SAĞLIK
26 Temmuz 2024 Cuma - 16:56 Başkan Alemdar: “Önceliğimiz vatandaşlarımıza en iyi hizmeti sunmaktır” Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, her gün yüzlerce hastanın tedavi gördüğü Büyükşehir Tıp Merkezi’nde hastaların ve sağlık personelinin taleplerini dinleyerek, “Önceliğimiz hasta sağlığı ve memnuniyetidir. Tıp Merkezi’mizin şartlarını iyileştirerek daha güçlü bir hizmet sunmasını sağlayacağız” dedi. Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, belediyenin hizmet noktalarını ziyaret ederek devam eden çalışmaların yanı sıra ihtiyaç ve talepleri de yerinde inceliyor. Alemdar, son olarak her gün yüzlerce vatandaşa birçok alanda sağlık hizmeti sunan Büyükşehir Tıp Merkezi’ni ziyaret ederek hasta vatandaşların ve sağlık çalışanlarının taleplerini dinledi. Alemdar, bu merkezin daha iyi şartlarda hizmet sunması için ihtiyaçları hızla karşılayacaklarını ifade ederek, “Tıp Merkezi çatısı altında birinci önceliğimiz en iyi hizmeti ile hasta sağlığını ve memnuniyetini sağlamaktır. Rabbim tüm hastalarımıza tez vakitte şifa ve sıhhat versin. Bu çatı altında her gün çok sayıda hastamız, gayretle çalışan sağlık kadromuz vesilesiyle şifaya kavuşuyor. Tıp Merkezimizin daha iyi şartlarda hizmet vermesi için ihtiyaçlarını hızla karşılayacağız. Bu vesileyle Tıp Merkezimizde hizmet veren doktor, hemşire ve diğer çalışma arkadaşlarıma kolaylıklar diliyorum” dedi.
Güneş ışınlarına fazla maruz kalmak kanser gibi pek çok sonucu beraberinde getiriyor
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:55 Güneş ışınlarına fazla maruz kalmak kanser gibi pek çok sonucu beraberinde getiriyor Son günlerde mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları ve güneşin etkisini fazla hissettirmesi nedeniyle Denizli Devlet Hastanesi Cildiye Uzmanı Dr. Selim Gümüş, uyarılarda bulundu. Dr. Gümüş, güneş ışınlarına uzun süre maruz kalmanın cilt kanseri, erken yaşlanma ve lekelere yol açabildiğini belirterek sağlıklı bir cilt için düzenli güneş koruyucu kullanımının önemine dikkati çekti. Yaz aylarında güneşin keyfini çıkarırken cilt sağlığını korumak için güneş koruyucu kullanmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Cildiye Uzmanı Dr. Selim Gümüş, güneş ışınlarına uzun süre maruz kalmanın cilt kanseri, erken yaşlanma ve lekelere yol açabildiğini söyledi. Güneş koruyucuların önemini vurgulayan Dr. Gümüş, “Güneş ışınları, ciltte yanıklara ve uzun vadede cilt kanserine neden olabilen UVA (ultraviyole A) ve UVB (ultraviyole B) ışınları içerir. Güneş koruyucular bu ışınlara karşı koruma sağlamaktadır. Güneş koruyucular, içerdikleri aktif bileşenler sayesinde UV ışınlarını emer, dağıtır veya geri yansıtarak cildimize zarar vermelerini engeller. Fiziksel filtreler cildin yüzeyinde koruyucu bir tabaka oluştururken, kimyasal filtreler cilde nüfuz ederek UV ışınlarını emip zararsız hale getirir. SPF, güneş koruyucunun özellikle UVB ışınlarına karşı sağladığı koruma seviyesini gösterir. Örneğin, SPF 30 bir ürün, cildimizi SPF 15’ten daha fazla korur. Ancak, SPF düzeyinin yüksek olması, ürünü daha az sıklıkla uygulamamız gerektiği anlamına gelmemektedir. İdeal bir güneş koruyucunun en az SPF 30 düzeyinde olması önerilir. Güneş koruyucular, cildimizi zararlı UV ışınlarından koruduğundan günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmalıdır” diye konuştu. “Sağlıklı bir cilt için güneş kremini her gün kullanın” Güneş kremlerinin işe yaraması için doğru şekilde uygulanması gerektiğini belirten Uz. Dr. Selim Gümüş, “Öncelikle doğru miktarda güneş kremi sürmemiz şarttır. Bunu basitçe çay kaşığı üzerinden hesaplayabiliriz. Bu miktar yüz ve boyun için bir çay kaşığı, gövde ön ve arka yüzüne toplam iki çay kaşığı, her bir kola bir çay kaşığı, her bir bacağımıza iki çay kaşığı olarak hesaplanır. Güneş kremleri, ciltte koruyucu bir tabaka oluşması için güneşe çıkmadan 20 dakika önce uygulanmalıdır. En az iki saatte bir uygulanmalı ve yüzme, terleme veya havluyla kurulanma sonrası da yeniden kullanılmalıdır. Güneş kremlerini sadece plajda değil, günlük hayatta da kullanmak şarttır. Çünkü bulutlu havalarda bile UV ışınları cildimize zarar vermektedir. Ürün alırken de hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruma sağlayan geniş spektrumlu ve su-tere dayanıklı ürünleri tercih etmeliyiz. Sahte ürün riski nedeni ile güneş kremlerini internetten almak yerine bir dermatolog tavsiyesi ile eczanelerden almalıyız. Sonuç olarak güneş kremlerini doğru ve düzenli kullandığımızda cildimizi zararlı UV ışınlarından koruyarak cilt kanseri riskini azaltabilir, cilt yaşlanmasını geciktirebilir ve güneş yanıklarından kaçınabiliriz. Sağlıklı bir cilt için güneş kremlerini her gün kullanmayı ihmal etmeyelim” dedi.
