GÜNDEM - 30 Haziran 2017 Cuma 09:22

Erzurumlu ‘Çitos Efe’ dünya fenomeni oldu

A
A
A
Erzurumlu ‘Çitos Efe’ dünya fenomeni oldu

Erzurumlu 6 yaşındaki ‘Çitos Efe’ lakaplı Muhammed Efe Koçyiğit, sosyal medyada fenomen oldu. Hollywood yıldızı Sofia Vergara ve Harry Potter kitabının yazarı J. K. Rowling'in dikkatini çeken Efe, hayranlık toplamaya devam ediyor.

Erzurumlu 6 yaşında ve 27 kilo olan ‘Çitos Efe’ lakaplı Muhammed Efe Koçyiğit, sosyal medyanın yeni fenomeni oldu. Kendine has üslubuyla çeşitli oyunlar oynayarak sempatik tavırlar sergileyen ‘Çitos Efe’, son zamanlarda sosyal medyanın en çok izlenen ismi haline geldi. Ailesinin çekip sosyal medya hesaplarında paylaştığı videolarıyla ünlenen Muhammed Efe, Erzurum şivesiyle söyleyip kendine özgü figürleriyle oynadığı oyunlarla gün geçtikçe hayran kitlesini artırmaya devam ediyor. Şahin Koçyiğit ve abla Nida Koçyiğit ile röportaj yapıldığı sırada ise Çitos Efe’nin sürekli hareket etmesi renkli görüntüler oluşturdu.

Damat Halayı videosuyla dünyaca ünlü isimlerin dikkatini çekti

‘Çitos Efe’, en son olarak da ‘damat halayı’ olarak bilinen oyun videosuyla Hollywood yıldızı Sofia Vergara ve Harry Potter kitabının yazarı J. K. Rowling'in dikkatini çekti. Ünlü yıldızların sosyal medya adreslerinde videosunu paylaşmasıyla ön plana çıkan küçük Efe, Türkiye’nin yanı sıra dünyanın da gündemine oturmayı başardı.

"Kendi doğal halini insanlar sevdi. Önce Türkiye sonra dünya fenomeni oldu"

Çitos Efe’yi anlatan baba Şahin Koçyiğit, "Efe doğduğu günden bu yana devamlı olarak hareket halinde, hiç yerinde duramaz. Sürekli olarak hareketler yapar ve kendi kendine bir şeyler üretir, şiirler söyler. 'Çitos bana çirkin diyor' videosunu çektik ve internete yükledik. Bunu sosyal medyada paylaştıktan sonra bayağı bir talep geldi. Efe’nin yeni videolarını istediler, hatta sabah bile bizi arayıp Efe ile görüşmek istiyorlar. Amerika’da yıldız isimler fotoğraflarını paylaşmışlar. Biz bu şekilde bir patlama beklemiyorduk. Şu anda kamuoyuna da yansıdı. Bizim Efe’ye öğrettiğimiz bir şeyler yok yani Efe kendi doğal halini yaptı ve insanlar sevdiler. İlk önce Türkiye genelinde fenomen oldu, şimdi ise dünya genelinde fenomen oldu" dedi.

"Sosyal medyada yapılan kötü yorumlara üzülüyoruz"

Sosyal medya üzerinden bazı kişilerin kötü yorum yaptıkları için rahatsız olduklarını belirten Baba Şahin Koçyiğit, "Sosyal medyadan yapılan kötü yorumlara üzülüyoruz. Efe’nin şu aşamaya gelmesi için biz bir çaba göstermedik. Yorumlarda, ‘İlerde erkeklik duygusunu bırakır ve kadınsı duygulara kapılabilir’ diye yorumlar yapıyorlar. Buradan onlara sesleniyorum. Kimseye ön yargıda bulunmasınlar sevmiyorlarsa da yorum yapmasınlar. Biz böyle çirkin sözleri duymak istemiyoruz" diye konuştu.

"2 hafta içerisinde bayağı hayran kitlesine ulaştı bu kadarını beklemiyordum"

Çitos Efe’nin sosyal medya hesabına videoları yükleyen abla Nida Koçyiğit, "Efe’nin hesabını ben kullanıyorum. 2 hafta içinde büyük bir kitleye ulaştı. İki buçuk haftada bayağı bir hayran kitlesine ulaştı, ben bu kadarını beklemiyordum. Yakın çevrem ve arkadaşlarımın hepsi Efe’yi seviyorlar. Efe’nin hayran kitlesi olunca daha çok sevmeye başladılar" şeklinde konuştu. 

