SAĞLIK
04 Aralık 2025 Perşembe - 17:19 Kahta İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden Dünya AIDS Günü’nde farkındalık çağrısı Adıyaman’ın Kahta İlçe Sağlık Müdürlüğü, HIV’in erken tanısının önemine dikkat çekerek ilçede bilgilendirme faaliyetlerini yoğunlaştırdı. 1 Aralık Dünya HIV/AIDS Günü kapsamında Kahta İlçe Sağlık Müdürlüğü, toplumda farkındalığı artırmak ve HIV ile ilgili doğru bilgilerin yayılmasını sağlamak amacıyla çeşitli çalışmalar yürütüyor. Kahta İlçe Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Burcu Ezgi Kocaoğlu, HIV’in korunmasız cinsel ilişki, enfekte kan ile temas ve anneden bebeğe gebelik, doğum veya emzirme dönemlerinde bulaşabildiğini hatırlattı. Kocaoğlu, modern tıp uygulamaları sayesinde HIV ile yaşayan bireylerin düzenli tedavi aldıklarında uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebildiklerini vurguladı. Erken tanının hayat kurtardığını dikkat çeken Kocaoğlu, toplumun doğru bilgilendirilmesinin hem bulaşın azaltılması hem de önyargıların kırılması açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Bu kapsamda Kahta İlçe Sağlık Müdürlüğü ekipleri tarafından konaklama tesisleri, kamu kurumları ve toplu yaşam alanlarında bilgilendirme çalışmaları yürütülüyor. Halkın HIV’in bulaşma yolları, korunma yöntemleri, test imkânları ve tedavi süreçleri hakkında bilinçlendirilmesi hedefleniyor. Müdür Kocağlu, HIV konusunda şu ifadelerin kesinlikle unutulmaması gerektiğini belirterek, "HIV’den korunmak mümkündür. Erken tanı hayat kurtarır. HIV pozitif bireyler düzenli tedavi ile sağlıklı bir yaşam sürdürebilir. Önyargılar, hastalıktan daha tehlikelidir. Bu anlamda toplum sağlığını koruma ve doğru bilgiye erişimi artırma konusundaki çalışmalarımız kesintisiz olarak devam edecektir" dedi.
"Her 8 kadından biri risk altında: Erken fark etmek hayat kurtarıyor"
04 Aralık 2025 Perşembe - 11:59 "Her 8 kadından biri risk altında: Erken fark etmek hayat kurtarıyor" Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bekir Kuru, "Kadınlarda 20-40 yaş arasında en sık görülen meme kitlesi fibroadenom, 30-50 yaş arasında en sık rastlanan kitle memede kisttir. 40 yaşından sonra ise en sık rastlanan kitle meme kanseridir. Yapılan araştırmalar, her 8 kadından birinin yaşamı boyunca meme kanseri tanısı alacağını göstermektedir" dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bekir Kuru, meme kanserinde erken tanının tedavi başarısını büyük ölçüde artırdığını ifade etti. Prof. Dr. Kuru, "Meme kanserinde erken tanı, hastalığın büyümeden ve yayılmadan saptanması demektir. Kitleyi erken fark eden kadınlarda tedavi şansı çok daha yüksektir" ifadelerini kullandı. Erken tanı yöntemleri arasında aylık kendi kendine meme muayenesi, hekim tarafından düzenli klinik meme muayenesi, mamografi ve meme ultrasonunun yer aldığının altını çizen Prof. Dr. Kuru, şu bilgileri paylaştı: "Tanı konulan olguların yaklaşık yüzde 40’ı kadınlar tarafından kitle fark edilmesiyle saptandığından, kendi kendine muayenenin önemi büyüktür. Bu muayene, her ay adet bitiminden sonra kolaylıkla yapılabilmektedir." Prof. Dr. Kuru, yaş grubuna göre hangi kadınlarda hangi aralıklarla muayene ve tetkiklerin yapılabileceğini şöyle açıkladı: "20-40 yaş arası kadınlar: Meme hastalıkları uzmanı tarafından her 3 yılda bir muayene ve meme ultrasonu önerilmektedir. 40 yaş ve üzeri kadınlar: Her yıl hem mamografi hem de meme ultrasonu yapılması tavsiye edilmektedir." "40 yaşından önce tek başına mamografi önerilmiyor" Prof. Dr. Kuru, 40 yaş öncesi meme yoğunluğunun fazla olmasından dolayı mamografinin duyarlılığının düşük olduğunu, bu nedenle 40 yaşından önce tek başına mamografinin genellikle önerilmediğini belirtti. "Aile öyküsü riski artırıyor" Anne, baba, kız kardeş veya kız çocuğu gibi birinci derece yakınlarında meme kanseri olan kadınların riskinin daha yüksek olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kuru, bu nedenle aile öyküsü olan kadınların daha erken yaşta tarama ve takiplerini başlatmalarının önemli olduğunun altını çizdi. "Düzenli muayene ve kontroller aksatılmamalı" Prof. Dr. Bekir Kuru, meme kanserinde erken tanının yaşam kurtarıcı olduğunu belirterek, tüm kadınların düzenli meme muayenesi yaptırmalarını ve kendi kendine meme muayenesi yapmayı aksatmamaları önerisinde bulundu.
İzmir’de sağlık turizmi için birlik olma çağrısı
04 Aralık 2025 Perşembe - 11:48 İzmir’de sağlık turizmi için birlik olma çağrısı Bu yıl 19’uncusu gerçekleştirilen TTI İzmir Fuarı’nın kapıları açıldı. Fuarda, Sağlık Turizmi söyleşisinin konuğu olan İZFAŞ Sağlık Sponsoru Medicana International İzmir Hastanesi Genel Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, İzmir’in sağlık turizmi için yeterli alt yapıya sahip olduğunun altını çizerek, "İzmir’deki tüm paydaşlar el ele vererek bir politika içerisine girilmeli. Bunun içinde devletin olması ve İzmir’in sağlık turizminde ön plana çıkaracak stratejilerin birlikte belirlenmesi gerekiyor. Bence hiçbir özel hastane sağlık turizminde bir diğeriyle yarışmaz ya da rakip değildir. Buna bütüncül bakılabildiği müddetçe doğru sonuçlara ulaşılabilir" diye konuştu. Türkiye’nin en büyük uluslararası turizm platformu olan TTI İzmir 2025- 19. Uluslararası Turizm Ticaret Fuar ve Kongresi ziyarete açıldı. Dünyanın dört bir yanından sağlık profesyonellerinin bir araya geldiği fuarda sektörün önde gelen temsilcileri de TTI Stage sahnesinden değerlendirmelerde bulundu. TTI Stage’in en önemli söyleşi başlıklarından biri de, moderatörlüğünü Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Genel Sekreteri Gökçe Başkaya’nın yaptığı ‘Sağlık Turizmi’ söyleşisi oldu. Söyleşide, Medicana International İzmir Hastanesi Genel Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Üyesi Oğuz Özkardeş ve Eşrefpaşa Hastanesi Başhekim Yardımcısı Uzm. Dr. Filiz Dağ konuşmacı olarak yer aldı. Sağlıkta güçlü bir İzmir var İzmir’in tarihsel geçmişinin ve bugünkü güçlü alt yapısının sağlık turizminde marka şehir olmasına sağlayabileceğine dikkat çeken Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, "İzmir’in tarihsel geçmişiyle Asklepion’dan bugüne gelen tarihsel geçmişinin yanı sıra teknolojiyle, uluslararası akreditasyonla, iyi yetişmiş hekimlerle, çok donanımlı hastanelerle çok ciddi bir sağlık alt yapısına ulaştı. İzmir’in sağlık alt yapısıyla ilgili bir problem yok. Bizim burada konuşmamız gereken; sağlık turizminden yola çıkarak bu artılarını turizm için nasıl kullanacağımız. İzmir’in teknik olarak bir dar boğazı var. O da hava köprüsüyle bağlı olduğu destinasyonların yetersiz olması. İzmir, daha çok Kuzey Afrika, eski Balkan devletleri ve Türki cumhuriyetlerden yabancı hasta talebi alıyor. Bu destinasyonlardan uçuş sayılarının gün geçtikçe artması gerekiyor. İzmir’in turizmine değil sağlığına dönük çalışarak, yurtdışı uçuşları sezon dışında aktif tutmamız gerekiyor. Sağlık turizmi kapsamında obezite cerrahisi, liposuction, plastik cerrahi ve diş bölümlerine yabancı hasta geliyor. Onkolojisi çok güçlü, kalp cerrahisi çok güçlü, acil girişimlerinde, yoğun bakımlarında çok güçlü bir İzmir var. O zaman İzmir için düşünmemiz gereken şey; tüm şehir el ele vererek bir politika oluşturmak. Devletin liderliğinde, İzmir’i sağlık turizminde ön plana çıkaracak stratejileri birlikte belirleyip yürümemiz gerekiyor. Konuya bütüncül bakabildiğimiz müddetçe doğru sonuçlara ulaşırız" sözlerini kaydetti. Öte yandan Medicana International İzmir Hastanesi’nin sağlık turizminde hitap ettiği hasta gruplarına değinen Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, "Bu yıl içinde yaklaşık 20 bin sağlık turizmi hastası ağırladık. Bu hasta sayılarının artması bugünkü toplantının sonuçlarına bağlı. Açalım uçuşları, el ele verelim ve büyütelim diyoruz" dedi. 12 ay turizmin anahtarı Efes’te "Hastanın biletinin kesilmesinden hastaneye getirilmesine, refakatçisinin gezdirilmesine; hasta yakınlarının vakit geçirebilmeleri için özel bir programlar oluşturulmasına kadar sürecin her ayrıntısı düşünülmeli" diyen Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, sözlerine şöyle devam etti: "Alaçatı, Çeşme ve Foça son derece turistik yerlerimiz. Bunları çok iyi kullanmamız gerekiyor. Mesela sağlıklı yaşam için Urla, muhteşem bir yer. Burada sağlıklı yaşam kentleri kurulabilir. Çeşme ve Urla kışın gastronomisiyle yazın deniz turizmiyle son derece kıymetli. Ancak başka bir değer var ki; o da Efes. 12 ay boyunca Efes’in üzerinden sağlık turizmi planlaması yaptığımız zaman kentte yabancı hasta eksik olmaz." Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, istatistiksel olarak yabancı hastaların yüzde 46’sının sağlık turizmi, yüzde 54’ünün turistin sağlığı için hastanelere başvurduğunu ifade etti. Yabancı hastaya yönelik politikaların sağlık turizmi üzerine kurulması gerektiğini kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Remzi Karşı, "Ben özel hastane olarak bir destinasyon açamam ama kamu yetkisiyle sizler açarsınız. Devlet anlaşması yapamam ama siz yaparsınız. Ben de teknolojimle, imkanlarımla hastayı sağaltabilirim. Bu bir bütüncül iş. Hep birlikte el ele verirsek İzmir başarır" diye konuştu. Sağlık kampüsü için çalışıyoruz Doğru yönetmeliklerle şehre doğru yatırımcıyı çekmek gerektiğini söyleyen Oğuz Özkardeşler, "Sağlık turizmi gittiği şehirlerde eğitim ve sağlık yatırımlarıyla iç içe gelişiyor. Sağlık yatırımı çektikçe sağlıkta görev alan profesyonelleri, İzmir’e transfer ettikçe üniversitelerinde geliştiğini göreceğiz. İzmir’in bu konuda potansiyeli iyi bir durumda, yeterki değerlendirelim. İzmir’de sağlık turizmi dediğimiz zaman bilinen güvenilir bir markayı ortaya koymak lazım. Bu imajın dijital platformlarda uluslararası fuarlarda güçlendirilmesi şart. Bunun için de hammaddeye ihtiyaç var. İkincisi de hasta teknik takibinin yapılıyor olması lazım" ifadelerini kullandı. Kentte sağlık kampüsünü hayata geçirmek istediklerini dile getiren Oğuz Özkardeşler, sözlerine şöyle devam etti: "Nasıl serbest bölgeler oluşturuluyorsa sağlık için de bir bölge oluşturulsa doğru yatırımcıları çeker ve sağlık konusunda dünyada daha rekabetçi konumuna geliriz. Sağlık turizminin özel bir bölgede bir araya gelmesi için çalışmalar yapıyoruz." Filiz Dağ ise Eşrefpaşa Hastanesi’nin Türkiye’deki ilk belediye hastanesi olduğunu vurgulayarak, "İzmir’e turist olarak gelenlerin sağlığını korumak gibi bir görevimiz var. Yeni binamız yapıldıktan sonra paydaşlarımızla omuz omuza yürümeye ve belediye ile hastaneler arasında köprü olmaya devam edeceğiz" dedi.
Gıda zehirlenmelerine dikkat
04 Aralık 2025 Perşembe - 11:21 Gıda zehirlenmelerine dikkat Gaziantep Özel Anka Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Nagihan Demir, Türkiye’de son haftalarda gıda zehirlenmesi vakalarının belirgin şekilde arttığını söyleyerek hem tüketicilere hem işletmelere önemli uyarılarda bulundu. Dr. Demir, gıda kontaminasyonunun "çiftlikten sofraya" uzanan tüm aşamalarda oluşabileceğini hatırlatarak, "Üretim, işleme, dağıtım ve hazırlama süreçlerinin herhangi bir noktasında gıdalar kirlenebilir. Tekil vakalar genellikle fark edilmez, ancak aynı yemeği yiyen birkaç kişide benzer şikayetler başladığında salgınlardan haberdar oluruz" dedi. Pandemi döneminde yoğun hijyen tedbirleri nedeniyle gıda zehirlenmelerinin azaldığını belirten Dr. Demir, "Önlemlerin gevşemesi, toplu beslenme merkezlerinin yeniden yoğunlaşması ve deniz ürünlerinin sık tüketilmesiyle birlikte klasik bakteri ve virüs enfeksiyonlarının yanı sıra deniz ürünleri kaynaklı zehirlenmelerde de artış yaşanmaya başladı. Zehirlenmelerde en sık karşılaşılan etkenleri şöyle sıraladı: Norovirüs, Hepatit A/E, Salmonella, ListeriaStaphylococcus aureus toksinleri (ani bulantı-kusma) Botulinum toksini (özellikle konserve gıdalarda; felç ve ölüm riski), mantar zehirlenmeleri, Pestisit (tarım ilacı) kalıntıları ve ağır metaller" dedi. Botulizm riskine özellikle dikkat çeken Demir, "Şişmiş konserveler kesinlikle tüketilmemelidir. Botulinum toksini çok küçük dozlarda bile ölümcül olabilir. Gıda zehirlenmeleri hafiften hayatı tehdit eden tablolara kadar geniş bir yelpazede görülebilir. Belirtiler, bulantı, kusma, sulu veya kanlı ishal, karın ağrısı, ateş şeklinde başlar, bazı durumlarda nörolojik etmenler, kas güçsüzlüğü ve bilinç değişikliklerinin de görülebilir. Özellikle çocuklar, gebeler, yaşlılar ve bağışıklığı baskılanmış bireyler daha ağır seyredebilecek vakalar açısından yüksek risk altındadır" dedi. Dr. Demir, gıda zehirlenmesinden şüphelenildiğinde en önemli noktanın iyi bir öykü olduğunu belirterek, "Şikayetler aynı yemeği yiyen iki veya daha fazla kişide ortaya çıkıyorsa mutlaka salgın ihtimali değerlendirilmelidir. Hastanelerde gıda örneği alınmaz, tanı, hastadan alınan dışkı, kan veya kusmuk örnekleriyle konur. Gıda numunesi alma yetkisi yalnızca İl/İlçe Tarım ve Orman Müdürlüklerine aittir" ifadelerini kullandı. Tedavide en kritik nokta: Sıvı ve elektrolit dengesi Gıda zehirlenmelerinin büyük kısmında destek tedavisinin yeterli olduğunu belirten Dr. Demir, özellikle kusma ve ishalde sıvı kaybının hızla yerine konması gerektiğini söyledi. Dr. Demir, "Ağır vakalarda damar içi sıvı ve antibiyotik tedavisi gerekebilir. Mantar, ağır metal ve pestisit zehirlenmelerinde ise etken maddeye yönelik antidot uygulanır" şeklinde konuştu. Dr. Demir, zehirlenmeleri önlemek için uygulanması gereken kuralları söyleyerek, "Çiğ ve pişmiş gıdalar ayrı tutulmalı. Çiğ et, tavuk ve balıkla temas eden yüzeyler hemen temizlenmeli. Mutfak bezleri ve süngerler sık değiştirilmeli. Pastörize edilmemiş süt ve çatlak yumurtalardan kaçınılmalı Sebze ve meyveler iyi yıkanmalı. Pişmiş gıdalar tekrar ısıtılırken en az 74C’ye ulaşmalı. Şişmiş konserve ve paketler kesinlikle tüketilmemeli, son kullanma tarihleri mutlaka kontrol edilmeli" diye konuştu.
Kışa güçlü mikrobiyota ile girin
04 Aralık 2025 Perşembe - 11:14 Kışa güçlü mikrobiyota ile girin Özel Ümit Vişnelik Hastanesi Diyetisyeni Deniz Mutluer, kış aylarında bağışıklığı korumanın en etkili yolunun güçlü bir mikrobiyota oluşturmaktan geçtiğini vurguladı. "Doğanın yağmurla canlanmasına seviniyoruz; peki bizim sağlığımız nasıl canlanacak?" sorusuna yanıt veren Mutluer, "Doğanın yağmurla beslenmesine seviniyoruz; çünkü bu döngü toprağın canlanması için vazgeçilmez. Peki bizler bu soğuk aylarda sağlığımızı korumak için neler yapmalıyız?" diyerek sözlerine başladı. Yanıtın, doğduğumuz andan itibaren şekillenmeye başlayan mikrobiyotanın dengede tutulmasından geçtiğini belirten Mutluer, güçlü bir bağırsak yapısının bağışıklığı desteklediğini vurgulayarak stres yönetimi, kaliteli uyku ve dengeli beslenmenin kış döneminde hayati önem taşıdığını söyledi. Kış aylarında beslenmede dikkat edilmesi gerekenler Mutluer, Kış aylarında beslenmede dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı: "Yeterli protein alınmalı, probiyotiklerden zengin bir beslenme düzeni oluşturulmalı, prebiyotik ve probiyotik besinler birlikte tüketilmeli, lif (posa) açısından zengin gıdalara öncelik verilmelidir. Bağışıklığı destekleyen zencefil, karabiber, sarımsak, soğan, yeşil çay, papatya çayı, kekik çayı ve mevsim sebzeleri hem bağırsak sağlığına hem de bağışıklık sistemine olumlu katkılar sunar." Diyetisyen Deniz Mutluer, güne başlamak için özel bir karışım önerdi: "Her sabah aç karnına: 1 su bardağı ılık su, 1 tatlı kaşığı zeytinyağı, 1 yemek kaşığı elma sirkesi ve 1-2 tatlı kaşığı limon suyu karıştırılarak tüketilebilir."
Üç çocuk annesi fabrika işçisinin parçalanan bacakları ampute edilmekten kurtarıldı
04 Aralık 2025 Perşembe - 11:00 Üç çocuk annesi fabrika işçisinin parçalanan bacakları ampute edilmekten kurtarıldı Eskişehir’de 3 çocuk annesi fabrika işçisi kadının forklift tarafından parçalanan bacakları ampute edilmekten 2 buçuk saatlik ameliyatla kurtarıldı. Eskişehir’de bir seramik fabrikasında paketleme bölümünde işçi olarak çalışan evli ve 3 çocuk annesi 36 yaşındaki Özlem Uysal’ın başına bir süre önce elim bir kaza geldi. Çalıştığı fabrikada yürürken yanından geçtiği hareket halindeki forklift kadına çarptı. Çarpmanın etkisiyle talihsiz kadın, bir anda tonlarca ağırlığındaki forkliftin altında kaldı. Ayakları araca sıkışan Uysal, ağır yaralı şekilde Eskişehir Şehir Hastanesi’ne kaldırıldı. İki bacağından ciddi derece de yaralanan kadının sağ bacağını kaybetme ihtimali yüksek olduğu için, hızlı bir şekilde ameliyata alındı. Bacaklarında parçalı kırıklar bulunan hasta Ortopedi ve Travmatoloji bölümünde görevli Op. Dr. Mehmet Eser tarafından 2 buçuk saat süren bir ameliyata alındı. Doku kaybı olan bacak yapılan müdahale ile ampute edilmekten kurtarıldı. "Bacak kaybı riski oldukça yüksektir" Operasyonla Özlem Uysal’ın bacaklarını kurtaran Op. Dr. Mehmet Eser, "Hastamız, iş yerinde geçirdiği forklift kazasına bağlı olarak ciddi yaralanmalar yaşadı. Hastamızda crush yaralanması sonucu sağ bacağında doku kaybı ile birlikte bacak kemiklerinde çok parçalı kırıklar mevcuttu. Aynı yaralanma nedeniyle sol ayak bileğinde de doku kaybı olmamasına rağmen inanılmaz derecede ezilme olan bir kırığı vardı. Hastamızı acil servise geldikten sonra ekip arkadaşlarımızla birlikte hızlı bir şekilde acil ameliyata aldık. Ameliyatta öncelikle doku kaybını önleyici yara temizliği ve yara bakımı yaptık. Ardından, kademeli bir şekilde ilerleyen bir ameliyatla kırıkları ortopedik implantlarla tespit ettik. Bu tip bacak yaralanmalarında, eğer multidisipliner bir yaklaşımla acil bir ameliyat yapılmazsa, bacak kaybı riski oldukça yüksektir. Bu oranı yüzde 70-80 olarak belirtebiliriz. Bu sebeple hastamızın, Eskişehir Şehir Hastanesi Acil Servisine başvurmuş olması kendisi için bir şans olarak nitelendirilebilir. Biz bu konuda çok tecrübeli bir hastaneyiz ve ekip olarak da deneyimliyiz. Hastamıza elimizden geldiğince yardımcı olduğumuzu düşünüyorum. Hastamızın ortalama kırık kaynaması 3 ay sürecektir. Bu kaynama sürecinde belli bir süre ayağının üzerine bastırmayacağız, ancak koltuk değnekleriyle ağırlık vermeden bastırabilir. Hastamız, doku takibi amacıyla yaklaşık bir hafta on gün daha hastanemizde kalacak. Sonrasında evine sağlıklı bir şekilde taburcu etmeyi planlıyoruz. İki bacağı birden kırık olması nedeniyle yaklaşık 2 buçuk saat süren bir ameliyat gerçekleştirdik" dedi. "Şükrediyorum; daha kötüsü olabilirdi, ölebilirdim" Geçirdiği kaza ile ilgili konuşan 3 çocuk annesi Özlem Uysal başından geçenleri şöyle anlattı; "Seramik Fabrikası’nda paketleme bölümünde çalışıyorum. Orada bir iş kazası geçirdim. Forklift duruyordu, ben de yanından geçiyordum. Her zamanki gibi, farklı bir şey değildi. Ancak yanından geçerken forklift ani bir manevra yaptı ve kaza o şekilde oldu. Forklift boştu ve dönerken ayağımı içine aldı. Ayağımı içine alıp beni yere yatırdı diyebilirim. Kazanın olduğu ilk an çok kötüydü, ölüyorum zannettim. Anlatılamaz, çok büyük bir acıydı. Forkliftin 5 tonluk olduğunu öğrendim. Kazadan sonra yaralandım ve buraya geldim. Şu an durumum iyi. Ameliyata girmeden önce bacağımı kaybetme riskimin olduğunu biliyordum ve çok korktum. İlk andan itibaren risk taşıdığımı biliyordum. Yine de şükrediyorum; daha kötüsü olabilirdi, ölebilirdim. Ben evliyim ve üç çocuğum var. Doktoruma ve hastaneye çok teşekkür ederim. Allah razı olsun."
"Günde 4-5 fincan sınırı aşılmamalı"
04 Aralık 2025 Perşembe - 10:59 "Günde 4-5 fincan sınırı aşılmamalı" Kahvenin diyabete olumlu etkisi olduğunu belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül Akkaya Erden "Geniş ölçekli çalışmalar, düzenli kahve tüketen bireylerde Tip 2 diyabet gelişme riskinin yüzde 20 ila 30 oranında azaldığını gösteriyor. Ancak günde 4-5 fincan sınırını aşmamak gerekiyor" dedi. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül Akkaya Erden, dünya genelinde en çok tüketilen içeceklerden biri olarak hem kültürel hem de biyolojik açıdan özel bir yere sahip olan kahvenin diyabet ile ilişkisine dair önemli bilgiler verdi. Güne enerjik başlamanın en pratik yolu olarak görülse de, son yıllarda yapılan bilimsel araştırmaların kahvenin bundan çok daha fazlasını sunduğunu belirten Diyetisyen Erden "Kahve, beslenmede antioksidan alımının en önemli kaynaklarından biridir. İçeriğinde yer alan klorojenik asit ve polifenoller, serbest radikallerin neden olduğu hücresel hasarını azaltmaktadır. Bu sayede yalnızca enerji verici bir içecek değil, aynı zamanda hücre koruyucu bir bileşen olarak da değerlendirilmektedir" dedi. "Kahve içenlerde Parkinson ve Alzheimer daha az görülüyor" Araştırmaların, kahvenin karaciğer sağlığı üzerinde de olumlu etkiler gösterdiğini aktaran Diyetisyen Erden düzenli kahve tüketiminin karaciğer yağlanması, fibrozis ve siroz riskini azaltabildiğini; kafeinsiz kahvenin de benzer sonuçlar doğurmasının bu etkinin yalnızca kafeinden değil, kahvenin bitkisel bileşiklerinden kaynaklandığını ifade etti. Uzun yıllar boyunca kahvenin, kalp sağlığı açısından riskli kabul edilmesine rağmen güncel verilerin bu algıyı değiştirdiğine dikkat çeken Diyetisyen Erden "Ölçülü kahve tüketiminin kalp hastalığı riskini artırmadığı, hatta bazı durumlarda koruyucu olabileceği yönünde bulgular mevcuttur. Günde 2-3 fincan kahve içen bireylerde Parkinson ve Alzheimer hastalıklarının daha düşük oranda görüldüğü de bilimsel çalışmalarla desteklenmiştir" diye konuştu. "Günde 400 mg kafein alımı yeterli" Kahvenin diyabetle ilişkisine dair güncel klinik çalışmalara değinen Diyetisyen Erden geniş ölçekli çalışmaların, düzenli kahve tüketen bireylerde Tip 2 diyabet gelişme riskinin yüzde 20 ila 30 oranında azaldığını gösterdiğini söyledi. Diyabet ile ilgili önde gelen bilimsel bir dergide yayımlanan araştırmada, günde 3-4 fincan kahve içenlerde bu riskin anlamlı şekilde azaldığını; daha kapsamlı çalışmalarda ise her ek fincan kahveyle diyabet riskinin yaklaşık yüzde 7 oranında azaldığının ortaya konulduğunu dile getirdi. Diyetisyen Erden bununla birlikte günlük 400 mg kafein yani yaklaşık olarak 4-5 fincan kahve sınırının aşılmaması uyarısında bulundu. Bu ilişkinin arkasında kahvenin biyoaktif bileşenlerinin rol oynadığı düşüncesinin yer aldığını belirten Diyetisyen Erden "Polifenoller ve klorojenik asit gibi maddelerin antioksidan etkileri, vücuttaki oksidatif stres ve kronik inflamasyonu azaltarak metabolik dengeyi desteklemektedir. Bazı araştırmalarda kahve tüketiminin insülin duyarlılığını artırdığı ve pankreas -hücre işlevlerini koruduğu da bildirilmiş durumdadır. Güncel kanıtlar, günde 3-5 fincan kahvenin (yaklaşık 300-400 mg kafein) koruyucu etkiyle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır" ifadelerini kullandı. "Sade ve şekersiz kahve daha etkili oluyor" Bununla birlikte Diyetisyen Erden faydalı etkinin, sade ve şekersiz kahvelerde daha belirgin olduğu; şeker, krema veya aromalı şuruplarla hazırlanan kahvelerde bu etkinin azaldığını da söyledi. Sağlıklı beslenme adına kahvenin kişisel tolere edilebilirliği, uyku düzeni, anksiyete eğilimi ve kafein duyarlılığı gibi faktörlere göre değerlendirilmesi gerektiği uyarısında bulundu. Diyetisyen Erden kahvenin su yerine geçmeyeceği uyarısında bulunarak "Kahvenin diüretik etkisi olduğu için su yerine geçmeyeceğini dikkate almakta fayda var. Kahve içtiğinizde günlük su tüketiminize de yine dikkat etmelisiniz. Her yetişkinin günlük 2-2,5 litre su içmesi önerilir" dedi.
Sağlık Bakanı Memişoğlu: "Türkiye  kendi sağlık cihazlarını üretip, teknolojisini yapabilir hale geldi"
04 Aralık 2025 Perşembe - 10:37 Sağlık Bakanı Memişoğlu: "Türkiye kendi sağlık cihazlarını üretip, teknolojisini yapabilir hale geldi" Çankırı’da açıklamalarda bulunan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, Türkiye’nin dünyanın en iyi sağlık altyapısına kavuşturulduğunu ifade ederek, "Artık Türkiye de kendi sağlık cihazlarını üretip, teknolojisini yapabilir hale geldi" dedi. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, bir dizi temaslarda bulunmak, sağlık alanındaki yatırımları incelemek için Çankırı’yı ziyaret etti. Bakan Memişoğlu, ziyaretleri kapsamında Çankırı Valisi Mustafa Fırat Taşolar ile bir araya geldi. Vali Taşolar’ı makamında ziyaret eden Memişoğlu, kentteki çalışmalarla ilgili bilgi aldı. Ziyaretin ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Memişoğlu, Türkiye Yüzyılında sağlık alanında önemli yatırımlara imza attıklarını ifade etti. "400 yataklı hastanemizi İnşallah 2026’da milletimizin hizmetine sunacağız" Sağlıklı Türkiye Yüzyılı kapsamında 64’üncü il olarak Çankırı’yı ziyaret ettiklerini ifade eden Bakan Memişoğlu, Çankırı’daki sağlık hizmetleri altyapısının güçlendirilmesi için yapılan çalışmalarla ilgili bilgiler vererek, "Çankırı’da 16 tane birinci basamak, 13 adet ikinci basamak olmak üzere şimdiye kadar 29 sağlık tesisi hizmete açtık. Sağlıkla ilgili Çankırı iyi yerlere geldi. Bugün Çankırı’da 400 yataklı hastanemizin inşaatını belli bir seviyeye ulaştırdık. İnşallah Bunun yanında 2 adet birinci basamak ve 1 adet ikinci basamak olmak üzere toplam 3 sağlık tesisinin inşaatı da sürüyor. Çankırı’da 400 yataklı hastanemizin inşaatını belli bir seviyeye ulaştırdık. İnşallah 2026’da milletimizin hizmetine sunacağız. Bu hastanemiz hizmete geçtiği zaman yaklaşık 700 yataklı, eğitim ve araştırma hastanesi fonksiyonu görebilecek fiziki sağlık alt yapısına kavuşmuş olacak. Sağlıkla ilgili hastasının çevreye gitmeyeceği, kendisinin sağlıkla ilgili her türlü hizmeti alabilecek hale gelecek. Bu sağlık hizmetinin Çankırı’ya kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum" dedi. "Türkiye’de üretilen ileri teknoloji cihazlarını sağlık sistemimizde kullanır hale geliyoruz" Türkiye’nin sağlık altyapısını yerli cihazlarla güçlendirdiğini vurgulayan Memişoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye sağlık altyapısı anlamında dünyanın en iyi sağlık alt yapısına kavuşmuş durumda. Türkiye Yüzyılı dediğimiz vizyonumuzu gerçekleştirme aşamasındayız. Aselsan’ın ürettiği, tamamen yerli mühendislerimizin oluşturduğu cihazlarımızı teslim aldık. Artık Türkiye de kendi sağlık cihazlarını üretip, teknolojisini yapabilir hale geldi. Dün 30 tane röntgen cihazımızı teslim aldık. Bundan sonra da Türkiye’de üretilen ileri teknoloji cihazlarını sağlık sistemimizde kullanır hale geliyoruz" diye konuştu. Kurşunlu ilçesindeki termal kaynaklarıyla Çankırı’nın aynı zamanda sağlık turizmi açısından stratejik bir bölge olduğunu ifade eden Memişoğlu, bölgenin termal turizmi merkezlerinden biri haline gelmesini sağlamak istediklerini ifade etti. Çankırı’da inşa edilen Kızlaryolu Barajı ile içme suyu kalitesinin artmasının halk sağlığı açısından önemli olduğunu belirten Memişoğlu, emeği geçenlere teşekkür etti. "En iyi hizmeti vermeye çalışıyoruz" Halk sağlığının korunmasını da önemsediklerini belirten Bakan Memişoğlu, "Ülkemizde sağlık hizmetleriyle ilgili koruyuculuğu önemsiyoruz. Aynı zamanda burada olduğu gibi hastanelerimizi yenilemeyle ilgil bir sağlık anlayışımız var. Toplumumuzdan da bedenlerini korumasını, hastalanmadan sağlıkla ilgili bedenlerinin kıymetini bilerek sağlıklı kalmalarını istiyoruz. Ama hastalandıkları zaman da bütün fiziki altyapımız ve insan gücümüzle onlara en iyi hizmeti vermeye çalışıyoruz" dedi.
Midesi alınan hastaya bağırsaktan yeni bir mide
04 Aralık 2025 Perşembe - 10:23 Midesi alınan hastaya bağırsaktan yeni bir mide Medical Point Gaziantep Hastanesi’ne yutma güçlüğüyle başvuran hastanın yemek borusu ve midesi alındı. Hastaya ince bağırsaktan yeni bir mide oluşturularak sindirim sistemi yeniden yapılandırıldı. Gaziantep’te 55 yaşındaki bir erkek hasta, yaklaşık iki aydır devam eden yutma güçlüğü, hazımsızlık ve mide yanması şikayetleriyle hastaneye başvurdu. Yapılan tetkiklerde hastanın yemek borusunun alt kısmını ve midesini büyük ölçüde tıkayan dev bir kitle tespit edildi. Gerçekleştirilen başarılı ameliyatla hastanın yemek borusunun alt bölümü ve midesi tamamen alınırken, ince bağırsaktan yeni bir mide oluşturularak sindirim sistemi yeniden yapılandırıldı. Medical Point Gaziantep Hastanesi’ne başvuran hastaya yapılan endoskopik incelemede, kitle yapının yemek borusu çıkışını ve mide girişini ileri derecede daralttığı, ayrıca diyafram kasına doğru uzanım gösterdiği belirlendi. Bunun üzerine genel cerrahi uzmanı Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner tarafından hastanın ileri görüntülemeleri ve ameliyat öncesi hazırlıkları hızla tamamlanarak cerrahi tedaviye karar verildi. Zorlu operasyon, Medical Point Gaziantep Hastanesi’nde Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner başkanlığında, Dr. Mesut Gül’ün de yer aldığı genel cerrahi ekibi tarafından başarıyla gerçekleştirildi. Ameliyat kapsamında hastanın yemek borusunun alt kısmı ve midesinin tamamı çıkarıldı (parsiyel özefajektomi + total gastrektomi). Kitlenin yayıldığı diyafram kası bölgesi rezeke edilirken, aynı seansta dalak da alındı (splenektomi). Ardından hastanın ince bağırsağından yeni bir mide oluşturularak yemek borusu ile sindirim sistemi devamlılığı yeniden sağlandı. Ameliyat sonrası durumu stabil seyreden hasta, kısa sürede ağızdan beslenmeye başlarken, tedavi ve takiplerinin sorunsuz şekilde devam ettiği öğrenildi. "Mide belirtileri ihmal edilmemeli" Mide kanserinde erken tanının hayati önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Tayfun Şahiner, "Mide yanması, hazımsızlık, ekşime, geçmeyen mide ağrıları ve özellikle yutma güçlüğü gibi belirtiler kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Bu şikâyetlerin erken dönemde değerlendirilmesi, tedavi başarısında kritik rol oynar" dedi.