SAĞLIK
19 Kasım 2025 Çarşamba - 09:36 Ağaca takılıp 1,5 saat asılı kalan paraşütçü, yeniden uçmak istiyor Antalya’da yamaç paraşütü yaparken ağaca takılan ve 1.5 saat havada asılı kaldıktan sonra kurtarılan 42 yaşındaki Mehmet Tarık Yanar, Adana’da geçirdiği ameliyatlar sonucu yeniden sağlığına kavuştu. Tedavisi süren Yanar, "Seneye ilk hedefim yeniden uçabilmek" dedi. Olay, geçen 22 Mart tarihinde Antalya’nın Alanya ilçesinde meydana geldi. Arkadaşlarıyla birlikte yamaç paraşütü yapan Mehmet Tarık Yanar, yaklaşık 800 metre rakımlı tepeden havalandı. Bir süre havada süzülüp, yaklaşık 650 metre rakıma geldiğinde kontrolünü kaybeden Yanar, ormana düştü. İhbar üzerine bölgeye UMKE, itfaiye, polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Ormanda yapılan arama kurtarma çalışmalarında Yanar’a ulaşan ekipler, ilk müdahaleyi olay yerinde yaptı. Bacağında kırık olduğu belirlenen Yanar, yaklaşık 1,5 saat süren çalışma sonucu bulunduğu noktadan alınarak ambulansla hastaneye kaldırıldı. Antalya’da ilk müdahalelerin ardından Yanar, Acıbadem Adana Ortopedia Hastanesi’ne sevk edildi. Adana’ya geldikten sonra 3 hafta hastanede kalan Yanar, geçirdiği ameliyatların ardından taburcu edildi. Yaklaşık 3 ay tedavi gören Mehmet Tarık Yanar, yeniden yürümeye başladı. "Şu anda kemik iyileşmesi oluyor" İhlas Haber Ajansı’na konuşan Acıbadem Adana Ortopedia Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doktor Alper Gölpınar, "Hastamız 1.5 saat ağaçta asılı kalıyor ve her 2 ayağında da kırıkları vardı. Sağ bacağını kaybetme riski vardı. Komplike bir müdahale yaptık ve fiskatör dediğimiz sistemi taktık. Hem topuk, hem ayak bileği hem de diz çevresi kırıkları için 4 kez ameliyat yaptık. Şuanda kemik iyileşmesi oluyor. Kemik iyileştikten sonrada son 1 ameliyat daha yapacağız. Yeniden yamaç paraşütü yapar hale getireceğiz" dedi. "Yeniden uçacağım" Yeniden yürümeye başlayan ve sağlığına kavuşan Mehmet Tarık Yanar, "Çok ciddi bir kaza geçirdim. 3 saat süren kurtarma operasyonu sonucu kurtarıldım. Adana’ya ilk geldiğimde ayağım aslında kurtarılabilecek şekilde değildi. Gerekli müdahaleler yapıldı. Çok sancılı süreçler geçirdim. Şu an yürüyebiliyorum, çok mutluyum. İyileştikten sonra yeniden yamaç paraşütü yapmayı bekliyorum" diye konuştu.
19 Kasım 2025 Çarşamba - 09:28 Anne karnında böbreği şişen bebek, 1 aylıkken ameliyatla sağlığına kavuştu Diyarbakır’da, anne karnındayken şişlik tespit edilen 4 aylık Ömer Asaf, 1 aylıkken Memorial Dicle Hastanesi Çocuk Cerrahı Op. Dr. Taner Kamacı’nın yaptığı operasyonla böbreği çürümekten kurtardı. Diyarbakır’da doğan Ömer Asaf Tanrıkulu, anne karnındayken kadın doğum uzmanının yaptığı ultrasonlarda sağ böbreğinde ciddi genişleme olduğunu tespit etti. Doğumdan sonra sağ böbreğinde idrarın rahat bir şekilde mesanesinden süzülmediği tespiti üzerine ameliyat kararı alındı. Memorial Dicle Hastanesi Çocuk Cerrahı Op. Dr. Taner Kamacı, Ömer Asaf’ı başarılı bir şekilde ameliyat ederek, böbreğin çürümeden kurtarılmasını sağladı. Op. Dr. Tamer Kamacı, Ömer Asaf’ın daha anne karnındayken kadın doğum uzmanının yaptığı ultrasonlarda sağ böbreğinde ciddi genişleme olduğu tespit edildiğini ve o şekilde doğumu olduğunu söyledi. Doğumdan sonra yapılan ultrasonlarda yine sağ böbreğinde çok ciddi genişleme tespit ettiklerini belirten Kamacı, "Sonrada bu sağ böbreğindeki genişlemenin sebebini araştırdık. Anne karnında başlayan böbrek genişlemesine Antenatal hidronefroz diyoruz. Bunun en sık sebeplerinden bir tanesi böbrek çıkışında darlık olmasıdır. Bu duruma biz kısaca UPJ darlığı diyoruz. Ömer Asaf’ta da bu rahatsızlığı tespit ettik. Bu darlıktan dolayı Sağ böbreğinden idrarın rahat bir şekilde mesanesine akamadığını tespit ettik. Hem genişlemenin fazla olması, hem de boşalmanın hiç olmaması nedeniyle daha 1 aylıkken ve böbreği bozulmadan ameliyatını gerçekleştirdik" dedi. Gayet başarılı bir ameliyatla böbrek çıkışındaki o dar kısmın ameliyatla çıkartılıp daha geniş bir anastomozla tekrar idrar kanalını böbreğine bağladıklarını ifade eden Asaf, "Ameliyattan sonra o bölgeye bir stent koyduk ve bir ay sonra da o stenti (kateteri) çektik. Ömer Asaf, şu anda 4 aylık oldu. Kontrollerinde her şey yolunda. Böbreğindeki o genişlemeler geriledi. Böbreğinde her hangi bir fonksiyon kaybı olmadı. Artık idrar yolu enfeksiyonu geçirmiyor. Bundan sonra ona uzun, sağlıklı bir ömür diliyoruz" diye konuştu. "1 aylık bebeği böbreği bozulmasın diye hemen alıp ameliyatını yaptık" "Eğer böbrek çıkışındaki darlık çok ciddi ise ki Ömer Asaf da çok ciddi idi, böbreğindeki genişleme 32 milim olmuştu ve çektiğimiz sintigrafide de hiç boşalma olmadığını söylüyordu" diyen Kamacı, "Böyle durumlarda bazen aylar için de bile böbrek de çok ciddi fonksiyon kayıpları ve ilerleyen zamanlarda çürüme diyebileceğimiz bir soruna sebep olabiliyor. Böbrek de bozulduktan sonra ameliyatını yapsak bile çok fazla geri düzelme olmuyor. O yüzden ameliyatını böbrek bozulmadan önce yapmak gerekiyor. Bizde 1 aylık bebeği böbreği bozulmasın diye hemen alıp ameliyatını yaptık. İyi ki de ameliyatını erken yapmışız. Çünkü şu anda böbrekleri gayet iyi" şeklinde konuştu. Baba Vedat Tanrıkulu ise, bebeğin sağ böbreğinde şişme olduğunu ifade ederek, "1 aylıkken ameliyat ettik. Ameliyat yaptıktan sonra gayet düzeldi. Taner hocaya çok teşekkür ediyorum" ifadelerinde bulundu.
THVB Genel Sekreteri Ekici: "Bugünümüzü korumak ve geleceğimizi güvence altına almak hepimizin ortak sorumluluğudur"
18 Kasım 2025 Salı - 13:16 THVB Genel Sekreteri Ekici: "Bugünümüzü korumak ve geleceğimizi güvence altına almak hepimizin ortak sorumluluğudur" Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB) Genel Sekreteri Hüsamettin Ekici, "Bugünümüzü korumak ve geleceğimizi güvence altına almak hepimizin ortak sorumluluğudur. Toplum sağlığını güvence altına almak ve gelecek nesillere daha sağlıklı bir dünya bırakmak adına tüm paydaşları davet ediyoruz" dedi. Türk Veteriner Hekimleri Birliği, 18-24 Kasım Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası kapsamında yaptığı açıklamada, küresel tema olan ‘Şimdi Harekete Geç: Bugünümüzü Koru, Geleceğimizi Güvenceye Al’ çağrısıyla direnç sorununa karşı ulusal düzeyde somut adımların güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Açıklamada hayvan sağlığı, gıda güvenliği, çevre koruması ve insan sağlığını etkileyen direnç sorununda veteriner hekimlerin kilit role sahip olduğu belirtilerek tüm paydaşlara sorumluluk çağrısı yapıldı. Antimikrobiyal direnç hem bugünün hem de yarının problemidir TVHB, antimikrobiyal ilaçlara dirençli enfeksiyonların artarken; farkındalık, finansman, tanı kapasitesi, izleme sistemleri ve sorumlu antibiyotik kullanımı yeterli düzeyde olmadığını ifade etti. Bu durumun hem toplum sağlığını hem de hayvan sağlığı ve sektörünün sürdürülebilirliğini olumsuz etkilediğini vurgulandı. Birlik, antimikrobiyallerin, insan ve hayvan sağlığının vazgeçilmez olduğunu ve bu kritik ilaçların yanlış ve gereksiz kullanımının, bakterilerde direnç gelişimini hızlandırdığını açıkladı. Yapılan açıklamada, gıda üretim zincirindeki hatalı uygulamaların ise dirençli bakterilerin insanlara geçiş riskini artırmakta ve özellikle atık yönetiminin yetersiz olduğu bölgelerde çevresel yayılım, direncin kontrolünü daha da zorlaştırdığı belirtildi. Antibiyotiklerin yalnızca veteriner hekim reçetesi ile kullanılmalı Veteriner hekimler, hayvan hastalıklarını önleyici tedbirleri güçlendirerek aşılama, biyogüvenlik uygulamaları ile iyi bakım ve barınma şartlarını sağlayarak antibiyotik kullanım ihtiyacını en aza indirdiklerini ifade etti. Birlik, hastalık durumlarında tanıya dayalı, sorumlu ve akılcı antibiyotik kullanımını teşvik ettiklerini ve yasal mevzuatın doğru uygulanmasına katkı sağladıklarını ifade etti. Türk Veteriner Hekimler Birliği, hayvansal gıdalarda ilaç kalıntısı riskinin azaltılmasıyla sağlıklı ve güvenilir gıdaların tüketiciye ulaşmasında kritik bir rol üstlenildiğini ifade etti. Birlik, antibiyotiklerin yalnızca veteriner hekim reçetesi ile kullanılması, profilaktik ve gereksiz uygulamalara son verilmesi, hayvan refahını ve iyi yetiştiricilik uygulamalarını güçlendiren önleyici yaklaşımların desteklenmesi büyük önem taşıdığını açıkladı. 