Mehmet Başa
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Malatya Uzmanından yapay zeka uyarısı: "Evcilleştirmezsek aileyi yıkar" İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Şan, yapay zekanın günlük hayatta birçok farklı alanda yaygın olarak kullanıldığını söyledi. Yapay zekayı ‘vahşi bir hayvana’ benzeten Prof. Dr. Şan, "Bu vahşi hayvanı evcilleştirmezsek büyüdüğünde aileyi yıkma potansiyeline ulaşır" dedi. Eğitimden sağlığa, hukuktan savunma sanayisine kadar birçok alanda artık yapay zekanın yok sayılamayacak düzeyde başarılı işlere imza attığını belirten Prof. Dr. Şan, bilinçli kullanım uyarısında bulundu. Eğitim bilimlerinde yapay zekayı sıkça kullandığını ifade eden Prof. Dr. Şan, "Derslere hazırlanma ve ders sırasında yapacağımız etkinlikleri sürdürme konusunda işimizi çok kolaylaştırıyor. Ders planı hazırlamak eskisi kadar zor değil. Küçük birkaç komutla işlerimi halledebiliyorum. Öğrencilerle ders sırasında etkileşimi kurmak daha kolay. Onlardan gelen dönüşleri birkaç saniye içinde analiz edip ne öğrenmişler, neyi yanlış öğrenmişler bunları analiz etmek çok kolaylaştı" dedi. "Aileyi yıkma potansiyeli olduğunu öngörüyorum" Yapay zekâ kullanımında insanların bilinçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Şan, "Vatandaşın bilinçlenmiyor olmasının ne zararı var diye sorabilirsiniz. Yapay zekayı yeni doğmuş vahşi bir hayvana benzetiyorum. Biz bu vahşi hayvanı evcilleştirmezsek bir süre sonra büyüdüğünde evimizin duvarlarını, kapısını, penceresini yıkabilir. Aileyi yıkma potansiyeli olduğunu öngörüyorum. Yapay zekanın girmediği bir taraf yok. Çocukların oyuncaklarında yapay zekâ artmaya başladı. Hastanelerde sağlık takibinden hukuka kadar birçok alanda arttı. Günlük hayatımıza baktığımda ise arabalardaki kısa fardan uzun fara geçmesi bir yapay zeka unsuru. Aynı şekilde çarpışma önleme sistemleri bir yapay zeka unsuru. Bunları düşündüğümüzde neredeyse hayatımızın her yerinde var. Özellikle cep telefonlarının kişisel asistanlarının bizi sürekli takip ettiği bir çağdayız" ifadelerini kullandı. Yapay zekanın küçümsenemeyecek bir konumda olduğunu belirten Prof. Dr. Şan, "Yapay zekanın ‘yapay’ ön ekinden rahatsızım. Yapay dediğimiz zaman biz onu küçümsemiş oluruz. Sizin, benim gibi bir zekâ. Dolayısıyla doğal ve yapay ayrımı zekâ kelimesine çok gitmiyor. Bunun yerine ‘tamamlayıcı’ ifadesini kullanmak daha doğru" şeklinde konuştu. "Henüz evcilleştirilmemiş bir hayvan" Prof. Dr. Şan, yapay zeka kullanırken dikkat edilmesi gerekenler için de "Varsayalım ki evcil bir hayvan besliyoruz. Bu hayvanı beslerken bile çok dikkat etmemiz gerekir ki bu henüz evcilleştirilmemiş bir hayvan. Dolayısıyla herhangi bir hayvanı evcilleştirme sürecinde ne yapmamız gerekirse burada da bunu yapmamız gerekir. Evimizi yapay zekaya teslim edip kenara çekilmek büyük bir hata olduğu gibi ilişkiler sırasında ebeveynlerin teknolojik cihazlara dalması olayından uzak durulması gerekir. Bu aynı zamanda çocuklarda teknoloji kullanımı merakını artırıyor. Akabinde bilimsel körelme geliyor" diye konuştu.
