EĞİTİM - 20 Ekim 2016 Perşembe 11:11

TEOG sınavı yaklaşırken dikkat

A
A
A
TEOG sınavı yaklaşırken dikkat

TEOG sınavlarının yaklaştığı günlerde, öğrenciler ve aileleri için oldukça heyecanlı bir dönem olduğunu belirten Uzman Psikolog Merve Demir, TEOG’a hazırlanırken yalnızca ders çalışmanın yeterli olmadığını, çocuğun psikolojik açıdan da sınav stresi ile başa çıkmaya hazır olması gerektiğini söyledi. Kaygının çok fazla olmadığı zaman, motive eden ve harekete geçmemizi sağlayan bir güç olduğunu söyleyen Demir, uygun seviyede tutulması gerektiğini söyledi.

Nişantaşı Psikiyatri Merkezinden Çocuk-Ergen Psikoterapisti Uzman Psikolog Merve Demir, “Öğrenciler bir yandan sınava çalışırken, bir yandan da sınav stresi ile mücadele ediyorlar. Aileler de çocuklar kadar stresli. Bu sebeple istemeyerek de olsa çocuklarının kaygısını arttırabilecek davranışlarda bulunabiliyorlar. Milyonlarca çocuğu ve aileyi etkileyen bu sınava psikolojik hazırlık çok önemli” dedi.

Kaygının, tüm insanların yaşadığı normal bir duygu ve yaşamı sürdürebilmek için gerekli olduğunu kaydeden Demir, “Kaygı şiddeti çok fazla olmadığı sürece, bizi motive eden ve harekete geçmemizi sağlayan bir güçtür. Sınavla ilgili hissedilen normal seviyedeki bir kaygı, sınava daha iyi çalışmamız için bizi motive eder. Bu sebeple kaygıyı tümüyle ortadan kaldırmak gerekli değildir. Ancak yaşanılan kaygıyı, uygun bir seviyede tutmak gerekmektedir. Çünkü kaygının şiddeti çok fazla olduğunda, kişinin dikkati dağılır. Öğrenme becerisi olumsuz etkilenir. Böylece kendi potansiyelinin tamamını kullanamaz ve gerçek performansını gösteremez. Sınav kaygısı, sınav öncesinde ve sınav süresince yaşanan ve öğrencinin gerçek potansiyelini kullanmasına engel olan şiddetli kaygıdır. Çocuğun daha önceden öğrenmiş olduğu bilgileri sınavda kullanılmasına engel olur. Böylece başarıyı düşürür. Sınav kaygısı yaşayan çocuklarda, sınav öncesinde gerginlik, uykuya dalmakta güçlük, kâbuslar, baş ağrısı, solunum problemleri, mide bulantısı, bir şey düşünemiyormuş hisleri, kas yorgunlukları gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Sınav sırasında dikkatlerini toplayıp sınava devam etmekte, okuduklarını anlamakta zorlanırlar. Bildikleri bir sorularda bile yanlış yapmaktan korkarlar. Zor sorularda daha da paniğe kapılırlar. Bu kaygıyı yaşayan kişilerde sınav sonucuna ile ilgili olumsuz inanç ve beklentiler oldukça fazladır. Örneğin, sınavda tüm bildiklerini unutmaktan, sürenin yetmemesinden korkarlar ve sınavın kötü geçeceğine inanırlar” diye konuştu.

Sınav sırasında tüm dikkatin sınav sorularında olmasının çok önemli olduğunu belirten Demir, “Fakat sınav kaygısı, dikkatin dağılmasına sebep olur. Çocuk kaygıları sebebiyle sınav soruları yerine, kendi olumsuz düşüncelerine odaklanır. Bu olumsuz düşünceler de kaygıyı daha da arttırır” ifadelerini kullandı.

Uzman Psikolog Merve Demir, sınav kaygısı ile başa çıkmak için ailelere şu önerilerde bulundu:
“1. Çocuğunuza nasıl ders çalışılabileceği ile ilgili yardımcı olun. Zorlayıcı olmayan günlük planlar oluşturmaya çalışın. Bu planlamayı yaparken her çocuğun birbirinden farklı özellikleri olduğunu göz önünde bulundurun. Örneğin, bazı çocuklar yabancı dili zor öğrenirler, bazılar matematikte zorlanır gibi. Çocuğun bireysel özelliklerine göre bir plan hazırlayın.

2. Başarısız olma korkusu, sınav kaygısına sebep olur. Bu sebeple bir sınavda başarısız olmanın dünyanın sonu olmadığı çocuğa vurgulanmalıdır. Sınavda başarısız olmasının, daha sonraki yaşamında da başarısız olacağı anlamına gelmediği çocuğa açıklanmalıdır.

3. Yüksek beklentiler çocukların kaygılarını arttırır. Çocuklar anne-babalarının beklentisini karşılayamamaktan korkarlar. Bu sebeple beklentileriniz gerçekçi olsun.

4. Sınav kaygısının en önemli sebebi, çocuğun sınava yüklediği anlamdır. Sınav kaygısı yaşayan çocukların çoğunun kendilerine verdikleri değer, sınavlardan aldıkları notlara bağlıdır. Bu da sınav kaygılarının artmasına sebep olur. Bu sebeple çocuğa, sınavda başarısız da olsa değerli olduğunu hissettirmek çok önemlidir. Ayrıca sınavlardaki başarının, çocuğun zekası ile ilgili olmadığını vurgulamak faydalı olacaktır.
5. Başarı odaklı olmayın. Çocuk bir sınavda başarısız da olsa çabasını övün.

6. Çocuğun olumlu özelliklerini, daha önceki başarılarını ona hatırlatın. Bu onun kendisini daha güçlü hissetmesine yardımcı olacaktır.

7. Çocuğun sosyal etkinliklerini kısıtlamayın. Çocuğunuzun tüm zamanını yalnızca ders çalışarak geçirmesi uygun değildir. Gün içinde eğlendiği, sosyalleştiği, rahatladığı etkinliklerde bulunmasına teşvik edin (Spor yapmak, arkadaşları ile vakit geçirmek, resim yapmak, bilgisayar oyunları gibi). Bu etkinlikler çocuğun kaygısının azalmasına ve böylece sınavda gerçek performansını göstermesine yardımcı olacaktır.

8. Çocuğun başarısını başka çocuklarla kıyaslamayın.

9. Çocuğa onu tüm özellikleri ile olduğu gibi sevdiğinizi hissettirin.

10. İlgi gösterin, ancak baskıcı olmayın. Sürekli ne kadar çalıştığını, kaç soru çözdüğünü sormayın.

11. Evdeki normal düzeni bozmayın. Her zamanki kurallar ve sınırları devam ettirin. Çocuk sınava çalışıyor diye her zamankinden farklı davranmak, eve misafir kabul etmemek, gezilere gitmemek gibi aşırı davranışlar kaygıyı arttırır. Bu sebeple olağan dışı bir durum varmış gibi davranmayın.

12. Anne ve baba olarak kendi kaygınızı kontrol edin. Çünkü sizin çocuğunuzun geleceği ile ilgili kaygılarınız, çocuğunuzun kaygısının artmasına sebep olacaktır. Bu sebeple sınavla ilgili kendi olumsuz düşüncelerinizi sorgulayın.

