Son Dakika
|
Eski muhtar varilde ölü bulunmuştu, düştüğü ihtimali üzerinde duruluyor
İngiltere’ye kaçan şüpheli ve eşi hakkında kırmızı bülten çıkarıldı
Bakırköy’de otomobile silahlı saldırı: 1 ölü
ABD'de nükleer bilimci MIT profesörü vurularak öldürüldü
Bakan Işıkhan: "Asgari ücrette rakam konuşmak için daha çok erken"
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Karadeniz’de sivil gemiler hedef alınmamalı, ikazlarımızı ilettik"
Tayland-Kamboçya çatışmasında can kaybı 45'e yükseldi
PFDK’dan 218 futbolcuya bahis cezası!
Gazeteci Fatih Altaylı hakkında gerekçeli karar açıklandı
Bolivya'da sel felaketi: 20 ölü, 24 kayıp
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Pakistan’s Traditional Instrument ‘Rubab’ Reaches Beyond Borders
Bakırköy’de otomobile silahlı saldırı: 1 ölü
ABD'de nükleer bilimci MIT profesörü vurularak öldürüldü
Fenerbahçe, Olimpia Milano deplasmanında
Galatasaray’ın kupadaki konuğu RAMS Başakşehir
Kayıp kadından 3 yıldır haber alınamıyor
Trump, Venezuela rejiminin "Yabancı Terör Örgütü" olarak tanımlandığını açıkladı
Hatay’da 4.0 büyüklüğünde deprem
SAĞLIK
Uzmanından uyarı: Yaygın olan virüs influenza
17 Aralık 2025 Çarşamba - 15:07:58
Medicana Sağlık Grubu Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülay Kılıç, gribal enfeksiyonlar arasında COVID-19 virüsünün daha sık görüldüğünü, ancak son 2 haftadır yaygın olan virüsün influenza olduğunu belirtti. Medicana Sağlık Grubu Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Kılıç, sonbaharın ilk aylarında artan gribal enfeksiyonlara dair yazılı açıklama yayımladı. Dr. Kılıç, gribal enfeksiyonlar arasında COVID-19 virüsünün daha sık görüldüğünü ancak son 2 haftadır yaygın olan virüsün influenza olduğunu belirtti. Aynı zamanda Gülay Kılıç, hastalık belirtilerinin bu 2 hastalıkta olduğu gibi birçok üst solunum yolu enfeksiyonunda ortak olduğunu da bildirdi. "COVID-19 grip virüslerinden daha bulaşıcıdır" Kılıç, COVID-19 ile gribin ortak görülen belirti ve farklılıklarını şöyle sıraladı: "Ateş ve ateşlenme hissi, titreme, öksürük, nefes darlığı ya da nefes almada zorluk, yorgunluk, boğaz ağrısı, burun akıntısı veya tıkanıklığı, kas ve vücut ağrıları, baş ağrısı, kusma ve ishal ortak belirtiler arasındadır. Virüsü taşıyan kişilerin öksürme, hapşırma veya konuşma sırasında etrafa saçtığı büyük ve küçük damlacıklar yoluyla yayılır. Bu damlacıklar yakındaki kişilerin ağız ve burunlarına ulaşabilir ya da solunum yoluyla vücuda alınabilir. Havalandırması yetersiz kapalı ortamlarda, virüs içeren küçük parçacıklar daha uzak mesafelere yayılarak enfeksiyona neden olabilir. Ayrıca virüsle temas etmiş kişilerle tokalaşma gibi doğrudan temas yoluyla ya da virüs bulunan yüzeylere dokunduktan sonra ağız, burun veya gözlere temas edilmesiyle de enfeksiyon bulaşabilir. COVID-19’a neden olan virüs, belirti başlamadan önce, hafif belirtileri olan ya da hiç belirti göstermeyen kişiler tarafından da başkalarına bulaşabilir. COVID-19 grip virüslerinden daha bulaşıcıdır ve COVID-19 belirtileri temastan 2-14 gün içinde kendini gösterirken, grip daha kısa sürede 1-4 gün içinde belirti verir." Hem influenza hem COVID-19’da hastaların çoğunlukla ateş, boğaz ağrısı ve öksürük şikayetleriyle başvurduğunu vurgulayan Dr. Gülay Kılıç, eşlik eden bulgularının ayırıcı tanı açısından önemli ipuçları sunduğunu ifade etti. "Vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmak hayati önem taşır" Aynı zamanda Dr. Kılıç, şu bilgileri paylaştı: "Ateşle birlikte şiddetli boğaz ağrısının görülmesi ve öksürüğün eşlik etmemesi bakteriyel tonsilliti düşündürürken; halk arasında ‘nezle’ olarak adlandırılan soğuk algınlığı, rinovirüsün neden olduğu ve burun akıntısı dışında genel hastalık bulguları yapmayan, kısa sürede basit önlemlerle iyileşen bir hastalıktır. Ateşin üç günden uzun sürmesi, nefes darlığı, göğüs ağrısı, belirgin halsizlik, derin nefesle artan öksürük veya balgam renginin koyulaşması enfeksiyonun zatürreye ilerlediğini düşündüren önemli bulgulardır. Bu şikayetler ortaya çıktığında vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmak hayati önem taşır." "Kapalı alanların havalandırılması gibi basit koruyucu davranışlar da önemlidir" Virüslerden korunmaya ilişkin konuşan Dr. Gülay Kılıç, "Aşılanma bilimsel olarak ağır hastalık, komplikasyon ve hastaneye yatış riskini önemli ölçüde azaltmaktadır. Her yıl influenza virüsünün türleri değiştiğinden, grip aşısının her kış dönemi başında uygulanması önerilmektedir. Enfeksiyonların yayılmasını önlemek için aşı olmanın yanı sıra bulaşma yolları göz önüne alınarak hasta iken evde kalmak, çıkmak zorundaysa maske takmak, mesafeyi korumak, öksürük ile hapşırıkta ağız ve burun kapatmak, elleri sık yıkamak ve kapalı alanların havalandırılması gibi basit koruyucu davranışlar da önemlidir" ifadelerini kullandı.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 14:43
Sağlık hizmetlerinden medikal malzeme desteği
