SAĞLIK - 09 Ağustos 2019 Cuma 11:48

Sabah uyandı, görmediğini fark etti; meğer sinsi bir hastalığa yakalanmış

A
A
A
Sabah uyandı, görmediğini fark etti; meğer sinsi bir hastalığa yakalanmış

İzmir’de yaşayan 69 yaşındaki bir hasta, sabah uyandığında göremediğini fark etti ve hemen soluğu hastanede aldı.

İzmir’de yaşayan 69 yaşındaki bir hasta, sabah uyandığında göremediğini fark etti ve hemen soluğu hastanede aldı. Muayene olan kadının az kalsın göz tansiyonu nedeniyle gözünü kaybedeceği ortaya çıkarken, yaşlı kadın başarılı geçen ameliyat sonrasında sağlığına kavuştu.


Rahime Akdemir (69) bir sabah uyandığında bir gözünün görmediğini fark etti. Ne olduğunu anlamayan kadın, kör olduğunu düşünerek endişeye kapıldı. Torbalı ilçesinde yaşayan Akdemir, apar topar hastaneye kaldırıldı. Kadın, Atagöz Göz Hastalıkları Dal Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mehmet Helvacıoğlu tarafından muayene edildi. Kadının kısa sürede göz tansiyonu; yani glokom olduğu ortaya çıktı.



Sinsi bir hastalık


Dünyada 7 milyon kişiyi kör ettiği bilinen glokomu çok geç fark eden Akdemir, "Görme sıkıntısı çekiyordum; fakat yaşlılıktan diye düşünüyordum. Göz muayenesine gitmeyi ihmal ettim. Bir sabah uyandığımda tamamen göremediğimi fark ettim. Hemen hastaneye gittik. Sol gözüm tamamen kör olmuştu, sağ gözümde de yüksek oranda görme kaybı vardı. Hemen müdahale edildi; sağ gözüm tamamen kör olmaktan kurtuldu. Tedavim devam ediyor, diğer gözümü de kaybetmekten çok korkuyordum. Şimdi daha iyi görmeye başladım" dedi.



"Hastamız bir gözünü tamamen kaybedene kadar görme kaybını fark etmemiş"


Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mehmet Helvacıoğlu, sinsi bir hastalık olan ‘glokom hakkında bilgi vererek, "İlerlerken merkez görme korunduğu için kişi görme kaybının farkına varamıyor; çünkü herkesin dikkat ettiği odak noktası ‘karşıyı net görme’ kriteri. İki gözle baktığımız için tek gözde meydana gelen görme alanı daralmasını fark etmemiz çok zor. Bu nedenle mutlaka altı ayda bir hatta mümkünse üç ayda bir, ailede göz tansiyonu olan kişilerin muayeneye gelmeleri gerekir. Göz tansiyonu sınırda giden ya da normal giden kişilerin değişik dönemlerde göz tansiyonlarında yükselmeler olabiliyor ve biz yılda bir kez muayeneye gelindiğinde o yükselmeleri, dalgalanmaları yakalayamayabiliriz. O dönemde göz zarar gördüyse ve eğer hasta bundan beş yıl sonra muayeneye gelirse, bu zaman aralığında göz aşırı zarar görebilir ve glokomda yani göz tansiyonunda görme hücrelerinin kaybı maalesef geri dönüşsüzdür. Hastamız Rahime Akdemir bir gözünü tamamen kaybedene kadar görme kaybını fark etmemiş, düzenli göz muayenesi de olmadığı için sol gözü artık görmüyor. Sağ göze müdahale ettik ve görme kaybını durdurduk" şeklinde konuştu.


Glokom teşhisi koymanın detaylı test ve tetkiklerle mümkün olduğunu ifade eden Dr. Helvacıoğlu, "Glokomda tanı koymak için; Optik Koherens Tomografi (OCT) görme alanı, kornea kalınlığı araştırmalarını yapıyor ve günün değişik saatlerinde göz tansiyonu ölçümü yapıyoruz. Bunun nedeni diyelim ki sabah saat 10.00’da muayeneye geldiniz. Göz tansiyonunuz ölçüldü, sonuç 15 çıktı. Peki akşam üzeri kaç olacak? Acaba öğlen tansiyonunuz kaçtı ya da gece tansiyonunuzda bir iniş çıkış olabilir mi? Nasıl ki kol tansiyonunuz bazen 8-12 bazen, 7-9; bazen 19-20’lere yükseliyorsa göz tansiyonunda da iniş-çıkışlar yaşanabilir. O yüzden eğer bir şüphe varsa mutlaka hastalarımızı sabah saat 9.00’dan akşama kadar belli aralıklarla tansiyon ölçümüne tabi tutuyoruz" diye aktardı.



"Glokom sinsi bir hastalıktır ve kişiler fark edemeden körlüğe sürüklenebilirler"


"Sadece tansiyon yüksek çıktı diye glokom teşhisi koyarak buna tedavi başlamak büyük yanlış olur" diyen Dr. Helvacıoğlu, şöyle devam etti:


"Bu tedavide kullanılan ilaçların yan etkileri var. Glokomda ilk tercih ilaç tedavisi, eğer ilaç tedavisi yetersiz gelirse sonraki tedavi yöntemlerine geçiş yapıyoruz. Buradaki amaç göz içi basıncını belli regüle değerlerde tutabilmek. Bu basınç çok yüksek değerlerdeyse göz arkasında görme siniri üstüne bası uygulayarak, görme sinirinde harabiyete sebep oluyor. Bu harabiyet çevre bölümde daralmaya sebep oluyor. Yavaş yavaş merkeze doğru ilerliyor ve en sonunda sanki anahtar deliğinden bakar gibi çok küçük bir adacık kalıyor yine de kişi karşıyı görmeye devam ediyor. Yani glokomun terminal dönem dediğimiz artık son kör olmaya ramak kala döneminde dahi kişi karşıyı görmeye devam ediyor. Bu nedenle glokom sinsi bir hastalıktır ve kişiler fark edemeden körlüğe sürüklenebilirler."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Türkiye kompozit üssü olacak Dünyada ‘çağın malzemesi’ olarak adlandırılan kompozitte Türkiye atağa kalktı. Hedef, Türkiye’yi kompozit üssü haline getirmek. Türkiye’de yaklaşık 3 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip kompozit sektörü, 5 yıl içinde 7 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmayı hedefliyor. Kompozit Sanayicileri Derneği Başkanı Barış Pakiş, "Kompozitte elde edilecek başarılar, ülkemizin ihracatını direkt olarak etkileyecektir. Çünkü, kompozitten elde edilen ürünler yüksek katma değere sahip” diye konuştu. Pakiş, ‘çağın malzemesi’ olarak nitelendirilen kompozitin, havacılıktan savunma sanayine, otomotivden tekne üretimine, yapı malzemelerinden tarıma, enerji sektöründen altyapı çalışmalarına, gıda depolamadan banyo malzemelerine kadar onlarca sektörde kullanıldığına dikkat çekerek, "Türkiye ’kompozit konusunda dünyada öne çıkan ülkeler arasında. Hafif ve mukavemeti yüksek bir ürün. Bu sayede, kullanılan tüm sektörler için büyük avantajlar sağlıyor. Yanmaz ürün de üretilebiliyor, görselliği yüksek ürün de. Dünya çapında birçok üretim alanında kompozit ürünlere olan talep hızla artıyor. Uçaklar, otomobiller bu ürünle hafifleyip, daha az yakıt harcarken savunma sanayinde çok kritik bir ürün olarak karşımıza çıkıyor. Gelecekte hidrojen depolama kısmında da karşımıza çıkacak en önemli malzemeler arasında kompozit yer alıyor. Bu malzeme Türkiye’de de ciddi şekilde kullanılıp, üretiliyor. Kompozit pazarında Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, ABD, Çin ve Brezilya güçlü konumda. Tüm dünyada global kompozit pazarının, 2026 yılında yüzde 7,5 büyüyerek 126,3 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Türkiye’nin bu ticaretten aldığı pay ise yüzde 1 ile 1,5 arasında değişiyor. Biz, bu pastadan daha fazla pay almak istiyoruz. Bizim hedefimiz, Türkiye’yi bir ‘kompozit üssü’ haline getirmek. Aslında bu ortama da sahibiz. İlgili bakanlıklarımız da kompozit sektörüne ciddi şekilde eğilmiş durumda. Kompozit konusunda iki ana ham madde var ve Türkiye olarak bunlara sahibiz. Bunları işleyecek yerli-yabancı üretici şirketlerimiz de var. Tüm bunlar birleşince ‘neden daha iyi noktalara gelmeyelim?’ diyoruz. Kompozitte elde edilecek başarılar, ülkemizin ihracatını direkt olarak etkileyecektir. Çünkü, kompozitten elde edilen ürünler yüksek katma değere sahip. Bu da ihracatımızın hızlı bir şekilde artmasına yardımcı olacak. Sektörümüz, üretim teknolojileri bakımından da çok iyi noktalarda. Aynı zamanda ülkemizin istihdamına da ciddi katkı sunuyoruz. Türk kompozit endüstrisinin uluslararası buluşma noktası olması hedefiyle 10-12 Ekim 2024 tarihleri arasında ‘Meet4Composite’ fuarı düzenlenecek. Gelecek 5 yıl içinde sektörümüzün büyüklüğünü 7 milyar dolar seviyelerine çıkarmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
Ankara Yaşlı Destek Programı’na başvurular başladı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, yaşlıların korunması, desteklenmesi ve yaşamlarının kolaylaştırılması için belediyeler tarafından hazırlanacak projelerin değerlendirileceği Yaşlı Destek Programı’na (YADES 2024) başvuruların başladığını belirterek, bu yıl YADES için 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdıklarını bildirdi. Göktaş, yaşlı nüfus oranının yüzde 10,2’ye yükseldiği Türkiye’de, bakanlığının yaşlılara sunulan hizmetlerin sayısının artırılması ve ihtiyaçlara göre çeşitlendirilmesi için çalışmalarını sürdürdüğünü belirtti. Göktaş, “Bu kapsamda bakanlığımızca aile temelli aktif ve sağlıklı yaşlanmanın desteklenmesi politikasını YADES programıyla sürdürüyoruz. Yaşlılarımıza yönelik hizmetlerin sunumunda kurum bakımı hizmetleri yanında, evde bakım, gündüz bakım gibi koruyucu önleyici alternatif hizmet modellerini de yaygınlaştırıyoruz. Ayrıca yaşlılar ve yakınlarının öncelikli tercihi olan gündüz bakım ve evde bakım destek hizmetlerinin geliştirilmesi için projeler yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı. “Bu yıl 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdık” Bakan Göktaş, 2016’da uygulanmaya başlanan ve genel bütçeden aktarılan kaynakla sürdürülen YADES ile yerel dinamikleri harekete geçirerek, yaşlılık alanında farkındalık oluşturmayı, yaşlıların ev ortamlarında ve sosyal hayata katılımlarının desteklenmesini amaçladıklarını belirterek, şunları kaydetti: “65 yaş üstü vatandaşlarımızın korunması ve desteklenmesiyle bakım desteği ve psikososyal desteğe ihtiyacı olanların yaşadıkları mekanlarda gerekli bakımlarının yapılarak yaşamlarının kolaylaştırılmasını sağlamak üzere, 8 yılda toplam 45 milyon TL finansman desteği sağladık. Bu kapsamda 8 yılda 42 belediyede yürütülen 74 projeyle 87 bin 987 hanede 128 bin 691 yaşlıya ulaştık. Yaşlıların korunması, desteklenmesi ve yaşamlarının kolaylaştırılması için belediyeler tarafından hazırlanacak yeni projelerin değerlendirileceği YADES 2024 başvuruları ise başladı. Bakanlığımızca bu yıl YADES için 11 milyon 278 bin lira ödenek ayırdık.” Proje teklifleri 3 Haziran’a kadar valiliklere teslim edilecek YADES 2024 programı kapsamında ayrılan ödeneğin bakanlık tarafından belirlenen usul ve esaslar kapsamında belediyelerin hazırlayacakları ve valiliklerce teklif edilecek projeler için kullandırılacağını kaydeden Göktaş, belediyelerce hazırlanacak projelerin sürelerinin bir yıl olacağını, onaylanan projelerin, belediyeler tarafından uygulanacağını ve denetimlerin ise valilikler aracılığıyla yürütüleceğini ifade etti. Bakan Göktaş, programa başvuracak belediyelerin hazırlayacakları proje tekliflerini, en geç 3 Haziran saat 17.00’ye kadar valiliklere teslim etmesi gerektiğini bildirdi.
Sivas Güneş çarpması olarak düşünülüyor, asıl tehlike fark edilmiyor İlkbahar’ın gelmesiyle birlikte kene popülasyonunda artış devam ediyor. İnsanların hayatını kaybetmesine sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), İç Anadolu Bölgesi’nde hızla yayılıyor. Kene ısırıklarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sivas Numune Hastanesi’nde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, “Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor” dedi. Baharın gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateş (KKKA) virüsüne sebep olan kene ısırığı vakaları görülmeye başlandı. Kırsal kesimlerde daha sık rastlanan ve tedavi olunmadığında ölüme neden olabilen kene ısırığı hakkında uzmanlar sıklıkla uyarılarda bulunuyor. Hastalığın belirtilerini sıralayan uzmanlar, belirtilerin görülmesi halinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmasını öneriyor. Sivas Numune Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları bölümünde görev yapan Uzman Doktor Murtaza Öz, KKKA virüsüne ilişkin bilgiler verdi. Virüsü taşıyan kenelere Sivas ve çevresinde çok sık rastlandığını ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Çok çeşitli kene türleri var ama bizim bölgemizde endemi oluşturan Kırım Kongo bulaşına sebep olan Hyalomma burada daha ön planda. Keneler yaklaşık 20 civarında hastalık bulaştırma potansiyeline sahip. Bunun başında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) geliyor. Kırım Kongo bulaşı, kenelerin insanları ısırmasıyla oluşuyor. Hayvanlarda ise belirti vermeden sessiz enfeksiyon şeklinde seyredebiliyor. Kasaplarda da kesim sırasında bulaş söz konusu olabiliyor” dedi. “Temas riskini azaltmak gerekiyor” Vücutta kene görülmesi halinde yapılması gerekenleri anlatan Murtaza Öz, “Keneyi çok ürkütmemek lazım. Üzerine kolonya dökülmesi ve yakma gibi şeyler yapılmamalı. İlk yapılması gerek bir sağlık kuruluşuna gitmek. Çıkarıldıktan sonra o bölge bol sabunlu su ile yıkanmalı ve alkol ile dezenfekte edilmeli. Özellikle kene teması için risk faktörü taşıyan tarım ile uğraşan insanlar uzun kollu ve açık renkli giyişiler giyebilir. Pantolonu çizmenin veya çorabın içine geçirebilir. Temas riskini azaltmak gerekiyor” şeklinde konuştu. Güneş çarpması değil kene ısırığı Hastaların bir kısmının kene ısırığını fark etmediğini ifade eden Uzman Doktor Murtaza Öz, “Kene ısırığını fark edenler de genellikle duş aldıklarında fark edebiliyor. Hastalarımız rutin tarama yapmıyor. Bunun dışında hasta bağ, bahçeden geldikten sonra özellikle güneş çarpması olduğunu ifade ediyor. ‘Beni güneş çarptı’ diyor, keneyi fark etmiyor. Bulantı, kusma, baş ağrısı gibi şikâyetler başlıyor. Güneş çarpması diye kendini önemsemiyor ve hastaneye başvurmuyor. Bu da sıkıntılı bir durum. Güneş çarpması diyerek hastalığın hem ilerlemesine neden oluyor hem de tedavinin gecikmesine neden oluyor” ifadelerine yer verdi.