SAĞLIK
Görünmeyen düşman, karbonmonoksit 05 Aralık 2025 Cuma - 12:45:03 Acıbadem Kayseri Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmethan Turan, karbonmonoksit gazının tatsız, kokusuz ve renksiz olması nedeniyle fark edilmeden solunabildiğini belirterek, "Özellikle tünellerde ve kapalı otoparklarda çalışanların değerlerine baktırmaları gerekiyor" dedi. Karbonmonoksit zehirlenmesinin içeriğinde karbon olan maddelerin yanması sonucu ortaya çıkan gazın inhalasyonu ile geliştiğini anlatan Turan, "Bu gaz renksiz, kokusuz, tatsız hatta soluyan kişiyi rahatsız etmeyecek derecede olma özelliği taşıyan bir gazdır. Kişiler bunu yavaş yavaş da alabilir, uzun süreli de alabilir. Ani ve yüksek alımlarda karbonmonoksit seviyesinin belli bir derecenin üzerine çıktığında da buna biz karbonmonoksit zehirlenmesi diyoruz" ifadelerini kullandı. "Baş ağrısı, bulantı, uykuya meyil ve en sonunda bayılma, kendinden geçme gibi sessiz bir klinik tablo" Dr. Turan, karbonmonoksit zehirlenmesinin akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrıldığını belirterek "Akut olanlarda yani ani oluşanlarda hastalar genelde çok bir şey hissetmez. Birazcık baş ağrısı, bulantı, uykuya meyil ve en sonunda bayılma, kendinden geçme gibi sessiz bir klinik tablo oluşturur. Hastalar uyur ve uyanamaz; bu tablo onu yoğun bakıma kadar götürür. Kronik zehirlenmelerde ise daha çok tünel işçilerinde, kapalı otopark işlerinde veya kendi evinde kapalı otopark kullanan, uzun süre egzoz gazına maruz kalan kişilerde görürüz. Kronik baş ağrısı, uykusuzluk, ajitasyon, kas ve eklem ağrıları gibi durumlar gözükür" dedi. "Kışın, zehirlenme vakaları artıyor" Farklı nedenleri olan karbonmonoksit zehirlenmesi vakalarının kışın artığına dikkat çeken Dr. Turan, "Isınmak için kömür sobaları, doğal gaz kombileri gibi cihazların bakımının iyi yapılmaması karbonmonoksit sızıntısına ve dolayısıyla zehirlenmesini artıran önemli bir faktör. O nedenle düzenli bakım ve temizliğin yapılması çok önemli. Ayrıca otomobillerin çıkardığı zehirli gaz uzun süre maruz kalmak da aynı sonuca yol açıyor" dedi. "Otopark ve tünel işçileri risk altında" Sigara içenlerde değerlerin yükseldiğini söyleyen Turan, "Normalde insanlarda karbonmonoksit hemoglobin düzeyi yaklaşık yüzde 1 ile 3 arasında olur ama sigara içenlerde bu yüzde 10’a kadar çıkabiliyor. Yani bu da bir kronik karbonmonoksit zehirlenmesi oluyor bir nevi. Bir sonraki aşaması ise az önce bahsettiğim kapalı otopark ve tünel işçilerinde oluşanlar. Onlarda da yüzde 20’ye kadar, yaklaşık yüzde 30’a kadar bazen gözüküyor. Onlar da risk altındalar. Bu kişilerin çalıştığı şartlara dikkat edilmeli" dedi. Gazın kandaki oksijen kullanımını engelleyerek ciddi organ hasarına yol açabileceğini vurgulayan Turan, "Hemoglobin hücreleri karbonmonoksite oksijenden yaklaşık 200-300 kat daha duyarlı. Bu yüzden karbonmonoksit hemen bağlanıyor, oksijen serbest dolaşıyor ve hücrelere verilemiyor. Bu durum tüm organlarda oksijen eksikliğine neden olur. Kalpte olursa kalp krizi, böbrekte olursa böbrek yetmezliği, beyinde olursa felç gibi ciddi sonuçlara kadar gidebilir" diye konuştu. "Baş ağrısı ve halsizlik karbonmonoksitin ilk işaretleri olabilir" Halsizlik, baş dönmesi, bayılma, uykusuzluk gibi şikâyetlerin önemsenmesi gerektiğini dile getiren Turan, "Akut durumda ani kalp krizi, felç, solunum durması gibi durumlar gelişebilir. Bu nedenle karbonmonoksitin nereden çıkabileceğini bilmek ve buna göre önlem almak çok önemli. Eğer kapalı ve egzoz gazının yoğun olduğu ortamlarda sık bulunuyorsak, bu tür şikâyetlerimiz varsa mutlaka doktora başvurup kan gazı dediğimiz değerde hemoglobin düzeylerine baktırmalarını öneriyorum" uyarısında bulundu.
05 Aralık 2025 Cuma - 12:33 Kepez’den önce göz taraması, sonra gözlük Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz, ilçedeki 97 okulda 20 bin 534 öğrenciye yapılan göz sağlığı taramasının ardından, görme sorunu tespit edilen öğrencilere gözlüklerini teslim etti. Kepez Belediyesi, öğrencilerin görme sorunlarının erken tespiti amacıyla yürüttüğü ücretsiz göz sağlığı taramalarına aralıksız devam ediyor. Belediye Sağlık Merkezi tarafından 2025–2026 Eğitim ve Öğretim yılının ara tatiline kadar 82 okulda 18 bin 137 öğrenciye göz taraması yapılmıştı. Okulların açılmasının ardından sürdürülen çalışmalarla birlikte tarama yapılan okul sayısı 97’ye, kontrol edilen öğrenci sayısı ise 20 bin 534’e ulaştı. Kepez Belediyesi, bir yandan sağlıklı nesiller için okullarda göz taramalarını sürdürürken, diğer yandan da hayırseverlerin destekleriyle göz bozukluğu tespit edilen öğrencilere gözlük desteğinde bulunuyor. Ara tatil öncesi yapılan taramalarda bin 917 öğrencinin gözlerinde problem tespit edilmişti. Güncellenen verilerle birlikte bu sayı 2 bin 747 çocuğa ulaştı. Okullarda göz taramalarına devam Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz, okullardaki taramalarda görme problemi tespit edilen öğrencileri aileleri ile beraber bir kez daha makamda kabul ederek, gözlüklerini teslim etti. Göz taraması kapsamında bugüne kadar 97 okulda 20 bin 534 çocuğun göz sağlığının kontrol edildiğini, gözlerinde problem tespit edilen öğrenci sayısının ise 2 bin 747’ye ulaştığını açıkladı. Başkan Kocagöz, "Okullarda taramalarımız devam ediyor. Sağ olsunlar hayırseverlerimiz sayesinde, çocuklarımızın gözlük ihtiyaçlarını da karşılayacağız. Çünkü çocuklar bizim geleceğimiz, her şeyimiz. Onları kendi evlatlarımızdan ayırmıyor, çok seviyoruz. Onlar için ne gerekiyorsa yapacağız. Hiçbir zaman yalnız değilsiniz, Kepez Belediyesi her zaman yanınızda olacak" dedi.
05 Aralık 2025 Cuma - 12:14 Zayıflama iğnelerinin alzheimer tedavisinde kullanılması araştırılıyor Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Talip Asil, obezite tedavisinde kullanılan bazı enjeksiyonların Alzheimer hastalığının ilerleyişini yavaşlatabileceğine ilişkin yeni bilimsel bulguların, "bilim dünyası açısından dikkat çekici ve umut verici" olarak değerlendirildiğini söyledi. İngiltere’de Imperial College London tarafından yürütülen araştırmada, metabolizma ve iştah düzenlenmesi amacıyla kullanılan enjeksiyon tedavilerinin Alzheimer hastalığındaki beyin hücresi kaybını yavaşlatabileceği ortaya konuldu. Nature Medicine dergisinde yayımlanan çalışmada, yaş ortalaması 71 olan 169 Alzheimer hastası bir yıl boyunca takip edildi. Hastaların bir bölümüne metabolizmayı düzenleyici etkisi bulunan enjeksiyon tedavisi uygulanırken, diğer gruba plasebo verildi. Bir yıllık değerlendirme sonunda, tedavi uygulanan grupta beyin hacmi kaybının plasebo grubuna kıyasla yaklaşık yüzde 50 daha az olduğu belirlendi. Ayrıca bilişsel işlevlerde yüzde 18 oranında daha olumlu sonuçlar elde edildi. "Amiloid Odaklı Tedavilerin Ötesine Geçilebilir" Araştırmayı değerlendiren Prof. Dr. Talip Asil, "Alzheimer hastalığında uzun yıllardır çoğunlukla beyindeki amiloid birikimleri hedef alınıyordu. Bu araştırma ise tamamen farklı biyolojik yolların da tedavide etkili olabileceğine işaret ediyor. Metabolizma üzerinde etkili ilaçların beyin üzerinde koruyucu etki gösterebilmesi, yeni bir tedavi stratejisinin kapılarını aralayabilir" dedi. "Güvenliği Bilinen Tedavilerin Yeniden Kullanılması Süreci Hızlandırabilir" Prof.Dr. Asil, "Yeni bir molekül geliştirmek uzun yıllar alırken, mevcut tedavilerin farklı hastalıklarda test edilmesi hastalara daha hızlı fayda sağlayabilir. Araştırma ekibi, elde edilen sonuçların daha büyük gruplar üzerinde yapılacak yeni klinik çalışmalarla desteklenmesi gerektiğini belirtiyor. Çalışmanın, demans ve Alzheimer tedavilerine yönelik yeni tedavi modelleri için güçlü bir bilimsel temel oluşturabileceği değerlendiriliyor" diye konuştu.
Sağlık Müdürü Asiltürk 112 Çağrı Merkezinde göreve katıldı
03 Aralık 2025 Çarşamba - 12:00 Sağlık Müdürü Asiltürk 112 Çağrı Merkezinde göreve katıldı Acil Sağlık Hizmetleri Haftası dolayısıyla Diyarbakır İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Emre Asiltürk, 112 Acil Çağrı Merkezini ziyaret ederek merkezin çalışmalarını yerinde inceledi. Ziyareti sırasında çağrı masasına geçip gelen ihbarları bizzat karşılayan Asiltürk, 112 ekiplerinin görev sürecine doğrudan dahil oldu. Asiltürk, çağrı masasından gelen ihbarları karşılayarak vatandaşların taleplerine doğrudan yanıt verdi. 112 operatörleriyle birlikte vaka yönlendirme sürecini takip eden Asiltürk, telsiz bağlantısı üzerinden sahada görev yapan acil sağlık ekiplerinin Acil Sağlık Hizmetleri Haftasını kutladı. 112 çalışanlarıyla sohbet eden Asiltürk, personelin çalışma koşulları, karşılaştıkları zorluklar ve ihtiyaçları hakkında bilgi aldı. Merkez çalışanları, Asiltürk’ün doğrudan görev sürecine katılmasından duydukları memnuniyeti dile getirdi. Asiltürk, 112 Çağrı Merkezi ziyaretinin ardından 10 No’lu ve 35 No’lu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonlarını ziyaret ederek ekiplerle bir araya geldi. Asiltürk ziyarette, personelin görüş ve önerileri dinlerken, istasyonların fiziki ve teknik ihtiyaçları yerinde değerlendirildi. Asiltürk, tüm personelin haftasını kutlayarak fedakarlıkla yürüttükleri görevlerinden dolayı teşekkür etti. İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Emre Asiltürk, ’’112 Acil Çağrı Merkezi, vatandaşla ilk temasın kurulduğu en kritik noktadır. Bugün burada çağrı masasına oturarak vatandaşlarımızın sesine doğrudan kulak verdik. Bu sadece sembolik bir ziyaret değil, sahadaki ekiplerimizin fedakârlığını yerinde görmek, onların moral ve motivasyonunu güçlendirmek açısından da büyük önem taşıyor’’ dedi. Asiltürk, 112 çalışanlarının gece gündüz demeden görev yaptıklarını vurgulayarak, ’’Acil sağlık personelimiz, zamanla yarışarak hayat kurtarıyor. Onların yanında olmak, ihtiyaçlarını sahada dinlemek ve teşekkürümüzü yüz yüze iletmek bizim için bir sorumluluktur’’ diye konuştu.
Sivas Devlet Hastanesi doktorlarından büyük başarı
03 Aralık 2025 Çarşamba - 11:20 Sivas Devlet Hastanesi doktorlarından büyük başarı Sivas Devlet Hastanesi doktorları, B grubu ikinci basamak statüsünde olmasına rağmen ilk kez ‘laparoskopik nefrektomi’ ameliyatını başarıyla gerçekleştirdi. Böbrek fonksiyonunu tamamen kaybeden 71 yaşındaki Sultan Uzundal, kapalı yöntemle yapılan ameliyatla sağlığına kavuştu. Sivas’ta yaşayan 71 yaşındaki Sultan Uzundal, böbrek ağrısı şikayetleri üzerine Sivas Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan değerlendirmede hastanın öncelikle tomografisi çekildi. Tomografi sonuçlarında Uzundal’ın böbreklerinden birinin fonksiyonlarını tamamen yitirdiği ve "atrofik böbrek" haline geldiği belirlendi. Doktorlar, çürümüş durumdaki bu böbreğin hastada uzun süreli ağrıya neden olduğunu değerlendirerek nefrektomi (böbreğin alınması) ameliyatına karar verdi. Ameliyatta ise hastanın vücuduna kalem genişliğinde yaklaşık üç tane giriş açıldı. Böbreğin dışarı alınması için ise 3 ile 4 santimetre arasında değişen ek bir kesi uygulandı. Cerrahi ekip, böbreği karın içindeki özel torbalar aracılığıyla güvenli şekilde vücuttan çıkardı. Ayrıca Sivas Devlet Hastanesi, ikinci basamak B grubu bir hastane olmasına rağmen bu operasyonu ilk kez gerçekleştirmesiyle dikkat çekti. Ortalama ilçe devlet hastaneleri seviyesinde hizmet veren hastanede laparoskopik (kapalı) yöntemle yapılan nefrektomi, kurum adına önemli bir başarı olarak kayıtlara geçti, Konuya ilişiklin açıklamalarda bulunan Üroloji Uzmanı Operatör Dr. Ali Ünal ise zorlu bir ameliyat yaptıklarını belirterek, hastanın durumunun iyi olduğunu söyledi. "Çok zor olduğunu biliyoruz" Çürümüş olan böbreğin ağrıya neden olduğunu söyleyen Ali Ünal, "Hastamız yaklaşık 2 hafta önce hastanemize başvurdu. Hastamızın defalarca tekrar eden taş öyküleri vardı ve yaklaşık 25 yıl önce aynı taraftan açık taş cerrahisi geçirmişti. Hastamız bize ağrı şikayetiyle başvurdu. Biz hastayı değerlendirdiğimizde tomografisini çektik tomografisinde böbreğin fonksiyonlarını kaybettiği yani atrofik (çürümüş) böbreği vardı ve biz bu çürümüş böbreğin ağrıya neden olacağını düşündük, nefrektomi (böbreğin alınması) kararını verdik. Bu ameliyatı özel kılması Sivas Devlet Hastanesi olarak biz 2’nci basamak B grubu bir hastaneyiz. Yani ortalama ilçe devlet hastaneleri kalitesinde bir hizmet vermeye çalışıyoruz. Birincisi biz Sivas Devlet Hastanesi’nde bu ameliyatı yaptık, ikinci özel kılan şey bu ameliyatı laparoskopik (kapalı) olarak yaptık. Üçüncüsü bu hastanın yaklaşık 25 yıl önce bir açık üreter taşı cerrahisi vardı ve bizim cerrahi yaptığımız tarafla aynı taraftaydı. Burada sekonder vaka dediğimiz tekrar mükerrer ikinci yapılan ameliyatlarda özellikle anatominin bozulduğu bu yüzden laparoskopik ameliyatların çok zor olduğunu biliyoruz. Bizim için özel kılan buydu bizde laparoskopik olarak tamamladık" dedi. "Böbreği özel torbalarla dışarıya alıyoruz" Ünal, kameralar yardımı ile içeriye baktıklarını belirterek, "Bu ameliyatta hastamızda yaklaşık 3 tane kalem kadar giriş açıyoruz. Daha sonra böbreği çıkarmak için yaklaşık 3 ile 4 santimetrelik bir kese açıp oradan böbreği içerideki özel torbalarımızla dışarı alıyoruz. Şuanda hastamızın 3 tane kesi var. 2 tanesi 1 santimetre, 1 tanesi 3 ile 4 santimetre arasında bir kesisi var. Bu ameliyatlarda kalem girişi kadar girişlerle kameralarla içerisine baktık, hastanın böbrek çevresindeki dokuların yapışık olduğunu, anatominin bozulduğunu ve bu ameliyatın zor geçeceğini anlamıştık. Zor bir ameliyat oldu. Genel Cerrahi Uzmanımız Op. Dr. Levent Zirek Hocamla yaklaşık 2 saatlik bir ameliyat sonrasında işlemi neticelendirdik. Hastamız şuan ameliyattan sonra 4. gününde. İlk gün hastamızın sondasını çekmiştik, 3’inci gününde direnini çektik, şuanda üzerinde herhangi bir hortumu bulunmuyor. Tamamen eve gönderilecek şekilde hazır ama hastamızın kendi isteği üzerine sosyal endikasyonlardan dolayı hastayı biz 5’inci gün taburcu etme kararı aldık" diye konuştu. "Böbreklerimde taş vardı" Sultan Uzundal ise "Böbreklerimde taş var. Bir ameliyat geçirmiştim ve taşları kırdırmıştım. Köyde rahatsız olunca hastaneye gelip hocayı bulduk. O da bizi tomografiye gönderdi. Tomografi çektirdik, sorunun ne olduğunu anlattı ve ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Geldik ameliyat olduk" şeklinde konuştu.
HIV vakalarında genç yaş gruplarında artış
03 Aralık 2025 Çarşamba - 11:00 HIV vakalarında genç yaş gruplarında artış Ege Üniversitesi HIV/AIDS Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ayşe Deniz Gökengin, HIV tanı ve tedavisinde erken teşhisin kritik önem taşıdığını belirterek, Türkiye’de vakaların son 10 yılda yükseldiğini, özellikle genç yaş gruplarında artışın dikkat çektiğini ifade etti. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda HIV vakalarında artış gözlemleniyor. Ege Üniversitesi HIV/AIDS Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ayşe Deniz Gökengin, HIV tanı ve tedavisinde erken teşhisin kritik önem taşıdığını belirterek, Türkiye’de vakaların son 10 yılda yükseldiğini, özellikle genç yaş gruplarında artışın dikkat çektiğini ifade etti. Prof. Dr. Gökengin, "Özellikle Türkiye’nin de dahil olduğu Orta ve Doğu Avrupa bölgesinde HIV vakalarındaki artış görünüyor. Türkiye, yeni HIV tanılarında en hızlı artış yaşayan ülkelerden birisi. Yıllık yeni vaka sayısı 7 bin civarında. En yüksek HIV görülme oranı geçmişte 35-45 yaş grubunda iken, son yıllarda 25-35 yaş aralığında yükselme yaşanıyor. Ayrıca 15-25 yaş grubunda da artış var" dedi. "Erken teşhisle uzun ve kaliteli yaşam sağlanabilir" Virüsün bulaşma yollarına dikkat çeken Prof. Dr. Gökengin, "Korunmasız cinsel ilişki, damar içi madde kullanımı, doğum sırasında anneden bebeğe geçiş ve sağlık çalışanlarında kesici-delici alet yaralanmaları, başlıca risk faktörlerini oluşturuyor. HIV tanısında erken teşhis, hem bireysel hem toplumsal açıdan önemli. Erken tanı alan kişilerin hemen tedavisine başlanarak hastalığın ilerlemesi önlenebilir. Hastalar, uzun ve kaliteli bir yaşam sürebilir. Tedavi altında kanında virüs seviyesi sıfırlanan kişiler, HIV’i cinsel yolla bulaştırmaz" ifadelerini kullandı. Tedavi yöntemlerindeki gelişmelere değinen Prof. Dr. Gökengin, geçmişe göre daha az yan etkili ve kullanımı kolay ilaçların tedaviye uyumu artırdığını belirtti. Günde çok sayıda ilaç kullanımından tek dozla devam edilebilen tedavilere geçildiğini söyleyen Prof. Dr. Gökengin, yakın zamanda uygulanmaya başlayacak olan uzun etkili enjeksiyonların iki ayda bir doz alınacağını ve hastaların günlük ilaç zorunluluğunu ortadan kaldırarak tedaviyi daha sürdürülebilir kılacağını aktardı. Yılda iki kez uygulanan enjeksiyonların ise şimdilik dirençli vakalarda ve korunma amaçlı kullanım için onay aldığını ifade eden Prof. Dr. Gökengin, "Sosyal medyada yayılan yanlış sağlık bilgileri önemli bir sorun oluşturuyor. Sağlık dışı kaynaklardan alınan bilgiler, hastaların tedaviye bakışını olumsuz etkiliyor. Bu nedenle doğru bilgiye sağlık otoriteleri ve bilimsel kaynaklar üzerinden ulaşılması gerekiyor" dedi.
Uzmanı uyardı: "Yüz felci riskine karşı soğuk havalarda yüzünüzü koruyun"
03 Aralık 2025 Çarşamba - 10:55 Uzmanı uyardı: "Yüz felci riskine karşı soğuk havalarda yüzünüzü koruyun" Soğuk havalarda yüzü korumanın çok önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Alper Nabi Erkan, "Özellikle klima karşısında uzun süre oturmamak, yüzü doğrudan soğuk havaya maruz bırakmamak gerekir. Ayrıca grip ve solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak da yüz felci riskini azaltır" dedi. Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Alper Nabi Erkan yaptığı açıklamada yüzün bir tarafındaki kasların çalışmaması sonucu ortaya çıkan asimetri durumunun "yüz felci" olarak tanımlandığını belirterek, hastalığın hem santral hem de periferik nedenlerle ortaya çıkabileceğini ifade etti. Erkan, "Santral nedenlerde genellikle yüzün alt kısmında kas fonksiyon bozukluğu görülürken, periferik tipte hastalar yüz kaslarını hareket ettiremedikleri için yüzün bir tarafında belirgin bir eğrilik oluşur. Bunun yanında tat alma bozuklukları, gözyaşı akıntısı, tükürük salgısında değişiklikler ve kulak arkasında ağrı gibi şikayetler de tabloya eşlik edebilir" diye konuştu. "Sistemik hastalıkları olan bireylerin daha dikkatli olmaları gerekir" Hastaların sabah kalktıklarında aynada yüzlerinin bir tarafında asimetri fark ettiğine vurgu yapan Prof. Dr. Erkan, "Yemek yerken suyun dışarı akması, konuşmada zorluk veya yüz kaslarında güçsüzlük gibi belirtilerle başvururlar. Yüz felcin en sık nedeni ’İdiyopatik Bell Paralizisi’ yani nedeni belli olmayan viral enfeksiyonlardır. Olguların yaklaşık üçte ikisinde de sebep bilinmiyor. Bunun dışında kulak veya tükürük bezi tümörleri, otoimmün hastalıklar, nörolojik rahatsızlıklar, travmalar ve cerrahi müdahaleler sırasında sinir zedelenmeleri de yüz felcine yol açabiliyor. Bazı hastalarda ise doğuştan gelen genetik nedenler etkili olabiliyor. Şeker hastalığı, damar tıkanıklıkları ve viral enfeksiyonlar yüz felcine yatkınlığı artırabilir. Özellikle yüz sinirini besleyen damarlarda tıkanıklık gelişmesi, felç riskini yükseltir. Bu nedenle sistemik hastalıkları olan bireylerin daha dikkatli olmaları gerekir" ifadelerini kullandı. "Erken dönemde ilaç tedavileri büyük önem taşır" Tedavideki temel hedefin iyileşmeyi hızlandırmak ve kalıcı sekelleri en aza indirmek olduğunu belirten Erkan, "Hastanın genel durumu göz önünde bulundurularak kişiye özel tedavi planları oluşturuyoruz. Erken dönemde ilaç tedavileri büyük önem taşır. Ancak bazı durumlarda cerrahi müdahaleler de gerekebilir. Uzun süreli yüz felçlerinde, fasiyal plastik cerrahi yöntemlerle hastanın yüz görünümünü normale yakın hale getirmeye çalışıyoruz. Ayrıca fizik tedavi ve rehabilitasyon da tedavi sürecinde önemli bir yer tutuyor. Masaj, egzersiz ve sakız çiğneme gibi uygulamalar iyileşmeyi hızlandırır. Ameliyat olsun ya da olmasın, tüm hastalarımıza fizik tedavi desteğini mutlaka öneriyoruz" şeklinde konuştu. "Yüzü doğrudan soğuğa maruz bırakmamak gerekir" Yüz felcinden korunmak için alınabilecek önlemler hakkında da bilgi veren Erkan, "Soğuk havalarda yüzü korumak çok önemli. Özellikle klima karşısında uzun süre oturmamak, yüzü doğrudan soğuk havaya maruz bırakmamak gerekir. Ayrıca grip ve solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak da yüz felci riskini azaltır. İdiyopatik yüz felci vakalarının yüzde 90’ı kendiliğinden iyileşebilir. Ancak ilaç tedavisiyle bu süreci hızlandırıyor ve tam iyileşme oranını artırıyoruz. Kalıcı durumlarda ise cerrahi ve estetik uygulamalarla hastalarımızın yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefliyoruz" diye konuştu. Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak her yıl düzenledikleri ’Başkent Kulak Burun Boğaz Günleri’nin bu yıl 21’incisini gerçekleştirdiklerini anlatan Erkan, "Bu yılki toplantının ana teması ’Fasiyal Paralizi ve Rekonstrüksiyon Yöntemleri’ oldu. Yüz felci geçiren ve kalıcı sekel kalan hastalarda uygulanan cerrahi yöntemleri ele alacağız. Ayrıca canlı cerrahi uygulamalarıyla meslektaşlarımızla deneyimlerimizi paylaşacağız. Tüm hekimlerimizi bu bilimsel etkinliğe davet ediyoruz" diyerek sözlerini tamamladı.
Karbonmonoksit zehirlenmelerine kış uyarısı: "Baş ağrısı bile ihmal edilmemeli"
03 Aralık 2025 Çarşamba - 10:29 Karbonmonoksit zehirlenmelerine kış uyarısı: "Baş ağrısı bile ihmal edilmemeli" Manisa Şehir Hastanesi Acil Tıp Uzmanı Berna Kalender Alyanak, kış aylarında artan karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı vatandaşları uyararak, "Basit bir baş dönmesi, baş ağrısı, sersemlik hissi, halsizlik, bilinç kapalılığı, koma, hatta beyin ölümüne kadar geniş bir yelpaze ile karşımıza gelebilir" dedi. Manisa Şehir Hastanesi Acil Tıp Uzman Hekimi Dr. Berna Kalender Alyanak, kış aylarında karbonmonoksit zehirlenmelerinin ciddi şekilde arttığını belirterek vatandaşları uyardı. Kış aylarında karbonmonoksit zehirlenmelerinde artış yaşandığına dikkat çeken Alyanak, "Karbonmonoksit zehirlenmelerindeki en büyük risk faktörü iyi çalışmayan ısınma sistemleridir. Bacası çekmeyen odun kömür sobaları, bacasız çalışan gaz sobaları, şofbenler, kapalı ortamlarda yıkılan mangallar, yangınlar en sık karşınıza çıkan zehirlenme nedenleridir" dedi. Karbonmonoksit zehirlenme şüphelerinde basit bir baş ağrısının dahi ihmal edilmemesi gerektiğini belirten Alyanak, semptomların geniş bir yelpazeye sahip olduğunu söyledi. Alyanak, "Öncelikle eğer karbonmonoksit gazına maruz kalabileceğimiz bir ortamdaysak ne gibi semptomlar yaşayacağımızı iyi bilmemiz lazım. Çünkü karbonmonoksit zehirlenmesi acil tıbbi yardım gerektiren bir durumdur. Basit semptomlardan ağır semptomlara kadar geniş bir çerçeve içerisinde tablolarla karşılaşabiliyoruz. Çünkü karbonmonoksit gazı en çok oksijene ihtiyacımız olan organlarımızı etkiler. Bunun da başında beynimiz ve kalbimiz gelir. Basit bir baş dönmesi, baş ağrısı, sersemlik hissi, halsizlik, bilinç kapalılığı, koma, hatta beyin ölümüne kadar geniş bir yelpaze ile karşımıza gelebilir. Aynı zamanda kardiyak etkilerinden dolayı göğüs ağrısı, nefes darlığı, kalp ritim bozuklukları, kalp krizleri ve ani kalp ölümlerle karşılaşabiliyoruz. Bunun yanı sıra bulantı, kusma ve nefes darlığı da en sık duyduğumuz semptomlar arasında" ifadelerini kullandı. Karbonmonoksit zehirlenme şüphelerinde yapılması gerekenler hakkında bilgi veren Alyanak, "İlk yapmamız gereken, ortamın kapı ve penceresini açarak hava sirkülasyonu sağlayarak karbonmonoksit gazını tahliye etmemiz gerekmekte. Eğer çıkarabiliyorsak, mutlaka etkilenen kişileri temiz havaya çıkarmalı ve hemen 112 ekiplerini aramalıyız" dedi. Karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı önlem alınması gerektiğini ifade eden Alyanak, "Kar kış mevsiminde maalesef bu olaylarla sıkça karşılaşıyoruz. Bunları en aza indirgemek için bizlerde önlemlerimizi almalıyız. Neler yapabiliriz? Öncelikle baca ve ısınma sistemlerinin düzenli kontrolü ve temizliği çok önemli. Aynı zamanda odun ve kömür sobalarının gece yatarken söndürülmesi ve mümkünse eğer lodoslu havalardaysa hiç yakılmaması gerekmektedir" diye konuştu.
"Laparoskopik tekniklerle hızlı iyileşme mümkün"
03 Aralık 2025 Çarşamba - 10:01 "Laparoskopik tekniklerle hızlı iyileşme mümkün" Laparoskopik (kapalı) yöntemlerin genel cerrahi pratiğinde sık kullanıldığını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Aslan, "Safra kesesi ameliyatları (kolesistektomi), karın ön duvarı fıtıkları, kasık fıtıkları ile mide fıtığı ve reflü cerrahisinde laparoskopik yaklaşımlar yaygın olarak uygulanmaktadır. Kapalı yöntemle daha küçük cerrahi kesiler, daha az ameliyat sonrası ağrı, işe ve günlük hayata daha hızlı dönüş ve uygun hasta seçimiyle enfeksiyon ve yara yeri sorunlarının azalması hedeflenir" dedi. VM Medical Park Kocaeli Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Aslan, laparoskopik cerrahi uygulamaları, onkolojik cerrahi süreçleri ve onkoplastik meme genel yaklaşımlar hakkında bilgilendirmede bulundu. Doç. Dr. Aslan, ultranasyonel ve uluslararası kılavuzlara dayanan cerrahi tekniklerin hasta güvenliği ve iyileşme sürecine katkı sağladığını söyledi. "Amaç ağrıyı azaltmak ve hayata daha hızlı dönmek" Laparoskopik yöntemlerin genel cerrahi pratiğinde sık kullanıldığını söyleyen Doç. Dr. Aslan, "Safra kesesi ameliyatları (kolesistektomi), karın ön duvarı fıtıkları, kasık fıtıkları ile mide fıtığı ve reflü cerrahisinde laparoskopik yaklaşımlar yaygın olarak uygulanmaktadır. Laparoskopi operasyonlarında karın duvarına açılan küçük girişlerden kamera ve ince aletlerle işlem yapılır. Bu yöntemle daha küçük cerrahi kesiler, daha az ameliyat sonrası ağrı, işe ve günlük hayata daha hızlı dönüş ve uygun hasta seçimiyle enfeksiyon ve yara yeri sorunlarının azalması hedeflenir. Muayene, görüntüleme ve genel sağlık durumu birlikte değerlendirilerek laparoskopik karar verilir. Her hasta için kapalı yöntem uygun olmayabilir, gerektiğinde açık cerrahi tercih edilebilir" şeklinde konuştu. "Kanser cerrahisinde izlenen yol ve hedefler" Cerrahi onkoloji alanındaki uygulamalara da değinen Aslan, şu bilgileri paylaştı: "Sindirim sistemi ve karın içi organ kanserlerinde hem laparoskopik hem açık cerrahi teknikleri kullanılabilir. Temel hedefimiz tümörü onkolojik prensiplere uygun şekilde çıkarmak ve gerekli lenf nodu diseksiyonunu yapmaktır. Yemek borusu, mide, kolon, rektum, pankreas ve böbrek üstü bezi (adrenal) kitlelerinin cerrahi tedavileri örnek uygulama alanlarıdır. Hangi hastada hangi yöntemin ve zamanlamanın uygun olduğu; hastanın tüm klinik ve radyolojik verileri ile konsey kararları eşliğinde belirlenir. Multidisipliner çalışma da önemlidir. Gerekirse kemoterapi, radyoterapi, endoskopi ve girişimsel radyoloji gibi branşlarla birlikte karar alıyoruz. Onkolojik cerrahide ekip çalışması hayati önem taşır." "Onkoplastik yaklaşımlar" Meme kanseri cerrahisinde sadece kitlenin çıkarılmasının hedef olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Aslan, "Onkoplastik yaklaşımlar ile mümkün olduğunda memenin korunması veya yeniden şekillendirilmesi amaçlanır. Böylece hem onkolojik güvenlik hem de hastanın vücut algısı gözetilmiş olur. Onkoplastik planlama tümörün yeri, boyutu, memenin büyüklüğü ve hastanın genel durumu göz önünde bulundurularak bireysel olarak yapılır. Gerekli durumlarda plastik cerrahi ile iş birliği sağlanır; her hastaya aynı yöntem uygulanmaz, kişiye özel planlama gerekir" dedi. Tedavinin 4 aşaması Doç. Dr. Aslan, uyguladıkları tedavi planlama sürecini şu başlıklarla özetledi: "Ayrıntılı değerlendirme: Hasta öyküsü, fizik muayene, laboratuvar testleri ve görüntüleme sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi. Multidisipliner karar: Kanser vakalarında ilgili uzmanlar ile konsey toplantıları yapılarak en uygun strateji belirlenmesi. Bilgilendirme ve onam: Planlanan cerrahi girişimin amacı, alternatifi ve muhtemel risklerin hem sözlü hem yazılı olarak hasta ile paylaşılması. Ameliyat ve takip: Cerrahi girişim sonrası kısa ve uzun dönem takip programlarının düzenlenmesi." "Onkolojik cerrahi teknikleri kanıta dayalı uygulanır" Doç. Dr. Mehmet Aslan, "Laparoskopik ve onkolojik cerrahi teknikleri kanıta dayalı olarak uygulanmaktadır. Önemli olan uygun hasta seçimi, multidisipliner planlama ve titiz bir bilgilendirme sürecidir. Böylece hem onkolojik başarı hem de hastanın yaşam kalitesi gözetilmiş olur" ifadelerini kullandı.
Eskişehir’de toplam 26 personel ve 9 araçla gerçekçi kaza tatbikatı
03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:47 Eskişehir’de toplam 26 personel ve 9 araçla gerçekçi kaza tatbikatı Eskişehir’de toplam 26 personelin 9 araçla senaryo gereği kazada sıkışan ağır yaralılara müdahale ettiği tatbikat gerçeğini aratmadı. Tatbikatta kızı araçta ağır yaralı olan anneyi oldukça gerçekçi canlandırıp, çekim yapan kameralara da saldıran 32 yıldır sağlıkçı olan UMKE eğitmeni Fazilet Çam, "Gittiğimiz vakalarda çok daha acı olaylar ve ölümcül, oradaki yaralı yakınlarımızın acısını burada hayali olarak göstermeye çalıştık. Aslında duygularımı da kattım" dedi. Odunpazarı ilçesi Ihlamurkent Mahallesi’de bulunan açık pazar alanında İl Ambulans Servisi, Eskişehir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD), İl Emniyet Müdürlüğü, Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) ve itfaiye ekiplerinin katılımıyla geniş çaplı bir tatbikat düzenlendi. Tatbikat senaryosu gereği, kafa kafaya çarpışmış iki araç içindeki yaralılara ekipler müdahale etti. Tatbikatta UMKE ve Eskişehir Osmangazi Üniversite Sağlık Meslek Yüksekokulu öğrencilerinden oluşan oyuncuların canlandırdığı yaralı yakınlarının yaktığı ağıtlar ve senaryo icabı acı çektiği anlardaki gerçeğini aratmadı. Tatbikatta kızı araçta ağır yaralı olan anneyi canlandıran 32 yıldır sağlıkçı olan UMKE eğitmeni Fazilet Çam, burada tatbik edilenden çok daha acı durumları sahada gördüğünü ve onlardan etkilenip rolünü yaptığını aktardı. Ekipler geniş çaplı katılım gösterdi İl Ambulans Servisi’nden 6 personel 2 ekip, 2 araç, AFAD’tan 7 ekip 2 araç, UMKE’den 7 personel 2 araç, itfaiyeden 4 personel 1 araç ve İl Emniyet Müdürlüğü’nden 2 personel 2 araçla tatbikatta yer aldı. Senaryo gereği, polisin güvenlik önlemi aldığı kaza mahallinde, itfaiye çıkan yangını söndürürken, AFAD ve yine itfaiye ekipleri araçta sıkışan yaralılara alan açtı. Daha sonra UMKE ve İl Ambulans Servisi ekipleri tarafından sıkıştıkları yerden çıkarılan ve ilk müdahaleleri yapılan yaralılar, ambulanslarla hastanelere kaldırıldı. "Hakikaten gerçeğini aratmadı" Eskişehir Acil Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı, "Bu tatbikatta Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, AFAD, Trafik Şube Müdürlüğü ve UMKE ekiplerimiz yer aldı. Hakikaten gerçeğini aratmadı. Üniversite öğrencilerimiz ve halkımız da tatbikatı yakından izlediler, takip ettiler. Bu bizim için bir gurur vesilesi oldu. Eskişehir’deki acil sağlık hizmetlerinin ileri gitmesi, sahada daha aktif ve güzel bir şekilde hizmet verilebilmesi için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu da onlardan bir tanesiydi. Buradaki senaryomuz, 2 aracın karıştığı yaralamalı bir trafik kazası. İtfaiye, çıkan yangını söndürdü. Araç içerisinde sıkışan yaralı vatandaşlarımız hem itfaiye hem AFAD hem de UMKE ekipleri tarafından çıkartıldı. Daha sonra yaralıların ilgili hastanelere nakli gerçekleştirilmiş oldu" dedi. "Sağlıkçı olmak soğukkanlılık gerektirir" 32 yıldır sağlıkçı olan UMKE eğitmeni Fazilet Çam, "Tabii ki gittiğimiz vakalarda çok daha acı olaylar ve ölümcül vakalar, bu tarz trafik kazaları görüyoruz. Oradaki yaralı yakınlarımızın acısını burada hayali olarak göstermeye çalıştık. Aslında duygularımı da kattım, çünkü böyle şeyler her an bizim de başımıza gelebilir. Yanlış anlamayın, tabii ki basın olarak sizler de görevinizi yapıyorsunuz lakin insanlar o durumdayken, ’Baksana bizim, halimizi çekiyorlar’ gibi düşünüyorlar. Bu şekilde hasta ve yaralı yakınlarının basına tepkisi oluyor. Ben onun rolünü yapmaya çalıştım, sizler de kusura bakmayın. Sağlıkçı olmak soğukkanlılık gerektirir. Biz de insanız, acıyı yaşıyoruz. Ancak acımızı bir kenarı bırakıp, insanlara yardım edebilmek için soğukkanlılığımızı korumamız lazım" şeklinde konuştu. "Yolcu koltuğundaydım, omurga travmam vardı" Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) İlk ve Acil Yardım Programı 2. Sınıf Öğrencisi Kadir Arıkoğlu, şunları söyledi: "Paramedik ve UMKE ekipleri bize müdahale ettiler. Öğrenciler olarak biz nasıl müdahale etmemiz gerektiğini kendi üzerimizde gördük. Yani profesyonel sağlık ekiplerinin müdahalesini deneyen kişiler bizler oluyoruz. Senaryoya göre, ben yolcu koltuğundaydım. Omurga travmam vardı, bu yüzden beni ket yeleğine aldılar. Bacağımda kırık vardı, oraya atel taktılar. Kafamda yırtık vardı, pet koydular. Daha sonra beni sabitleyip ambulansa bindirdiler. Aslında genel ve rutin uygulamalar ama biraz da semptoma yönelik."
Yabancı doktorlar tecrübe için Türk doktorlarını seçti
03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:45 Yabancı doktorlar tecrübe için Türk doktorlarını seçti Üçü Suudi Arabistan’dan 1’i ise Mısır’dan Eskişehir’e gelen hekimler, ESOGÜ Tıp Fak Hastanesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Girişimsel Radyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berat Acu’yu operasyon anında canlı şekilde izleyerek tecrübe edinme fırsatı yakaladı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi’ne gelen 3’ü Suudi Arabistan’dan 1’i ise Mısır’dan gelen Ali Alsaadi, Mubarak Alqahtani, Ali Alsaadi ve Sherıhan Waheed isimli 1’i kadın 4 girişimsel radyolog, buraya Endobiliyer RF Ablasyonu, tiroid ablasyonu ve memede bulunan iyi huylu kitlelerin (fibroadenom) ablasyonu vakalarını gözlemlemek ve eğitim almak için geldiler. Kentte konakladıkları otelden Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gelen 4 yabancı girişimsel radyolog, operasyon esnasında ESOGÜ Tıp Fak Hastanesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Girişimsel Radyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berat Acu’yu canlı bir şekilde izleme imkanı edindi. Gelişimleri için oldukça önemli olan etkinlikte 4 Girişimsel Radyolog, Prof. Dr. Acu’yu dikkatle seyrettikleri gözlendi. "İki hastamızda da tiroit ablasyonu yapacağız" ESOGÜ Tıp Fak Hastanesi Radyoloji Ana Bilim Dalı Girişimsel Radyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berat Acu, "Bugün toplam yedi hastamız var. Bu hastalardan üçü, meme kitleleriyle ilgili. Bunlarda kapalı ameliyat dediğimiz, ameliyatsız yöntemle, herhangi bir kesi yapmadan tümörü yakarak hastanın problemini çözeceğiz. İki hastamızda da tiroit ablasyonu yapacağız. Bu da yine ameliyatsız bir çözüm yöntemi olup, tiroit bezini çıkarmadan içerisindeki tümöral dokuyu yakarak hastanın sorununu çözmeyi amaçlıyor. Bir hastamızda ise karaciğerdeki büyük ve iyi huylu bir kitleyi tedavi edeceğiz. Normalde bu tür kitleler cerrahi olarak çıkarıldığında hastada komplikasyon riski çok fazla oluyor, ancak biz onu yine damar içi yöntemle, yani kapalı yöntemle tedavi etmeye çalışacağız. En son hastamızın problemi ise pankreas kanserinin ana safra kanalını tıkamasına bağlı olarak gelişen sarılıktır. Bu sarılığı stent yöntemiyle çözüme kavuşturacağız" diye konuştu. "Şu ana kadar gayet etkileyiciydi" Yurtdışından tecrübe kazanmak için kendini izlemeye gelen radyologlar hakkında da konuşan Prof. Dr. Acu, şöyle konuştu; "Bugün bize dört hekim arkadaş katılıyor; üç Suudi Arabistan’dan, biri de Mısır’dan geliyor. Vakaları biz yapacağız, onlar seyredecekler. Nasıl yaptığımızı ve hangi prosedürleri kullandığımızı öğrenecekler. Ana safra kanalı tümör tarafından tıkandığında hastada sarılık ortaya çıkar. Biz bu tümörü yakma yöntemiyle safra kanalı açıklığını sağlayabiliyor ve böylelikle hastadaki sarılığı ortadan kaldırabiliyoruz. Bu işlemin adı Endobiliyer RF (Radyofrekans) işlemidir. Bu işlem de yine kapalı yöntemle yapılıyor ve hasta için oldukça konforlu, yeni bir tekniktir. Bu tekniği Türkiye’de uyguluyoruz. Evet, hastayı herhangi bir şekilde kesmeden, tamamen kapalı yöntemle o tümörü yakarak oraya bir stent yerleştirmek suretiyle safra kanalını açık tutuyor ve hastadaki sarılık problemini ortadan kaldırıyoruz." "Şu ana kadar gayet etkileyiciydi" Mısır’dan Türkiye’ye gelen ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde operasyon esnasında Prof. Dr. Berat Acu’yu canlı bir şekilde izleyen Sherıhan Waheed, "Şu ana kadar gayet etkileyiciydi. Tabii yeni şeyler ve yeni prosedürler göreceğimiz için de heyecanlıyız. Daha önce bir Türk hastanesinde bulunmamıştım; şu an ilk defa bulunuyorum. Gördüğüm kadarıyla gayet iyi organize edilmiş. Umarım gelecekte de ülkelerimiz arasında, özellikle bu yöntemlerle alakalı, operasyon gerçekleştirebiliriz" dedi.
Küçük önlemler, boğaz ağrısını önleyebilir
03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:44 Küçük önlemler, boğaz ağrısını önleyebilir Kış aylarında sıkça görülen boğaz ağrısı ve tahrişi, günlük yaşamı olumsuz etkileyebildiğini belirten uzmanlar, bazı doğal yöntemlerin de ilaç tedavisinin de kullanılabileceğini söyledi. Mevsim geçişleri, havaların biranda ısınıp soğumasıyla görülme sıklığı artan boğaz ağrısı, viral veya bakteriyel kaynaklı olarak ortaya çıkabiliyor. Enfeksiyonların yol açtığı boğaz ağrısına zaman zaman ateş, öksürük, burun akıntısı, hapşırma, bulantı ve baş ağrısının eşlik ettiğini dile getiren Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uzm. Dyt. Veysel Ciğerli, şunları söyledi; "Boğaz ağrısına, virüslerin varlığı, bakteriyel enfeksiyonlar ve diğer dış etkenler sebep olabilir. Viral enfeksiyonların sebep olduğu boğaz ağrısı, tıbbi tedavi uygulanmakla beraber, bazen de kendiliğinden düzelen bir durumdur. Bakteriyel enfeksiyonlardan kaynaklanan boğaz ağrısı ise antibiyotik ilaçlar veya besinler yardımıyla tedavi edilmektedir. Bunun haricinde yeteri kadar dinlenmek, uyumak, yüksek sesle konuşmamak da boğaz ağrısıyla başa çıkmanın yolları arasındadır." En güçlü doğal antibiyotik Uzm. Dyt. Veysel Ciğerli, boğaz ağrısının doğal yollarla da tedavi edilebildiğini belirterek ağrı ve tahrişe iyi gelen çözümleri anlattı; "Sık sık su içmek, boğazın kurumasını ve tahriş olmasını önleyebilir. Sabahları zencefil ve 1 tatlı kaşığı bal karıştırılarak tüketilebilir. Asetik asit içeriğinden dolayı sirke de boğazdaki bakterileri etkisiz hale getirmeye yardımcı olur. 1 çay bardağı ılık suya 2 çorba kaşığı sirke ekleyerek gargara yapmak yeterli olacaktır. İyotsuz tuz ile yapılan gargara da bakteriler ile savaşmada etkilidir. 1 fincan ılık suya 1 çay kaşığı iyotsuz tuz atılarak gargara hazırlanabilir." Ihlamur iltihaplanmayı önlemeye yardımcı olur Antienflamatuvar özelliğiyle ıhlamurun iltihaplanmayı önlemeye destek olduğunu vurgulayan Uzm. Dyt. Ciğerli, "Ihlamur, iltihaplanmayı önler ve doğal antienflamatuvar özellik gösterir. Ihlamur çayı içmek de boğaz enfeksiyonlarıyla başa çıkmada etkili olacaktır. Soğan ve sarımsak da en güçlü doğal antibiyotik kaynaklarındandır. Bu besinlerin tüketimi hem viral hem de bakteriyel enfeksiyonlarla başa çıkmada son derece önemlidir" ifadelerini kullandı.
"Obezite cerrahisinin başarısı, kurallara harfiyen uyuma bağlı"
03 Aralık 2025 Çarşamba - 09:34 "Obezite cerrahisinin başarısı, kurallara harfiyen uyuma bağlı" Çağın vebası olarak nitelendirilen obezitenin sadece estetik bir kaygı değil, kronik bir sağlık sorunu olduğunu vurgulayan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Sıtkı Yüksel, "Cerrahi, hastaya açılan bir kapıdır; o kapıdan sağlıklı geçmek ise kurallara harfiyen uymakla mümkündür" dedi. Vücutta sağlığı bozacak ölçüde aşırı yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve Vücut Kitle İndeksi’nin (BMI) 30’un üzerinde olmasıyla tanımlanan obezite, günümüzde diyabetten kalp hastalıklarına kadar pek çok ölümcül tablonun temel nedeni olarak gösteriliyor. Medical Park TEM Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Sıtkı Yüksel, obezitenin nedenleri, cerrahi tedavi seçenekleri ve iyileşme sürecindeki altın kurallar hakkında bilgiler paylaştı. "Obezite sadece çok yemek değildir" Obezitenin tek bir sebebe bağlanamayacak kadar karmaşık bir hastalık olduğunu belirten Op. Dr. Mustafa Sıtkı Yüksel, faktörleri şöyle sıraladı: "Aşırı ve yanlış beslenme ile fiziksel aktivite yetersizliği en bilinen nedenlerdir. Ancak genetik faktörler, hormonal ve metabolik etmenler, psikolojik durum, sık aralıklarla uygulanan şok diyetler, sigara-alkol kullanımı, antidepresan gibi bazı ilaçlar, doğum sayısı ve hatta bebeklikte anne sütünün yetersiz alınması bile obeziteye zemin hazırlayan faktörler arasındadır". Obezitenin vücutta oluşturduğu tahribatın ciddiyetine dikkat çeken Op. Dr. Yüksel, "Aşırı kilo, sadece kıyafetlerin içine sığamamak demek değildir. Vücutta biriken aşırı yağ dokusu, hormonal dengeyi bozan, inflamasyonu (yangıyı) tetikleyen aktif bir organ gibi çalışır" dedi. Kimler ameliyat masasına yatabilir? Her kilo sorunu yaşayan kişinin ameliyat için uygun olmadığını belirten Op. Dr. Yüksel, tıbbi kriterleri şu şekilde açıkladı: "Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 40’ın üzerinde olanlar: Bu grup doğrudan ameliyat adayıdır. VKİ 35-40 arası olup yandaş hastalığı olanlar: Tip 2 diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi, karaciğer yağlanması (NAFLD), kısırlık veya kalp hastalıkları gibi obezite kaynaklı sorunları bulunanlar. Diğer yöntemleri denemiş olanlar: Uzman denetiminde en az 1 yıl diyet ve egzersiz yapmasına rağmen kilo veremeyenler. Bağımlılığı olmayanlar: Aşırı alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı bulunmayanlar. Uyum yeteneği olanlar: Ameliyat sonrası tıbbi ekiple iş birliği yapabilecek anlama ve uyum kabiliyetine sahip kişiler." "Altın standart olarak kabul edilen tek bir ameliyat yok" Obezite cerrahisinde ’altın standart’ olarak kabul edilen tek bir ameliyat olmadığının altını çizen Op. Dr. Mustafa Sıtkı Yüksel, "Obezite cerrahisinde kişiye özel planlama önemlidir. Karar sürecinde hastanın VKİ’si, ek hastalıkları ve beslenme alışkanlıkları belirleyicidir. Örneğin, son yıllarda Tüp Mide en sık uygulanan yöntem olsa da, ciddi gastroözefagial reflüsü olan bir hastada Roux-en-Y Gastrik Bypass ilk tercih olabilir" dedi. "En sık uygulanan cerrahi seçenekler" Op. Dr. Yüksel, en sık uygulanan yöntemleri şöyle detaylandırdı: "Tüp Mide Ameliyatı (Sleeve Gastrektomi): Midenin yaklaşık yüzde 80’inin çıkarılarak tüp haline getirilmesidir. Bu yöntemle hem hacim küçülür hem de açlık hormonu Ghrelin’in kaynağı vücuttan uzaklaştırılır. Vitamin emilim bozukluğu bypass’a göre daha azdır ve midenin anatomik yapısı korunduğu için ileride endoskopi yapılmasına engel teşkil etmez. Roux-En-Y Gastrik Bypass: Hem mide küçültülür hem de ince bağırsağın bir kısmı devre dışı bırakılarak emilim azaltılır. Mide ikiye ayrılır ancak vücuttan parça çıkarılmaz. Özellikle Tip 2 diyabet tedavisinde metabolik etkisi güçlüdür. Ancak vitamin ve mineral desteği ihtiyacı tüp mideye oranla daha fazladır. Minigastrik Bypass: Roux-en-Y’ye benzer ancak bağırsakta bölme işlemi yapılmaz, tek bir ek yeri vardır. Metabolik etkisi güçlüdür ancak nadiren safra reflüsü şikayeti gelişebilir". "İlk 15 gün sadece sulu gıdalar yenilebilir" Ameliyattan sonraki beslenme düzeninin hayati önem taşıdığını belirten Op. Dr. Yüksel, "Ameliyat sonrası dönemde hastalarımızın beslenme alışkanlıklarını yeniden düzenlemesi gerekir. İlk 15 gün sadece sulu gıdalar, sonraki 15 gün püre dönemi uygulanır. Katı gıdalara ancak 1. aydan sonra geçilir" dedi. "Ameliyatın başarısı için hasta uyumu şart" "Ameliyat başarısının yarısında pay cerrahinin ise, diğer yarısı hastanın uyumuna bağlıdır" diyen Op. Dr. Yüksel, dikkat edilmesi gerekenleri şöyle açıkladı: "Ameliyat sonrası ilk haftalarda sıvı, püre ve yumuşak gıda dönemlerinden oluşan kademeli bir geçiş süreci uygularız. Hastalarımıza protein ağırlıklı beslenmeyi, gazlı ve şekerli içeceklerden uzak durmayı, yemeklerle birlikte sıvı tüketmemeyi öğretiriz. Ayrıca, ilk aylarda vitamin ve mineral destekleri kullanılması gerekebilir. Düzenli kontrollerin aksatılmaması, sağlıklı kilo kaybının sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşır." "En sık yapılan 5 kritik hata" Op. Dr. Mustafa Sıtkı Yüksel, hastaların ameliyat sonrası sık yaptıkları hataları şöyle sıraladı: "Vitamin kullanmamak: Kan değerleri bir süre normal gitse de sonrasında ani düşüşler ciddi sağlık sorunları oluşturur. Vitamin kullanımı zorunludur. Yetersiz su tüketimi: Su, iyileşmeyi hızlandırır ve enerji verir. Susuzluk halsizliğe yol açar. Hareketsizlik: Ameliyattan 2 hafta sonra günde en az 30 dakika yürüyüş veya yüzme gibi egzersizlere başlanmalıdır. Alkol tüketimi: Alkol boş kalori kaynağıdır ve kilo vermeyi durdurur. Gazlı içecekler: Karbonatlı içecekler mideyi genişletebilir ve gaz ağrısına neden olarak ameliyat sonrası uyarıcı ağrıların maskelenmesine yol açabilir". "Tekrar kilo almak mümkün" Midenin büyüyebilen bir organ olduğu uyarısında bulunan Op. Dr. Yüksel, katı-sıvı kuralına (yemekle birlikte su içmemek) uymayan, ameliyat sonrasında dondurma, çikolata gibi yüksek kalorili gıdaları tüketen hastalarda geri kilo alımının görülebileceğini belirtti. "Sadece midenin küçültülmesi yetmez, zihniyet de değişmeli" Op. Dr. Mustafa Sıtkı Yüksel, sözlerini şöyle tamamladı: "Obezite cerrahisi sonrası başarı, sadece midenin küçülmesiyle değil, hastanın zihninin de değişmesiyle gelir. Duygusal yeme bozuklukları için psikolojik destek almak ve ilk 1 yıl diyetisyen takibinde kalmak, sürecin sağlıklı yönetilmesi için şarttır."