SPOR - 17 Kasım 2018 Cumartesi 12:59

Fikret Orman: “Yüreği olan çıksın aday olsun”

A
A
A
Fikret Orman: “Yüreği olan çıksın aday olsun”

Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Divan Kurulu Toplantısı’nda çok sert açıklamalar yaptı.

Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Divan Kurulu Toplantısı’nda çok sert açıklamalar yaptı. “Arkadan iş çevirmeyin” diyen Orman, “Yüreği olan çıksın mayıs ayında aday olsun. Bazı şeyler için pusuya yatmayın, pusu kurmak kalleşin işidir. Hodri meydan, gelin aday olun” ifadelerini kullandı.


Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Divan Kurulu Toplantısı’nda çok sert konuştu. Son dönemde tribünlerde gerçekleşen tepkilerle ilgili konuşarak sözlerine başlayan Orman, “6 senedir Beşiktaş’ı yönetmeye çalışıyoruz. 4 tane seçimli genel kurul, 6 tane idari ve mali genel kurul, 2 defa bütçe toplantısı yapmışız ve 25. divan kurulu toplantısındayız. 40’ın üzerinde bir araya gelmişiz. Bugüne kadar babam rahmetli olduğunda 1 kez katılamadım toplantıya. Olabildiğince insanları aydınlatma ve Beşiktaş’la ilgili bilgiler verme gayreti içinde oldum. Dün akşam da daha evvelki konuşmaları dinledim ve söylenecekleri çok net olarak anlatmışım. Candaş arkadaşımdan rica ediyorum, daha önceki konuşmalarımı BJK TV’den yayınlayın da söylediklerimi herkes görsün. O gün verdiğim cevaplar, bu süreci anlatıyor. Hep beraber yaşadığımız bu serüvenimiz, hepimizin bildiği şeyler. Çok da tekrar etmek istemiyorum. Ben ve arkadaşlarım zor bir süreçte göreve geldik. Bu süreçte en önemli destekçilerimiz sizler ve Beşiktaş taraftarıydı” dedi.



“10 sene şampiyon olmayalım diyenler nerede”


Geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamayı hatırlatan Fikret Orman, “Beşiktaş’ı Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesinden almadık, Çağlayan Adliye Sarayı’ndan aldık dedim. O dönemde ismi "feda" olan bir sezon yaşadık ve sonrasında stat yapımından tesisleşme hamlesine adımlar attık. Dünyanın her tarafında bilinen bir Beşiktaş oluşturmaya çalıştık. Dünyanın neresinde olursa olsun bilinen bir marka haline gelmek için yatırımlar yaptık. Bütün tartışmalarım Beşiktaş’ın menfaati üzerine olmuştur. Geçen yıl şubat ayında başlayan bir süreç olmuştu. O dönemde anlattım, ‘Yapmayın. Beşiktaş’ın bütün dengeleri bizim huzurumuz üzerine kurulmuştur’ dedim. Ben koltuğunda oturan değil, Türkiye’nin her yerinde Beşiktaşlılarla bir araya gelen bir başkanım. Bu sezona başladık ve ilk olarak ‘Yönetim uyuma, Beşiktaş’a sahip çık’ sloganını duyduk. Sezonun başlangıcından 4 ay geriye gittiğimiz zaman tarihi bir toplantı yaptık. Beşiktaş tarihinde ilk kez bir kararı Divan Kurulu’yla istişare yaparak, maça çıkmama kararı aldık. O dönemde ’10 sene şampiyon olmayalım ama maça çıkmayın’ deniliyordu ama o dönemden sonra ne oldu da bu slogan atıldı. Peşinden ‘Yönetim bu takım senin eserin’ denildi. Şampiyon olurken, Şenol Hoca’yla kontrat yaparken iyiydi. Hocayla kontrat yaparken ‘Trabzonlu adam Beşiktaş’a getirilir mi?’ diyenler oluyordu. Şampiyonluklar kazanılırken, 3. yıldız takılırken, Şampiyonlar Ligi’nde efsane sonuçlar alıp taraftarımızı mutlu eden takımımız bizim eserimiz değildi, ne oldu da 1 mağlubiyetle bizim eserimiz oldu? Bunun ardından ‘Paralar nerede’ sloganı. Beşiktaş taraftarının kulübüne sahip çıkması çok güzel bir şey. Ben de tribünden gelmeyim. Bizim de çocukluğumuzda çok sıkıntılı süreçler geçti. 1967 doğumluyum ve 1982’ye kadar, ben 15 yaşına kadar şampiyonluk görmedim. İkinci lig takımına elendik, sonra takıma sırtımızı dönmüştük. Ben de o tribünler içindeydim. 3 ay öncesinde kadar ‘Türkiye’nin ekonomisini Fikret Orman’a teslim edin’ derlerken, ne oldu da bu duruma geldik? Bunu hep beraber sorgulayalım” ifadelerini kullandı.



“Tek hedefimiz Beşiktaş’ın menfaatlerini korumak”


Beşiktaş’taki birçok kişiyi çok iyi tanıdığını ifade ederek sözlerini sürdüren Fikret Orman, “Bir toplantıda ‘Ben Beşiktaş’ın nabzını çok iyi tutarım, insanları tanırım, birebir görürüm’ dedim. Bizim ilkemizde düello kültürü yoktur. Bizde pusu kültürü var. ‘Çıldırt bizi başkan, yeter başkan’ denirken, o dönemde ne yoktu da şimdi var? Menajerlikler falan, 1 milyon tane yalanlar var. O dönemde dedim ki, çıkın aday olun. Bu lafları benden birçok kez duydunuz ve söyleyecek lafınız olsun. Liderliğe aday olan insanlar, ‘Ben şunu yapacağım ve şöyle düzelteceğim’ diye konuşurlar. Sadece yıkmak için yalan söylerseniz bir yere varamayız. Arkadaşlarımla önemli işler yaptık ve hepinizden itibar gördük. Hepinizden gördüğümüz saygıya layık olmaya çalıştık. Bu gencecik pırıl pırıl çocukları kamuoyundan yönlendiriyorlar. 30. dakikada Oğuzhan’a bağırıyorlar. Bu çocuklarla "feda" sezonundan bu yana beraber geldik. Ever performansını biz de beğenmiyoruz. Ama bunu söyleyince ‘Şenol Güneş’le problemi var’ diyorlar. Bunu düzeltmek için konuşuyoruz. Ben hiç taraftara oynamadım. Hiçbir zaman şirinlik yapmadım. Doğru bildiğim her şeyi, Beşiktaş menfaatleri için doğru olanı yapmaya gayret ettim. Ben bu ailenin reisiysem, tabii ki kendi ailemin çocuğunu tenkit edeceğim. Sandığı koydum buraya, gelin dedim. Düello budur işte” açıklamasını yaptı.



“Benim 1 tane taraftarla temas kurduğumu gördünüz mü?”


Süleyman Seba döneminde yaşanan bir kongreyi hatırlatarak sözlerini sürdüren Fikret Orman, “1998 yılında önemli bir kongreden çıkılmıştı. O zaman Şeref Tribünü’nün olduğu yerin yanında kombine biletler satılırdı. Biz de bilet almıştık. Bir anda tribünler ‘Yönetim istifa’ diye bağırıp ‘Ahmet Dursun, Seba gitsin’ diye başladı. Sonra Fahrettin Abi, ‘Biz daha dün geldik, ne yaptık da bize istifa diye bağırıyorlar’ dedi. Bunları iyi irdelememiz gerekiyor. Beşiktaş’ta iktidar mücadelesi yapılır, ben de yaptım. Beşiktaş’ta aday olunması gerekir, ayıp değildir. İcraat yapan herkes hata yapar. Beşiktaş’ın iktidar mücadelesi sandıkta olur. 2004 yılında Yıldırım Demirören’e seçimi kaybettikten sonra 7 sene bir tane taraftarla temas kurmadım. Yapmak kolay. Hele ki o dönemler itibariyle Beşiktaş’ı karıştırmak için birçok sıkıntı da vardı. 1 tane taraftarla temasımı gördünüz mü? Genel kurulda, divan kurulunda konuşmalar yaptım. O günlerde transfer yapmayın, bu borcu biz ödeyemeyiz dedi. Şimdi de borç niye artıyor diyorlar. Bunu sorarken bir iktidar mücadelesi yapıyorsanız, nasıl aşağıya indireceğinizi çıkıp açıklayın. Ama böyle bir şey yok” diye konuştu.



“Bir daha küfür edilen dönemleri yaşatmam”


Yıldız futbolcu transfer edildiğinde kimsenin sesinin çıkmadığını söyleyen Fikret Orman, “Şunu yapmasaydınız, şu oyuncuyu almasaydınız diyorlar. Mario Gomez’ler, Pepe’ler alındığında durum başkaydı. Şu andaki takıma bakalım beraber. Kalecisi Şampiyonlar Ligi Finali oynamış, stoperi Dünya Kupası Finali oynamış. Pepe, dünyanın en önemli stoperlerinden birisi. Gökhan Gönül, Adriano, Caner, Medel, Oğuzhan, Tolgay Bu transferleri yaparken, Beşiktaş üst üste 3. şampiyonluğunu alabilsin diye yaptık. Bir hata yaptık. 3. şampiyonluğu kovalamaktansa, bütçeyi kısmamız gerekirdi. Şampiyonlar Ligi’ndeki başarıları yakalamaktansa bütçeyi kısmamız gerekirdi. Ben Euro kurlarının bu duruma geleceğini tahmin edememiştim, burada hata yapmışız. Pusu kültürü, Beşiktaş’ın kötü gitmesini bekliyor. 6 ay sonra seçim var. Gürsel hocam çıktı, 2019’da aday olacağını söyledi. Ben de kendisini tebrik ediyorum. Mayıs ayında seçimimiz var. Daha eskiden adaylık açıklayanlar var. Mayıs ayında düello var, gelin aday olun. Beşiktaş’ı karıştırarak beni itibarsızlaştırmaya çalışarak, yönetim kurulunu itibarsızlaştırmaya çalışarak bu işler olmaz. Biz buraya tırnaklarımızla geldik. Süleyman Abi’ye, Serdar Bilgili’ye küfür edilen dönemleri görerek yaşayarak geldik buraya. Beşiktaş’a bir daha bunları yaşatmam” dedi.



“Görevi bırakmayı düşündüm”


Mayıs ayında gerçekleşecek olan genel kurulla ilgili konuşmaya devam eden Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, “Seçimi kazanırız diye bir şey demiyorum, bunun kararını genel kurul verecek. Biz Beşiktaş için çalışmaya, kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Yarım saat bile uyumadan buraya geldim. O maçın ertesi gecesinde ‘Bu muydu bizim yaptığımız mücadelenin karşılığı. Haftanın her günü çalışan başkan ve yönetime karşılık bu muydu?’ diye aklımdan geçirdim ve bırakayım diye düşündüm” diye konuştu.



“Buradan söylüyorum, aday olamayacaklar ve aday bulamayacaklar”


Mayıs ayında yapılacak olan seçimde aday olacağını açıklayan Fikret Orman, “Yüreği olan varsa, gelsin ‘Fikret Orman temsil edemiyor, biz daha iyi temsil edeceğiz. Borcu şöyle azaltacağız’ diyerek aday olsun. Taraftara oynamayın. Birilerinin yönlendirmesiyle bağıran taraftar mı Beşiktaş’ın 25 milyon taraftarını temsil ediyor. Bu çocukları kandıranlara kızgınım, bize sahip çıkmayanlara da kırgınım. Bu kulüpte olmayacak çok şeyin altına imza attım. Bir tek stattan bahsediyorlar. Bu stat kompleksini geçelim. Ümraniye’ye ne kadar yatırım yaptık? Beşiktaş’ın 1 tane tesisi yoktu, Akatlar’daki Pendik’teki tesislere hepiniz gidip görüyorsunuz. Beşiktaş TV 3 milyon Euro’ya yapılırken, biz 300 bin Dolar’a yaptık, hata mı ettik. Taraftara oynayarak kimse bir yere gelemez. Şu söylediğime de inanın, aday olamayacaklar, aday bulamayacaklar. Ben Karadenizliyim, tek dertleri benim sinirimle oynayıp, ağzımdan çıkacak bir lafı alıp taraftara karşı yönlendirmek. Biz birlik içinde Beşiktaş’a hizmet etmekle uğraşırken, Beşiktaş kültüründe 30. dakikada kaptana bağırmak olur mu? Vagner Love penaltı atarken adamı yuhalamak olur mu? Haftaya yine bu oyuncular sahaya çıkacak. Daha maç 2-1’ken Sivas diye tempo tutmak bizim hangi kültürümüzde oldu” diyerek tepkisini dile getirdi.