2024 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararların ulusal düzeyde somut adımlara dönüşmesinin zorunlu olduğu birlik tarafından ifade edildi. Antimikrobiyal direnç ile mücadele Tek Sağlık (One Health) yaklaşımı ile mümkündür TVHB, antimikrobiyal direnç ile mücadele, insan, hayvan ve çevre sağlığı disiplinlerinin birlikte çalıştığı Tek Sağlık (One Health) yaklaşımı ile mümkün olduğunu ifade etti. Dirençli bakterilerin sınırlar arasında hızla yayılabildiği, bu nedenle veri paylaşımı ve ortak eylem planlarının zorunlu olduğu belirtildi. Ayrıca birlik, Veteriner Hekimler ve Tıp Hekimleri ile Çevre Bilimciler arasında veri paylaşımı ve ortak eylem planlarının hayata geçirilmesinin zorunlu olduğunu vurguladı. "Şimdi harekete geçme zamanı" Antimikrobiyallerin etkinliğini korumanın toplum sağlığı için önemli olduğunu ifade eden Türk Veteriner Hekimleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Hüsamettin Ekici, "Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak; antimikrobiyallerin etkinliğini korumak, toplum sağlığını güvence altına almak ve gelecek nesillere daha sağlıklı bir dünya bırakmak adına tüm paydaşları "şimdi harekete geçmeye" davet ediyoruz. Bugünümüzü korumak ve geleceğimizi güvence altına almak hepimizin ortak sorumluluğudur" açıklamalarında bulundu.
Aksu’da "Sağlıklı Çocuk, Sağlıklı Gelecek" programı ilgi gördü
18 Kasım 2025 Salı - 12:45 Aksu’da "Sağlıklı Çocuk, Sağlıklı Gelecek" programı ilgi gördü Sağlık Bakanlığı Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen "Sağlıklı Çocuk, Sağlıklı Gelecek" programı kapsamında, Aksu’da çocuklarda sağlık okuryazarlığını artırmak ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını küçük yaşlardan itibaren kazandırmak amacıyla önemli bir etkinlik gerçekleştirildi. Antalya İl Sağlık Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğiyle düzenlenen program, bugün Aksu Çalkaya 75. Yıl Cumhuriyet İlkokulu’nda yoğun katılımla yapıldı. "Çocuklara hem teorik hem uygulamalı eğitim" Aksu İlçe Sağlık Müdürü Ayça Küçük, programın amacını şöyle özetledi: "Temel eğitim kademesindeki öğrencilere önce teorik ardından uygulamalı eğitimler verilmesi hedefleniyor. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren sağlık bilinci kazandırmak, sağlıklı yaşam alışkanlıkları oluşturmak için okullarda saha faaliyetleri planlandı." Aksu İlçe Sağlık Müdürü Ayça Küçük ayrıca etkinlik kapsamında okul bahçesinde kurulan stantlarda çocuklara sağlıklı yaşamla ilgili uygulamalı eğitimler verildiğini ifade etti. Ayça Küçük, doğru beslenme, hijyen, hareketli yaşam gibi konularda farkındalık çalışmaları yapıldığını ve öğrencilerin edindikleri bilgileri ailelerine de aktaracaklarını belirtti. "Geleceğin sağlıklı toplumu çocuklarla başlar" Aksu İlçe Milli Eğitim Müdürü Cahit Öztürk konuşmasında, 18 Nisan 2025’te imzalanan "Sağlıklı Çocuk, Sağlıklı Gelecek" İş Birliği Protokolü’nün Türkiye genelinde uygulanmaya başladığını hatırlatarak şunları söyledi: "Bu programla ilkokul çağındaki çocuklara küçük yaşlardan itibaren sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazandırmayı, sağlık konularındaki bilgi düzeylerini artırmayı hedefliyoruz. Kendini koruyan, bedenine bakan, beslenmesinden hareketine kadar bilinçli bireyler yetiştirmek istiyoruz." Program da ayrıca öğrencilere sağlıklı elçileri belgeleri takdim edildi. Etkinliğe, Antalya İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığı, Aksu İlçe Sağlık Müdürü Ayça Küçük, İlçe Milli Eğitim Müdürü Cahit Öztürk, yöneticiler, öğretmenler, sağlık çalışanları ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Prematüre bebeklerde "altın saat" hayat kurtarıyor
18 Kasım 2025 Salı - 11:50 Prematüre bebeklerde "altın saat" hayat kurtarıyor Prematüre doğumun, yeni doğan ölümlerinin en sık nedeni olduğunu söyleyen Neonatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bilge Bayraktar, ‘altın saat’ olarak tanımlanan ilk 60 dakikanın kritik önemine dikkat çekti. Bayraktar, "Bu zaman diliminde hızlı, etkili ve uluslararası standartlara uygun bir bakım uygulanırsa, prematüre bebeklerin hayatta kalma şansı artarken uzun vadede nörogelişimsel sonuçları da çok daha iyi olur" dedi. Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, "Dünya Prematüre Günü" kapsamında erken doğan bebeklerin hayata tutunma mücadelesine dikkat çekmek ve toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla "Erken Doğan Bebeklere Daha Parlak Bir Gelecek İçin Güçlü Bir Başlangıç Sağlayın" temalı anlamlı bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Alanında uzman hekim ve davetlinin katılımıyla gerçekleşen etkinlik, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam ve Rektör Danışmanı Prof. Dr. Dilek Sema Arıcı’nın oturum başkanlığında yürütüldü. Neonatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bilge Bayraktar, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Emel Torun, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Eda Kepenekli, Çocuk Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Elif Acar Arslan ve yenidoğan hemşireleri Işılay Civelek ile Emre Çakır erken doğan bebeklerin yaşam yolculuğuna ışık tutan kapsamlı sunumlar yaptı. Çevre faktörleri ve geç gebelik prematüre oranlarını yükseltiyor Açılış konuşmasını gerçekleştiren Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, erken doğum sürecinde büyük bir özveri gösteren tüm annelere teşekkür ederek sözlerine başladı. Prof. Dr. Yüksel, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu çocuklar ve aileleri, hayatın en zorlu sınavlarından birini veriyor. Kolay bir süreç değil. Büyük bir dayanma gücü, umut ve kaygı içinde ilerleyen bu yolculukta, anneler büyük bir özveriyle çocuklarını bugüne getiriyor. İkinci büyük teşekkürüm ise gece gündüz demeden emek veren, sevgiyle bağ kuran, bakımda ve tedavide üstün çaba gösteren tüm hemşirelerimize ve hekim arkadaşlarıma. Bizler, yaptığımız işi sadece yapmakla kalmamalı; ona değer katmalı, fark oluşturmalı, özgünlüğümüzle öne çıkmalıyız. Yıllarca prematürelerin komplikasyonlarıyla mücadele etmiş bir hekim olarak söylüyorum: Bu süreç gerçekten kolay değil. Dünya genelinde doğumların yüzde 10’u prematüre. Bu bebeklerin önemli bir kısmı, nörogelişimsel güçlükler, zihinsel gerilik, görme problemleri ve motor gelişim gerilikleri gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Özellikle 28 haftadan önce doğan bebeklerde risk çok daha yüksek. Prematüre doğumun birçok nedeni var; ancak stres bu tablonun en güçlü tetikleyicilerinden biri. Sigara kullanımı, şehirleşme, çevre kirliliği, geç yaşta gebelikler riski artırıyor. Eskiden otizm oldukça nadir görülürdü. Bugün ise her 35 çocuktan biri otizm spektrumunda. Bunun kesin nedeni bilinmiyor ama çevresel faktörlerin etkisi büyük. Hava kirliliği, genetiği değiştirilmiş gıdalar, yoğun trafik, stres, radyasyon, X-ray maruziyeti ve viral enfeksiyonlar bu artışta önemli rol oynuyor." "Morbidite oranı yüksek görünse de başarı çok daha büyük" Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Neonatoloji Uzmanı Doç. Dr. Bilge Bayraktar, konuşmasına geçtiğimiz hafta sonu dünyaya gelen yedi prematüre bebeğin müjdesini paylaşarak başladı. Bugünkü konuşmamın başlığını "Umut ve Bilim", alt başlığını ise "Yaşama Açılan Altın Saat" olarak belirlediğini aktaran Doç. Dr. Bayraktar, sözlerine şöyle devam etti: "Dünyada hala prematüre doğan bebeklerde morbidite (hastalık oranı) çok yüksek. Prematüre doğum, yeni doğan ölümlerinin en sık nedeni. Ancak bir yandan da eskiye kıyasla çok daha küçük bebekleri yaşatabilir hale geldik. Benim öğrenciliğimde 32 haftalık bebek riskli sayılırdı. Şimdi ise 22-24 haftalık bebekleri konuşuyoruz. Bu nedenle morbidite oranı yüksek görünse de, aslında başarılarımız da çok büyük. Özellikle bin gram altı ve 28 haftanın altındaki aşırı düşük doğum ağırlıklı bebeklerde hayatta kalma oranı arttı. Fakat sağ kalan bebeklerde uzun dönemli bazı hastalıklarla uğraşıyoruz. Bunlar, uzun takip gerektiren ciddi durumlar." "Altın Saat" yaklaşımını yenidoğana uyarladıklarını aktaran Bayraktar, "Özellikle prematüre ve çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, doğumdan sonraki ilk saatler çok kritik. Bu nedenle ‘altın saat’, doğum sonrası ilk 60 dakikayı tanımlamak için kullanılıyor. Bu dönemde hızlı, etkili, standartlara uygun ve kanıta dayalı bakım verilirse hem hayatta kalma şansı artıyor hem de uzun vadede nörogelişimsel sonuçlar daha iyi oluyor" ifadelerini kullandı.
"İnternet bağımlılığı, gelecekte en ciddi hastalık olabilir"
18 Kasım 2025 Salı - 11:46 "İnternet bağımlılığı, gelecekte en ciddi hastalık olabilir" İnternet bağımlılığı hakkında uyarılarda bulunan Psikiyatri Uzmanı Dr. Mehmet Çevik, "Dünyamızda gelecek 10 yıl içerisinde en ciddi hastalıklardan biri internet bağımlılığı olarak görülüyor" dedi. Liv Hospital Samsun Psikiyatri Kliniği’nden Uzm. Dr. Mehmet Çevik, internet bağımlılığı hakkında bilgi verdi. Uzm. Dr. Çevik, "TÜİK’in 2023’teki araştırmasına göre, Türkiye’deki internet kullanan bireylerin oranı yüzde 87,1’dir. Sanılanın aksine yalnızca ergen ve genç nüfus değil, aynı zamanda orta yaş grubunun da internet bağımlılığı konusunda oldukça yüksek seviyelerde oldukları görülmüştür. İnsanların ’organik’ bağlardan giderek uzaklaştığı ve ’makine’ üzerinden ilişkilerini yönlendirdiği dünyamızda gelecek 10 yıl içerisinde en ciddi hastalıklardan biri olarak internet bağımlılığı görülmektedir" diye konuştu. "Ölümcül sonuçlara ulaşabilir" İnternet bağımlılığı teriminin bile kendi içinde yetersiz kaldığının artık kabul gördüğüne dikkat çeken Uzm. Dr. Çevik, "Oyun bağımlılığı, sosyal ağ bağımlılığı ve hatta ’selfie’ bağımlılığı gibi alt grup bağımlılık tanımları oluşmaya başlamıştır. Bunlar her ne kadar ’yeni yetme’ gibi görülse de, hormonlu büyüme gösterip hızla gelişmekte ve ölümcül sonuçlara ulaşabilmektedirler. Muğla’da yaşanan selfie ölümünden sonra bölgede çekilen selfie sayısı 10 kat daha artmıştır" diye konuştu. "İnternetteki süre 4-5 saati aşıyorsa terapi alınabilir" "Ne zaman terapiye başlamalı?" sorusunu yanıtlayan Uzm. Dr. Mehmet Çevik, "Eğer siz de güne hangi sebeple olursa olsun internetle başlıyorsanız, günde yaklaşık 4-5 saati aşkın internette kalıyorsanız, her gittiğiniz yerde aklınıza ilk gelen şey fotoğraf yükleyip sosyal medyada paylaşmak ise ve bazen internet yüzünden işinizi, eşinizi veya arkadaşlarınızı aksatıyorsanız veya bu konuda serzenişler işitiyorsanız, yavaş yavaş bir terapi sürecine girmeyi düşünebilirsiniz" ifadelerini kullandı.
Gürle’de yılların altyapı sorunu çözüldü
18 Kasım 2025 Salı - 11:42 Gürle’de yılların altyapı sorunu çözüldü Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi (MASKİ), Yunusemre ilçesine bağlı Gürle Mahallesi’nde uzun yıllardır devam eden altyapı sorununu çözüme kavuşturdu. Kullanım ömrünü tamamlayan ve sık sık arızalara neden olan eski kanalizasyon hattı, ekipler tarafından deplase edilerek yenilendi. Yapılan çalışma ile mahallede modern ve güçlü bir altyapı sistemi oluşturuldu. Manisa’nın ihtiyaç duyulan her noktasında daha sağlıklı, güvenli ve sürdürülebilir bir altyapı hedefiyle çalışmalarını sürdürdüklerini belirten MASKİ yetkilileri, Gürle Mahallesi’nden gelen talebe kısa sürede yanıt verildiğini aktardı. Çalışmalar hakkında bilgi veren MASKİ Kanalizasyon Saha Sorumlusu Birol Güngör, "Gürle mahallemizde geçmiş yıllarda döşenen ve verimli çalışmayan kanalizasyon hattı nedeniyle yaşanan mağduriyetin önüne geçiyoruz. MASKİ Genel Müdürlüğü olarak sorunların ortadan kaldırılması için 250 metrelik kanalizasyon hattında deplase çalışması gerçekleştirerek altyapıyı güçlendirdik. Bu çalışmayla mahallemize daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir altyapı sunacağız" dedi. "6 yıldır sorun yaşıyorduk" Bölgede işletmecilik yapan Ali Yılmaz, yıllardır yaşadıkları sıkıntının çözüme kavuştuğunu belirterek, "Burada işletme sahipliği yaptığım 6 yılda hat sürekli tıkanıyordu. Çok fazla karasinek oluyordu. Bu sorunumuzu çözdükleri için çok memnun olduk. Talebimize çok hızlı yanıt verildi. MASKİ’den çok memnunum. Aynı sebeple rögarlarımız da sık sık tıkanıyordu, ekipler hemen gelip müdahale ediyordu. Bu çalışma da çok hızlı yapıldı. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Burası Manisa’nın cennet köşesi; çayımızı, kahvemizi içmeye bekleriz" diye konuştu.
