’nin hafızası kütüphanede yaşıyor Hakkâri’nin ilk öğretmenlerinden ve matbaacılarından olan İbrahim Hatipoğlu’nun mirası gelecek nesillere emanet edildi. Hakkârili emekli öğretmen ve yazar Aziz Hatipoğlu, Hakkâri’nin eğitim ve kültür tarihine ışık tutan anlamlı bir bağışa imza attı. Hakkâri’nin ilk üç öğretmeninden biri ve aynı zamanda kentin ilk matbaa kurucularından olan merhum babası İbrahim Hatipoğlu’na ait kişisel kütüphanede bulunan kitaplar, Hakkâri Sosyal Bilimler Lisesi Emin Özatak Kütüphanesi’ne bağışlandı. Bağış kapsamında, İbrahim Hatipoğlu’nun Hakkâri’nin kurtuluşunun 30. yıl dönümü dolayısıyla 1947 yılında kutlama programında yaptığı konuşmanın orijinal metni de gün yüzüne çıktı. Tarihî belge niteliği taşıyan bu metin, dönemin ruhunu ve Hakkâri’nin kültürel birikimini yansıtması açısından büyük önem taşıyor. Rahmetli babası gibi kendisi de öğretmen ve yazar olan Aziz Hatipoğlu, 1931 doğumlu babasının hatıralarını paylaşırken duygulu anlar yaşadı. Hakkâri’nin geçmişten bugüne bir ilim ve kültür şehri olduğunu vurgulayan Hatipoğlu, bu kimliğin oluşmasında emeği geçen eğitimcileri ve aydınları saygıyla andı. Hakkâri İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz’ı makamında ziyaret eden Hatipoğlu; bu anlamlı bağışın kütüphaneyle buluşmasına vesile olan İl Müdürü Yılmaz’a teşekkür ederek, gençlerin tarihî ve kültürel mirasla buluşmasının önemine dikkat çekti. İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz, Hakkâri’nin eğitim tarihine yön veren isimlerin yaşatılmasının büyük önem taşıdığını vurgulayarak, "Şehrimizin ilk öğretmenlerinden ve eğitim öncülerinden merhum İbrahim Hatipoğlu’nun aziz hatırasını gelecek nesillere aktarmak adına, isminin bir okul kütüphanemize verilmesini kararlaştırdık. Bu anlamlı bağışla birlikte öğrencilerimizin hem kitaplarla hem de Hakkâri’nin köklü eğitim geçmişiyle buluşmasını son derece kıymetli buluyoruz. Eğitime gönül vermiş büyüklerimizi rahmet ve şükranla anıyor, bu değerli mirası bizlere ulaştıran emekli öğretmenimiz ve yazar Aziz Hatipoğlu’na teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Muğla Büyükşehir’den Menteşe’ye nefes aldıracak bir proje daha Muğla’nın Menteşe ilçesinde, kente nefes aldıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek önemli projelerden biri olan Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan parkta yürütülen çalışmalarda sona yaklaşıldı. Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, teknik ekiplerle birlikte alanda incelemeler yaparak çalışmaların son durumunu değerlendirdi. Yaklaşık 8 bin 300 metrekare alan üzerine inşa edilen Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan park sadece bir yeşil alan olmanın ötesinde, her yaştan yurttaş için güvenli ve estetik bir buluşma noktası olarak tasarlandı. Proje kapsamında, 900 metrekarelik güvenli çocuk oyun alanı, doğal taş amfi ve süs havuzları ile birlikte 3 bin 500 metrekarelik yeşil alan ve yürüyüş yollarına yer verildi. Parkın, sunduğu bu donatılarla Menteşe’de sosyal yaşamı canlandıracak nitelikli bir kamusal alan olma özelliği taşıdığı belirtildi. Genel Sekreter Tayfun Yılmaz: "Bu projeler kent kültürünü güçlendiriyor" Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, proje alanındaki incelemeler sırasında yaptığı açıklamada, çalışmaların planlandığı şekilde ilerlediğini belirterek "Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa ettiğimiz parkımız Muğla’nın kültürel kimliğini, kamusal yaşamını ve sosyal etkileşimini güçlendiren çok değerli bir proje. Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Aras’ın vizyonu doğrultusunda, kentin merkezinde herkesin rahatça nefes alabileceği, bir araya gelebileceği alanlar oluşturuyoruz. Teknik ekiplerimizle birlikte titizlikle yürüttüğümüz bu çalışmayı, Menteşe’ye yakışır şekilde tamamlamaktan mutluluk duyuyoruz." Dedi. Başkan Aras: "Kentler betonla değil, insanla güzelleşir" Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ise yaptığı değerlendirmede, kentsel projelerde insan odaklı yaklaşımı benimsediklerini vurgulayarak, "Bizim anlayışımızda kentler sadece yollarla, binalarla değil; parklarıyla, meydanlarıyla ve insanların bir araya gelebildiği ortak yaşam alanlarıyla güzelleşir. Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa edilen parkımız da bu anlayışın somut bir örneğidir. Menteşe’de yeşil alanları artırmak, çocuklarımıza güvenli oyun alanları, yurttaşlarımıza nefes alabilecekleri sosyal mekanlar sunmak en temel önceliklerimizden biri. Muğla’yı doğasına, tarihine ve insanına yakışır şekilde birlikte büyütmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Mersin Minikler Togg’la tanıştı, yerli üretimi öğrendi Mersin’in Anamur ilçesinde Yerli Malı Haftası kapsamında minik öğrenciler yerli üretim Togg’u yakından görme fırsatı buldu. Geleneksel Yerli Malı Haftası kutlamaları, bu yıl Anamur’da yerli üretim ve milli teknoloji bilinci temasıyla farklı bir boyut kazandı. Akdeniz Camii Müberra Mert, Yunus Emre ve Değirmencik Burnu 4-6 Yaş Kur’an kurslarında eğitim gören öğrenciler, ev yapımı ürünlerle stantlar kurarak yerli üretimin önemini öğrenirken, yöresel kıyafetlerle Türkiye’nin farklı bölgelerinde yetişen yerli ürünleri tanıttı. Etkinlik alanında sergilenen Türkiye’nin yerli ve milli otomobili Togg ise miniklerin yoğun ilgisini çekti. Öğrencilere Togg’un üretim süreci ve özellikleri hakkında bilgi verilerek, milli markaların ülke ekonomisine katkısı anlatıldı. Etkinlik kapsamında çocuklar, AKINCI, TCG Anadolu, Gökbey, Hürkuş, Kirpi, Göktürk ve Togg gibi Türkiye’nin yerli ve milli projelerini resmetti. Çocukların çizimleri, yapay zeka destekli bir video ile canlandırılarak katılımcılara izletildi. Programda konuşan Anamur İlçe Müftüsü Mehmet Fidan, yerli ve milli bilincin küçük yaşlarda kazandırılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Fidan, "Yerli Malı Haftası, çocuklarımıza kendi değerlerimizi tanıtmak ve yerli üretimin gücünü anlatmak açısından son derece anlamlıdır. Yerli ve milli aracımız Togg’u yakından inceleyen evlatlarımız, yarının mühendisleri, tasarımcıları ve üreticileri olacaktır. Kendi markalarına sahip çıkan bir nesil, ülkemizin geleceğini daha güçlü kılacaktır" dedi. 4-6 yaş Kur’an kurslarında çocuklara yalnızca dini eğitim verilmediğini ifade eden Fidan, aynı zamanda tutumlu olma, bilinçli tüketim, israftan kaçınma ve milli değerlere sahip çıkma bilincinin de kazandırıldığını belirtti. Fidan, "Yerli ve milli bilinç, güçlü bir gelecek demektir. Bu bilincin erken yaşta verilmesi, çocuklarımızın öz benliklerini koruyarak yetişmelerine katkı sağlar" diye konuştu.