13. Çocuğunuzun TEOG’la ilgili fazla kaygılı olduğunu ve bunun onun performansını da olumsuz etkilediğini düşünüyorsanız bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır.” 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Türkiye kompozit üssü olacak Dünyada ‘çağın malzemesi’ olarak adlandırılan kompozitte Türkiye atağa kalktı. Hedef, Türkiye’yi kompozit üssü haline getirmek. Türkiye’de yaklaşık 3 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip kompozit sektörü, 5 yıl içinde 7 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmayı hedefliyor. Kompozit Sanayicileri Derneği Başkanı Barış Pakiş, "Kompozitte elde edilecek başarılar, ülkemizin ihracatını direkt olarak etkileyecektir. Çünkü, kompozitten elde edilen ürünler yüksek katma değere sahip” diye konuştu. Pakiş, ‘çağın malzemesi’ olarak nitelendirilen kompozitin, havacılıktan savunma sanayine, otomotivden tekne üretimine, yapı malzemelerinden tarıma, enerji sektöründen altyapı çalışmalarına, gıda depolamadan banyo malzemelerine kadar onlarca sektörde kullanıldığına dikkat çekerek, "Türkiye ’kompozit konusunda dünyada öne çıkan ülkeler arasında. Hafif ve mukavemeti yüksek bir ürün. Bu sayede, kullanılan tüm sektörler için büyük avantajlar sağlıyor. Yanmaz ürün de üretilebiliyor, görselliği yüksek ürün de. Dünya çapında birçok üretim alanında kompozit ürünlere olan talep hızla artıyor. Uçaklar, otomobiller bu ürünle hafifleyip, daha az yakıt harcarken savunma sanayinde çok kritik bir ürün olarak karşımıza çıkıyor. Gelecekte hidrojen depolama kısmında da karşımıza çıkacak en önemli malzemeler arasında kompozit yer alıyor. Bu malzeme Türkiye’de de ciddi şekilde kullanılıp, üretiliyor. Kompozit pazarında Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, ABD, Çin ve Brezilya güçlü konumda. Tüm dünyada global kompozit pazarının, 2026 yılında yüzde 7,5 büyüyerek 126,3 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Türkiye’nin bu ticaretten aldığı pay ise yüzde 1 ile 1,5 arasında değişiyor. Biz, bu pastadan daha fazla pay almak istiyoruz. Bizim hedefimiz, Türkiye’yi bir ‘kompozit üssü’ haline getirmek. Aslında bu ortama da sahibiz. İlgili bakanlıklarımız da kompozit sektörüne ciddi şekilde eğilmiş durumda. Kompozit konusunda iki ana ham madde var ve Türkiye olarak bunlara sahibiz. Bunları işleyecek yerli-yabancı üretici şirketlerimiz de var. Tüm bunlar birleşince ‘neden daha iyi noktalara gelmeyelim?’ diyoruz. Kompozitte elde edilecek başarılar, ülkemizin ihracatını direkt olarak etkileyecektir. Çünkü, kompozitten elde edilen ürünler yüksek katma değere sahip. Bu da ihracatımızın hızlı bir şekilde artmasına yardımcı olacak. Sektörümüz, üretim teknolojileri bakımından da çok iyi noktalarda. Aynı zamanda ülkemizin istihdamına da ciddi katkı sunuyoruz. Türk kompozit endüstrisinin uluslararası buluşma noktası olması hedefiyle 10-12 Ekim 2024 tarihleri arasında ‘Meet4Composite’ fuarı düzenlenecek. Gelecek 5 yıl içinde sektörümüzün büyüklüğünü 7 milyar dolar seviyelerine çıkarmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
Ankara Yaşlı Destek Programı’na başvurular başladı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, yaşlıların korunması, desteklenmesi ve yaşamlarının kolaylaştırılması için belediyeler tarafından hazırlanacak projelerin değerlendirileceği Yaşlı Destek Programı’na (YADES 2024) başvuruların başladığını belirterek, bu yıl YADES için 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdıklarını bildirdi. Göktaş, yaşlı nüfus oranının yüzde 10,2’ye yükseldiği Türkiye’de, bakanlığının yaşlılara sunulan hizmetlerin sayısının artırılması ve ihtiyaçlara göre çeşitlendirilmesi için çalışmalarını sürdürdüğünü belirtti. Göktaş, “Bu kapsamda bakanlığımızca aile temelli aktif ve sağlıklı yaşlanmanın desteklenmesi politikasını YADES programıyla sürdürüyoruz. Yaşlılarımıza yönelik hizmetlerin sunumunda kurum bakımı hizmetleri yanında, evde bakım, gündüz bakım gibi koruyucu önleyici alternatif hizmet modellerini de yaygınlaştırıyoruz. Ayrıca yaşlılar ve yakınlarının öncelikli tercihi olan gündüz bakım ve evde bakım destek hizmetlerinin geliştirilmesi için projeler yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı. “Bu yıl 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdık” Bakan Göktaş, 2016’da uygulanmaya başlanan ve genel bütçeden aktarılan kaynakla sürdürülen YADES ile yerel dinamikleri harekete geçirerek, yaşlılık alanında farkındalık oluşturmayı, yaşlıların ev ortamlarında ve sosyal hayata katılımlarının desteklenmesini amaçladıklarını belirterek, şunları kaydetti: “65 yaş üstü vatandaşlarımızın korunması ve desteklenmesiyle bakım desteği ve psikososyal desteğe ihtiyacı olanların yaşadıkları mekanlarda gerekli bakımlarının yapılarak yaşamlarının kolaylaştırılmasını sağlamak üzere, 8 yılda toplam 45 milyon TL finansman desteği sağladık. Bu kapsamda 8 yılda 42 belediyede yürütülen 74 projeyle 87 bin 987 hanede 128 bin 691 yaşlıya ulaştık. Yaşlıların korunması, desteklenmesi ve yaşamlarının kolaylaştırılması için belediyeler tarafından hazırlanacak yeni projelerin değerlendirileceği YADES 2024 başvuruları ise başladı. Bakanlığımızca bu yıl YADES için 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdık.” Proje teklifleri 3 Haziran’a kadar valiliklere teslim edilecek YADES 2024 programı kapsamında ayrılan ödeneğin bakanlık tarafından belirlenen usul ve esaslar kapsamında belediyelerin hazırlayacakları ve valiliklerce teklif edilecek projeler için kullandırılacağını kaydeden Göktaş, belediyelerce hazırlanacak projelerin sürelerinin bir yıl olacağını, onaylanan projelerin, belediyeler tarafından uygulanacağını ve denetimlerin ise valilikler aracılığıyla yürütüleceğini ifade etti. Bakan Göktaş, programa başvuracak belediyelerin hazırlayacakları proje tekliflerini, en geç 3 Haziran saat 17.00’ye kadar valiliklere teslim etmesi gerektiğini bildirdi.
Sivas Güneş çarpması olarak düşünülüyor, asıl tehlike fark edilmiyor İlkbahar’ın gelmesiyle birlikte kene popülasyonunda artış devam ediyor. İnsanların hayatını kaybetmesine sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), İç Anadolu Bölgesi’nde hızla yayılıyor. Kene ısırıklarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Numune Hastanesi’nde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, “Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor” dedi. Baharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateş (KKKA) virüsüne sebep olan kene ısırığı vakaları görülmeye başlandı. Kırsal kesimlerde daha sık rastlanan ve tedavi olunmadığında ölüme neden olabilen kene ısırığı hakkında uzmanlar sıklıkla uyarılarda bulunuyor. Hastalığın belirtilerini sıralayan uzmanlar, belirtilerin görülmesi halinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmasını öneriyor. Sivas Numune Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları bölümünde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, KKKA virüsüne ilişkin bilgiler verdi. Virüsü taşıyan kenelere Sivas ve çevresinde çok sık rastlandığını ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Çok çeşitli kene türleri var ama bizim bölgemizde endemi oluşturan Kırım Kongo bulaşına sebep olan Hyalomma burada daha ön planda. Keneler yaklaşık 20 civarında hastalık bulaştırma potansiyeline sahip. Bunun başında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) geliyor. Kırım Kongo bulaşı, kenelerin insanları ısırmasıyla oluşuyor. Hayvanlarda ise belirti vermeden sessiz enfeksiyon şeklinde seyredebiliyor. Kasaplarda da kesim sırasında bulaş söz konusu olabiliyor” dedi. “Temas riskini azaltmak gerekiyor” Vücutta kene görülmesi halinde yapılması gerekenleri anlatan Murtaza Öz, “Keneyi çok ürkütmemek lazım. Üzerine kolonya dökülmesi ve yakma gibi şeyler yapılmamalı. İlk yapılması gerek bir sağlık kuruluşuna gitmek. Çıkarıldıktan sonra o bölge bol sabunlu su ile yıkanmalı ve alkol ile dezenfekte edilmeli. Özellikle kene teması için risk faktörü taşıyan tarım ile uğraşan insanlar uzun kollu ve açık renkli giyişiler giyebilir. Pantolonu çizmenin veya çorabın içine geçirebilir. Temas riskini azaltmak gerekiyor” şeklinde konuştu. Güneş çarpması değil kene ısırığı Hastaların bir kısmının kene ısırığını fark etmediğini ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Kene ısırığını fark edenler de genellikle duş aldıklarında fark edebiliyor. Hastalarımız rutin tarama yapmıyor. Bunun dışında hasta bağ, bahçeden geldikten sonra özellikle güneş çarpması olduğunu ifade ediyor. ‘Beni güneş çarptı’ diyor, keneyi fark etmiyor. Bulantı, kusma, baş ağrısı gibi şikâyetler başlıyor. Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor. Bu da sıkıntılı bir durum. Güneş çarpması diyerek hastalığın hem ilerlemesine neden oluyor hem de tedavinin gecikmesine neden oluyor” ifadelerine yer verdi.