GÜNDEM - 09 Mart 2018 Cuma 21:37

Dünyanın en yüksek dağı hangisidir? Dünyanın en yüksek noktası neresidir?

A
A
A
Dünyanın en yüksek dağı hangisidir? Dünyanın en yüksek noktası neresidir?

Dağlar söz konusu olduğunda, mevcut uygulamaya göre, "en yüksek" deyince deniz seviyesinden zirveye kadar olan ölçü, "en uzun" deyince de dağın dibinden tepesine kadar olan ölçü anlaşılır. Peki dünyanın en yüksek dağı neresidir, Dünyanın en yüksek noktası neresidir? Everest kaç metredir?

Everest Dağı, Himalayalar'da yaklaşık 28 derece kuzey enlemi ile 87 derece doğu boylamında, Çin Halk Cumhuriyeti-Nepal sınırı üzerinde yer alıyor. 8 bin 848 metre yüksekliğe sahip olan dünyanın en yüksek dağı Everest, dağıdır.

Bilinen en yüksek dağ 8848 metre ile Everest Dağı olmasına rağmen, Pasifik Okyanusu’nun tabanında yükselen Mauna Kea aslında sıralamada ilk basamakta yer alıyor. Volkanik bir dağ olan Mauna Kea’nın okyanus seviyesinin üst kısmında kalan bölümü 4207 metre. Okyanus tabanından itibaren yüksekliği ise 10.100 metre. Bu açıdan ele alındığında Mauna Kea dünyanın en yüksek dağı unvanını alıyor. 1 milyon yaşındaki Mauna Kea son olarak 4600 yıl önce aktif hale geçmişti.

Dünyanın en yüksek dağı hangisidir? Dünyanın en yüksek noktası neresidir?

Yüzyıllar boyunca dağcıların ve diğer insanların hayalini süsleyen dünyanın en yüksek dağı olan Everest'le ilgili önemli anlar şöyle sıralandı:

"1841: Hindistanlı haritacı Sir George Everest, daha sonra kendi adıyla onurlandırılan "15. Tepe"nin yerini kaydetti. Tepe o zamana kadar, Nepal halkı tarafından Sagarmatha diye adlandırılırken, Tibetliler tarafından da Çomolungma olarak anılıyordu.

1853: Dağ, 8 bin 840 metre olarak belirlenen uzunluğuyla, dünyanın en yüksek dağı ünvanını aldı. Daha sonraki ölçümlerde ise dağın önce 8 bin 848 metre, son olarak da 8 bin 850 metre olduğu açıklandı.

1921: İngilizlerin dağa gerçekleştirdikleri ilk keşif tırmanışında, Yarbay Charles Howard - Bury 7 bin metreye ulaştı.

1922: İngilizler tepeye ikinci tırmanışlarında, ilave oksijen kullanarak 8 bin 320 metreye ulaştı.

1924: 3. İngiliz tırmanışında ise, ilave oksijen kullanarak zirveye ulaşmaya çalışan, George Mallory ve Andrew Irvine isimli dağcılar, zirve yolunda kayboldu. 1999 yılında Mallory'nin bedeni 8 bin 150 metrede bulundu. Mallory'nin tepeye ulaşıp ulaşmadığını gösteren fotoğraf makinesi ise bulunamadı. İkilinin zirveye ulaşan ilk heyet olup olmadığı konusundaki tartışmalar halen devam ediyor.

29 Mayıs 1953: Zirveye güney koldan tırmanan bir İngiliz heyetinde bulunan Nepal'in Şerpa halkından Tenzing Norgay ve Yeni Zelanda'lı Edmund Hillary, ilave oksijen kullanarak zirveye ulaşan ilk dağcılar oldu. 

1956: Albert Eggler tarafından yönetilen İsveçli bir dağcı topluluğu, Everest'te zirveye ulaşan ikinci ekip oldu.

1960: Çin ve Tibetlilerden oluşan bir grup, Kuzey tarafından zirveye ulaşan ilk grup oldu. 

1963: Norman Dyhrenfurth tarafından yönetilen büyük bir Amerikalı grup, zirveye Batı yakasından ulaşan ilk heyet oldu.

1965: Şerpa halkından Nawang Gombu, Everest'e 2 kere tırmanan ilk dağcı oldu. 

1975: Junko Tabei isimli Japon, zirveye ulaşan ilk kadın dağcı ünvanını kazandı. 

1978: Avusturyalı Peter Habeler ve İtalyalı Reinhold Messner, ilave oksijen kullanmadan zirveye ulaşan ilk dağcılar oldu. 

1979: Yugoslav bir takım, Batı'daki sırttan zirveye ulaşan ilk grup oldu. 