Sigaranın son 2 nefesi: Biri KOAH, diğeri akciğer kanseri
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:48 Sigaranın son 2 nefesi: Biri KOAH, diğeri akciğer kanseri Göğüs Hastalıkları Uzm. Prof. Dr. Şevket Özkaya, "İçtiğiniz sigara 2 ölümcül hastalığın yüzde 90 sebebidir. Biri KOAH, diğeri akciğer kanseridir. Sigara içerseniz, kesecik duvarlarınızdaki elastik doku harap olur ve esneme yeteneğini kaybederek tıpkı bu naylon poşet gibi olur. 20 yıldan sigara kullanıyorsunuz bu iki hastalık ile her an yüzleşebilirsiniz" dedi. Sigara kullanımın zararlarının insanlara anlatmanın artık etkili olmadığını ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzm. Prof. Dr. Şevket Özkaya, balon örneği üzerinde sigaranın verdiği zararı anlattı. Sigara kullanımın ortaokul yaşına kadar düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Özkaya, "Ülkemizde 20 yaş üstündeki kişilerin en az yarısı sigara bağımlısıdır ve sigaraya başlama yaşı artık ortaokul çağlarına kadar indi. Sigaranın zararları anlatmak artık insanlarımızı etkilemiyor ama içtiğiniz sigara 2 ölümcül hastalığın yüzde 90 sebebidir. Bunlarda biri KOAH, diğeri ise akciğer kanseridir. Eğer yaşınız 40 üzeri ve içtiğiniz sigara paketi ile kullandığınız yılı çarpar, 20 paket/ yıldan daha fazla ise bu iki hastalık ile her an yüzleşebilirsiniz. KOAH teşhisi alan kişilerin büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok uzun süre sigara içmiş ve bırakmış kişilerdir. Hastalık sinsi ilerlediği için ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi şikayetleri önemsemedikleri için KOAH teşhisi konduğu zaman hastalar akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş olmaktadırlar" diye konuştu. "Peki sigara nasıl KOAH yapıyor" Akciğer keseciklerinin tıpkı bir balon gibi olduğuna dikkat çeken Özkaya, "Temiz havayı nefes olarak bu keseciklere aldığınızda şişer ve hava ile dolunca elastik yapısından dolayı içerdeki kirli havayı da tıpkı balonun sönmesi gibi dışarı atar. Bu mekanizma hayat kurtarıcıdır. Ancak sigara içerseniz, kesecik duvarlarınızdaki elastik doku harap olur ve esneme yeteneğini kaybederek tıpkı bu naylon poşet gibi olur ve nefes alırsınız ama balonun elastik yapısı olmadığı için kirli havayı dışarı atamazsınız ve içerde kirli hava kalır. Siz yeni bir temiz havayı nefes le almak istediğinizde keseciklerde temiz havanın gireceği yer kalmayacak ve nefes alamama yani nefes darlığı başlayacak" şeklinde konuştu. "Her hücre kanserden ölecek" Kişilerin uzun yaşama imkanı da olsa her hücrenin kanserden öleceğini belirten Özkaya, "Sigaranın diğer ölümcül sebebi ise akciğer kanseridir. Biz şunu biliyoruz ki, yaşayan her sağlıklı hücrenin sonu kanser. Eğer diğer hastalıklar, kazalar ve erken ölümler olmasa ve uzun yaşama imkanı olsa her hücre kanserden ölecek. Eğer sigara kullanıyor veya kanserojen maddelere maruz kalıyorsanız, bu kansere yakalanma yaşınızı düşüren bir faktör. Örneğin; 150 veya 170 yaşında akciğer kanseri olacak bir kişi, sigara içtiği için bu yaş 100’e düşüyor. Eğer ailede kanser öyküsü varsa bu yaş daha da düşüyor. Ve 45 yaşından sonra her an kanser gelişmesi ile karşı karşıya kalınıyor. Sigara içmeye hiç başlamayarak bu iki ölümcül nefesten kurtulabilir ya da bırakarak bu iki ölümcül hastalık riskinizi azaltabilirsiniz" şeklinde konuştu.
Ebeveynler dikkat: Ekrana sıklıkla maruz kalan çocuklarda otizm benzeri tablo ortaya çıkabiliyor
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:48 Ebeveynler dikkat: Ekrana sıklıkla maruz kalan çocuklarda otizm benzeri tablo ortaya çıkabiliyor Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde görev yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. İbrahim Zeyrek, yaz aylarında çocukların boş vakitlerini nasıl değerlendirecekleri konusunda ailelere uyarılarda bulunarak, "Çocuğa saatlerce ekran gösterildiği zaman, otizm benzeri tablo sıklıkla karşımıza geliyor" dedi. Okulların kapalı olduğu yaz tatili döneminde çocukların boş vakitlerinin arttığını ve bu sürenin iyi yönetilmesi gerektiğini söyleyen Uzman Dr. Zeyrek, "Yaz aylarında okullar olmadığı için çocukların boş vakit diyebileceğimiz zaman genişlemesi var. Bu zamanı iyi yönetmek gerekir. Bu zamanı iyi yönetmezsen çocuklar tabi ki ister istemez çevresindeki teknolojik aletlere rahatça yönelebilirler. Bunun için ailelerin bu konuda makul kuralların olduğu bir liste hazırlaması gerekir. Bu dönemde çocuklar ders çalışmaya daha az vakit ayırabilirler. Geriye kalan zaman dilimini ise iyi doldurmak gerek. Bu zaman diliminde de çocukları sosyal aktivitelere yönlendirebiliriz" dedi. Ekran süresi konusunda yaşa göre belirlenmiş limitler olduğunu belirten Dr. Zeyrek, "Bazı yaş aralıktaki çocuklar için belirlenmiş ekran süreleri var. İlk 3 yaşına kadar zaten herhangi bir ekran maruziyeti önermiyoruz. 3-6 yaş arasındaki çocuklar günde yarım saat ekran karşısında durabilirler. 6-12 yaş arası 1 saat olmak üzere değişiyor. Yaz döneminde biraz daha vakit geniş olduğu için biraz esnek davranılabilir. Ama hassas denge korunmalıdır" şeklinde konuştu. Dr. Zeyrek, çocukların fazla ekran maruziyeti sonucu otizm benzeri davranışlar, sinirlilik, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi sorunlarla karşılaşabileceğini, bu gibi durumların özellikle ekran süresi sınırının aşılması durumunda daha sık görüldüğünü kaydetti. İnternette fazla vakit geçiren çocuklarda depresyon ve kaygı bozukluğunun daha fazla görüldüğünü vurgulayan Uzman Dr. Zeyrek şunları söyledi: “Çocuğa saatlerce ekran gösterildiği zaman, otizm benzeri tablo sıklıkla karşımıza geliyor. Sinirlilik ve davranış bozuklukları karşımıza çıkıyor. Bu durumda vakaların direkt arkasında çok ekrana maruz kalınmış mı diye sorgularız. Dediğimiz gibi belirlenen ekran süresi sınırı aşıldı mı çatışmaya girilebiliyor. Bu çatışma anında da çocuk hırçınlaşıp, sinir krizleri geçirebiliyor. Bu konuda çok dikkat edilmesi gerek. Aynı zamanda yaptığım bir çalışmada internette fazla vakit geçiren çocuklarda depresyon ve kaygı bozukluğunun daha fazla olduğunu tespit ettik.”
