POLİTİKA - 16 Aralık 2017 Cumartesi 17:44

Erdoğan: “Kudüs’e uzanan el İstanbul’a uzanmıştır”

A
A
A
Erdoğan: “Kudüs’e uzanan el İstanbul’a uzanmıştır”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kudüs’e uzanan eli İstanbul’a uzanmış sayacaklarını söyledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kudüs’e uzanan eli İstanbul’a uzanmış sayacaklarını söyledi.


AK Parti Yalova teşkilatının il kongresine konuşan Erdoğan, “Bizim, Kudüs’ün mahremiyetine saldırı olduğunda, Filistinli kardeşlerimiz saldırıya uğradığında, pek çok ülkenin yaptığı gibi olup bitenlere sırtımızı dönme hakkımız yok. Aynı durum Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Türkistan’dan Arakan’a kadar mazlumların yükseldiği her yer için geçerlidir. Bizim bunların hiç birine sırtımızı dönme hakkımızın olmadığını biliyoruz. Bu kardeşlerimizin yardımına koştuğumuzda ister istemez birilerinin ayağına basıyor planlarını bozuyoruz” dedi.


“Kudüs’e uzanan her eli İstanbul’a uzanmış sayarız”


Kudüs’e uzanan eli İstanbul’a uzanmış saydıklarının altını çizen Erdoğan, “Biz İsrail istemiyor diye Filistin’in, Kudüs’ün hakkını savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Biz Amerika’nın başka hesapları var diye Suriye’de bir terör devleti kurulmasına izin vermeyeceğiz. Biz Irak’ın mezhep ve köken temelli bölünmesine seyirci kalmayacağız. Biz Avrupa Birliği’nin, NATO’nun, bir başka gücün ülkemiz ve milletimizi istiskal etme anlamına gelecek tavırlarına asla sessiz ve seyirci kalmayacağız. Dün Bosna’da nasıl kardeşlerimizin yanında yer aldıysak, dün Kafkasya’daki kardeşlerimizin mücadelesine nasıl destek verdiysek, dünyanın her köşesindeki kardeşimizi yalnız bırakmadıysak, bugün de çok daha güçlü ve kararlı şekilde bunu yapıyoruz ve yapacağız. Ecdadımızın emaneti olan bu vakur duruştan asla vazgeçmeyeceğiz. Bugün hala sizin Suriye, Irak, Kudüs’te ne işiniz var diyenler varsa, bunlar Türkiye’nin ne olduğundan da, tarihlerinden de haberleri olmayan gafillerdir. Bu coğrafyalar, buralarda yaşayan toplumlar, fiziki sınırlarımızın dışında olabilirler. Gönül sınırlarımızın tam ortasındadır. Onun için Kudüs’e uzanan her eli İstanbul’a uzanmış sayarız” diye konuştu.


“Tek vücut gibiyiz”


Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Bir insan, vücudunun bir yeri zarar gördüğünde ne hissederse, biz de bu bölgede, bu coğrafyada her birindeki acıları yüreğimizde hissederiz. Bu, asla herhangi bir devletin toprağı, egemenliğinde gözümüz olduğu anlamına gelmiyor. Biz hepsinin egemenlik haklarına saygılıyız. Bu devletlerin oradaki kardeşlerimizin haklarına saygılı olmasıdır. Türkiye’nin Kudüs tavrı açık ve nettir. Biz Kudüs’te bu şehrin tarihine, inançlar ve halklar için taşıdığı öneme uygun hareket edilmesini istiyoruz. Mescid-i Aksa’ya kimse dokunmasın istiyoruz. Orası bizim ilk kıblemizdir. Bu bölgede Hristiyanların da hakları var, dolayısıyla buraya müdahale edilmemelidir. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımak, bu ülkenin Filistinlilere ve Kudüs’ü ziyarete gelen herkese uyguladığı devlet terörünü ödüllendirmek demektir”.


Haritayla İsrail’in adım adım işgal sürecini anlattı


Ekranda Filistin haritasıyla açıklama yapan Erdoğan, “Arkadaşlar, özellikle haritalarımızı devreye sokun bakalım. Şu gördüğünüz en baştaki harita, 1937 haritasıdır. Yüzde yüzü Filistin. 1937’nin ikinci hamlesinde müdahale ediyorlar, yüzde 80’e düşüyor. İsrail sızdı. Giriyor. 1947 yılında Filistin’i ne hale getirdiler. Bunu kim yaptı? Birleşmiş Milletler. Kurt-kuzu hikayesi. Kurt böldü, parçaladı, bu hale getirdi. 1967 yılında Filistin yüzde 44’ten yüzde 22’ye düştü. Bugünkü hale geliyoruz. Filistin yüzde 12’ye düştü. Ya biz ağlamayacağız da kim ağlayacak? Hâlâ İsrail’i nasıl oluyor da haklı gösteriyorsun. Buranın hesabını soracağız. Biz şu anda son sözü söylemedik. İşte burada, bakıyorsunuz, 1947’de İsrail neyse, şimdi aynen Filistin o hale geldi.


“BM gerekeni yapmıyorsa hukuk içinde ilgili mercileri zorlayacağız”


Adaletin tecellisini istediklerini ifade eden Erdoğan, “Eğer adaletse, biz adaletin tecellisini istiyoruz. Diyoruz ki, Birleşmiş Milletler, BM Güvenlik Konseyi, ne gerekiyorsa yapacaksınız. Yapmıyorsanız biz de hukuk içinde gerekeni yapmak için ilgili mercileri zorlayacağız. Şu hale bakın, tabloyu görüyorsunuz. İsrail için devlet terörü estiren bir ülke diyorum. Şu çocuk 14 yaşında bir genç, adı Cüneydi. 20 tane terörist İsrail askeri; bakın o yavruyu tekme tokat, ağzını burnunu kan revan içinde bırakarak sürüklüyor. Sadece bu değil. Ufak yavru, annesinin kucağında Annesinin kucağındaki yavruyu bile o haliyle götürüyorlar. Silah dipçikleriyle annesini dövüyorlar. Şu da down sendormlu yavru. Şuna bile zulmediyorlar.Ey Amerika, Ey Trump! Sen bunları görmüyor musun? Lafa geldiği zaman bakıyorsunuz ki, biz şöyle böyle destek veriyoruz, yardım yapıyoruz. Hangi yardım ya? Siyonist anlayışın uygulamasıdır. Başka türlü izah edilemez. Kadın, çocuk, yaşlı, engelli demeden, ellerinde silah olmayan, kafes kurmuşlar, o kafeslere yavruları doldurdular. Kafeslerin içinde çocuklar var. Bunu yapan kim? İsrail. Buna göz yuman başta Amerika. Ellerinde silah olmayan çıplak ellere, masum insanlara karşı İsrail askerlerinin yaptıkları insanlık dışı muamelenin hiçbir izahı yoktur. Şayet bu görüntüler İsrail yerine dünyanın başka bir yerinden gelseydi, dünyayı o devletin başına yıkarlardı. Hele hele Türkiye’de böyle bir görüntü yansımış olsaydı batı medyası günlerce ekranlarından, manşetlerinden eksik etmezdi. Neredesiniz şimdi? Diktatör Tayyip Erdoğan’ın ülkesinde böyle bir şey var mı, gördünüz mü böyle bir şey?. Tayyip Erdoğan, bunlara dayanamayıp yüzünüze yüzünüze vurduğu için diktatör oluyor” diyerek, bu zulme sessiz kalan ABD ve batıya tepki gösterdi.


“Sadece bu 5 ülkenin iki dudağı arasına dünyayı mahkum edemezsiniz”


“Biz sonuna kadar hakkı söylemeye, haykırmaya devam edeceğiz” diyen Erdoğan, “Dünyanın dört bir yanında yaşanmış ne kadar kötü görüntü varsa, sosyal medyada ülkemize mal edilerek yayıldığını unutmadık. Hollanda’da bayan bakanıma saldırdıkları günleri unutmadık. Kendi başkonsolosluğuna girecekken, terörist polisler benim bayan bakanıma saldırdı. Bunlar bu. Batı bu. Türkiye olarak terörle mücadele operasyonlarımızda, birileri istediği için değil, masumiyet karinesine olan inancımız sebebiyle tek sivilin burnunun kanamaması için dikkatli davranıyoruz. Hem sınır içi, hem sınır dışında alnımız açık, başımız dik devam ediyoruz. Zulümle abad olunmaz. Ben niye dünya 5’ten büyüktür diyorum. Anlıyorsunuz değil mi? Sadece bu 5 ülkenin iki dudağı arasına dünyayı mahkum edemezsiniz. BM’de 196 ülke var. Bir ülke ne derse, BM Güvenlik Konseyi de onu diyor. 5 daimi, 15 geçici üye var. 15 geçici ülkenin hükmü yok. Hatta hatta, bir tanesinin iki dudağı arasında. Hayırsa hayır. Ama bu defa biz hayır denirse farklı düşünüyoruz. Genel kurula götüreceğiz. Sonuna kadar götüreceğiz. Dünyadaki haksızlık, adaletsizlik, zulümlere dur diyecek mekanizmalar oluşmazsa, insanlık büyük kaosa sürüklenecektir. Biz sadece kendimiz için değil, BM çatısı altında 196 ülkenin tamamının hayrı için bu geleceği, bu çağrıyı yapıyoruz. Her geçen gün çok daha yankı bulduğunu düşündüğüm dünya 5’ten büyüktür haykırışını sürdüreceğiz” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa BTÜ’den asansör üretimini kolaylaştıracak buluş Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) asansör sektöründe üretimi kolaylaştıracak ve verimi artıracak bir buluşa imza attı. Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından da tescillenen buluş ile asansör montajını kolaylaştıran ve şasi ihtiyacını ortadan kaldıran kayış tahrikli bir motor geliştirildi. BTÜ akademisyenlerinin imza attığı buluşlar, Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan da tescillenmeye devam ediyor. Daha önce pek çok buluş ortaya koyarak bilime önemli katkı sağlayan BTÜ akademisyenleri, bu kez asansör sektörünü ilgilendiren bir çalışmaya imza attı. BTÜ Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Mekatronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Fenercioğlu ile birlikte Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesinden Dr. Öğretim Üyesi Mücahit Soyaslan ve Trakya Üniversitesinden Öğretim Görevlisi Yusuf Avşar’ın da buluş sahibi olduğu “Raya Montajlı Tümleşik Asansör Tahrik Sistemi” başlıklı çalışma, tüm test aşamalarından geçmeyi başararak ticarileşmeye hazır bir ürün haline geldi. Patentli buluş hakkında bilgi veren Prof. Dr. Ahmet Fenercioğlu, “Prototipini de yaptığımız buluş, bir doktora çalışması sonucunda elde edildi. Buluş, asansör sistemlerinde kullanılan elektrik motorunun üretimini kolaylaştıran ve motor gövdesinin aynı zamanda şasi olarak kullanıldığı bir sistemdir. Böylece motor montajı için ayrı bir şasiye ihtiyaç kalmadı. Motorun gövdesinden raya montajı sağlanarak, asansör sisteminin bina üzerindeki yükünü azaltılmış olduk” dedi. Buluş sayesinde makine montajı ve imalatı açısından bir kolaylık sunulduğunu aktaran Prof. Dr. Fenercioğlu, “Buluşta geliştirilen asansör makinesi kayışlı sisteme sahip. Yaygın kullanılan halatlı sistemlere göre motor hızı 2.5 kat arttığı için motor performansında ve verimde artış sağlandı. Ayrıca makine boyutları, halatlı sistem makinelerine göre küçüldüğü için daha kompakt bir sistem elde edildi. Böylece motorun, asansör kuyusu içerisinde raya montajı yapılabiliyor. Yani binalarda motor montajı için ayrıca bir makine dairesine ihtiyaç kalmadı. Motorun imalatında kolaylık olması için talaşlı imalat ve döküm prosesleri de oldukça azaltılarak motorun üretim maliyeti düşürüldü” diye konuştu. Buluşu ticarileştirmek için firmalarla görüşmelerin sürdüğünü kaydeden Prof. Dr. Ahmet Fenercioğlu, buluşun üretici açısından maliyeti azaltması, servis açısından bakımı kolaylaştırması ve boyutu açısından da montajı kolaylaştırmasıyla sektörde önemli bir eksikliği kapatacağını söyledi.
Tunceli Tunceli’de örnek davranış: Hasarlı binaların çatılarındaki leylek yuvaları güvenli yere taşındı Tunceli Valiliği tarafından kent genelinde başlatılan, muhtemel bir afet öncesinde hasarlı yapıların tespit çalışmalarının ardından bu yapıların yıkımına başlandı. Bu çerçevede, Çemişgezek ilçesinde yıkım kararı bulunan ev çatılarındaki leylek yuvaları, tespit edilerek güvenli yerlere taşındı. Doğa Koruma ve Milli Parklar müdürlüğü ekipleri tarafından Çemişgezek’e bağlı Akçapınar köyünde iki farklı evin çatısındaki leylek yuvaları, bulundukları evin bitişiğindeki çatılara hassas bir çalışmayla taşındı. Yuvasının yerinin değiştirildiğini karşı çatıda izleyen leylek, bir süre sonra yuvaya konarak, hiç değişiklik yaşanmamış gibi kısa sürede yeni yerine uyum sağladı. ’’Devletimiz yaşayan her canlıya sorumluluk duygusu besliyor’’ Yöre sakinlerinden Murat İşcan, "Devletimiz yaşayan insana karşı sorumluluk duyduğu gibi yaşayan diğer canlılara karşıda sorumluluk duygusu beslediğine şahit olduk. Çemişgezek ilçemizde yıkım kararı çıkan ve boşaltılan iki evin çatısındaki leylek yuvaları, Çemişgezek Kaymakamlığı ve Doğa koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü ekiplerinin marifetiyle, hemen bitişiğindeki çatılara hassas bir şekilde taşındı. Leylekler daha güvenli olan yuvalarını benimsedi" dedi. Çalışmadan ötürü emeği geçenlere teşekkür eden Yasin Akın ise ‘’Leyleklerin Yuvaları Doğa koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ekipleri tarafından hemen yan evin çatılarına taşındı. Ekiplerin duyarlılığı bizleri mutlu etti. Bu hassas ve duyarlı çalışmalarından ötürü Tunceli Valiliğimize, Çemişgezek Kaymakamlığımıza ve Doğa koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ekiplerimize çok teşekkür ederiz" diye konuştu.
İstanbul Esenler’de sanal bahis şebekesine operasyon: 5 gözaltı İstanbul’un Esenler ilçesinde yasa dışı sanal bahis soruşturmasıyla ilgili düzenlenen operasyonda 5 şüphelinin yakalandığı bildirildi. Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, yasadışı sanal bahis suçunun önlenmesine yönelik ilçede yeni bir çalışma yürüttü. Savcılık talimatıyla harekete geçen polis, Çınar Mahallesi’ndeki bir ikamet adresinde yasadışı bahis oynatıldığını belirledi. Yürütülen soruşturma çerçevesinde söz konusu adresi yakın takibe alan emniyet ekipleri, teknik ve fiziki takibin ardından önceki gün operasyon için düğmeye bastı. Hafta başında saat 16.30’da belirlenen adrese baskın yapıldı, evde ilk etapta U.K., E.A., A.O.D. ve K.K. isimli şüpheliler yakalandı. Evde kapsamlı arama yapan polis, yasadışı bahis suçunda kullanılan 2 dizüstü bilgisayar, 6 cep telefonu, farklı GSM operatörlere ait çok sayıda sim kartı, bol sayıda banka hesabı ve bir balistik yelek ele geçirildi. Soruşturmaya ilişkin çalışmalarını sürdüren polis, operasyonun devamında; çelik yeleğin U.K. isimli bir kişiye ait olduğu, şüphelinin aynı sokakta bulunan başka bir ikamet adresinde yaşadığı anlaşıldı. Söz konusu eve yönelik aynı gün yapılan baskında A.B. adlı bir kişi daha yakalanarak gözaltına alındı. Yapılan aramalarda 1 makinalı tabanca, 2 normal tabanca, 1 çelik yelek ve bu silahlara ait 118 mermi ele geçirildi. Gözaltına alınan şüpheliler sorgulanmak üzere Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Burada ifadeleri alınan şüphelilere yönelik yapılan geriye dönük GBT sorgularında, bundan önce çok sayıda suç kayıtları ortaya çıktı. Yakalanan ve ifade işlemleri sona eren yasadışı sanal bahis şebekesi üyeleri, dün mahkemeye çıkarıldı. Mahkemeye sevk edilen U.K., E.A., A.O.D. ve K.K. isimli kuşkulular hakkında adli kontrol hükümleri uygulanarak salıverildi. A.B. isimli şüphelinin ise tutuklanarak cezaevine gönderildiği belirtildi.
Erzurum Erzurum’da ‘Sahnede parlayan küçük yıldızlar projesi’ Erzurum Valiliği koordinesinde Erzurum Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü ve Erzurum Devlet Tiyatrosu iş birliği ile ‘’Sahnede Parlayan Küçük Yıldızlar Projesi’’ kapsamında devlet korumasındaki çocuklar tarafından "Şair Evlenmesi" isimli tiyatro gösterisi sahnelenecek. "Şair Evlenmesi" isimli tiyatro gösterisi Erzurum Devlet Tiyatrosunda 12 Mayıs’ta gösterime sunulacak. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Hasan Aykut konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Erzurum Valiliğimizin himayesinde, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüz ile Erzurum Devlet Tiyatrosu Bölge Müdürlüğünün iş birliği çerçevesinde, korunma ve bakım altındaki çocuklarımızın sanatsal yeteneklerini keşfetmeleri ve kişisel gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla bu önemli projeye imza atmışlardır. İl Müdürümüz Hasan Aykut ve Erzurum Devlet Tiyatrosu Bölge Müdürü Sezai Yılmaz’ın girişimleriyle hayata geçirilen bu proje, çocuklarımızın sanata yönelimlerini sağlama, öz güvenlerini artırma ve topluma katılımlarını güçlendirme amacı gütmektedir. Projemiz kapsamında, tiyatro eğitimi alan korunma ve bakım altındaki 18 çocuğumuz, Özlem Sak ve Özlem Aksu’nun yönetmenliğinde, Sezai Yılmaz ve Ergenekon Cem’in proje koordinatörlüğünde sahne alacaklardır. Çocuklarımızın sergileyeceği "Şair Evlenmesi" adlı tiyatro oyunu, 12 Mayıs 2024 Pazar günü saat 15:00’te Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda tiyatro severlerle buluşacaktır.” Çocukların sosyalleşmesi için sanatsal faaliyetlerin önemine değinen Aykut, ‘"Sahnede Parlayan Küçük Yıldızlar Projesi’nde, çocuklarımızın sanatsal yönlerini geliştirerek, onların sosyal becerilerini ve kendilerine olan inançlarını pekiştirme, duygusal ve bilişsel becerilerini destekleme ve topluma olan katılımlarını da teşvik etme şansı vermektedir. Bu kapsamda, Erzurum Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü olarak çocuklarımızın bu sanatsal yolculuğunda onlara rehberlik ederek, çocuklarımızın her alanda gelişimini desteklemeye ve onlara sanatın gücüyle dokunmaya devam edeceğiz. Hedefimiz, toplumumuzun küçük bireylerinin büyük başarılarını kutlamak üzere Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız koordinesinde büyük şehirlerimizde de turneler düzenleyerek çocuklarımızın yaptıkları çalışmaların rol model olmalarına, sanatsal etkinliklere katılımına ve sanata yönelimlerinin arttırılmasına fırsat sağlayacaktır’’ dedi.
İstanbul Osmanlı, Topkapı Sarayı’nda 4 asır sergiledi: Cumhuriyetin ilk döneminde 24 yıl boyunca ahırda tutuldu Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin ardından İstanbul’a getirilen, ‘mukaddes emanetlerin’, 1926 senesinde devlet adamları tarafından Topkapı Sarayı’nın ahır bölümüne konulduğu iddia edildi. Aynı devlet adamlarının Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hırkasını giyerek alay ettiğini öne süren Kültür Tarihçisi İbrahim Ethem Gönen, “Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hırka-i Saadeti’ni yerinden çıkartıp maalesef üzerlerine giyiniyorlar. Ve akabinde de alaycı bir şekilde ‘Ne kadar da cüsseli adammış’ deme gafletinde bulunuyorlar. Daha sonra oradaki kutlu emanetleri Hırka-i Saadet Dairesi’nden, Topkapı Sarayı’nın ahırlarının bulunmuş olduğu yere naklediyorlar. 1950 yılında Demokrat Parti iktidar olduğunda Adnan Menderes, ahır kısmında bulunan kutlu emanetleri sırtına yükleyip tekrar yerine getiriyor” dedi. Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) mukaddes emanetleri, Yavuz Sultan Selim tarafından 1517 yılında İstanbul’a getirildi. 9. Osmanlı Padişahı ve 88. İslam halifesi Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettikten sonra kutsal emanetlerin yerini öğrendi. 40 hafız ve 40 kır atla mukaddes emanetleri alan Yavuz Sultan Selim Han, Kuran-ı Kerim tilavetleriyle emanetleri getirerek Topkapı Sarayı’nda önceden hazırlanan Hırka-i Saat Dairesi’ne yerleştirdi. Osmanlı Cihan Devleti padişahları ve sakinleri mukaddes emanetlere hürmet ederek özellikle Ramazan-ı Şerif’in 15. günlerinde ziyaret etti. Topkapı Sarayı’nda 405 yıl 7 ay 9 gün okunan Kuran-ı Kerim, 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılmasına kadar devam etti. 1926 yılında ise Topkapı Sarayı’nı ziyaret eden devlet adamlarının, Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) mukaddes emanetlerini sarayın ahır bölümüne taşıdıkları iddia edildi. Recep Şükrü Apuhan’ın yazmış olduğu ‘Öteki Menderes’ kitabında, Merhum Başbakan Adnan Menderes’in arkadaşı Gıyasettin Emre’nin hatıraları yer alıyor. Kitabın 31. sayfasında, “1926’da devlet büyükleri mübarek emanetleri görmek istiyorlar. Daireye giriyorlar, Peygamberimizin hırkasını giyiyorlar, amma da cüsseli adammış diyorlar, alay ediyorlar. Mübarek emanetleri Topkapı Sarayı’nın ahır kısmına naklediyorlar. 24 sene boyunca bu mübarek emanetleri ahırda duruyor” yazıyor. Ardından 1950 yılında Demokrat Parti iktidar olunca Adnan Menderes’in Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettiği, mukaddes emanetlerin ahır bölümünde saklandığını öğrenince çok üzüldüğünü ve emanetleri sırtına yükleyip tekrar yerine getirdiği anlatılıyor. “Mısır’ı fethettiğinde yaptığı ilk hizmetler kutlu emanetlerin nerede muhafaza edildiğini öğrenmek oluyor” Peygamber Efendimize (Sallallahü aleyhi ve sellem) ait mukaddes emanetlerin İstanbul’a getirilişini anlatan Kültür Tarihçisi ve İttifak Gazetesi Yazarı İbrahim Ethem Gönen, “Kutlu emanetlerin İstanbul’a getiriliş hikayesi, miladi takvimin 1517’yi gösterdiği yıllara dayanır. 9. Osmanlı Padişahı, Mısır’ı fethettikten sonra da 88. İslam halifesi unvanını kazanan Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettiğinde yaptığı ilk hizmetlerden birisi de kutlu emanetlerin nerede muhafaza edildiğini öğrenmek oluyor. O dönem ve hala Mısır’da, Hz. Ali Efendimizin kerimelerinin metfun olduğu bir cami var. Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) ve Peygamber Efendimizin yol arkadaşlar olan sahabelerin kutlu emanetleri o caminin müştemilatında muhafaza ediliyor. Daha sonra Yavuz Sultan Selim Han bu emanetlerin İstanbul’a getirilmesini murat ediyor. Beraberinde bulunan 40 hafız, beyaz elbiseler giyiyorlar. Ve kutlu emanetler bu 40 hafızın Kuran-ı Kerim tilavetleriyle birlikte ilerleyen 40 kır attan meydana gelen bir kervanda 4 atın üzerine yerleştiriyorlar. Ve İstanbul’a kadar Kuran-ı Kerim tilavetleriyle birlikte geliyor” dedi. “Tamı tamına 405 yıl 7 ay 9 gün boyunca Kuran-ı Kerim okunuyor” Yavuz Sultan Selim Han’ın mukaddes emanetler için hazırlık yaptırdığını söyleyen Gönen, "Osmanlı Cihan Devleti’nin yönetim mahalli Topkapı Sarayı’nda özel bir daire hazırlanıyor. Bu dairenin ismi de Hırka-i Saadet Dairesi olarak isimlendiriliyor. Kutlu emanetlerden biri Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunan Kaside-i Bürde Müellifi Kab Bin Züher Hazretlerinin emanetinde bulunan Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hırkasıdır. Topkapı Sarayı’nda hala Hırka-i Saadet Dairesi’nde muhafaza edilmektedir. Diğeri de Veysel Karani hazretlerine Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hediye olarak göndermiş olduğu Fatih’teki Hırka-i Şerif Camii’nde muhafaza edilen Hırka-i Şerif’tir. Bu kutlu emanetler İstanbul’a getirildikten sonra Osmanlı Cihan devleti sakinleri başta padişah ve saray erkanı, kemali edep ve hürmetle özellikle Ramazan-ı Şerif’in 15. günlerinde Hırka-i Saadet Dairesi’ni ziyaret ederek Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hırkasına yüzlerini bir adım öte gönüllerini sürüyorlar. Bu keyif 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılmasıyla birlikte Osmanlı padişahlarının yurt dışına sürülmesini gerektiren kanuna kadar orada tamı tamına 405 yıl 7 ay 9 gün boyunca Kuran-ı Kerim okunuyor. Bu tarihten sonra Topkapı Sarayı’nda, Osmanlı payitahtında Kuran-ı Kerim tilaveti maalesef kesiliyor” ifadelerini kullandı. “Hırka-i Saadet Dairesi’ndeki emanetleri Topkapı Sarayı’nın ahırlarının bulunduğu yere naklettiler” Muş Milletvekili Gıyasettin Emre’nin hatıralarında yer alan olayı anlatan Gönen, “1926 yılına geldiğimizde, Adnan Menderes’in yol arkadaşlarından Muş Milletvekili Gıyasettin Emre çok yakınında bulunuyordu. Onun halk nezdinde pek bilinmeyen manevi yönlerine de şahit oluyor. Bu manevi yönlerinden ve Gıyasettin Emre’nin hatıralarından ve günlüklerinden yola çıkarak Recep Şükrü Apuhan’ın yazmış olduğu ‘Öteki Menderes’ isimli bir kitap var. Bu kitabın 31 sayfasında, 1926 yılında dönemin devlet büyüklerinin, bunların kimler olduğundan bahsetmiyor. Devlet büyüklerinin şeklinde çoğul bir ifade kullandığından biz burada bir heyetten söz edebiliriz. Bu heyet Topkapı Sarayı’na gidiyor ve ‘Kutsal emanetler nerede?’ diye soruyorlar. Yerini bulduklarında da Kab Bin Züher hazretlerinin emanetinde bulunan Topkapı Sarayı’nda gümüş muhafaza sandığı içerisinde bulunan Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hırka-i Saadeti’ni yerinden çıkartıp maalesef üzerlerine giyiniyorlar. Ve akabinde de alaycı bir şekilde ‘Ne kadar da cüsseli adammış’ deme gafletinde bulunuyorlar. Daha sonra oradaki kutlu emanetleri Hırka-i Saadet Dairesi’nden, Topkapı Sarayı’nın ahırlarının bulunmuş olduğu yere naklediyorlar. Orada uzunca bir müddet kutlu emanetler kaldıktan sonra 1950 yılında Demokrat Parti iktidar olduğunda Adnan Menderes, Eylül ayında Topkapı Sarayı’na geliyor. Kutlu emanetlerin yerini soruyor. Önce Yavuz Sultan Selim’in yaptığı gibi 2 rekat namaz kılıyor. Daha sonra bu kutlu emanetlerin ahır bölümünde saklandığını öğrendikten sonra tabii ki çok üzülüyor. Beraberindeki Başbakanlık heyetiyle birlikte ahır kısmında bulunan kutlu emanetleri sırtına yükleyip tekrar yerine getiriyor. Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hırka-i Saadeti’ni gümüş sanduka üzerinden öpüyor ve kokluyor. Adnan Menderes’in böyle bir hizmeti bulunuyor. 1991 yılına gelindiğinde dönemin Başbakanı Turgut Özal Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde tekrar Kuran-ı Kerim okuma geleneğini başlatıyor. Kendilerine rahmet olsun” şeklinde konuştu.