Genel sağlık hizmetlerine devam eden Bodrum Belediyesi, tekerlekli sandalye, yürüteç, hasta yatağı gibi ihtiyaçların karşılanması kapsamında bir yılda toplam 510 vatandaşa destek sağladı. Bodrum Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’ne bağlı yarımada genelinde hizmet veren Sağlık Hizmetleri Bürosu, ihtiyaç sahibi vatandaşlara medikal malzeme desteğinde bulunmaya devam ediyor. Sağlık Hizmetleri Bürosu ekipleri, yatağa bağımlı, tekerlekli sandalye kullanan vatandaşlar ve medikal malzeme kullanma gereksinimini olan hastalar başta olmak üzere, ilçe sınırları içerisinde ikamet eden vatandaşlara dönüşümlü olarak medikal malzeme desteği sağlıyor. Sosyal belediyecilik doğrultusunda kent genelinde çalışmalarını özveri ile sürdüren Sağlık Hizmetleri Bürosu, medikal malzeme ihtiyacı olan vatandaşlardan gelen talepleri değerlendiriyor. Ekipler, gerekli evrakların kontrolünden sonra hasta yatağı, manuel tekerlekli sandalye, oturaklı tuvalet, yürüteç ve koltuk değneği gibi medikal malzemeleri bedelsiz olarak vatandaşlara teslim ediyor. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucu 2025 yılı içerisinde 510 vatandaşa destek olundu. Medikal malzeme destekleri kapsamında; 195 vatandaşa hasta yatağı, 128 vatandaşa tekerlekli sandalye, 77 vatandaşa yürüteç, 65 vatandaşa koltuk değneği ve 45 vatandaşa oturaklı tuvalet desteği verildi.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 13:54
Vezirköprü ADSM’de başhekimlikte değişim
Samsun Vezirköprü Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi(ADSM) Başhekimi Dt. Fuat Kaplan, sözleşme süresinin dolması nedeniyle görevinden ayrıldı. Edinilen bilgilere göre, Dt. Fuat Kaplan’ın görevden ayrılmasının ardından başhekimlik görevine en kısa sürede yeni bir atama yapılması bekleniyor. Atama süreci tamamlanana kadar başhekimlik görevini vekâleten Vezirköprü Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Mevlüt Güven’in yürüteceği öğrenildi. Konuya ilişkin resmi atamanın ise önümüzdeki günlerde netlik kazanması bekleniyor.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 13:30
10 yıllık böbrek hastası, 1 yıldır beklediği nakille adeta yeniden doğdu
Antalya’da beyin ölümü gerçekleşen bir hastanın ailesi tarafından bağışlanan karaciğer ve iki böbrek, nakil bekleyen hastalara umut oldu. Böbrek nakli yapılan 47 yaşındaki Eşe Çalışkan, "Organ nakli yapılacağını duyduğumda yeniden doğdum. Telefonum çaldığında kızım açtı ve ’Anne hemen gidiyoruz’ dedi. O an yeniden doğdum. Bir kızım, bir oğlum var. Çocuklarım için yaşamak istedim. Allah’ıma binlerce şükür bugünü gördüm" dedi. Antalya’nın Manavgat ilçesinde 67 yaşındaki erkek hasta, beyin kanaması şüphesiyle yaklaşık 15 gün önce Manavgat Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Yoğun bakım ünitesinde tedavisi süren hastanın beyin ölümünün gerçekleşmesinin ardından Manavgat Devlet Hastanesi Organ Nakli Koordinatörlüğü, hasta yakınlarıyla temasa geçti. Ailenin organ bağışını kabul etmesi üzerine, 14 Aralık Pazar günü akşam saatlerinde hayatını kaybeden hastanın karaciğeri ve iki böbreği, Antalya’dan gelen uzman ekip tarafından alındı. Alınan organlardan karaciğer ve bir böbrek Antalya’ya, diğer böbrek ise Konya’ya gönderildi. Organ bağışının ardından, polikistik böbrek hastalığı nedeniyle yaklaşık 1 yıldır nakil bekleyen evli ve iki çocuk annesi Eşe Çalışkan’a, Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Organ Nakli Merkezi’nde sol böbrek nakli gerçekleştirildi. Operasyon, Genel Cerrahi Uzmanı Uzm. Dr. Eyüp Mehmet Kılınç ve ekibi tarafından başarıyla tamamlandı. "Nakil için kadavra listesinde bekliyordu" Operasyonu gerçekleştiren Uzm. Dr. Eyüp Mehmet Kılınç, hastanın uzun süredir böbrek yetmezliğiyle mücadele ettiğini belirterek, süreci şu sözlerle anlattı: " Eşe hanımda polikistik böbrek hastalığına bağlı böbrek yetmezliği tanısı yaklaşık 10 yıldır mevcuttu. Bir yıl önce merkezimize organ nakli için başvurdu. Yakın çevresinde uygun verici bulunamadığı için kadavra listesine kaydedilmişti. Pazar günü bir hastamızın organlarının bağışlanması üzerine, bu böbreğin Eşe hanıma uygun olduğunu tespit ettik ve kendisini merkeze çağırdık. Pazartesi sabah ameliyattan çıktığında yeni böbreği gayet iyi çalışıyordu. Böbrek, bekleme listesinde yalnızca Eşe hanımla uyumluydu. Bu nedenle tek bir hastayı çağırdık." Ameliyat sürecine de değinen Kılınç, "Ameliyat öncesinde hastamızda doğal olarak stres ve korku vardı. Ancak ameliyat sonrası süreci oldukça olumlu geçiyor. Kendisi pozitif bir hasta, iyileşme süreci de gayet iyi. Şu an hem hastamız mutlu hem biz mutluyuz" ifadelerini kullandı. "Her 10 nakilden biri kadavra bağışıyla" Organ bağışının önemine dikkat çeken Uzm. Dr. Kılınç, Türkiye’de kadavra bağışıyla yapılan nakillerin halen yetersiz olduğunu vurgulayarak, "Ülkemizde kadavra bağışıyla yapılan organ nakilleri ne yazık ki çok az. Bizim merkezimizde de her 10 nakilden yalnızca biri kadavra bağışıyla gerçekleşiyor. Türkiye genelinde de tablo bu şekilde. Organ bağışının artması, bekleme listesindeki hastalar için hayati önem taşıyor" dedi. "Çocuklarım her gün soluğumu dinliyordu" Nakil sonrası duygularını paylaşan Eşe Çalışkan ise yaşadığı süreci şu sözlerle anlattı: "Polikistik böbrek hastalığı annemden irsi olarak bana geçti, yaklaşık 10-12 yıldır bu hastalıkla yaşıyorum. Son bir yıldır nakil bekliyordum ve çok umutsuzdum. Nakil beklerken halsizdim, ayaklarımda ağrılar bitmiyordu, uykularım kaçıyordu. Sıkıntılarım başlamıştı. Çocuklarım gözüme bakıyordu, her gün benim soluğumu dinliyorlardı." Bağışçı aileye teşekkür eden Çalışkan, "Allah bağışlayan aileden razı olsun, mekanı Cennet olsun. Organ bağışı çok önemli, çünkü bu gerçekten çok çaresiz bir durum. Telefonum çaldığında kızım açtı ve ’Anne hemen gidiyoruz’ dedi. O an yeniden doğdum. Bir kızım, bir oğlum var. Çocuklarım için yaşamak istedim. Allah’ıma binlerce şükür bugünü gördüm. Doktorlarımızdan Allah bin kere razı olsun. Haber geldiğinde biz gelene kadar bütün ekip her şeyi hazırlamışlar" diye konuştu. "Bir telefon her şeyi değiştirdi" Eşe Çalışkan’a refakat eden kızı Nazlı Balık da yaşadıkları duyguları, "Açıkçası umutsuzduk. Ama o telefon geldikten sonra her şey değişti. Bizim için büyük bir şans oldu. Herkes organlarını bağışlamalı. Organlarını bağışlayan aileden Allah razı olsun, mekanı Cennet olsun" sözleriyle dile getirdi.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
