SAĞLIK
06 Ekim 2024 Pazar - 13:32 Şeker hastalığından kurtulmak mümkün Obezite ve Diyabet Cerrahisi Uzmanı Genel Cerrah Op.Dr. Cavit Göktaş, “Özellikle şeker hastalarımız, yapılacak diyabet cerrahisiyle şeker hastalığından kurtulabilirler” dedi. 24 yıllık cerrahi tecrübeye sahip olan ve 10 binin üzerinde laparoskopik vaka gerçekleştiren Obezite ve Diyabet Cerrahisi Uzmanı Cavit Göktaş, Özel Mersin Ortadoğu Hastanesi’nde tüp mide, diyabet cerrahisi, gastrit by pass, tüp mide revizyon ameliyatı, reflü cerrahisi, tiroit cerrahisi, meme cerrahisi, kasık fıtıkları, safra kesesi, mide kolon tümör cerrahisi ve hemoroit ameliyatlarını gerçekleştirecek. Göktaş, hastane olarak başarılı operasyonlara imza attıklarını belirterek, “Türkiye’de erkeklerin yüzde 30’u, kadınların yüzde 40’ında obezite var. Bu nedenle çok dikkatli olmak gerekiyor. Biz hastanemizde obezite başta olmak üzere diyabet cerrahisi, ileri laparoskopik girişimler, reflü cerrahisi, kanser cerrahileri, safra kesesi, apandisit, karın duvarı fıtıkları cerrahilerini başarıyla uygulamaktayız. Yine aynı özveriyle ameliyatlarımıza devam edeceğiz” diye konuştu. "Tedavi edilmek zorundu" Obezitenin, çağın en büyük sağlık sorunlarından biri olduğuna dikkat çeken Göktaş, "Birçok hastalığın oluşumunda önemli bir risk faktörü olan obezitenin tedavisinde cerrahi seçenekler önemli. Obezite hastalığı tedavi edilmediğinde birçok ciddi hastalığa neden olmaktadır. Obezite tedavisi için cerrahi ve cerrahi gerektirmeyen, etkili sonuç alınan yöntemler mevcuttur. Tüp mide ameliyatı ve mide balonu uygulaması sıklıkla kullanılan tedavi yöntemleridir” ifadelerini kullandı.
06 Ekim 2024 Pazar - 13:28 Beyin ameliyatlarında nöronavigasyon ile 3 boyutlu görüntüleme Bilgisayar destekli beyin cerrahisinde, cerrahlar gelişen teknoloji ile birlikte beynin 3 boyutlu bir modelini oluşturmak için görüntüleme teknolojilerini kullanıyor. Ameliyattan öncesinde ve bazen de ameliyat sırasında yapılabilen nöronavigasyonun cerrahlara büyük avantaj sağladığı bildirildi. Cerrahide kitlelerin bulunduğu yerin belirlenmesi beyin ve omurilik tümörlerinin güvenli bir şekilde sorunsuz çıkarılması için kritik öneme sahip olduğunu belirten Memorial Antalya Hastanesi Beyin, Sinir, Omurga ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Mahmut Akyüz, nöronavigasyonun beyin cerrahının, ameliyat gerektiren durumu tedavi etmesinin en güvenli yolunu planlamasını sağladığını belirtti. Ameliyat sırasında, bilgisayar sisteminin nöronavigasyon sayesinde cerrahı tedavi edilen beyin bölgesine tam olarak yönlendirdiğini, diğer dokulara zarar vermeden en az riskle tamamen çıkarıldığının altını çizen Prof. Dr. Mahmut Akyüz, beyin ameliyatlarında nöronavigasyon teknolojisinin avantajlarından bahsetti. GPS sistemi gibi işlev görüyor Nöronavigasyon sistemi, öncelikle beyin ve omurga ameliyatlarında kullanılan bir teknoloji olduğunu ve GPS sistemi gibi işlev görerek cerrahlara karmaşık anatomik yapılar etrafında hassas rehberlik sağladığı belirten Akyüz, “Sistem, GPS gibi işlev görerek cerrahlara ameliyat sırasında yüksek doğrulukla navigasyonlarını kolaylaştırır. Bu sistem, cerrahların hedef bölgelerine minimum hasarla ulaşmalarına yardımcı olur ve beyin, omurilik ve sinir yapıları gibi hassas dokular etrafında milimetre düzeyinde hassasiyet sağlar. Nöronavigasyon sistemleri, beyin tümörlerinin doğru çıkarılmasına yardımcı olmak için görüntü kılavuzlu nöroşirürji için geliştirilmiştir. Navigasyonlu cerrahinin temel prensipleri, bir işaretçinin ucunu bir görüntü alanında görmektir. Cihaz alanı ile görüntü alanı arasında bir ilişki kurulmalıdır” dedi. Sorunlu bölgeleri belirlemeye ve hedeflemeye yardımcı oluyor Temel olarak, görüntü ile cihaz alanları arasındaki herhangi bir noktanın koordinatlarını eşlemek için bir dönüşüm matrisi hesaplanması gerektiğini söyleyen Akyüz, “Dönüşüm matrisinin amacı, dijital görüntü verileri ile anatomik yapı arasında bir bağlantı oluşturmak ve bu nedenle artan 3 boyutlu yönelim sağlamaktır. Nöronavigasyon sistemi kritik beyin yapılarından kaçınırken tümörleri hassas bir şekilde bulmaya ve çıkarmaya yardımcı olmasının yanı sıra Epileptik nöbetlerden sorumlu beyin bölgelerini belirlemeye ve hedeflemeye yardımcı olur. Ayrıca, omurgadaki prosedürler için doğru rehberlik sağlayarak vidaların, implantların ve diğer aletlerin doğru yerleştirilmesini sağlar” ifadelerini kullandı. Cerrahlara beyindeki her ayrıntıyı gösteriyor Prof. Dr. Mahmut Akyüz, görüntülerin ameliyat sırasında gerçek zamanlı olarak güncellendiğini belirterek, “Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme veya ultrason tarafından sağlanan fonksiyonel verilerin nöronavigasyonla birleştirilmesi, nörocerrahların ameliyat sırasında beynin önemli bölgelerinden kaçınmasını sağlar. Ameliyattan önce, hastanın anatomisinin üç boyutlu bir haritasını oluşturmak için MRI ve BT taramaları kullanılır. Bu harita, prosedür sırasında kullanılan diğer cerrahi sistemler ve araçlarla entegredir. Mevcut pozisyonu ve durumu yansıtmak için sürekli olarak gerçek zamanlı olarak güncellenir. Ameliyat sırasında sistem gerçek zamanlı geri bildirim sağlayarak cerrahın hedeflenen bölgedeki her ayrıntıyı ve etkiyi gözlemlemesini ve gezinmesini sağlar, yüksek doğruluk verir ve riski en aza indirir” şeklinde konuştu.
Çocukların şiddete şahit olması nesiller arası travmaya sebep oluyor
05 Ekim 2024 Cumartesi - 11:51 Çocukların şiddete şahit olması nesiller arası travmaya sebep oluyor Çocukların, doğrudan şiddete uğramadıkları halde şehit olmaları da, uyku bozuklukları, gelişimsel bozukluklar, saldırganlık ve kaygılı bir yapıya zemin oluşturuyor. Kadına yönelik şiddetin en sık yaşanan insan hakları ihlali olduğunu vurgulayan Klinik Psikolog Aleyna Damla Özcan, “Kadına yönelik şiddetin failleri, yaşadığımız sosyal çevrede, iş hayatımızda veya her gün geçtiğimiz yollarda yani kısaca, hayatımızın bir tarafında varlığını sürdürüyor. Tam da bu nedenle, şiddet sadece şiddete maruz kalan kadınları değil; beraberinde çocuklarını, ailelerini ve içerisinde var olduğu toplumu da aynı çark içerisine almış oluyor” dedi. Şiddete tanık olmanın çocuklar için hem kısa hem uzun vadede sıkıntılı sonuçlar doğurabileceğini vurgulayan Özcan, “Kadına yönelik şiddet, her zaman ve her şartta çocuğa yönelik şiddetin de ta kendisidir. Çocuklar doğrudan şiddete uğramadıkları halde şiddete tanık olmak da çocuklarda; uyku bozuklukları, gelişimsel bozukluklar, saldırganlık ve kaygılı bir yapıya zemin oluşturuyor. Bunun yanında şiddeti ve şiddetin sonuçlarını gözlemleyen bazı çocuklar, çatışmaları çözmenin yolunu şiddet olarak kodlayabiliyor. Bu durum ve kodlama hem toplumda şiddet çarkının devamını hem de şiddete maruz kalan kadınlar ile beraber çocuklarına bilinçaltında ‘nesiller arası travma’ olarak aktarılıyor” dedi. Özcan, “Şiddetin türü her ne olursa olsun; korku, kafa karışıklığı, öfke, uyuşma ve daha birçok duygu karmaşası sürece eşlik eder. Hatta kadınların bazıları, şiddete uğradığı için suçluluk ve utanç duygularını hissedebilir. Sosyal izolasyon, keyif alınan şeylere yönelik ilgi kaybı, düşük benlik algısı ise kadına yönelik şiddet sonucunda sıklıkla karşımıza çıkan semptomlar arasında yer alıyor. Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, kaygı bozuklukları ile alkol ve madde kullanım bozukluğu, şiddetin ardından kadınların yaşantısına dahil olabilen diğer ruhsal bozukluklardır. Korkutucu ve şok edici bir olayın ardından; travma sonrası stres bozukluğunda kişi kolayca irkilebilir, ani öfke patlamaları yaşayabilir ve uyumakta güçlük çekebilir. Hatta zaman zaman kişilerin, olay ile ilişkili ya da olaydan bağımsız bazı sahneleri hatırlamakta güçlük çektiğine de rastlayabiliriz” dedi.
Doktor Şimşek: “Emziren annelerde meme ve yumurtalık kanseri riskinde de azalma gözlemleniyor”
05 Ekim 2024 Cumartesi - 11:44 Doktor Şimşek: “Emziren annelerde meme ve yumurtalık kanseri riskinde de azalma gözlemleniyor” Medicana Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Şule Sayıner Şimşek, “Araştırmalar, emzirmenin bebeklerin ileriki yaşlarında obezite, diyabet ve alerjik hastalıklara yakalanma riskini azaltabileceğini gösteriyor. Aynı şekilde, emziren annelerde meme ve yumurtalık kanseri riskinde de azalma gözlemleniyor” dedi. Medicana Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Şule Sayıner Şimşek, emzirmenin kadınlarda meme ve yumurtalık kanserini azalttığına ilişkin bir basın açıklamasında bulundu. Doğal, besleyici ve her zaman hazır olan anne sütünün, bebeklerin hem fiziksel hem de zihinsel gelişimlerini desteklediğini, onları birçok hastalığa karşı koruduğunu söyleyen Şimşek, bebeklerin ilk 6 ay boyunca sadece anne sütüyle beslenmenin, bebeklerin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve sağlıklı bir gelişim sağladığını vurguladı. Şimşek, anne sütünün hem bebekler için hem de anne için birçok hastalık riskini azalttığını söyledi. “Anne bebek arasındaki güven bağını güçlendirir” Doktor Şimşek, emzirmenin sadece bebek için değil, anne için de sayısız fayda sunduğunu kaydetti. Şimşek, emzirmenin annenin doğum sonrası iyileşmesini hızlandırdığını ve kilo kontrolüne yardımcı olduğunu vurgulayarak, “Emzirme sırasında salgılanan oksitosin hormonu, rahmin kasılmasını teşvik eder ve doğum sonrası kanamaların azalmasına yardımcı olur. Ayrıca, emzirme anne-bebek arasındaki duygusal bağı da güçlendirir” ifadelerini kullandı. “Yanlış emzirme pozisyonu meme başı yaralanmalarına neden olur” Şimşek, bebeğin doğru pozisyonda tutulmasının emzirme sürecinin sağlıklı ilerlemesi açısından önemli olduğuna dikkat çekti. Emzirme sırasında bebeğin ağzının meme başı ve çevresini kavrayacak şekilde konumlandırılması gerektiğini belirten Şimşek, "Bebek emme sırasında düzenli ve ritmik hareketlerle yutkunmalıdır. Eğer emzirme sırasında meme başında rahatsızlık hissediliyorsa, emzirme pozisyonun gözden geçirilmesi gerekebilir" diye vurguladı. Uzm. Dr. Şimşek, emzirme sırasında hem annenin hem de bebeğin rahat bir pozisyonda olmasının, sağlıklı emzirme süreci için kritik olduğunu belirtti. "Anne dik oturmalı, sırtı desteklenmeli ve bebek anneye yakın olacak şekilde tutulmalıdır. Bebeğin başı, boynu ve omuzları aynı hizada olmalıdır" diyen Şimşek, yanlış pozisyonun meme başı yaralanmalarına ve bebeğin yeterli miktarda süt alamamasına yol açabileceğini de sözlerine ekledi. “İlk süt, bebeğin ilk aşısıdır” Yeni doğan bebeklerin her 2-3 saatte bir emzirilmesi gerektiğini söyleyen Şimşek, sözlerine şöyle devam etti: “İlk süt olarak bilinen kolostrum, bebeğin ilk aşısı olarak kabul edilir ve pek çok hastalığa karşı koruma sağlar. Her emzirme seansı genellikle 15-20 dakika sürmeli. Bu süre bebek büyüdükçe anne sütünü daha hızlı emebildiği için süre kısalabilir. Anne sütü üretiminin artırılması için sık emzirme önemlidir. Annenin yeterli sıvı alımı ve dengeli beslenmesi de süt üretimini destekler. Galaktagog olarak bilinen süt artırmaya etkili gıdalarla anne sütü üretimi desteklenebilir. Yulaf, badem, yeşil yapraklı sebzeler ve zencefil gibi besinler süt üretimini artırmaya yardımcı olabilir." “Emzirme bebeklerin obezite, alerjik hastalıklar ve diyabet riskini azaltır” Emzirmenin, uzun vadede hem anne hem de bebek için çeşitli sağlık faydaları sağladığını vurgulayan Şimşek, “Araştırmalar, emzirmenin bebeklerin ileriki yaşlarında obezite, diyabet ve alerjik hastalıklara yakalanma riskini azaltabileceğini gösteriyor. Aynı şekilde, emziren annelerde meme ve yumurtalık kanseri riskinde de azalma gözlemleniyor” diyerek, mümkün olduğunca DSÖ önerilerine uygun olarak ilk 2 yaşta emzirmenin önemine dikkat çekti. “Emzirmede sorun yaşayanlar mutlaka profesyonel destek alsın” Şimşek, emzirme sürecinde karşılaşılan zorluklarla başa çıkabilmek için annelerin yalnız olmadığını söyleyerek Çocuk Sağlığı Uzmanı veya Emzirme Danışmanı gibi sağlık profesyonellerine danışmanın önemine dikkat çekti. Uzm. Dr. Şimşek, "Emzirme sürecinde yaşanan sorunlar nedeniyle emzirmeyi bırakmak zorunda kalmadan, doğru bilgi ve destek alınarak bu zorlukların üstesinden gelinebilir” dedi.
Canlı duvarlara, çocuk hasta ve yakınlarından yoğun ilgi
05 Ekim 2024 Cumartesi - 11:42 Canlı duvarlara, çocuk hasta ve yakınlarından yoğun ilgi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları binasının duvarları adeta sanat galerisine çevrildi. Soğuk ve boş duvarlar, yerini hayat dolu resimlere bıraktı. Canlı Duvarlar projesinin koordinatörlüğünü üstlenen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencileri Sena Kara ve Remziye Karaer, Cerrahpaşa Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur’un üstün çabaları ve 70 gönüllü hekim adayının emekleri ile oluşturulan yaşayan duvarlar, hasta çocuklar ve ailelerinin yüzünü güldürdü. Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, “Bizler çocuklarımızın sağlığı için tüm gücümüzle çalışırken, gelecek nesillere iyi hekimler yetiştirebilmek için de büyük bir özveri gösteriyoruz. Heyecanımız ve motivasyonumuz çok yüksek. Bizimle aynı heyecanı yaşayan öğrencilerimizin gelecekte iyi birer hekim olacaklarından hiç kuşkum yok. Son derece duygulu ve böylesine iyi hekim adaylarına hocalık ettiğim için de gururluyum” dedi. Hasta çocuklarımızın acılarını unuturcasına duvarlara bakarken gülümsemesi paha biçilemez. Bu duyguyu yaşatan tüm hekim adayı gönüllü öğrencilerimize teşekkür ediyorum” dedi. Mayıs ayında hazırlıklarına başlanan “Canlı Duvarlar” projesi için öğrencilerden özgün tasarımlar toplandı. Proje kapsamında; birbirinden yetenekli Cerrahpaşa Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin oluşturduğu CTF sanat topluluğu ve CTF Gönüllü Hekimler Topluluğu aktif rol oynayarak klinik duvarlarını kendi tasarımları, hayal kahramanları ve çizgi film karakterleri ile süsledi.
Uzm. Dr. Samira Huseynova: “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tatillerde yok olmuyor”
05 Ekim 2024 Cumartesi - 10:36 Uzm. Dr. Samira Huseynova: “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tatillerde yok olmuyor” İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Samira Huseynova, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tedavisi gören çocukların ailelerine önemli uyarılarda bulundu. Huseynova, “İlaç tedavisinde ‘tatil’ önermiyoruz. Çünkü DEHB tatilde kaybolmuyor” dedi. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocukluk çağında başlayan ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen nörogirişimsel bir bozukluk olarak tanımlanıyor. İEÜ Medical Point Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Samira Huseynova, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu hakkında önemli bilgiler verdi. Huseynova, “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu nörogelişimsel bir bozukluktur. Her 10 çocuktan birinde görülmektedir. Temel belirtileri dikkat dağınıklığı, hareketlilik ve dürtüsellik olsa da bazen ailelerin gözden kaçırdığı ve yeterince önemsemedikleri bulgular da görülebilmektedir (duygu yönetiminde ve akran iletişiminde sorunlar, organize olmamama, plan yapamama, düzensizlik, dağınıklık gibi) Bu özellikler çocuklarda yaş ve cinsiyete göre farklılıklar gösterir” diye konuştu. “Erkeklerde daha fazla görünüyor” Huseynova, DEHB’nin erkek çocuklarda daha fazla görüldüğüne vurgu yaparak, “Okul öncesi dönemde çocuğun kıpır kıpır olması, etkinliklerde çok fazla kalamaması, uyku ve beslenme sorunları sıklıkla görünse de belirtilerde esas artış okul çağında görülebilmektedir. Dersi dinleyememe, sıra arkadaşlarıyla sohbet etme eğiliminde olma, mola ve teneffüslerde sürekli koşuşturma, duygu ve öfke yönetiminde sorunlar, ödevlerini erteleme gibi şikayetler belirgin şekilde görülür. Ergenlik döneminde dürtülselliğin ön plana çıkmasıyla birlikte riskli davranışlara, kötü alışkanlıklara, okulda ve aile içinde çatışmalara eğilim artar. DEHB’yi erkeklerde kızlara göre 2 kat daha fazla görüyoruz” ifadelerini kullandı. “İlaç tedavisinde ara verilmemeli” İlaç tedavisinde ailelere de çok iş düştüğünün altını çizen Uzm. Dr. Samira Huseynova, “Tedavideki amacımız çocuğun sadece okul başarısını yükseltmek değil, aynı zamanda uzun vadede ortaya çıkabilecek risklerin önüne geçmektir. Erken tanıda tedaviye yanıt daha iyidir. Bazen ebeveynler özellikle tatil dönemlerinde çocuklarının ilaç kullanmaması konusunda ısrarcı olabiliyorlar. Ancak ilaçlara ara verildiğinde şikayetlerin devam ettiğini görebiliyoruz. İlaç tedavisinde ‘tatil’ önermiyoruz. Çünkü DEHB tatilde kaybolmaz. Bu yüzden çocuğunuzda bu gibi benzer sorunların olduğunu fark ettiğinizde ertelemeden bir çocuk psikiyatri uzmanına başvurmanızı öneririm” diye konuştu.
Gece yenilen ağır yemekler sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor
05 Ekim 2024 Cumartesi - 09:16 Gece yenilen ağır yemekler sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor Gece saatlerinde yemek yeme alışkanlığı, özellikle “gece dönercisi, kavurmacısı ve kebabçısı” popülerliği ile artış gösteriyor. Ancak uzmanlar, gece yenilen yemeklerin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekiyor. Araştırmalara göre, gece yemek yemek başta kalp ve sindirim sistemi hastalıklarına davetiye çıkartıyor. Uzmanlar, gece geç saatlerde ağır ve yağlı yiyecekler tüketmenin sindirim sorunlarına, uyku kalitesinin düşmesine ve obezite riskinin artmasına da neden olabileceğini belirtiyor. Diyabet ve kalp sağlığı üzerindeki etkileri Gece yemek yemenin uzun vadede diyabet ve kalp hastalıkları gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini ifade eden beslenme uzmanları, özellikle fast food, kebab ve yağlı-etli yemeklerin bu riskleri artırabileceğini vurguluyor. "Gece geç saatlerde yemek yiyen bireylerde insülin direnci gelişme riski daha yüksektir" diyen uzmanlar, bu durumun metabolizma üzerinde olumsuz etkileri olabileceğine dikkat çekiyor. Uyku kalitesi üzerindeki etkisi Yatmadan önce ağır yemeklerin tüketilmesinin, uyku kalitesini de olumsuz etkilediğini belirten uzmanlar, "Ağır ve yağlı yiyecekler, mide asidinin artmasına ve reflü gibi rahatsızlıklara neden olabilir. Bu da uyku düzenini bozarak ertesi gün yorgun uyanmaya sebep olur" şeklinde konuşuyor. Tüketim alışkanlıklarının gözden geçirilmesi öneriliyor Uzmanlar, gece yenen yemeklerin miktarının ve türünün gözden geçirilmesini öneriyor. Daha hafif ve sağlıklı seçeneklerin tercih edilmesi gerektiğini belirten diyetisyenler, "Mümkünse akşam yemeklerinin, yatmadan en az 2-3 saat önce yenilmesi sağlıklı bir uyku için önemlidir. Gece yemek yeme alışkanlığının kısa vadede sindirim problemlerine yol açabilirken, uzun vadede ise ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşma riskini artırıyor. Sağlıklı yaşam için beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi büyük önem taşıyor" ifadelerini kullandılar.