Son Dakika
|
Alevlerle parlayan araçtan saniyelerle kurtuluş kamerada
Esenyurt’ta pazarda hırsızlık yapan kadın suçüstü yakalandı
Ölmeden kazdığı mezarına geceleri girip yatıyor
ABD’li ünlü rapçi Diddy hakkında çocuğa cinsel saldırıdan yeni dava
"Parçalara bölecekler" diyerek cinayeti ihbar etti
Trump, Biden'ın güvenlik izinlerini iptal etti: "Joe, kovuldun!"
Alaska'da kaybolan uçağın enkazı bulundu: 10 ölü
Kadıköy’de metruk binada çıkan yangında 1 kişi hayatını kaybetti
Hrant Dink davasında karar: 9 sanığa müebbet hapis cezası
Fiat Tofaş perte çıktı: 3 yaralı
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Aftermath of Israel’s Attacks on Gaza: Mosques in Ruins
İsrail heyeti ateşkesin ikinci aşamasını görüşmek üzere Katar’da
Mourinho’nun otobüsü durdurup içeriye aldığı genç: "O an inanılmazdı"
Kar Silivri’yi beyaza bürüdü
Galatasaray - Adana Demirspor maçı tatil edildi
Azimli anne devlet desteği ile açtığı marketi işletip bebeğini reyonlar arasında büyüttü
Selçuk Bayraktar paylaştı: Kızılelma PT-3 motor testi başarı ile gerçekleşti
Başkentte korkutan çatı yangını: 3 kişi dumandan zehirlendi
SAĞLIK
’Kalp krizi’ geçiren cansız mankeni görünce hayrete düştüler
09 Şubat 2025 Pazar - 17:16:53
Sakarya’da 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü kapsamında dikkat çeken bir tatbikat gerçekleştirildi. Kentin işlek noktasına yerleştirilen cansız mankenin sigaraya bağlı kalp krizi geçirdiği senaryo üzerinden sağlık ekipleri müdahale gerçekleştirdi. Tatbikat, vatandaşlar tarafından meraklı gözlerle izlendi. Sakarya’nın Adapazarı ilçesinde 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü’nde farkındalık oluşturmak amacıyla tatbikat gerçekleştirildi. Tatbikat kapsamında, kentin işlek bir noktasına cansız manken yerleştirildi, sağlık ve polis ekipleri de bölgede hazır bulundu. Tatbikat sırasında "Sigaraya bağlı ani kalp krizi sebebiyle ölüm" yazılı pankart açıldı. Senaryoya göre, kalp krizi geçiren cansız mankene sağlık ekipleri müdahale etti. Olay yerinden geçen vatandaşlar tatbikatı dikkatle izlerken, yapılan müdahale gerçeği aratmayan anlara sahne oldu. "Kadınlarda sigara kullanım oranı erkeklere göre son zamanlarda 3 kat daha fazla arttı" Tatbikat sonrasında gazetecilere açıklamalarda bulunan Yeşilay Sakarya Şube Başkanı Yusuf Genç, sigaranın insan sağlığına olan zararlarına değindi. Genç, "Dünya üzerinde Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, her gün 19 bin insan sigaraya bağımlı olarak ölmektedir. Türkiye’de sigara kullanım oranı 19 milyon civarındadır. Son zamanlarda yaptığımız araştırmalarımız erkeklerde sigara kullanım oranı yüzde 63 iken kadınlarda ise sigara kullanım oranı yüzde 45 seviyesindedir. Elimizdeki verilere göre, kadınlarda sigara kullanım oranı erkeklere göre son zamanlarda 3 kat daha fazla artmaktadır. Bağımlı olmak bir manada bir problemin başlangıcı, başka bir anlamda ise yeni problemlerin üreticisi durumundadır. Sigara bugün zararlı değil gibi zannedilen, mekruh olarak kabul edilen ve erişimi çok hızlı olması dolayısıyla maalesef kullanımı gençlerimizde çok alt yaş seviyesine kadar inmiştir. Açıklamak gerekirse bir sigaranın içerisinde 400’den fazla zararlı madde olduğunu görüyoruz. Sigara kullanımı bireyin kendisine, ailesine, sosyal çevresine ve cebine oldukça fazla zararı dokunan ve bağımlılık özelliği taşıyan bir maddedir" dedi. "Bugün sigarayı bırakma günü" Vatandaşlara, özellikle de gençlere sigarayı bırakmalarını ve asla başlamamaları uyarısında bulunan Sakarya Narkotik Şube Müdürlüğü Emniyet Amiri Fethi Sayar ise "Bu anlamlı günde bu etkinliği yapan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bugün sigarayı bırakma günü. Geçlerimiz bizim her şeyimizdir. Ben Narkotik Şube Müdürü olarak gençlerden şunu istiyorum. Kesinlikle bu tür alışkanlıklardan uzak durmaları lazım. Bugün bu etkinliği yapma sürecinde bugün karşımızda olan arkadaşlarımız belki nefes darlığından, akciğer kanserinden veya solunum yetmezliğinden ölmüş olabilirdi. Bunlar bizim için çok önemli konular" diye konuştu.
09 Şubat 2025 Pazar - 15:39
ANKA’dan sarı serum uyarısı
Gaziantep Özel Anka Hastanesi Başhekimi Dr.Fırat Dalgıçer, halk arasında "atom" ya da "vitaminli serum" olarak bilinen sarı renkli serumlar konusunda vatandaşları uyardı. Bu tür serumların bilinçsiz kullanımının ölümle sonuçlanabileceğine dikkat çeken Dr. Dalgıçer, bu tedavilerin mutlaka uzman bir hekim kontrolünde hastane ortamında yapılması gerektiğini dile getirdi. Son zamanlarda bilinçsizce yapılan sarı serumlardan kaynaklı ölümler halkı tedirgin ediyor. Özellikle soğuk algınlığı ve bağışıklık sistemini desteklediği görüşüyle yaygın şekilde tercih edilen sarı serumlardan kaynaklı can kayıpları arttıkça uzmanlar uyarılarda bulunuyor. "Her dozda alerjik reaksiyon riski mevcut" Gaziantep Özel Anka Hastanesi Başhekimi Dr. Fırat Dalgıçer, "Atom sarı serum, genel olarak kış aylarında bağışıklığı ve vücut direncini arttırdığı söylenerek hastalara uygulanıyor. Ancak hastane ortamında uygulanmayan tüm tedavi uygulamaları ölüme kadar varabilen çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Sarı serum olarak tabir edilen tedaviler de bazı bireylerde çok ciddi alerjik reaksiyon riskleri doğurabiliyor önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Son zamanlarda sarı serumdan kaynaklanan ölümlere baktığımızda tüm vakaların hastane şartları dışında işlem yapılan hastalar olduğu görülüyor. Kişinin daha önce bu serumu taktırmış olması ve bir sorun yaşamamış olması da hastanın bir sonraki uygulamada güvende olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü her dozda alerjik reaksiyon riski mevcut. Sarı serumun içindeki herhangi bir etken çok küçük dozlarda olsa bile vücut tepki gösterebiliyor" dedi. Tedavilerin hastanede uygulanmasının önemini vurgulayan Dr. Fırat Dalgıçer, "Hastanelerimizde her türlü imkan var. Ani bir reaksiyon gelişmesi durumunda da acil müdahale edilebilir. Bu nedenle kendinizi iyi hissetmediğiniz zaman hastaneye başvurup bir doktor kontrolünden geçmeniz çok önemli. Doktor önerisiyle yapılan tedavi ile risksiz bir şekilde sağlığınıza kavuşabilirsiniz" diye konuştu.
