SAĞLIK - 06 Temmuz 2025 Pazar 10:25

Şeker hastalığı artık küçük yaşlarda da görülebiliyor

A
A
A
Şeker hastalığı artık küçük yaşlarda da görülebiliyor

Ülkemizde 0-18 yaş grubundaki her 100 bin çocuktan yaklaşık 10-20’sinde Tip 1 diyabet görülüyor. Hastalığın görülme yaşı giderek düştüğünü, okul öncesi dönemde, hatta 1 yaşından küçük bebeklerde bile tanı konulabildiğini belirten Uzm. Dr. Jalilova, "Bu durum, ebeveynlerin ve sağlık çalışanlarının çocuklarda diyabet belirtilerini erken fark etmesinin önemini artırmaktadır" dedi.


Aileler çocuklarında şeker hastalığından şüphelenmediği için doktora farklı sorunlarla başvuruyor. Sık idrara çıkma, özellikle geceleri alt ıslatma, aşırı susama, iştah açık olmasına karşı kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk en sık görülen belirtiler. Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Dr. Arzu Jalilova kan şekerini düzenleyen insülin hormonunun eksikliğinin, yetersizliğinin Tip 1 diyabete neden olduğunu hatırlattı. Jalilova, çocukluk çağında en sık görülen diyabet türünün Tip 1 diyabet olduğunu ve son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sıklığında artış gözlendiğini kaydetti. Tip 1 diyabetin genellikle ani başlangıçlı olduğunu ve belirgin belirtilerle kendini gösterdiğini belirten Uzm. Dr. Jalilova, "Sık idrara çıkma (özellikle geceleri alt ıslatma), aşırı susama, iştah açık olmasına karşı kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk en sık görülen belirtilerdir. Bu belirtiler hızla ilerleyebilir ve tedavi edilmezse ‘diyabetik ketoasidoz’ adı verilen, hayatı tehdit eden bir tabloya yol açabilir" diye konuştu.



Anne babalar diyabetten ne zaman şüphelenmeli


Genelde ailelerin çocuklarında şeker hastalığından şüphelenmediğini, bu yüzden de doktora farklı sorunlarla başvurduklarını belirten Uzm. Dr. Jalilova, anne babaları tanıda geç kalmamaları konusunda uyardı; "Çocuklarında bu belirtileri gören anne babalar zaman kaybetmeden bir endokrinoloji uzmanına başvurmalıdır. Özellikle aniden gelişen kilo kaybı, susuzluk ve sık idrara çıkma belirtileri alarm verici olmalıdır. Basit bir parmak ucu kan şekeri ölçümü ile tanıya ulaşmak mümkündür" dedi.



Tedavide büyük ilerlemeler var


Çocuklarda Tip 1 diyabet tedavisinde büyük ilerlemeler kaydedildiğini belirten Uzm. Dr. Arzu Jalilova bu konuda şu bilgileri verdi:


"Bu tedavi yöntemlerinden biri kısaca SGM denilen Sürekli Glukoz İzleme Sistemleridir. Parmak delmeden, deri altından kan şekeri düzeyini sürekli ölçen sensör sistemleri çocukların yaşam kalitesini artırmaktadır. Bir diğeri ise Hibrit Kapalı Döngü Sistemleri ya da diğer adıyla yapay pankreas teknolojileridir. Hem insülin pompası hem de SGM kullanan sistemler, daha iyi glisemik kontrol sağlamaktadır."



Anne babalara öneriler


Araştırmalar, ülkemizde 0-18 yaş grubundaki her 100 bin çocuktan yaklaşık 10-20’sinde Tip 1 diyabet görüldüğünü göstermektedir diyen Uzm. Dr. Jalilova tanıdan sonra ilk günlerin zorlayıcı olabildiğini, ancak doğru eğitim ve destekle bu süreç yönetilebileceğini söyledi. Tedavi sürecine çocuğun da aktif şekilde dahil edilmesi gerektiğini belirten Jalilova, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Yaşına uygun şekilde çocuğa hastalığı anlatmak ve onu yönetim sürecine dahil etmek uzun vadede olumlu sonuç verir. Eğitim öğretim dönemlerinde okulda öğretmen ve yöneticilere bilgi verilerek çocuğun diyabet yönetimi güvence altına alınmalıdır. Düzenli kan şekeri takibi, insülin kullanımı ve dengeli beslenme en önemli üçlüdür. Endokrinoloji uzmanı ile yapılan rutin kontroller, hem tedaviye yön verir hem de komplikasyonları önler. Diyabetli çocuklar spor yapabilir, sosyal aktivitelere katılabilir; önemli olan planlı ve bilinçli olmaktır."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Trabzon Trabzon’da gıda işletmelerine yönelik denetimlerde 121 işletmeye para cezası Trabzon’da 6 aylık dönemde gıda ve yem üreten işletmelere yönelik 4 bin 480 denetim yapıldı. Yapılan denetimlerde ürünlerin mevzuatlara uygunluğunu kontrol etmek amacıyla 660 adet numune alınırken, mevzuata uygun olmayan 121 gıda işletmesine idari para cezası uygulandı. Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürü İsa Kaplan yaptığı açıklamada, 2025 yılının ilk 6 aylık döneminde gıda ve yem üreten, satış ve toplu tüketim faaliyeti yürüten işletmelere yönelik 4 bin 480 denetim yaptıklarını belirterek, kontrollerde tespit edilen uygunsuzluklar nedeniyle 121 gıda işletmesine idari para cezası uyguladıklarını söyledi. Kaplan, "Bilindiği üzere gıda zincirinin tüm aşamalarında tüketici sağlığının korunması ve güvenilir gıda arzının sağlanması Bakanlığımızın sorumluluğundadır. Kontrol ve denetimlerde hijyenik gereklilikler, ürünlerin hazırlanma, saklama, satış şartlarını ve etiket kontrolleri yaptık. Yapılan denetimlerde ürünlerin mevzuatlara uygunluğunu kontrol etmek amacıyla 660 adet numune aldık. Gerek analiz sonuçlarına göre, gerekse resmi kontrollerde tespit edilen uygunsuzluklar nedeniyle 121 gıda işletmesine idari para cezası uygulandı. Halk sağlığını korumak amacıyla gıda işletmelerine yönelik kontrol ve denetimlere büyük bir titizlik ve hassasiyetle devam ediyoruz. Tüketicilerimizin hijyenik olmayan şartlarda açıkta satılan ve üzerinde etiket bilgileri bulunmayan ürünlerini kesinlikle satın almasınlar" dedi. Kaplan, denetimlere yıl boyunca devam edileceğini belirterek, vatandaşlardan gelecek bildirimlerin son derece önemli olduğu, vatandaşların gıda ile ilgili karşılaştıkları her türlü olumsuzlukta ALO 174 Gıda ihbar hattından ve 05011740174 numaralı Whatsapp ihbar hattına bildirebileceklerini sözlerine ekledi.
Ordu TVHB Başkanı Eroğlu’ndan KKKA ve şap hastalığı uyarısı Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB) Merkez Konseyi Başkanı Ali Eroğlu, Türkiye’de kene yoluyla bulaşan Kırım-Kongo kanamalı ateşi (KKKA) vakaları ile son günlerde görülen şap hastalığına ilişkin açıklamalarda bulundu. Eroğlu, Ordu Veteriner Hekimler Odası’nda düzenlenen toplantı ile, ildeki veteriner hekimler ile bir arya geldi. Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak, özellikle son aylarda Türkiye’de görülen Kırım-Kongo kanamalı ateşi ve şap hastalığı ile ilgili görüşlerini meslektaşlarla paylaşmak, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çalışmalarını değerlendirmek amacıyla il ziyaretleri gerçekleştirdiklerini belirten Eroğlu, şap hastalığının SAT 1 tipi olduğunu ve bu tipin Türkiye’de daha önce görülmediğini söyledi. "SAT 1 tipi ülkemizde ilk kez görülüyor ancak yasal ve bilimsel anlamdaki önlemler alındıktan sonra bir sıkıntı söz konusu değil" SAT 1 tipinin, diğer 7 şap tipiyle hastalık yapma ve diğer özellikler açısından çok farklı olmadığını kaydeden Eroğlu, "Hastalığın haberi alındığı ilk günden itibaren konuyla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çoğunlukla hayvan hareketlerinin durdurulması sorusu soruluyor. Biz de başından bu yana uzman ekibimiz ile konuyu değerlendirdik. SAT 1’in ülkemizde ilk defa görülmesi dolayısı ile popülasyon daha önceki tiplere göre aşılandığı için bağışıklık onlara karşı söz konusu, yaygınlığının sebebi de budur. Bizim tespitlerimize göre herhangi bir paniğe gerek yoktur. Diğer tiplerde olduğu gibi bunda da yasal ve bilimsel anlamdaki önlemler alındıktan sonra bir sıkıntı söz konusu değil" dedi. "İnsanlarda çoğu zaman hafif belirtiler gösteriyor, insan sağlığı için sıkıntı yoktur" Şap hastalığının insanlara bulaşabilen bir hastalık olduğunu ancak çoğunlukla hafif belirtilerle seyrettiğini ve herkeste görülmediğini vurgulayan Eroğlu, "Onun için halk sağlığı açısından bir sıkıntı yoktur. Asıl önemli tarafı, hayvanlardaki verim kaybına sebep olması dolayısı ile ekonomik değer anlamında önemli. Yapılan tespitlere göre süt verimini yüzde 70, et verimini yüzde 30’dan daha fazla etkiliyor. Yetişkin hayvanlarda ölüme neden olmuyor ancak daha çok buzağılarda ölüme neden olan bir hastalık. Hastalığa karşı alınması gereken, hayvan hareketlerinin önlenmesi, hayvan pazarlarının kapatılması ve asıl önemli olan da bir an önce ülke genelinde en azından sığır varlığının yüzde 80’inin aşılanması gerekiyor. Bunlar zamanında gerçekleştirildiği takdirde panik ya da tehlike söz konusu değil" ifadelerini kullandı. "Bağışıklık seviyesi bir noktaya gelecek, sonrasında bölgesel ya da Türkiye genelindeki kısıtlamalar kaldırılacak" Bakanlığın aldığı önlemleri ‘yerinde’ olarak nitelendiren Eroğlu, şap hastalığının viral bir hastalık olduğunu ve hızla yayıldığını belirterek, "İnsan hareketleri, rüzgar, kuşlarla, taşınan ot ve yemlerle de bulaşan bir hastalık. Dikkatli olduğumuz zaman en kısa sürede ülkemizin bunu bertaraf edeceğine inanıyoruz. Aşılama bitecek ve ayrıca bir antikor oluşacak, bağışıklık seviyesi bir noktaya gelecek, bunun için en az 3 hafta daha süre gerekiyor. Sonrasında bölgesel ya da Türkiye genelindeki kısıtlamalar kaldırılacak" şeklinde konuştu. Keneye karşı ‘geç kalmaktan kork’ uyarısı KKKA konusunda da değerlendirmelerde bulunan Eroğlu, hastalığın taşıyıcısı olan kenelere karşı dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Eroğlu, "Maalesef 15 insanımız hayatını kaybetti. Ordu da İç Anadolu’ya bakan tarafı ile riskli bölgelerden bir tanesi. Artvin’den Bolu’ya kadar olan çizgideki illerde özellikle Tokat, Sivas, Erzincan, Amasya görüldü. Ancak şu anda 33’ten fazla ilde görülüyor. Her kene hastalık etkeni taşımıyor. Sadece 46 çeşit tür kene var ve bunlardan 1 tanesi bu hastalığı yapıyor. Bu hastalık, halkın eğer doğru bilgilendirilmesi sağlanırsa can kaybına sebebiyet vermez. Biz; ‘Keneden korkma, geç kalmaktan kork’ şeklinde söylüyoruz" diye konuştu. Eroğlu ayrıca, kene görüldüğünde çıplak elle değil, tedbirli şekilde vücuttan uzaklaştırılması gerektiğini ve ardından sağlık kuruluşuna başvurulmasının önem taşıdığını belirtti. "Havaların ısınması ile görülüyor, kırsal kesimde açık renk ve uzun elbiseler giyilmesi, kırsal dönüşü vücutta kene taraması yapılması gerekiyor" Hastalığın havaların ısınmasıyla, 15 derecenin üzerine çıkmasıyla birlikte görülmeye başlandığını vurgulayan Eroğlu, bireysel önlemlerin önemine dikkat çekerek, "Kırsal alanlara gidildiğinde mutlaka pantolon paçaları çorabın içerisine konulmalı, uzun kollu ve açık renkli giysiler giyilmeli, akşam eve dönüldüğünde ise vücutta mutlaka kene taraması yapılmalı. Hayvanların veteriner hekim kontrolünde ilaçlanması, sütte ve ette kalıntı bırakmayan ilaçların kullanılması gerekiyor" şeklinde konuştu. Programda, TVHB Merkez Konseyi Başkanı Ali Eroğlu ve Ordu Veteriner Hekimler Odası Başkanı Tayfun Kara tarafından karşılıklı hediye takdiminde bulunuldu. Program, veteriner hekimlerinin katılımı ile fotoğraf çekilmesinin ardından sona erdi.
Ankara 15 Temmuz Gazisinden FETÖ elebaşı Gülen’e: "Müslüman diye geçiniyordu, kendi toprağına bile gömülmedi" Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı Genel Başkanı Lokman Aylar, 15 Temmuz Gazisi Yusuf Atak ve 15 Temmuz Şehidi Mustafa Solak’ın eşi ile oğlu Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) hain darbe girişimi sırasında yaşadıklarını anlattı. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan, demokrasiyi hedef alan Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) hain darbe girişiminin üzerinden tam 9 yıl geçti. ‘15 Temmuz Milli Birlik Günü’ dolayısıyla Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı Genel Başkanı Lokman Aylar, 15 Temmuz Gazisi Yusuf Atak ve 15 Temmuz Şehidi Mustafa Solak’ın eşi ile oğlu duygu ve düşüncelerini İhlas Haber Ajansı muhabirine aktardı. "Fethullah Gülen denen alçak öldüğünde sazlı sözlü eğlenceler düzenlendi" Karanlık geceyi asla unutmayacaklarını vurgulayan Başkan Aylar, "250 tane şehit verdik, 2 bin 700’e yakın gazimiz var. Bugün milletimizin tarihinde unutulmaması gereken, unutmayacağımız ve unutturmayacağımız bir gecedir. Türkiye tarihinin değil, dünya demokrasisinde de çok önemli bir yeri vardır. Ülkeyi sevenler, ülkesinde devletin yanında olanlar ve ülkeye ve millete karşı olup kendini dış güçlere bağlayan bazı güçlerin de ortaya çıktığını gördük. Çok acılar yaşandı, şehitler verdi, kiminin düğünü vardı, kiminin nişanı vardı, kiminin yeni çocuğu doğmuştu. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Milletimize, Cumhurbaşkanımıza ve Devlet beye hakikaten bir gazi olarak çok teşekkür ediyorum. Hainleri temizledik, o hainlerin kimler olduğunu gördük. Hiçbir zaman bir daha 15 Temmuz gibi bir hayal kurmasınlar. Çünkü bu millet onları o hayallerinde boğacaktır. Eğer bir kez daha milleti sokağa dökerlerse, o gece yarım bıraktığımız işi biz tamamlamaya söz veriyoruz. Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı olarak biz 15 Temmuz gazilerimizle, şehitlerimizle, tüm şehit ailelerimizle ve gazilerimizle birlikte beraberiz ve devletimizin her zaman yanında olacağız. Fethullah Gülen denen alçağın öldüğü haberini aldığımızda tabii ki şehit ailelerimizin intikamı alındı. Şehit aile ve gaziler olarak bir yerlerde lokma döktürüldü, bir yerlerde davul çalındı. Bazı yerlerde sazlı sözlü eğlenceler düzenlendi" şeklinde konuştu. "Hala vücudumda bir kurşun var" O gün hasat için Haymana’da olduğunu söyleyen Emekli Astsubay olan 15 Temmuz Gazisi Yusuf Atak, "Gece bir telefon geldi. Bir darbe girişiminin olduğundan bahsedildi. Siyasi anlamda bir partinin yönetim kadrosundaydık. İsmimizin FETÖ terör grubunun içinde olduğunu öğrendik. Millet Meclisi bombalanıyor denilince Gençlik Caddesi üzerinden Milli Savunma Bakanlığı’nın oraya kadar gelebildim. Orada 3 kurşun yedim, yaralandım. İslam’a, Türk vatanının birliğine ve bütünlüğüne inananlar kazandı. Ucu dışarıda olan hain grup mağlup oldu. Milli Savunma Bakanlığı’nın kapısında tanklar vardı. Silahlı, asker kıyafeti giymiş kişiler vardı. Subay olan bu kişilerin elinde, malumunuz nöbet tutan erlerin silahları vardı. Kendim de asker olduğum için bu işleri çok iyi biliyorum. Şahısların o durumuna müdahil oldum. Ateş etmemeleri ve silahları bırakmaları devlete, millete isyan etmemeleri konusunda uyardım. Kendimin de asker olduğunu beyan ettim. Onların bu tavrı ne yazık ki bizlere karşı menfi oldu. Oradan bir general düzeyinde rütbesi olduğunu düşündüğüm bir şahıs tarafından ateş emri verildi. Ateş edilince yerden seken mermiler sol bacağıma 3 kurşun olarak isabet etti. Yaralandık, tedavi gördük. Süreç sonrasında hala vücudumda bir kurşun var. Mehmetçik kıyafetini giymiş olmaları, mensubu olduğum Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait kişilerin zehirlenmiş tiplerin olması en büyük üzüntülerimizden bir tanesiydi" ifadelerini kullandı. "Müslüman diye geçiniyordu, kendi toprağına bile gömülmedi" Gazi Atak, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in ölüm haberi ile ilgili duygu ve düşüncelerini şu ifadelerle belirtti: "Vatan millet düşmanlarının ölümü bizleri tabii ki ilahi adaletin tecelli ettiği konusunda manevi anlamda mutlu etti. İnsanların ölmesine karşıyız, kimse kimseyi öldürmesin ama şu var; vatana ihanet edenlerin kesinlikle canlarıyla ödemesi. Çünkü 250 şehidin vebali ondaydı. Türk yargısı ona cezasını verseydi, en ağır cezayla cezalandırıp kendi topraklarımızda cezasını infaz ederken ölmesi bizi daha mutlu ederdi. Dolayısıyla da o şahsın yaptığı, kendiyle beraber mezara gitti. Bakın kendi toprağında bile değil. Müslüman diye geçinen bir insan Müslüman topraklarında değil" "Babamı ben yıkadım" Şehit oğlu olmanın kimseye nasip olmayacağını söyleyen ve babasının boyacı olduğunu belirten Şehit Mustafa Solak’ın oğlu Emre Solak, "Babamla 18 yıl geçirdim. Çok güzel bir babalık yaptı. Babam gece çalışacağı için erken yatmıştı. İstanbul’dan babamın askerlik arkadaşı haber etti. Babam ‘hainler’ demiş. Annem duymuş. Onun için hemen üstünü giymiş. Annem, nereye gidiyorsun Mustafa deyince. Külliyeye gidiyorum demiş. İnerken bizim komşumuzu görmüş. Demiş, nereye gidiyorsun cenke mi Mustafa? Benim gitmem lazım. Sen, ben gitmezsem kim gidecek? Vatan elden gidiyor demiş. Sabah kalktığımda babam gelmemişti. Aradım, telefona cevap vermedi. Eli kanda da olsa o telefonu açardı. Sonra amcamı aradım, dedim babam yok. Bütün akrabalarımız babamı aradı. En son biri babamın telefonunu açıp demiş ki, Devlet Demiryolları Hastanesi’nde, ağır yaralı, gelin. Hastaneye gidince her yer kan revan içindeydi. Doktor geldi, bizi sordu. Eşiyle oğlu dedi amcam. Bize sakinleştirici yaptılar. Amcam geldi. Emre, evin reisi olmak kolay değil dedi. Evin reisi babam, başka kimsem yok dedim. Baban artık şehit dedi. O hastanenin bahçesi bana çukur oldu. Ben o çukura gömüldüm. Yaşınız 18, babanızı kaybediyorsunuz. Doğduğumdan beri acılar çekiyorum. Amcama dedim ki, senin için sözümü tuttum. Hiç ağlamadım. Senden de benim bir ricam var, babamı ben yıkamak istiyorum. Amcam ilk inanmadı bana. Babamı ben yıkadım. Çok şükür bir uzuv kaybı yoktu. Şarapnel parçası iç organlarını parçalamıştı" dedi. Emre Solak, babasını yıkadığında yününün şehadete güldüğünü ve defnettikten sonra mezarlıktan çok güzel bir koku geldiğini, daha önce böyle bir koku koklamadığını belirtti. 2 ay önce umreye gittiğinde ise Kabe’deki koku ile babasının mezarında kokladığı kokunun aynı olduğunu söyleyen Emre Solak, 2’nci sefer de Umre için Kabe’ye gittiği vakit babasının silüetini gördüğünü aktardı. "Rabbim beni ilk oğlumla sınav etti, sonra eşimle" Şehit haberini aldığında dünyasının başına yıkıldığını belirten Şehit Mustafa Solak’ın eşi Melek Solak, "Emre ile tek başıma kalacağım. Ona hem anne hem baba olacağıma, emanetine iyi bakmaya söz verdim. Önce Rabbimin emaneti, sonra şehidimin emaneti dedim. Rabbim beni 2 defa sınadı. Gerçekten de çok memnunum. Allah razı olsun oğlumdan da. Rabbim beni ilk oğlumla sınav etti, sonra eşimle. Acımız gerçekten çok büyük ama gururumuz daha büyük. Oğlum da babasının izinde gidiyor. Çünkü babası çok mükemmel bir insandı. Mustafa hep şehit olmayı isteyen birisiydi. Kendisi Mardin’de askerlik yapmış. Terörle göz göze geldim, çatıştık ama bir şehit olamadım derdi. Ufak tefek birisiydi ama yüreği çok büyüktü, cesurdu. Kardeşi Sivas’ta askerlik yaptı. Kardeşine inşallah şehit olursun derdi. Abi kardeşe söyleyebilir mi bunu? Söyleyemez. Şehit abisi olmaktan gurur duyarım derdi. Çarşamba günü oğlumun küçük bir diş operasyonu vardı. Emre dedi ki acıktım baba dedi. O da dedi ki oğlum lokantada ne yapacaksın, alayım ama evde yapıp yiyelim. Markete uğradık. Bir de tuttu kocaman karpuzu aldı. Mustafa, biz 3 kişiyiz. Bu koca karpuzu ne yapacaksın? Dolaba da sığmıyor dedim. Sen ne yapacaksın, 2 gün sonra çok kalabalık olacak dedi. Cuma günü 2 gün sonra gerçekten de kalabalık oldu. Onlara malum oluyordu, ben biliyorum" diye konuştu.