Ebeveynler dikkat: Ekrana sıklıkla maruz kalan çocuklarda otizm benzeri tablo ortaya çıkabiliyor
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:41 Ebeveynler dikkat: Ekrana sıklıkla maruz kalan çocuklarda otizm benzeri tablo ortaya çıkabiliyor Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde görev yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. İbrahim Zeyrek, yaz aylarında çocukların boş vakitlerini nasıl değerlendirecekleri konusunda ailelere uyarılarda bulunarak, “ Çocuğa saatlerce ekran gösterildiği zaman, otizm benzeri tablo sıklıkla karşımıza geliyor” dedi. Okulların kapalı olduğu yaz tatili döneminde çocukların boş vakitlerinin arttığını ve bu sürenin iyi yönetilmesi gerektiğini söyleyen Uzman Dr. Zeyrek, “Yaz aylarında okullar olmadığı için çocukların boş vakit diyebileceğimiz zaman genişlemesi var. Bu zamanı iyi yönetmek gerekir. Bu zamanı iyi yönetmezsen çocuklar tabi ki ister istemez çevresindeki teknolojik aletlere rahatça yönelebilirler. Bunun için ailelerin bu konuda makul kuralların olduğu bir liste hazırlaması gerekir. Bu dönemde çocuklar ders çalışmaya daha az vakit ayırabilirler. Geriye kalan zaman dilimini ise iyi doldurmak gerek. Bu zaman diliminde de çocukları sosyal aktivitelere yönlendirebiliriz” dedi. Ekran süresi konusunda yaşa göre belirlenmiş limitler olduğunu belirten Dr. Zeyrek, “Bazı yaş aralıktaki çocuklar için belirlenmiş ekran süreleri var. İlk 3 yaşına kadar zaten herhangi bir ekran maruziyeti önermiyoruz. 3-6 yaş arasındaki çocuklar günde yarım saat ekran karşısında durabilirler. 6-12 yaş arası 1 saat olmak üzere değişiyor. Yaz döneminde biraz daha vakit geniş olduğu için biraz esnek davranılabilir. Ama hassas denge korunmalıdır” şeklinde konuştu. Dr. Zeyrek, çocukların fazla ekran maruziyeti sonucu otizm benzeri davranışlar, sinirlilik bozuklukları, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi sorunlarla karşılaşabileceğini, bu gibi durumların özellikle ekran süresi sınırının aşılması durumunda daha sık görüldüğünü kaydetti. İnternette fazla vakit geçiren çocuklarda depresyon ve kaygı bozukluğunun daha fazla görüldüğünü vurgulayan Uzman Dr. Zeyrek şunları kaydetti: “Çocuğa saatlerce ekran gösterildiği zaman, otizm benzeri tablo sıklıkla karşımıza geliyor. Sinirlilik ve davranış bozuklukları karşımıza çıkıyor. Bu durumda vakaların direkt arkasında çok ekrana maruz kalınmış mı diye sorgularız. Dediğimiz gibi belirlenen ekran süresi sınırı aşıldı mı çatışmaya girilebiliyor. Bu çatışma anında da çocuk hırçınlaşıp, sinir krizleri geçirebiliyor. Bu konuda çok dikkat edilmesi gerek. Aynı zamanda yaptığım bir çalışmada internette fazla vakit geçiren çocuklarda depresyon ve kaygı bozukluğunun daha fazla olduğunu tespit ettik.”
Bağcılar’da okla vurulan imam taburcu oldu: İmamın eşi: "Şükürler olsun, sağlık durumu iyi"
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:35 Bağcılar’da okla vurulan imam taburcu oldu: İmamın eşi: "Şükürler olsun, sağlık durumu iyi" Bağcılar Necattin Camii’nde okla omzundan vurularak yaralanan imam Dursun Kuru, hastanedeki tedavisinin ardından taburcu edildi. Kuru’nun eşi sosyal medya hesabından dün yaptığı paylaşımda, “Eşimin sağlık durumu şükürler olsun, iyi, merak eden, arayan, soran, geri, dönemediğim herkesten Allah razı olsun, dua bekleriz” ifadelerini kullandı. Bağcılar Necattin Camii’nde 24 Temmuz günü iddiaya göre Muhammet F.G. isimli şahıs, camide şortla namaz kılan bir kişiye müdahale etmediği gerekçesiyle imam Dursun Kuru ile önce tartıştı ardından geri gelerek cami çıkışında Kuru’yu omzundan okla yaralanmıştı. Olayın ardından imam Kuru, caminin yakınındaki Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılırken hemen ameliyata alınmıştı. Burada ok çıkarılırken bölgeye dikişler atılmıştı. Okun isabet ettiği noktada sinirlerin şans eseri zarar görmediği öğrenilirken ameliyat da başarılı geçti. Kuru, bugün sabah saatlerinde son kontrollerin ardından taburcu edildi. Olaya ilişkin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da sosyal medya hesabından paylaşımda bulunurken saldırgan Muhammet F.G., tutuklanarak cezaevine gönderildi. İmam Kuru’nun eşi Kamile Kuru ise dün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda eşinin durumuna ilişkin konuştu. İmamın eşinden açıklama: “Eşimin sağlık durumu şükürler olsun, iyi” Kuru’nun eşi Kamile Kuru ise sosyal medya hesabından dün yaptığı paylaşımda Bakan Ali Yerlikaya’nın paylaşımını alıntılayarak “Eşimin sağlık durumu şükürler olsun iyi, merak eden, arayan, soran, geri, dönemediğim herkesten Allah razı olsun, dua bekleriz” ifadeleriyle paylaştı.