Gaziantep İğne ipliğe adanan bir ömür Gaziantep’te yaşayan 71 yaşındaki Müslüm Demirdöken, bir ömrü dikiş makinesi başında geçirdi. Terzilik mesleğine henüz 13 yaşındayken çırak olarak başlayan Demirdöken, memur olarak görev yaptığı dönemde bile mesleğini sürdürdü. Çocuk yaşlardayken ustasından öğrendiği terzilik mesleğini ilerlemiş yaşına rağmen sürdüren Müslüm Demirdöken, aradan geçen 55 yıla rağmen mesleğini ilk günkü aşkla yapmaya devam ediyor, çalışma azmini de ilk günkü gibi koruyor. 13 yaşındayken çırak olarak çalışmaya başladığı terzilik mesleğini öğrendikten sonra zamanla işinde ilerleyen Demirdöken, kendi iş yerini açtığı dönemde bir taraftan da memurluk sınavlarına hazırlandı. 1980 yılında girdiği memurluk sınavını kazandıktan sonra Gaziantep İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nde memur olarak görev yapmaya başlayan Demirdöken, görevli olduğu kurumundaki mesaisinden sonra terzi dükkanında mesleğini sürdürdü. 27 yıl boyunca memurluk yaptığı dönemde hem görevli olduğu kurumunda çalışan hem de mesaisi bittikten sonra açtığı iş yerinde mesleğini sürdüren Demirdöken, emekli olduktan sonra da mesleğini sürdürdü. 13 yaşında eline aldığı iğne ipliği 71 yaşına gelmesine rağmen bırakamayan Demirdöken, çok sevdiği mesleği terzilikte 55’inci yılına girdi ve çalışma azmiyle gençlere örnek oluyor. Emekli olmasına ve yaşı ilerlemesine rağmen atölyesinden kopamayan Demirdöken, çocuklarının ve çevresindekilerin de "artık emekli ol" çağrılarına rağmen her gün sabah erkenden geldiği dükkanında akşam saatlerine kadar mesai yapıyor. Mesleğini ölene kadar devam ettirmekte kararlı olan ve 55 yılı geride bıraktığı mesleğini çok severek sürdüren Demirdöken, sağlığı el verdiği ve ömrü yettiği müddetçe kimsenin kendisini makinenin başından kaldıramayacağını, elinden de iğne, iplik ve makası alamayacağını belirtti. İş hayatına erken yaşta çalışarak başladığını anlatan Müslüm Demirdöken, "İlkokul 5’e gidiyordum. O zaman bir ağabeyimin tanıdığıyla ilkokulu bitirmeden mesleğe başladım. Bana mesleği öğreten Remzi Zirek ustamla uzun yıllar çalıştım. Hemen hemen 11 sene birlikte çalıştık. 11 sene sonra askere gittim. Askerden geldikten sonra yanından ayrıldım. Remzi Başdurk diye biriyle tanıştım. Bir müddet onunla çalıştıktan sonra kendi iş yerimi kurmaya karar verdim. 1983 yılında Ahmet diye bir arkadaşım vardı, kendisiyle ortak olduk. Daha sonra dükkanı arkadaşıma bıraktım. Ben memurluk sınavları vardı ve o sınava girdim. Sınavı kazandım ve memurluğa başladım. Bir süre Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalıştım. Ondan sonra oradan yatay olarak Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne geçtim. 25 senemi Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde geçirdim ve emekli oldum" dedi. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğündeki işini çok sevdiğini belirten Demirdöken, "O dönem Gençlik ve Spor İl Müdürümüz İsmail Kurt vardı. İsmail Kurt, bize çok yakınlık gösterdi, iyilik yaptı, yanına aldı. Onunla beraber çalıştık. bilet satardık, saha hazırlardık, temizlik yapardık. Çimlerin bakımını yapar ve biçerdik, saha çizerdik. Sahayı maçlara hazırlardık. Memur olarak çalışıyordum. Kadromuz memurdu" şeklinde konuştu. Memurluk yaptı dönemde de mesleğinden kopmadığını belirten Demirdöken, "Ben terzilik mesleğini severdim. Ben memurluk yaptığım dönemde de çalışırdım. Saat 17.00’dan sonra gece 01.00’e kadar çalışırdım. Terzilik mesleğinden hiçbir zaman kopmadım. Terzilik mesleğini severdim. Ömrüm yettiği ve sağlığım el verdiği müddetçe de çalışmaya devam edeceğim. Allah ömür verirse hep çalışacağım. Ben mesleğimi sevdim" ifadelerini kullandı. Mesleğin unutulmaya yüz tutmasından ve nitelikli personel yetişmemesinden yakınan Demirdöken, "Eskiden terzi ustası, bir öğretmen, bir doktor ve bir savcı kadar değeri vardı. Terzi ustaları parmakla gösterilirdi. Zaten o zaman tek bir-iki meslek vardı. Bir terzilik ve birde berber vardı. O dönemlerde öğretmene ev bile vermezlerdi. Esnafa verirlerdi. Şimdi tam tersi oldu. Şimdi esnafa ev vermiyorlar, memur diye öğretmene veriyorlar. Çünkü öğretmenin arkasında devlet var ve öğretmenin belirli bir maaşı var. Esnaf ya çalışıyor ya hiç çalışmıyor. Ya kazanıyor ya kazanmıyor. Ya iş oluyor ya olmuyor. Eleman zaten yok, kalmadı. Bizim dönemimizde aileler okul tatil olmadan çocuğunu bir işe yerleştirir ve yerini yapardı. Çocuğunun meslek sahibi olmasını isterdi. Fakat şu an eleman yok. Terzilikte bitti. Hemen hemen tüm terzi ustaları tek başına elamansız çalışıyor" diye konuştu.
Kocaeli Çöp evlerin altındaki gizli tehlike Kişinin ’atarsa başına kötü bir şey geleceği’ korkusuyla eşyalardan kopamadığı istifçilik hastalığı, tedavi edilmediği takdirde yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşabiliyor. Uzman Klinik Psikolog Ece Çalışkan, özellikle çöp ev vakalarının patolojik bir tablo olduğuna dikkati çekerek, "Sadece istiflenen eşyaları ortadan kaldırmak ya da üzerine gitmek yeterli olmaz. Altta yatan psikolojik süreçlerin ele alınması gerekir" dedi. Toplumda genellikle ’biriktirme merakı’ olarak algılanan ancak ilerleyen evrelerde yaşam alanlarını çöp eve dönüştüren istifçilik davranışının, Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bir yansıması olduğu değerlendiriliyor. Uzmanlar, nesnelere aşırı anlam yüklenmesiyle başlayan bu sürecin, profesyonel destek alınmadan sadece temizlik çalışmalarıyla çözülemeyecek patolojik bir sorun olduğuna dikkati çekiyor. VM Medical Park Kocaeli Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Ece Çalışkan, istifçilik davranışının psikolojik temelleri ve bu durumun bireyin yaşamına etkilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Çalışkan, istifçiliğin kişinin nesnelere aşırı anlam yüklemesiyle ortaya çıktığını ifade etti. "Attığında başına bir şey geleceğini düşünebiliyor" İstifçilik davranışının genellikle OKB ile ilişkili olduğunu belirten Çalışkan, "İstifçilik davranışı, OKB’nin bir davranış şekli olarak karşımıza çıkar. Kişi, anlam yüklediği nesneleri ya da batıl ve büyüsel inançlarla saklayabilir. Attığında başına bir şey geleceği ya da o nesneyle ilgili bir sorumluluk duygusu oluşacağı düşüncesiyle bu davranışı sürdürebilir" dedi. "Çöp evler patolojik düzeyi gösteriyor" İstifçiliğin her zaman aynı düzeyde görülmediğini dile getiren Çalışkan, "İstifçilik patolojik bir bulgu olarak kabul edilir. Çöp evler, istifçilikte en sık rastladığımız ve artık çok ileri düzeyde patolojik olan durumlardır. Daha makul ve kişinin işlevselliğini bozmayacak koleksiyonlar ise her zaman patolojik kabul edilmez. Ancak çöp evler, istifçilik davranışının ciddi ve tedavi gerektiren sonucudur" diye konuştu. "Mutlaka profesyonel ruhsal destek alınması gerekir" Patolojik düzeydeki istifçiliğin mutlaka ruhsal destekle ele alınması gerektiğini vurgulayan Ece Çalışkan, "Eğer bu durum OKB ile uyumlu bir istifçilikse, mutlaka profesyonel ruhsal destek alınması gerekir. Sadece istiflenen eşyaları ortadan kaldırmak ya da üzerine gitmek yeterli olmaz. Altta yatan psikolojik süreçlerin ele alınması gerekir" şeklinde konuştu. "Yakınları mutlaka destek için başvurmalı" Çalışkan, istifçiliğin kişinin günlük yaşam işlevselliğini ciddi şekilde bozduğunu da ifade ederek, "OKB, dünyada kişinin işlevselliğini bozan temel ruhsal hastalıklar arasında yer alıyor. Eğer bir kişi, yakınının böyle bir durumda olduğunu gözlemliyorsa, mutlaka ruhsal yardım için başvurmasını öneririm" ifadelerini kullandı.