15 Aralık 2025 Pazartesi- 11:22
’Bel kütletmek felce kadar götürebilir’
2
15 Aralık 2025 Pazartesi- 12:41
Nöroloji uzmanı uyardı: "Ciddi kafa travmaları epilepsiye neden olabilir"
3
16 Aralık 2025 Salı- 15:32
Dünyanın ileri merkezlerinde yapılan ’hibrit aort’ ameliyatı Samsun’da başarıyla uygulandı
4
16 Aralık 2025 Salı- 12:26
‘Kanser tedavisinde kişiselleştirilmiş yaklaşımlar öne çıkıyor’
5
01 Temmuz 2021 Perşembe- 10:23
Üç yılda Türkiye’de merkez haline geldi
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:31
Uzmanından ailelere uyarı! "Ekran sessizce çocukluğu tüketiyor"
Sivas Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Beyza Karataş Bozok, kontrolsüz ekran kullanımının çocukluk çağında sessiz bir kriz hâline geldiğini belirterek aileleri yaşa uygun sınırlar konusunda net ve kararlı olmaya çağırdı. Dr. Bozok, özellikle yaşamın ilk yıllarında ekranla tanışmanın çocuk gelişimi açısından ciddi riskler taşıdığına dikkat çekerek, "İki yaşın altındaki çocuklarda ekran kullanımı bir gereklilik değil, gelişimi olumsuz etkileyebilecek bir etmendir" ifadelerini kullandı. Bu dönemde ekranın; dil gelişimini, dikkat süresini ve ebeveyn-çocuk etkileşimini olumsuz etkilediğini vurguladı. Okul öncesi dönemde ekran süresinin kontrolsüz şekilde artmasının çocuklarda davranış sorunlarına zemin hazırladığını belirten Bozok, "İki ile altı yaş arasındaki bir çocuk için ekranla geçirilen sürenin artması, oyun yoluyla öğrenmeyi ve sosyal gelişimi sınırlandırırken, aile-çocuk etkileşimini de sekteye uğratmaktadır" dedi. İlkokul çağında ekranın çoğu zaman ödül ya da oyalanma aracı olarak kullanıldığını söyleyen Dr. Bozok, bunun akademik başarıyı doğrudan etkilediğine işaret ederek, "Bu yaş grubunda ekranın kontrolsüz kullanımı; dikkat, öğrenme süreçleri ve okul motivasyonu üzerinde belirgin olumsuz etkilere yol açmaktadır" uyarısında bulundu. Ergenlik döneminde ise riskin çok daha görünmez ama derin olduğunu ifade eden Bozok, sınırsız ekran kullanımının bağımlılık davranışlarını tetiklediğini belirtti. "Ergenlerde ekran kullanımının denetimsiz hâle gelmesi, ruh sağlığını olumsuz etkileyen bir risk faktörüdür" diyen Bozok, bu durumun uyku bozuklukları, içe kapanma ve duygu durum sorunlarıyla yakından ilişkili olduğunu vurguladı. Dr. Beyza Karataş Bozok, yaşa uygun ekran sınırlarının yalnızca çocuklar için değil, aile düzeni için de koruyucu olduğunun altını çizerek, "Çocuğa koyulan ekran sınırı, aslında ailenin ruh sağlığını koruyan bir sınırdır" diye konuştu.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:11
Kadın Hastalıkları Uzmanı Diribaş: "İnfluenza grubu virüslerin anne karnındaki bebeklere geçişi olmuyor"
Gebelerin gribal enfeksiyon geçirirken panik halinde bebeğe de bulaştığını düşünerek kendilerine başvurduğunu dile getiren Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kemal Diribaş, "Özellikle kış aylarında influenza grubu virüslerin bebekler üzerine anne karnında geçişi olmuyor. O yüzden bebekler genelde etkilenmiyor" dedi. Elazığ Medilines Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kemal Diribaş, kış mevsiminde gebelerin çok sık soğuk algınlığı kaptığını fakat bu durumdan bebeklerin etkilenmediğini belirtirken Pnömoniye dönüşen hastalıklarda klinik açısından bir risk olduğunu ifade etti. Gebelerde soğuk algınlığı özellikle kış aylarında çok sık karşılaştıklarını aktaran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kemal Diribaş, "Gebeler, gribal enfeksiyon geçirirken panik halinde bebeğe de bulaştığını düşünerek bizlere başvuruyorlar. Özellikle kış aylarında influenza grubu virüslerin bebekler üzerine anne karnında geçişi olmuyor. O yüzden bebekler genelde etkilenmiyor. İnfluenza grubu enfeksiyonu ağır geçiren özellikle Pnömoniye dönüşen alt solunum yolu enfeksiyonu geçirirlerse o zaman klinik açısından bizim için riskli grup oluşturuyor. Viral enfeksiyon deyip basite de almıyoruz. İlerleme ihtimali oluyor. Kişinin direncine göre bunlar ağır da geçirilebiliyor. Özellikle gebelikte immun sistem baskılandığı için bu enfeksiyonları daha ağır geçirme riski oluyor. Bu nedenle mutlaka gribal enfeksiyon geçiren gebelerin bir kliniğe başvurması gerekiyor" diye konuştu. Diribaş, "Klinik değerlendirme sonucunda hafif, orta veya ağır geçirebileceği tahmin edilerek ona göre ilaç tedavileri veriyoruz. Çoğunlukla hastalarda hafif semtpomatik tedavilerle gribal enfeksiyon 1 hafta 10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşiyor. Gebelerin özellikle okula giden küçük çocukları varsa enfeksiyonu taşıyabiliyorlar. Gebeler daha çok hastalığı kendi çocuklarının taşıma yoluyla kapıyorlar. O yüzden gribe yakalanan çocuğu varsa veya öğretmen gebelerimiz varsa gribal enfeksiyon geçiren kişilerle özellikle kuluçka döneminde ilk 3 gün içerisinde yakın temasta bulunmamaları, solunum yoluyla bulaştığı için maske takmalarını öneriyoruz. C vitamini almalarını istiyoruz. Bol bol sıvı da alarak hastalığı daha hafif düzeyde atlatabilirler" şeklinde konuştu.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:11
Uzmanından H3N2 uyarısı: "2026 yılı Mart ayına dikkat"
Son zamanlarda yayılmaya başlayan H3N2 gribi dikkat çekerken, uzmanlar yeni bir salgın dalgasına karşı uyardı. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Rıza Şahin, koronavirüslerin 4 yılda bir salgın yaptığını belirterek, "2026 Mart ayına yaklaşırken mutajen influenza ve koronavirüslerin tipik salgınlarının zamanına giriyoruz. İnsanları dikkatli olmaya çağırıyorum" dedi. Avustralya’da görülmeye başlanan, ardından İngiltere ve İspanya’da hastanelerin dolup taşmasına neden olan H3N2 grip salgını ülkemizde de görülmeye başlandı. Birçok hasta hastanelere başvurup tedavi olmaya başlarken uzmanlar, influenzanın her 4 yılda bir değişim geçirdiğini, 4 sene önce ’koronavirüs’ adını aldığını, bu sene ise ’H3N2 grip salgını’ olduğunu belirtti. Dünya genelinde alarm zillerini çaldıran mutasyona uğramış H3N2 grip virüsü, kıtalar arası hızla yayılırken küresel grip dengelerini altüst etti. "Semptomlar değişmiyor, sadece bulaşıcılığı artıyor" Konuyla ilgili Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Rıza Şahin, gazetecilere açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Şahin, H3N2 virüsünün belirtilerinin griple aynı olduğuna dikkat çekerek, "Bu virüs, bildiğimiz influenza. İnfluenza, yani grip yapan virüslerin temel karakterlerinden biride sürekli mutasyona uğramaları. Bu değişimler eğer anlamlı olursa o zaman ya bulaşıcılıkları ya da ağır ölüm yapıcı etkileri değişiyor. Şu anki virüs daha bulaşıcı. Avustralya’dan ülkemize doğru yavaşça giriyor. Bu açıdan dikkatli olmamız lazım. Yüksek ateş veya şiddetli halsizliğe ek olarak kuru öksürüğünüz, bulantı, kusmanız, baş ağrınız varsa zaten gripsiniz demektir. Semptomlar değişmiyor, sadece bulaşıcılığı artıyor" ifadelerini kullandı. "Maske ve mesafeye dikkat" Kış aylarında virüslerin kolay bulaştığına da vurgu yapan Doç. Dr. Şahin, "Soğuk hava, nemli hava virüsün yaşam şartlarını kolaylaştırıyor. H3N2 dediğimiz influenzanın yeni gelen mutajen suş daha bulaşıcı. Hasta kişinin çıkartılarından uzak durmalıyız. 1 metre mesafe olacak, hasta kişiler de maskesini takacak" diye konuştu. "İnsanları dikkatli olmaya çağırıyorum" İnfluenzanın 4 yılda bir mutasyona uğrayıp bulaşıcılığının arttığına dikkat çeken, 2022 yılının Mart ayında son kovid vakalarının görüldüğünü belirten Doç. Dr. Şahin, daha sonra şunları söyledi: "5 sene önce kovid salgını yaşadık. En son omicron suşu vardı. 2022 yılının Ocak ayından sonra vaka sayıları 100-120 binlere tırmandı ve koronavirüs insana evrimleşti. Bir nevi artık kovid gripleşti. Bu tip insana evrimleşmiş koronavirüsler 4 yılda 1 salgın yapar. 2022 Mart ayında son görülen vakalar mevcuttu. 4 yıl geçti, 2026 Mart ayına geliyoruz. Bir yanda mutajen influenza, bir yanda da insana evrimleşmiş koronavirüslerin tipik salgınlarının zamanına giriyoruz. İnsanları dikkatli olmaya çağırıyorum."
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:10
Profesör uyardı: "Süper grip kapıda"
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şevket Özkaya, Avrupa’da etkili olan ve "süper grip" olarak adlandırılan erken grip dalgasına dikkat çekerek, benzer bir tablonun Türkiye’de de görülebileceği uyarısında bulundu. Prof. Dr. Özkaya, soğuk algınlığı, grip ve Kovid-19 belirtilerinin birbirine karışabildiğini belirterek, vatandaşların semptomları iyi ayırt etmesi gerektiğini söyledi. Son günlerde birçok kişinin öksürük ve hapşırık şikâyeti yaşadığını ifade eden Prof. Dr. Özkaya, "Ortada çok sayıda soğuk algınlığı ve grip vakası dolaşıyor. Vatandaşların en çok merak ettiği konu bunun soğuk algınlığı mı, grip mi yoksa kovid mi olduğu" dedi. "Süper grip yeni bir virüs değil" Süper grip tanımının yeni bir virüsü ifade etmediğini vurgulayan Prof. Dr. Özkaya, "Bu yıl normalden daha erken ortaya çıkan gribi tarif etmek için bu ifade kullanılıyor. Avrupa’da influenza A(H3N2) virüsünün mutasyona uğramış bir versiyonu dolaşımda. Bazılarının ‘alt sınıf K’ olarak adlandırdığı bu türe karşı mevcut grip aşıları hâlâ etkili" diye konuştu. Kapalı alanlar riski artırıyor Soğuk havaların tek başına nezleye neden olduğuna dair net bilimsel kanıtlar olmadığını belirten Özkaya, "Ancak havaların soğumasıyla birlikte insanlar kapalı, sıcak ve kalabalık ortamlara yöneliyor. Bu ortamlar virüsler için oldukça elverişli. Okulların açılmasıyla çocuklar birçok virüsü evlerine taşıyabiliyor. Aynı durum üniversite yurtları için de geçerli. Ayrıca yoğun alkol tüketimi ve uykusuzluk bağışıklık sistemini zayıflatıyor" şeklinde konuştu. Belirtilerin ayırt edilmesi Soğuk algınlığı, grip ve Kovid-19’un bazı belirtilerinin örtüştüğünü söyleyen Prof. Dr. Özkaya, temel farkları şöyle sıraladı: "Soğuk algınlığı: Belirtiler kademeli başlar. Daha çok burun ve boğazı etkiler. Kulakta basınç hissi, boğazda gıdıklanma ve balgamlı öksürük görülebilir. Genellikle günlük yaşamı tamamen durdurmaz. Grip: Aniden başlar. Ateş, kas ağrıları, halsizlik, yorgunluk ve kuru öksürük ön plandadır. Çoğu zaman yatak istirahati gerektirir. Kovid-19: Grip benzeri belirtilere ek olarak tat veya koku kaybı görülebilir. Yeni varyantlarda keskin boğaz ağrısı ve ishal de sık rastlanan şikâyetler arasındadır." "Dinlenmek ve evde kalmak önemli" Hastalık belirtileri gösteren kişilere çağrıda bulunan Prof. Dr. Özkaya, "Önerimiz, belirtiler başladığında evde kalmak, dinlenmek ve iyileşmeye odaklanmak. Gerekli durumlarda mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı" ifadelerini kullandı.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:02
Kahta’da Prostat Kanseri tanısı yerinde yapılacak
Kahta Devlet Hastanesi, prostat kanserinin tanısında kritik bir rol oynayan Transrektal Prostat Biyopsisi (TRUS-Bx) uygulamasını ilk kez hayata geçirerek, hastaların çevredeki illere sevk edilmesine gerek bırakmayan önemli bir adım attı. Adıyaman’ın Kahta ilçesinde sağlık altyapısını güçlendirmeye yönelik çalışmalar meyvelerini vermeye devam ediyor. Kahta Devlet Hastanesi, önemli bir tıbbi yeniliği daha hizmete sunarak Transrektal Prostat Biyopsisi (TRUS-Bx) işlemini ilk kez başarıyla gerçekleştirdi. Prostat kanserinin erken ve doğru tanısında büyük önem taşıyan bu ileri tanı yöntemi, Üroloji Uzmanı Op. Dr. İbrahim Sibal ve alanında deneyimli sağlık ekibi tarafından modern tıbbi teknikler eşliğinde uygulandı. TRUS-Bx yöntemi ile prostat dokusundaki şüpheli alanlardan hedefe yönelik biyopsi alınabiliyor; bu sayede tanı süreci hem daha güvenilir hem de hasta açısından daha konforlu hale geliyor. Yeni uygulamanın hayata geçirilmesiyle birlikte; Prostat kanserinde erken teşhis imkanları güçlendi. İl dışına yapılan hasta sevklerinde ciddi bir azalma sağlandı. Hastalar tanı ve tedavi süreçlerine kendi ilçelerinde daha hızlı erişebilir hale geldi. Bu gelişmenin sadece bir tıbbi işlem olmadığını vurgulayan Kahta Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Mustafa Akel, aynı zamanda ilçenin sağlık vizyonu açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Başhekim Uzm. Dr. Akel, "Amacımız, vatandaşlarımızın nitelikli sağlık hizmetlerine başka merkezlere gitmek zorunda kalmadan ulaşabilmesini sağlamak. Bu doğrultuda teknik altyapımızı güçlendirmeye, hekim kadromuzu ve uzmanlık alanlarımızı genişletmeye kararlılıkla devam ediyoruz. Kâhta Devlet Hastanesi, bölge halkına güven veren ve çağdaş tıbbın imkânlarını sunan bir sağlık merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor" dedi. Gerçekleştirilen bu uygulama, Kâhta’da sağlık alanında atılan yenilikçi adımların somut bir göstergesi olarak değerlendirilirken, hastanenin bölgesel sağlık hizmetlerinde üstlendiği rolü de daha da güçlendirmiş oldu.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:02
Aşırı kırmızı et tüketimi, kanser riskini arttırıyor
Kanserin dünya genelinde ölümlere sebep olan en yaygın hastalıklardan biri olduğunu belirten Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nilüfer Avcı, ancak birçok kanser türünün ortaya çıkması engellenebilir ve kanser riskini azaltmak için birçok adım atılabileceğini söyledi. Kanser riskini azaltmak için sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek çok önemli olduğuna dikkat çeken Medicana Bursa Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nilüfer Avcı, beslenme tavsiyelerinde bulundu. Avcı, "Aşırı miktarda kırmızı et tüketimi kolon, rektum ve prostatkanseri riskini artırmaktadır. Aşırı kilonun ve yetersiz fiziksel aktivitenin göğüs, rahim, kolon ve yemek borusu kanserine sebep olabilir. Salamura et ve şarküteri tüketiminin kolon ve rektum kanserine yakalanma riskini artırır. Balık tüketiminin kolon ve rektum kanseri riskini azaltır. Bazı besinler toksik bileşenler içerir. Bu bileşenlerin bazıları pişirme yöntemleri sebebiyle açığa çıkar. Bazıları ise tarımda kullanılan zirai ilaç ve kimyasalların, kimyasal gübrelerin, parazit ilaçlarının kalıntılarıdır. Bu kimyasalların besinlerde bıraktığı kalıntılar insan sağlığı için son derece zararlıdır. Bu tarım ilaçlarının ilk kurbanları ise bu tehlikenin farkında olmayan çiftçilerdir. Ürünlerin hasat sonunda depolama, saklama, işleme ve arıtma teknikleri son derece önemlidir. Bu aşamalarda yapılan hatalar sağlığımız için gerekli gıdaları birer silah haline dönüştürebilir" dedi. Vücudun su ve mineral ihtiyacının dengeli olarak karşılanması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Avcı, "Bir yetişkinin günlük su ihtiyacı 2,5 litredir. Bunun 1 litresini tükettiğimiz gıdalardan alırken, kalan 1,5 litresini içeceklerden almak gerekir. Günde en az 4 porsiyon meyve tüketilmeli, mevsim meyveleri tercih edilmeli. Meyvelerin farklı öğünlerde tüketilmesi gerekiyor. Günde bir veya iki porsiyon çiğ sebze ve en az bir porsiyon pişmiş sebze tüketilebilir. Yeşil, sarı, kırmızı sebzelerden her gün en az birer porsiyon tüketilmesi gerekir" diye konuştu. Nohut, kuru fasulye ve barbunya gibi kuru baklagillerin kırmızı etten daha fazla tüketilmesi gerektiğini ifade eden Avcı, önerilerin besinleri şöyle sıraladı; "Haftada bir, mümkünse iki ya da üç kez balık tüketilmelidir. Yapay tatlandırıcı içeren tüm içeceklerden uzak durulmalı. Özellikle semizotu ve ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler, antioksidan etki gösteren betakaroten ve lutein açısından zengindir. Kuarsetin tam bir antioksidan, antiinflamatuvar ve antialerjik etkiye sahiptir. Ek olarak antikanserojen kansere karşı koruyucu etkisi unutulmamalıdır. Kuarsetin daha çok soğan, elma ve karabuğdayda daha az miktarda da brüksel lahanası, lahana ve kuruyemişlerde bulunur. Domates, bir antioksidan olan likopen kaynağıdır. Ek olarak karoten ve vitamin E içerir. Likopen prostat ve akciğer kanserine karşı koruyucu özellik gösterir." "Kansere karşı koruma sağlayacak tek bir besin yoktur" Zeytinyağının Akdeniz ülkelerinde daha fazla tüketildiğini söyleyen Avcı, özellikle sızma zeytinyağının rafine zeytinyağından çok daha fazla polifenol içerdiğini vurgulayarak, "Polifenol tüketimi, kanser vakaları ve kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin görülme sıklığını azaltır" dedi. Prof. Dr. Avcı, şöyle devam etti; "Soğan ve sarmısak bolca tüketilmelidir. Soğan ve sarımsak güçlü bir karsinojen olan nitrozaminleri bloke ederek bizleri kansere karşı korur. Brokoli özellikle prostat kanserine karşı koruyucu rolü olan glukorafanin içerir. Kırmızı üzüm bolca resveratrol içerir. Resveratrol kansere karşı koruyucu özellik gösterirken kanser hücrelerinin büyümesini de önler. Ahududu, çilek ve yaban mersini gibi orman meyveleri antikanserojen olan elarjik asitten zengin meyvelerdir. Elarjik asit kiraz, armut, elma ve kivide de bulunur. Doğadaki birçok besin kaynağı insanın gelişimi için gereklidir." Sağlıklı beslenmenin tek başına yeterli olamayacağını ifade eden Prof. Dr. Avcı, "Sağlıklı var olabilmek için sağlıklı yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Spor yapmalı, zararlı alışkanlıklardan uzak durmalı, stres faktörlerini iyi yönetebilmeli, dinlenmeli ve farklı hobiler ile uğraşmalıyız. Unutmayalım, bizi kansere karşı koruyacak veya bizim kanserimizi tedavi edebilecek tek bir besin yoktur" diye konuştu.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 10:01
Uzmanından gereksiz antibiyotik kullanımı uyarısı
Kış aylarında çocuklarda sıkça rastlanan mevsimsel enfeksiyonlar aileleri tedirgin ederken, Uzm. Dr. Özge Yurtseven her ateşli hastalıkta veya kan tahlilindeki CRP yüksekliğinde antibiyotiğe sarılmanın yanlış olduğunu belirterek, "Ailelerin bu konuda bilinçli olması ve çocuklarımıza gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınmamız gerekiyor" dedi. Düzce’de havaların iyice soğuması ve kış aylarının etkisini göstermesiyle birlikte çocuklarda görülen grip, nezle ve soğuk algınlığı vakalarında artış yaşandı. Düzce Atatürk Devlet Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Özge Yurtseven, havaların soğumasıyla grip ve nezle vakalarında artış gözlemlendiğini belirtti. Hastalık sürecinde çocuğun genel durumunun ateşin yüksekliğinden daha önemli olduğuna dikkati çeken Yurtseven, "Burada ilk dikkat edilmesi gereken çocukların klinik durumudur. Çocuğun keyfi yerinde mi, beslenmesi iyi mi, bunlara bakılması lazım. Bazen sadece burun akıntısı ve öksürükle seyreden, 2-3 günde kendini sınırlayan nezle durumları olabilir. Bu gibi durumlarda çocukların tedavisi evde yapılabilir ancak ani ve dirençli ateş yükselmesinde mutlaka hekime başvurulmalıdır" ifadelerini kullandı. "Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçının" Her hastalıkta antibiyotik kullanımının doğru olmadığını vurgulayan Yurtseven, kan tahlillerindeki CRP (C-reaktif protein) yüksekliğiyle ilgili şu bilgileri paylaştı: "CRP yüksekliği her zaman enfeksiyon anlamına gelmez. Enflamasyon gibi başka durumlarda da bu değerlerde artış görebiliyoruz. Her CRP yüksekliğinde antibiyotik vermiyoruz. Ailelerin bu konuda bilinçli olması ve çocuklarımıza gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınmamız gerekiyor." "Çocukların ateşi bir anda geçmeyebilir" Özge Yurtseven, 3-6 aydan küçük bebeklerin mevsimsel enfeksiyonlardan ciddi şekilde etkilenebileceğine işaret ederek, hırıltılı solunum, hızlı nefes alıp verme ve öksürük gibi durumlarda vakit kaybetmeden acil servise başvurulması gerektiğini kaydetti. Ateşin seyri hakkında da aileleri bilgilendiren Yurtseven, "Çocukların ateşi bir anda geçmeyebilir, bu süreç 2-3 gün sürebilir. Eğer ateş 3 günden uzun sürüyorsa, ateşe vücutta döküntü eşlik ediyorsa, çocukta hızlı veya zor nefes alma durumu varsa ve beslenmesi bozulmuşsa bu durumlar acildir. Ancak çocuğun genel durumu iyiyse, beslenmesi normalse ve ateş düşürücüye yanıt veriyorsa evde takip edilebilir" dedi.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 09:58
’Vücut dışında 10 gün yaşayabilen HPV virüsü çocuklara bulaşabilir’
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Bahtiyar Çiftci, 7-10 güne kadar vücut dışında hayatta kalabilen HPV virüslerinin anne ile aynı evde yaşayan çocuklara teorik olarak bulaşabileceğini, bu bulaşın da 25 yıl sonra rahim ağzı kanseri ya da boğaz lezyonlarına sebep olabileceğini söyledi. Medicana International Samsun Hastanesi doktorlarından Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Bahtiyar Çiftci, kadınlardan en çok görülen 4. kanser türü olan rahim ağzı kanseri hakkında bilgiler verdi. Aşılanmanın öneminden bahseden Çiftci, HPV virüsünden korunmak ve bulaşmasını önlemek için yapılması gereken hususlar hakkında da açıklamalarda bulundu. Yılda 340 bin kadının rahim ağzı kanseri nedeniyle hayatını kaybettiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Çiftci, "Rahim ağzı kanseri, dünyada kadınlarda en çok görülen 4. kanser türü. Bu kanserin tamamına yakının nedeni HPV virüsü. Her yıl dünyada 600 binden fazla kadında ilerlemiş rahim ağzı kanseri tanısı konuluyor ve 340 bini bundan kaynaklı olarak ölüyor. Bu ölümcül kanserden korunmak için aşılanma ve ulusal tarama programlarında var olan HPV ve smear testi ile korunmak mümkün. Bu kanserin taramaları HPV DNA testi ve pap smear testi ile yapılır. Pap smear de rahim ağzı ve vajinadan alınan sürüntü örneği patologlar değerlendiriyor. HPV DNA’da ise en yüksek riskli 15 tip taranıyor. HPV testinin kanseri tespit etme oranı yüzde 95 civarında, pap smear de ise bu oran yüzde 60 oranında" dedi. "HPV virüsü çocuğa bulaşabilir, virüs vücut dışında 10 güne kadar canlı kalıyor" Kendilerine en çok gelen sorunun virüsün evdeki çocuğa bulaşıp bulaşmayacağı yönünde olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Çiftci, "HPV virüsü ile ilgili en çok sorulan soru; ‘HPV pozitifim çocuğuma bulaşır mı?’ şeklinde oluyor. Evet, HPV’nin vücut dışında 7-10 güne kadar canlılığını devam ettirdiğini biliyoruz. Çocuğa bulaşabilir. Bulaş riski her zaman var. Genel hijyen kurallarına uyulması ve aşılamanın yapılmasının ardından endişe duymamalarını söylüyoruz. HPV virüsü çocuklara bulaşırsa bu virüs 25 yıl sonra rahim ağzı kanserine dönüşebilir. O anlamda bir risk taşıyabilir. HPV bulaşan çocukta ilerleyen döneme kadar bir belirti görülmez. HPV virüsü sadece rahim ağzı kanserine ya da genital kanserlere sebep olmuyor. Orofaringeal (yutma, boğaz kasları) hastalıklarına da neden olabilir. HPV virüsü cildi tuttuğu için sadece kanser yapar demek doğru değildir" diye konuştu. Virüsten korunma ve tedavi yöntemleri hakkında da bilgi veren Çiftci, "Rahim ağzı kanserinin ilk bulgusu vajinal kanama, kötü kokulu akıntı, yoğun akıntı şikayetidir. Rahim ağzı kanseri sinsi ilerleyen bir kanser türüdür. Rutin tarama bu açıdan önemli. Tarama sonucu bir bulgu göstermeyen HPV virüsünü tespit edebiliyoruz. Böylece rahim ağzı kanserinden hastaları koruyoruz. Aşı, yüksek oranda rahim ağzı kanserinden koruyuculuk sağlıyor. 26 yaşına kadar yapılan aşılama yüzde 90’ın üzerinde koruma sağlıyor. Aşılama programına 9 yaşından 45 yaşına kadar kadın ve erkeklerde yapılabilir diyoruz. Üst yaş sınırı yok. Riskli grupta 45 yaş sonrası için de aşılama önerebiliriz. Bu kanserde şüpheli lezyon bulduğumuzda ilk aşamada rahimin alınması gerekmiyor. Rahim ağzındaki şüpheli bölgenin çıkarılması yeterli oluyor. Rahim ağzında şüpheli lezyon olmadığını görene kadar rahim ağzının çıkartılması denilen bir tedavi yöntemi var. Rahim ağzının çıkartılması gebeliğe engel bir durum değil. Bu şekilde de gebelik oluşabilir. Ancak gebelikle ilgili bazı komplikasyonlar, rahim ağzı yetmezliği, erken doğum gibi durumlarla karşılaşabiliriz. Bu açıdan da işlem yapılan hastaları uyarıyoruz. HPV 16-18 pozitif hastalarda aşılanmasını öneriyoruz. Aşının içerisinde 9 en yüksek riskli HPV virüsüne karşı koruyuculuk sağlayan ajanlar var. Aşılama HPV pozitifse dahi yapılabilir. 9-15 yaş arasında 2 doz, 15 yaşından sonra ise 3 doz aşı yapılabilir" şeklinde konuştu.
17 Aralık 2025 Çarşamba - 09:58
"Mevsim geçişinde uykusuzluk artabilir"
Mevsim geçişlerinde uykusuzluğun arttığına dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Belma Doğan Güngen, "Mevsim geçişlerinde sıcaklık farkları, rüzgâr ve nem değişiklikleri vücutta fiziksel stres oluşturur. Melatonin ve kortizol gibi uyku ve stresi düzenleyen hormonlar ışık-karanlık döngüsünden doğrudan etkilenir. Mevsim geçişlerinde ışık yoğunluğu değiştiğinde uyku-uyanıklık sinyalleri de bozulabilir" dedi. İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Belma Doğan Güngen, mevsim geçişlerinde hava, sıcaklık ve ışık-karanlık döngüsündeki değişimlerin vücudun biyolojik ritmi üzerinde önemli etkiler oluşturduğunu belirterek uykusuzluğun bu dönemlerde daha sık görüldüğünü söyledi. "Ani sıcaklık değişimleri biyolojik ritmi bozabilir" Mevsim geçişlerinde sıcaklık farkları, rüzgâr ve nem değişikliklerinin vücutta fiziksel stres oluşturduğunu anlatan Prof. Dr. Güngen, üst solunum yolu enfeksiyonlarının da bu dönemlerde arttığını, bunun da uyku düzenini olumsuz etkilediğini ifade etti. "Işık-karanlık döngüsündeki değişim uykuyu etkiliyor" Vücudun biyolojik saati olan sirkadiyen ritmin ışığa en duyarlı sistemlerden biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Güngen, "Melatonin ve kortizol gibi uyku ve stresi düzenleyen hormonlar ışık-karanlık döngüsünden doğrudan etkilenir. Mevsim geçişlerinde ışık yoğunluğu değiştiğinde uyku-uyanıklık sinyalleri de bozulabilir" dedi. "Uykusuzluk bağışıklığı ve günlük performansı düşürüyor" Uyku sırasında metabolik atıkların temizlendiğini, beyin sağlığı, hafıza, öğrenme, hormonal denge ve doku onarımının bu sayede sağlandığını belirten Prof. Dr. Güngen, "Kaliteli uyku olmazsa bağışıklık düşer. Yorgunluk, halsizlik, odaklanma güçlüğü ve ruh halinde dalgalanmalar daha sık görülür" şeklinde konuştu. "Mevsim geçişlerinde dikkat edilmesi gerekenler" Prof. Dr. Güngen, dikkat edilmesi gereken bazı belirtilerle ilgili şu bilgileri paylaştı: "Uykuya dalmada güçlük, sürekli yorgunluk, halsizlik, dikkat ve konsantrasyon sorunları, ruh halinde belirgin değişiklikler, enfeksiyonlara yatkınlık." "Uyku düzenini korumak için öneriler" Prof. Dr. Güngen, uyku hijyeninin önemine dikkat çekerek şu önerilerde bulundu: "Her gün aynı saatte yatıp kalkın. Saat 17.00’den sonra kahve, çay, çikolata gibi uyarıcıları tüketmeyin. Yatmadan önce ışık ve gürültüyü azaltın. Elektronik cihazları yatak odasından uzaklaştırın. Ağır yemek, alkol ve sigaradan kaçının. Gündüz uykularını sınırlayın. Düzenli hafif-orta egzersiz yapın (yatmaya yakın olmamalı). Gevşeme teknikleri ve meditasyon uygulayın." "Alkol, sigara ve ağır yemekler de uyku kalitesini düşürebilir" Kafeinin uyarıcı etkisinin özellikle akşam saatlerinde uykuya geçişi zorlaştırdığını belirten Prof. Dr. Güngen, "Alkol, sigara ve ağır yemekler de uyku kalitesini düşürebilir. Elektronik cihazlardan yayılan mavi ışık melatonin üretimini baskıladığı için yatmadan en az 1 saat önce kullanımı bırakılmalıdır" ifadelerini kullandı. "Kronik hastalığı olanlar daha dikkat etmeli" Kronik hastalığı veya düzenli ilaç kullanımı olan kişilerde uyku düzeninin daha kritik olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Güngen, "Bu bireyler mutlaka 7-9 saat uyumalı ve özellikle melatonin salgısının en yoğun olduğu 00.00-03.00 saatlerini uykuda geçirmelidir" dedi. Ne zaman doktora başvurulmalı? Prof. Dr. Belma Doğan Güngen, hangi durumlarda bir uzmana başvurulması gerektiğini şöyle sıraladı: "Uykusuzluk günlük yaşamı, iş ya da okul performansını etkiliyorsa, şikâyet birkaç günle sınırlı kalmayıp devam ediyorsa, uyku hijyenine dikkat edilmesine rağmen düzelme olmuyorsa."
17 Aralık 2025 Çarşamba - 09:51
Kadın Hastalıkları Uzmanı Diribaş: "İnfluenza grubu virüslerin anne karnındaki bebeklere geçişi olmuyor"
Gebelerin gribal enfeksiyon geçirirken panik halinde bebeğe de bulaştığını düşünerek kendilerine başvurduğunu dile getiren Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kemal Diribaş, "Özellikle kış aylarında influenza grubu virüslerin bebekler üzerine anne karnında geçişi olmuyor. O yüzden bebekler genelde etkilenmiyor" dedi. Elazığ Medilines Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kemal Diribaş, kış mevsiminde gebelerin çok sık soğuk algınlığı kaptığını fakat bu durumdan bebeklerin etkilenmediğini belirtirken Pnömoniye dönüşen hastalıklarda klinik açısından bir risk olduğunu ifade etti. Gebelerde soğuk algınlığı özellikle kış aylarında çok sık karşılaştıklarını aktaran Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Kemal Diribaş, "Gebeler, gribal enfeksiyon geçirirken panik halinde bebeğe de bulaştığını düşünerek bizlere başvuruyorlar. Özellikle kış aylarında influenza grubu virüslerin bebekler üzerine anne karnında geçişi olmuyor. O yüzden bebekler genelde etkilenmiyor. İnfluenza grubu enfeksiyonu ağır geçiren özellikle Pnömoniye dönüşen alt solunum yolu enfeksiyonu geçirirlerse o zaman klinik açısından bizim için riskli grup oluşturuyor. Viral enfeksiyon deyip basite de almıyoruz. İlerleme ihtimali oluyor. Kişinin direncine göre bunlar ağır da geçirilebiliyor. Özellikle gebelikte immun sistem baskılandığı için bu enfeksiyonları daha ağır geçirme riski oluyor. Bu nedenle mutlaka gribal enfeksiyon geçiren gebelerin bir kliniğe başvurması gerekiyor" diye konuştu. Diribaş, "Klinik değerlendirme sonucunda hafif, orta veya ağır geçirebileceği tahmin edilerek ona göre ilaç tedavileri veriyoruz. Çoğunlukla hastalarda hafif semtptomatik tedavilerle gribal enfeksiyon 1 hafta 10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşiyor. Gebelerin özellikle okula giden küçük çocukları varsa enfeksiyonu taşıyabiliyorlar. Gebeler daha çok hastalığı kendi çocuklarının taşıma yoluyla kapıyorlar. O yüzden gribe yakalanan çocuğu varsa veya öğretmen gebelerimiz varsa gribal enfeksiyon geçiren kişilerle özellikle kuluçka döneminde ilk 3 gün içerisinde yakın temasta bulunmamaları, solunum yoluyla bulaştığı için maske takmalarını öneriyoruz. C vitamini almalarını istiyoruz. Bol bol sıvı da alarak hastalığı daha hafif düzeyde atlatabilirler" şeklinde konuştu. (MK-CK-
17 Aralık 2025 Çarşamba - 09:43
Uzmanından uyarı: "Mağazalarda denenen giysiler hasta edebilir"
Mağaza kabinlerinde onlarca kişi tarafından denenen kıyafetlerin, hijyen kurallarına uyulmaması halinde uyuz, mantar ve çeşitli bakteriyel enfeksiyonlara davetiye çıkardığı belirtiliyor. Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Hatice Gamze Demirdağ, "Mağazada daha önce çok sayıda kişi tarafından denenmiş kıyafetleri giymek, egzama ve kızarıklık gibi sorunların yanı sıra bulaşıcı hastalık riskini de beraberinde getirmektedir" dedi.
16 Aralık 2025 Salı - 23:31
DMM’den "Türkiye’ye BioNTech aşısı gelmedi" iddialarına yalanlama
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), COVID-19 salgını sürecinde Türkiye’ye ’BioNTech aşısı gelmediği’ yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıkladı. Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin (DMM) sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, bazı sosyal medya mecralarında, COVID-19 salgını sürecinde Türkiye’ye ‘BioNTech aşısı gelmediği’ yönünde ileri sürülen iddiaların gerçeği yansıtmadığı belirtildi. ‘BioNTech aşısı gelmediği’ iddialarının kamuoyunu yanıltmaya yönelik dezenformasyon içerdiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "COVID-19’a karşı geliştirilen BioNTech mRNA aşıları, klinik kullanım amacıyla doğrudan BioNTech SE firmasından temin edilmiştir. Pandemiyle mücadele kapsamında, Mart 2021 tarihinden itibaren salgının son dönemlerine kadar söz konusu aşılar mevzuata uygun şekilde tedarik edilerek vatandaşlarımızın kullanımına sunulmuştur. Öte yandan salgın gibi küresel halk sağlığı acil durumlarında, aşı ve ilaçların temininde "Acil Kullanım Ön Onayı" mekanizması tüm dünyada işletilmektedir. BioNTech mRNA aşıları da Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası bilimsel otoritelerin acil kullanım ön onayı değerlendirmeleri esas alınarak Sağlık Bakanlığımız Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından temin edilmiş ve uygulanmıştır. Dolayısıyla pandemi sürecinde yürütülen tüm aşılama faaliyetleri; insan sağlığının korunması önceliğiyle, bilimsel kriterler, şeffaflık ilkesi ve hukuki mevzuat çerçevesinde titizlikle gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle kamuoyunun, teknik ve hukuki kapsamından koparılarak dolaşıma sokulan, yanıltıcı ve gerçek dışı nitelik taşıyan iddialara itibar etmemesi önemle rica olunur."
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder