GÜNDEM - 26 Nisan 2022 Salı 13:18

Göç, en çok çocuk sağlığını olumsuz etkiliyor

A
A
A
Göç, en çok çocuk sağlığını olumsuz etkiliyor

Genellikle mecburi sebepler sonucu gerçekleşen göç sonrası en çok etkilenen grubun çocuklar olduğunu söyleyen Öğr. Gör. Abdullah Gergin sağlık bakımından da hem fiziksel hem de ruhsal birçok problemin ortaya çıkabileceğini söyledi.

Göç kararında çoğunlukla çocuklar etkisizdir. İstihdam, daha kaliteli eğitim, sağlık, barınma ve daha güvenilir bir çevre için göç eden ailelerin üstesinden gelmek zorunda olduğu durumlar doğrudan doğruya çocuklara yansımaktadır. Bu sebeple göçmen çocuklarının, aile içerisinde ve toplum çocukları karşısında dezavantajlı hale getirdiğini aktaran İstanbul Esenyurt Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’ndan Öğr. Gör. Abdullah Gergin yaşanabilecek sağlık problemleri ile ilgili de bilgilendirmelerde bulundu.

Özellikle yenidoğan ve kronik hastalıklara sahip olan çocuklara dikkat çeken Öğr. Gör. Abdullah Gergin, “Göç hareketi sırasında yenidoğan ve kronik hastalıkları olan çocukların bakımları aksamakta, salgın hastalıklara maruziyet artmakta, bağışıklama aksamakta ve bu çocuklar istismara hedef olmaktadırlar. Bu şekilde çocuklar yaşam hakkının temeli olan sağlık, beslenme, barınma ve eğitim haklarından mahrum bırakılmaktadır” şeklinde konuştu.

“Yaşam boyu etkiler bırakabilecek sağlık sorunları ortaya çıkıyor”
Sağlık problemlerinin maalesef yaşam boyu etkilere de sahip olabileceğini aktaran Abdullah Gergin, “Göç ve göçmen/mülteci çocukların bedensel, ruhsal, sosyal gelişimlerinde ömür boyu sekel bırakmakta ve komplikasyonlara neden olmaktadır. 2018 ‘de Amerika’ da yaşayan 5- 18 yaş arası Sudanlı mülteci çocuklarda yapılan çalışmada; düşük kemik kitlesi ve kas kütlesi, yüzde vücut yağ metabolik biyobelirteçleri, inaktivite ve potansiyel olarak yetişkin osteoporoz, diyabet, kardiyovasküler hastalıklara neden olan gıda güvensizliği ile ilgili benzersiz riskler doğurabileceği sonucuna varılmıştır” şeklinde konuştu.

“Ruhsal problemler de kaçınılmaz hale gelebiliyor”
Ruhsal anlamda da yaşanabilecek olan problemlere de değinen Gergin, Çocuklarda ruhsal problemlerin baş göstermesi de kaçınılmaz hale gelebiliyor. Bunlar davranışsal ve duygusal problemler olup, anksiyete- depresyon, arkadaş ilişkilerinde sorunlar, hiperaktivite belirtileri, travma sonrası stres bozukluğu, benlik saygısında düşme, düşük yaşam doyumu olarak belirtilmektedir. Ayrıca bu çocukların ruhsal uyumsuzluklarının daha fazla olduğu ifade edilmektedir” ifadelerini kullandı.

“Pek çok çevresel riskle karşılaşılıyor”
Göçmenlerin fiziksel şartlar bakımından da genellikle yetersiz olan gölgelerde yaşamaları sonucunda yaşanan sorunları da ele alan Gergin, “Göçmenler, göç ettikleri bölgelerde genellikle düşük nitelikli barınma koşullarına sahip gecekondularda yaşamaktadırlar. Ayrıca daha iyi yaşam standartlarına sahip olma beklentisiyle göç edenler, yerleşim yerlerine uzak bölgelere konaklayarak, sağlık hizmetlerine ulaşmada güçlük ve pek çok çevresel riskle karşılaşmaktadır” dedi.

Gergin ayrıca sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Gecekondu bölgelerinin altyapı, konut koşulları ve ekonomik olanakları diğer bölgelere göre daha kötü olması sebebiyle de bu ortamlarda yaşamak zorunda kalan göçmen aile ve çocukları ciddi güvenlik ve sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmakla beraber toplum sağlığını da tehlikeye sokmaktadır.”

“Bu bağlamda göç olgusu, sadece göçmen çocukların sağlığı için tehlike oluşturmayacağı, göç edilen toplumlarda zengin fakir ayırt etmeksizin her kesimden bireylerin sağlığını tehdit edebileceği, günümüzde mücadele ettiğimiz salgın hastalıklar gibi hayatı felç eden olguların artmasına sebep olabileceği unutulmamalıdır.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa 46. İstanbul Maratonu’nda skandal Dünyanın çeşitli ülkelerinden sporcuların katıldığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Spor İstanbul tarafından düzenlenen 46. İstanbul Maratonu’nda skandal yaşandı. Maratonun 15K halk koşusunda, parkuru bitiren sporcular kıyafetlerini ve teçhizatlarını terli halde 2 saat bekledikten sonra alabildi. Farklı ülkelerden sporcular katıldığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Spor İstanbul tarafından düzenlenen ve World Athletics (Dünya Atletizm Birliği) tarafından Elite Label kategoride gösterilen 46. İstanbul Maratonu 3 Kasım Pazar günü gerçekleşti. İki kıta arasında koşulan dünyanın tek maratonunda 42K, 42K Paten, 15K ve 8K Halk Koşusu kategorilerinde yarışlar yapıldı. Skandal yaşandı Dünyanın farklı yerlerinden gelen 9 bin 122 kişinin katıldığı 15K koşusunda bir skandal yaşandı. Koşuyu bitiren sporcular finish noktasına geldiğinde kıyafet ve teçhizatlarının olmadığı gördü. Terli halde saatlerce bekleyen sporcular kıyafetlerini yaklaşık 2 saat sonra alabildi. Yağmurlu ve soğuk havada bekleyen sporcuların birçoğu hasta oldu. 46. İstanbul Maratonu 15K Halk Koşusu’nda koşan Bursalı esnaf Enver Koç, kıyafetlerin geç gelmesi sebebiyle rahatsızlandı. 2006 yılından beri ilk defa böyle bir sıkıntının yaşandığını belirten Enver Koç, "Uluslararası koşularda ülkemi ve Bursa’yı temsil eden bir koşucuyum. Bu yıl 46.’sı düzenlenen İstanbul Maratonu’nu katıldım. 2006 yılından beri koşuyorum ama bu yıl çok kötü geçti. Bugüne kadar hiç yaşamadığım sıkıntıları yaşadım. 15K koşusunda teçhizat ve kıyafetlerin geç gelmesi bizi o meydanlarda rezil etti. İnsanlar birbirine girdi. Belediye başkanının bir suçu yok, organizasyon eksikliği var. Geçtiğimiz haziranda Sırbistan’ın Belgrad şehrinde, eylülde Üsküp’te koştum. Ülkemi her yerde temsil etmeye çalışıyorum. Yurtdışında 50 binin üzerinde sporcunun katıldığı maratonda hiçbir konuda sıkıntı yaşanmadı. Ama İstanbul Maratonu karman çormandı. İnsanlar birbirine girdi, izdiham yaşandı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı turistlerde vardı. Bazıları torbaların ağızlarını sıkı bağlayamamış içinden parası, pasaportu, anahtarı düşüyor. Bu yıl çok sıkıntı çektik. Terli halimle o soğukta 1,5-2 saat kıyafetler ve teçhizatlarımın gelmesini bekledim. Daha sonra araba geldi. Numaralarımızı göstermemize rağmen eşyalarımızı alamadık, çok fazla dağılmış. Arabaların koşuculardan önce finish yerine gelmeleri lazım. Koşucular yarışını bitirdikten sonra 1,5 kilometre yürüyerek eşyaların olduğu yere gidiyor. Oradan kıyafetlerimizi alıp giyiyoruz. Terimiz üstümüzde kuruduğu için hasta olduk. Otele gittiğimde kendimi ısıtabilmek için saatlerce sıcak suyun altında durdum. 3-4 saat bekleyenler oldu" şeklinde konuştu.
Manisa Uzmanlardan organ bağışına davet Manisa Şehir Hastanesinde görevli Yoğun Bakım Uzman Hekimi Prof. Dr. Ender Gedik ve Organ Nakli Koordinatör Hekimi Dr. Önder Yıldırım yaptıkları açıklamada organ bağışının önemine dikkat çekerek vatandaşları organ başına davet etti. Manisa Şehir Hastanesinde 3-9 Kasım tarihleri arasında kutlanan Organ Bağışı Haftası dolayısıyla açılan stantta organ bağışının önemi anlatılarak organ bağış talepleri alındı. Türkiye’de canlıdan canlıya organ naklinin oldukça fazla olmasına rağmen kadavradan bağışının daha da artması için vatandaşları bilinçlendirme çalışmaları devam ediyor. "Bu hastaların tek ümidi sizsiniz" Yoğun Bakım Uzman Hekimi Prof. Dr. Ender Gedik, "Yaklaşık 25 yıldır Anestezi, Yoğun Bakım ve Organ Nakli alanlarında çok büyük merkezlerde görev aldım. Şimdi Manisa Şehir Hastanemizde yoğun bakım hekimi olarak görev yapmaktayım. Bu kadar süre içinde yoğun bakımlara oldukça fazla sayıda organ nakli için bekleyen ya da organ nakli sonrası gelen hastalarımız oldu. Özellikle kalp, akciğer, karaciğer nakli gerektiren hastalıklarımızda ve haftada 3-4 kez diyalize giren hastalarımızda organ nakli çok büyük elzemdir. Ülkemizde organ nakli oldukça başarılıdır. Oldukça fazla sayıda nakil yapmaktayız. Organ nakillerimizin çoğunluğu canlıdan bağış olmaktadır. Aynı zamanda belirtmem gerekiyor ki kalp ve akciğer gibi ve bazı başka organlar gibi kornea gibi nakiller canlıdan olamamaktadır. Bu yüzden 3-9 Kasım organ nakli bağış haftası dolayısıyla bir yoğun bakım hekimi olarak ve aynı zamanda organ nakline gönüllülük yapmış bir hekim olarak organ bağışında bulunmak üzerinde çağrımı tekrarlamak istiyorum. Bu hastaların tek ümidi sizlersiniz. Canlıdan organ nakli ile kadavradan organ nakli geliştirmek için elimizden geleni yapalım. Toplum duyarlılığımızı arttıralım" dedi. "Alıcısı olacağımız organ nakline verici olarak sıcak bakılmalı" Manisa Şehir Hastanesi Organ Nakli Koordinatör Hekimi Dr. Önder Yıldırım ise şunları söyledi: "Organ bağışı kişinin tıbben yaşamı sona erdikten sonra bir ya da birden çok organının bir başka insanın bedeninde kullanılması durumudur. Bunun için tıbben tedavisi mümkün olmayan bazı hastalıklar var bunların organ bağışı ile tedavileri mümkün olmaktadır. Örneğin halk arasında en çok bilinen böbrek yetmezliklerinde, insanlar diyalize girmektedir. Ancak bir böbrek nakliyle bu diyaliz olayı sona erip kişi normal yaşantısına diyalize girmeden de devam ettirebilmektedir. Ayrıca diğer organlarda da benzer şekilde insanın yaşam kalitesi arttırılmaktadır. Bununla ilgili olarak farklı organ ve dokuların bağışı yapılmaktadır. Organ bağışı yapan kişinin yaşamı sona erdikten sonra ailesinin de izni alınarak ve organların mevcut durumu bağış işlemi için uygunsa bu bağış işlemini gerçekleştiriyoruz. Unutmayın ki bir gün o çok sevdiğimiz çocuğumuzun bir kalbe, o çok sevdiğimiz annemizin bir böbreğe o çok sevdiğimiz babamızın bir karaciğere veya kendimizin bir korneaya ihtiyacı olabilir. O gün alacaklısı olarak sıcak baktığımız organ nakil işlemlerine işte bugün vericisi olarak da sıcak bakmamız dileğiyle. Organ bağış haftamız kutlu olsun."