09 Şubat 2025 Pazar - 14:25
Uzmanı açıkladı: "Diş enfeksiyonu depresyona sebep oluyor"
Uzman Diş Hekimi ve Ağız, Diş, Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Diş ağrısı nedeniyle uyku kalitesi bozulduğunda, depresyon riski de artıyor" dedi. Uzman Diş Hekimi ve Ağız, Diş, Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, ağız ve diş sağlığı ile psikoloji arasındaki bağlantı hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, günümüzde yapılan bilimsel araştırmaların ağız ve diş enfeksiyonlarının depresyon, anksiyete ve sosyal izolasyon gibi psikolojik sorunlarla doğrudan bağlantılı olduğunu dile getirdi. "Anksiyete riski yükseliyor" Aralık 2023 tarihli güncel bilimsel verilere göre konunun detaylarını açıklayan Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Kronik diş eti hastalıkları ve enfekte diş kökleri, vücutta sürekli bir inflamasyon kaynağı oluşturur. Bu durum, bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesine ve pro-inflamatuar sitokinlerin artışına sebep olur. İşte tam da bu noktada sorun büyüyor. Çünkü bu sitokinler kan dolaşımı yoluyla beyne ulaştığında nöroinflamasyonu tetikleyerek serotonin ve dopamin gibi mutluluk hormonlarının üretimini baskılar. Sonuç olarak, yapılan bilimsel çalışmalar periodontal hastalığı olan bireylerde depresyon riskinin iki kat arttığını, ayrıca anksiyete riskinin yükseldiğini gösteriyor" dedi. "Sadece biyolojik değil, sosyal ve psikolojik etkileri de büyük" Ağız, diş, dişeti, çene ve çene kemik bölgesindeki kronik ağrının beyinde nasıl bir stres mekanizmasını tetiklediğini anlatan Özkan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Diş ağrısı çeken bir hastayı düşünelim. Uyuyamıyor, yemek yerken zorlanıyor, hatta günlük konuşmaları bile ağrılı hale gelebiliyor. Günlerce, belki de aylarca süren bu rahatsızlık, kortizol seviyelerini artırarak stres yanıtını sürekli aktif hale getiriyor. Beyin, bu sürekli stres yükü altında anksiyeteye daha yatkın hale geliyor. Aynı zamanda, diş ağrısı nedeniyle uyku kalitesi bozulduğunda, depresyon riski de artıyor. Araştırmalara göre, periodontal ağrısı olan bireylerde depresyon belirtileri, sağlıklı bireylere göre yüzde 70 oranında daha yaygın görülüyor. Ağız ve diş enfeksiyonların sadece biyolojik değil, sosyal ve psikolojik etkileri de büyük. Diş enfeksiyonları ağzı çok yönlü tehdit ediyor. Diş enfeksiyonu ardından gelişen kötü ağız kokusu, diş kaybı, diş eti çekilmeleri ve çene kemik erimesi gibi problemler kişinin özgüvenini doğrudan etkileyebiliyor. Bu durumun özellikle genç yetişkinler üzerinde ciddi bir psikolojik baskı oluşturuyor. Diş eksiklikleri, belirgin diş eti hastalıkları ya da çene kemik erimesi olan bireyler, zamanla gülümsemekten kaçınmaya, sosyal ortamlarda daha az konuşmaya başlar. Bu durum, sosyal izolasyonu ve içe kapanıklığı tetikleyerek depresyon ve anksiyete riskini yükseltir. Özellikle genç hastalarımızda, estetik kaygıların da devreye girmesiyle bu psikolojik etkiler çok daha derinleşebiliyor. Veriler ne söylüyor? Yapılan bir çalışmaya göre, diş kaybı olan bireylerde depresyon riski yüzde 30 daha yüksek" Ağız sağlığının beyin sinir sistemine etkisi Birkan Özkan, ağız, diş ve diş eti ya da çene kemik enfeksiyonlarının alzaymır gibi hastalıklarla olan bağlantısına da dikkat çekti. Özkan, "Ağızda ve dişte uzun süreli iltihap varlığı, beyinde beta-amiloid plaklarının oluşumunu tetikleyebilir. Bu plaklar, alzheimer gibi bilişsel hastalıkların gelişiminde kritik bir rol oynuyor. Yani ağız ve diş sağlığına gereken özeni göstermemek, ilerleyen yaşlarda yalnızca psikolojik değil, nörolojik sorunlara da zemin hazırlayabilir. Peki, bu süreci tersine çevirmek mümkün mü? Entegre tedavi yaklaşımı, diş hekimleri ve psikiyatristlerin iş birliği yapması, hem ağız ve diş sağlığını hem de mental sağlığı iyileştirebilir. Düzenli diş hekimi kontrolleri, ağız ve diş enfeksiyonlarının erken teşhis edilerek sistemik etkileri önlenebilir. Diş hekimliği tedavisi, ağız ve diş enfeksiyonlarının, antibiyotik kullanımının diş hekimi kontrolünde bilinçli yapılması gerekir. Ayrıca ağız ve diş enfeksiyonlarının çözümünün muntazam yapılan diş tedavileriyle çözülebilir. Anti-inflamatuar beslenme, omega-3 ve antioksidan açısından zengin bir diyet, ağız sağlığını ve beyin fonksiyonlarını destekleyebilir. Ağız hijyenine dikkat, günde en az iki kez olmakla birlikte her öğün sonrası diş fırçalamak, diş ipi kullanmak, psikolojik sağlığınızı da olumlu etkileyebilir" ifadelerini kullandı. "Nörolojik hastalıklara yol açabilecek kadar ciddi sonuçlara sebep olabilir" Ağız ve diş sağlığının yalnızca estetik bir gülümsemeden ibaret olmadığının altını çizen Prof. Dr. Özkan, "Sağlıklı dişler, diş etleri ve çene kemik sağlığı bedenimizin ve zihnimizin dengesini koruyan hayati unsurlardan biridir. Araştırmalar açıkça gösteriyor ki, ihmal edilen ağız hijyeni ve tedavi edilmeyen ağız ve diş enfeksiyonları, diş kayıplarına, diş eti enfeksiyonlarına, diş eti çekilmesine, çene kemik erimesine yol açmasının ötesinde depresyon, anksiyete ve hatta nörolojik hastalıklara yol açabilecek kadar ciddi sonuçlara sebep olabilir" dedi.