Hijyenik olmayan havuzlar kulak ağrıtıyor
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:06 Hijyenik olmayan havuzlar kulak ağrıtıyor Yazın gelmesiyle birlikte deniz ve havuz keyfi devam ederken, iyi temizlenmeyen havuzlardan pek çok hastalık bulaşabiliyor. Bu mevsimde dış kulak yolu enfeksiyonu ile çok sık karşılaştıklarını söyleyen Medicana Sağlık Grubu Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Nurdoğan Ata, kulak ağrısı çekmemek için kalabalık havuzlara girmeden önce nasıl önlem alınması gerektiğini anlattı. Dış kulak yolu enfeksiyonu, yüzmeyi seven kişilerde sık rastlanıldığı için ‘Yüzücü kulağı hastalığı’ olarak da adlandırılıyor. Yüzücü Kulağı hastalığının (external otitis), dış kulak kanalında meydana gelen şiddetli tahriş ve iltihaplanma durumu olduğunu buna bir enfeksiyonun da eşlik edebileceğini kaydeden Medicana Konya Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Nurdoğan Ata, suyla uzun süreli temasta olan kişilerde riskin daha çok olduğunu ifade etti. Özellikle kalabalık havuzlarda daha dikkatli olunması gerektiğine değinen Doç. Dr. Nurdoğan Ata, şu bilgileri verdi: “Havuza giren, her yaştan insanda yüzücü kulağı hastalığı görülebilir. Deniz suyu tuzlu olduğu için mikroplarla karşılaşmak daha az ihtimaldir. Havuzlar enfeksiyonları daha çok barındırır. Burada öncelik havuzların temiz olmasıdır.” Yüzücü kulağı hastalığının ilk belirtilerinin genellikle kaşıntı ve ağrı olduğunu belirten Doç. Dr. Nurdoğan Ata, “Kulak ağrısı dayanılmaz seviyede olabilir. Yemek yerken, konuşurken bile ağrı olabilir. Kulakta tıkanıklık ve üzerine yatılamayacak şekilde şiddetli ağrı olabilir. Eğer tedavi edilmezse ağrı daha çok artar ve kulak şişer. Bu şişlik kulak kepçesine kadar belirgin şekilde görünebilir. Özellikle şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olanlarda, enfeksiyon çok hızlı ilerler” dedi. “Sağlıklı deriden enfeksiyon girmez” Çoğu kimsenin önemsemediği bu enfeksiyon ilerlediğinde şiddetli ağrıya, kulakta tıkanıklığa, iltihaplı akıntıya, geçici işitme kaybına, hatta enfeksiyonun vücuda yayılmasına bile yol açabiliyor. Sağlıklı deriden enfeksiyon giremeyeceğini kaydeden Doç. Dr. Nurdoğan Ata, “Yüzücü kulağı hastalığında genellikle havuza giren kişilerin kulağında kir varsa kir suyla birlikte şişer ve kulağı tıkar. Kişi kiri çıkartmak için oynadığında cildi tahriş eder. Cilt çizildiğinde mikroplar için uygun bir geçiş yolu oluşur ve dış kulak yolu enfeksiyonu oluşur” ifadelerini kullandı. Kulak ile ilgili hiçbir şikayeti olmayanların havuza ya da denize girerken, kulaklarını tıkamalarına gerek olmadığını söyleyen Doç. Dr. Nurdoğan Ata, çok sık kulak enfeksiyonu geçirenlere, kulağında mantar olanlara, kulak zarı delik olanlara silikon tıkaç kullanmalarını önerdi. Doç. Dr. Nurdoğan Ata, “Kulağında tüp olanlar için de, özellikle çocuklarda işitme kaybı nedeniyle tüp takıldıysa yine kulağa silikon tıkaç, üzerine de silikon bone takılarak yüzmelerini öneririz” dedi. Yüzücü kulağı hastalığına yakalanmamak için önerilerde bulunan Doç. Dr. Nurdoğan Ata, şöyle devam etti: “Havuza veya denize her gidildiğinde kulak tıkanması yaşanıyorsa ve bu durum rahatsızlık verecek şekilde oluyorsa kişilerin muhakkak tatile gitmeden önce uzman bir hekime görünmesi gerekir. Enfeksiyonlardan korunmak için kulak kirinin temizlenip silikon tıkaç takılıp, üzerine de bone takılması gerekir. Kesinlikle havuza girdikten sonra kulak kaşınmamalıdır” diye konuştu.
Her yıl 1.4 milyon kişi hepatit kurbanı
26 Temmuz 2024 Cuma - 11:03 Her yıl 1.4 milyon kişi hepatit kurbanı Dünya genelinde 350 milyondan fazla insanın yakalandığı ve yine her yıl 1,4 milyon insanın ölümüne neden olan hepatit hastalığı ile ilgili farkındalık oluşturmak amacıyla, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilen 28 Temmuz Hepatit Günü’nde sağlık kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenliyor. Medicana Sağlık Grubu Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Yekta Tüzün, “Hepatit A ve E’den hijyen kurallarına dikkat etmek, güvenli gıda ve su tüketmek; hepatit B ve C’den korunmasız cinsel ilişkiden ve steril olmayan tıbbi malzemelerin kullanımından sakınmak, kan ürünlerinin hepatitler açısından taranması ve riskli bireylerin belirlenmesi, yayılmasını engellemek için son derece önemli” dedi. “Vücudumuzun ana rafinerisi” sayılan karaciğerin iltihaplanması anlamına gelen Hepatit, birçok etkenden kaynaklanabilirken, en yaygın türleri ise viral hepatitler olan hepatit A, B, C, D ve E virüsleri. Her bir virüs, farklı yollarla bulaşıyor ve farklı hastalık seyrine sebep oluyor. Hepatit A ve E su ve yiyecekler yoluyla bulaşırken, hepatit B, C ve D daha çok kan ve diğer vücut sıvıları yoluyla yayılıyor. Hepatit A ve E kronikleşmiyor ancak hepatit B ve C karaciğer sirozu ile karaciğer kanserine yol açabiliyor. Nasıl korunuruz? Medicana International İzmir Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Yekta Tüzün hepatit B aşısının etkili bir koruma sağladığını ve ülkemizde hepatit B aşısının 1998’den beri rutin çocukluk aşı takvimine eklenmiş ve risk grubundaki kişilere de ücretsiz olarak uygulanan bir aşı olarak önemli bir işlev üstlendiğini söyledi. Hepatit C virüsüne karşı aşı henüz bulunamadığını belirten Tüzün, şöyle dedi: “Ülkemizde de hepatit hastalığı için sağlık güvencesi kapsamında ulaşılabilinir ve etkin tedaviler bulunuyor. Aşı dışında, hijyen kurallarına dikkat etmek, güvenli gıda ve su tüketmek hepatit A ve E’den korunmada önem arzederken, korunmasız cinsel ilişkiden kaçınmak ve steril olmayan tıbbi malzemelerin kullanımından sakınmak, kan ürünlerinin hepatitler açısından taranması ve riskli bireylerin belirlenmesi ise hepatit B ve C virüslerinin yayılmasını engellemek için son derece önemli.” Hastalığın erken tespiti önemli Prof. Dr. Tüzün, hepatit hastalığının erken teşhisinin tedavi sürecinde büyük bir fark oluşturduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Hepatit B ve C kronikleşme eğilimi taşıdığı için, erken tanı konulması, uygun tedavi ile hastalığın kötü sonuçlarından korunulabilmeyi sağlar. Bu sık görülen Hepatit B, C ve D, belirti vermeden sinsi denebilecek şekilde ilerlerken, risk altında olan kişilerin düzenli kontrol yaptırması hayati önem arz eder. İştahsızlık, karın ağrısı, ateş, eklem ağrıları, mide bulantısı ve kusma, halsizlik ve yorgunluk, ciltte ve gözlerde sararma gibi şikayetler olduğunda vakit kaybetmeden bir sağlık kurumuna başvurulması gerekiyor.”
Tanısı konulamayan küçük Zeynep, kanseri robotik cerrahi ile yendi
26 Temmuz 2024 Cuma - 10:52 Tanısı konulamayan küçük Zeynep, kanseri robotik cerrahi ile yendi Çocukluk dönemi kanseri olarak bilinen ‘Nöroblastom’ hastalığına sahip 5 buçuk yaşındaki Zeynep Türkmen, İEÜ Medical Point Hastanesi’nde olduğu robotik cerrahi ameliyatı ile sağlığına kavuştu. Adıyaman’da yaşayan 5 buçuk yaşındaki Zeynep Türkmen’in bel ve ayaklarında ağrı artınca ailesi de kızlarını birçok hastaneye götürdü. Tanısı konulamayan Zeynep Türkmen, İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi’ne yönlendirildi. İEÜ Medical Point Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Emre Divarcı, Zeynep Türkmen’in çocukluk dönemi kanseri olarak bilinen ‘Nöroblastom’ hastalığına sahip olduğunu ve bu hastalığından robotik cerrahi ile kurtulabileceğini söyledi. Prof. Dr. Divarcı ve ekibi tarafından yapılan robotik cerrahi yöntemiyle kötü huylu tümörü temizlenen minik Zeynep sağlığına kavuştu. Küçük deliklerden sıyrıldı İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Emre Divarcı, “Zeynep’in göğüs boşluğunda bir tümör vardı. Tümör aort dediğimiz, en büyük damara yakın riskli yerdeydi. Büyük çoğunlukla bu tip tümörler göğüs açılarak yapılan ameliyatlar ile temizlenir. Onkolojik cerrahiler riskleri olan yöntemlerdir. Hasta için çok ağrılı ve zorlu bir sürece neden olabilir. Bu yüzden biz robotik cerrahi yöntemini önerdik. Zeynep’in ailesi kabul edince ameliyatı gerçekleştirdik. Robotik cerrahi ile göğsünü hiç açmadan 8’er mm’lik küçük deliklerden çok hassas bir şekilde tümörü damarlarından sıyırarak çıkardık.” diye konuştu. Rahatça yürüyebiliyor Zeynep Türkmen’in babası İsmail Türkmen de kızının iyi durumda olduğunu ifade etti. Türkmen, “Zeynep’in bel ve ayaklarında ağrılar vardı. Birçok hastaneye gittik ancak farklı sebepler söylediler. Teşhis konulamadı. Emre hocamıza yönlendirildik. Emre hocamızın ve ekibinin yaptığı robotik cerrahi ameliyatı ile kızım sağlığına kavuştu. Kızım Zeynep şu an kendini daha iyi hissediyor. Dolaşabiliyor, yürüyebiliyor.” ifadelerini kullandı. Ameliyatı cerrah yapıyor Robotik cerrahi ameliyatının avantajlarından bahseden Prof. Dr. Divarcı, “Robotik cerrahi de en çok merak edilenlerden biri ameliyatı robot mu yapıyor diye soruyorlar. Hayır, robot yapmıyor cerrah yapıyor ve bizim cerrahın yaptığı hareketleri simüle ediyor. Robotik cerrahi hastada küçük delikler ile operasyon yapma imkanı sağlıyor. Bizim yaptığımız hareketleri robot simüle ediyor hatta bizim yaptığımız hareketlerden daha iyi yapıyor diyebilirim. Bizim ellerimizde titremeler olabilir. Ancak bu titremeler robota yansımıyor. Ayrıca, 3 boyutlu görüş imkanı sağladığı için de bizler için çok avantajlı.” dedi. 6 aylık bebeğe robotik cerrahi İyileşme sürecinin açık ameliyata göre daha hızlı olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Divarcı, şunları söyledi: “Bağırsak, karaciğer, dalak, ince bağırsak, mide ameliyatları gibi ameliyatlarda robotik cerrahi bize çok avantaj sağlar. Robotik cerrahide gittikçe yaş küçülüyor. 6 aylık bebeği robotik cerrahi ile ameliyat yapar duruma geldik. Robotik cerrahi ile yapılan bir ameliyatta iyileşme süreci çok daha hızlıdır. Örneğin, bir bağırsak ameliyatı yapacağız. Karnın çok büyük kesilmesi lazım. Tabi ki kesiklerin iyileşmesi için bir zaman gerekli ancak robotik cerrahi ile küçük delikler ile ameliyat yapıldığı için iyileşme süreci daha hızlı.” diye konuştu.
Bölgesel kilolara ameliyatsız çözüm: Radyofrekans yöntemi
26 Temmuz 2024 Cuma - 10:48 Bölgesel kilolara ameliyatsız çözüm: Radyofrekans yöntemi Basen, karın ve bacak gibi bölgesel bölgelerde oluşan ve yakılamayan yağlar, cerrahi işleme gerek duymaksızın radyofrekans yöntemi ile parçalanabiliyor. Uzmanlar, düzenli spor ve diyet yapılmasına rağmen verilemeyen kiloların hem sağlık hem de estetik görünüm açısından birçok insan için sorun teşkil ettiğine dikkat çekiyor. Sağlık teknolojisinde yapılan gelişmeler sayesinde ise sıkı ve pürüzsüz bir cilde sahip olmak isteyenler için radyofrekans tedavisi ön plana çıkıyor. Ankara Koru Hastanesinde uygulanan radyofrekans yöntemi ile karın bölgesi, basen ve bacak bölgesinde oluşan yağlanmalar 45’er dakikalık toplam 8 seans ile parçalanıyor. Diyetisyen Sultan Gündoğdu Çolak, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, radyofrekans yöntemi sayesinde yağ hücrelerinin ve hacminin küçüldüğünü ifade ederek, “Bu sayede cilt dokusunun sıkılaşmasına neden oluyor. Bunun dışında subkutan (derialtı) incelmesine ve kırışıklık azalmasına da etki ediyor. Radyofrekans yöntemiyle yapılan çalışmalarda elektro mikroskobu ile incelediklerinde dokuda genelde kolajen üretimin arttığını ve kolajende değişiklik yapıldığını gösteriyor” dedi. Uygulanan radyofrekans yönteminin düzenli beslenme ve spor ile mutlaka desteklenmesi gerektiğine vurgu yapan Çolak, “Sadece bölgesel inceleme yaptırıyorum ve beslenmeme dikkat etmeyeceğim anlamına gelmiyor. Yine sağlıklı beslenme adı altında beslenmemize dikkat ediyoruz. Spor yaparsak daha uzun vadede ve daha kalıcı sonuçlar alabiliriz. Bu kişiye göre değişir. Çok yoğun iş temposundayım, spor yapamıyorum diyorsa kendi bileceği iş ama diyet kesinlikle önemli. Daha kalıcı incelme bekliyorsak haftada 2 kere, 45 dakikalık seanslarla bir aylık süreyle uygulamaktayız” diye konuştu. Diyetisyen Çolak, radyofrekans yönteminin kronik rahatsızlıkları olanlara, kalp pili taşıyanlara, hamilelere ve 18 yaş altı ila 70 yaş üstü vatandaşlara uygulanmadığını sözlerine ekledi. Diyetisyen Sena Aslan ise Elektriksel Kas Uyarımı (EMS) cihazı ile kas kasılmasını sağladıklarını dile getirerek, “Genelde bize başvuran danışanlarımızda ise spor yapabilme motivasyonu olmayanlar ya da spor yapmaya vakti olmaya bireylerde uyguluyoruz. Cihaz basen, kalça, göbek, iç, dış ve arka bacak şeklinde çeşitli bölgelerde uygulanabiliyor. Cihaz kasları aktif hale getiriyor, kan akışını hızlandırıyor, metabolizmayı çalıştırıyor ve bu sayede de kilo verme sürecine katkı sağlıyor. Yaraların iyileşmesi ile kas güçlenmesini sağlıyor” şeklinde konuştu. EMS cihazının ardından Lenf Drenajı sayesinde vücuttaki ödem ve toksik maddeleri vücuttan attıklarını kaydeden Aslan, “Bu cihazların tek başına yeterli olduğu söylenemez. Bir diyetisyen olarak sadece bu cihazlarla değil diyet, spor ve bu cihazlarla üçlü kombin olarak yaparsak hayatımızı çok daha verimli hale getiririz” ifadelerini kullandı.
Cilt yaşlanmasını durdurmak için güneşten korunun
26 Temmuz 2024 Cuma - 10:45 Cilt yaşlanmasını durdurmak için güneşten korunun Güneş ışınlarına maruz kalmak, cilt yaşlanmasının bir numaralı sebebi olduğunu ifade eden Dermatoloji Uzmanı Dr. Işıl Kamberoğlu Turan, Güneşin insanları yaşlandırdığı için en etkili yaşlanma önleyici kremin güneş koruyucu olduğunu söyledi. Düzenli olarak güneş kremi kullanmak ise cilt kanserinin ve erken yaşlanma belirtilerinin önlenmesi için kesinlikle en etkili yol olduğunu ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Işıl Kamberoğlu Turan, "Güneş ışığı, dünyaya ulaşan iki tür zararlı ışından oluşur: UVA ışınları ve UVB ışınları. Bunların her ikisi de erken yaşlanmaya, kırışıklıklara ve cilt kanserine yol açabilir. Güneşin insanları yaşlandırdığı için en etkili yaşlanma önleyici kremin güneş koruyucudur. UVB ışınları derinin üst katmanında kalırken, UVA ışınları alt katmana geçebiliyor. Bulutlu günlerde bile etkisi gösteren ve hatta camdan içeri sızan UVA ışınları dünya yüzeyine yansıyan ultraviyole ışınlarının yüzde 95’ini oluşturuyor. Bu ışınlar foto yaşlanma dediğimiz cildin destek yapılan olan kollajen ve elastin liflerin dokusunu kaybetmesine ve cilt sıkılığının azalmasına sebep oluyor. Bunun yanı sıra güneş alerjisi olarak bilinen kızarıklık, kaşıntı, polimorf ışık erüpsiyonu şikayetlerinin de sebebini oluşturuyor. Hamilelik maskesi, sık tekrarlayan omuzda, yanak ve alında koyu lekeler ve hatta cilt kanseri oluşumuna da sebep oluyor" dedi. Hangi güneş kremleri kullanılmalı UVB ışınları güneş ışınlarının yüzde 5’ini oluşturduğunu belirten Turan, "Bulut ve camlardan geçemezler ancak derinin üst katmanına nüfuz edebilirler. Reaktif oksijen radikallerine karşı bariyer fonksiyonunu iyi sağlayamadığımızda bronzlaşma, güneş yanıkları, güneş alerjisi ve cilt kanserlerinden sorumludurlar. Güneş kremi seçerken hem UVA hem de UVB koruma sağlamasına mutlaka dikkat etmeliyiz. Doğru güneş koruyucuyu seçmek konusu bazen kafa karışıklığı oluşturabilir. Etiket okurken dikkat etmek gereken bazı noktalar var. UVA ve UVB ortak koruma amacıyla geniş spektrumlu (broad band) yazması son derece önemlidir. UVA koruması: PPD / PA, UVB koruması: SPF değerleri ile ölçülür. SPF’nin dört farklı koruma düzeyi vardır. Düşük (6 -10 faktör), orta (15 -25 faktör), yüksek (30 -50 faktör) ve çok yüksek (50+ faktör). Peki bu SPF numaraları ne ifade ediyor? Cilde SPF faktörlü bir ürün uygularsa, yanma süresi (cildinizin kaç dakikada kızardığı) koruma faktörü ile çarpılır ve güneşin altında yanmadan kaç dakika kalabileceği belirlenir. Peki buna güvenmeli miyiz? Asla. Güneş koruyucularda ne kadar çok uygulama yaparsanız o kadar çok korunursunuz. Bu sebeple dışarı çıkmadan 30 dakika önce sürülmesini ve mutlaka 2 saatte bir kremleri yenilemeyi öneriyoruz. Denizde, suda uzun süre kalınacağı dönemlerde suya dayanıklı formüller tercih edilmelidir. Güneşten koruyucular yüzme, aşırı aktivite ve kurulanma sonrası tekrar uygulanmalıdır. Koruma yanıtı cilt tipinize göre de değişecektir. Gebe ve çocuklarda fiziksel bariyer oluşturan titanyum dioksit ve çinko oksit içerikli filtreleri tercih etmek halen güvenli gözüküyor ancak bu kremler beyaz renk bırakarak, yapışkan bir doku hissi veriyor. Fiziksel filtreler, ışığın deriden emilmesini engelleyerek ışığı yansıtırlar ancak kimyasal filtreler ışığı emerek, zararsız ısı ya da ışık olarak geri verirler. Kimyasal filtreler arasında PABA, sinnatlar, salisilatlar ve benzimidazoller başlıca UVB koruyucular iken, benzofenonanlar, metinil antranilat ve kamfor birleşikleri UVA ışınlarına etkilidir. Lekeli ciltler için ise renkli güneş koruyucular ön plana çıkarken; rozase yada kızarık hassas ciltler için kimyasal filtrelerden uzak durmayı öneriyoruz" diye konuştu. ‘’Dermatolog kontrolünde ürün seçilmeli’’ İyi bir güneş koruyucuda hem UVA hem UVB filtresi, suya ve tere dayanıklı olması, yüksek koruma faktörü içeriği, maliyetinin erişilebilir ve sürdürülebilir olmasını yanı sıra alerjik olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini belirten Turan, "Güneş insanları yaşlandırdığı için en etkili yaşlanma önleyici krem güneş koruyucudur. Kişiye özel uygulama için, mutlaka dermatolog kontrolünde ürün seçmeyi öneriyoruz. Unutmayın cilt bakımı bilginin sihrini taşır" dedi.
Ölümcül alerjiye ‘immünoterapi’
26 Temmuz 2024 Cuma - 10:42 Ölümcül alerjiye ‘immünoterapi’ Kayseri’de yaşayan Fırat Karataş, kendisi için ölümcül olan arı alerjisine tedaviyi Kayseri Şehir Hastanesi’nde uygulanan immünoterapide buldu. Tedavi ile ilgili bilgiler veren Kayseri Şehir Hastanesi Çocuk Alerji ve İmmünoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Murat Cansever, “Alerjilerde immünoterapinin yüzde 90-95 oranlarında koruyuculuğu oluyor” dedi. 16 yaşındaki Fırat Karataş, yaklaşık 4 yıl önce dışarıda arı sokması ile evine geldi. Bir süre sonra ebeveynleri Karataş’ın boğazında şişme ve kızarıklıklar meydana geldiğini görünce hastaneye götürdü. İlçeden Kayseri Şehir Hastanesi’ne sevk edilen Fırat Karataş, burada arı alerjisi olduğunu ve ölümcül boyuta ulaşabileceğini öğrendi. Daha öncesinde yanında adrenalin şırıngası taşıyan Fırat, daha konforlu ve sağlıklı bir yaşama kavuşmak için Kayseri Şehir Hastanesi’nde hizmete giren immünoterapi yöntemini öğrenerek tedaviyi almaya başladı. Tedavisinin 5 yıl süreceğini söyleyen 16 yaşındaki Fırat Karataş, “Ben buraya arı alerjisinden dolayı geldim. Ölüm tehlikem var uzun süredir. Toplam 3 kere oldu bu durum. İlkinde pek bilmiyorduk böyle riskli bir şey olduğunu ve ikincisinde öğrendik. Üçüncüsünde pek zehrini yayamadı. Zaten daha önce de gelmiştik ama zehri yayılmadığı için bir şey yapılmadı. Daha sonra alerji olduğunu öğrendik. İlk arı sokmasında ölüm tehlikem olduğunu öğrendik. Alerjiden bahsettiler bize ve biz de tedavinin uygulanmasına karar verdik. Tedaviye yeni başladık ve 5 yıl boyunca da sürecek. Yani arıya ölümcül bir alerjim olduğunu bildiğim için Kayseri Şehir Hastanesi’ne geldim ve bu tedaviyi görüyorum burada” dedi. “Her an ölüm korkusunu yaşamak çok zor” Oğlu her dışarıya gittiğinde arı sokması yüzünden yaşadıkları ölüm korkusunun çok zor olduğunu söyleyen Baba Ali Karataş, “Oğlumu ilk arı soktuğunda biz Özvatan ilçesindeydik. Ben sebze yetiştiriyorum. Çocuktu daha ve eve geldi annesine arı soktuğunu söyledi. Çocuğun bazen boğaz kısmı şişiyor, yüzü kızarıyordu. Daha sonra Özvatan’dan Kayseri’ye sevk ettiler ve biz alerjisi olduğunu öyle öğrendik. Daha sonra iğne verdiler, arı soktuğunda iğneyi vurmazsa ölebilir. Daha sonra bir arı daha soktu yine zor yetiştirdik hastaneye. Üçüncüsünde de arı sokmuş ama etki yapmadı değil. Orada iğnenin yarısı vardı o kurtardı. Şu an biz de bunu araştırıyoruz ve 2 senedir hep bir yerlere gittik. Böyle bir tedavi bulamadık. Buraya kontrole gelip gidiyorduk ve en son doktor bunun tedavisinin var olduğunu söyledi. Öyle başladık, ikinci haftamız. Bu tedavi bir süre haftada bir yapılacak ve 5 yıl görülecek. Ondan sonra da ayda bir görülecek ve tedavinin sonunda da arı tamamen etki yapmayacak. Allah kimsenin başına vermesin, oğlumun boyu benden uzun ama ben bir yere gittiği zaman korkuyorum. Zor bir durum. Bir insan ölür bir kere acısını yaşarsınız ama bir insan hep ölecekmiş gibi düşünmeniz daha ağır. Çok zor ve her dakika yaşıyoruz bunu. Dışarı gidiyor arkadaşlarıyla oynamaya “Ya arı sokarsa” hissini yaşatıyor. Bu tedaviden dolayı çok mutluyum. Bunu devlet karşılamasaydı biz de karşılayamıyorduk. Bunun bir iğnesi 10 bin TL’ymiş, imkansız bir şey 5 yıl boyunca alabilmem. Hesaplasak 1-2 milyona mal oluyor ama devletimizden Allah razı olsun” ifadelerini kullandı. İmmünoterapinin alerjik maddenin minik dozlar halinde hastaya verilerek duyarsızlaştırma yöntemi olduğunu söyleyen Kayseri Şehir Hastanesi Çocuk Alerji ve İmmünoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Murat Cansever, “Böcek alerjileri sınıfına giren arı alerjileri, özellikle anafilaksi dediğimiz ölümcül alerjik reaksiyon geliştirmesi durumunda ölüm de dahil olmak üzere çok vahim sonuçlar doğurabilir. Bu hastalarda bal arısı veya yaban arısı, eşek arısı alerjileri gelişebiliyor. Hastamızda da bal arısı alerjisi vardı ve bal arısı sokması sonrasında çok ciddi hayati alerjik reaksiyon geliştirmiş ancak ciddi müdahalelerle hayata tekrar döndürülebilmişti. Bunun bir tedavisi olarak İmmünoterapi var. İmmünoterapi, alerjik olduğu bir maddeyi çocuğa minik dozlarda vererek belli bir süre sonra duyarsız hale getirmek demektir. Bunu arı alerjilerinde, polen alerjilerinde ve kedi alerjileri gibi inhalen alerjenlerde de yapabiliyoruz. Onlarda daha çok anafilaksi değil de bal arısı ya da eşek arısında anafilaksi riski olduğu için bu çocukların ömür boyu bu riski taşımamaları ve hayatlarını daha konforlu, güvenli kılmak adına bu tedaviyi uyguluyoruz. Bu tedavi hem maddi anlamda hem de yönetim anlamında gerçekten çok külfetli bir tedavi. Bu çocuklar idame dediğimiz sürece geçmeden önce bir başlangıç şeması var. O süreçte yaklaşık 8-9 hafta ve buraya gelip haftalık doz alıyorlar. Belli bir doza ulaştıktan sonra da ayda bir olmak üzere yaklaşık 4-5 yıl bize geliyorlar” dedi. Cansever, tedavinin koruyuculuğunun yüzde 95 oranlarında olduğunu söyleyerek, “Bunun koruyuculuğu bilimsel olarak son verilere göre tedavinin bitiminde yüzde 90-95 gibi koruyuculuğu olabiliyor ama eskisinden çok daha konforlu bir yaşantısı olacağı kesin oluyor. Maalesef ki bunun tek tedavisi yani en azından ölümden kurtaracak tek tedavisi bu. Buna rağmen arı sokmasında başına bir şey gelebilir mi dersek gelebilir. Çünkü bu tedavinin etkinliğini alması en az 1 yıl sürecektir. Tedaviye başlar başlamaz hemen koruyuculuk gelişmiyor. Haftalarla birlikte vücut ona alıştıkça gelişiyor. Sürecin bütünlüğü ile bakıldığı zaman çok konforlu bir sağlık haline dönüşecek çocuk için. Eşek arıları da çok fazla var doğada, piknik alanlarında. Biliyorsunuz ki arılar renkli, göze parlak gelen renkleri çok severler. O tarz kıyafet giyen çocuklara ulaşırlar” ifadelerini kullandı. Hastaların yanında adrenalin aşılarını mutlaka taşımaları gerektiğini söyleyen Cansever, sözlerine şu şekilde devam etti: “Son olarak arı alerjisi olan çocuklar için ne öneriyoruz dersek de; böyle bir tedaviye başlama yaşının altında olan bir çocuk varsa ve ailede öykü varsa, bu çocuklar da arıların olduğu alanlara giderken pantolonu çorabın içine koyma gibi, kollarını kısa tutmama gibi, parlak renkte arıları cezbedecek renkleri giymeme gibi tedbirleri öneriyoruz. Özellikle doğada bir şeyi yerken mutlaka üzerini kontrol etmek ve üzerinde arı var mı yok mu kontrol ederek yemelerini öneriyoruz. Bu çocukları oraya giderken arı alerjileri varsa ki mümkünse değil kesinlikle öneriyoruz yanlarında hayat kurtaran adrenalin enjektörlerini taşımaları ve bunu kendilerinin yapabilmeleri eğer yapacak biri yoksa da ebeveynlerinin bunun eğitimini almış olması ve yanında taşıması gerekiyor. Muhtemel arı sokmasında hastamızda olduğu gibi döküntüler, ciltte kaşıntı ve kızarıklıklarla beraber nefes darlığı, kusma, bir anda kendinden geçme bulguları gelişirse bu ağır alerjik reaksiyonun bulgularıdır. Bu arı sokması da olunca anında onu bacağının dış kısmından kas içerisine yaparak çocuğun hayatına çok ciddi katkıda bulunur ve ilk basamak tedaviyi yapmış olurlar. Bu da çok önemli. Bizim bu vakamızın üzerine bugün benzer bir vakamız daha geldi. Onun değeri de 100’ün üzerinde çıktı ve ona da aynı tedaviyi yazdık. İnşallah ilaçlarını temin edince de hastamızın konforlu bir şekilde tedavisini sürdüreceğiz. Şu bir gerçek ki bu tedavi çok riskli bir tedavi. Alerji uzmanı olarak standardın dışında işler yapmak gerekiyor. Bir alerji uzmanının zaten immünoterapi yapması gerekiyor. Biz de bunu kliniğimizde başlattığımız için çok mutluyuz. İnşallah hastalarımız fayda görür. Bunun da katlanarak gidebileceğini görüyorum ben. Arı alerjisi olan hastalarımızın artık devletimiz solüsyonlarını sağlıyor. Bunlar rapor karşılığında ödeniyor ve bizler de burada hekimler olarak 3. basamak hastanemizde bunun uygulamasını ve sürecini takip edebiliyoruz.”