SAĞLIK - 09 Kasım 2017 Perşembe 11:18

Kalp sağlığının üç düşmanı: Yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve sigara

A
A
A
Kalp sağlığının üç düşmanı: Yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve sigara

Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Merih Özbayburtlu, kalp ve damar hastalıklarından korunmasının önemine vurgu yaparak, kalp sağlığının üç düşmanını; yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve sigara olarak açıkladı.

Kalp ve damar hastalıklarının nedenlerini ve korunma yollarını anlatan Özbayburtlu, günümüzde dünya nüfusunun yüzde 25’inin kalp damar hastalıklarından etkilendiğini, ülkemizde de buna benzer bir durum olmakla birlikte kalp damar hastalıklarının görülme sıklığının 50 yaş üzerindeki yetişkinlerde yüzde 12-15 arasında değiştiğini belirtti. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Merih Özbayburtlu, "Kalp damar hastalıklarının oluşumunda başlıca nedenler; beslemede doymuş yağların fazla tüketimi, aşırı tuz tüketimi, saflaştırılmış rafine besinlerin yetersiz olmasıyla birlikte, hareketsiz yaşam biçimi sayılabilir. Kalp hastalıklarının meydana gelmesi bakımından çok sayıda faktörün etkisi olmakla birlikte bunlar içinde üç tanesinin önemi büyüktür. Yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve sigara! Sigara kullananlarda kalp hastalığı riski sigara içmeyenlerle kıyaslandığında 2-5 kat daha fazla bulunmaktadır. Sigara kullanan grupta yüksek tansiyon, yüksek kolesterol gibi eşlik eden hastalıkların bulunması halinde kalp ve damar hastalıklarından etkilenme daha fazla olmaktadır. Kalp ve damar sisteminin hastalıkları farklı şekillerde gelişebilir. Karşımıza en sık kalbi besleyen atar damarlar olan koroner damar hastalığı olarak çıkar. Kalp içerisinden dakikada 5-6 litre kan geçişine izin veren, vücudumuzda pompa işlevi gören bir organdır. Bu işlevi yerine getirirken dakikada ortalama 75 kez, günde yaklaşık 100 bin kez kasılarak bu görevi yerine getirir. Bu kadar yoğun çalışan bir organın da beslenmesi gerekir. Kalbin içinden her dakika litrelerce kan geçmesine karşın kalp kan ile beslenmez. Kalbimiz kendi besleyici damarları olan koroner arterler yoluyla beslenir. Bu kadar ciddi görevi olan bir organı besleyen damarların da tıkanması ciddi sıkıntılara yol açabilir. Bu tarz koroner damar tıkanıklıkları sonrası oluşan hastalık grubuna Koroner Kalp Hastalıkları denilmektedir. Koroner kalp hastalığının değişik klinik şekilleri olabilir. Şikayetler daha çok efor yapmadan da olabilen göğüs ağrısıyla tarif edilir. Ağrı çoğunlukla sol göğüs ön duvarında sıkıştırıcı tarzda, çoğu zaman nefes darlığının da eşlik ettiği bir durumdur. Boyun ve sol kola yayılabildiği gibi kimi zaman sırt ve mide ağrısı şeklinde de kendini gösterebilir. Damar daralması veya tıkanmasının uzun sürdüğü durumlarda göğüs ağrısının şiddeti ve süresi daha fazla olur, bu gibi durumlarda hastalar için hayati tehlike söz konusu olabilmektedir" dedi.

Özbayburtlu, koroner kalp hastalığı dışında periferik arterial hastalık olarak tabir edilen vücuda dağılmış olan atar damarların da hastalıklarının olabildiğini anlattı ve şunları belirtti; "Bu grup hastalık içinde en yaygın bacak damarları etkilenebilir. Tıkanmanın şiddetine bağlı olarak yol yürümekle (efor sonrası) artan bacak ağrıları şeklinde şikayetler görülebilir. Bu damar tıkanmasının şiddetine bağlı olarak denge, konuşma bozuklukları, görme-işitme kayıpları hatta ilerleyen dönemlerde felçler görülebilir. Koroner ve periferik arter hastalıklarının oluşumunda suçlanan birçok faktör olmakla beraber yaş, genetik yapı, menopoz, cinsiyet, stres, aşırı kilonun yanında hipertansiyon, kolesterol ve sigara kullanımıdır. Değiştirilebilen risk faktörlerinden yüksek tansiyon zamanına tespit edildiğinde mevcut ihtiyaçla ve uygun diyet düzenlemesi ile etkili şekilde kontrol altına alınabilmektedir. Hipertansiyon kontrolü başarı ile yapıldığında koroner kalp hastalıklarının önlenmesi bakımından oldukça yarar sağlamaktadır. Kolesterol yüksekliği de uygun beslenme programı ile kontrol altına alınabilir. Diyet düzenlemesi ile yeterli kontrol sağlanamıyorsa kolesterol düşürücü ilaçların yardımı ile kolesterol düzeyi normal sınırlar içine çekilebilmektedir. Sigara kullanımı ile periferik arterial ve koroner hastalıklar arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Sigara kullanan bireylerde damar iç yüzeyi bozulur. Zaman içine bu bozuk yüzeyde damar sertliği (ateroskleroz) oluşabilir. Damar yüzeyi pürüzsüzdür. Sigara içenlerde bu pürüzsüz yüzeyin bozulmasıyla beraber damar kenarlarında pıhtılar oluşabilir. Damar içerisinde kanın akış hızı azalacağı gibi tıkanmalar da oluşmaya başlayacaktır. Sigaranın bırakılmasından sonra koroner kalp hastalığı riskinde belirgin azalma meydana gelir. Sigaranın bırakılmasından sonraki ilk yıl içinde kalp krizi geçirme olasılığı yarıya iner, 2-3 yıl sonra da sigara içmeyenler düzeyine yaklaşır. Sigaranın bırakılması ile koroner kalp hastalığının ilerlemesinin önemli şekilde önlenebildiği bilinmektedir. Buna ek olarak koroner kalp hastalığı olan kişilerin sigarayı bırakması durumunda bu kişilerin kalp krizi geçirme olasılıkları da azalmaktadır."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Depremde ailesini kaybeden kadına 500 bin dolarlık borç senedi miras kaldı Hatay’da depremde vefat eden kardeşinden kalan mirasa sahip çıkan Hülya Çıtak, 500 bin dolarlık borç senediyle birlikte konuyu yargıya taşıdı. İddialara göre kardeşinden kalan 300 milyon TL’lik mirasa sahip çıkmak isteyen Çıtak, sahte olduğunu düşündüğü senedin iptal edilmesini istiyor. Asrın felaketinde yıkıma uğrayan Hatay’da yaklaşık 25 bin insan hayatını kaybetmişti. Depremin vurduğu Hatay’da her evde deprem acısı var. Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesinde yaşayan Hülya Çıtak, başka şehirde yaşamasına rağmen deprem acısını yaşayanlardan birisiydi. Çıtak’ın annesi ve 3 erkek kardeşi, Antakya ilçesi Ürgenpaşa Mahallesi’nde depreme yakalanarak hayatlarını kaybetti. Depremde ölen ve Çıtak’ın kardeşi olan Abdullah Bayır’ın 300 milyon TL’lik mirası olduğu öğrenildi. Müteahhit olan Bayır’ın 300 milyon TL’lik mirası, deprem sonrası hayatta kalan eşi ve kardeşlerine kaldı. Kardeşinin mirasına sahip çıkan Çıtak, depremin ardından kardeşi tarafından imzalandığı iddia edilen 500 bin dolarlık senet karşısında neye uğradığını şaşırdı. 