09 Şubat 2025 Pazar - 13:42
Yeşilay’dan Dünya Sigarayı Bırakma Günü’nde sağlıklı yaşama davet
9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü’nde sigara kullanımının birçok açıdan zararlarına dikkat çeken Niğde Yeşilay; sigara kullanıcılarına, ’Bir gün değil, bugün bırak’ mesajı ile seslendi. Dünya Sigarayı Bırakma Günü nedeniyle açıklama yapan Yeşilay Niğde Şube Başkanı Hayri Yıldız; Yeşilay’ın sigara bağımlılığından kurtulmak isteyenlere yönelik bilinçlendirme çalışmaları yaptığını, toplumu sağlıklı bir yaşama yönelmesine katkı sağlamayı hedeflediklerini söyledi. Yıldız; "Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünya genelinde 1,3 milyar kişi tütün ürünü kullanıyor ve her yıl 8 milyondan fazla insan, sigara kullanımının yol açtığı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Türkiye’de de sigara başta solunum yolu hastalıkları, kalp-damar rahatsızlıkları ve kanser olmak üzere birçok sağlık probleminin başlıca nedenleri arasında yer alıyor. Sigara bağımlılığından kurtulmak isteyenler, Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) aracılığıyla ücretsiz psikolojik destek alabiliyor. Uzman psikologlar ve danışmanlar eşliğinde verilen profesyonel destek sayesinde, sigarayı bırakma sürecinde kişilere yol gösteriliyor. Ayrıca, Yeşilay’ın ’Bırakabilirsin’ mobil uygulaması, sigara bırakma sürecinde kullanıcılarına rehberlik ediyor. Uygulama üzerinden sigara bırakma sürecinin takip edilmesi ve ihtiyaç duyulduğunda Yeşilay Danışmanlık Merkezi’ne başvuru yapılması kolaylaşıyor" dedi. "Sağlıklı Bir Gelecek İçin Sigarayı Bırakın" 2024 yılında 231 bin 300 kişinin ’Bırakabilirsin’ uygulamasını indirerek sigarayı bırakmak için önemli bir adım attığını söyleyen Yıldız; uygulama sayesinde sigara bırakma sürecinde yaşanan zorlukların raporlandığını ve sigara bırakma sürecinin daha etkili ve sürdürülebilir kılmak için rehberlik hizmeti sunulduğunu aktardı. Yıldız; "Sigara, yalnızca sağlık sorunlarına yol açmakla kalmıyor; çevre üzerinde de ciddi tahribatlar oluşturuyor. Akciğer kanseri, kalp hastalıkları, felç, amfizem gibi ölümcül hastalıkların yanı sıra çevre sorunları da sigaranın zararlı sonuçları arasında yer alıyor. Her yıl ormanlarımızın yüzde 5’i tütün üretimi için yok edilmekte, her bir izmarit doğada 600 litre suyumuzu kirletmektedir. Dünyada her gün 19100 kişi sigara kaynaklı hastalıklardan ölmektedir" diye konuştu. Sigaraya alternatif olarak pazarlanmaya çalışılan elektronik sigaranın içeriğindeki bazı kimyasalların en az sigaradakiler kadar zararlı olduğuna dikkati çeken Yıldız; "Elektronik sigara, nikotin nedeniyle damar sertliğine yol açarak kriz oluşumunu kolaylaştırarak kalp hastalığı riskini yükseltiyor. Elektronik sigara nikotin bağımlılığını ortadan kaldırmadığı gibi ayrıca bağımlılık yapıcı bir ürün" dedi. Yalnızca sigara ile değil, tüm bağımlılıklarla mücadelede toplumun bağımsızlığını destekleyen kapsamlı projeler yürüten Yeşilay; ’Bağımsızlık Seferberliği’ anlayışıyla hareket ederek bireylerin ve toplumun bağımlılıklardan uzak, sağlıklı bir yaşam sürdürmesini hedefliyor. Özellikle çocuklar ve gençler başta olmak üzere toplumun her kesimine yönelik farkındalık ve önleme çalışmalarına ağırlık veren Yeşilay, eğitim programları, atölyeler, Yeşilay Danışmanlık Merkezleri (YEDAM), Yeşilay Rehabilitasyon Merkezleri (REHAB) ve psikososyal destek hizmetleri ile bireyleri bağımlılıklardan korumak için faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye genelinde yaygınlaşan Yeşilay Şubeleri ve uluslararası iş birlikleri sayesinde, bağımlılıkla mücadelede küresel ölçekte de örnek bir model oluşturuyor.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
07 Şubat 2025 Cuma- 09:48
Uzmanından sarı serum uyarısı
2
08 Şubat 2025 Cumartesi- 10:13
Meme kanseri tedavisinde yeni umut ışığı
3
08 Şubat 2025 Cumartesi- 10:27
Türk Kızılay 2025 yılında 3 milyon ünite kan bağışı hedefliyor
4
27 Ocak 2023 Cuma- 15:53
Türkiye’nin ilk gönüllü yük hayvanları ameliyathanesi Çekmeköy’de açıldı
5
08 Şubat 2025 Cumartesi- 12:41
Anne ve baba, evlatlarına ikinci kez can oldu
09 Şubat 2025 Pazar - 09:39
Türkiye dünyanın en çok sigara içen 10 ülkesi arasında
Uzmanlar Türkiye’nin dünyanın en fazla sigara kullanan 10 ülkesi arasında yer almasını ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendiriyor. Uzmanlar, özellikle çocukluk çağındaki artan sigara bağımlılığının gelecekte çok daha büyük problemlere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Türkiye’de sigara kullanımının hızla artması ve buna bağlı hastalıkların kamu sağlığını tehdit eder boyuta gelmesi, uzmanları endişelendirmeye devam ediyor. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bayram, sigara dumanının akciğerlere solunum yoluyla girip kan dolaşımıyla vücudun hemen her yerine yayıldığını, başta kanser ve KOAH olmak üzere pek çok hastalığa neden olduğunu belirterek tehlikeye dikkat çekiyor. Sigara kullanım yaşının 12-13 gibi kritik bir döneme kadar düştüğünü ifade eden Prof. Dr. Bayram, İngiltere’de 2009 sonrası doğanlara ömür boyu sigara satış yasağı gibi radikal önlemlerin gündeme geldiğini hatırlatıyor. Nargilenin ve elektronik sigaranın da en az normal sigara kadar zararlı olduğunu vurgulayan uzmanlar, toplumun bu konuda daha fazla bilinçlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Özellikle nikotinin oluşturduğu fizyolojik ve psikolojik bağımlılıkla mücadelenin uzun soluklu bir çaba gerektirdiğine işaret eden hekimler, çocukları ve gençleri sigaradan uzak tutmanın ulusal bir öncelik haline gelmesinin altını çiziyor. "Sigara insanların aklına gelmeyen pek çok hastalığa da yol açıyor" Sigaranın sadece akciğerlere değil vücudun bütün organlarına zarar verdiğini dile getiren Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bayram, "Sigara akciğerlere solunum yoluyla girerek, kan dolaşımı aracılığıyla vücudun diğer bölgelerine de ulaşıyor. Dolayısıyla ilk hedefi akciğer oluyor. Akciğerde yüzden fazla hastalığa neden olabiliyor. Bunların başında kanser, KOAH ve kronik bronşit gibi hastalıklar geliyor. Elbette diğer organları da konuşmamız gerekiyor. Sigara, vücudun hemen hemen her organına ulaşabiliyor ve böylece insanların aklına gelmeyen pek çok hastalığın gelişmesine yol açabiliyor. Mesane kanseri, böbrek kanseri, bağırsak kanseri, kalp-damar hastalıkları. Bunların da en büyük nedeni sigara. Dolayısıyla sigaranın akciğerlere veya vücuda verdiği zararlar artık çok iyi bilinen bir konu" diye konuştu. "Sigarayla mücadelede en büyük önceliğimiz çocuklar olmalı" Henüz gelişimini tamamlamayan çocuklarda sigara içmenin ciddi kalıcı sorunlar ortaya çıkardığını belirten Bayram, "Burada farklı konulara da değinebiliriz: Toplumdaki sigara kaynaklı zararların yükü nedir. Ülkemizdeki sigara içme oranı nedir. Bu konularda maalesef karnemiz zayıf. Türkiye, dünyada en çok sigara tüketilen 10 ülkeden biri. Sigara şirketleri için ciddi bir pazar konumundayız. Bu