EKONOMİ
ARF Bio halka arz oluyor 20 Aralık 2025 Cumartesi - 10:51:23 Yeni nesil yeşil dönüşüm şirketi ARF Bio halka arz oluyor. 25-26 Aralık tarihleri arasında talep toplanacak. Hayvansal ve tarımsal organik atıklardan elektrik enerjisi ve gübre üretimi yapan yeni nesil yeşil dönüşüm şirketi ARF Bio’nun halka arzı Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından onaylandı. 25 ve 26 Aralık 2025 tarihlerinde talep toplama yöntemiyle yapılacak halka arzın büyüklüğü 916,5 milyon TL olacak. ARF Bio’nun çıkarılmış sermayesinin 147.337.401 TL’den 182.837.401 TL’ye yükseltilmesi nedeniyle artırılacak 35,5 milyon TL nominal değerli paylar ile mevcut ortaklardan RePie Portföy Yönetimi A.Ş. Arf Girişim Sermayesi Yatırım Fonu’nun sahip olduğu 11,5 milyon TL nominal değerli paylar olmak üzere toplam 47 milyon TL nominal değerli paylar halka arz edilecek. Şirketin halka açıklık oranı yüzde 25,71 olacak. İzmir Ödemiş’te yer alan modern ve entegre üretim modeliyle çalışan tesislerinde hayvansal ve tarımsal organik atıklardan yenilenebilir enerji ve organik/organomineral gübre üreten şirket, halka arzdan sağlayacağı gelirle mevcut entegre üretim tesisini biyokimya sanayi için çok değerli olan mikro alg üretimini de içerecek şekilde genişletmeyi, ilerleyen dönemlerde sera yatırımıyla daha da çeşitlendirmeyi hedefliyor. Şirket bu projelerle, hayvansal ve tarımsal organik atıklardan çok çeşitli ürünler elde etmeyi planlıyor. Şirket, üretim gerçekleştirirken doğaya zararlı atıkların oluşmasının önüne geçerek yeşil dönüşüme büyük katkı sağlayarak, elde ettiği karbon kredileriyle gelire dönüştürüyor. Önemi giderek kritikleşen yeşil dönüşüme dikkat çeken ARF Bio Yönetim Kurulu Başkan Vekili Melih Arslan, "İklim değişikliğinin getirdiği riskler, Paris İklim Anlaşması çerçevesinde belirlenen hedefler, yaygınlaşmaya devam eden zorunlu karbon vergileri ve uluslararası fonların yeşil yatırım arayışları başta olmak üzere, günümüzde uluslararası siyasi ve ekonomik düzlemde öne çıkan gündemlerden birisi yeşil dönüşümdür" tespitini yaptı. "Bizler bu konularda uzun süren araştırmalarımız sonucunda İzmir’in Ödemiş ilçesinde hayvansal ve tarımsal atıkların en verimli şekilde bertaraf edildiği, bu atıklardan yenilenebilir enerji, organik, organomineral gübre üretimi, negatif karbon süreçleriyle başta havayolu şirketleri, ulaştırma, ve madencilik gibi enerji yoğun çalışan sektörler olmak üzere birçok kuruluşun hem gönüllü hem zorunlu karbon kredisi ihtiyaçlarına cevap vermek üzere projemizi tamamladık ve yatırımımızı gerçekleştirdik" ifadelerini kullanan Arslan, "Yatırımlarımızı çok büyük ölçüde tamamlamış olduğumuz bu tesiste, hayvansal ve tarımsal atıkların fermantasyonu sonucu hem doğaya zararlı olan metan gazını bertaraf ediyoruz hem katı ve sıvı organik organomineral gübre üretiyoruz hem de doğayı temizlediğimiz için birçok enerji yoğun sektörün ihtiyaç duyduğu karbon kredilerini üretiyoruz" açıklamasını yaptı. Sera, mikroalg ve güneş enerjisi yatırımı Tesisin kendi üretiminden doğan kaynakların yeniden üretime kazandırıldığı tam döngüsel bir modeli hayata geçirdiklerinin altını çizen Arslan şunları söyledi: "Tesisimizi tasarlarken her bir organik çıktının geri kazanımı bizim temel hedefimizdi. Bu amaçla mevcut tesisimize biyokimya alanında çok kıymetli olan mikro alg yatırımımızı ve sera yatırımımızı da eklemeyi planlıyoruz. Çünkü mevcut üretimimiz bu ürünleri de çok düşük maliyetlerde elde etmemize imkân veriyor. Bu geliştirmelere uygun olarak tasarlanan tesisimizde mevcut biyogaz kapasitesinin büyüklüğüyle eş değer güneş enerjisi santrallerini de kurmayı hedefliyoruz. Tüm planlamamız tamamen yenilenebilir enerji ve yeşil dönüşümü tamamlayıcı şekilde olacak. Halka arzımızla birlikte öncelikle mevcut gübre üretim tesisinde üretim ve satış hacmimizin artırılması için işletme sermayesi ihtiyaçlarımızı karşılayacağız. Halka arzdan elde edilecek gelirin yüzde 55’i iş hacmimizin büyütülmesi için kullanılacak. Bunun yanında öncelikli yatırım olarak mikro alg tesisi kuracağız. Halka arz gelirimizin yüzde 15’ini bu yatırım için ayırdık." Sürdürülebilirlik temelli modelle stratejik üstünlük Sıfır atık belgeli olarak faaliyet gösteren şirket, her yıl yüz binlerce tonun üzerinde karbondioksit salımını engelleyerek önemli bir çevresel sorumluluk da üstleniyor. Şirketin sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen modeline değinen Arslan, şirketin ESG (çevre, sosyal, yönetişim) yetkinliğini şu sözlerle vurguladı: "ARF Bio olarak, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerini esas alarak, BIST Sürdürülebilirlik Endeksi ve SPK Sürdürülebilirlik İlkeleri doğrultusunda ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) yaklaşımını kurumsal stratejimize entegre ettik. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan toplumsal kapsayıcılık, temiz ve erişilebilir enerji, nitelikli istihdam ve ekonomik büyüme, yenilikçi ve dayanıklı sanayi yapıları, kaynak verimliği ve döngüsel üretim ile iklim değişikliğiyle mücadele alanlarında etkin sonuçlar elde eden bir modelle faaliyet gösteriyoruz. Bu sayede yatırımcılar açısından daha düşük risk profiline ve uluslararası fonlara erişimde daha yüksek cazibeye sahip olurken, regülasyonlara uyum ve marka itibarı noktasında önemli bir stratejik üstünlük elde ediyoruz." Karbon satışı ile gelirlerini çeşitlendiriyor Global karbon piyasaları, emisyon azaltımı karşılığında kazanılan karbon kredilerinin el değiştirmesini sağlayan önemli bir pazar haline dönüştü. ARF Bio’nun sahip olduğu sertifikalar sayesinde karbon kredisi satış hakkı bulunduğunun altını çizen Arslan, "Bu sertifikalar sayesinde ürettiğimiz yenilenebilir enerji ve engellediğimiz karbon salınımı oranında karbon kredisi satışı yapıyoruz. Bu da gelirlerimizin çeşitliliğini sağlarken, iklim değişikliğiyle mücadeleye de destek veriyoruz. Sadece elektrik veya gübre üreten değil, eksi karbon bir şirket olarak büyümeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. "Yarının ve gelecek kuşakların yatırımlarını yapan şirket" Arslan, "Karbon kredisi satışlarımız ve organomineral gübre üretimimizle gelirlerimizde çeşitlilik elde ettik. Gerçekleştireceğimiz mikroalg ve sera yatırımları ile bu çeşitliliği artırmayı planlıyoruz. Bu yapımızın ülkemizin enerji, tarım ve iklim eylemleri açısından örnek nitelikte olduğuna inanıyoruz" açıklamasını yaptı. Arslan sözlerini şöyle tamamladı: "Son yıllarda yüksek enerji fiyatları, elektrik üretimimiz açısından bize avantaj sağlıyor. Öte yandan, sürdürülebilir tarım, gıda güvenliği ve iklim merkezli yaklaşımlar dünya genelinde giderek daha fazla önem kazanıyor. ARF Bio olarak biz de yalnızca bugünü değil, yarını da gözeten, gelecek kuşakları hesaba katan yatırımlarla sektördeki öncülüğümüzü sürdürmeye kararlıyız."
20 Aralık 2025 Cumartesi - 10:43 Savaşlardan ve kaostan beslenerek fiyatı yükselen altının 2026 yılında da yükselişini sürdürmesi bekleniyor Hatay’da sarraflık yapan Ahmet Güney, son 5 yılın en çok kazandıran yatırım aracının altın olduğunu belirterek kaoslardan ve savaşlardan beslenen altının 2026 yılı sonu itibarıyla gram fiyatının 10 bin TL’yi bulabileceğini öngördüğünü söyledi. Türkiye’de birçok insanın en çok tercih ettiği yatırım aracı olan altın 2025 yılı sonu itibarıyla 6 bin TL’yi buldu. Verilere göre sürekli yükselişiyle vatandaşların vazgeçilmez tercihi olan altın hakkındaki söylentiler de zaman zaman vatandaşlarda kafa karışıklıklarına neden oluyor. Hatay’da sarraflık yapan Ahmet Güney, son yıllarda yaşanan İsrail - Filistin ve Rusya - Ukrayna savaşlarının altının fiyatında yükselişi etkilediğini belirterek son 5 yılın en çok kazandıran yatırım aracının altın olduğunu söyledi. ABD Başkanı Trump’ın savaş söylemlerinin altının fiyatını arttırmaya devam edeceğini söyleyen Güney, 2026 yılı sonu itibarıyla altının gram fiyatının 10 bin TL’yi bulabileceğini öngördüğünü ifade etti. "Son 5 yılın en iyi kazandıran yatırım argümanı altın olmuştur ve bu yatırım argümanını da ilk 4 yılda çok hızlı ve şiddetli geçirdik" Dünyada son 5 yılda kendini hissettiren savaşların altının ciddi yükselişini etkilediğini ifade eden sarraf Güney, "2025 yılına hızlı giriş yapan altın, yılsonuna doğru gelirken çok ciddi bir yükseliş gösterip Kasım ayında iniş ivmesi yakaladı. Temmuz ayında altın gramının 6 bin TL’yi bulacağı öngörümüz ekim ayında bir zirve yaparak 6 bin 200 TL yapıp tekrardan 5 bin 800 TL’ye kadar düşmüştü. 2025 yılının bitirmeye yakın bugünlerde gram altın 6 bin TL civarında giderken çeyrek altında 10 bin TL civarında ilerliyor. Yıl sonunu kapatırken yatay bir seyirle altın fiyatları devam ediyor. Son 5 yılın en iyi kazandıran yatırım argümanı altın olmuştur. Bu yatırım argümanını da ilk 4 yılda çok hızlı ve şiddetli geçirdik. Özellikle İsrail - Filistin savaşında devam eden süre içerisinde çok ciddi yükseliş gördük. Bu yükselişlerden sonra uluslararası arenada barışçıl sinyallerin gelmesi ve Ukrayna - Rusya savaşındaki tetikleyici hareketlilik altının sürekli yukarıya çekmiştir" dedi. "Altın kaosu sever, kaos da altını yükseltir" Altının kaostan beslenerek yükseldiğini ifade eden sarraf Güney, 2026 yılında altının yükselişini sürdüreceğini belirterek 2026 yılı fiyat öngörüsünün gram altında 10 bin TL olduğunu söyleyerek, "Altını her düştüğü yerden almanız gerekir. Bugün mesela altın 6 bin TL iken 5 bin 800 TL’ye düştü, korkmadan alın. Eninde sonunda 6 bin TL üzerine çıkacak. Bazı yorumcuların altın ile spekülatif sözleri oldu ama ben onlara katılmıyorum. Altın kaosu sever, kaos da altını yükseltir. Bugün uluslararası arenada Trump’ın beyanların kaynaklı bizim için önemli olan belirleyici unsur olan Trump’ın beyanlarında ve agresif hareketlerinde bir ülkeye savaş açtığını hissettirmesi halinde tetikleyici unsur olarak altın yukarıya doğru gider. Bu petrol fiyatlarındaki barışçıl olan huzurlu ortamlarda petrol fiyatlarını da inmesine neden oluyor iken altın fiyatlarını tetikliyor. Trump ve diğer uluslararası oyuncular eğer savaş çığırtkanlığı yaparlarsa altın yukarıya doğru ilerler. Görünen o ki bundan çok iyi beslenen Trump süregelen süreçte devam ettirmek isteyecektir. Ben tecrübelerimle beraber altın fiyatlarının yine önümüzdeki yılda yükselen bir trend olmaya devam edecek. Düşen faiz oranları karşısında altına yatırımın doğru bir yatırım argüman olduğunu ve bu yatırım argümanını hiçbir şekilde kaybetmeyeceğini düşünüyorum. 2026 yılında altın ne olur dersek gaybı bilen Allah’tır. Bunun için kesin bir bilgi vermek olmaz ama öngörülerde bulunabiliriz. Karmaşanın olduğu bir 2025 yılında bugün 6 bin TL olan 24 ayar gram altın, 2026 yılında sonunda 10 bin TL olacaktır. Dolayısıyla 10 bin TL olan çeyrek altın da, 15 bin TL’nin altında düşmeyeceği söyleminde bulunabiliriz. Faiz getirisinde de fazla altın getirisinin bizi memnun edeceğini dile getirebiliriz" ifadelerini kullandı.