500 bin dolarlık borç senedin icraya koyulmasıyla Çıtak’ın, bütün mal varlığına ve banka hesaplarına haciz koyuldu. Senetteki imzanın Bayır’a ait olmadığını ve senedin depremin ardından bilinçli olarak düzenlendiğini düşünen Çıtak, üvey kardeşinin çocukları hakkında mahkemeye suç duyurusunda bulunarak dava açtı. Davanın ilk duruşması 28 Mart’ta görülürken, 500 bin dolarlık borç senedindeki imzanın ölen Abdullah Bayır’a ait olmadığı anlaşıldı. 500 bin dolarlık borç senedinin sahte olduğu anlaşılırken karar duruşması 30 Mayıs’ta görülecek. "500 bin dolarlık borç senedinin sahte olduğuna inandığımız için hukuki işlemlere başladık" 500 bin dolarlık borç senedinin sahte olduğunu ve bu senet nedeniyle mal varlığına haciz koyulduğunu ifade eden Hülya Çıtak, “3 kardeşimin vefat etti ve 9 yeğenim göçük altında kaldılar. Kardeşim Abdullah Bayır müteahhitlik yapıyordu. Kardeşim 4 evladıyla birlikte vefat etti. Kalan 300 milyon TL’lik mirasın farkında değildik. Kardeşimin mal varlığını bilmiyordum. Kardeşimin durumu iyiydi ama mirasını bilmiyordum. Üvey kardeşimin çocukları miras olayını biliyorlardı. Üvey kardeşimin çocukları, diğer kardeşlerimi korkutarak reddi mirasa zorladılar. Öyle olunca bizde neden böyle yapılıyor dedik. Biz acımızı ve üzüntümüzü yaşamadan kapımıza 500 bin dolarlık borç senedi geldi. Eşimle birlikte borç senedini gördüğümüzde sahte olduğunu anladık. Kardeşlerim senedi gördüklerinde inanıp reddi miras yaptılar. Avukatımıza gidip senedin sahte olduğunu anladıktan sonra hukuki işlemlere başladık. Acımızı yaşamadan ve hazmedemeden miras derdine düştüler. Bankadaki hesaplarıma ne var ne yok haciz koydular. Ben 13 can kaybettim, her şey para değil, biraz vicdan gerekiyor” dedi. “Uzman raporunda 500 bin dolarlık borç senetteki imzanın sahte olduğu tespit edildi” Bir sonraki duruşmanın 30 Mayıs’a ertelendiğini söyleyen Avukat Mustafa Demir, “Bizim mahkeme dosyamızda celp edilmiş uzman raporu var. Uzman raporunda takibi olan 500 bin dolarlık borç senetteki imzanın Abdullah Bayır’a ait olmadığı tespit edilmişti. Raporlardaki değerlendirme ve incelemelerdeki eksiklikler gözeterek mahkeme dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verdi” ifadelerini kullandı.
Tokat Tokatlı girişimci İtalyanların 1 milyon liralık kalıbını boşa çıkarttı Tokatlı girişimci Fatih Yenilmez, 24 yıl Bursa’da çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra geri döndüğü köyünde açtığı iş yerinde taleplere yetişemiyor. Bursa’da çalıştığı dönemde İtalyanların arabada kullandıkları sac tamponu 1 milyon liralık kalıba gerek kalmadan bükme makinesinde üreten Yenilmez, “Yurt dışından da talepler var ama şu an bu ihtiyacı karşılayamıyoruz. Kadromuzu oluşturmaya çalışıyoruz. Kemik kadromuz oluştuktan sonra da başlamayı düşünüyoruz” dedi. Tokat’ın merkeze bağlı Tahtoba köyünde yaşayan 50 yaşındaki Fatih Yenilmez, 1999 yılında Bursa’ya taşındı. 24 yıl burada çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra kendi iş yerini açarak çalışmaya devam eden Yenilmez, İtalyanların bir araba modelinde kullandıkları sac tamponu 1 milyon TL’lik kalıba gerek kalmadan kendi yöntemiyle bükme makinesinde uç ezerek üretti. 2023 yılında emekli olan Yenilmez, doğduğu köyüne geri döndü. Köyünde açtığı iş yerinde 5 kişiye istihdam sağlayan Yenilmez, çevre köylerden gelen vatandaşların da eskiyen tarım aletlerini tamir ederek yeniliyor. Yenilmez, ihtiyaca göre römorktan konteynıra, bungalov evden birçok tarım aletine kadar farklı ürünler üretiyor. “İtalyanların 1 milyonluk tampon kalıbını boşa çıkarttım” Emekli olduktan sonra vatandaşların taleplerini karşılamak için köyüne döndüğünü anlatan Fatih Yenilmez, “Tokat’ın merkeze bağlı Tahtoba köyünde yaşıyorum. 1999 yılında çalışmak için Bursa’ya gitmiştim. 2018 yılında da makine üzerine firmamı açtım. 2023 yılına kadar da orada faaliyet gösterdikten sonra emekli oldum. Burada da böyle bir talebin olduğunu biliyorduk. O yüzden köyümde faaliyet göstermeye başladık. Bursa’da bir firmada çalışırken İtalyanların MCV projesi olan bir arabanın plastik tamponu içerisinde olan sac tampon var. Bunların uçlarını İtalyanlar ezmek için ayrı bir kalıp kullanıyorlardı, bükme makinesine giriyordu. Ben bunu bükme makinesinde yapacağımı söyledim. İtalyanlar da ’O iş zaten olsa biz yapardık, bu kalıbı boş yere yapmazdık’ dediler. Daha sonra da bana ’Nasıl yapılacaksa yap’ dediler. Yaptım ve başardım. Bükme makinesinde aynı zamanda o uç ezmeyi de yaptım. Adamların 1 milyonluk kalıpları boşa çıktı. Bana da kendilerinin İtalya’dan buraya geliş ve gidiş uçak masrafını ödediler” dedi. “Mevcut tarım aletlerini revize ediyoruz” Her türlü tarım eşyasını revize ettiklerini söyleyen Yenilmez, “Daha önce deneyimimiz vardı. Ustamızın da çok sayıda römork yapmışlığı vardı. O yüzden herhangi bir devrilme yaşanmıyor. Yaptığımız römorklardan bir şikâyet almıyoruz. Aynı zamanda eski römorkları da revizyon yaparak yeni hale getiriyoruz. Traktörlerin arkasına sepet yapıyoruz. Bungalov ev, çoban evi yapıyoruz. Traktöre takıp götürüp istediği yere bırakıyor, istediği yerde konaklıyor. Mevcut tarım aletlerini de ihtiyaca göre revizyon yapıyoruz” diye konuştu. İhtiyacı karşılayamadıklarına değinen Yenilmez, “Yurt dışından da talepler var ama şu an bu ihtiyacı karşılayamıyoruz. Kadromuzu oluşturmaya çalışıyoruz. Kemik kadromuz oluştuktan sonra da başlamayı düşünüyoruz” dedi.
Bilecik Yabancı öğrenciler Osmanlı’yı yerinde hissetti Bilecik’e Sudan, Mısır, Kırgızistan, Özbekistan, Fil Dişi Sahilleri, Senegal, Suriye, Karabağ, Gabon gibi birçok ülkeden gelerek Şeyh Edebali Üniversitesinde öğrenim gören öğrenciler ’Kayı’ kostüm giyip Kayı Alpı oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Haftası kutlamaları çerçevesinde; Sudan, Mısır, Kırgızistan, Özbekistan, Fil Dişi Sahilleri, Senegal, Suriye, Karabağ, Gabon gibi birçok ülkeden gelerek Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinde öğrenim gören öğrenciler Bilecik geleninde tarihi ve turistik yerleri gezdiler. İlk olarak Yaşayan Şehir Müzesi, Belediye Binası (Tarihi Rüştiye Mektebi), Tarihi Saat Kulesi, Edebali Türbesi, Osmanlı Padişahları Tarih Şeridi, 3D Sinevizyon Gösterisi, Orhan Gazi Camii, Belekoma Kalesi’ni, Söğüt’te; Ertuğrul Gazi Türbesi, Alp Nöbet Değişimi, Hamidiye Külliyesi, Kaymakam Çeşmesi, Çelebi Mehmet Cami, Kuyulu Mescit, Alp Kostümü Tasarım Atölyesi, Pazaryeri’nde; Küçük Elmalı Tabiat Parkı, Kınık Çömlek Atölyesini gezdiler. Gezi esnasında Osmanlı Devletinin kurulduğu topraklar Söğüt’te kaymakamlığı tarafından Geleneksel Söğüt Yörük Pilavı, Pazaryeri İlçesinde ise Pazaryeri Belediye Başkanlığı tarafından Pazaryeri’nin meşhur; ballı badem, tahin dondurmaları ikram edildi. ’Kayı’ kostüm giyip Kayı Alpı ve Kayı Hatunu oldu Söğüt’te Han Sanat Kostüm Atölyesinde yabancı öğrenciler Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman dizilerinde kullanılan kostümleri giyme şansı buldular. Sudan, Mısır, Kırgızistan, Özbekistan, Fil Dişi Sahilleri, Senegal, Suriye, Karabağ, Gabon gibi birçok ülkeden gelen bay bayan öğrenciler bu kostümleri giyerek, Kayı Alpı ve Kayı Hatunu oldular. Ardından heyet Osmaneli ilçesinde; Tarihi Osmaneli Evleri, Aya Yorgi Kilisesi, Rüstem Paşa Camii, Osmaneli El Sanatları / Hediyelik Eşya Satış Alanlarını gezerek turu tamamladı. Mutlulukları gözlerinden okunan ve her anı yaşayarak tadarak gezerek görme imkanı bulan öğrenciler mutluluklarını bildirerek, emeği geçen herkese teşekkür ettiler.
İzmir Folkart, Türkiye’nin en iyi işverenleri listesinde Great Place To Work Sertifikası sahibi işverenlerin dahil olduğu Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi açıklandı. Folkart, 250-499 Çalışan Sayısı Kategorisi’nde Türkiye’nin En İyi İşverenleri arasında yer aldı. Daha önce iki kez üst üstte Ege’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer alan Folkart, Harika İşyeri Ünvanı’nı son başarısı ile taçlandırdı. Saya Grup İnsan Kaynakları Direktörü Kezban Sancak, ödül nedeniyle Folkart çalışanlarına teşekkür etti. Folkart İnsan Kaynakları Müdürü Adile Kutludağ ise iki yıl üst üste Ege’nin en iyileri arasında olduktan sonra, Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’ne girerek, başarılı serüvenlerini taçlandırdıklarını söyledi. Çalışan deneyimi İşyeri kültürü ve çalışan deneyimi konusunda global otorite kabul edilen Great Place To Work, 2024 senesinin Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’ni açıkladı. Bu yıl, globalde 20 binin üzerinde organizasyonun nabzını tutan Great Place To Work, Türkiye raporu için bilgi teknolojileri, üretim, finans, perakende, ilaç ve diğer sektörlerden 600’den fazla şirketi analiz etti. Yılın En İyi İşverenleri Listesi, bu 600’ün üzerindeki şirketteki iş yeri kültürü ve çalışan deneyimini ölçümleyen Trust Index anketine dahil olan 160 bin çalışanın yanıtlarına göre oluşturuldu. Çalışan deneyiminin, tüm çalışanlar için ortak pozitif bir deneyim yaşanması anlamına gelen “ForAll” kriterlerinde, en iyi performansı gösteren şirketler listede yer buldu. Başarı taçlandı The Grand Tarabya Otel’de düzenlenen ödül törenine Saya Grup İnsan Kaynakları Direktörü Kezban Sancak Elay ve Folkart İnsan Kaynakları Müdürü Adile Kutludağ ile şirket çalışanları katıldı. Bu yıl Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi, şirketlerin çalışan sayısına göre altı kategori üzerinden açıkladı. Folkart, 250-499 Çalışan Sayısı Kategorisinde Türkiye’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer aldı. Daha önce iki kez üst üstte Ege’nin En İyi İşverenleri Listesi’nde yer alan Folkart, Harika İşyeri Ünvanı’nı daha da ileriye taşıdı.
İstanbul Hac kurası bekleyenler önce bu türbeyi ve camiyi ziyaret ediyor Osmanlı Cihan Devleti Dönemi’nde İslam dininde kutsal sayılan, cennetten indirildiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved taşının 5 parçası İstanbul’a getirildi. Hacer-ül Esved’in Türkiye’deki en büyük parçası Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, "16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu taşlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” dedi. İslam dininde kutsal sayılan, cennetten geldiğine inanılan ve ana parçası Kabe’de yer alan Hacer-ül Esved taşının 1 parçası Fatih’teki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nde, 4 parçası ise Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nde yer alıyor. Kabe’de 16. yüzyılda gerçekleştirilen bakım ve onarım çalışmaları sırasında Hacer-ül Esved taşından düşen 5 parçayı bir harem ağası İstanbul’a getirdi. Tarih boyunca çeşitli nedenlerden dolayı parçalanan Hacer-ül Esved taşı birleştirilerek aynı haline getirilirken, kopan taşları İstanbul’a getiren harem ağası bu nedenle cezalandırıldı. Kabe’ye tekrar gönderilmesine karar verilen Hacer-ül Esved, Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda İstanbul’da kaldı. Mimar Sinan tarafından bu taşlardan 4’ü, dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırılan Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne konuldu. Altın çerçeve ile kaplanan parçalar, caminin giriş kapısı üzerindeki mermer taşların ortasında, mihrabın üst kısmında, minbere giriş kapısının üzerinde ve minber kubbesinin altında yer alıyor. Türkiye’deki en büyük parçası ise Mimar Sinan tarafından Süleymaniye Külliyesi içindeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirildi. “Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor" Hacer-ül Esved taşıyla ilgili bilgi veren Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı İstanbul Türbeler Müzeler Müdürü Vekili Ebuzer Gümüş, “Hacer-ül Esved, İslam alemi için önemli bir yere sahip olan bir taş. Arapça ‘kara taş’ anlamına gelmektedir. Bu adı da renginin siyaha yakın, koyu kırmızı rengi olması nedeniyle almıştır. İslam’da ‘cennetten indirildiğine’, ‘Nuh Tufanı’nda Mekke’deki Ebu Kuveys Dağı’nda saklanılan daha sonra Kabe’nin yeniden inşası sırasında Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından getirilerek, Kabe’nin güney doğu köşesine yerleştirilen bir taş. Hem şu an Kabe’nin en eski parçası olması hem de cennetten indirildiğine inanılan bu taşın İslam alemi için mukaddes bir yeri var. Bugün bu taşın, Kabe dışında sadece İstanbul’da parçaları bulunuyor. Kabe’deki özgün parçasının dışında kalan diğer özgün parçalar sadece Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde ve Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişinde bulunan kemerin kilit taşında” dedi. “16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş” Hacer-ül Esved taşlarının Kabe’den, İstanbul’a getirilmesini anlatan Gümüş, “Kabe’de tarih boyunca çeşitli dönemlerde bakım-onarım çalışmaları oluyor. Bu esnada Hacer-ül Esved taşı da onarılıyor. Tabii sel, yangın, savaş gibi çeşitli nedenlerle zarar gördüğü de olmuş. Bu nedenle birkaç parçaya ayrılmış. Ancak her defasında bu parçalar birleştirilerek tekrar yerine koyulmuş. Osmanlı Dönemi’nde 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında Hacer-ül Esved’den düşen 5 parça, bir harem ağası tarafından İstanbul’a getiriliyor. Bu harem ağası cezalandırılmış ve taşların Kabe’ye gönderilmesi istenmiş. Ancak Mimar Sinan’ın uzun uğraşları sonucunda bu taşlar İstanbul’da kalmış. Mimar Sinan bu taşlardan 4 tanesi Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde, 1 tanesini de bugün bulunduğumuz Kanuni Sultan Süleyman Han Türbesi’nin girişindeki kemerin kilit taşına yerleştirmiştir. 16. yüzyılda yapılan onarımlar esnasında 5 parçanın düşmesi sonucu bunlar İstanbul’a getirilmiş. Bugün Kabe’de bulunan Hacer-ül Esved orijinal ve Kabe’nin en eski parçası. Bugün ondan düşen 5 parça da onun gibi dünyada özgün olan tek Hacer-ül Esved” ifadelerini kullandı. “Onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz” Sokullu Mehmet Paşa Camii cemaatinden Kemal Gözsüz, “Bu camide uzun yıllar görev yapmış müezzinin oğluyum. Babam şu anda hayatta değil. Babamın emekli olduktan sonra da burada toplam 52 yıl bir görevi oldu. 1 Haziran 1963 yılından beri babam burada görev yapıyordu. Yine buraya geliyoruz. Buradaki resmi kadronun dışında en kıdemlisi benim diyebilirim. Hacer-ül Esved taşı Müslümanlarca kutsal sayılan, önemli bir taş. Biz onu ziyaret edenlerin, manevi kamerasıyla çekime girdiği ve bize şahitlik edeceğine inanıyoruz. Düşüncemiz bu yönde. Peygamber Efendimiz (Sallallahü teala aleyhi ve sellem) de elini sürdüğü için ondan sonra da diğer halifeler döneminde olsun özellikle de Hz. Ömer ona daha bir ihtimam göstererek ehemmiyetini ortaya koymuştur. Hacer-ül Esved taşının Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne gelmesinin en önemli sebebi, bu camiyi Sokullu Mehmet Paşa adına 2. Selim’in kızı İsmihan Sultan’ın yaptırmış olmasıdır. Bundan dolayıdır diye düşünüyorum. Sarayda da kalabilirdi ama Mimar Sinan tarafından buraya koyulması uygun görülmüş. Her gün Hacer-ül Esved’i görüyoruz. Her içeriye girişimizde gözümüz onlara takılıyor. Ziyaretçilerimiz geldiği zaman ona el sürme gibi bir hasletleri var ama burada Kabe’deki gibi sünnet olan vazife olmuyor. Selamlamak bir gerekmiyor. Sadece ona bakılacak ve salavat getirilecek. İnsanlar el sürmek istediği için tedbirler alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü bir camekan koydu” şeklinde konuştu.