“Bırakın uçağı, ’drone’a binen varsa göstersinler”


Kendisi ve yöneticiler hakkında "Beşiktaş’ın paralarıyla uçaklarda geziyorlar" iddiaları üzerine de konuşan Fikret Orman, “Ben ve arkadaşlarım yönetime geldiğimizde Beşiktaş takım uçağına yöneticiler ve misafirler para vermezdi. Statta adam başı 5’er bilet hak vardı. Biz Beşiktaş takım uçağına binerken bile parasını ödüyoruz. Kendimizle ilgili personelimiz oluyor. Bazen sekreter, bazen koruma ihtiyacı oluyor. Onların da parasını biz veriyoruz. Ben ve yönetim kurulundaki arkadaşlarımızdan 1 tanesinin bırakın uçağı, drone bindiyse faturasını gösterin. Beşiktaş tarihinden daha fazla oyuncu sattık, adım çıktı cimriye. Menajerlik komisyonları. Bizden önceki yönetime baktım, yüzde 18.82-19.62 ortalama. Bizim 6 senelik ortalamamız yüzde 11. Bir başka kulüpte bunların konuşulduğunu görmedim. Yönetimler değişiyor, değiştiği halde konuşulmuyor. Bizde her gün her şey konuşuluyor. Neden? Bir tane menajerden oyuncu alıyorsunuz, diğeri başlıyor bir şeye. Biz menajer seçmiyoruz ki, oyuncu seçiyoruz. Biz bir aileyiz. Birçok yanımdan ayrılan arkadaşlar var. Şu anda onların nerede nasıl toplantılar yaptığına da vakıfım ama çıkıp anlatmadım” diye konuştu.



“Fatura kestim, daha ucuza mal ettik”


"Beşiktaş Başkanı kulübe fatura kesti" denilerek yapılan eleştirilere de açıklık getiren Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, “Stattaki koltukları ihale ettik. Bunun da ihalesi geldi 3 milyon Lira’ya. Sonra koltuğu yapan firmadan 2.5 milyon teklif geldi. Benim de otomotiv yan sanayi üretimim var, genel müdürü çağırdım ve bunu yapabiliyor muyuz dedim. 1 milyon 600 bin teklif geldi. Bana o zaman ‘Aman başkan, sen yapma, senin üzerinde görünmesin’ diyenler vardı. Bu ayıp bir şey mi? Biz o zaman Ahmet Nur Çebi’den niye demir aldık. Bizden önceki başkandan gaz aldık. Şimdi Mete Vardar’ı gördüm. Biz onlarla da anlaşma yaptık. Bu ayıp bir şey değil ki. Beşiktaş’ın menfaatine olan neyse biz onu yaptık. Ayıptır ya. Eski ve yeni yöneticilerin hepsi takım uçağına binince parasını verir. Kimse 1 tane bilet alamamıştır Beşiktaş’tan. Eski yönetim ‘Hesap sorsana’ diyerek suçlanır. Bunu diyenlere soralım, taraftara paralar aktarılırken Yıldırım Demirören ve yönetimi suçlandı. Ama bu paraları alanları hiç soruşturmadık, hiç konuşmadık. Bu paralar kimlerin cebine gitti. Makbuzla maaş alanlar var. Bunlar bizim tespit ettiklerimiz. Yıldırım Demirören’in cebinden verip vermediğini bilmiyorum ben. Bunları konuşmadık hiçbir zaman. Pusu kültürü böyle. İş bize geldiğinde ‘Paralar nerede Fikret Orman’. Burada denetleme kurulu var, devlet var. Transfere para harcamadık, para kazandırdık, bu parayla suçlu olduk. Stat yaptık, gelir elde ettik suçlu olduk. İnsan kendi yaptığı katkıyla suçlanır mı? Derdiniz ne, neden bunlar oluyor. Biz kimseye taviz vermedik” açıklamasında bulundu.



“2012 yılından bu yana gerçekleşen bilançoyu çıkarttım”


Üyelerin her birinin Beşiktaş’ın dinamiklerini bilen insanlar olduğunu söyleyen Fikret Orman, “Bir gün duydunuz mu, taraftar grubuyla bir araya geldiğimi. Geçenlerde geldim. Çocuklardan birisi ‘Başkanım beni mahkemeye verdiniz’ dedi. Ben seni tanımıyorum ki mahkemeye verim dedim. Allah rahmet eylesin ölünün arkasından konuşulmaz. O dönemde Gezi Olayları sırasında bir dilekçe verilmiş ama geri çekilmiş. Şimdi yeni moda, başkan pankartı asan çocukları sabah evinden aldırttı. Biz ne kuvvetli adamlarmışız ya. Ben o çocuklara kızmıyorum. Bugünkü ekonomik koşullarda deplasmana gideceksin, pankartlar yapacaksın, nereden buldunuz bu paraları? Beşiktaş’ın sahibi taraftarıdır, biz de taraftarız. Biz başka takım tutmuyoruz ki. Bu çocuklar daha dünyada yokken biz oralardaydık. Biz liseden kaçıp kaça gelirdik. Beşiktaş’ın dinamikleriyle oynamayla olmaz. 6 ay sonra seçim var. Buradan tekrar ediyorum, aday bulamazlar. Çıksınlar birleşsinler, gazetecileri de alıp toplantı yapıyorlar. 2012’den bu yana bilançosunu çıkarttım. Mayıs 2012-Ağustos 2018 tarihleri arasında yayın gelirinden 567 milyon TL gelir almış. UEFA’dan 419 milyon TL gelir elde etmişiz. Sponsorluklardan 482 milyon TL gelir elde etmişiz. Maç hasılatından, 315 milyon TL gelir elde etmişiz. Bunun 2.5 senesi Vodafone Park. Kartal Yuvası’ndan dan 441 milyon TL gelir elde etmişiz. Futbolcu satışından 368 milyon. Futbol AŞ 2 milyar 657 milyon TL gelir elde etmiş. Lisanslı ürünlerin malına 282 milyon TL ödemişiz. 111 milyon TL de mağazacılık kiralama ve diğer giderlere ödemişiz. 1 milyar 644 milyon TL bonservisler de dahil futbola para harcamışız. 2 milyar 627 milyar gelir, 2 milyar 411 milyon TL gider olmuş. 216 milyon TL kar elde etmişiz. 6 senede dernek 272 milyon TL kazanmış. Giderleri de 164 milyon tutmuş. 107 milyon kar etmişiz ama buradaki paranın daha fazlasını amatör şubelere harcamışız. 219 milyon harcayınca 111 milyon TL zarar etmişiz. Bu saydıklarımda faiz gideri falan yok. Beşiktaş bu süreç içinde 500 milyon TL civarı da, Vodafone Park, Ümraniye, Şan Öktem, Süleyman Seba, Hakkı Yeten Tesisleri’ne harcadı” diye konuştu.



“Göcek’te koy almışım haberim yok”


6 yılda faizden doğan kur farkı nedeniyle 777 milyon TL faiz ödediklerini söyleyen Fikret Orman, “Dövizli borçlanma kontratlarından dolayı da 411 milyon TL kur farkı ödemişiz. 1 milyar 187 milyon TL faiz ve kur farkı ödemişiz. Bu farkla yaptığınız yatırımı topladığınızda 1 milyar 552 milyon TL harcamışız. Biz faize çalışmışız. Peki göreve geldiğimizdeki durum neydi, aynı. Beşiktaş’ın gelirini artırmışız. 78 milyon Dolar’dan 200 milyon Dolar’la da çıkarmışız bütçeyi. Bu borcu küçülerek ödeme şansımız yok. Bizim 2 rakibimizin durumu daha iyiydi bizden. Birisi gayrimenkul sattı ancak şu anda biz 2 rakibimizden de daha iyi durumdayız. Gençler başlıyor konuşmaya, “Oyuncu al, bunu al, bu futbolcunun yanında da bunu al.” Onun derdi değil ki bu, bizim derdimiz. Biz buraya kendimizi yıpratmaya gelmedik ki. Şampiyonluk yaşamak bizim de hakkımız. Geçenlerde rakip başkan Ali Koç’la birlikteydik. Sermaye artırımı yapılmasına rağmen ‘Önümüzü görmek zor. Devletle birlikte bir şeyler yapılması gerekiyor’ diyorlar. Bu duruma ben getirmedim, arkadaşlarım getirmedi. Kötü bir sezon geçiriyoruz, geldiğimiz hale bakın. Ben Beşiktaş’ı o gün itibariyle küçültmüş olsam, 5-6 sene şampiyonluk olmasın deseydim halimiz ne olurdu? Ben kimseye bir kötülük yapmadım, kimsenin ekmeğiyle oynamadım. 20 senedir oturduğum evim var, bu evi şikayet edip duruyorlar. Cumhurbaşkanı’na teşekkür ettim. Beşiktaş, ahde vefası olan bir kulüptür. Bu stadın yapılması döneminde teşekkür ettim. ‘Sarıyer’de 3 bin daire verdi’ dediler. Göcek’te koy almışım. Videolarla çekiyorlar ve bana gönderdiler. Sonuçta mecbur kalıp açıklama yaptım. Benim otelim var, 2010 senesinde yaptım. Ben Beşiktaş’a başkan olduktan sonra müteahhitlik yapmadım. Benim bir işim arazi geliştirmek. Ama şu anda bir arazinin üzerine çıksam, hırsız olacağım. Gezi olayları zamanı tapeler var, orada ‘Vişnezade’de bir arazi var ve Fikret Orman orayı aldı. İsmail Ünal’a baskı yapmış ve 2 blok yapmış’ diyor. Unutmayın arkadaşlar, benim ailem var. Siz de ailemsiniz. Namusumu size teslim ettim, sizler için çalışıyorum” ifadelerini kullandı.



“140 bin kişi aradı, 140 kişi başvurdu”


Kulüpte avukatlık faturası konuşulmasıyla ilgili de konuşan Fikret Orman, “Hiç duyuyor musunuz Beşiktaş’ın dava kaybettiğini. Avukat Şafak’a çıkarttırdım, 6 milyonun üzerinden harç ödemişler ceplerinden. Biz demir üretirken o da hizmet üretmiş. Ben sizin karşınıza 41 kez gelmişim ve herkesin konuştuğuna cevap vermişim. Bütün yapmış olduğum mücadele Beşiktaş için. Yanımıza arkadaşlar almışım beraber çalışmak için ama nikahıma mı aldım. Bizim yanımızdan ayrılan kişiler için herkes dedikodu yapıyor. Elinde bir şey olup da konuşmayan namerttir dedim. Yeni bir yönetim kurulumuz var ve mayıs ayına kadar karşınızdayım. Mayıs ayında yapılacak genel kurulda, şu anda bunları yapanlar kimler ise, aday olsunlar. Ben kimler olduğunu biliyorum. Gelsinler Beşiktaş Başkanlığı’na aday olsunlar. Bunun kararını verecek olan genel kuruldur. Bakın yeni af çıkarttım. 140 kişi müracaat etmiş. 140 bin kişi aradı üyeliği düştü diye. Kaldırdık ama 140 kişi müracaat etti” dedi.



“Pusu kalleşlerin işidir”


Kişiler üzerinden konuşmayacağını söyleyerek devam eden Fikret Orman, “Kişilerle ilgili konuşmak Beşiktaş Başkanı’nın işi değil. Kim aday olmak isterse çıksın aday olsun. Beşiktaş’ın er meydanı kongredir. Beşiktaş’ı iyi yönetmek isteyen çıkar, ‘Fikret Orman ve ekibi bunları yapamadı, biz daha iyi yapacağız’ der, ikna eder, göreve gelir. Galatasaray Kulübü’nde, Fenerbahçe Kulübü’nde adaylar çıktı, değişim oldu. Demek ki oluyormuş. Divan toplantısına çıkmadan gecenin saat 1’inde pankart asmalar, medyaya servis etmeler. Ne kazandınız, amacınız ne? Rakiplerimizden çok daha zor günler geçirenler var, hiç böyle şeyler oluyor mu? Pusuya yatmayın. Pusu kalleşlerin işidir. Bu camia sporcularını şehit vererek buralara gelmiştir. Pusu bizim işimiz değildir” diyerek sözlerini tamamladı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Muhalefet ve bazı marjinal yapılar 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapılar Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor. Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim" dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ’Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla düzenlenen 13. Çalışma Meclisi Yemeğinde konuştu.Çalışma meclisi üyelerini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan," Sözlerimin hemen başında yarın ülkemizle birlikte tüm dünyada coşkuyla kutlanacak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. Bu vesileyle helal rızık peşinde koşan tüm işçi kardeşlerime selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Türkiye Yüzyılı’nın inşası için ter döken, emek veren her bir kardeşimden ’Allah razı olsun’ diyorum. Biliyorsunuz 1 Mayıs tarihi ülkemizde yıllarca gerilimin, kavganın, çatışma ve sokak olaylarının sembolü olarak görüldü. Bilhassa 1977 senesinde yaşanan faciadan dolayı her 1 Mayıs uzun süre şiddetin ve kaosun olduğu bir gün olarak algılandı. 2008 yılında 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü, 2009 yılından itibaren de resmi tatil ilan ederek buna son verdik. Ayrıca 2010 yılında 32 yıl sonra Taksim’i kutlamalara açan yine biz olduk. Böylece 1 Mayıs’ın hiçbir engellemeye, hiçbir gayri meşru çabaya gerek duymaksızın işçi bayramı olarak kutlanabilmesini temin ettik" dedi."Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir"Buna rağmen son günlerde muhalefet ve bazı marjinal yapıların Taksim tartışmalarıyla 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalıştığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sembolik törenler haricinde Taksim Meydanı’nın miting yeri olmadığı, mitinge uygun bir altyapıya sahip olmadığı, herkesin malumuyken bu konudaki dayatmaları masum bulmadığımızı ifade etmek isterim. İstanbul’da göstere, miting ve yürüyüş güzergahları bellidir. Geniş çaplı buluşmalar için her iki yakada da miting alanları mevcuttur. Gerekli izinler ve tedbirler alındığı sürece herkes mitingini, gösterisini, anma programını ve barışçıl protestosunu buralarda özgürce yapabilir. İstanbul’da yapılacak kutlamalar için 40 ayrı yer ve güzergah belirlenmiştir. Sadece İstanbul değil, 55 ilimizdeki 103 ayrı etkinliğe de izin verilmiştir. Müsaade edilenler dışında bir alanda yürüyüş ve miting düzenleme ısrarının iyi niyetli olmadığı açıktır" diye konuştu.Gün aşırı yaptıkları çağrılarla 1 Mayıs’ı propaganda aracına dönüştürmek isteyen terör örgütlerine istismar zemini sunulmaması gerektiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti:"Herkesin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiği kanaatindeyim. Sendikalarımızı ve siyasi partilerimizi 1 Mayıs atmosferine zarar verecek adımlardan uzak durmaya davet ediyorum. Çalışma hayatında katılımcı, sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından birini çalışma meclisimiz oluşturuyor. Bugüne kadar 13 kez toplanan meclisimiz, çalışma hayatına dair yol haritasının belirlendiği, sorunların tartışıldığı, çözüm önerilerinin getirildiği bir platform görevi üstlendi. Biz de hem meclis toplantılarına iştirak ederek hem de taraflarla farklı vesilelerle bir araya gelerek gündemimizdeki konuları değerlendirdik. Çalışma hayatımıza dair kritik kararların arifesinde sizlerin görüşlerine başvurduk. Sizden gelen teklifler, tenkitler ve fikirler çerçevesinde meselelerimize, çözüm yolları geliştirdik. Göreve geldiğimiz andan itibaren, sürdürdüğümüz diyaloğu bugün de aynı yoğunlukla ve hassasiyetle devam ettiriyoruz. İşçisiyle, işvereniyle, memuruyla, esnafıyla, çiftçisiyle, meclis zemininde yaptığımız istişarelerin şimdiden ülkemiz, milletimiz, çalışma hayatımız bakımından hayırlara vesile olmasını diliyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza 5 yıllık aradan sonra güncel konuları ele almak üzere toplantıya öncülük ettiği için teşekkür ediyorum. Siz dostlarımın her birine de katkılarınız için şükranlarımı sunuyorum.""Kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik"Cumhurbaşkanı Erdoğan, emeğin alın terinin öneminden bahsederek, "Milletimizin takdiriyle geldiğimiz görevlerin yanı sıra şahsen de çalışma hayatının bizzat bulunmuş bir kardeşinizim. Gençlik yıllarımda İETT’de işçi olarak çalışmanın kazandırdığı tecrübeden, siyasi yaşamım boyunca hep istifade ettim. Emeğin, alın terinin kendisi ve ailesinin iaşesi için ter dökmenin değerini, o dönemlerde çok yakından görme fırsatı buldum. Emekçi kardeşlerimle aramızda kurduğumuz sarsılmaz bağ, yarım asırdır hiç kopmadı, eksilmedi, eskimedi. Belediye başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla ülkemize hizmet sorumluluğunu üstlendiğimizde nereden geldiğimizi asla unutmadık. İşçilerimizin her sıkıntısını kendi sıkıntımız, her kazanımını da kendi kazanımımız olarak telakki ettik. Son 21 yılda kuşatıcı bir anlayışla işçi, işveren, memur, esnaf ve çiftçi kardeşlerimizin refah seviyelerini arttırmak için çaba gösterdik. İş kanunu, sosyal güvenlik reformu, iş güvenliği ve iş sağlığı sendika kanunlarına ilişkin düzenlemeleri sizlerle bilistişare hayata geçirdik. Asgari ücrette tarihi artışları, işçi ve işverenlerimizin azami mutabakatını sağlayarak gerçekleştirdik. Net asgari ücreti 2024’te 17 bin 2 liraya yükselttik. Böylece 2023 Temmuz ayına göre yüzde 49, Ocak ayına göre yüzde 100 artış oldu. 2016 yılında başlattığımız asgari ücret desteğini 2024 yılı için sigortalı başına aylık 700 liraya yükselttik. Asgari ücretten alınan vergilerin kaldırılması uygulamasıyla, tüm gelir gruplarına asgari ücrete kadar olan kazançlar için vergi muafiyeti getirdik" ifadelerini kullandı."İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi"Ülkenin istihdam rakamlarında da tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İstihdam sayımız 32 milyon 423 bine yükseldi. Son verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,7 seviyesinde gerçekleşti. Bir önceki yıla göre yani son bir yılda iş gücü sayısı 775 bin kişi, istihdam sayısı 1 milyon 156 bin kişi arttı. Gelecekte işsizlik oranlarının daha da aşağıya ineceğine inanıyorum. Burada son dönemde sıkça şahit olmaya başladığımız bir hususu ifade etmekte fayda görüyorum. Tarımdan turizme, sanayiden ticarete, farklı sektör temsilcileriyle bir araya geldiğimizde en önemli sorunun işçi bulamama olduğu anlaşılıyor. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Özellikle emek yoğun iş kollarında ara eleman sıkıntısı yaşanıyor. Esnaflarımız, zanaatkarlarımız, ustalarımız yanlarında çalıştıracak çırak bulamamaktan şikayetçi. Öyle ki, deprem sonrasında iyice hareketlenen inşaat sektöründeki işçi ve usta eksikliği sebebiyle çalışmalar olması gerekenden daha yavaş ilerliyor. Bugün işini büyütmek, üretimini arttırmak yani iş alanlarına açılmak isteyen firmalarımızın en büyük endişe kaynağı kalifiye eleman kıtlığıdır. Özel sektörümüz çalıştıracak personel bulamazken, resmi kurumlarımızın kapısında iş başvuruları için uzun kuyruklar oluşmaktadır. Türkiye ekonomisinin geleceği açısından bu iki tablo arasındaki tenakuzu popülizme tevessül etmeden mutlaka gidermek zorundayız. Çalışma hayatının tarafları olarak mesleki eğitim sistemimizin yeniden gözden geçirilmesi dahil daha kalıcı çözüm yolları geliştirmemiz gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönemde hükümetimizin önceliklerinden birisi de istihdamda arz talep dengesinin temini olacaktır. Bu dengenin sağlanması noktasında sizlerin de bizlere gereken desteği vermesini bekliyorum" açıklamasını yaptı."Darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu"Ücretler ve istihdamın yanı sıra sendikal haklar ve özgürlükler alanında da son 21 yılda tarihi nitelikte pek çok adım attıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sendikal ve toplu iş sözleşmesi kanunuyla 1983 yılında darbecilerin yaptığı yasayı 29 yıl sonra değiştirmek bize nasip oldu. Ağızlarını her açtıklarında, 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı yasalardan şikayet edenlerin değiştirmediği yasaları biz değiştirdik. Memurların toplu sözleşme yapma hakkına anayasal güvence getirerek memurlarımıza toplu sözleşme hakkını verdik. İşçi ve memurlarımızın toplu sözleşme süreçlerini çoğunlukla mutabakatla sonuçlandırdık. 2013 yılında bir milyon olan sendikalı kişi sayısını bugün itibariyle 2 buçuk milyona yükselttik. Sendika üyesi sayısı, kamu görevlilerine üç ayda bir toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesine imkan sağladık. Ancak bu kazanım, ana muhalefet partisinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz aylarda iptal edildi. Düzenlemenin iptali nedeniyle 2 milyonu aşkın memurumuzun aylıklarında 345 liralık düşüş oldu. Bunun takdirini kamu personelimizin en iyi şekilde yapacağı inancındayım. Tüm dünyayı yaklaşık 3 yıl boyunca derinden sarsan Covid-19 salgınında işçi ve işverenlerimizin yanında olduk. Bu dönemde prim ödemelerini erteledik, istisna haller dışında işverenler tarafından işçi çıkarılmasını sınırlandırdık. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği uygulamalarıyla milyonlarca çalışanımıza sahip çıktık. Salgın sonrası istihdamda normale dönüşü teşvik için normalleşme desteği sağladık, müstakil iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve alt düzenlemelerini hayata geçirerek bu alanda önemli bir reforma imza attık. İş kazası oranlarını düşürdük. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki alt işveren işçilerini doğrudan çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda sürekli işçi kadrosuna aldık. 2011 ve 2013 yıllarında sayı 300 bin olan sözleşmeli personelimiz kadroya geçirilmişti" dedi."2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik"2023 yılındaki düzenlemeyle de 500 bine yakın sözleşmeli personele kadroya geçme hakkı tanıdıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2002 yılında yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranını yüzde 25,4’e indirdik. Ayrıcalıklı statüleri kaldırarak işçi, memur, esnaf herkese eşit şartlarda sosyal güvenlik hizmeti verilmesini ilke edindik. Son 21 yılda burada saymaya kalksak saatler sürecek daha pek çok düzenlemeyi, reformu, hakkı ve kolaylığı, başarıyla hayata geçirdik. Ülkemizde ve dünyada maalesef çalışma hayatının taraflarını birbirine düşman gösteren bir anlayışa rastlıyoruz. Bunlar işçiyle işverenin tıpkı mıknatısın iki farklı ucu gibi asla bir araya gelemeyeceğini, uzlaşmayacağını savunuyorlar. Hatta işçi ve işveren arasındaki iş birliğini kendi ideolojilerini içinde tehdit kaynağı olarak görüyorlar. Çatışmacı, kavgacı, hayatı sadece dost-düşman ayrımı üzerinden tarif eden bu katı ideolojik yaklaşımın ne ülkemize ne milletimize faydası olur. Çalışma hayatını, işçi-işveren, patron-emekçi rekabetine indirmenin doğru ve hakkaniyetli bir olmadığına inanıyorum. Hak mücadelesi, işveren ve sermaye düşmanlığı değildir. İşçinin de işverenin de hakkını aldığı adil bir sistemin tesisi mücadelesidir. İşçinin ücretinin daha alın teri kurumadan verildiği, sanayicinin, üreticinin, işverenin ortaya çıkan katma değerden hak ettiği payı aldığı yapının kültür ve medeniyet kotlarımıza daha uygun bir sistem olduğu açıktır. Yani ne işçi ezilecek ne de işveren mağdur olacak. Ne emekçinin hakkı gasp edilecek ne de patron ötekileştirilecek. Çalışma hayatının tüm taraflı aynı gemide olduklarının bilinciyle birbirlerine karşı sorumluluk duygusuyla hareket edecek. Çalışma hayatında bu kader ortaklığını tesis ettiğimiz ölçüde ekonominin diğer alanlarında da başarılı olacağımız muhakkaktır. İşçinin hakkını alamadığını düşündüğü, işverenin, esnafın, sermaye sahibinin kendini güvende hissetmediği, toplum kesimleri arasında duygudaşlığın gelişmediği, zenginin fakirin halini umursamadığı bir tablodan hiçbirimize hayır gelmez. Millet olmak bir olmayı, beraber olmayı, kardeş olmayı, omuz omuza dayanışma içinde hareket etmeyi gerektirir. Bu hakikatler gün gibi ortadayken çalışma hayatı dahil her meseleye siyasetin penceresinden bakanlar olduğunu görüyoruz. Bunların nazarında mağdurun veya failin siyasi kimliği diğer her şeye garibe çalıyor. Öyle ki aynı ideolojik kabileden olunca terör eylemleri ve iş cinayetleri bile önemsiz hale gelebiliyor" ifadelerini kullandı."İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu"Geride bıraktığımız haftalarda milletçe iki büyük acı yaşandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Beşiktaş’ta ruhsatı sıkıntılı bir gece kulübünde çıkan yangında 29 emekçi kardeşimiz hayatını kaybetti. İstanbul’un göbeğinde işlenen bu iş cinayeti karşısında maalesef işçinin hakkını savunduğunu iddia kuruluşların hiçbirinin sesi dahi çıkmadı. İhmallerin adresi muhalefete ve muhalefet belediyelerine çıkınca sözde emekçi örgütlerinin hepsi birden lal oldu. Adeta dillerini yuttular, sanki 29 insan hem de feci bir şekilde hiç ölmemiş, hiç can vermemiş gibi hak, hukuk, adalet, özgürlük demeye pişkince devam ettiler. Aynı aymazlığa, bayramın ikinci günü meydana gelen teleferik faciasında da şahit olduk. Sorumlulardan hesap sorulmasını bir yana bıraktım ellerinden gelse böyle bir rezaleti bizlere yaşatanları baş tacı edeceklerdi. Evlatlarına kavuşma mücadelesi veren Diyarbakır annelerinden, bölücü örgüt terör örgütünün katlettiği işçilerimize, öğretmenlerimize kadar her konuda benzer vicdansızlığı sergilediler. Sırf aynı ideolojik kaynaktan beslendikleri için terör örgütünün eylemlerini dahi görmezden, duymazdan geldiler. Oysa hak ve adalet mücadelesi siyasi ve ideolojik holiganlığa kurban edilemeyecek kadar anlamlı, önemli ve ulvi bir mücadeledir. Söz konusu eğer lisansa, insansa ve insan hayatıysa diğer her şey ikinci planda kalır. İstanbul Gayrettepe ve Antalya’daki skandallara biz vicdan pencere bakıyoruz. İhmal, kasıt veya ihanetten dolayı insanımızın mağduriyetine yol açan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için gerekli çabayı gösteriyoruz. Nihai hedefimiz bu yüzyılı emeğin, yatırımın, üretimin, istihdamın, büyümenin, kalkınmanın ve refahın yüzyılı yapmaktır" değerlendirmesini yaptı."Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz"Bu amaçla hayata geçirdikleri iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceklerini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:"Kayıt dışılıkla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sosyal güvenlik ve prim ödeme bilincini arttıracağız. Rehberliği ve gönüllü uyumu ön planda tutacak risk odaklı denetim kapasitemizi daha da etkinleştireceğiz. Ülkemizin çalışma hayatını Türkiye Yüz yılı vizyonumuza paralel olarak güncelleyecek, eksiklerini giderecek, sorunlarına inşallah çözüm bulacağız. Sizlerin de güçlü desteği ve işbirliğiyle Türkiye yüz yılı ülkümüzü inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bir kez daha iki gün boyunca devam eden 13’üncü çalışma meclisinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada müzakere edilen konu başlıklarından görüş, talep, beklenti ve önerilerden çıkacak sonuçların bakanlığımız ve hükümetimiz tarafından dikkate alınacağını özellikle vurgulamak istiyorum. 1 Mayıs arifesinde böyle önemli bir istişare toplantısına vesile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızı Sayın Bakan ve ekibini canı gönülden tebrik ediyorum. Toplantılara iştirak eden işçi, kamu görevlileri ve işveren sendikaları, konfederasyonlarımıza, sivil toplum örgütlerimize, akademisyenlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarımıza Teşekkür ediyorum."
Ankara 13’üncü Çalışma Meclisi’nin kapanış toplantısı Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıldı "Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği" temasıyla düzenlenen 13. Çalışma Meclisi’nin kapanış toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Sergi Salonu’nda yapıldı. "Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği" temasıyla düzenlenen 13’üncü Çalışma Meclisi, 29-30 Nisan tarihlerinde gerçekleşti. 4 oturumda düzenlenen Çalışma Meclisi’nde “Çalışma Hayatında İnsana Yakışır İş, Yeşil ve Dijital Dönüşümün İşgücü Piyasasına Etkileri ve Adil Geçiş, Sendikal Örgütlenmede Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Toplu Pazarlık Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Yolları” başlıkları ele alındı. İki gün boyunca devam eden programda, işçi, kamu görevlileri ve işveren sendika konfederasyonlarının başkanları, oda ve borsa birliklerinin başkanları, sivil toplum kuruluşlularının başkanları ile akademisyenlerin katılımıyla çalışma hayatına ilişkin istişarelerde ve çözüm önerilerinde bulunuldu. İkinci gününde de devam eden program, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle düzenlenen yemekle sona erdi. Burada konuşma yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, çalışma hayatında; sosyal diyalog mekanizmalarının etkin bir biçimde işletilmesinin Bakanlık açısından çok önemli ve faydalı gördüklerine vurgu yaparak, “Geçtiğimiz yıl içerisinde çalışma hayatında katılımcı sosyal diyalog anlayışının en önemli temsil mekanizmalarından olan; Üçlü Danışma Kurulu’nu, Kamu Personeli Danışma Kurulu’nu ve Ortak Paylaşım Platformu’nu gerçekleştirdik. Çalışma Meclisi ise bu platformlar arasında, en kapsamlı ve en kritik öneme sahip istişare mekanizmalarından biridir. Bu çerçevede; ilgili bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, işçi, işveren, ve kamu görevlileri sendikaları/konfederasyonları, akademisyenler, iş dünyası, uluslararası ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan geniş katılımlı yapısı ile; Çalışma Meclisi toplantılarımızı, sosyal diyalogun hayata geçirilmesi vizyonuyla gerçekleştirmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı. “İşçi, işveren ve kamu ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında; ortak çözüm önerilerinin geliştirilmesi, çalışma meclislerinin en önemli hedefleridir” Işıkhan, Türkiye Yüzyılı’nın ilk Çalışma Meclisi olan bu seneki programın ‘Türkiye Yüzyılı’nda Çalışma Hayatı: Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği’ temasıyla gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarına dikkati çekerek, “İşçi, işveren ve kamu ilişkilerinin düzenlenmesi noktasında; ortak işbirliği alanının oluşturulması, mevcut durum hakkındaki değerlendirmelerin yapılması, sorunların karşılıklı olarak, tartışılarak, ortak çözüm önerilerinin geliştirilmesi, Çalışma Meclislerinin en önemli hedefleridir. Dün ve bugün gerçekleştirilen toplantı ve panellerimiz ile çalışma hayatına dair güncel konular yanında, geleceğe dair fırsatlar ve zorluklarla ilgili istişarelerde bulunduk. İki gün boyunca gerçekleştirilen panelde; çalışma hayatının geleceği, insana yakışır iş, ikiz dönüşüm ve adil geçiş konuları yanında; sendikal örgütlenmede ve toplu pazarlık süreçlerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerini kapsamlı olarak ele aldık” diye konuştu. “Temel hedefimiz, refahtan herkesin pay alabildiği, insanı merkeze alarak büyüyen bir Türkiye’dir” Bakanlıkların, sosyal tarafların, sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası kuruluşların temsilcileri ile akademisyenlerin katkıları doğrultusunda etkin ve verimli bir Çalışma Meclisi toplantısını gerçekleştirdiklerini aktaran Bakan Işıkhan, şu ifadelere yer verdi: “Temel hedefimiz, sadece üreterek büyüyen ve istihdamı arttıran bir Türkiye değil; aynı zamanda; ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ temel değeriyle; refahtan herkesin pay alabildiği, hakkın ve adaletin korunduğu, insanı merkeze alarak büyüyen bir Türkiye’dir. Bu noktada; Çalışma Meclisi gibi çözüm odaklı platformlar; çalışma hayatının hem yapısal hem de fonksiyonel sorunlarının çözüme kavuşturulabilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu meclisin çıktıları, özellikle; kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ücret, çalışma koşulları, iş sağlığı ve güvenliği gibi çalışma hayatının öncelikli sorun alanlarının kalıcı olarak çözüme kavuşturulması için bizlere, geleceğe ait önemli fırsatlar sunacaktır.” “Emeğe ve onun müdafaasına verdiğimiz değerin en net kanıtı yarın kutlayacağımız 1 Mayıs Emek Ve Dayanışma Günü’dür” Işıkhan, Türkiye’nin 21 yılda sosyal güvenlikten sendikal örgütlenmeye kadar çalışma hayatını ilgilendiren her alanda çok büyük mesafeler kat edildiğini belirterek, “Geçmişte; hak ettiği ilgiyi göremeyen sendikacılık ile işçi, memur ve işveren ilişkilerini düzenleyen sosyal diyalog mekanizmaları son 21 yılda etkin bir şekilde işletilmiştir. Özellikle; örgütlü emek mücadelesinin kendine en rahat yaşam alanı bulduğu dönem, hükümetlerimiz, dönemidir. Çünkü; emek ve alın teri bizim hem maddi hem de manevi dünyamızda derin karşılıkları olan kavramlardır. Emeğe ve onun müdafaasına verdiğimiz değerin en net kanıtı yarın kutlayacağımız 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’dür. Daha önce kanlı olaylarla anılan ve toplumda büyük endişelere yol açan 1 Mayıs; Başbakanlığı döneminde; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 2009 yılında resmi tatil ilan edilmiştir. 1 Mayıs resmi tatil yapıldıktan sonra hem kutlamalar tüm Türkiye’ye yayılmış; hem de toplumun tüm kesimlerince kutlanmaya başlanmıştır” dedi. Işıkhan, Türkiye’nin her yerinde 1 Mayıs’ın barışçıl gösterilerle, anlamına uygun olarak kutlandığını söyleyerek, “Daha önce belli başlı marjinal gruplar tarafından sahip çıkılan 1 Mayıs; günümüz itibariyle tüm emekçilerimize bir bayram olarak teslim edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde; işçimizin, memurumuzun ve tüm emekçilerimizin hakkının korunması, her zaman öncelikli meselemiz olmaya devam edecektir” değerlendirmesinde bulundu. Programda Jandarma Genel Komutanlığı’nda temizlik işçisi olarak çalışan evli ve iki çocuk sahibi Saadet Tom da bir konuşma yaptı. Tom, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlayarak, “Bugün burada, 2018 yılında taşeron işçi olarak çalışırken kadroya geçirilmiş bir kardeşiniz olarak bulunuyorum. Hepiniz çok iyi biliyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımız bizlere kadro verdi. Emekçiler olarak istediğimiz hastanelere gidemediğimiz günlerden, SSK hastanelerinde ilaç kuyruklarında beklemekten bugün istediğimiz hastanelerde muayene olacak bir sosyal güvenlik sistemine sayenizde sahip olduk. Çocuklarının ve ailesinin geleceği adına büyük kaygılar içerisinde evine helal lokma götürebilmenin telaşı içerisinde olan biz emekçiler olarak sizlere teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.