Son Dakika
|
İBB davasında yeni karar: Tüm sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildi
Futbolda Bahis Soruşturmaları'nda ikinci dalga operasyon: 35 gözaltı
Ziraat Türkiye Kupası’nda gruplar belli oldu
Bakan Yılmaz Tunç: " Hep beraber soruşturmanın seyrini takip edeceğiz"
Bodrumda sokaklar göle döndü araçlar sular altında kaldı
İstanbul’da çete operasyonu: 12 gözaltı
İmralı tutanağı okundu
Adliyedeki emanet deposu soygununun görüntüleri ortaya çıktı
Emanet kasasından altın çalıp İngiltere'ye kaçmıştı! Kırmızı bülten talebi!
Adalar Adliyesi adli emanetinde soygun
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
The Voice of the Steppe Lives On in Kyrgyz Craftsmanship
İtfaiye aracı köprü arasında sıkıştı: 3 personel yaralı
Küçükçekmece’de 4 katlı binada çatı yangını: Binadakiler tahliye edildi
Tartıştığı şahsı 17 yerinden bıçaklayan kadın tutuklandı
Ferdi Zeyrek davasında tutuklu sanık kalmadı
Ehliyetsiz sürücünün kullandığı otomobil ağaca çarpıp yola savruldu: 2 yaralı
Marmaris’te sağanak etkili oldu
Formula 1’de şampiyon Abu Dabi’de belli olacak
SAĞLIK
Bolu’da yediği mantardan zehirlenerek baygın halde bulunmuştu: "Kimse mantar satın almasın"
05 Aralık 2025 Cuma - 22:03:09
Bolu’nun Mudurnu ilçesinde geçtiğimiz ay pazardan aldığı mantardan zehirlenen ve 2 gün sonra baygın halde bulunan 45 yaşındaki Turgut Varol’un, sağlık durumu iyiye gidiyor. Varol, zehirlendikten sonra yaptığı açıklamada, "Kimse mantar satın almasın" dedi. Bolu’da 17 Kasım’da Mudurnu Pazarı’ndaki bir satıcıdan aldığı mantardan zehirlenen Turgut Varol (45), 2 gün sonra ev sahibi tarafından baygın halde bulundu. Olayın ardından ambulansla Bolu İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Varol, 2 gün yoğun bakım ünitesinde tedavi altında kaldı Sonrasında tedavisinin tamamlanması için Ankara Etlik Şehir Hastanesi’ne sevk edildi. Burada sağlığına kavuşan Varol, Mudurnu’ya geri döndü. Sağlığı iyiye giden Turgut Varol, zehirlendiği günü, nasıl zehirlendiğini İHA’ya anlattı. "Mantarı yedikten sonra mide bulantısı başladı" Turgut Varol, "Mantardan dolayı zehirlendim. Mantarı aldım ama içerisinde zehirli madde olup olmadığını bilmiyordum. Mantarı aldım, eve geldim temizledim daha sonrasında tavaya attım. Akşamında da mantarı yedim. Yedikten sonra mide bulantısı başladı. 2 defa istifra ettikten sonrasını da hatırlamıyorum zaten. Beni ev sahibim Kenan abi bulmuş. En son hastaneye giderken gözümü açtığımı hatırlıyorum. Bana ambulansta ‘zehirlendin, seni hastaneye götürüyoruz’ dediler. Bolu İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2 gün kaldım. Ondan sonra beni Ankara Etlik Şehir Hastanesi’ne gönderdiler" dedi. "Mantarı Mudurnu Pazarı’ndan aldım" Zehirlendiği mantarı Mudurnu Pazarı’ndan aldığını söyleyen Varol, "Mantarı Mudurnu Pazarı’ndan aldım. Kanlıca Mantarı aldım, mantar bildiğim bir mantar aslında ama büyük ihtimal yanlarda duran diğer mantarlardan bulaşmıştır. Bundan sonra mantarı kendim toplarsam yerim. Benden sonra bayağı bir kişi zehirlenmiş. Ama onların yanında birileri olduğu için çabuk fark edip, hızlıca tedavi etmişler. Ben burada tek yaşadığım için beni 2 gün sonra bulmuşlar" dedi. "Kimse mantarı satın almasın" Kültür mantarından zehirlenen Turgut Varol, vatandaşların mantarı satın almamasını, kendilerinin toplamasını önerdi. Varol, "Bence kimse mantarı satın almasın. İsterlerse kendileri toplasınlar. Aldığınız mantara bakarak alıyorsunuz ama yandaki zehirli mantarlar diğer mantarı etkiliyor" şeklinde konuştu.
05 Aralık 2025 Cuma - 18:04
Uşak’ta hemodiyaliz merkezi hizmete alındı
Uşak’ın Karahallı ilçesinde hayırseverlerin destekleriyle hazırlanan Semra-Özkan Atak Hemodiyaliz Ünitesi düzenlenen törenle hizmete açıldı. Karahallı Devlet Hastanesi Hacı Rafet Zora ek binası bahçesinde gerçekleştirilen açılış törenine, Uşak Valisi Naci Aktaş, AK Parti Uşak Milletvekili İsmail Güneş, CHP Uşak Milletvekili Ali Karaoba, İl Emniyet Müdürü Taner Çiftçi, İl Jandarma Komutan Yardımcısı Albay Deniz Çezik, Karahallı Kaymakamı Ramazan Çelebi, İl Özel İdare Genel Sekreteri Sabri Ceylan, İl Sağlık Müdürü Tarık Acar ile siyasi parti temsilcileri, sağlık çalışanları, hayırseverler ve vatandaşlar katıldı. Tören, Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Burada konuşma yapan Vali Aktaş, "Buradan şifa bekleyen tüm hastalarımıza Allah’tan şifa diliyorum. Burada ve diğer sağlık tesislerinde çalışan tüm sağlık çalışanı arkadaşlarımıza işlerinde kolaylıklar diliyorum. Ünitenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum." dedi. Programda, Karahallı Devlet Hastanesi Hacı Rafet Zora ek binasının yenilenmesine katkı sağlayan hayırseverler Fehmi Zora ve Sinan Zora ile hemodiyaliz ünitesini yaptıran Özkan ve Semra Atak çiftine plaket takdim edildi. Duanın ardından açılış kurdelesi kesildi. Açılışın ardından Vali Aktaş, protokol üyeleri ve hayırseverler daha sonra yeni hemodiyaliz merkezini gezerek bilgi aldı.