20 Aralık 2025 Cumartesi - 09:51 Bursa Büyükşehirden yüzde 50 hibeli sulama borusu desteği Bursa Büyükşehir Belediyesi, yüzde 50 hibeli damlamalı sulama borusu desteği için başvuruları almaya başladı. Çiftçileri desteklemeye yönelik çalışmalarını sürdüren Büyükşehir Belediyesi, iştiraki olan Tarım Peyzaj A.Ş. tarafından hayata geçirilen Tarım Plast Fabrikası’nda üretilen damlamalı sulama borularını üreticilerle buluşturmaya devam ediyor. Yüzde 100 geri dönüşüm ürünü olan ve çiftçilerin girdi maliyetlerini azaltmanın yanında tarımsal sulamada önemli su tasarrufuna da imkan sağlayan damlamalı sulama borularından yüzde 50 hibeli şekilde faydalanmak isteyen çiftçilerin başvuruları alınmaya başlandı. Eskisini getirene ek indirim sağlanacak Hurda damlamalı sulama borularını geri dönüşüm ve yeniden üretim süreçlerine kazandıran üreticilere, sunulan hibeye ek olarak, hak edişleri oranında indirim de sağlanacak. 19 Aralık’ta başlayan başvurular 23 Ocak’a kadar sürecek. Başvuru şartları şöyle: Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) 2026 yılına ait çiftçiler başvuru yapabilecek. Aynı haneden sadece 1 (bir) yetiştirici yapabilecek. Her üretici bir ürün için başvuru yapabilecek. Üreticilere yüzde 50 hibe oranında destek verilecek. Sadece damlama sulama boru desteğinde kullanılmak üzere kişilerin sanal cüzdanlarına maksimum 5000 lira yüklenecek. Belediye tarafından başvurular değerlendirilerek başvuru sahiplerine bilgilendirme yapılacak. Başvuru Tarihi: 19 Aralık – 23 Ocak 2026 olup başvuru sahibine ait telefon numarası ile bir kez başvuru yapılacak.
20 Aralık 2025 Cumartesi - 09:45 Metal üretiminde Türkiye’de önemli hamle Türkiye metal sektöründe standartları yeniden belirleyen bir gelişme yaşandı. Sektörün yenilikçi oyuncusu MSU Metal Dünyası Genel Müdür Sonnur Gözütok liderliğinde, Türkiye’de önemli bir çalışmaya imza atarak Avrupa kalite standartlarında üretimini tescilledi ve ürünlerine 8 yıl garanti sunuyor. Kalitede Avrupa standartları, güvende Türkiye birinciliği ISO 9001 ve CE belgeleri ile üretim süreçlerini modernize eden MSU Metal Dünyası; yüksek üretim standartları ve titiz işçiliğiyle sektöre yeni bir soluk getiriyor. Şirket, metal çözümlerinde estetik ve fonksiyonelliği dayanıklılıkla birleştirerek bireysel kullanıcılardan dev mimari projelere kadar geniş bir yelpazede güvenilir çözüm ortaklığı sunuyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Genel Müdür Sonnur Gözütok, 8 yıl garanti politikasının sadece bir vaat değil, bir özgüven göstergesi olduğunu belirterek "Bizim için kalite bir sonuç değil, bir başlangıçtır. CE ve ISO 9001 standartlarındaki üretim disiplinimize o kadar güveniyoruz ki, Türkiye’de önemli bir hamle gerçekleştirerek müşterilerimize 8 yıl garanti sunuyoruz. Bu adım, MSU Metal Dünyası’nın sürdürülebilir kaliteye ve müşteri memnuniyetine olan sarsılmaz bağlılığının bir kanıtıdır" dedi. Geniş ürün yelpazesi ve kişiselleştirilmiş çözümler MSU Metal Dünyası, metal kapı çeşitlerinden ofis bölme sistemlerine, merdiven korkuluklarından metal duşakabin ve şık mobilya tasarımlarına (dresuar, orta sehpa, yemek masası, kitaplık vb.) kadar oldukça geniş bir ürün gamına sahip. Firma, standart modellerin yanı sıra; aksesuar ve avize dışındaki tüm demir ve paslanmaz taleplerini, projeye özel ölçü ve model seçenekleriyle hayata geçirebiliyor. Firmanın ’www.msumetaldunyasi.com’ internet sitesinden ise geniş ürün yelpazesi ve kişiselleştirilmiş çözümlere ulaşmak mümkün. Teknolojik üstünlük ve uzun ömürlü kullanım 8 yıllık garanti süresinin temelinde, şirketin kullandığı ileri yüzey işlem teknolojileri yatıyor. Üretim süreçlerinde uygulanan demir üzeri elektrostatik boya, eskitme boya ve kaplama teknikleri, paslanmaz üzeri titanyum kaplama gibi yöntemler, ürünlerin korozyona karşı direncini artırırken estetik ömrünü de maksimuma çıkarıyor. İstanbul’dan dünyaya uzanan hizmet ağı Merkezi İstanbul’da bulunan MSU Metal Dünyası; mağaza, AVM, otel, villa ve hastane gibi büyük ölçekli mimari projeler için özel üretim yaparken, ürünlerini Türkiye’nin 81 iline ve dünyanın dört bir yanına ulaştırıyor. Şirket, satış sonrası profesyonel montaj desteğiyle de projenin her aşamasında müşterilerinin yanında yer alıyor. Hem toptan hem de perakende satış kanallarıyla hizmet veren MSU Metal Dünyası, kaliteyi ve güveni bir araya getiren vizyonuyla metal sektöründe kalıcı bir marka olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Tami, yenilikçi ödeme çözümleriyle ilk yılında önemli bir büyüme kaydetti
19 Kasım 2025 Çarşamba - 12:18 Tami, yenilikçi ödeme çözümleriyle ilk yılında önemli bir büyüme kaydetti Garanti BBVA iştiraki olarak hayata geçen Tami, yenilikçi ödeme çözümleriyle ilk yılında önemli bir büyüme kaydetti. Çoklu Banka POS, sanal POS ve ön ödemeli kart çözümleriyle hizmet sunan Tami, Garanti BBVA’nın teknolojik altyapısı ve güvence anlayışıyla faaliyetlerine devam ediyor. Garanti BBVA iştiraki olarak e-para ve ödeme hizmetleri sunmak üzere kurulan TAMİ kuruluşunun birinci yılında önemli bir başarıya ulaştı. Kullanıcı odaklı çözümleriyle 290 binden fazla kullanıcıya hizmet veren Tami, hem bireylerin hem de işletmelerin finansal süreçlerini sadeleştiren, güvenli ve yenilikçi bir ödeme deneyimi sunuyor. Tami Genel Müdürü Melda Çetin, Tami’nin ilk yılıyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: "Tami Garanti BBVA’nın güçlü teknolojik altyapısını arkasına alarak, bir yıl gibi kısa bir sürede bireysel ve kurumsal kullanıcılar için güvenli, erişilebilir ve akışkan ödeme çözümleri sunan bir finansal teknoloji markasına dönüştü. Radikal müşteri perspektifimiz doğrultusunda, müşterilerimizin neye ihtiyaç duyduğunu hissederek ürün ve hizmetlerimizi bu anlayışla tasarlıyoruz. Finansal yolculuklarının her adımında empatiyle yanlarında olmayı, hayatlarını kolaylaştıran çözümler sunmayı önceliklendiriyoruz. Tami’de de bu yaklaşımı "Tam İstediğin Gibi" mottosuyla benimsedik. Bizim için sürdürülebilir yapı içinde sağlam bir sistem kurarak emin adımlarla ilerlemek önemli. Kuruluşumuzdan bu yana geçen bir yılda hem bireysel hem de kurumsal alanda oldukça güçlü sonuçlar elde ettik. Bu başarıda hem işletmeler hem de tüketiciler için sağladığımız, finansal kapsayıcılığı artıran, kolay, güvenli ve hızlı çözümlerin büyük payı olduğuna inanıyoruz. Bir yıl gibi kısa bir sürede bu kadar olumlu sonuçlar almamızda emeği olan tüm çalışma arkadaşlarıma ve tüm Tamililer’e teşekkürlerimi sunuyorum. Şimdi, ikinci yılımıza daha da güçlü bir büyüme hedefiyle giriyoruz." Yeni nesil POS ve ödeme çözümleri Tami kuruluşunun ardından geçen bir yılda, POS tarafında; 2 bin 500’ün üzerinde sanal POS ile aylık 1 milyar TL’lik işlem hacmine ulaştı. Üye iş yerleri ortalama yüzde 45 aktivasyon oranıyla POS’larını aktif şekilde kullanıyor. Şirket, birçok çözüm ortaklarıyla sağlanan entegrasyonlar sayesinde firmalara çok yönlü ödeme seçenekleri ve iş büyütme fırsatları sunuluyor. Tami Linkli Ödeme çözümüyle satıcıların dijital platformlarda ödeme linki paylaşarak kolayca ödeme almasını sağlıyor. Ortak ödeme sayfası, mevcutta ödeme sayfası olmayan e-ticaret işyerleri için kart saklama opsiyonları sunan hazır bir altyapı sunuyor. Böylece firmalar kendi ödeme sayfalarını barındırmasalar bile kolayca online satış yapabiliyorlar. Tami cüzdan çözümleri ile de firmaların kendi ekosistemlerinde bakiye yükleme, harcama, ödül kullanımı gibi işlemleri uçtan uca yönetmeleri sağlanıyor. Bu yıl hayata geçen iş birlikleri arasında Starbucks mobil uygulamasının kapalı devre cüzdan altyapısı da yer alıyor. Kart pazarının önemli bir oyuncusu haline geldi Kart tarafında ise Tami’nin kullanıcı sayısı 140 bine ulaşırken, aylık kart cirosu 20 milyon TL’yi aştı. Kullanıcılar bugüne kadar 223 farklı kampanyadan yararlandı ve toplamda 15,6 milyon TL nakit iade kazandı. Tami kart sahipleri; fatura ödeme, para transferi ve para isteme gibi işlemlerini 7/24 gerçekleştirebiliyor. Üstelik Tamililer arası para transferi işlemleri ücretsiz olarak yapılıyor. Ayrıca 12-18 yaş arası gençler, kendilerine özel ön ödemeli Tami -18 kart ile ebeveynlerinin onayıyla online ve fiziksel harcama yapabiliyor, ebeveynleri de isterlerse harcamalarını takip edebilir, sektör bazlı kontrolleri belirleyebiliyor.
Altın 4 bin 232 dolar seviyesinde dengede: "Sessizlik çoğu zaman yeni bir yükseliş dalgasının habercisidir"
19 Kasım 2025 Çarşamba - 12:14 Altın 4 bin 232 dolar seviyesinde dengede: "Sessizlik çoğu zaman yeni bir yükseliş dalgasının habercisidir" Altın fiyatlarının küresel piyasalarda beklentilerin aksine daha sakin bir seyir izlediğini, jeopolitik risklerin etkisiyle ons altının 4 bin 232 dolar seviyesindeki seyrini koruduğunu ifade eden DEMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cumhur Kitiş, FED’in faiz indirim döngüsüne girdiği bir dönemde altının hâlâ bu seviyelerde tutunmasının, küresel sermaye akımlarında ‘temkinli pozisyonlanma’ eğilimini güçlendirdiğini belirterek, mevcut tabloyu "sadece bir fiyat hareketi değil, finansal güç dengelerinin yeniden hizalanması" olarak değerlendirdi. Kitiş, orta vadede altın için yeni bir trend zemininin oluştuğunu belirtti. Son haftalarda 3 bin 900 dolar seviyesine kadar gerileyen ons altın, kısa sürede 4 bin 230 dolar bandına yeniden yükseldi. DEMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Cumhur Kitiş, bu dönüşün üç temel sebebi olduğunu kaydederek, "Birincisi, ABD tahvil faizlerinde yaşanan geri çekilme. Son haftalarda tahvile yönelen yoğun talep azaldı, faizlerdeki düşüş de altına yeniden alım ilgisini güçlendirdi. İkincisi, piyasalarda FED’in agresif bir faiz indirim döngüsüne girebileceği beklentisinin kuvvetlenmesi. Son açıklamalar, ABD ekonomisinin ‘yumuşak iniş’ yerine ‘yavaşlama’ sürecine girdiğini işaret ediyor ve bu ortam altın için tarihi olarak yükseliş sağlar. Üçüncüsü ise jeopolitik risklerdeki belirgin artışın yatırımcıyı yeniden güvenli limana yöneltmesi. Orta Doğu’da ateşkesin tekrar bozulması, Avrupa’daki enerji risklerinin tırmanması ve Rusya-Ukrayna hattında çözüm umudunun kaybolması, altını yeniden ‘riskten kaçış varlığı’ haline getirdi" diye konuştu. "3 bin 900 dolar tesadüf değil, güçlü bir destek seviyesi" Altının söz konusu seviyeden güçlü dönüş yapmasının teknik açıdan beklenen bir hareket olduğunu vurgulayan Kitiş, "Bu üç etken birleşince 3 bin 900 dolar seviyesi, teknik olarak da güçlü bir destek oluşturdu ve küresel fonlar bu seviyeden agresif şekilde alıma yöneldi. Sonuç olarak, altın sadece tepki yükselişi değil, yeni bir trend tabanı inşa ederek yukarı döndü. Altının 3 bin 900 dolardan dönmesi tesadüf değil, küresel para çok hızlı şekilde güven alanına geri çekildi. FED’in faiz indirimleri normal şartlarda altın gibi faize duyarlı varlıkların önünü açar. Ancak bugün tablo farklı. ABD hazine tahvillerine yoğun talep, altına giden parayı sınırlıyor, Çin’de büyüme verilerinin dalgalı seyri, global risk iştahını zayıflatıyor ve ABD seçim atmosferi, piyasalarda ‘bekle-gör’ davranışını tetikliyor. Bu karmaşık denklem altının yükselişini geciktiriyor, fakat aynı zamanda 4 bin 200 dolar bandını güçlü bir taban haline getiriyor" şeklinde konuştu. "Büyük hareket öncesi sakinlik" Küresel ölçekte artan kırılganlıkların da dikkat çektiğine değinen Kitiş, "Altın şu anda hızlı yükselişten çok, yeni bir ana trend zemini inşa ediyor. Bu zeminin üzerine kurulacak hareket çok daha güçlü ve kalıcı olacaktır. Orta Doğu’da ateşkes girişimlerinin defalarca bozulması, ABD-Venezuela geriliminin tırmanması, Rusya-Ukrayna hattında çözüm ihtimalinin tamamen zayıflaması ve Avrupa’da enerji güvenliği endişelerinin geri dönmesi gibi kırılgan dinamikler, altını güvenli liman konumuna yeniden oturtuyor. Bu tabloya rağmen fiyatın yatay kalması ise ‘büyük hareket öncesi sakinlik’ olarak değerlendiriliyor. Gram altın cephesinde ise TL’nin yataylaşmasıyla birlikte fiyatların momentum kazandığı görülüyor. Kur tarafında agresif bir yukarı hareket olmamasına rağmen, küresel ons fiyatının 4 bin 200 dolar üzerinde tutunması gram altın için orta vadede yeni bir değerleme alanı oluşturuyor. Türkiye’de altının bireysel yatırımcıdaki ağırlığı çok yüksek. Dolayısıyla küresel bir sıçrama, gram altında tüm zamanların en hızlı fiyatlamalarından birine dönüşebilir" ifadelerini kullandı. "Orta Doğu veya Avrupa cephesinde ani bir gerilim artışı yaşanırsa ons altın 4 bin 400 dolar üzerini kısa sürede test edebilir" 2024-2025 döneminde merkez bankalarının altın alımlarının tarihin en yüksek seviyelerine ulaştığını, bu eğilimi destekleyen iki temel faktörün öne çıktığını söyleyen Cumhur Kitiş, "2024-2025 dönemi, modern tarihin en güçlü merkez bankası altın alımlarına sahne oldu. Bunun iki sebebi var; doların rezerv para olarak eski gücünü yitirmesi ve BRICS merkezli yeni finans hattında altının ağırlığının artması. Bu tablo, uzun vadede altın için yapısal bir destek anlamına geliyor. Jeopolitik baskı sürer, FED indirimleri devam eder, ABD seçimleri yaklaşırken belirsizlik artarsa, ons altın 4 bin 280-4 bin 350 dolar bandına doğru kademeli bir çıkış yapar. Tahvil piyasası baskın kalır, dolar güçlü seyrini korursa 4 bin 150-4 bin 230 dolar aralığında yatay konsolidasyon. Orta Doğu veya Avrupa cephesinde ani bir gerilim artışı yaşanırsa ons altın 4 bin 400 dolar üzerini kısa sürede test edebilir. Altının sakin görünümü yanıltıcı olabilir. Çünkü fiyat, büyük hareketlerin genellikle hemen öncesinde böyle sakinleşir. Altın, kısa vadede dar bir bantta sıkışmış görünse de, arka planda büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Merkez bankalarının altın stoklarını rekor seviyelere taşıması, küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesi ve jeopolitik risklerin giderek keskinleşmesi, altını yeni bir dönemin merkezine doğru taşıyor. Bugün altın sessiz gibi; ama sessizlik çoğu zaman yeni bir yükseliş dalgasının habercisidir" dedi.
Balıkçılık sektörü Sinop’ta bir araya geldi: Balık yağı üretim potansiyeli ortaya çıkarılıyor
19 Kasım 2025 Çarşamba - 11:57 Balıkçılık sektörü Sinop’ta bir araya geldi: Balık yağı üretim potansiyeli ortaya çıkarılıyor Türkiye’nin insan tüketimine yönelik balık yağı üretim potansiyelini ortaya çıkarmak ve sektörel iş birliklerini güçlendirmeyi amaçlayan "Balık Yağı Rafinasyonu: Teknoloji ve Pazar Potansiyeli Çalıştayı", Sinop’ta sektörün tüm paydaşlarını bir araya getirdi. Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı (KUZKA) ev sahipliğinde düzenlenen, "Balık Yağı Rafinasyonu: Teknoloji ve Pazar Potansiyeli Çalıştayı" Sabahattin Ali Kültür Merkezi’nde başladı. Gün boyu sürecek olan çalıştayda, insan tüketimine yönelik olarak balık yağı sektörünün mevcut durumu, teknolojik gelişmeler ve yatırım olanakları ele alınıyor. Kamu kurumlarının yanı sıra, akademik camia, sivil toplum, sektör temsilcileri ve potansiyel yatırımcıların bir araya geldiği çalıştayda, Türkiye’nin insan tüketimine yönelik olarak balık yağı üretim kapasitesinin geliştirilmesi, dışa bağımlılığın azaltılması ve Sinop’un bu alanda bir üretim üssü haline getirilmesi amaçlanıyor. Çalıştayın açılışında konuşan KUZKA Genel Sekreteri Dr. Serkan Genç, kalkınma ajansları olarak yerel kalkınma hamlesi doğrultusunda bölgelerin ekonomik ve sosyal kalkınmasını desteklerken, özellikle potansiyeli yüksek sektörlerde ortak hareket etmeye büyük önem verdiklerini belirterek, "Mavi ekonomi, balıkçılıktan enerjiye, ulaşımdan turizme geniş bir alanı kapsayan bütüncül bir gelişim perspektifi sunuyor. Bu yapı içerisinde sürdürülebilir balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, Karadeniz Bölgesi’nin en kritik ekonomik faaliyetlerinden birini oluşturmaktadır. Bugün ülkemizde avcılığı yapılan balıkların çok büyük bir kısmı Karadeniz’den elde edilmekte; levrek, çipura ve son yıllarda öne çıkan Türk somonu gibi yetiştiricilik ürünleri de ülkemize önemli bir katma değer sağlamaktadır. Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı olarak bizler, su ürünleri sektörünün güçlendirilmesini stratejik bir öncelik olarak ele aldık. Bu doğrultuda Temel Sektörlerde Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Sonuç Odaklı Programı kapsamında sektöre yönelik politika geliştirme, proje tasarımı ve kapasite artırımı çalışmalarını bütüncül bir anlayışla yürütüyoruz. Bu çalışmaların en somut örneklerinden biri olan ve Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak finansmanıyla yürütülen Sinop’ta Temel Sektörlerin Rekabetçiliğinin Artırılması Projesi, bölgemizde önemli bir dönüşüm oluşturmuştur. Sinop Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulan 3 bin ton/yıl kapasiteli SEANOP su ürünleri işleme, şoklama ve depolama tesisi, hem işletmelerimizin rekabet gücünü artıracak hem de Karadeniz’in su ürünleri değer zincirini güçlendirecektir" dedi. "Bu çalıştay sektöre yönelik yenilikçi politika ve projelere ışık tutmuştur" Sosyal Gelişmeyi Destekleme Programı kapsamında hayata geçirilen Lakerda ve Su Ürünleri Üretim Tesisi ile bölgenin gastronomi turizmine, markalı ürün gelişimine ve ihracat potansiyeline önemli bir kapı araladıklarını kaydeden Genç, "23-24 Eylül 2024 tarihinde Sinop ilimizde kalkınma ajanslarımız, kamu ve özel sektör paydaşlarımız ile Karadeniz Masası Su ürünleri Sektörü Değerlendirme Çalıştayı’nı gerçekleştirmiştik. Karadeniz’in mavi büyüme potansiyelini daha iyi değerlendirmek, su ürünleri ekosistemini güçlendirmek ve sektörün uluslararası rekabet gücünü artırmak için önemli bir etkinlik olmuştur. Sonuç raporumuzu da Kalkınma Kütüphanesi’nde yayınladık. Bu çalıştay sektöre yönelik yenilikçi politika ve projelere ışık tutmuştur. 2025 yılında güncellenen yeni teşvik sistemi ile kalkınma ajansları tarafından yerel kalkınma hamlesi programı ilan edildi. Birçok ilimizde su ürünlerinin geliştirmeye yönelik yatırım konuları ilan edildi. Bizler de Sinop ilimizde su ürünleri ekosistemimizi günlendirecek kapalı devre su ürünleri yetiştiriciliği konusunda başvuru aldık. Önümüzdeki yıllarda da su ürünleri ekosistemini güçlendirecek benzer yatırım konuları ilan edilecektir. Bugün gerçekleştirdiğimiz Balık Yağı Rafinasyonu: Teknoloji ve Pazar Potansiyeli Çalıştayı ise bu çalışmaların yeni ve stratejik bir adımıdır. İnsan tüketimine yönelik rafine balık yağı, ülkemizde hâlâ önemli ölçüde ithal ettiğimiz bir üründür. Amacımız, sektörün teknoloji ve kapasite ihtiyacını masaya yatırarak yerli üretim olanaklarını geliştirmek, böylece hem ithalatı azaltmak hem de bölgesel bir üretim ekosistemi oluşturmaktır" diye konuştu. Açılışa Sinop Valisi Mustafa Özarslan, Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şakir Taşdemir, akademisyenler, kurum, STK ve sektör temsilcileri katıldı. Çalıştayın öğleden sonraki kısmında ise refinasyon teknolojileri ile yatırım ve pazar konulu iki ayrı çalışma masasında balık yağı sektörü üzerine tartışma ve değerlendirmeler yapılacak. Çalıştay, sonuçların katılımcılar ile paylaşılması ile sona erecek.
Vodafone Grubu, çocukların çevrimiçi güvenliği için harekete geçti
19 Kasım 2025 Çarşamba - 11:52 Vodafone Grubu, çocukların çevrimiçi güvenliği için harekete geçti Vodafone, Vodafone Vakfı ve Save the Children, çocukların çevrimiçi ortamda korunması için daha kapsamlı önlemler alınması çağrısında bulundu. Bu üç kuruluşun hazırladığı "Protection through Empowerment: Online Protection of Minors" (Yetkilendirme Yoluyla Koruma: Çocukların Çevrimiçi Korunması) isimli raporda alınması gereken acil aksiyonlar sıralanıyor. Vodafone, Vodafone Vakfı ve Save the Children yardım kuruluşu, Avrupa’daki politika yapıcıları çocukların çevrimiçi ortamda güvende tutulması için daha kapsamlı ve uyumlu önlemler almaya çağırdı. Bu üç kuruluş, "Protection through Empowerment: Online Protection of Minors" (Yetkilendirme Yoluyla Koruma: Çocukların Çevrimiçi Korunması) isimli raporda, Avrupa’daki politika yapıcıların çocukların dijital dünyada güvenli bir bağlantı kurabilmelerini sağlamak için koordineli ve acil bir şekilde aksiyon alınması gerektiğini savunuyor. Başta İngiltere ve Fransa’daki uzmanlar olmak üzere Avrupa’nın önde gelen uzmanları tarafından sunulan kanıtlara, araştırmalara ve en iyi uygulamalara dayanan rapor, Dijital Hizmetler Yasası (DSA), Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ve Çocuklar için Daha İyi ve Güvenli Bir İnternet için Avrupa Stratejisi (BIK+) ile de uyumlu. Vodafone Grubu Dış İlişkiler ve Kurumsal İlişkiler Direktörü Joakim Reiter, şunları söyledi: "Son yıllarda kaydedilen ilerlemeye rağmen, ulusal düzenlemelerin ülkeden ülkeye farklılık göstermesi ve yeni dijital risklerin ortaya çıkmaya devam etmesi nedeniyle, Avrupa’da çocuklar, hâlâ zararlı içeriklere ve bağımlılık oluşturan platform algoritmalarına maruz kalıyor. Söz konusu risklere karşı Avrupa genelinde farklı tedbirler uygulanıyor. Çocuklar dijital dünyanın olanaklarından en iyi şekilde yararlanabilmeli. Ancak, artan riskler karşısında çocukların teknolojiyi daha güvenli ve bilinçli kullanmaları da desteklenmeli. Bu nedenle, çevrimiçi ortamda çocukların daha iyi korunmasını sağlamak amacıyla Avrupa’daki politika yapıcılara yönelik olarak hem çocukların hem de kullanıcıların hak ve özgürlüklerini gözeten beş etkili önlem belirledik." Save the Children CEO’su Moazzam Malik şöyle konuştu: "Çocuklar, dijital dünyanın sunduğu fırsatlardan güvenli bir şekilde yararlanabilmeli. Çocukları dijital tehlikelerden korurken onların bu dijital dünyada özgüvenle hareket etmelerini ve ihtiyaç duydukları becerileri kazanmalarını sağlamak amacıyla Avrupa genelinde yapılan bu ortak çağrının bir parçası olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Birlikte, dijital ortamların çocukların haklarını ve yüksek yararını gözeterek tasarlanmasını sağlayabiliriz. Her çocuk gelişen teknolojiye erişimde eşit imkanlara sahip olmalı." Zorunlu yaş doğrulaması Vodafone, Vodafone Vakfı ve Save the Children kuruluşlarının önerdiği aksiyonlardan ilki, zorunlu yaş doğrulaması olarak öne çıkıyor. Çocukların dijital ortamda zararlı veya yaşlarına uygun olmayan içeriklere erişimlerinin etkisi ile ilgili çok sayıda kanıt bulunuyor. Tüm dijital platformlar risk değerlendirmesi sonrasında gizliliği koruyan yaş doğrulama sistemlerini devreye alması gerektiği vurgulanırken, yüksek riskli platformlar, üçüncü taraf yaş doğrulama hizmetleri vasıtasıyla kullanıcılarının yaşlarını doğrulaması; yaş tahmini sistemini ve beyana esas yaş kontrolü yöntemini kullanmaması gerektiği belirtildi. Yaş doğrulaması, içerik görüntülenmeden önce yapılması gerektiği aktarılırken, tüm cihazlarda aynı derecede etkili olması gerektiği ifade edildi. Bağımlılık oluşturan tasarım özelliklerinin kısıtlanması İkinci sırada bağımlılık oluşturan tasarım özelliklerinin kısıtlanması öneriliyor. Platformların otomatik oynatma, sonsuz kaydırma ve kişiselleştirilmiş algoritmalar gibi bağımlılık oluşturan tasarım özellikleri, ekran başında geçirilen sürenin gittikçe artmasına, zararlı içeriklerin yayılmasına, radikalleşmeye ve aşırılık yanlısı ideolojilerin benimsenmesine neden oluyor. Çocukların bağımlılık oluşturan tasarım özelliklerine maruz kalmasının tamamen önüne geçilmesi ve çocuklar için bu özelliklerin varsayılan olarak kapalı olması gerektiği ifade edildi. Tasarım aşamasında hesap verebilirlik Üçüncü öneri, tasarım aşamasında hesap verebilirlik olarak öne çıkıyor. Platformların toplum üzerindeki etkilerine ilişkin sorumluluk almaları teşvik edilmezken, sadece en büyük olanlar değil, tüm platformlar tasarım aşamalarında hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerini gözetmesi gerektiği aktarıldı. Tüm sosyal medya ve içerik paylaşım platformları, tasarım aşamasından itibaren hesap verebilirlik ilkesi gözetilerek yapılandırılması gerektiği ifade edilirken, bu kapsamda, algoritma tasarımlarında çocuklara özgü risk değerlendirmesi yapılması ve 18 yaşın altındaki kullanıcılar için varsayılan öneri ayarları güvenlik odaklı olması gerektiği belirtildi. Çocukların cinsel istismarına ilişkin materyallere erişimin engellenmesi Dördüncü sırada çocukların cinsel istismarına ilişkin materyallere erişimin engellenmesi geliyor. Vodafone, çocuk cinsel istismar materyallerine erişimi her zaman engellemeyi taahhüt ettiğini ifade ederken ancak, bu taahhüt, e-Gizlilik Direktifi ve Genel Veri Koruma Tüzüğü kapsamındaki yasal belirsizlikler, AB’deki ağ tarafsızlığı uygulaması ve bu tür içeriklere erişime ilişkin AB genelinde uyumlaştırılmış bir yasal çerçevenin bulunmaması nedeniyle kısıtlanıyor. Avrupa’da Çocukların Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Yönetmelik önerisi çocukların cinsel istismara karşı korunmasına odaklanması gerektiği ve orantılı önlemler ile birlikte telekom şirketlerinin güvenilir URL listelerini kullanarak bu tür içeriklere erişimi engellemelerine izin veren açık hükümler içermesi gerektiği vurgulandı. Bütüncül bir dijital okuryazarlık politikası Beşinci ve son öneri ise bütüncül bir dijital okuryazarlık politikası olarak öne çıkıyor. Yapılan açıklamaya göre; çocuklar, ebeveynler ve eğitimciler, teknolojiyi akıllıca ve güvenli bir şekilde kullanmak için gereken bilgi, beceri ve özgüvene sahip olması gerekiyor. Bununla birlikte, Avrupa genelinde dijital okuryazarlık seviyesinde eşitsizlik bulunduğunun altı çizilirken, dijital okuryazarlık kullanıcıların yaşlarına, yaşadıkları bölgelere ve sosyoekonomik durumlarına göre önemli farklılıklar gösterdiği ifade edildi. Dijital refah ve çevrimiçi ortam güvenliği mevcut eğitim süreçlerine bütüncül bir şekilde dahil edilmesi gerektiği vurgulanırken, bu kapsamda, öğretmen ve ebeveynlerin bilgi ve becerileri geliştirilmesi ve Vodafone Vakfı tarafından yürütülen Skills Upload Jr. programı gibi kapsayıcı, yaşa uygun dijital okuryazarlık programlarından faydalanılması gerektiği ifade edildi. Vodafone’dan çocukların güvenliği için kapsamlı paket Yapılan açıklamaya göre; Vodafone, çocukların çevrimiçi güvenliğini sağlamak ve ebeveynlere destek olmak için gerekli araç, kaynak ve programları içeren kapsamlı bir paket sunuyor. Bu paket içinde, ebeveynlerin çocuklarının dijital aktivitelerini yönetip izlemelerine, uygunsuz içeriğe erişimi kısıtlamalarına ve tüm cihazlarda kullanım sınırları belirlemelerine olanak tanıyan ebeveyn denetimleri ve güvenlik araçları yer alıyor. Vodafone ayrıca, çevrimiçi çocuk cinsel istismarı ile mücadele etmek ve yasa dışı içeriklere erişimi engellemek için İngiltere’de çocukların internet güvenliğiyle ilgili çalışma yürüten Internet Watch Foundation, Dünya GSM Birliği (GSMA) gibi önde gelen kuruluşlarla ve çocukların çevrimiçi deneyimlerini paylaştıkları Global Child Forum Listen Up! ile işbirliği yapıyor.
Net UYP açığı Eylül ayında 327,1 milyar dolar oldu
19 Kasım 2025 Çarşamba - 10:24 Net UYP açığı Eylül ayında 327,1 milyar dolar oldu Türkiye’nin net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) 2025 yılı Eylül ayı itibarıyla eksi 327,1 milyar ABD doları oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2025 yılı Eylül ayı Uluslararası Yatırım Pozisyonu Gelişmeleri’ni açıkladı. Buna göre, Türkiye’nin net Uluslararası Yatırım Pozisyonu 2025 yılı Eylül ayı itibarıyla eksi 327,1 milyar ABD doları oldu. Eylül ayı itibarıyla Türkiye’nin yurt dışı varlıkları, bir önceki çeyreğe göre yüzde 8,2 oranında artışla 395,5 milyar ABD doları, yükümlülükleri ise yüzde 3,1 oranında artışla 722,6 milyar ABD doları olarak gerçekleşti. Rezerv varlıklar, 1,8 milyar ABD doları artarak 180,1 milyar ABD doları ile tarihsel olarak en yüksek değere ulaştı. Varlık kalemleri bir önceki çeyreğe göre incelendiğinde, doğrudan yatırımlar kalemi yüzde 3,8 oranında artarak 72,5 milyar ABD doları ve diğer yatırımlar kalemi ise yüzde 2,3 oranında azalarak 138,1 milyar ABD doları olarak gerçekleşti. Bankaların yabancı para efektif ve mevduat varlıkları yüzde 9,3 oranında azalarak 42,7 milyar ABD doları oldu. Yükümlülükler altındaki portföy yatırımları alt kalemlerinden Genel Hükümet’in DİBS yükümlülükleri, yüzde 30,1 oranında artarak 15,7 milyar ABD doları oldu. Yükümlülükler alt kalemleri bir önceki çeyreğe göre incelendiğinde, doğrudan yatırımlar kalemi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,7 oranında artışla 213,7 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşti. Portföy yatırımları kalemi yüzde 12,1 oranında artarak 130,8 milyar ABD doları ve diğer yatırımlar kalemi yüzde 0,5 oranında artarak 378,1 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşti.
Eti Gübre: "Türkiye’nin DAP gübresi ihtiyacını karşılayacak kapasitedeyiz"
19 Kasım 2025 Çarşamba - 10:16 Eti Gübre: "Türkiye’nin DAP gübresi ihtiyacını karşılayacak kapasitedeyiz" Antalya’da 36 ülkeden 725 firmanın katıldığı Growtech Antalya Tarım Fuarı’nda sektör paydaşları bir araya geldi. Bakır üretimi sırasında ortaya çıkan yan ürünleri gübreye dönüştürerek Türk tarımına katkı sunan Eti Gübre, fuarda stant açan firmalar arasında yer aldı. Eti Gübre Satış ve Pazarlama Direktörü Kürşat Akın, "Türkiye’nin DAP gübre ihtiyacının tamamını karşılayabilecek üretim kapasitesine sahibiz" dedi. Antalya’da bu yıl 24’üncüsü düzenlenen Growtech Antalya Tarım Fuarı, 36 ülkeden 725 firmanın katılımıyla kapılarını açtı. ANFAŞ Kongre ve Fuar Merkezi’nde gerçekleşen fuar, 18-21 Kasım tarihlerinde tarım sektörünün tüm paydaşlarını bir araya getiriyor. Tarım teknolojileri, bitki besleme, tohumculuk ve sulama sistemlerinin sergilendiği fuarda, bakır üretiminden çıkan yan ürünleri ekonomiye kazandırmak amacıyla kurulan Eti Gübre de yer aldı. "Rekabetçi fiyatlarda üretim yapıyoruz" Eti Gübre Satış ve Pazarlama Direktörü Kürşat Akın, şirketin kuruluş amacı, üretim kapasitesi ve sektöre sağladığı katkılara ilişkin açıklamalarda bulundu. Akın, Eti Gübre’nin 2019 yılında Mardin Mazıdağı’nda üretime başladığını belirterek şunları söyledi: "Eti Gübre 2019 yılında Mardin Mazıdağı’ndaki fosfat madenini değerlendirmek ve Eti Bakır’ın üretmiş olduğu sülfürik asidi daha faydalı bir ham maddeden mamul maddeye çevirmek amacıyla kuruldu. Mardin Mazıdağı’ndaki tesisimizin kapasitesi 400 bin ton. DAP eşleniyor olarak da 800 bin ton civarında NPK gübresi üretme kapasitesine sahip." Akın, Samsun’da 300 milyon dolarlık yatırımla devreye alınan tesisin de aynı kapasiteye sahip olduğunu ifade ederek, "Üretim kapasitemizle, Türkiye’nin yaklaşık olarak 650 bin ton civarındaki DAP ihtiyacını tamamını karşılayacak durumdayız. Dolayısıyla, üretmiş olduğumuz gübrenin hammaddesi bize ait olduğu için entegre bir tesis yapısına sahibiz. Bu sayede yurt dışıyla mukayese edildiğinde daha rekabetçi fiyatlarda üretim yapıyoruz. Böylece hem tarımın sürdürülebilirliği için gereğini yerine getiriyoruz hem de ithalatı azaltarak döviz çıkışını engellemiş oluyoruz" şeklinde konuştu. "Yeni bir tesis ya da kapasite artışı gündemimizde yok" Mevcut kapasitenin Türkiye’nin ihtiyacını karşılaması nedeniyle yeni bir tesis ya da kapasite artışının gündemlerinde olmadığını belirten Akın, önceliklerinin Türk çiftçisinin ihtiyacını karşılamak olduğunu söyledi. Tarım ve Ticaret bakanlıklarının izinleri kapsamında gübre sezonu dışındaki ürün birikimlerini ihracata yönlendirdiklerini belirten Akın, "Amerika’dan Hindistan’a kadar satışlarımız oldu. Eti Bakır’ın ürettiği sülfürik asidi gübre formuna dönüştürerek çevreye büyük bir fayda sağlıyoruz. Hem bitki besin maddesi üretiyoruz hem de bir atığı mamule çevirerek ekonomiye kazandırıyoruz" dedi. Gübre tedarikinin geçmişte Kuzey Afrika ülkeleri ve Rusya’dan yapıldığını hatırlatan Akın, Eti Gübre’nin sektöre girmesiyle tedarik süreçlerinin kolaylaştığını ve çiftçinin ürüne daha istikrarlı fiyatlarla ulaşabildiğini belirterek, "Ürünün devamlılığı ve piyasada bulunurluğu çiftçinin uygun fiyata ürüne ulaşmasını sağlıyor. Kendi enerjimizi üretmemiz de maliyetler açısından daha verimli çalışmamıza imkân veriyor" diye konuştu. Ar-Ge çalışmalarının sürdüğünü belirten Akın, verimli üretim için toprak analizi yapılmasının önemine değinerek sözlerini şöyle tamamladı: "Gübre kullanmak önemlidir. Zaman zaman pahalı görülebilir ancak toprak analizi yapılarak toprağın ve bitkinin ihtiyacı olan gübrenin tüketilmesi çok önemli. Toprak analizi yapılmasını tavsiye ediyorum."
TESK Başkanı Palandöken: "Kaçak tütün ve tütün mamulleri ticareti, devletimizin vergi gelirlerinde yaklaşık 120 milyar liralık kayba neden oluyor"
19 Kasım 2025 Çarşamba - 10:12 TESK Başkanı Palandöken: "Kaçak tütün ve tütün mamulleri ticareti, devletimizin vergi gelirlerinde yaklaşık 120 milyar liralık kayba neden oluyor" Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, "Kaçak tütün ve tütün mamulleri ticareti, devletimizin vergi gelirlerinde yaklaşık 120 milyar liralık kayba neden oluyor. Bunun yanında çoğunluğu bakkal ve büfelerden oluşan 150 bin esnaf, haksız rekabet nedeniyle ciddi gelir kaybı yaşıyor" dedi. TESK Başkanı Bendevi Palandöken, kaçak tütün ticaretinin devleti 120 milyar liralık kayba uğrattığını belirterek, bu durumun önüne geçilmesi gerektiğini kaydetti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde düzenlenen ‘Yasa Dışı Tütün Mamulü Ticareti ile Mücadele Konferansı’nda yasa dışı tütün ticaretinin ekonomiye ve küçük esnafa verdiği zararı gündeme taşıyan Palandöken, "Kaçak tütün mamulleri hem devletin vergi gelirlerini azaltan hem de esnafı haksız rekabete mahkum eden bir sorun. Kaçak ürünlerin piyasaya sürülmesi, esnafımızın yasal zeminde yaptığı ticareti sekteye uğratırken, illegal yollarla ülkeye sokulan ürünlerden dolayı devletimiz önemli vergi kayıpları yaşıyor. Üstelik bu durum, hem kamu kaynaklarının erimesine hem de işletmelerin artan mali yükler karşısında ayakta kalmakta zorlanmasına yol açıyor. Bu nedenle denetimlerin güçlendirilmesi, kayıt dışı üretim ve satışın engellenmesi ve mevzuatın daha caydırıcı hale getirilmesi hayati önem taşıyor" dedi. "Denetim mekanizmasının daha etkin ve yaygın şekilde çalışması şart" Yasa dışı tütün mamullerinin Türkiye ekonomisine verdiği zararın her geçen yıl büyüdüğünü belirten Palandöken, "Kaçak tütün ve tütün mamulleri ticareti, devletimizin vergi gelirlerinde yaklaşık 120 milyar liralık kayba neden oluyor. Bunun yanında çoğunluğu bakkal ve büfelerden oluşan 150 bin esnaf, haksız rekabet nedeniyle ciddi gelir kaybı yaşıyor. Yasal olarak satışı mümkün olmayan bazı tütün mamulleri yurtdışından kaçak yollarla ülkeye giriyor. Aracılar büyük kazanç sağlarken, esnafımız yüzde 2-5 gibi düşük karlarla ayakta kalmaya çalışıyor. Bugün pazarın yaklaşık yüzde 7’sini kaçak sigaralar oluştururken, vergisiz açık tütün ve doldurulmuş makaronla birlikte bu oran yüzde 20’ye kadar çıkıyor. Bu tablo, yasa dışı ticaretin ulaştığı tehlikeli boyutu göstermekte ve doğrudan esnafın ekmeğiyle oynamaktadır. Denetim mekanizması daha etkin ve yaygın şekilde çalışması şart. Sahada yürütülen denetimler elbette çok önemlidir ancak bu sürecin etkili olabilmesi için cezaların daha caydırıcı hale getirilmesi ve kontrol mekanizmalarının sürekli, sistemli ve güçlü şekilde uygulanması gerekiyor. Yasa dışı ticaret yalnızca esnafı değil, kamuyu, tüketiciyi ve ekonominin tamamını ilgilendiriyor. Bu nedenle hem kamuoyunun bilinçlendirilmesi hem de mevzuatın güçlendirilmesi kritik önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki illegal yollarla ülkeye giren ürünler yalnızca vergi kaybına neden olmuyor, aynı zamanda tüketicilerin sağlığını da ciddi şekilde tehdit ediyor" ifadelerini kullandı.