KÜLTÜR SANAT - 16 Ekim 2025 Perşembe 10:05

Hurdaları aile mesleği olan balıkçılık figürlerine dönüştürüyor

A
A
A
Hurdaları aile mesleği olan balıkçılık figürlerine dönüştürüyor

Eskişehir’de yaşayan Mücahit Diyar Arız, aile mesleği olan balıkçılığı sanatsal bir ifadeye dönüştürerek, metal parçalarla sanat eserleri üretiyor.


Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu 22 yaşındaki Mücahit Diyar Arız, Tepebaşı ilçesi Uluönder Mahallesi’ndeki atölyesinde çocukluktan gelen sanat tutkusunu, eğitimini aldığı heykelle birleştiriyor. Sanat hayatına hurdalıkta bulduğu bir yığın kaşıkla başlayan ve esas ilhamını aile mesleği olan balıkçılıktan alan genç sanatçı, eserlerinde özellikle metal malzemeleri kullanıyor. Arız, metali tercih etmesinin nedenini, "Farklı malzemeleri bir araya getirme" fikrinin kendisini cezbetmesiyle açıklıyor. Santçı, sanayi ortamının sunduğu kolay malzeme erişimi ve rahat çalışma şartlarını avantaja çevirerek tutkusunu geliştirmeyi hedefliyor.


"Farklı malzemeleri bir araya getirme fikri benim ilgimi çekiyor"


Eserlerinde neden metali seçtiğinden bahseden Mücahit Diyar Arız, "Farklı malzemeleri bir araya getirme duygusu beni cezbetti. Bunu mermer veya ahşapta yapamayız. Şöyle açıklayayım, ben bir heykel ürettiğimde dünyanın her yerinden metal toplayıp bir araya da getirebilirim. Bu bir araya getirme fikri benim ilgimi çekiyor, hoşuma gidiyor. Heykel Bölümünü kazandıktan sonra aslında okula başladığım gün dedim ki ’Tamam ben heykel okuyacağım, ben bu mesleği heykel üzerinden yürüteceğim.’ Böyle bir karar verdim" diye ifade etti.


"Malzemeyi komşudan alabiliyorum"


Sanayinin metal sanatı için tam bir biçilmiş kaftan olduğundan ve burada çalışmanın kolaylığından bahseden Arız, "Her ne kadar da sanayinin bu bölgesi mermer ile ilgili olsa da metal bulmakta zorlanmıyorum. Malzemeye ulaşmam kolay oluyor. Örneğin bir tane aparatım eksik oluyor, komşudan alabiliyorum. Ayrıca sanayi ortamı olduğu için çıkardığım gürültü bir problem olmuyor. Daha rahat çalışabiliyorum. İş hayatı da benim için 10-11 yaşlarımda falan başladı. Balıkçılık bizim aile mesleğimiz. Benim amcalarım da babam da balıkçıydı. Ben de küçüklükten beri onların yanında gide gele gide gele balıkçılık ile ilgili bir şeyler öğrendim. Ama işte o zamanlar balıkçılığı sanatla bağdaştıramadığım için balık benim için çok büyük bir şey değildi. Seviyordum, deniz her zaman beni etkiliyordu ama tam bir anlam ifade etmiyordu" diye belirtti.


Bir yığın metalle başlayan sanat


Bir gün okulla birlikte hurdalığa gittiğini ve orada malzeme topladığını anlatan Arız, "Okuldan hocam Selçuk Yılmaz ile beraber bir yığın metal bulmuştuk. Bana bu metallerden balık yapılabileceğini söylemişti. Hocam gibi çevremdeki diğer insanlar da aslında balık yapmamı bekliyordu. Metallerden balık yapmaya da ilk o zaman başladım. Metalle çalışmaya başladım, bir denedim ve sonra bir baktım ki dur durak gelmedi. Sevdiğim için ne kadar hızlı çalıştığımı fark ettim. Bu tutkumu geliştirmek ve çok daha iyi yerlere gelmek istiyorum" dedi.


(YG-BT-

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bayburt Türk fısıldayıcısı Bayburt Güvercini sesiyle büyülüyor Dünya kuş literatüründe "Türk fısıldayıcısı" olarak bilinen ve yöre halkı tarafından "çift kukul" adıyla tanınan Bayburt güvercini, ötüşüyle meraklılarını kendine hayran bırakıyor. Türkiye’deki dört ötücü güvercin türü arasında yer alan Bayburt güvercini, kuş meraklıları tarafından yıllardır beslenerek günümüze kadar varlığını korudu. Tepesindeki perçeme benzer tüy yapısıyla tanınan bu özel güvercin, özellikle sesinin güzelliği nedeniyle yetiştiriliyor. Küçük yaşlardan beri Bayburt güvercini besleyen Mustafa Kayalı, bu kuşun Bayburt kültürünün bir parçası olduğunu belirtti. Kayalı, "Bayburt güvercininin ötüş sesi, Binali Selman’ın mey sesi ile topraklı tosunun sesine benzetilir. 7 yaşında mahallemizdeki bir kuşçudan etkilenerek başladım, yaklaşık 50 yıldır bu kuşları besliyorum" dedi. Kayalı, güvercinlerin ötüş döneminin mart ayında sona erdiğini, ardından yavrulama sürecinin eylül ayına kadar devam ettiğini belirterek, "Bu kuş 1800’lü yıllardan beri sesi için bakılan bir güvercin. Türk fısıldayıcısı olarak literatüre geçti. En önemli özelliği sesinin güzel olmasıdır" ifadelerini kullandı. Bayburt’ta kuş sesinin dinlenmesinin adeta bir gelenek haline geldiğini belirten Kayalı, "Her akşam arkadaşlarımız gelir, sedirde oturur, kuşların ötüşünü dinleriz. Ötüşleri üzerine konuşur, seslerini değerlendiririz. Bu bizim için büyük bir keyif" dedi. Kayalı ayrıca, Bayburtluların göç ettikleri her yere bu güvercini de götürdüğünü belirterek, "İstanbul’da, Bursa’da, Gümüşhane’de, hatta Almanya ve Fransa’da bile Bayburt güvercini var. Bayburtlu nereye gitmişse kuşunu da yanına almış" ifadelerini kullandı. Güvercinlerin yuvalarının "kem" adı verilen çayır otundan yapıldığını belirten Kayalı, "Bu yuvaların eni 21 santimetre, boyu 40 santimetredir. Üç adet kemle yapılır. Türkiye’de başka bir yerde böyle bir yuva sistemi yok. Ot olduğundan hava sirkülasyonu sağlar, pislik çabuk kurur, yavrular sağlıklı büyür. Çok akıllıca düşünülmüş bir sistemdir" diye konuştu.