05 Aralık 2025 Cuma - 16:56
Bingöl’e 5 yeni ambulans ve 2 UMKE aracı tahsis edildi
Sağlık Bakanlığı tarafından Bingöl’e 5 adet 2025 model tam donanımlı acil yardım ambulansı ile 1 adet UMKE personel aracı ve 1 adet UMKE haberleşme aracı tahsis edildi. Yeni araçların hizmete alınması kapsamında düzenlenen programda konuşan Vali Dr. Ahmet Hamdi Usta, sağlık alanında Bingöl’de son yıllarda önemli çalışmalar yapıldığını belirtti. Vali Usta, tahsis edilen 5 ambulanstan 3’ünün 4x4, 2’sinin ise 4x2 özellikte olduğunu ifade ederek, "4x4 araçları Solhan, Genç ve Karlıova ilçelerimize birer tane gönderiyoruz. İki aracı da merkezde hizmete alıyoruz. Bu araçlarla birlikte ilimizdeki ambulans sayısı 39’dan 44’e yükseldi. Bunların 3’ü de paletli ambulans. Merkezde 20, Genç’te 6, Solhan’da 4, Karlıova’da 5 ve diğer ilçelerimizde birer ambulans görev yapıyor" dedi. Yeni Devlet Hastanesinin tamamlanmasıyla birlikte hasta nakli ihtiyacının önemli ölçüde azalacağına dikkat çeken Usta, ilçelere verilen 4x4 ambulanslarla sağlık hizmetlerine erişimin daha hızlı olacağını kaydetti. Ayrıca tahsis edilen iki yeni UMKE aracından birinin tam donanımlı haberleşme aracı, diğerinin ise personel nakil aracı olduğuna değinen Usta, "İnşallah ihtiyaç olmaz ama afet anlarında haberleşme aracımız çok kritik bir görev üstlenecek" ifadelerini kullandı. Vali Usta, Bingöl’e kazandırılan araçlarda emeği geçen Cumhurbaşkanı Yardımcısına, milletvekillerine, Sağlık Bakanına ve İl Sağlık Müdürüne teşekkür ederek, "112 çalışanlarımıza ve doktorlarımıza güç kuvvet versin. Ambulanslarımız ilimize hayırlı uğurlu olsun" dedi. Programda konuşan İl Sağlık Müdürü Dr. Samet Tatlı ise yeni araçların sahadaki çalışma şartlarını güçlendireceğini belirterek, "Sağlık camiamızın göz bebeği kıymetli 112 çalışanlarımızın sahadaki çalışma şartlarını daha kolay hale getirecek ve vatandaşlarımıza daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak yeni ambulanslarımızın 112 ailemize ve Bingöl’ümüze hayırlı uğurlu olmasını diliyorum" şeklinde konuştu.
05 Aralık 2025 Cuma - 16:53
Bingöl’e 5 yeni ambulans ve 2 UMKE aracı tahsis edildi
Sağlık Bakanlığı tarafından Bingöl’e 5 adet 2025 model tam donanımlı acil yardım ambulansı ile 1 adet UMKE personel aracı ve 1 adet UMKE haberleşme aracı tahsis edildi. Yeni araçların hizmete alınması kapsamında düzenlenen programda konuşan Vali Dr. Ahmet Hamdi Usta, sağlık alanında Bingöl’de son yıllarda önemli çalışmalar yapıldığını belirtti. Vali Usta, tahsis edilen 5 ambulanstan 3’ünün 4x4, 2’sinin ise 4x2 özellikte olduğunu ifade ederek, "4x4 araçları Solhan, Genç ve Karlıova ilçelerimize birer tane gönderiyoruz. İki aracı da merkezde hizmete alıyoruz. Bu araçlarla birlikte ilimizdeki ambulans sayısı 39’dan 44’e yükseldi. Bunların 3’ü de paletli ambulans. Merkezde 20, Genç’te 6, Solhan’da 4, Karlıova’da 5 ve diğer ilçelerimizde birer ambulans görev yapıyor" dedi. Yeni Devlet Hastanesinin tamamlanmasıyla birlikte hasta nakli ihtiyacının önemli ölçüde azalacağına dikkat çeken Usta, ilçelere verilen 4x4 ambulanslarla sağlık hizmetlerine erişimin daha hızlı olacağını kaydetti. Ayrıca tahsis edilen iki yeni UMKE aracından birinin tam donanımlı haberleşme aracı, diğerinin ise personel nakil aracı olduğuna değinen Usta, "İnşallah ihtiyaç olmaz ama afet anlarında haberleşme aracımız çok kritik bir görev üstlenecek" ifadelerini kullandı. Vali Usta, Bingöl’e kazandırılan araçlarda emeği geçen Cumhurbaşkanı Yardımcısına, milletvekillerine, Sağlık Bakanına ve İl Sağlık Müdürüne teşekkür ederek, "112 çalışanlarımıza ve doktorlarımıza güç kuvvet versin. Ambulanslarımız ilimize hayırlı uğurlu olsun" dedi. Programda konuşan İl Sağlık Müdürü Dr. Samet Tatlı ise yeni araçların sahadaki çalışma koşullarını güçlendireceğini belirterek, "Sağlık camiamızın göz bebeği kıymetli 112 çalışanlarımızın sahadaki çalışma koşullarını daha kolay hale getirecek ve vatandaşlarımıza daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak yeni ambulanslarımızın 112 ailemize ve Bingöl’ümüze hayırlı uğurlu olmasını diliyorum" şeklinde konuştu. (FB-YRT
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
03 Aralık 2025 Çarşamba- 11:20
Sivas Devlet Hastanesi doktorlarından büyük başarı
2
04 Aralık 2025 Perşembe- 10:36
İçtiği çay nefes borusuna kaçan genci Heimlich manevrası kurtardı
3
04 Aralık 2025 Perşembe- 12:36
Sosyal medya bağımlılığı beyni çürütüyor
4
04 Aralık 2025 Perşembe- 15:45
Tamamlandığında bölgenin en büyük sağlık yatırımı olacak
5
04 Aralık 2025 Perşembe- 10:16
Menopoz kış aylarında sağlık risklerini arttırıyor
28 Kasım 2025 Cuma - 12:14
Uzmanlardan çocuklarda boy kısalığı için erken müdahale uyarısı
Medical Point Gaziantep Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Baver Demir, çocuklarda giderek daha sık görülen boy kısalığı konusunda aileleri uyararak erken tanı ve düzenli büyüme takibinin önemine dikkat çekti. Boy kısalığının genetik faktörlerin yanı sıra hormon eksiklikleri, kronik hastalıklar ve yetersiz beslenme gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanabileceğini ifade eden Dr. Demir, çocukların büyüme eğrilerinin düzenli takip edilmesi gerektiğini vurguladı. Dr. Baver Demir, büyüme sürecinde kaliteli uykunun kritik rol oynadığına da dikkat çekerek, "Büyüme hormonu özellikle 22.00-07.00 arasında yoğun salgılanır. Bu nedenle çocukların bu saatlerde uykuda olması büyüme için kritik önem taşır" dedi. Medical Point Gaziantep Hastanesi’nde büyüme ve gelişme takibi, kemik yaşı ölçümü ve gerekli laboratuvar testlerinin uygulanabildiğini belirten Dr. Demir, erken tanı sayesinde birçok çocuğun sağlıklı büyüme sürecine yeniden kazandırılabildiğini ifade etti. Ailelere çağrıda bulunan Dr. Baver Demir, "Çocuğunuz akranlarına göre daha kısa görünüyorsa ya da büyüme hızında yavaşlama fark ediyorsanız vakit kaybetmeden bir uzmana başvurun. Büyüme döneminde geçen her ay büyük önem taşır" diye konuştu.