1980: Polonyalı Krzysztof Wielicki, kış mevsiminde zirveye tırmanan ilk kişi oldu. 

1980:Reinhold Messner, ilave oksijen kullanmadan, tek başına zirveye ulaştı. 

1996: Aralarında ünlü dağcı Rob Hall'un da bulunduğu 15 dağcı, aynı sene içince Everest'te öldürüldü. 

1998: Tek bacağı olan Amerikalı Tom Whittaker, Everest'e tırmanan ilk engelli kişi oldu. 

2001: 15 yaş ve 18 günlük olan Nepalli Temba Chheri, 1973'te 18 yaşındayken zirveye ulaşan Sambhu Tamang'ın ünvanınını elinden alarak, zirveye ulaşan en genç kişi oldu. 

2001: Amerikalı Erik Weihenmayer, zirveye ulaşan ilk görme özürlü kişi oldu. 

2001: 211 oksijen şişesinin de aralarında bulunduğu yarım tondan fazla çöp, Everest'teki genel bir temizlik operasyonunda toplandı.

2002: 63 yaşındaki Tamae Watanabe, zirveye tırmanan en yaşlı kadın ünvanını aldı. 

2002: 62 dağcı, aynı gün içinde zirveye tırmanarak bir rekora imza attı.

2004: Güney Afrika'lı Sibusiso Vilane, dünyanın zirvesine ulaşan ilk siyahi Afrikalı oldu. 

2004: Zirveye 8 saat 10 dakikada ulaşan Pemba Şerpa, en hızlı tırmanış rekorunu elde etti. 

2004: Bir motosiklet kazasında, bacaklarını dizlerinin altından itibaren kaybeden 30 yaşındaki Nawang Şerpa, zirveye ulaştı. 

2007: Zirveye 17. kez ulaşan Appa Şerpa, kendi rekorunu kırdı. 

2007: 71 yaşındaki emekli Japon öğretmen Katsusuke Yanagisawa, zirveye tırmanan en yaşlı kişi oldu. 

2007: Bir sezon içinde başarılı bir tırmanış gerçekleştiren 514 kişi, yeni bir rekora imza attı". 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.
Afyon Emirdağ’da ‘ekranlara bir günlük ara’ verildi Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesindeki Şehit Muhammet Tufan Ortaokulu’nda düzenlenen farkındalık etkinliğinde; huzurlu aile ve güçlü toplum temasıyla ‘ekranlara bir gün ara’ verildi. Okul yönetimi, uygulamanın öğrenci ve veliler arasında dijital farkındalığı artırmayı hedefledi. Program boyunca; ailelere telefon, tablet ve televizyon kullanımını azaltma çağrısı yapıldı. Öğrenciler, gün içinde ders dışındaki zamanlarını kitap okuma ve geleneksel oyunlarla değerlendirdi. Velilere yönelik bilgilendirici içerikler paylaşıldı ve aile içi iletişim vurgusu öne çıkarıldı. Emirdağ İlçe Millî Eğitim Müdürü Gürkan Emeksiz, ‘’Dijital molalar, çocukların gelişiminde önemli rol oynadı. Aileler ve bilinçli adımlar eğitim sürecini olumlu etkiledi. Benzer çalışmaların artırılması için yeni adımlar planlıyoruz. Huzurlu aile, güçlü toplum için ekranlara bir gün ara, verdik. Bir günlüğüne: Telefonu bırakıyoruz. Kitaba sarılıyoruz. Oyuna çıkıyoruz. Hayata dokunuyoruz. Bu etkinlikler; Afyonkarahisar Valiliği’nin uhdesinde, Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün koordinesinde tüm Afyonkarahisar genelinde olan bir etkinliktir’’ dedi. Okul idaresi, ‘’Ekranlarda bir günlük ara verilmesi, öğrencilerin gün içindeki davranışlarında olumlu geri dönüşler oldu ve olumlu netice aldık. Uzman görüşlerine göre: Ekran süresinin azaltılması çocukların sosyal becerilerini güçlendiriyor. Türkiye genelinde uygulanmakta olan benzer çalışmalar, aile içi iletişimin artmasına katkı sunuyor. Araştırmalar, dijital cihaz kullanımındaki düşüşün akademik başarıyı desteklediğini gösteriyor. İlçe genelinde daha önce farklı kurumlarda da farkındalık programları yapılmıştı. Düzenlediğimiz bu tür etkinlikte, velilerden gelen geri bildirimler olumludur. Uygulamanın devamı için yeni planlamalar yapıldı. Program sonunda; ekran molası, aileler üzerinde rahatlatıcı bir etki bıraktı. Etkinlik; ekran süresine dikkat çekerek aile içi iletişimin güçlenmesine katkı sundu’’ diye belirtti.