GÜNDEM - 13 Nisan 2014 Pazar 01:02

Dürr ve Sadef romanı Hz. Âmine'yi anlatıyor

A
A
A
Dürr ve Sadef romanı Hz. Âmine'yi anlatıyor

Dürr eşi benzeri olmayan inci demek. Peygamber Efendimizi (s.a.s.) temsil ediyor. Sadef ise incinin içinde oluştuğu kabuktur. Bunu anne karnına benzetebiliriz. Sadef, Hz. Âmine annemizi temsil ediyor.

Kutlu Doğum Haftası öncesinde Yazar Emine Fikriye Beledli’nin, Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselamın annesi Hz. Âmine’nin, Efendimiz’e hamile olduğu dönemleri anlatan Dürr ve Sadef romanı dikkatleri üzerine çekiyor. Süleyman Çelebi'nin meşhur Türkçe "Mevlid" kasidesinde yer alan "Âmine hatun Muhammed anesi; Ol sadefden doğdu ol dür danesi" mısralarından hareketle isimlendirilen romanda, 52 ayrı kaynaktan faydalanılması yazarın hassasiyetini gözler önüne seriyor. Eserini bir roman kurgusuyla yazan Emine Fikriye Beledli, kitabında kaynaklarda bulunmayan hiçbir olaya yer verilmediğini vurguluyor.

Yazar Beledli, kitabında "Hz. Muhammed (SAV)’in doğmasını istemeyen Yahudilerin, Efendimizin babası Hz. Abdullah’a kaç kez suikast girişiminde bulunduğu” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Üç kez. İlki kurban olmaktan kurtulan Abdullah’a verilen ziyafet sırasında, ikincisi avlanırken, üçüncüsü Hz. Amine’nin istenmesi sırasında ."

Peygamber Efendimizin annesi Hz. Amine’ye de suikast girişiminde bulunulduğunu belirten Beledli, kitabında olayı şöyle analtıyor:
İlkinde Ebu Cehil’in babası ve taraftarları, İkincisinde kâhin Zerka sihirle öldürmeye çalışıyor, üçüncüsünde yine Zerka Hz. Âmine’nin kuaförü Tükna’yı onu hançerle öldürmeye ikna ediyor.
“Amine, sedirde oturmuş bebeğine zubun dikiyordu. Güzel gözleri yağmur yemiş çimen gibi pırıl pırıldı. Gülümsüyordu.
−Ben geldim hanımım.
Amine, başını kaldırdı.
−Tüknâ, hoş geldin.
− Hoş bulduk ey hanımım. Saçınızı taramaya geldim.
−Peki.
Amine, elindeki zubunu yanına bırakıp, sırma işlemeli beyaz başörtüsünü açtı. Sudaki yakamozlar gibi pırıltı saçtı saçları. Tüknâ`nın gözleri kamaştı.
Sedirin kenarına yaklaştı Amine. Tüknâ arkasına geçti. Amine elini karnına koydu. Böyle bebeğininin varlığını daha iyi hissediyordu. Daha mutlu oluyordu. “Mutluluk kanat gibi bir şey olsa, uçuyor olurdum” diye düşündü.
Tüknâ hareket etmeyince başını çevirdi.
−Ne oldu? Saçımı taramayacak mıydın?
Tüknâ kekeledi.
−E- evet hanımım.
Amine, başını çevirdi.
Tüknâ koynuna sakladığı hançeri yavaşça çıkardı. Amine`nin boynuna hizalayarak kolunu kaldırdı. Gözlerini kapatıp, hançeri Amine’nin boynuna yaklaştırdı. Hançer, boyna girmek üzereyken, Muhammed Mustafa, annesinin karnında hareket etti.
Görünmez bir el Tüknâ`nın koluna şiddetle vurdu. Tüknâ acı içinde korkunç bir çığlık attı.
Amine hızla başını çevirdi.
−Ne oldu Tüknâ?
Tüknâ dehşetle odanın yan tarafına bakıyordu.
Amine’nin gözleri Tüknâ`nın koluna ilişti. Dehşetle bağırdı
− Kolun, kolun nerede Tüknâ?
Tükna`nın çığlığı dinmiyordu. Amine, Tüknâ’nın baktığı yere çevirdi bakışlarını. Omuzdan kopmuş olan kol kanlar içinde yerde duruyordu.
Bazı şeylerin meydana gelmesine müsade etmeyen,engelleyen Mani Allah Habib’inin annesinin katledilmesine izin vermemişti.
−Aman Allah’ım dedi Amine.
O anda içeriye, sesleri duyan eltileri girdiler.
−Ne oluyor Amine?
Amine, eliyle işaret etti.
−Tüknâ’nın kolu!
Ebu Talib’in eşi Fatıma Binti Esed, kolun yanındaki hançeri gördü.
−Bu nedir?
Amine şaşırdı.
−Nedir bu Tüknâ? Nerden çıktı bu diye devam etti sorguya Fatıma. Sen Amine’yi öldürmeye mi çalıştın?
Tüknâ can acısından konuşamıyor korkunç bağırtılarla ağlıyordu…”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir