SAĞLIK
07 Aralık 2025 Pazar - 14:53 İnhisar’da sağlık seferberliği Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Tıbbi Hizmetler ve Teknik Bölümü işbirliğiyle İnhisar’da sağlık seferberliği başladı. Bilecik’in İnhisar ilçesinde ’7’den 70’e Sürdürülebilir Sağlık’ temalı Bilim Kafe etkinliği düzenlenirken, Rektör Prof. Dr. Zafer Asım Kaplancıklı, Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü personelleri ile Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu yöneticileri, akademisyenleri ve öğrencileri katıldı. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nun farklı programlarından öğretim elemanları ve öğrenciler, Bilim Kafe formatında kurdukları stantlarda katılımcılarla bire bir etkileşime geçti ve detaylı bilgilendirmeler yaptı. "Heimlich manevrası ve kalp masajı gibi hayat kurtaran ilk yardım uygulamalarını maket üzerinde gösterdi ve kalp krizi konusunda hayati bilgiler paylaştı" Rektör Prof. Dr. Zafer Asım Kaplancıklı, Tıbbi Laboratuar Teknikleri Programı öğretim elemanları, tansiyon, diyabet, kolesterol ve kanser gibi hastalıkların yanı sıra akılcı ilaç kullanımı ve kan değerlerinin anlamları konularında detaylı açıklamalar yaparak, etkinlik alanını ziyaret eden vatandaşların tansiyonlarını ölçüp birebir bilgilendirme yapıldığı söyledi. Rektör Kaplancıklı, "Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programı öğretim elemanları ise, vatandaşların hastane hizmetlerine hızlı ve kolay ulaşımı için MHRS ve e-Nabız uygulamaları hakkında pratik bilgiler sundu ve akıllı telefon kullanan ziyaretçilere uygulama kullanımı konusunda yardımcı oldu. Optisyenlik Programı tarafından görme bozuklukları ve doğru gözlük seçimi konusunda bilinçlendirme yapılarak, gözlüklerin sadece optik mağazalardan temin edilmesi gerektiği vurgulandı. İlk ve Acil Yardım Programı ekipleri, heimlich manevrası ve kalp masajı gibi hayat kurtaran ilk yardım uygulamalarını maket üzerinde gösterdi ve kalp krizi konusunda hayati bilgiler paylaştı. Ameliyathane Hizmetleri Programı öğretim elemanları, ameliyat öncesi ve sonrası dikkat edilmesi gereken bakım, beslenme ve anestezi süreçleri hakkında aydınlatıcı bilgiler verdi. Son olarak, Diyaliz Programı öğretim elemanları ve öğrencileri, hazırladıkları görsellerle bilinçli su tüketiminin ve böbrek sağlığının önemine dikkat çekerek, soru-cevap etkinlikleriyle ziyaretçilerin bu konudaki bilinç düzeyini ölçtü ve su ikram ederek farkındalık oluşturdu" dedi.
07 Aralık 2025 Pazar - 10:47 Kışın terin soğuması ve ani hareketsizlik kas yaralanmalarına davetiye çıkarıyor Soğuk havalarda dışarı çıkarken kalın giyinilmesi ve su tüketiminin önemini vurgulayan Fizyoterapist Reşat Hamurcu, egzersiz sonrası vücudu aniden soğutmanın ve terin üzerinde kurumasına izin vermenin ciddi kas yaralanmalarına neden olabileceğini belirtti. Düzce Atatürk Devlet Hastanesi Fizik Tedavi Merkezi Müdür Yardımcısı Fizyoterapist Reşat Hamurcu, kış aylarında soğuyan havalarla birlikte vatandaşların eve kapandığını, buna bağlı olarak fiziksel aktivitelerin azaldığını söyledi. Hareketsizliğin kas ve eklem rahatsızlıklarını beraberinde getirdiğine dikkati çeken Hamurcu, şunları kaydetti: "Sürekli evde bulunanlar ufak aktiviteler yapabilirler. Dışarıya çıkacak vatandaşlarımız ise sokağa çıkmadan önce 10-15 dakika evde ısınma hareketleri yapmalı. Dışarı çıkarken kalın ve pamuklu giysiler tercih edilmeli. Terlendiği zaman o terin soğuması ile büyük kas yaralanmaları ortaya çıkabiliyor. Su tüketimini artırmamız gerekiyor. Kışın su tüketimi daha az gibi görünüyor ama kasların elastik sitemini korumak için su ihtiyacımız var" dedi. Hamurcu, egzersiz veya yürüyüş sonrası vücudu aniden soğutmanın riskli olduğunu vurguladı. Teknolojik aletlerin kullanımına bağlı duruş bozukluklarına da değinen Reşat Hamurcu, "Evde internet, televizyon ve telefonla geçirilen vakit artıyor. Bu durum postürümüze (duruş) zarar veriyor. Sabit pozisyonda uzun süre kalmamak ve hareket halinde olmak sağlığımız için önemlidir" ifadelerini kullandı.
Malatya diyabet oranında Türkiye’de ilk sırada
14 Kasım 2025 Cuma - 15:31 Malatya diyabet oranında Türkiye’de ilk sırada Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Lezan Keskin, diyabetin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla artan bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Lezan Keskin, diyabetin önlenebilir, kontrol altına alınabilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu da söyledi. Doç. Dr. Lezan Keskin, Dünya Diyabet Günü’nün tarihine değinerek, "Bugün 14 Kasım, Dünya Diyabet Günü. 1921 yılında insülini keşfederek milyonlarca şeker hastasının tedavisini mümkün kılan ve 1923 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü alan Kanadalı Dr. Frederick Banting’in doğum günü. Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Diyabet Federasyonu, bilime yaptığı katkıya saygı göstermek amacıyla bugünü tüm dünyada Diyabet Günü olarak kabul etmiştir" dedi. "Diyabet, vücuttaki tüm sistemleri etkileyen kronik bir hastalıktır" Diyabetin yalnızca kan şekerinin yükselmesiyle sınırlı olmadığını ifade eden Doç. Dr. Lezan Keskin, hastalığın bütün organ ve sistemleri etkileyen ciddi sonuçlara yol açtığını söyledi. "Diyabet, pankreastan salgılanan insülin hormonunun yokluğu, eksikliği veya etkisizliği sonucu kan şekeri yüksekliğiyle seyreden ciddi, kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Kan şekerinin yükselmesiyle birlikte damarlar aracılığıyla vücudun her noktasına ulaşarak hücre, organ ve sistemleri etkiler. Bu durum, mikrovasküler ve makrovasküler komplikasyonlara neden olur" şeklinde konuştu. Kalp, böbrek ve göz sağlığı risk altında Doç. Dr. Lezan Keskin, diyabetin uzun vadede beyinde inme ve felç, gözde görme kaybı ve körlük, kalpte ise koroner arter hastalıkları ve kalp krizi riskini artırdığını belirterek, "Sinir sisteminin etkilenmesiyle diyabetik nöropati gelişir. Bu durum el ve ayaklarda uyuşma, yanma, karıncalanma gibi belirtilerle kendini gösterir. Böbreklerde diyabetik nefropatiye yol açarak zamanla diyaliz gerektiren son dönem böbrek yetmezliğine ilerleyebilir. Diyaliz ünitelerindeki hastaların büyük bir kısmını diyabetik bireyler oluşturmaktadır" ifadelerini kullandı. "Diyabet, kişinin yaşam kalitesini ve özgürlüğünü etkiler" Diyabet yalnızca organ kaybına değil, bireyin yaşam kalitesinin, özgürlüğünün ve geleceğinin kaybına da neden olabileceğini aktaran Doç. Dr. Lezan Keskin, yeni tanı konulan diyabet hastalarının genellikle çok su içme, sık idrara çıkma ve fazla yemek yeme şikayetleriyle başvurduğunu belirtti. Ayrıca bulanık görme, kadınlarda tekrarlayan enfeksiyonlar, erkeklerde ise cinsel fonksiyon bozukluklarının da diyabetin erken belirtileri arasında olduğunu söyledi. Tanı ve test süreci Diyabet tanısında laboratuvar testlerinin önemine değinen Doç. Dr. Lezan Keskin, "Açlık kan şekeri 126 mg/dl’nin, tokluk kan şekeri 200 mg/dl’nin üzerinde ise diyabet tanısı konulabilir. Ayrıca Hemoglobin A1c testi, son üç aylık kan şekeri ortalamasını gösterir ve yüzde 6,5’in altında olmasını isteriz. A1c değerindeki her yüzde birlik artış, komplikasyon riskini artırır" dedi. Diyabet türleri ve tedavi yaklaşımları Doç. Dr. Lezan Keskin, diyabetin farklı alt tipleri bulunduğunu belirterek, "Tip 1 diyabet genellikle genç yaşlarda görülür ve pankreasta insülin üretimi yok denecek kadar azdır. Bu nedenle tedavide insülin kullanımı zorunludur. Tip 2 diyabet ise tüm vakaların yüzde 90’ını oluşturur. Genetik yatkınlık, obezite, hipertansiyon ve yüksek kolesterol bu türün önemli nedenleridir" şeklinde konuştu. Doç. Dr. Lezan Keskin, gebelikte ortaya çıkan gestasyonel diyabetin de anne ve bebek sağlığı açısından dikkatle takip edilmesi gerektiğini de belirterek bazı ilaçlar, enfeksiyonlar ve pankreas cerrahilerinin de diyabet gelişiminde rol oynayabileceğini ifade etti. "Yaşam tarzı değişikliği tedavinin temelidir" Doç. Dr. Keskin, diyabetin önlenebilir ve kontrol altına alınabilir bir hastalık olduğunu ifade ederek, "Amacımız kan şekeri düzeylerini normal seviyelerde tutmak ve ideal kiloya ulaşmak. Bunun için düzenli beslenme, aktif bir yaşam tarzı, sigara ve alkolün bırakılması en az ilaç tedavisi kadar önemlidir. Gerekli durumlarda insülin ve oral antidiabetikler tedavide en önemli desteklerimizdir" ifadelerini kullandı "Malatya diyabet oranında Türkiye’de ilk sırada" Doç. Dr. Lezan Keskin, ülke ve il düzeyindeki diyabet verilerini de paylaşarak, "2010 yılında yapılan Türkiye Obezite ve Diyabet Prevalans çalışmasında ülkemizde diyabet oranı yüzde 13,7 iken, Malatya’da bu oran yüzde 21 ile ilk sırada yer aldı. Bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde" dedi. "Bir adım atın yarına sağlıkla ulaşın" Doç. Dr. Lezan Keskin, diyabet farkındalığını artırmak amacıyla Malatya’da düzenlenecek etkinliğe tüm vatandaşları davet ederek, "16 Kasım Pazar günü 100. Yıl Parkı’nda gerçekleştireceğimiz yürüyüşte Malatya halkını ‘Bir adım atın, yarına sağlıkla ulaşın’ sloganıyla diyabet farkındalığına ortak olmaya davet ediyoruz" diye konuştu.
Medicana Sağlık Grubu Diyetisyeni Doğan: "Her yıl 125 bin çocuk gıda zehirlenmesinden ölüyor"
14 Kasım 2025 Cuma - 14:59 Medicana Sağlık Grubu Diyetisyeni Doğan: "Her yıl 125 bin çocuk gıda zehirlenmesinden ölüyor" Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Sena Nur Doğan, "Her yıl 5 yaş altındaki 125 bin çocuk gıda zehirlenmesi nedeniyle yaşamını yitiriyor. Çocukların bağışıklık sistemi tam gelişmediği için gıda hijyeni, güvenli su kullanımı ve dışarıdan alınan hazır gıdalar konusunda dikkat son derece hayati" dedi. Medicana International Ankara Hastanesi Feel Well Beslenme ve Yaşam Tasarımı Uzmanı Diyetisyen Sena Nur Doğan, her yıl yaklaşık 450 bin kişinin güvensiz gıda nedeniyle hayatını kaybettiğini ve bu ölümlerin yüzde 30’unun çocuklarda görüldüğünü belirtti. Gıda zehirlenmesinin genellikle birkaç gün içinde düzeldiğini ancak ağır susuzluk (dehidratasyon), böbrek yetmezliği, sepsis, çoklu organ yetmezliği ve kronik hastalığı olan kişilerde ölümle sonuçlanabileceğini vurgulayan Doğan, özellikle çocukların risk altında olduğuna dikkat çekti. "Her yıl 125 bin çocuk gıda zehirlenmesinden ölüyor" Doğan, 5 yaş altı çocukların dünyada gıda kaynaklı hastalıklardan en çok etkilenen grup olduğunu belirterek şunları söyledi: "Her yıl 600 milyon kişi güvensiz gıda nedeniyle hastalanıyor, 420 bin kişi yaşamını kaybediyor. Bu ölümlerin yüzde 30’u 5 yaş altı çocuklarda görülüyor. Her yıl 5 yaş altındaki 125 bin çocuk gıda zehirlenmesi nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bunun nedenleri arasında çocukların bağışıklık sistemlerinin tam gelişmemiş olması, mide asidinin daha düşük olması nedeniyle bakterileri öldürme kapasitesinin zayıf olması ve düşük vücut ağırlığı nedeniyle dehidrasyonun etkilerini daha ağır yaşamaları yer alıyor. Bu nedenle çocuklarda gıda hijyeni, güvenli su kullanımı ve dışarıdan alınan hazır gıdalara dikkat çok daha hayati." "Şüpheleniyorsanız atın, sağlığınız çöp poşetinden değerli" Şüpheli gıdaların kesinlikle tüketilmemesi gerektiğini vurgulayan Diyetisyen Sena Nur Doğan, ‘sağlığın çöp poşetinden değerli’ anlayışının benimsenmesi gerektiğini belirterek, dikkat edilmesi gereken noktaları şöyle sıraladı: "Şişmiş veya bombe yapmış konserve kutuları, kavanoz kapakları botulizm riski nedeniyle asla tadına bile bakılmadan çöpe atılmalıdır. Oda sıcaklığında 2 saatten uzun beklemiş tavuk, kıyma, deniz ürünleri ve sütlü yemekler kesinlikle tüketilmemelidir. Özellikle sıcak havada ‘2 saat kuralı’ çok önemlidir. Kötü koku, rengi bozulmuş, sümüksü hale gelmiş et, tavuk, balık; kapağı açıldığında gaz fışkıran konserve, reçel, turşular tüketilmemelidir. Ekmek, peynir, sos veya mezelerde oluşan görünür küf tabakasının yalnızca üst kısmını almak doğru değildir. Küf kökleri gıdanın içine kadar yayılmış olabileceği için ürün tamamen atılmalıdır. Son kullanma tarihi geçmiş ürünler kesinlikle tüketilmemelidir." İklim değişikliği gıda zehirlenmesi riskini artırıyor İklim değişikliğinin gıda zehirlenmesi riskini artırdığını da belirten Doğan, "Artan sıcaklık ve nem, bakterilerin gıdalarda daha hızlı çoğalmasına neden oluyor. Sıklaşan aşırı yağış ve sel baskınları ise kanalizasyonun içme suyu sistemlerine karışma riskini artırıyor. Gıda zincirinde soğuk zincirin bozulma ihtimali artıyor. İklim değişikliği ile ishal ve gıda kaynaklı enfeksiyonların artacağı öngörülüyor. Yoksulluk, yetersiz altyapı ve iklim krizi birleştiğinde, gıda zehirlenmesi hem sağlık hem de ekonomi açısından göründüğünden çok daha büyük bir yük oluşturuyor" diye konuştu.
Van’da "prenses doğum" dönemi başladı
14 Kasım 2025 Cuma - 14:34 Van’da "prenses doğum" dönemi başladı Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde başlatılan epidural (prenses) doğum uygulamasıyla, anne adayları ağrı hissetmeden ve konforlu bir şekilde normal doğum yapıyor. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde epidural (prenses) doğum uygulaması başlatıldı. Yeni uygulamayla anne adayları, belden anestezi yöntemiyle ağrı hissetmeden, konforlu bir şekilde normal doğum yapabiliyor. Kadın Doğum Kliniği’nde başlatılan epidural doğum yöntemiyle, doğum sırasında yaşanan sancı korkusu ortadan kalkıyor. Uygulama sayesinde anne adayları bilinci açık bir şekilde doğum yaparken, bebeklerini ağrısız bir şekilde kucaklarına alabiliyor. "Prenses gibi bir doğum gerçekleştirebilecek" Konuya ilişkin konuşan Kadın Hastalıkları ve Doğumdan Sorumlu Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Mert Cenker Güney, epidural doğumun hem anne hem de bebek sağlığı açısından güvenli olduğunu belirtti. Bu yöntemle doğumun artık daha rahat ve konforlu bir süreç haline geldiğini ifade eden Op. Dr. Güney, "Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak normal doğumda yeni bir sürece başladık. İl Sağlık Müdürü’müz Op. Dr. Muhammed Tosun ve Başhekimimiz Doç. Dr. Remzi Sarıkaya’nın destekleriyle başlattığımız projeyle, epidural doğum olarak bilinen ve halk arasında ‘prenses doğum’ şeklinde adlandırılan yöntemi hastalarımıza sunmaya başladık. Bu uygulama sayesinde, hastalarımız doğumun aktif fazına geçtikleri 4 ila 6 santimetre açıklık döneminde, anestezi ekibimizin desteğiyle belden yapılan uygulama sonucu ağrılarını hissetmeden süreci sürdürebilecekler. Böylece anne adayları, aktif eylem sırasında yaşanan şiddetli ağrı ve sancılardan etkilenmeden, konforlu ve ağrısız bir şekilde prenses gibi bir doğum gerçekleştirebilecek" dedi. Bu yöntem sayesinde normal doğumdan korkuya yol açan şikâyetlerin büyük ölçüde azaldığını dile getiren Güney, "Hasta uyumuyor, doğumun farkında oluyor ve bebeğiyle ten tene temas sürecini normal doğumla aynı şekilde yaşayabiliyor. Yani süreç tamamen normal doğum süreciyle aynı, yalnızca ağrı ve sancı minimuma indirilerek daha konforlu bir deneyim sağlanıyor" diye konuştu.
Samsun, organ bağışında Türkiye birincisi oldu
14 Kasım 2025 Cuma - 13:45 Samsun, organ bağışında Türkiye birincisi oldu Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Doku, Organ Nakli ve Diyaliz Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından yayımlanan 2024 yılı verilerine göre, Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi organ bağışında büyük bir başarıya imza attı. 9 bölge arasında yapılan değerlendirmede, Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi, kadaverik organ bağışı oranlarında (pmp) Türkiye birincisi oldu. Amasya, Giresun, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat ve Trabzon illerini kapsayan Samsun Bölge Koordinasyon Merkezi, 2024 yılında yürüttüğü kadaverik donör süreçleri, beyin ölümü bildirimleri, organ çıkarım koordinasyonu ve transfer süreçlerindeki etkin çalışmalarıyla dikkat çekti. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, bölge 2024 yılında 51 kadaverik donörle 10,270 pmp oranına ulaştı. Bu oranla nüfusa oranla Samsun, diğer illeri geçerek Türkiye birincisi oldu. İl sıralamasında da Samsun birinci Rize ikinci Bölgedeki 8 ilin kendi içinde değerlendirildiği pmp sıralamasında ise Samsun 18,15 oranıyla birinci olurken, Rize 17,12 oranıyla ikinci sırada yer aldı. Giresun, Sinop, Ordu, Amasya, Trabzon ve Tokat ise sırasıyla listede yer aldı. Başarı sıralamasında Samsun’dan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ile Rize’den Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne plaket takdim edildi. Başarı ekip çalışmasının sonucu Elde edilen başarının, uzman hekimlerden organ nakli koordinatörlerine, hastane yöneticilerinden yoğun bakım çalışanlarına, 112 ekiplerinden cerrahi nakil ekiplerine kadar yüzlerce sağlık çalışanının özverili çalışmalarının sonucu olduğunu vurgulayan Samsun İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Uras, "Kalp, karaciğer, akciğer gibi hayati organların ileri düzey yetmezliğinde tek çözüm organ naklidir. Türkiye’de ve dünyada birçok insan, organ nakli beklerken hayatını kaybetmektedir. Biz organ nakli sayılarını artırdıkça bu kayıpları azaltacağız. Sağlık Bakanlığı’mız da bu konu üzerinde titizlikle çalışmaktadır. Bu kapsamda ülkemizde dokuz tane Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Merkezi oluşturulmuştur. Bunlardan bir tanesi Samsun Bölge Koordinasyon Merkezidir. Bölgemize bağlı sekiz il bulunmaktadır. Kadavralık organ nakli son derece titiz yürütülmesi gereken bir süreçtir. Beyin ölümü gerçekleşen her hasta, organ bağışı açısından bir adaydır. Ekiplerimiz, başka bir vatandaşa umut olabilir miyiz diye büyük bir gayret göstermektedir. Samsun, organ bağışı konusunda çok büyük başarılar elde etmiştir. 2024 yılı verilerine göre Samsun, organ naklinde hem Bölge Koordinasyon Merkezleri arasında birinci, hem de il sıralamasında birinci olmuştur. Bu başarı sonucunda da Sağlık Bakanı’mız tarafından çifte plaketle ödüllendirilmiştir" ifadelerini kullandı. "e-Devlet üzerinde organ bağışı yapılabiliyor" Müdür Uras şunları söyledi: "Artık e-Devlet üzerinde organ bağışı yapabiliyor. Hastanelerimizin organ ve doku nakli birimlerinde gerekli bilgilendirmeler yapılabilir. Her bağış yeni bir yaşam demektir. Umuda ortak olun." Sağlık Bakanı’nın elinde ödül aldılar Samsun Organ Nakli Bölge Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Dr. Mehmet Kazak ise ödülü, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’ndan aldı.