konuda geçmişte önemli adımlar atıldı; Türkiye’de oldukça iyi ve olumlu gelişmeler kaydedildi. Ancak son yıllarda sigarayla mücadelede bir yavaşlama hissediliyor. Bu nedenle Türkiye’nin yeniden kararlı bir biçimde mücadeleye dönmesi gerektiğini düşünüyorum. Sigarayla mücadelede en büyük önceliğimiz çocuklar olmalı. Maalesef sigaraya başlama yaşı 12-13’e kadar düştü ve bu yaşlarda, henüz vücut ve özellikle akciğerler ile diğer organlar tam gelişimini tamamlamadığı için sigara tüm vücuda hasar veriyor; ileride daha erken yaşta ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Örneğin, son dönemde bazı ülkelerde önemli adımlar atıldı. İngiltere’de 2009 yılından sonra doğmuş çocuklara hayatları boyunca sigara satış yasağı getirilmesi planlanıyor. Yani bu yıldan sonra doğanlara hiçbir şekilde sigara satılmaması öngörülüyor. Benzer bir uygulama ülkemizde de hayata geçirilebilir" ifadelerini kullandı. "En önemli konu, sigaraya hiç başlamamak olmalı" Nargilenin en az sigara kadar zararlı olduğunu ve son zamanlarda evlere kadar girdiğini vurgulayan Bayram, "En önemli konu, sigaraya hiç başlamamak olmalı. Sigaraya başladıktan sonra bırakmak epey çaba ve zahmet gerektiriyor. Elbette bu mümkün; bırakma konusunda ciddi başarılar elde edilebiliyor. Fakat hiç başlamamak, nesilleri korumak adına çok daha önemli bir strateji. Eskiden Türkiye’de erkeklerde sigara içme oranı kadınlara göre çok daha yüksekti. Ancak son yıllarda kadınlardaki sigara içme oranlarının da erkeklere yaklaştığını görüyoruz. Bu durumun mutlaka fark edilmesi ve önlenmesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Nargile konusuna da değinmek istiyorum. Günlük pratikte, poliklinikte ’sigara içiyor musunuz’ diye sorduğumda, ’hayır hocam, sigara içmiyorum, sadece nargile içiyorum’ cevabını alıyorum. Sanki nargile masummuş, sigara kadar zararlı değilmiş gibi bir algı oluşmuş durumda. Özellikle son 3-5 yıldır bunu çok sık gözlemliyorum. Hatta eskiden yalnızca haftada bir veya ayda bir dışarıda nargile içilirken, şimdi evlerde nargile bulundurulduğunu görüyoruz. Oysa nargilenin de masum olmadığını, en az sigara kadar zararlı olduğunu özellikle belirtmeliyim" şeklinde konuştu. "Elektronik sigara da daha sıkı denetimler yapılmalı" Elektronik sigaraların da erken dönemde ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini ifade eden Bayram, "Bir diğer konu da elektronik sigaralar. Elektronik sigaralar da en az sigara kadar zararlı; hatta daha erken dönemde ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Türkiye’de kanun gereği elektronik sigaranın satışı ve ithalatı yasak, ancak internet siteleri veya bazı marketler üzerinden bunlara hâlâ ulaşmak mümkün. Bu konuda da daha sıkı denetimler yapılması gerektiğini düşünüyorum" dedi. "Psikolojik bağımlılık daha zor" Uzmanlar olarak bir yıl boyunca sigara içmemeyi sigarayı bırakmak olarak kabul ettiklerini söyleyen Bayram, "Sigara bağımlılığını özetle iki türde ele alıyoruz: Fizyolojik bağımlılık ve psikolojik bağımlılık. Fizyolojik bağımlılık dediğimizde nikotin bağımlılığından bahsediyoruz. Nikotin, beynin belirli merkezlerinde bağımlılık oluşturuyor ve sinirlilik, el titremesi, ağız kuruması, kişinin kendini psikolojik açıdan kötü hissetmesi gibi durumlara neden olabiliyor. Bu belirtiler daha ağır tablolar olsa da kısa sürede düzelebiliyor; yani kişi bir-iki ay içinde bu etkilerden arınabiliyor. Asıl zorluk psikolojik bağımlılık. Kişiler, kendilerini motive ettiklerinde bir-iki ay sigara içmeyip nikotin bağımlılığını aşabiliyorlar. Ancak psikolojik bağımlılık dediğimizde işin içine yaşam tarzı giriyor. Örneğin çay içerken, arkadaşlarla bir araya gelirken ya da herhangi bir etkinliğe giderken sigara içme alışkanlığı araya giriyor. Bu yaşam tarzını değiştirmek daha uzun zaman alıyor. Sigaraya karşı duygusal özlem bir-iki yıla kadar sürebiliyor. Biz bir yıl boyunca hiç sigara içmemeyi, başarılı bir ‘sigara bırakma’ olarak tanımlıyoruz. ‘Ben sigarayı bırakamam’ düşüncesi kesinlikle yanlış. Herkes sigarayı bırakabilir; yeter ki istesin ve ilk adımı atsın" diye konuştu.
09 Şubat 2025 Pazar - 09:32
Dr. Arzu Ertem: "Soğuk hava, faranjit gibi hastalıkları daha da kötüleştirebilir’’
Acıbadem Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem geçmeyen öksürükle ilgili ve ilaç kullanmak istemeyenler için önemli bilgiler verdi. Son zamanlarda özellikle havaların soğuması ve üst solunum yolu enfeksiyonlarındaki artışla birlikte hastalar arasında geçmeyen öksürük şikayeti sıklıkla duyulmaya başlandı. Bu durum, polikliniklere başvuru oranlarını artırırken, Acıbadem Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem, uzun süren öksürüğün sebepleri ve tedavi yöntemleri hakkında önemli uyarılarda bulundu. "Sigara içen, kronik hastalığı olan ve alerjik yapıya sahip kişilerde uzun süreli öksürük görülebilir" Sigara içen, kronik hastalığı olan ve alerjik yapıya sahip kişilerin dikkatli olması gerektiğini belirten Dr. Ertem, "Öksürüğün uzaması, özellikle viral enfeksiyonların etkisiyle daha sık görülebilmektedir. Sağlıklı bireylerde bile üst solunum yolu enfeksiyonları bazen uzun süre devam edebiliyor ve tekrarlayabiliyor" dedi. Bununla birlikte sigara içen kişilerde, kronik hastalıkları olanlarda ve alerjik yapıya sahip bireylerde de uzun süreli öksürüklerin görülebileceğini belirten Dr. Ertem, bu hastaların alerji tedavisi almadan öksürüğün geçmeyeceğini ifade etti. "Sigara içenlerde, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi hastalıklar da akla gelmelidir" diyen Dr. Ertem, reflü gibi mide rahatsızlıklarının da uzun süreli öksürüğün nedenlerinden biri olabileceğini belirtti ve son dönemde COVID-19 ile birlikte üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığını söyledi. Dr. Ertem, "COVID-19’un etkisi azalmış olsa da, sinüzit ve faranjit gibi hastalıklara sebep olmakta ve uzun süreli geçmeyen öksürüğe neden olmaktadır" diye konuştu. "Her zaman tedavi antibiyotikle yapılmaz" Ertem, her zaman antibiyotik ve öksürük kesicilerle hastalığın geçmediğini belirterek, çoğu zaman öksürük geçmediğinde alerji ilaçları ya da nefes açıcı ilaçlar verilebileceğini söyledi. Ayrıca ilaç kullanmak istemeyen hastalara alternatif tedavi yöntemlerini öneren Ertem, "Geniz temizliği, burun spreyleri, bol sıvı alımı ve bitki çayları da tedaviye destek yöntemler arasında yer alabilir" dedi. Bazı hastaların ise şiddetli öksürükle hastaneye başvurduğunu ve bazen tedaviye yanıt alamadıklarını ifade eden Dr. Ertem, "Bazı durumlarda, kortizollu tedaviler de uygulanmak zorunda kalabiliyoruz" diye konuştu. "Soğuk hava, faranjit gibi hastalıkları daha da kötüleştirebilir" Dr. Ertem, soğuk havalarda bağışıklık sisteminin zayıfladığını ve virüslerin daha hızlı yayıldığını belirterek, "Soğuk hava, faranjit gibi hastalıkları daha da arttırıyor. Bu yüzden soğuk havalardan korunmak, enfeksiyon riskini azaltmak için büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.
09 Şubat 2025 Pazar - 09:26
Aydın: "TSSD olarak sigara ile mücadelede kararlıyız"
Her yıl sigara nedeniyle 100 binin üzerinde insan hayatını kaybediyor. Türkiye Sigarayla Savaş Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Aydın, 9 Şubat Dünya Sigarayı Boykot Günü kapsamında yaptığı açıklamada, sigaranın bireysel ve toplumsal etkilerine dikkat çekti. Prof. Dr. Mustafa Aydın, "Sigara kullanımının yalnızca içen kişiyi değil, çevresindeki insanları da olumsuz etkiliyor. Pasif içicilik büyük bir halk sağlığı sorunudur ve her yıl 25 bin kişinin pasif içiciliğe bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor" ifadelerini kullandı. Ayrıca sigara kullanan ebeveynlerin çocuklarında gelişim geriliği ve kanser riskinin arttığını belirterek, sigarayla mücadelenin önemine dikkat çekti. "Sigara ekonomik ve sağlık açısından büyük bir yük" Sigaranın sadece sağlık açısından değil, ekonomik anlamda da ciddi kayıplara yol açtığını çarpıcı verilerle belirten Prof. Dr. Aydın, "Her yıl sigaraya yaklaşık 20 milyar dolar harcanmaktadır. Tütün kullanımına bağlı hastalıkların tedavi maliyeti, sağlık harcamalarının %9’una denk gelmektedir. Sigara kullanım yaşı 13’e kadar düştü ve bu durum erken yaşta hastalık riskini artırıyor. Sadece bu tablo, sigarayla mücadelede toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor" dedi. "Pasif içicilik ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor" Sigara dumanının içeriğinde arsenik, amonyak, kadmiyum, katran, naftalin, kurşun ve siyanür gibi pek çok toksik madde bulunduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Aydın, "Bilimsel bulgular, bu kimyasalların solunmasının kalp krizi, felç, kemik erimesi ve çeşitli kanser türlerine yol açtığını ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı. Pasif içiciliğin özellikle solunum yolu hastalıklarını tetiklediğini ve sigara içilmeyen alanların artırılmasının bu riski azaltacağını vurguladı. "Sigara çevreyi de tehdit ediyor" Sigaranın sadece insan sağlığına değil, çevreye de büyük zarar verdiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Aydın, "Sigara izmaritlerinin doğada 14 yıl boyunca yok olmadığını ve bitki gelişimini %50 oranında olumsuz etkilediğini biliyoruz. Çevre kirliliğini önlemek adına sigara kullanımının azaltılması hem dünyamız hem de gelecek nesiller için bir ödevdir" dedi. "Çözüm için etkin ve kapsamlı programlar hayata geçirilmeli" Sigarayla etkin mücadele konusunda çözüm önerileri sunan Prof. Dr. Mustafa Aydın, "Okullarda ve toplum genelinde sigaranın zararlarını anlatan zorunlu bilinçlendirme programları uygulanabilir. Sigara satışının daha sıkı denetimlerle kontrol edilmesi ve kapalı alanlardaki yasakların daha etkili denetlenmesi yapılabilir. Özellikle sosyal medyada bilinçaltı yönlendirmeler ve özendirici içeriklere karşı katı düzenlemeler yapılabilir. Sigara izmaritlerinin doğaya verdiği zararı azaltmak için çevreci projeler hayata geçirilip cezai yaptırımlar arttırılabilir" diyerek sözlerini noktaladı.
09 Şubat 2025 Pazar - 09:17
Kadınlarda giyinirken, erkeklerde arka cepten cüzdan almaya çalışırken ortaya çıkıyor
Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Murat Baloğlu, bel ağrısından sonra toplumda ikinci sıklıkta görülen omuz ağrılarında en önemli nedeninin omuz sıkışması sendromu olduğunu bildirdi. Memorial Antalya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Op. Dr. Murat Baloğlu, omuz sıkışması ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Bel ağrısından sonra toplumda ikinci sıklıkta görülen omuz ağrılarında en önemli nedenin omuz sıkışması sendromu olduğunu belirten Baloğlu, "Omuz sıkışmasında genellikle kadınlar giyinirken ya da mutfak rafına uzanırken, erkekler ise arka ceplerinde cüzdan almaya çalışırken veya kollarını yükseğe kaldırırken bir ağrıdan bahseder. Omuz sıkışması çok basit hareketlerde bile ağrı ve hareket kısıtlılığı nedeniyle, kişilerin günlük yaşantılarını olumsuz etkiler. Özellikle kolu baş üstüne kaldırma ya da arkaya doğru götürmede sıkıntı yaşamaya başlanıldığı anda hastaların doktora başvurması, ağrı şikayetlerini önleyecek ve zorlu tedavilerden kişiyi koruyacaktır" dedi. "Hareketi kısıtlıyor" "Omuz sıkışması omzun içindeki bir tendonun şişip dokuya veya kemiğe sürtünerek kol kaldırıldığında ağrıya neden olmasıdır" diyen Baloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Zorlanma, yaralanma veya yıpranma nedeniyle oluşabilir. Genellikle birkaç hafta veya ay içinde iyileşir. Omuz sıkışması; omzun üzerine yatıldığında, kollar baş üstü seviyesinden yukarı kaldırıldığında ya da arkaya atıldığında ağrı ile kendisini gösterir. Ağrı arttıkça omzun hareket kabiliyeti kişinin de o bölgeyi oynatmama isteğine bağlı olarak kısıtlanmaktadır. Bu durum günlük hayatı zorlaştırmaktadır." "Ev hanımlarında daha sık görülüyor" Op. Dr. Murat Baloğlu, omuz sıkışmasının fazla ev işi yapan kadınlarda ve fırlatma hareketine dayanan sporlarla ilgili kişilerde daha sık görüldüğünü kaydederek, "Omuz hareket ederken doğal bir açıklığa ihtiyaç duyar. Omuz eklemini oluşturan öncelikle kol kemiği ve kürek kemiğinden, omuzun çatısına uzanan akromion adı verilen bir kemik vardır. Bu kemiğinin altında omzun hareketi sırasında içeri doğru omuzu oluşturan tendonların kayacağı bir boşluğa ihtiyaç duyulur. Bu boşlukta omuz 90 derecenin üzerine kalktığında bir miktar sıkışır. Ancak arada bursa denilen, bu sıkışma sırasında o böyleyi rahatlatan bir kesecik bulunmaktadır. Herhangi bir sebepten dolayı burası daraldığında omzun üst tarafını saran tendon yapısı sıkışır ve ödem oluşur. Omuz sıkışması fazla ev işi yapan kadınlarda, gülle, cirit gibi fırlatma hareketine dayanan sporlarla uğraşan kişilerde, elleri sürekli yukarıda çalışmak zorunda olan boya, tamirat ve cam silme işi ile uğraşanlarda daha sık görülür" dedi. Yüzme, beyzbol, voleybol ve tenis gibi sporların da omuz sıkışmasına neden olabildiğini aktaran Baloğlu, omuz sıkışması sıklıkla, yapısal sebeplerden ve yaşlanma sürecinde oluşmuş osteofit denilen kemik çıkıntının omuz bölgesinde darlığa neden olmasından kaynaklandığını söyledi. Sıkışma sonucu oluşan ödem ve şişen kese mevcut boşluğun daralmasına neden olduğuna işaret eden Baloğlu, "Yaşlanma veya fazla kullanıma bağlı olarak da tendonların kırılgan hale gelmesi ile yırtıklar ve şiddetli ağrılar oluşabilir" diye konuştu. "Erken dönemde ameliyatsız tedavi mümkün" Omuz sıkışmasının erken dönemde ameliyatsız tedavinin mümkün olduğunu da sözlerine ekleyen Baloğlu, "Omuz ağrısı şikayetleri geçmediği takdirde mutlaka doktora başvurulmalıdır. Ödem ya da o bölgedeki ağrısı baskılayıcı ilaç tedavisi, bölgenin rahatlatılmasına yönelik çeşitli fizyoterapi uygulamaları ve omzun hareket açıklığını korumaya yönelik egzersizlerin planlaması yapılabilir. Ya da bu bölgeye bazı enjeksiyon uygulamaları ile rahatlama sağlanır. Omuz sıkışmalarında ağrı hafif başladığı için hastalar bu sorunun üzerine gitmeyip ağrılar uykudan uyandıracak kadar dayanılmaz hale geldiğinde doktora başvurmayı tercih etmektedir. Bu seviyeye gelene kadar bölgede ciddi anlamda daralma görülür. Bu durum da hastanın ilaç ya da fizik tedavi şansı kalmadan ameliyat olmasını gerektirebilir. İlk basamak tedavilerin yetersiz kaldığı durumlarda cerrahi yönteme başvurulur. Cerrahi tedavide artroskopi yöntemiyle küçük kesilerden bölgede dokuların temizliği ve varsa kas yırtıklarının onarımı yapılır. Eğer kemikte bir yapısal gagalaşma veya osteofit adı verilen bir çıkıntı söz konusuysa tıraşlama işlemi gerçekleştirilir" ifadelerine yer verdi.
09 Şubat 2025 Pazar - 09:15
"Doğum lekeleri sorun olmaktan çıkıyor"
Hamilelik döneminde hormonsal değişiklik nedeniyle deride ve saçlarda farklılıklar gözlendiğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Ezgi Aydın, doğumdan sonra vücutta ortaya çıkan lekeler için uzmana başvurulması gerektiğini belirtti. Hamilelik dönemi ve doğumun aslında zor bir süreç olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Ezgi Aydın, "Bu fizyolojik değişimler yüzünden; tırnakta değişimler, saçlarda ve ciltte döküntüler meydana gelmektedir. Bu yüzden hamilelik döküntüleri bu dönemde normal karşılanır. Vücutta kaşıntı, gebelik lekesi, sivilceler de artış, kılcal damarlarda belirginleşme, benlerde artış, çatlak oluşumu, tırnak batması gibi sağlık sorunları şeklinde görülmektedir. Doğumdan sonraki 1-2 gün içerisinde ortaya çıkan bu döküntü, görünümünün aksine iltihabi değildir. Sıklıkla bir iki hafta içinde kendiliğinden gerileyen bir durumdur, herhangi bir tedavi gerektirmez. Ancak bu döküntüler doğumdan hemen sonra veya 5-6 gün sonra oluyorsa eşlik eden huzursuzluk, ateş varsa ya da 3-4 gün içerisinde gerilemiyor ise doktora başvurmak gerekir" dedi. "En yaygın şikayet edilen cilt sorunlarından birisi doğum lekesi" Günümüzde en yaygın şikayet edilen cilt sorunlarından birisi olan cilt lekelerinin son teknoloji cihazlarla vücuttan silinebildiğini kaydeden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Ezgi Aydın, "Cilt lekeleri, özellikle kadınlar için kırışıklık ve yaşla ilgili cilt sorunlarından sonra en sık görülen sağlık sorunlarından biridir. Gebelik ve doğum kontrol ilaçlarının kullanımında, ağda gibi epilasyon işlemlerinden sonraki günlerde güneşten sakınmak ve güneş koruyucu ürün kullanmak çok önemlidir. Lekelerin tedavisinde pek çok yöntem kullanılmaktadır" diyerek doğum lekelerinin de artık sorun olmaktan çıktığını kaydetti.
08 Şubat 2025 Cumartesi - 23:00
Kar sebebiyle yolları kapanan köylerdeki hastalar için seferber oldular
Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde kar sebebiyle yolu kapanan köylerdeki hastalar, ekiplerin zorlu mücadelesi ile hastaneye ulaştırıldı. Kastamonu’nun İnebolu ilçesi Hayrioğlu köyü Fatırız Mahallesi’nde yaşayan Satılmış Şahin (88) ve eşi Kamile Şahin (81) nefes darlığı şikayeti yaşamaya başladı. Çiftin oğulları Mustafa Şahin, 112 Acil Çağrı Merkezi’ni arayarak ihbarda bulundu. Sağlık ekipleri, ilçeye 23 kilometre uzaklıkta bulunan ve yaklaşık 80 santimetreye ulaşan kar sebebiyle yolu kapanan köye ulaşamayınca İnebolu Kaymakamlığından yadım istedi. İnebolu Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği ve İl Özel İdaresi ekipleri, iş makineleriyle köyün yolunu açtı. Ambulans da iş makinesi yardımıyla çekilerek köye kadar götürüldü. Köye ulaşan sağlık ekipleri tarafından ilk müdahalesi yapılan yaşlı çift İnebolu Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Kardan yolu kapanan Erenyolu köyünde de soğuk algınlığına bağlı nefes darlığı çeken İrfan Usta, 112 Acil Çağrı Merkezi’nden yardım istedi. İl Özel İdaresi ekiplerinin yolu açması ile ulaşılabilen hasta, sağlık ekipleri ekiplerince İnebolu Devlet Hastanesi’ne ulaştırıldı.
08 Şubat 2025 Cumartesi - 16:58
MHRS Bölge Değerlendirme Toplantısı Kayseri’de gerçekleştirildi
Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Kırşehir ve Niğde illerini kapsayan ’Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) Bölge Değerlendirme Toplantısı’ Kayseri Şehir Hastanesi’nde gerçekleştirildi. Kamu Hastaneleri Hizmetleri Genel Müdürü Uzm. Dr. Emrah Ceviz’in başkanlığında; Kamu Hastaneleri Hizmetleri Genel Müdür Yardımcıları Doç. Dr. Bahar Aydınlı, Dr. Öğr. Üyesi Asibe Özkan, Daire Başkanı Endam Aksu, İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan, Dr. Öğr. Üyesi Bahadır İnan, Nevşehir İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Hasan Tatar, Aksaray İl Sağlık Müdürü Dr. Abdullah Güleç, Kırşehir İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Süleyman Ersoy, Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Özcan, kamu hastaneleri hizmetleri başkanları ve devlet hastanelerin başhekimleri katılım sağladı. İllerin sunumları ile başlayan toplantıda; MHRS kapsamında hasta randevu taleplerinin etkin yönetimi ve sistemin daha verimli hale getirilmesi için alınabilecek önlemler değerlendirildi. Ayrıca, hastanelerin doktor ve sağlık personeli dağılımı ve poliklinik hizmetlerinin daha etkin planlanması konularında görüş alışverişlerinde bulunuldu.
08 Şubat 2025 Cumartesi - 14:37
Yalova Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başarılı bir ameliyat daha
Yalova Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir hastaya karnında kesi olmadan kapalı yöntemle laparoskopik rahim ve yumurtalık alınması işlemi ve laparoskopik kolposüspansiyon ve idrar torbası sarkmasının düzeltilmesi operasyonu yapıldı. 77 yaşında H.M adlı hasta, Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine Rahim ve idrar torbası sarkması şikâyeti ile başvurdu. Daha önce 2 defa ameliyat geçiren hasta, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Musa Aslan tarafından yapılan detaylı tetkikler sonucunda ameliyat kararı alındı. Ameliyatı planlanan hastaya karnında kesi olmadan Kapalı yöntemle Laparoskopik rahim ve yumurtalık alınması işlemi ve Laparoskopik kolposüspansiyon ve idrar torbası sarkmasının düzeltilmesi operasyonu Sayın Aslan tarafından başarılı bir şekilde yapıldı. Rahim sarkması ve idrar kaçırma belli yaş üzerindeki kadınlarda oldukça sık görülen ancak çoğunlukla gizlenen bir durumdur. Rahim sarkması ise bele veya kasığa vuran ağrı, kozmetik problemlere ve tekrarlayan iltihaplara yol açabilmektedir. Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Musa Aslan ameliyat hakkında şunları kaydetti: Yaşam kalitesini bozan bu iki durum utanılacak bir hastalık değildir ve tedavisi mümkündür. İdrar kaçırma, rahim sarkması için rahim koruyucu Laparoskopik Lateral Süspansiyon adı verilen bu kapalı ameliyat tekniği ile hastanın bu problemlerinden kurtulması mümkündür. Üstelik eski yöntemlerdeki gibi hastanın rahmi alınmayabilir. hasta organ kaybı yaşamaz. Kapalı teknik ile karnından 4 adet 1’er cm’lik delikten girilerek kamera yardımıyla rahim eski yerine getirilir ve mesh denilen örgü materyali ile yerine tutturulur. Hasta işlemden 4-6 saat sonra ayağa kalkabilir. Ameliyatın ertesi günü taburcu olup gündelik yaşamına devam edebilir. Ameliyat kapalı yapıldığından hastanın ameliyattan sonra ağrısı çok az olur. Kadınlar için ideal, konforlu bir ameliyattır dedi. Hasta şifa ile taburcu edilmiştir.
08 Şubat 2025 Cumartesi - 14:13
Davranışların şekillenmesinde ebeveynlerin rolü büyük
Onma Psikoloji ’den Psikolog Serra Büyükburç, davranışların şekillenmesinde ebeveynlerin de katkısı olduğunu belirterek, "Ebeveynlerimiz, destekleyici davranışlarda bulunurlarsa, ihtiyaçlarımızı ifade etmenin ve başkalarından yardım istemenin güvenli olduğunu öğreniriz" dedi. Olgunlaşma döneminde ebeveyn figürü hayatın her anını etkiliyor. ‘Duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynlerle büyümek duygusal eksikliklere yol açabilir’ Konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuşan Onma Psikoloji ‘den Psikolog Serra Büyükburç, "Eğer duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynlerle büyüdüysek, ihtiyaçlarımız çoğu zaman karşılanmamış ya da göz ardı edilmiş olabilir. Bu durum, genellikle duygusal esneklik ve dayanıklılığın eksikliğiyle sonuçlanır. Bu kişiler sıklıkla kendi ihtiyaçlarını tanımlamakta ve onları karşılamakta zorlanır, sevgi ve onay almak için kendilerine ihanet edebilirler. Aynı zamanda ilişkilerde sıklıkla gücenme ve alınma gibi duygusal sıkıntılar yaşayabilirler. Bazen de başkalarına kendilerini açtıklarında, onları kaybetme korkusu taşıdıkları için kendilerini bir maskenin arkasına gizleyebilirler" ifadelerini kullandı. ‘İçimizdeki çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak’ Psikolog Serra Büyükburç, ilerlemenin yolunun bilge ebeveyn olmaktan geçtiğini hatırlatarak, "Belki de en önemli yanıt, çocuklukta alamadığımız şeyleri kendimize vermemizdir. İlerlemenin yolu, çocukken sahip olamadığımız bilge ebeveyn olabileceğimizin farkına varmaktır. Buna yeniden ebeveynlik denir ve gündelik, kararlı, bilinçli eylemlerle içimizdeki çocuğun karşılanmamış ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağımızı yeniden öğrenmemize imkan sağlar" dedi. ‘Kendimize olan güveni öğrenirsek sezgilerimizle önemli şekilde bağ kurarız’ Ebeveynliğin önemli bir konu olduğunu ve kişisel gelişimi desteklediğine vurgu yapan Onma Psikoloji ‘den Psikolog Serra Büyükburç, daha sonra şunları söyledi: "Bunu yapmanın yolu, önce kendimize nasıl güvenebileceğimizi öğrenmektir. Her gün kendimize "Şu anda kendim için ne yapabilirim?". Bu soruyu sürekli sorarak, kendimize daha fazla güvenmeye başlarız ve sezgilerimizle yeniden bağ kurarız. Bu süreç, kişisel gelişimimizi destekler ve kendimize duyduğumuz şefkati artırır. İçe ait ebeveynimiz, geçmişte ihmal edilmiş ihtiyaçlarımızı onurlandırarak, kendimizi görmemizi ve kabul etmemizi sağlar. Bu, duygusal iyileşme yolculuğunda önemli bir adımdır. Yeniden ebeveynlik, yalnızca geçmişin iyileştirilmesiyle ilgili değil, aynı zamanda daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam inşa etmemizi sağlayacak bir süreçtir. Bu yolculuk, kendimize değer vermeyi, sınır koymayı ve duygusal dayanıklılığımızı geliştirmeyi içerir."
08 Şubat 2025 Cumartesi - 14:03
Varto Devlet Hastanesi’nde ilk kez kapalı yöntemle mesene kanseri ameliyatı gerçekleşti
MUŞ (İHA) –Muş’ta yer alan Varto Devlet Hastanesinde ilk kez kapalı yöntemle mesene kanseri ameliyatı gerçekleştirildi. Varto Devlet Hastanesi, tıbbi imkânlarını her geçen gün geliştirerek önemli başarılara imza atmaya devam ediyor. Muş’un Varto ilçesinde yaşayan 65 yaşındaki Zeki Sever, idrarda kanama şikâyeti ile başvurduğu hastanede doktorların değerlendirmesi sonucu ameliyata alındı. Üroloji Uzmanı Halil İbrahim İvelik ve ekibi, ilk kez hastanede kapalı yöntem ile mesane kanseri ameliyatını başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Ameliyatla ilgili açıklamada bulunan Dr. İvelik, hastanın mesanesini tamamen dolduran bir kitle olduğunu ve kapalı yöntemle bu kitleyi etkisiz hale getirerek hastanın sağlığına kavuştuğunu söyledi. İlk defa hastanede kapalı yöntemle mesane ameliyatını gerçekleştirdiklerine dikkat çeken İvelik, "Bu ameliyatı ve bunun takibi amacıyla yapılan kontrolskobi operasyonları ilçe devlet hastanemizde gerçekleşmektedir ve bundan sonra hastalarımızın takibi için başka merkezi ekiplerine ihtiyaç yoktur. Burada takiplerini ve tedavilerini gerçekleştirebiliriz. Başarıyla geçen operasyonumuz sonrası hastamızla burada bulunmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hastamızın mesanesini tamamen dolduran bir kitlesi vardı. Kapalı yöntemle kitleyi etkisiz yaptık ve hastamız sağlığına kavuştu" dedi. Üroloji uzmanı olarak geçen sene göreve başladığı Varto Devlet Hastanesi’nde, daha önce tıbbi eksikliklerin olduğunu vurgulayan İvelik, "Endoskopi ünitesi faal yapıda değildi. Başhekimimizin destekleri ile faal hale getirdik. Mayıstan bu yana yaklaşık 800 cerrahi işlem gerçekleştirdik. Bunların içerisinde inmemiş testis operasyonları, peygamber sünneti dediğimiz hipostaz cerrahisi, kadın idrar kaçırma cerrahileri, kapalı ve açık prostat ameliyatları, mesane taşları, endoskopik işlemler olmak üzere birçok ürolojik cerrahi işlemi gerçekleştirebiliyoruz. Bu uygulamaların hastanemizde gerçekleştirilmesi sonrası hastalarımızın sevk oranında ciddi bir azalma oldu. Hastalarımıza bu konforu sağlayabilmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Aynı zamanda binlerce hastanın poliklinik muayenesini ve tedavisini gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Aynı zamanda çevre iller ve ilçeler de tedavi için bize gelmekte. Sağlık çalışanları olarak halkımıza yaptığımız bu hizmetin mutluluğunu yaşıyoruz" ifadelerini kullandı. Başarılı operasyon sonrası sağlığına kavuşan hasta Zeki Sever ise tedavi sürecini kısaca anlatarak, "Mesane kanseri teşhisim vardı. Halil İbrahim hocamızın yanına geldim. Durumumu anlattım, endoskopi işlemi yaptı ve dört parça alınması gerektiğini söyledi. Kendisine güvenerek ameliyata girdim. Ameliyat sırasında durumu birlikte seyrederek mesane kanserini aldı. Ardından prostat parçası da çıkarıldı. Allah’a şükür şu an hiçbir sorunum yok. Hastane personeli de benimle çok ilgilendi. Allah hepsinden razı olsun" diye konuştu.
08 Şubat 2025 Cumartesi - 12:41
Anne ve baba, evlatlarına ikinci kez can oldu
Çocuklarının üst üste yaşadıkları organ yetmezliği sıkıntısına hep birlikte göğüs geren ailenin hikayesi duygulandırdı.
08 Şubat 2025 Cumartesi - 12:20
‘Biorezonans yöntemi ile sigarayı kısa sürede bırakmak mümkün’
Sigaranın dünyada milyonlarca insanın sağlığını tehdit eden önemli bir bağımlılık kaynağı olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Doğan, "Sigara bırakma süreci, genellikle zorlu bir yolculuk olarak kabul edilir. Ancak son yıllarda gelişen biorezonans terapisi, sigara bağımlılığından kurtulmak isteyenler için etkili bir çözüm sunuyor. Biorezonans yöntemiyle sigara bırakma, kısa süreli seanslarla ve sıfır yoksunluk hissiyle sağlanabiliyor" dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi İç Hastalıkları (Dâhiliye) Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Doğan, biorezonans tedavisi ile sigara bırakma hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Biorezonans terapisinin, sigara bırakma sürecini çok daha kolay ve stressiz hale getiren bir tedavi yöntemi olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Doğan, "Tek bir seansta sigara bırakılabilirken, bazen ikinci bir seans destek olarak gerekebilir. Bu terapi sonrasında, sigaraya karşı isteksizlik, kokusuna karşı ise tahammülsüzlük gelişir. Kişiler, sigara içmenin zararlı etkilerinden ve bağımlılığından kurtulurken, yoksunluk ve yeniden başlama gibi zorluklarla karşılaşmazlar. Sağlık sorunları yaşıyorsanız veya çevrenizden sürekli uyarılar alıyorsanız, sigara bırakma zamanınız gelmiştir. Kendinize bir bırakma tarihi belirleyin ve bu tarihe sadık kalın. Terapi için randevu alarak, kararlı bir şekilde sigarayı bırakmak için adım atın" şeklinde konuştu. "Terapiye hazırlık" Biorezonans terapisi öncesinde, sigara içmeye devam edilmesi gerektiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Doğan, "Terapiye başlamadan önce, günlük sigara miktarınızı azaltmanız gerekmez. Seansa gelirken kullandığınız sigara markasından iki paket sigara getirmek faydalı olacaktır. Ayrıca, seans öncesinde aşırı kahve tüketmekten kaçınılmalı ve bol miktarda su içilmelidir. Bu, tedavinin etkinliğini artıracaktır" açıklamasında bulundu. "Seans süreci" Biorezonans terapisi sırasında son içilen iki sigara izmaritinin klinikte uygun bir alanda içilerek, küçük bir cam şişeye yerleştirildiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Doğan, "Bu izmarit, cihazda kullanılarak terapiye başlanır. Vücuda elektrotlar yerleştirilir ve frekanslar iletilerek, sigara bağımlılığı ve duyarsızlaştırma terapisi uygulanır. Seansın sonunda toksinlerin atılması için gerekli programlar devreye girer. Ayrıca, iştah artışını engelleyen programlarla kilo alımının önüne geçilir" dedi. "Sigara bağımlılığına karşı azalma görülür" Seans sonunda vücutta sigara bağımlılığına karşı ciddi bir azalma görülebileceğini dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Doğan, "Toksinlerin atılmasını sağlamak için özel bir su hazırlanır ve seans sonrasında bir hafta boyunca bu sudan tüketilmesi tavsiye edilir. Bu süreç, toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur ve bulantı, yorgunluk gibi yan etkiler görülebilir. Bu durumun önüne geçmek için bol su tüketilmesi önemlidir" ifadelerini kullandı. "Kilo alımını engellemek için özel takviyeler tercih edilebilir" Biorezonans terapisi sırasında iştah artışı gibi etkiler görülmediğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Doğan, "Ancak sigara bırakma sürecinde kilo alımını engellemek için özel takviyeler kullanılabilir. Bu konuda diyet önerilmez ancak bitkisel takviyelerle bu süreç desteklenebilir" dedi. "Terapi sonrası yeterli miktarda su içilmeli" Biorezonans terapisi sonrası yeterli miktarda su içilmesini öneren Dr. Öğr. Üyesi Doğan, "Eksik vitaminler için gerekli takviyeler kullanılabilir. Ayrıca, sarı kantaron çayı ya da tabletleri de destekleyici bir seçenek olabilir. Sigara bırakma terapisinin ardından vücutta gevşeme ve dinlenme hali görülebilir. Bu süreçte, bol su içmek ve dinlenmek önemlidir. Ayrıca, yapılan terapi ile toksinlerin atılımı hızlanır ve vücut daha sağlıklı bir hale gelir. Kilo alımı önlenir ve ruh hali dengeye girer" diye konuştu. "Sigara içilen ortamlardan uzak durulmalı" Terapi sonrasında ilk hafta boyunca sigara içilen yerlerden ve ortamlardan uzak durulmasının önemli olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Doğan, açıklamasını şöyle tamamladı: "Ayrıca, sigara içmeyi hatırlatan kişi ve durumlardan kaçınılması faydalıdır. İlk haftadan sonra kendinizi daha enerjik ve sağlıklı hissedeceksiniz."
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder