MAGAZİN - 27 Ocak 2015 Salı 15:12

Türkülerle Bir Ömür

A
A
A
Türkülerle Bir Ömür

Türk Halk Müziği Sanatçısı ve aynı anda akademisyen olan Prof.Dr. Erol Parlak, şimdiye kadar sadece üstatların, bireysel eserlerini kendi perspektifiyle yorumlayarak sunmaya çalıştığını belirterek, "Özellikle Neşet Ertaş, hayattayken hiçbir şekilde türkü yapmaya kalkışmadım” dedi.
Türk Halk Müziği Sanatçısı ve aynı anda akademisyenlik görevini de yürüten Erol Parlak, Türk Halk Müziği’nin tarihi, bugünü ve Neşet Ertaş ile ilgili birçok açıklamada bulundu.
15. albümü "Pervaneyim Yar"ı çıkartan Parlak, “Daha önceleri hep bir yorumcu olarak albüm yaptım. Yani coğrafyamızın anonim eserlerini ve üstatlarımızın bireysel eserlerini kendi perspektifimden yorumlayarak sunmaya çalıştım. ‘Pervaneyim Yar’ın tamamı 14 eserden oluşuyor ve tamamının söz ve müziği bana ait olduğu bir albüm oldu. Bunun da nedeni artık hem yaş hem de birikim olarak belli bir yere geldim. Aslında içimden bir şeyler geliyordu ama bugüne kadar üstatlarımızın eserlerini gördükçe hep “bir de sana gerek yok, yorumcu olarak kal” diyerek bastırıyordum. Ancak, bir süre sonra büyük üstatlarımız birer birer aramızdan ayrıldılar ve böylelikle üretim durma noktasına geldi. Üretimin devam etmesi gerekiyordu. Artık yaşım belli bir yerde ve benim de kendi penceremden gördüğüm doğruları ve yanlışları, bunca yıllık birikimimi bireysel üretimlerime yansıtmam gerekiyordu. Bu nedenle böyle bir albüm çalışması yaptım, böylelikle 50. Yaşıma özel bir albüm oldu” dedi.
“ÜRETİMLER ÇOK AZALDI”
Erol Parlak, günümüz müziklerinin üretiliş amaçları hakkında ise, “çağımızda üretim tüketim ilişkileri çok değişti. Artık üreten insan profili çok azaldı. Oysaki hayatın özü üretim, doğa sürekli kendisini üretiyor, insanda kendisini sürekli üreten bir canlı ama özelliğinden neredeyse koptu. Sanat alanında da durum böyle, daha çok tüketen insan profilivar ve neredeyse kimse artık bir şeylere kafa yormak istemiyor; var olanı tüketmek gibi bir kolaycılık var. Üretimler çok azaldı olanlarında profili daha çok ticari bir niteliğe büründü. Günün ticari değerleri neyse veya müzikteki ticari mekanizma neleri topluma veriyorsa, insanlar var olabilmek adına o yönde üretime başladılar. Oysaki sanat, hayatın tamamını kapsıyor. Biz, çok büyük, çok değerli, çok zengin bir coğrafyanın çocuklarıyız. Geleneksel sanatımızın içinde tarih var, dil var, sosyoloji var, edebiyat var. Üretimlerin bunları kapsayacak bir tavırda olması gerekir. Bakıldığında bugüne kadar gelen en değerli ürünlerin hep bu perspektifte olduğu görülecektedir. Bende bu yolda olma çabasındayım, ancak, bir yandan da yaşadığımız çağı gözeten bir şekilde geleneği sürdürmeye çalışmaktayım” açıklamasında bulundu.
“NEŞET USTA HAYATTAYKEN TÜRKÜ YAPMAYA KALKIŞMADIM”
Türk Halk Müziği Sanatçısı Erol Parlak, “40’lı yaşlardan itibaren yavaş yavaş kemâlet çağı başlar ve insanların 50 yaşına doğru duygular, düşünceler ve fikirleri tamamen oturmuştur. Dünyaya dair yaşanılan her şeye dair görgünüz bilginiz, sezginiz oturmuştur ve bunlardan birer fikir çıkartırsınız, insanlığa daha net daha doğru şeyler aktarabilirsiniz. Ben de 50 yaşına doğru bu yönümün daha da geliştiğini gördüm. Özellikle Neşet Usta hayattayken hiçbir şekilde türkü yapmaya kalkışmadım. Çok eskiden yaptığım ve bir hayli meşhur olan birkaç eser ürettimse de onlara sahip bile çıkmadım. Ancak Neşet usta vefat ettikten sonra ‘ben de türkü havalandırmalıyım” diye kendimce bir manevi icazet hali ile hareket ettim” ifadelerini kullandı.
“ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK”
“Neşet ustanın sanat perspektifimde, ruhumda ve yaşam algımda çizgileri çok derindir” diyerek usta sanatçının ülkeye ve kendisine kazandırdığı değerlerin altını çizen Parlak, “Biz Neşet ustayı dinleyerek, aslında çok zengin bilgiler elde ettik. Onun sanat tavrıyla, sanat düşüncesiyle ortaya koyduğuzengin gönül mirasıyla birbirinden değerli eserleriyle sanatın gerçekte ne olduğu, ne olması gerektiğine dair çok şey öğrendik. Ben ondan sadece sanatı değil, yaşamı neresinden kavramam gerektiğini, nasıl algılamam gerektiğini öğrendim.Bu yüzden Neşet Usta benim hayatımda çok ayrı bir yerde durur” dedi.
“PERVANE MAHLASINI KULLANMAYI TERCİH ETTİM”
Erol Parlak, albümü hakkında ise, “Albümün ismi ’Pervaneyim Yar.’ Benim 1998 yılında yapmış olduğum bir albüm vardı onun ismi “Pervane” idi malum Pervane ışığının etrafında dönen, sonunda ışığın cazibesine dayanamayarak kendini ışığa atıp yanarak ölen canlıyı anlatır. Pervane bu yönüyle tasavvufta, edebiyatta aşkın en güçlü simgelerinden birisidir. Ben üstatların, toprağımızın güzel ürünlerine hep pervane olmuştum. Sonrasında şiirler yazmaya başlayıp mahlas konusunu düşündüğümde “Pervane”nin beni yansıtabilecek bir mahlas olduğuna karar verdim. Pervane mahlasıyla tamamen halk şiiri formunda ve mantık örgüsünde şiirler yazmaya ve onları havalandırmaya çalışıyorum. “Pervaneyim Yar” albümünde 14 eser var. Bunların içerisinde türküler, deyişler, nefesler, oyun havaları var. Eserlerin tümünün söz ve müziği bana ait. Bu albümde Etnika müzik ilemüzisyen Prodüktör Serdar Deli ile çalıştık. İki değerli öğrencimden Sinan Ayyıldız ve Güven Türkmen ile düzenlemeleri yaptık. Birçok sanatçı arkadaşımız destek verdi.
Ses-saz sanatçısı ve aynı zamanda akademisyen olan Erol Parlak, en son çıkan albümünde kullanılan enstrümanlarhakkında, “Benim kendi enstrümanım Bağlama olduğu ve çalıp söyleme etrafında biçimlendiği için albüm mızraplı ve Şelpe Bağlama ağırlıklı oldu. Bunun yanında vurmalı, nefesli, yaylı çalgılar ailesinde birçok enstrümana yer verdik. Kimi eserlerde Balaban, Zurna, Klasik kemençe kullandık. İki eserde de senfonik orkestrasyon kullandık. Bu kapsamda keman, Viola, Trompet, Obua, Fagot gibi enstrümanlardanyararlandık. Yine sanatçı arkadaşlarımız ve öğrencilerimizden oluşan bir Koro da oldu” dedi.
Parlak, üretim konusundaki sıkıntının çağın sorunu olduğuna değinerek, “Artık küresel kapitalizm üretmeyi değil de tüketmeyi dayatıyor dünyaya. Belli merkezlerde üretilen, tüm dünyada tüketilen kâr marjı yüksek bir anlayış bu. Hâl böyle olunca da sanat içinde durum aynı gelişiyor. Oysaki var olmanın özü üretmekten geçiyor. Herkes üretmeli. Sadece tüketici olunca düşünsel özgürlüğünüzü kaybediyorsunuz önce. Ne olursa olsun üretmek lazım. Biz çok derin bir tarihin ve önemli bir zenginliğin sahibi çok değerli bir coğrafyanın çocuklarıyız. Yapabileceğimiz o kadar kıymetli şeyler var ki elimizde, hele müzik adına dünyanın en zengin coğrafyasındayız. Bu yönüyle az ya da çok üretimden kopmadan, kimliğimizi, kişiliğimizi yansıtan eserler vermeliyiz diye düşünüyorum” açıklamasında bulundu.
GENÇLERİN, HALK MÜZİĞİNE OLAN BAKIŞ AÇISI
Erol Parlak, “Gençler dış etkilere en açık grup durumunda” diyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Kişiliği, beğenileri tam biçimlenmediği için dış yönlendirmelere açık oluyorlar ister istemez. Günümüzde gençlerin birçoğu yabancı kültürlerin etkisindeler. Ben burada gençleri suçlu bulmuyorum. Öyle bir kuşatılmışlık var ki kitle iletişim araçlarının tümünde hatta bindiğimiz vapurdan gittiğimiz alışveriş merkezlerine, telefonumuzdan bilgisayarlarımıza kadar çevremizde çok ustaca yapılmakta olan bir algı yönetimi ile karşı karşıyayız ve bunun içinde sürekli yabancı kültürle adeta bombardıman ediliyoruz. Çağdaşlığa bambaşka bir anlam verilmiş durumda. Çağdaşlık bugün için Amerika kıtasında üretilmiş müzikleri dinlemekle eşdeğer olabiliyor. Oysaki bizim türkülerimizin yaşı Amerika devletinin yaşının onlarca misli kadar. Hal böyle olunca gençleri ben çok kınamıyorum. Mecburen ister istemez belli şeylere kapılabiliyorlar. Medya da ise sanki bütün gençlik bu haldeymiş gibi gösteriliyor. Oysaki ne istediğini bilen çok büyük oranda bir gençliğimiz de var. Bana göre gücümüz de buradan geliyor. Birçok ülke çözülmesine rağmen biz hala direniyoruz çünkü çok güçlü bir altyapımız var. Gençlerimizde yavaş yavaş aydınlanıyor. Kendi ülkesinin değerlerindensoyutlanan gençlik de yavaş yavaş aydınlanıyor. Ben gençlere inanıyorum. Onlarla yan yanayım. Gençleri kaybettik diye bir şeye inanmıyorum. Kaybettiğimiz gençlere günden güne misliyle aydın gençler eklendiğini de biliyorum. Ben gençleri seviyorum ve ayrı bir değer görüyorum onlarda” diye konuştu.
Avrupa’da birçok turne yaptıklarını ifade eden Parlak, “Ben sürekli bunların içerisindeyim. Uluslararası birçok konsere katıldım katılmaya da devam ediyorum. Akademik kimliğimiz dolayısıyla birçok sempozyuma çağrılıyoruz bunların içerisinde konserler de isteniyor bizden. Özellikle Almanya’dan bu yönde yoğun istek geliyor” dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Başkan Vekili Özdemir: "Finike’nin ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarımızı yapıyoruz" Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Büşra Özdemir, Finike’de ziyaretlerde bulundu. Özdemir, portakal bahçesini gezerek ve üreticilerle bir araya geldi. Başkan Vekili Özdemir, Büyükşehir Belediyesi olarak Finike’nin öncelikleri ve ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalar sürdürdüklerini söyledi. Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Büşra Özdemir, Finike ziyareti kapsamında ilk olarak Finikeli üretici Salih Baysarı’nın portakal bahçesi ve portakal paketleme tesisini gezdi. Hasattan paketlemeye uzanan süreci yerinde inceleyen Büşra Özdemir, Finike portakalının bereketini, üreticinin gücünü ve bu toprağın değerini korumaya, desteklemeye devam edeceklerini söyledi. Partililerle bir araya da gelen Büşra Özdemir, Muhittin Böcek’i iki gün önce ziyaret ettiğini belirterek, "Finikeli hemşehrilerine çok selamı var. Büyükşehir Belediyesi’nin Finike’de hayata geçireceği projeler kaldığı yerden devam ediyor. Finike’nin ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarımızı yapıyoruz" dedi. "Ekiplerimiz Antalya’nın her noktasında büyük bir özveriyle çalışmalarını sürdürüyor’’ Başkan Vekili Özdemir, Büyükşehir Belediyesi olarak Muhittin Böcek’in hayata geçireceği plan ve projeleri aksatmadan sürdürdüklerini belirterek, "Ekiplerimiz Antalya’nın her noktasında büyük bir özveriyle çalışmalarını sürdürüyor. Finike’nin ihtiyaçları ve muhtarlarımızın talepleri doğrultusunda hizmetlerimiz tüm hızıyla sürecek" dedi.
Gaziantep Gaziantep’te 16 öğrenci icazet merasiminde hafızlık belgelerini aldı Gaziantep’te düzenlenen icazet merasiminde hafızlığını tamamlayan 16 öğrenci, dualar eşliğinde taç giyip hafızlık belgelerine kavuştu. İl Müftülüğüne bağlı Kur’an kurslarında öğrenim gören ve hafızlığını tamamlayan 16 kız öğrenci için icazet merasimi düzenlendi. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı Şahinbey Müftülüğü Nazire Eruslu Kur’an Kursunda düzenlenen merasim Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Merasimde, hafız öğrenciler de Kur’an-ı Kerim’den süreler okudu. Ardından kursların faaliyet ve başarılarını anlatan sinevizyon gösterimi katılımcılara izletildi. Açılış konuşmasını yapan İl Müftü Vekili Şakir Aktaş, hafızlık sürecinin önemine vurgu yaparak, hafız öğrencileri ve ailelerini tebrik ederek emeği geçen herkese teşekkür etti. Şahinbey İlçe Müftüsü Mehmet Arslaner de, "Hafızlığı bitiren öğrencilerimizin mutluluğuna ortak olduk. Nazire Eruslu Kur’an kursumuzda hafızlığını bitiren 16 öğrencimiz ile hazırlık eğitimini tamamlayıp hafızlık eğitimine başlayan 11 öğrencimiz için program düzenledik. Öğrencilerimize başarılar diliyor, onlara emek veren çok kıymetli kurs idaremize ve Kur’an kursu öğreticilerimize teşekkür ediyoruz" diye konuştu. İlahilerin seslendirildiği merasimde öğrencilerin gösteri ve sunumları sonrası hafızlığını bitiren öğrenciler ile hafızlığa yeni başlayan öğrencilere hediye takdimi gerçekleşti. Taç giyme töreninde duygusal anlar Merasimin en özel bölümü olan taç giyme anlarında, öğrencilerin aileleri sahneye çıkarak evlatlarına eşlik etti. Hafız kızlara, babaları tarafından hem taç giydirildi hem de güller takdim edildi. Protokol üyeleri de öğrencileri tek tek tebrik etti. 16 öğrenci hafızlık belgesini aldı İcazet merasiminde hafızlığını tamamlayan 16 öğrenciye belgeleri takdim edilerek hafızlık süreçleri resmen taçlandırıldı. Programda büyük bir coşku ve gurur yaşandı. Merasime, İl Müftü Vekili Şakir Aktaş, İl Müftü Yardımcısı Aziz Aktan, Şahinbey İlçe Müftüsü Mehmet Arslaner, okul müdürleri, Kur’an kursu öğreticileri, öğrenci velileri ve öğrenciler katıldı.
Ankara TBMM Başkanı Kurtulmuş, Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanı Woo Wonshik ile görüştü TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, "Geçen yıl anayasaya aykırı olarak ilan edilen sıkıyönetim karşısında Meclisi toplayarak, milli iradeye sahip çıkarak, Meclisin etrafını askeri tanklarla çevirmiş olmalarına rağmen o yasayı kabul etmediniz, reddettiniz ve sıkıyönetimin gerçekleşmesine müsaade etmediniz. Bu tarihi liderliğiniz dolayısıyla tebriklerimi ifade etmek isterim" dedi. Kurtulmuş, Kore Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Başkanı Woo Wonshik ile görüştü. Kore Cumhuriyeti’nde geçen yıl sıkıyönetimin ilan edilmesine ilişkin Kurtulmuş, "Sizi bir kez daha tebrik etmek isterim. Güney Kore tarihi bakımından fevkalade önemli bir liderliğe imza attınız. Geçen yıl anayasaya aykırı olarak ilan edilen sıkıyönetim karşısında Meclisi toplayarak, milli iradeye sahip çıkarak, Meclisin etrafını askeri tanklarla çevirmiş olmalarına rağmen o yasayı kabul etmediniz, reddettiniz, sıkıyönetimin gerçekleşmesine müsaade etmediniz. Bu tarihi liderliğiniz dolayısıyla tebriklerimi ifade etmek isterim" dedi. Demokrasi dışı güçlerin milli iradeye müdahalesiyle çok kez karşılaşmış olan bir ülke olarak bu liderliğin ne kadar önemli olduğunu gayet iyi anladıklarını dile getiren Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Bizler 75 yıllık çok partili siyasi hayatımızda beş kez darbeyle, bir kez de darbe teşebbüsüyle karşılaşmış olan bir milletiz. Biraz sonra ziyaret edeceğiz. Benzer bir durum bizde de gerçekleşti. 2016 yılının 15 Temmuz gecesinde FETÖ’cü terör çetesi Meclisi de kuşatarak, yukarıdan silahlarla bombalayarak milli iradeyi durdurmak istedi. Aynen sizin yaptığınız gibi o zamanki Meclis Başkanımızın riyasetinde milletvekili arkadaşlarımız bir araya gelerek bu demokrasi dışı saldırıya karşı yekvücut olarak mücadele etti ve milletimiz kazandı." Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kısa bir zaman önce Kore Cumhuriyeti Devlet Başkanı Lee Jae Myung’ı Türkiye’de ağırladığını dile getiren Kurtulmuş, "Fevkalade güzel, üst düzey bir görüşme gerçekleşti. Çok sayıda anlaşma karşılıklı olarak imzalandı. Şimdi bu anlaşmaların karşılıklı olarak meclislerimizden geçirilmesiyle ahdi zeminin sağlanması Türkiye-Güney Kore arasındaki ilişkilerin çok daha güçlenmesine vesile olacaktır" ifadesini kullandı. Hükümetler arasındaki bu iyi ilişkileri, parlamentolar tarafından da destekleme arzusunda olduklarını ifade eden Kurtulmuş, dostluk gruplarının, ihtisas gruplarının karşılıklı ziyaretlerinin ve özellikle uluslararası asamblelerdeki Türk ve Kore Cumhuriyeti heyetlerinin yakın çalışmasının iki parlamentoyu daha da yakınlaştıracağını vurguladı. Gelecek dönemde Asya’nın önemli güç merkezlerinden birisi olacağını belirten Kurtulmuş, "Türkiye olarak Asya ile ilişkilerimize önceki dönemlerden daha fazla önem atfediyoruz. Özellikle 2019’dan itibaren başlatılan ‘Yeniden Asya girişimi’yle Asya’daki bütün ülkelerle ilişkilerimizi çok daha ileri noktaya götürmek istiyoruz. Kaldı ki Güney Kore, Asya’daki bizim en önemli müttefiklerimizden birisidir. Hem tarihi ve kültürel yakınlığımız hem de Asya’daki ikinci ticaret ortağımız olması bakımından Güney Kore bizim için çok önemlidir. Aynı şekilde biz de kan kardeşi olarak Güney Kore için çok önemli olduğumuzu biliyoruz. Bu dostane ilişkileri çok daha ileri noktalara taşımak mümkündür" şeklinde konuştu. Türkiye’nin ve Kore Cumhuriyeti’nin dünya çapında fevkalade deneyimli şirketlerinin bulunduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Her iki ülkenin karşılıklı yatırımlarının artırılmasının ötesinde, özellikle Türkiye’nin etkisinin fevkalade büyük olduğu Orta Asya ve Afrika’da da Güney Kore ile müşterek iş birliği yapmaya hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. İki ülke arasındaki kapasite fevkalade önemli iş birliklerine de müsaittir. Özellikle bilim, teknoloji, inovasyon ve yüksek teknolojiler alanında iş birliği yapabilecek çok güçlü insan gücüne ve teknolojik altyapıya sahip olduğumuzu belirtmek isterim" diye konuştu. Filistin davası konusunda Kore Cumhuriyeti’nin tutumunu takdirle karşıladıklarını ifade eden Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Filistin’in masum ve mazlum halkına karşı destek olunması, yardımların gönderilmesi ve onların içinde bulunduğu zor durumdan kurtarılması konusundaki tavrınızı olumlu bulduğumuzu ifade etmek isterim. Yine aynı şekilde Filistin meselesinde iki devletli çözümden yana tavrınız da takdire şayandır. Ümit ederim ki bu doğru tavrımızı, doğru istikamette ilerleyen tavrınızı en kısa süre içerisinde Filistin devletini resmen tanıyarak olgunlaştırırsınız. En son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde 11 Batılı ülke Filistin’i tanıdı. Asya’nın büyük güçlerinden birisi olan Güney Kore’nin de tanınmasıyla birlikte çok güçlü bir destek verilmiş olur. Böylece Güney Kore olarak tarihin doğru tarafında durduğunuzu bütün dünyaya ilan etmiş olursunuz" Wonshik, iki ülke arasında tarihi bağların bulunduğuna işaret ederek, Kore Savaşı’nda Türkiye’nin 20 binden fazla asker göndererek Kore Cumhuriyeti’nin özgürlüğünü ve demokrasisini korumaya yardım ettiğini söyledi. Wonshik, Ayla filminde olduğu gibi Türk askerlerinin sadece savaşmadığını, savaş yetimleri için Ankara Okulunu kurduğunu, yetimlere bakarak eğitimler verdiğini anlatarak, Kore Cumhuriyeti halkı olarak buna karşı minnettar olduklarını ifade etti. Wonshik, 6 Şubat 2023’te Türkiye’nin yaşadığı deprem felaketi sırasında Kore Cumhuriyeti hükümeti ve halkının da hızla yardıma koştuğunu dile getirdi. Geçen sene aralık ayında Kore Cumhuriyeti’nde sıkıyönetim ilan edildiğini ve halkın Meclise koştuğunu, milletvekillerinin hızla Meclise geldiğini anlatan Wonshik, anayasaya uygun bir şekilde bu sıkıyönetimi iptal etmeye çalıştıklarını ifade etti. Görüşmede, NATO PA Türk Delegasyonu Başkanı AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye-Kore Cumhuriyeti Parlamentolar Arası Dostluk Grubu üyeleri AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, MHP Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, AK Parti Karabük Milletvekili Cem Şahin, AK Parti Ankara Milletvekili Kurtcan Çelebi, CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Türkiye’nin Seul Büyükelçisi Murat Tamer yer aldı. Kurtulmuş ve Wonshik, daha sonra FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında bombalanan Meclis’teki alana karanfil bıraktı. TBMM Genel Kurul Salonu’nu ziyaret ederek milletvekillerini selamlayan Kurtulmuş ve Wonshik, bir süre Genel Kurul çalışmalarını takip etti.
Bartın Dijitalleşmenin medya, pazarlama, eğitimce ekonomiye etkileri anlatıldı Bartın Üniversitesinde (BARÜ) düzenlenen sempozyumda dijitalleşmenin medya, pazarlama, eğitim ve ekonomi üzerindeki çok boyutlu etkileri disiplinlerarası bakışla anlatıldı. Bartın Üniversitesi (BARÜ) Bartın Meslek Yüksekokulu tarafından "Yeni Medya, Yeni Pazarlama: Dijital Çağın Dinamikleri" başlığıyla çevrim içi bir sempozyum düzenlendi. Etkinliğin açılış konuşmasını BARÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akkaya yaptı. Dijital çağda üniversitelerin rolünü Rektör Prof. Dr. Ahmet Akkaya, "Günümüz çağında yeni medya etkileşimin ve hızın merkezde olduğu yeni bir iletişim kültürüdür. Bu kültür düşünme biçimlerimizi, üretim anlayışımızı ve ekonomik ilişkilerimizi etkilemektedir. Bu noktada üniversitelerin temel sorumluluklarından biri de geçmişin birikimini dijital çağın gereklilikleriyle harmanlayabilen, değişen dünya şartlarına uyum sağlayabilen dijital yetkinliklere sahip bireyler yetiştirmektir. Bu sempozyum öğrencilerimizin dijital dönüşümü akademik ve uygulamalı boyutlarıyla değerlendirmesine, güncel gelişmeleri alanın uzmanlarından takip etmesine ve üniversite-sektör-toplum etkileşiminin güçlenmesine önemli katkılar sunacaktır" dedi. Dijitalleşmenin medya, eğitim ve ekonomiye etkileri Sempozyumun oturum başkanlığını Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesinden Prof. Dr. Barış Bulunmaz yaptı. Prof. Dr. Bulunmaz, "Dijital Medya ve Kültürel Dönüşüm" başlıklı değerlendirmesinde yeni medyayı ve gelişim sürecini anlatarak dijital platformların toplumsal değerler ve kültür üzerindeki dönüştürücü rolünü ele aldı. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulundan Doç. Dr. Yasemin Bilişli, "Yapay Zekâ Çağında Influencer Ekonomisi: Dijital Güvenin Anatomisi" başlıklı sunumunda influencer ekonomisinin evriminin yapay zekâ destekli içerik üretimiyle yaşadığı dönüşümü aktardı. Bağımsız araştırmacı Dr. Hakan Öngören, "Yeni Eğitim ve Dijital Vatandaşlık" başlığı altında dijitalleşen dünyada eğitim modellerinin değişimini, dijital vatandaşlık bilincini, 21. yüzyıl becerileri ve öğretmenin rolünü anlattı. "Yapay Zekâ Pazarlaması" konusunda Iğdır Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Barış Armutcu, kişiselleştirilmiş pazarlama stratejileri ve otomasyon uygulamalarının günümüz pazarlama anlayışını nasıl dönüştürdüğünü örneklerle açıkladı. Son olarak Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Nazlıcan Dindarik ise "Dijital Dönüşüm Çağında Akıllı Lojistik ve Tedarik Zinciri: Yeni Medyanın Etkileri" başlıklı konuşmasında yeni medya ve dijital teknolojilerin lojistik ve tedarik zinciri yönetiminde getirdiği yeniliklerin akıllı sistemlerde sunduğu katkılara dikkat çekti. Dijital çağın dinamiklerine ilişkin disiplinler arası bir bakış sunan sempozyum, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
İstanbul Sedef Güler cinayeti davasında tutuklu sanık: "O anda akıl sağlığımı kaybetmiş olmalıyım" Büyükçekmece’de denizde elleri ve ayakları bağlı, halıya sarılı halde cansız bedeni bulunan Sedef Güler’in öldürülmesine ilişkin 3 sanığın yargılandığı davanın görülmesine devam edildi. Tutuklu sanık Yavuz Güngör, "Ben hiçbir şey yapmadım o anda akıl sağlığımı kaybetmiş olmalıyım, uyandığımda o kadın ölmüştü" dedi. Büyükçekmece Mimar Sinan Sahili’nde 7 Haziran 2024 tarihinde denizde elleri ve ayakları bağlı, halıya sarılmış ve ağırlık bağlanmış şekilde bir kadın cesedi bulunmuştu. Hayatını kaybeden kadının 24 yaşındaki Sedef Güler olduğu tespit edilerek 3 sanık hakkında iddianame düzenlenmişti. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanıkların yargılanmasına devam edildi. Duruşmada, tutuklu sanıklar Fırat Baykara ve Yavuz Güngör ile Sedef Güler’in müşteki annesi Gülizar Sezer, müşteki abla Sevda Güler ve tarafların avukatları hazır bulundu. "Sanıkların hepsinden şikayetçiyim" Duruşmada beyanda bulunan müşteki anne Gülüzar Sezer, "Bana atılan iftiraların hiçbirini kabul etmiyorum. Sanıkların hepsinden şikayetçiyim" dedi. Müşteki abla Sevda Güler ise, "Ben ve kardeşim uyuşturucu kullanmadık" diye konuştu. "Yavuz aradığı zaman bana birisinin öldüğünü söyleseydi asla o eve girmezdim" Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Yavuz Güngör, "Ben hiçbir şey yapmadım o anda akıl sağlığımı kaybetmiş olmalıyım, uyandığımda o kadın ölmüştü. Tekrar cezaevine girmemek için böyle bir şey yaptım. O an için ne yapacağımı bilemedim ama maktule zarar vermek istemedim" ifadelerini kullandı. Tutuklu sanık Fırat Baykara ise savunmasında, "Olayın en başından beri benim suçsuz olduğum belli. Sevda başından beri bir şeyleri gizliyor. Bu olayda en zayıf halka benim. Benim üstüme oynanmaya çalışılıyor. Ben Yavuz dahil olmak üzere dosyada adı geçen kimseyle telefon bağlantısı kurmadım. Yavuz aradığı zaman bana birisinin öldüğünü söyleseydi asla o eve girmezdim" diye konuştu. Müşteki anneden sanığa: Kızıma iftira atamazsın Sanık Fırat Baykara’nın savunması üzerine söz olan müşteki anne Sezer, "Çocuklarıma iftira atamazsın’ diyerek sanıklara tepki gösterdi. Bunun üzerine anne ve sanık Baykara arasında tartışma çıktı. Yaşanan gerginlik sonrası mahkeme duruşmaya ara verdi. Duruşma ertelendi Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına hükmederek, eksik hususların giderilmesi için duruşmayı erteledi. İddianameden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Fırat Baykara, Yavuz Güngör ve Yiğit Hüseyin Ayvalık şüpheli sıfatıyla yer aldı. İddianamede denizde cansız bedeni bulunan Sedef Güler’in halıya sarıldığı, ellerinin koli bandı, ayaklarının ise zincir ve dambıl ile bağlandığının tespit edildiği belirtildi. Sedef Güler’in cansız bedeninin sarılı olduğu halı üzerinde halı yıkama fabrikası etiketi bulunduğu da iddianamede aktarıldı. Polis ekiplerince etiketteki firmaya gidildiğinde halının Zafer E. isimli kişi tarafından verildiği ifade edildi. Emniyet güçleri tarafından ifadesi alınan Zafer E. emlak işi yaptığını söyleyerek halının bulunduğu evi Fırat Baykara’ya kiraladığını anlattı. Halının bulunduğu evin Baykara tarafından kiralandığı ve Yavuz Güngör isimli sanık ile beraber kullanıldığı da soruşturma aşamasında tespit edildi. Yapılan incelemelerde 4 Haziran günü bir şahsın araç ile Sedef Güler’i Yavuz Güngör’ün kızı ile birlikte yaşadığı ikamete bıraktığı iddianamede belirtildi. Burada Sedef Güler ile Yavuz Güngör’ün kızı Y.H.G. arasında tartışma çıktığı ve Yavuz Güngör’ün Sedef Güler ile beraber Fırat Baykara adına kiralanan eve gittiği kaydedildi. Fırat Baykara’nın sonradan eve geldiği iddianamede açıklandı. Yavuz Güngör ve Fırat Baykara’nın Sedef Güler’i tespit edilemeyen bir nedenden dolayı burada öldürdükleri, cesedi yok etmek için plan yaptıkları ve bir gün sonra buluşmak üzere evden ayrıldıkları iddianamede aktarıldı. Sanıkların 6 Haziran’da tekrar buluştukları ve maktulün cesedini koyacakları valizi, zinciri ve ağırlığı aldıkları da iddianamede ifade edildi. Yavuz Güngör ve Fırat Baykara’nın Sedef Güler’in ellerini koli bandı ile bağladığı, halıya sardığı, ayaklarını zincir ve dambıl ile bağlayıp Mimar Sinan Köprüsü’nden aşağıya attıkları da iddianamede kaydedildi. Baykara’nın daha sonra polise giderek "Yavuz beni Gürpınar’da bulunan ikametine çağırdı. Eve gittiğimde hareketsiz yatan bir kadın gördüm, kontrol ettim, yaşam belirtisi yoktu. Polise haber vermek istediğimde Yavuz Güngör bana silah çekti. Nalburdan zincir ve ağırlık aldıktan sonra kadını halıya sardık. 7 Temmuz günü ise Büyükçekmece sahil tarafına gittik. Cesedi köprü üzerinden suya attık" dediği iddianamede ifade edildi. İddianamede, Yavuz Güngör’ün Yiğit Hüseyin Ayvalık aracılığıyla Yunanistan’a gönderildiği ancak daha sonra bir şekilde ülkeye iadesi sağlandığı ve Güngör’ün Edirne’de yakalandığı belirtildi. Sedef Güler’in Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan otopsi işleminin sonucunda ölüm nedeninin belirlenemediği belirtildi. Öte yandan Adli Tıp Kurumu 1 İhtisas Dairesi’nin incelemesinde maktulün kanında uyuşturucu madde bulunduğu, ölümünün uyuşturucu, uyarıcı madde sonucu meydana gelmiş olabileceği ancak baş, boyun bölgesinde ileri derecede çürüme nedeniyle yumuşak dokularında ayrıntılı analiz yapılamadığı yönünde değerlendirme yapıldı. İddianamede Fırat Baykara ve Yavuz Güngör’ün ‘nitelikli kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edildi. Yiğit Hüseyin Ayvalık’ın ise Yavuz Güngör’ün yurt dışına kaçmasına yardım etmesi gerekçesiyle ‘suçluyu kayırma’ suçundan 6 aydan 5 yıla kadar hapsi istendi.