Uzm Dr. Yazıcı: "Sıcaklık düşünce risk artıyor, soğuk hava kalbi zorlayabilir"
18 Kasım 2025 Salı - 11:30 Uzm Dr. Yazıcı: "Sıcaklık düşünce risk artıyor, soğuk hava kalbi zorlayabilir" Medical Point Gaziantep Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erhan Yazıcı, soğuk havaların kalp krizi ve tansiyon yüksekliği gibi ciddi sorunlara yol açabileceğini belirtti. Hava sıcaklıklarının hızla düşmesi, özellikle kalp ve tansiyon hastaları için önemli sağlık riskleri oluşturuyor. Medical Point Gaziantep Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erhan Yazıcı, soğuk havalarda damarların büzüşmesine bağlı olarak kalbin daha fazla çalışmak zorunda kaldığını, bunun da kalp krizi ve tansiyon yüksekliği gibi ciddi sorunlara yol açabileceğini belirtti. "Damarlar büzüşüyor, kalbin yükü artıyor" Dr. Erhan Yazıcı, soğuk hava ile temas eden vücudun ısı kaybını azaltmak için damarlarını daralttığını ifade ederek, "Sıcaklık düştüğünde damarlar büzüşür ve kan basıncı yükselir. Bu da kalbin daha yüksek bir basınca karşı çalışmasına neden olur. Kalp hastalığı olan kişilerde bu durum göğüs ağrısı, ritim bozuklukları ya da kalp krizi riskini artırabilir" dedi. Medical Point Gaziantep Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Erhan Yazıcı, özellikle sabah saatlerinde soğuk havaya ani çıkışların kalp üzerinde ekstra stres oluşturduğunu ve hastaların bu saatlerde daha dikkatli olması gerektiğini vurguladı. "Tansiyon hastalarında ani oynama riski var" Dr. Yazıcı, soğuk havanın yalnızca kalbi değil, tansiyonu da doğrudan etkilediğini belirterek, "Soğuk hava tansiyonda ani yükselmelere yol açabilir. Hipertansiyon hastalarının bu dönemde ilaçlarını aksatmaması, rutin ölçümlerini sıklaştırması ve kendilerini zorlayacak fiziksel aktivitelerden kaçınması önemlidir" şeklinde konuştu. Dışarı çıkarken dikkat edilmesi gereken noktalar Soğuk havalarda alınabilecek basit önlemlerin kalp üzerindeki yükü önemli ölçüde azalttığını belirten Dr. Yazıcı, "Vücudu sıcak tutacak şekilde kat kat giyinin. Ağız ve burunu kapatacak bir atkı kullanın, soğuk havayı direkt solumak kalp yükünü artırabilir. Şiddetli rüzgâr ve düşük sıcaklıklarda mümkün olduğunca dışarı çıkmaktan kaçının. Ağır egzersizleri soğuk havaya denk getirmeyin, kapalı ve sıcak ortamlarda yapmayı tercih edin. Bol su tüketin. Kış aylarında susuzluk hissi azalsa bile vücudun sıvı ihtiyacı devam eder" diyerek alınması gereken tedbirleri sıraladı. "Göğüs ağrısı ve nefes darlığına dikkat" Kış aylarında kalple ilgili şikâyetlerin arttığını vurgulayan Dr. Yazıcı, herhangi bir göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, baş dönmesi veya ani tansiyon yükselmesi durumunda vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerektiğini söyledi. "Kış aylarında kontroller ihmal edilmemeli" Dr. Erhan Yazıcı son olarak, kalp hastalarının düzenli kontrollerini kış aylarında da aksatmaması gerektiğini belirterek, "Bu dönemde hastaların kontrollerini daha sık yapması, ilaç uyumuna dikkat etmesi ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını sürdürmesi riskleri önemli ölçüde azaltır" diye konuştu.
Alzheimer zor bir süreç; anılar silinirken ‘gerçek’ her zaman gerekli mi?
18 Kasım 2025 Salı - 11:20 Alzheimer zor bir süreç; anılar silinirken ‘gerçek’ her zaman gerekli mi? Alzheimer’ın hem hasta hem de bakım veren için zor bir süreç olduğunu aktaran Medicana Sağlık Grubu Nöroloji Bölümü’nden Hasan Armağan Uysal, süreci kolaylaştıracak davranışsal yöntemler hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Alzheimer hastalığı sadece bir bellek hastalığı değil, aynı zamanda davranışsal ve duygusal bir süreçtir. Bu süreçte hem hasta hem de bakım veren büyük bir sınavdan geçer. Doğru iletişim, sabır, duygusal anlayış ve gerektiğinde küçük ‘pembe yalanlar’ bu süreci daha insancıl ve yönetilebilir hale getirir. Hastanın anıları silinirken, bakım verenin gerçeği anlatmaya çalışması hem süreci zorlaştırır hem de hastaya iyi gelmeyebilir" dedi. Alzheimer hastalarına bakım verenler için hayat görüldüğü kadar kolay olmayabiliyor. Söz konusu durumda hastanın ilaç ve tedavi sürecinin yanında bir de bakım verenlerin dikkat etmesi gereken davranışsal durumlar olduğuna dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, ‘Alzheimer Hastalığında Davranışsal Sorunlar ve Yaklaşım Yöntemleri’ hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Alzheimer hastalığının ne olduğu, tanı ve tedavi yöntemleri zaten biliniyor; ancak henüz tam anlamıyla tedavi edilebilen bir hastalık değil. Alzheimer hastalığını tamamen durduran ya da iyileştiren bir ilaç henüz bulunmamaktadır; mevcut ilaçlar yalnızca semptomların ilerlemesini yavaşlatmayı amaçlar. Burada önemli olan, bu süreçte hastalara davranışsal olarak nasıl yaklaşılması gerektiğidir. Bu konuda uzun zamandır düşünüyorum. Çünkü ortada gerçekten büyük bir sorun var. Hastalar yüksek dozda ilaçlar kullanmalarına rağmen sorunlar devam ediyor. O halde ne yapılmalı? Bilgi paylaşımı, doğru davranış modelleri geliştirme ve bu modellerle hastadaki olumsuz davranışları azaltma. Hastaneye sadece son bir ayda başvuran hastalarda 73 farklı davranışsal sorun tespit edildi. Ancak başta hasta yakınlarının en çok şikayet ettiği 8 ana başlık altında toplanan davranışsal problemin çözümüne odaklanmak doğru olacaktır" açıklamasını yaptı. Deponuz ne kadar güçlüyse hastalık o kadar hafif geçer Alzheimer hastalığında bilişsel depo kavramı hakkında önemli açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Alzheimer’ın risk faktörlerine bakıldığında, en başta düşük eğitim düzeyinin etkili olduğu görülüyor. Burada "bilişsel depo (cognitive reserve)" kavramı çok önemli. Her insan doğduktan sonra öğrendikleri, okudukları, sosyal ilişkileri, yaptığı işler sayesinde zihinsel bir kütüphane oluşturur. Bu kütüphane beynin deposudur. Örneğin 70 yaşında iki Alzheimer hastası düşünün: Biri iyi eğitim görmüş, sosyal ilişkileri güçlü, sağlıklı yaşam alışkanlıklarına sahip. Diğeri ise bu fırsatlara sahip olamamış. Bu iki hastanın klinikteki belirtileri arasında 1’e 10 fark olabilir. Çünkü birinin zihinsel deposu dolu, diğerininki boş. Bu nedenle bilişsel rezervin güçlü olması, hastalığın seyrini hafifletebiliyor" sözlerini kaydetti. Hastaya tek başınıza bakmayın Bakım verenlerin en çok yaptığı hatalardan birinin de hastaya tek başına bakmaya çalışmak olduğunu belirten Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bakım verenin yükünü hafifletmek için en mantıklı yöntemin ‘Kaşık Teoremi’ olduğunu söyledi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Bakım verenler açısından da çok önemli bir durum var. Buna "kaşık teoremi" deniliyor. Bakım veren, her gün kendi enerjisinden bir "kaşık" kadarını hastaya verir. Eğer tüm kaşıklarını aynı anda tüketirse, sonunda hem hasta hem de bakım veren tükenir. Bu nedenle bakım verenin kendine zaman ayırması, yükünü paylaşması çok önemlidir. Bunu yapacak kimse yoksa bir dernek ya da destek grubu bile bu rolü üstlenebilir" dedi. Davranış nedenleri tek bir nedenden kaynaklanmaz Alzheimer hastalarında görülen davranışsal problemlerin kaynağına odaklanan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bu problemlerin tek bir nedenden kaynaklanmadığının altını çizdi. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "2015’te Tales isimli bir bilim insanı bu durumu bir üçgen modeliyle açıklamıştır. Bu üçgende hasta, bakım veren ve çevre yer alır. Üçgenin dengesi bozulduğunda davranışsal sorunlar ortaya çıkar. Açlık, susuzluk, ağrı, işitme veya görme kaybı gibi temel ihtiyaçların karşılanmaması; bakım verenin stres, suçluluk, tükenmişlik yaşaması; veya hastayla iletişim eksikliği davranışları olumsuz etkiler. Hastalar çoğu zaman çevrelerini doğru algılayamazlar. Soğuk bir ortamda sıcaklayabilir, sıcak bir yerde üşüyebilirler. Bu nedenle çevrenin hastaya uygun hale getirilmesi çok önemlidir" mesajını verdi. Alzheimer hastası aslında ne demek istiyor? Alzheimer hastalarında en sık görülen ve sorunların çıkmasına neden olan talepleri ele alan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, birinci sırada ‘Eve gitmek istiyorum’ durumunu ele aldı. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Bu durumla çok sık karşılaşırız. Hasta kendi evindedir ama "Eve gitmek istiyorum" der. Bu noktada "Burası zaten senin evin" demek işe yaramaz. Bunun yerine şöyle bir yaklaşım gösterebilirsiniz: "Eve mi gitmek istiyorsun? Tamam, senin evin nasıldı, nerede yaşardın?" Böylece konuyu başka bir yöne çekmiş olursunuz. Sonrasında bir nesneye ya da hatıraya yönlendirmek etkili olur: "Senin yatak odanda bir çekmece vardı, içinde sevdiğin bir fotoğraf Gel, onu birlikte bulalım." Aslında "eve gitmek istiyorum" ifadesinin altında aidiyet, güven ve huzur arayışı vardır. Hasta eskiye dönmek, sevdiklerini hatırlamak ister. Bu durumda "pembe yalanlar" kullanılabilir. Örneğin: "Evet, burası senin evin değil haklısın. Ama bu akşam yalnız kalmak istemiyorum, birlikte kalabilir miyiz?"Bu tür duygusal, sıcak yaklaşımlar hastayı sakinleştirir" diye konuştu. Öte yandan Alzheimer hastalarında görülen halisünasyon, delüzyon ve konfabulasyon durumlarına da ışık tutan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Halisünasyon: Hasta olmayan bir şeyi görür veya duyar. "Buradan bir çocuk geçti." der. Bu durumda "Evet, ben de gördüm, gel bakalım nerede?" diyebilirsiniz. Hasta gidip baktığında "Gitmiş galiba" cevabı durumu yumuşatır. Delüzyon: Hasta olmayan olaylara inanır. Bu durumda karşı çıkmak yerine, olayı yumuşatarak sonlandırın. Konfabulasyon: Hasta hatırlayamadığı bir anıyı kendi uydurur. Yanlış olduğunu bilseniz bile düzeltmeyin; bırakın kendi anlatısını tamamlasın. Bu yaklaşımlar, hastada korku, utanç ve öfke duygularını önler ve bağı koparmadan iletişimi sürdürmenizi sağlar" açıklamasını yaptı. Alzheimer hastalarının genellikle aynı soruyu tekrar tekrar sorduğunu hatırlatan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bu soruların tekrarlanmasındaki nedenin hastanın aslında ‘Güvende miyim?’ sorusuna cevap araması olduğunu belirtti. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Bakış açınızı değiştirirseniz, bu tekrarı kişisel algılamazsınız. Hasta çevreden uyarı almazsa, izole olursa bu tekrarlar artar. Uğraşacağı, ilgileneceği bir şey olduğunda bu davranışlar azalır" mesajını verdi. Hastalara görev verin, oyun oynayın Alzheimer hastalarının çoğu zaman susuz kaldığını fark edemediğini belirten Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Çünkü su içmek karmaşık bir süreçtir: uygun bardağı bulmak, suyu doldurmak, içmek, bardağı yerine koymak Hastalar bu zinciri tamamlayamaz. Bunu aşmak için; Suyu kişiselleştirilmiş bir bardakta sunabilirsiniz. "Bak sana ne getirdim, bu sefer çay değil, suymuş" gibi ifadeler kullanabilirsiniz. "Bir tadına bak bakalım, nasılmış?" diyerek teşvik edebilirsiniz" dedi. Ayrıca hastalara günlük rutinler oluşturmanın çok önemli olduğunu aktaran Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, bu durumun hastayı apati durumundan çıkararak daha günlük hayatta yer almasını sağlayacağını aktardı. Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, yemek yemeği reddetme durumları için de önerilerde bulunarak, "Hastalar bazen yemek yemek istemez, tabağı fırlatabilir. Bunun nedeni tat ve koku duyusunun bozulması, çatal-kaşığın işlevini unutma veya zehirlenme korkusudur. Bu noktada sofrayı sadeleştirin, her gün aynı saatte yemek yiyin ve birlikte yemek yiyin" dedi. Hastaların kıyafet değiştirmeye direnç göstermesini ve de gece uyanarak dolaşmaları durumlarına da ışık tutan Doç. Dr. Hasan Armağan Uysal, "Hastalar bazen üzerlerini değiştirmek istemezler. Bunun nedeni mahremiyet isteği ya da "teslimiyet hissidir." Çözüm için odayı uygun ısıda ve aydınlıkta tutun. Giysileri sadeleştirin (bir pantolon, bir gömlek, bir çorap). Üzerine etiket koyarak ("gömlek", "çorap") kolaylaştırın. Gece uyanmaları ve dolaşmaları hakkında da şu önlemleri alabilirsiniz. Alzheimer hastalığından dolayı hastaların beynindeki küçülmeye bağlı sirkadiyen ritim bozukluğu olur. Bu da hastalarda gece-gündür dengesini karıştırır. O nedenle Alzheimer hastalarını gündüz aktif olabilmelerini sağlamanızda fayda var. Öte yandan akşam saatlerinde loş ışık ve sakin bir ortam oluşturun. Yanında güvendiği biri olduğunda daha az huzursuz olur" ifadelerini kaydetti.