28 Kasım 2025 Cuma - 12:09
"İklim değişikliği doğrudan insan sağlığını ve su güvenliğini tehdit ediyor"
-"İklim değişikliği doğrudan insan sağlığını ve su güvenliğini tehdit ediyor" Yakın Doğu Üniversitesi’nde düzenlenen ‘İklim Değişikliği, Doğa ve İnsan’ semineriyle, iklim krizinin doğa ve insan yaşamına etkileri bilimsel veriler ışığında ele alındı. Prof. Dr. Salih Gücel, iklim değişikliğinin doğrudan insan sağlığını, su güvenliğini ve yaşam kalitesini etkilediğini belirtti. Yakın Doğu Üniversitesi’nde iklim değişikliği, doğa ve insan ilişkisinin çok boyutlu etkilerini ele almak üzere düzenlenen "İklim Değişikliği, Doğa ve İnsan" semineri, Yakın Doğu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü tarafından gerçekleştirildi. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan seminerde, iklim değişikliğinin biyolojik çeşitlilikten, insan yaşamına kadar uzanan etkilerini, bilimsel veriler ışığında değerlendirmek ve bu konuda farkındalık oluşturmak amaçlandı. Etkinlikte, çevre ve ekoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan Ziraat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Gücel konuşmacı olarak yer aldı. Prof. Dr. Salih Gücel’in sunumunda iklim krizinin doğal yaşam üzerindeki baskıları, türlerin değişen şartlara uyum süreci, paleoiklim verilerinin günümüz için taşıdığı anlam ve insan faaliyetlerinin doğaya etkisi ele alındı. Etkinlikte ayrıca artan sıcaklıklar, aşırı hava olayları ve çevresel tahribatın yaşam kalitesi üzerindeki sonuçları da somut örneklerle aktarıldı. Prof. Dr. Özge Özden: "İklim değişikliği ülke gündeminde öncelik olmalı!" Ziraat Fakültesi Dekanı ve Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özge Özden, seminerin açılışında yaptığı konuşmada iklim değişikliğinin artık ertelenemez bir sorun olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Özden, "İklim değişikliği yalnızca çevreyi değil, doğayı, toplumsal yaşamı, ekonomiyi ve insan sağlığını tehdit eden çok boyutlu bir krizdir" diyen Prof. Dr. Özden, tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekti. Konunun ülke gündeminde hak ettiği yeri bulamadığını belirten Prof. Dr. Özden, "Bu kadar büyük bir tehdide rağmen iklim değişikliği ülke gündeminde en öncelikli sıralarda yer almıyor. Oysa yer almalı, çünkü geciktikçe etkisi derinleşiyor" diye konuştu. Uluslararası çalışmalar ve projelerden elde edilen bilimsel birikimi paylaşmak için bu sunumun hazırlandığını ifade eden Prof. Dr. Özden, "Bilim bize ne yapmamız gerektiğini açıkça söylüyor; geriye kalan bunu uygulama kararlılığıdır" dedi. Prof. Dr. Salih Gücel: "Sürdürülebilir planlama ve ekolojik farkındalık her zamankinden daha kritik hale geldi" Sunumunda iklim değişikliğinin yalnızca meteorolojik bir sorun olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Salih Gücel, iklim değişikliğinin doğrudan insan yaşamını ve ekosistemleri etkileyen çok yönlü bir kriz olduğunun altını çizdi. Atmosferdeki sıcaklık, nem, rüzgar ve yağış gibi dinamiklerin yaşam döngüsünün temel belirleyicileri olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Gücel, "Geleceğimizi iyi görebilmek için geçmişimizi doğru anlamak zorundayız" diyerek iklim tarihinin incelenmesinin önemine dikkat çekti. Sunumunda bitkilerin iklim değişikliğine verdiği tepkilere de değinen Prof. Dr. Gücel, artan sıcaklıklar ve azalan su kaynaklarının ekosistemler üzerindeki baskısını örneklerle anlattı. Su stresi altındaki bitkilerin stomalarını kapatarak su kaybını azaltmaya çalıştığını belirten Prof. Dr. Gücel, "Bitkiler, enerji ihtiyacını karşılamak için ışık solunumu yapmaya başladığında, bu süreç oksijen zehirlenmesine ve bitkinin ölümüne kadar giden bir zincir oluşturuyor" dedi. Prof. Dr. Gücel, bu durumun özellikle maki bitki örtüsünde, yükseltiye bağlı su ilişkilerinde belirgin biçimde gözlemlendiğini kaydetti. İklim değişikliğinin, insan yaşamını da doğrudan etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Gücel, artan şehirleşme, çölleşme ve vektör kaynaklı hastalıkların gelecekte daha büyük bir tehdit oluşturabileceğini söyledi. "İklim değişikliğinin doğrudan ve dolaylı etkileri var. Biyolojik çeşitlilik kaybından sağlığa, şehirleşmeden su güvenliğine kadar her alanı yeniden şekillendiriyor" ifadelerini kullanan Prof. Dr. Gücel, sürdürülebilir planlamanın ve ekolojik farkındalığın her zamankinden daha kritik hale geldiğini belirtti. Artan sıcaklıkların tarımsal üretimden doğal bitki örtüsüne kadar geniş bir etki alanı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Salih Gücel, aşırı hava olaylarının son yıllarda balık ölümleri, denizel istilacı türlerde artış ve çölleşme eğilimi gibi sonuçlar doğurduğunu ifade etti. Prof. Dr. Gücel, "Bu süreç, sadece ekosistemleri değil, doğrudan insan sağlığını, su güvenliğini ve yaşam kalitesini etkiliyor" dedi. Fransa, İtalya ve Almanya’dan farklı üniversiteler ve bilimsel araştırma kuruluşları ile ortak yürütmekte olduğu iklim değişikliği araştırma projelerinden bazı örnekler de veren Prof. Dr. Gücel, Kıbrıs adası için iklim değişikliğinin ne derece önemli olduğuna vurgu yaptı.
28 Kasım 2025 Cuma - 12:00
Muratpaşa’dan Kalp ve Damar Hastalıkları Semineri
Antalya Muratpaşa Belediyesi ve Memorial Hastanesi iş birliğiyle "Kalp ve Damar Hastalıkları Risk Faktörleri, Tanı ve Tedavisinde Güncel Gelişmeler" konulu bir seminer düzenledi. Belediye Kültür Salonu’nda gerçekleşen seminerde kalp ve damar hastalıklarının toplum sağlığı üzerindeki etkileri, erken teşhisin önemi ve hastalıklardan korunma yolları ele alındı. Damarlar içinde meydana gelen daralma, yağlanma ve kalsiyum birikimi sonucunda oluşan damar sertleşmesi (ateroskleroz) hakkında bilgi verildi. Kalp ve damar hastalıklarının erken teşhisi için uygulanan EKG, efor testi, EKO (ekokardiyografi) ve kalp anjiyosu gibi tanı yöntemleri paylaşılırken aynı zamanda kimlere hangi testlerin uygulanması gerektiği konusunda da bilgilendirme yapıldı. Seminerde ayrıca, kalp ve damar sağlığını korumada düzenli egzersiz, dengeli beslenme, sigaradan ve stresten uzak durma gibi yaşam alışkanlıkları geliştirmenin büyük önem taşıdığına dikkat çekildi. Düzenli sağlık kontrollerinin ise hastalıkların erken dönemde tespit edilmesi açısından hayati olduğu vurgulandı. Seminer sonunda katılımcıların soruları yanıtlanarak, kalp sağlığını korumaya yönelik öneriler paylaşıldı.
28 Kasım 2025 Cuma - 11:57
Dermatoloji Uzmanı Dr. Aşkar’dan uyarı: "Kışın düşen D vitamini, cilt hastalıklarını alevlendiriyor"
Medicana Sağlık Grubu Dermatoloji Uzmanı Dr. Ayda Kart Aşkar, kış aylarında güneş ışığına maruziyetin azalmasıyla birlikte D vitamini eksikliğinin arttığını belirterek hem cilt sağlığı hem de genel vücut sağlığı açısından önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Aşkar, toplumda D vitamini farkındalığının artırılması gerektiğini vurguladı. Dr. Ayda Kart Aşkar, kış aylarında insanların daha fazla kapalı alanlarda vakit geçirdiğini ve güneş ışığının cilde ulaşmasının zorlaştığını belirterek, D vitamininin sadece kemik sağlığı için değil bağışıklık sistemi, cilt bariyeri ve saç foliküllerinin yenilenmesi için de kritik öneme sahip olduğunu ifade etti. Aşkar, güneşten yeterince yararlanılamadığı için kış aylarında D vitamini seviyelerinde belirgin düşüş görüldüğünü ve bu durumun birçok cilt hastalığında alevlenmelere neden olabileceğini söyledi. D vitamini eksikliğinin özellikle sedef hastalığı, atopik dermatit (egzama), seboreik dermatit ve mevsimsel saç dökülmesi gibi dermatolojik sorunları tetiklediğini belirten Dr. Aşkar, kış aylarında bu hastalıkların semptomlarının daha belirgin hale geldiğini aktardı. Cilt hastalıklarının yanı sıra sistemik etkilerin de görülebildiğini ifade eden Dr. Aşkar, D vitamini eksikliğinin kemik yoğunluğunun azalması, kas güçsüzlüğü, ruh hâlinde dalgalanmalar, bağışıklık zayıflığına bağlı enfeksiyon artışı ve kalp-damar hastalıklarında risk yükselmesi gibi sonuçlara yol açabileceğini bildirdi. Kış aylarında D vitamini seviyelerini korumak için kontrollü güneşlenmenin ve doğru beslenmenin önemine değinen Dr. Aşkar, haftada 3-4 gün 15-20 dakikalık güneş maruziyetinin faydalı olacağını, somon, sardalye, yumurta sarısı, karaciğer ve D vitamini ile zenginleştirilmiş süt ürünlerinin beslenmede yer alması gerektiğini belirtti. Takviyelerin ise mutlaka kan düzeyi ölçümü sonrasında hekim kontrolünde kullanılmasının altını çizdi. Dr. Ayda Kart Aşkar, kış aylarının D vitamini düşüklüğü açısından riskli bir dönem olduğunu vurgulayarak, vatandaşlara D vitamini seviyelerini düzenli olarak kontrol ettirmeleri yönünde çağrıda bulundu.
28 Kasım 2025 Cuma - 11:36
AYTO üyelerine temel ilk yardım eğitimi
AYTO, üyelerinin acil durumlarda doğru ve hızlı müdahale edebilmesi için Temel İlk Yardım Eğitimi düzenledi. Aydın Ticaret Odası (AYTO), üyelerinin acil durumlara karşı daha bilinçli ve hazırlıklı olmalarını sağlamak amacıyla Temel İlk Yardım Eğitimi düzenledi. Eğitim programında katılımcılar, kalp krizi, boğulma, kanama gibi hayati öneme sahip durumlarda doğru müdahale yöntemlerini hem teorik hem de uygulamalı olarak öğrenme imkanı buldu. Sağlık personelleri tarafından verilen eğitimde, olay anında soğukkanlılığın korunması ve doğru adımların bilinmesinin hayat kurtarıcı rolü vurgulandı. Katılımcılar, maketler üzerinde uygulamalı çalışmalar yaparak kritik anlarda nasıl hareket edilmesi gerektiğini deneyimledi. Eğitimin sonunda konuşan AYTO Genel Sekreteri İlknur Kahraman, ilk yardım bilgisinin yalnızca bireyin kendisi için değil, toplum sağlığı açısından da büyük bir sorumluluk taşıdığını belirtti. Kahraman, AYTO olarak bu tür eğitimleri düzenli aralıklarla sürdürerek üyelerin bilinç ve donanımını artırmayı amaçladıklarını ifade etti.
28 Kasım 2025 Cuma - 11:21
Uzman Dr. Mümine Türksoylu: "Tuvalet eğitimi her çocukta farklı gelişir"
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mümine Türksoylu, tuvalet eğitiminin her çocuk için farklı bir gelişim süreci olduğunu belirterek ailelere, "Hazır olmayı bekleyin; her çocuk farklı gelişir. Pozitif bir dil kullanın, denemeleri kutlayın. Zorlamayın, yönlendirin. Lazımlığı oyun ve hikâyelerle tanıtın. Kolay çıkarılabilir kıyafetler tercih edin. Sabırlı olun, kıyaslama yapmayın. Günlük rutin oluşturun. Kazaları büyütmeyin, olumsuz tepki vermeyin" uyarısında bulundu. Tuvalet eğitimi, ebeveynlik sürecinin en önemli aşamalarından biri olarak biliniyor. Uzmanlar, bu dönemin bir öğretim süreci değil, çocuğun bedensel ve duygusal farkındalığının gelişmesine eşlik etme dönemi olduğuna dikkat çekiyor. Memorial Sağlık Grubu Medstar Topçular Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Mümine Türksoylu, tuvalet eğitimine başlamak için çocuğun hazır olmasının büyük önem taşıdığını ifade etti. Dr. Türksoylu, tuvalet eğitimine başlama yaşının genellikle 18–36 ay arasında değiştiğini, ancak bunun her çocuk için farklılık gösterebileceğini vurguladı. Erken başlanmasının hızlı öğrenme anlamına gelmediğini belirten Türksoylu, ebeveynlerin süreci baskı kurmadan, sabırla yürütmesi gerektiğini söyledi. "Tuvalet eğitimi çocuğun bağımsızlaşma sürecinin bir parçasıdır" Çocukların tuvalet alışkanlığı kazanırken kendilerini ve bedenlerini tanıdığını belirten Türksoylu, "Bu süreç çocuğun ‘ben yapabiliyorum’ duygusunu güçlendirerek özgüvenini artırır. Ancak bazı çocuklar için tuvalet veya lazımlık korkutucu olabilir. Bu nedenle ailelerin yargılamadan, destekleyici bir tutum sergilemesi çok önemlidir" dedi. Fizyolojik olgunluğun her çocukta farklı yaşta gerçekleştiğini ifade eden Türksoylu, bu sebeple tuvalet eğitiminin gelişimsel bir süreç olarak görülmesi gerektiğini dile getirdi. "Aileler sabırlı olmalı, cezadan uzak durmalı" Tuvalet eğitimi sürecinde dikkat edilmesi gereken noktaları sıralayan Uzm. Dr. Mümine Türksoylu, ebeveynlere, "Tuvalet eğitimi sırasında sabır, güven ve pozitif yaklaşım çok önemlidir. Çocuğu motive etmek için cezadan kaçınılmalı, başarıları mutlaka övülmelidir. İlk günlerde kazaların olması çok normaldir; bu durum farkındalığı artırır. Gece kontrolü gündüze göre daha geç gelişir, bu nedenle bez bırakma süreci kademeli ilerletilmelidir. Kaka alışkanlığı idrara göre daha geç gelişebilir; kabızlık durumlarında hekim desteği alınmalıdır. Büyük değişiklikler yaşanan dönemlerde eğitime ara vermek daha sağlıklı olabilir" dedi. Ailelere 8 altın öneri Türksoylu, tuvalet eğitimi sürecinde ailelere önerilerde bulunarak, "Hazır olmayı bekleyin; her çocuk farklı gelişir. Pozitif bir dil kullanın, denemeleri kutlayın. Zorlamayın, yönlendirin. Lazımlığı oyun ve hikâyelerle tanıtın. Kolay çıkarılabilir kıyafetler tercih edin. Sabırlı olun, kıyaslama yapmayın. Günlük rutin oluşturun. Kazaları büyütmeyin, olumsuz tepki vermeyin" dedi.
28 Kasım 2025 Cuma - 11:00
"Kış aylarında KOAH riskine dikkat"
KOAH’lı hastalar için kış aylarının ciddi riskler taşıdığını belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülhan Çakır, "Soğuk hava ve artan hava kirliliği KOAH hastalarının akciğer fonksiyonlarını hızla bozuyor. Basit bir nezle bile kısa sürede ölümcül bir tabloya dönüşebilir" dedi. VM Medical Park Gebze Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülhan Çakır, KOAH hakkında açıklamalarda bulundu. Kış aylarında soğuk hava ve hava kirliliğinin KOAH’lı bireyleri daha ağır etkilediğini aktaran Uzm. Dr. Gülhan Çakır, "Soğuk hava, hava yollarını daraltır, mukus artışına yol açar ve nefes darlığı şikayetlerini belirgin şekilde artırır. Kirli hava ise iltihabı tetikleyerek enfeksiyon riskini yükseltir" diye konuştu. Soğuk hava neden enfeksiyona davetiye çıkarıyor Soğuk havanın solunum yollarının doğal savunmasını zayıflattığını vurgulayan Çakır, "Düşük sıcaklık, mukus ve silya hareketini yavaşlatır. Bu da mikropların kolayca tutunmasına neden olur. Soğuk ve kuru hava mukoza yapısını bozduğu için hava yolları enfeksiyona daha açık hale gelir" dedi. "KOAH alevlenmesi ani bir kötüleşme dönemidir" Alevlenmeyi KOAH’ın en tehlikeli dönemi olarak tanımlayan Uzm. Dr. Çakır, şunları söyledi: "KOAH alevlenmesi, nefes darlığı, öksürük ve balgam artışının kısa sürede kötüleşmesiyle ortaya çıkar. Bu durum çoğu zaman tedavi değişikliği veya acil müdahale gerektirir. Alevlenmeler hastalığın ilerlemesini hızlandırdığı için son derece tehlikelidir." KOAH’lı bireylerin sıradan bir nezleyi bile ağır geçirebildiğini belirten Çakır, "Basit bir grip bile hava yollarını daraltarak oksijen seviyesini düşürür. Bu durum hızla solunum yetmezliğine, hatta zatürreye yol açabilir. Kalp yükü artar ve tablo ölümcül hale gelebilir" şeklinde konuştu. "Küçük değişimlere dikkat edilmeli" KOAH hastalarının küçük değişimleri bile dikkate alması gerektiğini söyleyen Gülhan Çakır, "Balgam miktarı ve renginde değişiklik, öksürük ve nefes darlığının artması, ateş ve titreme enfeksiyonun en önemli belirtileridir. Semptomlar olağandan farklı seyrediyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır" ifadelerini kullandı. "Aşılar KOAH hastaları için hayati öneme sahiptir" Zatürre ve grip aşılarının KOAH hastalarında mutlak gereklilik olduğunu dikkati çeken Uzm. Dr. Çakır, "Grip ve zatürre KOAH alevlenmelerinin en ölümcül nedenleridir. Aşılar, bu enfeksiyonların görülme sıklığını ve şiddetini belirgin şekilde azaltır. Hastaneye yatış ve ölüm riskini düşürür. Kısacası aşılar KOAH’ta hayat kurtarır" dedi. "Ev içi hava kalitesine dikkat" Kış aylarında kapalı alanlarda geçirilen sürenin artmasının KOAH’lılarda ek risk oluşturduğunu anlatan Uzm. Dr. Çakır, şu bilgileri paylaştı: "Soba dumanı, yetersiz havalandırma ve kuru hava, bronşlarda iltihabı artırır. Bu da atak riskini yükseltir. Kaloriferin kuruttuğu hava öksürüğü artırır, enfeksiyonlar kolay yayılır." "Evde hava kalitesini artırmak için öneriler" Çakır, ev içi hava kalitesi ve soğuk havalarda dışarı çıkarken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda şu önerilerde bulundu: "Günde 2-3 kez kısa süreli havalandırma yapılmalı. Nem oranı yüzde 40-50 arasında tutulmalı. Filtreler düzenli temizlenmeli. Ortam kalabalıklaştırılmamalı ve hijyen kurallarına dikkat edilmeli. Hasta dışarı çıkmak zorundaysa mutlaka ağız ve burunu atkı, şal veya maske ile kapatmalı. Burundan nefes almak havanın daha iyi ısınmasını sağlar. Rüzgârdan korunmak ve soğuğa yavaş geçiş yapmak önemlidir." "Soğuk hava akciğerlerde ’yanma’ etkisi yapabilir" Soğuk ve kuru havanın akciğerlerde adeta yanma etkisi oluşturabildiğini belirten Uzm. Dr. Çakır, "KOAH hastalarının zaten hassas olan hava yolları soğukla daha da daralır. Bu durum şiddetli nefes darlığına ve atağa neden olabilir" dedi. KOAH tamamen iyileşir mi KOAH’ın geri dönüşsüz bir hastalık olduğunu da hatırlatan Çakır, "KOAH tamamen iyileştirilemez ancak uygun tedaviyle kontrol altına alınabilir. Tedavi sayesinde semptomlar hafifler, ataklar azalır ve hastalığın ilerleyişi yavaşlatılır" diye konuştu.
28 Kasım 2025 Cuma - 11:00
"Skolyoz ergenlikte hızla ilerleyebiliyor"
Skolyozun özellikle ergenlik döneminde hızla ilerleyebildiğine dikkati çeken Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Mehtap Bozkurt, "Erken tanı konulmayan skolyoz, hem duruş bozukluklarına hem de gelecekte ciddi omurga sorunlarına yol açabiliyor. Ebeveynler çocuklarını özellikle ergenlik döneminde düzenli olarak kontrol etmeli, şüpheli bir durumda uzmana başvurmalıdır" dedi. Medical Park Kocaeli Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Mehtap Bozkurt, çocuklarda ve ergenlerde sık görülen skolyozun erken tanı ile kontrol altına alınabileceğini söyledi. Skolyozun omurganın yana doğru eğriliğiyle karakterize edilen yapısal bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Bozkurt, "Skolyoz çoğunlukla çocukluk ve ergenlik döneminde fark edilir. Omuz, bel veya kalçada asimetri fark edildiğinde mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır. Skolyoz yalnızca bir duruş bozukluğu değildir. Omurgada ’S’ veya ’C’ şeklinde eğrilik görülebilir. Bazen dönerek kamburluğa da yol açabilir. Erken tanı eğriliğin ilerlemesini önlemek için kritik öneme sahiptir" dedi. "Duruş bozukluğu şikayetiyle gelen çocuk sayısı arttı" Son yıllarda duruş bozukluğu nedeniyle polikliniğe başvuran çocuk ve ergen sayısında belirgin artış olduğunu söyleyen Bozkurt, "Bunun en önemli nedeni tablet, telefon ve bilgisayar kullanımıyla uzun süre kötü postürde kalınmasıdır. Ayrıca ailelerin skolyoz hakkında daha bilinçli olması da erken başvuruyu artırıyor" ifadelerini kullandı. "Risk altında olan bireyler" Doç. Dr. Bozkurt, skolyoz açısından risk taşıyan grupların da, "Ailede skolyoz öyküsü olan çocuklar. Hızlı boy uzatan ve uzun boylu çocuklar. Omuz veya kalça asimetrisi olanlar" olduğunu açıkladı. "Cobb açısı tedaviyi belirler" Skolyoz tanısının mutlaka bir uzman tarafından konulması gerektiğini belirten Bozkurt, "Önce fizik muayene yapılır, ardından skolyoz grafisi ile eğrilik derecesi ölçülür. Cobb açısı tedavi planının belirlenmesinde en önemli rehberdir" dedi. Bozkurt, tedavi süreçlerini şu şekilde paylaştı: "20 derece altı: Kişiye özel egzersiz ve postür eğitimi yeterli olur. 20-40 derece: Egzersizle birlikte skolyoz korsesi önerilir. 40-50 derece: "Gri alan" olarak kabul edilir, hastanın yaşına göre cerrahi kararı verilir. 50 derece üzeri: Genellikle cerrahi tedavi gerekir." "Skolyoz sadece estetik bir sorun değildir" Skolyozun ilerlemesi halinde solunum güçlüğü, denge bozukluğu ve kas fonksiyonlarında kayıplar olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Bozkurt, "Ebeveynler çocuklarını özellikle ergenlik döneminde düzenli olarak kontrol etmeli, şüpheli bir durumda uzmana başvurmalıdır. Erişkinlerde ise uzun süren sırt ve bel ağrıları ihmal edilmemelidir. Erken tanı, skolyozun ilerlemesini durdurmanın en etkili yoludur" ifadelerini kullandı.
28 Kasım 2025 Cuma - 10:48
Novo Nordisk Türkiye ve Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nden iş birliği
Novo Nordisk Türkiye, Ankara Bilkent Şehir Hastanesi ile imzaladığı yeni iş birliği protokolüyle, Türkiye’de klinik araştırma kapasitesini güçlendirecek ve yenilikçi tedavilere erişimi artıracak önemli bir adım daha attı. Geçtiğimiz hafta Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile imzalanan protokolünün ardından Ankara Bilkent Şehir Hastanesi ile yapılan iş birliğiyle şirket, klinik çalışma kapasitesini artırmayı ve daha fazla hastanın yenilikçi tedavilere erişmesini sağlamayı amaçlıyor. Şirketin hasta odaklı yaklaşımı ve bilimsel liderlik vizyonu, Türkiye’nin klinik araştırmalar alanında bölgesel bir merkez haline gelmesine katkı sunmayı hedefliyor. Şirket, hastanenin ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda diyabet, obezite, nadir hastalıklar ve kardiyovasküler hastalıklar gibi terapi alanlarında çeşitli eğitim programları düzenleyerek, klinik dünyasındaki uluslararası gelişmeleri aktararak, bilimsel etkinliklerde ortak çalışmaları destekleyerek araştırma süreçlerinin daha etkin, kaliteli ve sürdürülebilir bir yapıya ulaşmasına katkı sunacak. 7 ülkedeki klinik araştırmalar Türkiye’den koordine ediliyor Yapılan açıklamaya göre şirket, Türkiye merkezli bölgesel klinik araştırma merkezinde Türkiye’nin yanında Cezayir, Fas, Lübnan, Mısır, Umman, Suudi Arabistan dahil olmak üzere toplam 7 ülkedeki klinik araştırmaları koordine ediyor. Bölgesel merkez yapısı, Türkiye’deki deneyimli ekiplerin, operasyonel altyapının ve uluslararası araştırmalara uyumlu çalışma düzeninin bir sonucu olarak faaliyet gösteriyor. Merkez, 2025 yılı itibarıyla yürütülen 34 aktif klinik araştırmada 1.200’ün üzerinde hastaya ulaşırken, bu çalışmaların 28’i doğrudan Türkiye’de gerçekleştirildi. Ankara Bilkent Şehir Hastanesi ile son 5 yılda 8 klinik çalışma yürütülürken, yeni protokol kapsamında en az 5 yeni klinik çalışmanın 2026 yılında başlatılması planlanıyor. Şirketin son 5 yılda Türkiye’de klinik araştırmalara yaptığı toplam yatırımın 1 milyar TL’yi aşması ve bu yatırımların her yıl katlanarak artırılmasının hedeflenmesi, Türkiye’nin bu alandaki stratejik yükselişini daha da pekiştiriyor. Uzun vadeli sürdürülebilir değer Açıklamaya göre, Novo Nordisk’in vakıf şirketi yapısından güç alan bu stratejik ortaklık, yalnızca klinik araştırma sayısını artırmakla kalmayıp, aynı zamanda sağlık profesyonellerinin bilgi birikimini zenginleştirmeyi, Türkiye’nin klinik araştırmalardaki rekabet gücünü artırmayı ve hasta yaşam kalitesine kalıcı katkı sağlamayı hedefliyor. Bu iş birliğiyle şirket, klinik araştırmalarda etik standartları, şeffaflığı ve hasta güvenliğini esas alan vizyonuyla, Türkiye’nin bilimsel potansiyelini küresel ölçekte görünür kılmayı amaçlıyor. Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Koordinatör Başhekim Prof. Dr.Levent Öztürk, "Şirket ile gerçekleştirdiğimiz bu iş birliği, hem hastalarımız hem de klinik araştırma ekibimiz için büyük bir heyecan kaynağı. Bu protokol, hastalarımızın yenilikçi tedavilere daha erken erişmesini sağlarken, hekimlerimizin bilgi ve deneyimlerini paylaşmasına ve geliştirmesine olanak tanıyor. Bizler, klinik araştırmaların hastalar için açtığı yeni umut pencerelerini görmekten ve bu süreçte aktif rol almaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Ülkemizde bilimi destekleyici nitelikte olan bu iş birliğinin uzun soluklu ve sürekli olmasını ve daha birçok ortak projeye ilham vermesini diliyoruz." "Her araştırmada bir yaşamın dönüşümüne tanıklık ediyoruz" Bilimi, insanların yaşamına dokunan bir iyileşme gücüne dönüştürmek için çalıştıklarını vurgulayan Novo Nordisk Türkiye Genel Müdürü Bike Başaklar "Her klinik araştırmanın ardında, umutla bekleyen hasta, yakını, doktoru ve o umudu mümkün kılmak için çalışan bir ekip var. İşte biz bu ortak iyileşme hikâyesinin bir parçası olmaktan büyük bir sorumluluk ve gurur duyuyoruz. Ankara Bilkent Şehir Hastanesi ile imzaladığımız bu yeni stratejik iş birliğiyle, klinik çalışmaların sayısını artırırken her hastanın yenilikçi tedavilere daha erken ulaşmasını hedefliyoruz. Amacımız, endüstri ve hastane iş birliğiyle klinik çalışma süreçlerini optimize ederek, küresel ölçekte daha fazla araştırmaya katılmak ve bölgede lider konuma gelmek. Bu sayede, henüz Türkiye’de piyasada olmayan ilaçları uygun hastalarla daha erken buluşturmayı amaçlıyoruz. Bu adım, Türkiye’nin sağlık alanındaki bilimsel gücünü daha görünür kılacak ve uluslararası düzeyde örnek teşkil edecek bir inisiyatif. Bizim için bu iş birliği, hastalar için de yeni bir umut kapısı anlamına geliyor. Çünkü biz, her araştırmada bir yaşamın dönüşümüne tanıklık ediyoruz. Novo Nordisk’in bir vakıf şirketi olması, hasta odaklı yaklaşımımız ve yüz yılı aşkın bilimsel birikimimiz sayesinde kısa vadeli hedefler yerine sürdürülebilir, uzun vadeli değer oluşturmaya odaklanıyoruz. Türkiye’nin güçlü sağlık altyapısı bilim insanlarının potansiyeliyle birleştiğinde, bu iş birliğinin bölgesel düzeyde ilham verici bir başarı hikâyesine dönüşeceğine inanıyoruz" dedi.
28 Kasım 2025 Cuma - 10:40
500 milyon dolarlık ihracata bilimsel kalkan
Türkiye’nin dünya pazarının yüzde 32’sini elinde tutarak pazar lideri olduğu kuru üzüm ihracatında en büyük risk olan ’toksin’ sorunu, Hitit Üniversitesi’nde geliştirilen projeyle tarih oluyor. Mayalardan üretilecek antimikrobiyal maddelerle 500 milyon dolarlık ihracatı tehdit eden risk ortadan kalkacak. Hitit Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, gıda güvenliğini tehdit eden ve insan sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturan küflerle ilgili yürüttüğü projede önemli bir aşamaya geldi. Öğretim elemanı Dr. Tuba Büyüksırıt Bedir’in yürütücülüğünde, Prof. Dr. Bülent Kabak’ın danışmanlığında hazırlanan proje, TÜBİTAK 3501-Kariyer Geliştirme Programı kapsamında 1 milyon TL bütçe ile desteklenmeye hak kazandı. Türk bilim adamları, gıdalarda oluşan kanserojen küfleri kimyasal ilaçlarla değil, doğal olarak elde edilen "antagonistik mayalar" ile yok ederek hem ülke ekonomisine katkı sağlamayı hem de halk sağlığını korumayı hedefliyor. 500 milyon dolarlık ihracattaki risk ortadan kalkacak 2023 verilerine göre dünyadaki 856 bin tonluk kuru üzüm ihracatının 277 bin tonunu tek başına karşılayan ve dünya pazarındaki yüzde 32’lik ihtiyacı karşılayan Türkiye, yaklaşık 500 milyon dolar gelir elde ediyor. Yürütülen projeyle özellikle kuru üzüm ihracatında en büyük risk olan ’toksin’ sorunu tarih olacak. Proje kapsamında sentetik ve kimyasal ilaçlar yerine "antagonistik mayalar" adı verilen mikroorganizmaları kullanan araştırmacılar, özel mayalar sayesinde zararlı küflerin çoğalmasını baskılayıp toksin üretmelerini engelledi. Projeyle kuru üzüm başta olmak üzere çeşitli hububatlarda görülen ve karaciğer-böbrek hasarından kansere kadar birçok hastalığa yol açan zehirli küflere karşı biyolojik bir savaş açılıyor. Akademik literatüre de önemli katkılar sunacak olan çalışma, gıda sanayisinde sentetik koruyucuların yerini doğal biyolojik ajanların alması konusunda öncü bir model olacak. "Toksinleri biyolojik olarak engellemeyi hedefliyoruz" Projeyle ilgili bilgi veren Hitit Üniversitesi Gıda Mühendisliği Öğretim Elemanı Dr. Tuba Büyüksırıt Bedir, "Hazırladığımız TÜBITAK 3501 projemizde zehirli toksinler üreten küflerin engellenmesinde doğal, bütçe dostu, etkili, sürdürülebilir bir yöntemle dünyada yaklaşık 850 bin ton yıllık ihracatı yapılan ve dünyadaki ihtiyacın yüzde 32’lik kısmını Türkiye’nin karşıladığı kuru üzümler üzerine çalışıyoruz. Kuru üzümlerin ihracatında ülkeden gönderildikten sonra sınırda kontroller yapılmakta ve ürünler kabul edilmeden önce belirlenen limit değerlerini aşan ürünler için önlem alınmaktadır. 2020-2025 yılları arasında yapılan rasff (gıda ve yem için hızlı uyarı sistemi) bildirileri ile yaklaşık 64 tane bildirim yayınlanmış ve bu bildirimlerin yaklaşık yüzde 25’lik kısmının Türkiye orijini olduğu bilinmektedir. Bu ülkemiz açısından dünyada ihracatta birinci sırada olduğumuz kuru üzümler için acilen bir önlem almamızı gerektirmektedir. Bu amaçla bizim yaptığımız projede zehirli toksinler üreten küflerin engellenmesi ve baskılanmasını, ayrıca tarlada ve hasattan sonra doğal olarak oluşan uygun olmayan depolama şartlarında saklanan ürünlerde oluşan toksinlerin engellenmesini ve bu kapsamda mayalardan ürettiğimiz antimikrobiyal maddelerle biyolojik olarak engellenmesini hedef almaktayız" dedi. "İhracatta lider olduğumuz kuru üzüm sektörüne ekonomik katkı sağlamayı amaçlıyoruz" Projenin hem sağlık hem de ekonomik açıdan ülkeye önemli katkı sağlayacağını dile getiren Dr. Bedir, "Hem kanserojen etkisi bulunan hem de böbrek hastalıklarına yol açabilen, aynı zamanda bağışıklık sistemini zayıflatan toksinlere karşı bir önlem almayı hedefliyoruz. Bu çalışma kapsamında mikroorganizmalardan doğal yollarla antimikrobiyal maddeler üretilecek. Bu maddeler, paketleme öncesinde kuru üzümlerin yıkama aşamasında belirli yoğunluklarda uygulanacak. Bu uygulama sayesinde toksinler hem bağlanarak etkisiz hale getirilecek hem de azaltılarak sonraki oluşumlarının önüne geçilebilecek. Böylece toksinlerden arındırılmış, sağlıklı ve güvenli gıdayı tüketiciye sunmayı, aynı zamanda ihracatta lider olduğumuz kuru üzüm sektörüne ekonomik katkı sağlamayı amaçlıyoruz" diye konuştu.
28 Kasım 2025 Cuma - 10:36
Uzmanlardan sanal kumar uyarısı
Manisa’da düzenlenen bağımlılıkla mücadele seminerinde uzmanlar, sanal kumarın son yıllarda hızla yayılarak birey ve toplumu derinden etkileyen yıkıcı bir bağımlılığa dönüştüğünü vurguladı. Din görevlileri ve sağlık uzmanları, hem manevi hem tıbbi boyutlarıyla bağımlılıkla mücadele yollarını anlattı. Manisa İl Müftülüğü ile Manisa İl Sağlık Müdürlüğü iş birliğinde, Manisa Dini İhtisas Merkezi Müdürlüğü Konferans Salonu’nda bağımlılıkla mücadele konulu geniş katılımlı bir seminer düzenlendi. Programa, merkez ve ilçe müftülüklerinde görev yapan 250 imam hatip ile müezzin-kayyım katıldı. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programın açış konuşmasını Manisa İl Müftüsü Şükrü Kabukçu yaptı. Müftü Kabukçu, bağımlılığın hem toplumsal hem de manevi yönleriyle ele alınması gerektiğini belirterek seminerde emeği geçenlere ve katılımcılara teşekkür etti. Açılış konuşmasının ardından alanında uzman isimler sunumlarıyla bağımlılığın farklı boyutlarını ele aldı. Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Erdinçli, ayet ve hadisler ışığında bağımlılıkla mücadelede manevi ilkeleri anlattı. Kur’an ve sünnette yer alan bağımlılık türlerinin birey ve toplumu ifsat ettiğini belirten Erdinçli, mücadelede toplumun her kesiminin sorumluluk taşıdığını vurguladı. Din görevlilerinin mahalle ve köylerde üstlenmesi gereken görevleri örneklerle aktaran Erdinçli, özellikle son yıllarda artış gösteren sanal kumara dikkat çekerek, "Elimizdeki telefonlarla bile oynanabilen sanal kumar, kesinlikle masum bir oyun değildir" ifadelerini kullandı. Manisa İl Sağlık Müdürlüğü Uzman Doktor Tuğba Kocabaş, bağımlılığın tıbbi yönüne ilişkin bilgiler verdi. İl Sağlık Müdürlüğü Uzman Psikolog Serkan Bozkurt, bağımlıya yaklaşım ve iletişim yöntemleri üzerine sunum yaptı. YEDAM Sosyal Hizmet Uzmanı Büşra Çiftçi ise bağımlılıkla mücadelede kullanılan YEDAM modelini anlatarak yürütülen destek süreçlerini tanıttı. Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği program, sunumların ardından yapılan teşekkür konuşmalarıyla sona erdi.
28 Kasım 2025 Cuma - 10:26
Uzmanı uyardı: "Dünya çapında 17 milyon kişi katarakt nedeniyle körlük yaşıyor"
Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Refika Hande Karakahya, yapılan araştırmalar sonucu dünya genelinde yaklaşık 18 milyon kişinin katarakt sebebiyle körlük yaşadığını bildirdi. Güven Çayyolu Tıp Merkezi Göz Hastalıkları Bölümü’nden Uzman Doç. Dr. Refika Hande Karakahya, küresel ölçekte yapılan son araştırmalara değinerek, kataraktın halen dünyanın en yaygın önlenebilir körlük nedeni olduğunu belirtti. Aynı zamanda Karakahya, verilere göre dünya genelinde yaklaşık 17 milyon kişinin katarakt kaynaklı körlük yaşadığını belirtti. "17 milyon kişi katarakt kaynaklı körlük yaşıyor" Refika Hande Karakahya, Türkiye’de yapılan son çalışmalarda katarakt rahatsızlığında artış olduğuna dikkati çekerek, bölgesel araştırmalarda sadece 40 ila 49 yaş grubunun bile katarakt oranının yaklaşık yüzde 4’e ulaştığını söyledi. Doç. Dr. Karakahya, "Küresel ölçekte yapılan en son araştırmalarda da kataraktın halen dünyanın en yaygın önlenebilir körlük nedeni olduğunu gösteriyor. Verilere göre dünya genelinde yaklaşık 17 milyon kişi katarakt kaynaklı körlük yaşıyor. Yaşa bağlı gelişen kataraktların ameliyatında yaş sınırı yoktur. Önemli olan, kişinin yaşı değil, genel sağlık durumu ve gözün cerrahiye uygunluğudur. Özellikle ileri yaşta, ameliyatı ertelemek çoğu zaman daha büyük sorunlara yol açar" şeklinde konuştu. "Katarakt tedavisi demansın ilerleme hızını yavaşlatabilir" Kataraktın yalnızca görmeyi değil; özellikle yaşlı bireylerde beynin aldığı görsel uyarıyı azaltarak bilimle alakalı fonksiyonlarda gerilemeye, dikkat ve hafızada yavaşlamaya neden olduğunu da dile getiren Karakahya, "Kişinin hareketi azalır, sosyal temasları kısıtlanır. Katarakt ameliyatı sonrasında ise bilimle alakalı süreçlerde iyileşme görülür. Hatta uzun süreli takiplerde, demans ilerleme hızı yavaşlayabilir. Katarakt ameliyatı bilinçle alakalı fonksiyonları koruma ve demans riskini azaltma potansiyeline sahiptir. Çünkü görmenin düzelmesi, beynin aldığı uyarıyı artırır, kişinin çevresiyle olan etkileşimini güçlendirir. Çünkü net görme, beynin aldığı en güçlü uyarılardan biridir. Ayrıca ileri yaşta düşme ve kırıkların en önemli nedenlerinden biri görme kaybıdır. Ameliyat sonrası kontrast görmenin ve derinlik algısının düzelmesi, hastanın günlük yaşamda çok daha güvenli ve bağımsız hareket etmesini sağlar" diye konuştu. "40 yaş sonrası düzenli göz muayenesi önemli" Doç. Dr. Karakahya, katarakt tedavisinin cerrahi ile başarılı şekilde sonuçlandığını kaydederek sözlerine şöyle devam etti: "Özetle katarakt ameliyatında yaş bir sınırlayıcı faktör değildir. Aksine, ileri yaşta görmenin iyileştirilmesi; bağımsızlık, hareket kabiliyeti, sosyal yaşam ve zihinsel sağlık ile yaşam kalitesini doğrudan destekleyen son derece değerli bir adımdır."
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder