KÜLTÜR SANAT - 02 Şubat 2014 Pazar 11:37

Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

A
A
A
Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

Son dönem Türk Edebiyatının en önemli kalemlerinden Ahmet Ümit'le sadece edebiyat üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

'Türk halkına polisiyeyi sevdiren yazar'; yeni romanından eserlerinin beyaz perdeye ve televizyona uyarlanmasına, ilham perilerinden, terzi annesinin başlattığı masal yolculuğuna kadar bir çok konuda samimi açıklamalar yaptı.

Şiir, masal, öykü, cinayet… Hepsi Ahmet Ümit'in kaleminden çıkıyor, fakat hepsi kağıda bambaşka özgünlükte dökülüyor. "Türk halkına polisiyeyi sevdiren yazar" olarak tanıdığımız Ahmet Ümit, tam da Goethe'nin, "İnsan, kendini yalnızca insanda tanır” aforizmasında işaret ettiği gibi -kadın erkek, genç yaşlı farketmeksizin- bize ayna tutuyor ve bize bizi gösteriyor. Şimdi biz de onun aynasına bakıyoruz.

-Biz Ahmet Ümit’i polisiye roman yazarı olarak tanıdık ancak aslında siz masallar anlatan, şiirler yazan da bir yazarsınız. Ancak burada benim dikkatimi çeken husus, şiir yazabilecek kadar duygusal, naif ve hiç adam öldürmemiş birinin cinayeti de çok başarılı anlatabiliyor olması. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Bunun açıklaması empati. Hepimizin içinde aslında -kadın erkek, genç yaşlı fark etmez- insanlığın bütün halleri vardır. Hepimizin içinde bir katil de vardır, bir melek de. Başkaları için karşılıksız iyilikler yapan da bizleriz, nedensiz yere kötülükler yapan da. Ben şiir yazdım, masal yazdım, hatta destan da yazdım ama cinayet romanları da yazdım. Cinayet romanları yazmayı tercih etmem, cinayet işlenmesi hoşuma gittiği, insanların acı çekmesinden hoşlandığım için değil tabii ki. Bunun iki nedeni var

NEDEN POLİSİYE ?
- Polisiyeye yönelmenizi sağlayan bu nedenler neler?

Bunlardan birincisi, henüz 14 yaşımdayken politik bir ortama girmiş olmam. 1974 yılıydı. Yani Türkiye 12 Mart darbesinden çıkmıştı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi isimler ölmüştü ve sola doğru bir eğim başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra, benim çevremdeki insanlar da solcuydu ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilecek bilgi birikimine sahip olmayan 14 yaşında bir çocuk olarak ben de solcuydum. 14 yaşından 29 yaşına kadar 15 yıl, yaşananlar doğrultusunda sürekli olarak kavga dövüş içerisindeydim ki bu zaman dilimi insanın hayatındaki en önemli zaman dilimidir. Çünkü o yaşlarda yaşadığınız şeyler, sizi şekillendirir. Hayatımda kavga dövüşün yanı sıra polisten kaçma da vardı ve yanımda arkadaşlarım öldürüldü. Dolayısıyla böyle bir hayat sürdüğüm için yazmaya başlayınca da ortaya polisiye ve gerilim çıktı.

AHMET ÜMİT'İN DENİZ FENERLERİ
İkinci neden ise; benim anlayışıma göre edebiyatın yeryüzünü daha güzel bir yer yapması, insanı daha iyi biri haline getirmesi lazım. Ama polisiyeyi bu yüzden beğenmiyordum ve araştırmaya başladım. Aradığımı ise iki büyük yazarda buldum. Bunlardan biri Shakespeare. Oyunlarında bir cinayetten yola çıkarak insan ruhunu anlatmaya çalışır. Aradığımı bulmama yardımcı olan ikinci yazar ise Dostoyevski’dir. Hikayelerinin ekseninde yine cinayet vardır. ‘Neden bu büyük yazarlar cinayeti yazdılar?’ sorusunu sordum kendime. Sorunun yanıtını bulduğumda cinayeti yazmaya karar verdim. Sorunun yanıtı şuydu: Hepimizin yüzlerinde maskeler ve sosyal yaşamda türlü türlü rollerimiz var. Tüm bu rollerin arkasında da gerçek kişiliğimiz var. Kişilik sürekli hareket halindedir; sabit ve değişmez olan huydan farklı olarak. Ayrıca insanların kişilikleri değişken olduğu gibi, istendiğinde karşı tarafa olmadığı şekilde de yansıtılabilir; bilemezsiniz. Ve işte gerçek kişiliğin tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı anlardan biri de cinayet anlarıdır. Shakespeare ve Dostoyevski de insan kişiliğini tam manasıyla, tüm kuytularıyla ortaya çıkartan cinayet anlarını yazmışlar. Ben de bunu gördüğümde cinayeti yazmaya karar verdim. Edebiyatın bir misyonu varsa eğer, o misyon bana göre insan ruhunu açıklamaya çalışmaktır.

Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

"ESERLERİMİN UYARLANMASINA EVET AMA..."
- Eserleriniz doğrultusunda televizyon diziler çekildi, sinema filmleri de yapıldı. Eserlerinizin başka sanat dallarında uyarlamalarının yapılmasına nasıl bakıyorsunuz?

Ben eserlerimin sinema ve tiyatroya uyarlanması konusunda olumsuz şeyler düşünmüyorum. Sanatın farklı dallarına katkıda bulunmaktan dolayı mutlu oluyorum."Aşk Köpekliktir" kitabım da tiyatroya ve müzikallere uyarlandı. "Sis ve Gece" ve "Bir Ses Böler Geceyi" sinemaya uyarlanmış kitaplarım ve bir romanımın daha sinemaya uyarlanmasını bekliyoruz. ‘Komiser Nevzat’ın ise radyo tiyatroları yapıldı ki hâlâ da devam ediyor. Ayrıca ‘Komiser Nevzat’ın çizgi romanları da var. Kategorize edilince benim eserlerim edebi eserler. Eserler sinemaya da başka bir sanat dalına uyarlandığında genelde şikayetler ortaya çıkar. Okur, 'kitaptaki tadı, filmden ya da tiyatro oyunundan alamadım' der. Ancak okur, o eser kendisine hangi sanat dalıyla sunulduysa o sanat dalının çerçeveleri içerisinde değerlendirmelidir. "Karanlıkta Koşanlar", "Başkomiser Nevzat" ve "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" isimli eserlerim diziye de uyarlandı elbet ama eselerimin diziye uyarlanması konusunda daha hassas davranma yanlısıyım. Çünkü dizi diğer dallardan farklı olarak daha ticari bir alan. Dizilerin kaderini diziyi izleyenlerin beğenisi belirliyor. Ticari kaygılar doğrultusunda anlatılan konu anlaşılamadığı, beğenilemediği taktirde anlatılan hikayenin yönü çok alakasızca değişebildiği gibi özden de uzaklaşılabiliyor. Bu yüzden eserlerimin diziye uyarlanması için özel koşullarım var.

- Nedir bu özel koşullar?
Ancak ve ancak 13 bölümlük bir dizi için eserimin uyarlanmasına sıcak bakabilirim. Çünkü dizi uzadıkça konudan sapılabiliyor ve çok kötü sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Örneklerini klasik eserlerimizin diziye uyarlanmasıyla yakın geçmişte gördük. Ben yaşayan bir yazar olarak eserlerimin başına böyle bir şey gelmesini istemiyorum.

BAŞKOMİSER NEVZAT YENİDEN ARZI ENDAM EDECEK Mİ ?
‘Başkomiser Nevzat’ın devamı gelecek mi?

- Evet, ‘Başkomiser Nevzat’ın devamı gelecek. Hatta bir roman da değil; ömrüm yeterse eğer ‘Başkomiser Nevzat’a üç romanla daha devam edeceğim.

Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

YENİ KİTAP YOLDA
-Yeni bir kitabınızın daha okuruyla buluşmak üzere yolda olduğunun duyumlarını alıyoruz, doğru mu bu söylentiler?
Evet, doğru. Kitapta İttihat ve Terakki Partisi ve Melek isimli bir başsavcı var. Yeni roman bugünde yaşanan olayları anlatacak ancak bugünde yaşan olayların temelleriyse geçmişte saklı olacak. Hatta batılılaşma sürecini de içinde barındıracak.

- Peki neden İttihat ve Terakki?
Batılılaşma süreci, II. Mahmut döneminde başlamış ve bence hâlâ kendini bir türlü tamamlayamamış. Bu süreci daha iyi anlayabilmemiz için de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecine bakmamız gerekiyor. O dönemin ayyuka çıkmış isimlerinden biri ise İttihat ve Terakki’dir. Ben bugünle bağlantılı olarak tam da o dönemi anlatmak istiyorum. Benim kitaplarıma baktığınızda bu toprakların tarihini görebilirsiniz. Çünkü bu toprakların olağanüstü bir tarihi var ve yeryüzünde hiçbir ülkenin böylesine köklü bir tarihi bence yok. Hititler, Romalılar, Doğu Romalılar ve Osmanlı'yla birlikte bu toprakların 200.000 yıllık bir tarihi var. Bu yüzden bu topraklara 'uygarlığın beşiği' de diyebiliriz. Bir yazar olarak ben de bugünü anlatırken geri planda bu tarihi yansıtmak istiyorum.

AHMET ÜMİT'İN KIZI DA BABASININ İZİNDE Mİ ?

- Sanal alemde kızınızın da bir yazar olduğuna dair söylentiler var; kızınız da bir yazar mı?
Hayır, kızım sinema sanatıyla ilgileniyor. Hatta kızım ve damadım romanlarımın kısa filmlerini çektiler.

"ÜZEYİR GARİH CİNAYETİNDE FİKRİMİ SORDULAR"
- Üzeyir Garih cinayeti aydınlatılmaya çalışılırken fikirlerinize başvurulduğu doğru mu?

Evet, doğru. Fakat fikirlerime başvuranlar polisler değil, olayla ilgilenen gazetecilerdi. Ayrıca basın mensubu arkadaşlar, başka ilginç cinayet vakalarında da fikrimi sordular.

PERA PALAS'TAKİ AHMET ÜMİT
- Yakın zaman önce yaşayan bir yazarın ismi ilk defa bir otel odasına verildi ve o yazar da sizsiniz. Bu konuda neler hissediyorsunuz?

Odalarından birine ismimin verildiği otel, Pera Palas Oteli. Bir gün otel müdüresi beni aradı ve odalardan birine benim ismimi vermek istediklerini söyledi. Daha önce otelin odalarına hep yabancı yazarların isimleri verilmiş. Ve artık odalarından birine bir Türk yazarın ismini vermek istediklerini söyledi. Ben de bu durumdan çok mutlu olacağımı söyledim. Bu benim için bir onurdur çünkü Pera Palas Oteli, Beyoğlu’nun anıt binalarından biri. Bunun yanı sıra sanata verilen değer açısından da bu olay beni mutlu etti. Maalesef ülkemizde sanatçıların isimlerini binalara, caddelere ya da sokaklara verme konusunda cimriyiz. İnsanları sanata teşvik ederken izlenebilecek yollardan biri de sanatçıların değerli insanlar olduğunu topluma göstermektir. Sanatçıya gösterilen teveccüh, aslında sanata gösterilen teveccühtür. Bu teveccühü de sadece kendi adıma değil, Türkiye’de yaşayan tüm sanatçılar adına aldım, kabul ettim.

"TARLABAŞI, ŞEHRİN ORTASINDA BİR GETTOYU TEMSİL EDİYOR"
- ‘Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ imzanızı taşıyan son roman. Henüz kitabı okumamış olanlar da var elbette ama yine de kitaptan biraz bahsedebilir misiniz?
"Beyoğlu’nun En Güzel Abisi"nde olayların geçtiği yer İstanbul, Tarlabaşı. Olumlu örnekler ele alınamıyor bu kitapta çünkü bence Tarlabaşı’nda olumlu bir şey yok. Bir zamanlar orada Rumlar yaşıyormuş ve zamanında o insanlar ‘burası daha iyi olsun’ düşüncesiyle evlerinden kovulmuş. O insanlar acı çekerken, kültürümüz daha saf ve daha homojen olacak umutlarını beslemişiz. Ama işler böyle olmamış. Bizim gibi olmayanları ötekileştirmişiz. Oysa bu topraklarda her türden insan var. Yapmamız gereken şey, birbirimize saygı göstererek olduğumuz gibi ve birlikte yaşamak. Bunu yaptığımız zaman bu ülke, ülke olacak ama eğer bunu yapmazsak Tarlabaşı olacak… Bugün baktığımızda Tarlabaşı bir harabeliğe dönüşmüş durumda. Şehrin ortasında bir gettoyu temsil ediyor Tarlabaşı. Şimdilerde orada sağlıksız koşullarda yaşam savaşı veren insanlar var. Dolayısıyla burada birçok suç unsuru da doğuyor. Doğan bu suç unsurlarından hareketle de o olay örgüsünü anlatıyor roman.

TERZİ BİR ANNENİN İLHAM VERDİĞİ MASAL KİTAPLARI

- Sizi bizler bir polisiye roman yazarı olarak tanıdık ama siz aslında çocuklar için de yazdınız ve masal kitaplarınız da var. Masal yazmaya nasıl karar verdiniz?

"Masal Masal İçinde" ve "Olmayan Ülke" isimli iki masal kitabım var. Bu masalları derleyip yazmak isterken annemden yola çıktım. Çünkü bu masaları zamanında annemden dinlemiştim. Hatta benim yazarlığımda annemin büyük katkısı vardır. Annem bir terziydi, kız çocukları da bize çırak olarak gelirdi. Annem de onlar sıkılmasınlar diye masallar anlatırdı, ben de dinlerdim. Daha sonra ben bu masalları yıllar geçti ve unuttum. Yıllar sonra bir gün Gaziantep’e gittiğimde annemin kızıma bu masalları anlattığını gördüm ve o günden sonra bu masalları da yazmaya karar verdim. Şu anda bu masallar bazı okullarda ders kitabı olarak okutulduğu gibi Korece’ye de çevrildi ve orada da okullarda ders kitabı olarak okutuluyor. Masalın çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü biz romanı Batı'dan, şiiri İran’dan aldık ama destan ve masal Türk geleneklerinden gelmedir. Bunlar, bizim kültürümüzden gelen edebi türler. Bu kültürün kaybolmasını istemiyorum. Bu nedenle annemin masalı değil ama önümüzdeki zaman içerisinde bir masal kitabı daha yazacağım.

PENBE KOÇ

İSTANBUL

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Anamur Ceza İnfaz Kurumlarında üretim, rehabilitasyon ve sosyal yaşam yerinde incelendi Mersin’in Anamur Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde, Anamur T Tipi Kapalı ve Açık Ceza İnfaz Kurumları gerçekleştirilen ziyarette kapsamlı olarak incelendi. İncelemeye İlçe Kaymakamı Kemal Duru, Anamur Cumhuriyet Başsavcısı Tanju Çatlı, İlçe Garnizon Komutanı Albay Serhan Güngör, İlçe Jandarma Komutanı Hüseyin Özdoğan, İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Diyaaddin Özer, Hâkim İbrahim Alperen ve Ceza İnfaz Kurumundan sorumlu Cumhuriyet Savcısı Emre Pala katıldı. Heyet, ziyaret kapsamında Anamur Açık Ceza İnfaz Kurumu’na bağlı olarak faaliyet gösteren muz ve sebze serası, kapalı ve açık spor salonları, yemekhane, kantin ve koğuş alanlarında incelemelerde bulundu. Kurum bünyesinde yürütülen üretim faaliyetleri ile hükümlülerin sosyal, sportif ve mesleki gelişimine yönelik çalışmalar hakkında yetkililerden bilgi alındı. İnceleme çerçevesinde ceza infaz kurumlarında rehabilitasyon, üretim ve topluma kazandırma odaklı uygulamaların önemi vurgulanırken, kurumların fiziki yapısı ve işleyişi de yerinde değerlendirildi. Yetkililer, yapılan çalışmaların hem kamu düzenine hem de hükümlülerin yeniden topluma kazandırılmasına katkı sunduğunu aktardı. Gerçekleştirilen ziyaretin, ceza infaz kurumlarında sürdürülen faaliyetlerin daha da geliştirilmesine yönelik önemli bir değerlendirme niteliği taşıdığı belirtildi. Ziyarette, ceza infaz kurumlarında yalnızca güvenliğin değil, aynı zamanda rehabilitasyon, üretim ve topluma kazandırma anlayışının esas alındığı vurgulandı. Açık ceza infaz kurumlarında yürütülen tarımsal üretim faaliyetlerinin, hükümlülere mesleki beceri kazandırmanın yanı sıra çalışma disiplini ve sorumluluk bilinci oluşturduğu ifade edildi. Ayrıca spor alanları ve sosyal donatıların, hükümlülerin fiziksel ve ruhsal gelişimlerine katkı sunduğu, bu tür uygulamaların, ceza infaz sürecinin daha sağlıklı ve verimli yürütülmesini desteklediği belirtildi. Kurumların fiziki şartları, işleyişi ve güvenlik uygulamaları da değerlendirilirken, kamu düzeni ve insan odaklı infaz anlayışı arasındaki dengenin önemine dikkat çekildi. Yetkililer, ceza infaz kurumlarında yürütülen bu tür çalışmaların, hükümlülerin yeniden topluma kazandırılmasına önemli katkılar sunduğunu ve benzer uygulamaların geliştirilerek sürdürüleceğini ifade etti.
Şanlıurfa Ceylanpınar Belediyesi koruma memurlarından kadrolu mühendise darp iddiası Şanlıurfa Ceylanpınar Belediyesi’nde görevli bir mühendisin, koruma memurları tarafından darp edildiği iddia edildi. Yaşanan darp anları cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. Edinilen bilgiye göre olay, Ceylanpınar Belediyesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, belediyede kadrolu mühendis olarak görev yapan Halil Y., bir süre önce belediye yönetimi tarafından fen işleri müdürlüğündeki görevinden alınarak zabıta müdürlüğüne görevlendirildi. Halil Y.’nin bu görevlendirmeye itiraz ederek idare mahkemesinde açtığı davanın lehine sonuçlandığı, mahkemenin Halil Y.’nin asli kadrosunun bulunduğu fen işleri müdürlüğüne iadesine karar verdiği öğrenildi. Mahkeme kararının ardından belediyenin ana hizmet binasına giderek görevine başlamak isteyen Halil Y.’nin, Belediye Başkanı Uğur Kahraman’ın korumaları ile bazı yakınları tarafından binaya alınmadığı öne sürüldü. Yaşanan tartışmanın büyümesi üzerine Halil Y.’nin darp edildiği ve başından yaralandığı bildirildi. Olayı duyan Halil Y.’nin bazı akrabalarının belediyeye gelmesi üzerine arbede yaşandığı, bu kişilerin de darp edildiği ileri sürüldü. Darp sonucu yaralanan Halil Y. ile yakınlarından oluşan toplam 5 kişi, ambulanslarla Ceylanpınar Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Çıkan olayda Halil Y. ile 4 yakını yaralandı. Yaralılar, hastaneden aldıkları darp raporları ile birlikte polis merkezine giderek koruma memurlarından şikayetçi oldu. Öte yandan, darp olayının yaşandığı sırada belediyenin ana hizmet binasındaki güvenlik kameralarının kayıt dışı olduğu iddia edildi. Olayla ilgili inceleme çalışması başlatıldı.
Antalya ASAT’tan Muratpaşa İçme Suyu Terfi İstasyonu’na 201 milyon TL yatırım Antalya Büyükşehir Belediyesi ASAT Genel Müdürlüğü, Muratpaşa İçme Suyu Terfi İstasyonu’nda 201 milyon TL yatırımla kapsamlı yenileme ve kapasite artırımı gerçekleştiriyor. Çalışmalarla birlikte istasyonun üretim kapasitesi iki katına çıkarılarak Antalya’nın artan içmesuyu ihtiyacına önemli katkı sağlanacak. Büyükşehir Belediyesi ASAT Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında, saniyede 600 litre olarak tasarlanan Muratpaşa İçme Suyu Terfi İstasyonu’nun kapasitesi saniyede bin 200 litreye yükseltilecek. Bu sayede kentin büyüyen nüfus ve turizm yoğunluğuna daha güçlü şekilde cevap verilirken, yeni pompa ve motor sistemleri sayesinde enerji verimliliği artırılarak yılda milyonlarca liralık tasarruf elde edilecek. Yenilenen pompa ve elektrik sistemleri Mevcut pompa, elektrik motorları ve tesisatın ekonomik ömrünü doldurması nedeniyle başlatılan yenileme çalışmaları kapsamında tüm ekipmanlar modern ve verimli hale getirilecek. Bu sayede hem su üretim kapasitesi yükseltilecek hem de enerji sarfiyatında ciddi bir düşüş sağlanacak. Pompa odasında teknik iyileştirme Çalışmalar kapsamında tesisin basma kotunun depo kotunun üzerinde olması sebebiyle sık sık arızalara neden olan pompalara kalıcı çözüm üretildi. Sorunun önüne geçmek için pompa odası kotu yaklaşık 3 metre aşağıya indirilecek. Böylece hava yapma ve fan aşınmaları ortadan kalkacak. Enerji kesintilerine karşı jeneratör desteği Tesisin en önemli eksiklerinden biri olan jeneratör ihtiyacı da proje kapsamında giderilecek. 2 adet 1000 KVA jeneratörün montajı tamamlanmasıyla birlikte artık oluşabilecek enerji kesintilerinde tesis tam kapasiteyle çalışabilecek ve vatandaşların su ihtiyacı kesintisiz karşılanacak. SCADA sistemi ile akıllı yönetim İstasyonda kurulan SCADA otomasyon sistemi sayesinde pompalar depo seviyesine göre otomatik olarak devreye girip çıkacak. Böylece hem suyun kesintisiz iletimi sağlanacak hem de anlık üretim-tüketim takibi yapılarak kayıp-kaçakla mücadele daha etkin hale getirilecek. Depolama kapasitesi artırıldı Çalışmalar kapsamında istasyonun mevcut depolama hacmi bin 500 ton artırılarak 3 bin tona çıkarılacak. Ayrıca mevcut haznelerde yapılan izolasyon sayesinde su kaçaklarının önüne geçilerek, sağlıklı, hijyenik su iletimi sürdürülebilir hale getirilecek.
Sinop Sinop’ta üreticiye yüzde 100 hibeli makine desteği Sinop’ta tarımsal üretimi güçlendirmek ve kırsalda refahı artırmak amacıyla yürütülen "Kırsal Dezavantajlı Alanlar Kalkınma Projesi" kapsamında üreticilere yüzde 100 hibe destekli makine ve ekipman teslimi yapıldı. İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nde düzenlenen Makine ve Ekipman Teslim Programı, saygı duruşu yapılması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Programda konuşan İl Tarım ve Orman Müdürü Fatih Önlem, projenin yalnızca bir destek programı olmadığını, üreticilerin sahadaki ihtiyaçlarını esas alan bütüncül bir kalkınma modeli olduğunu vurguladı. Önlem, Sinop’ta tarımsal üretimi artırmaya ve sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik çalışmaların valilik desteği ve bakanlığın vizyonuyla kararlılıkla sürdürüldüğünü söyledi. Proje kapsamında 2020 yılından bu yana 762 üreticiye yaklaşık 88 milyon lira hibe desteği sağlandığını belirten Önlem, hayvan pazarı, güneş enerjili sulama sistemi ve basınçlı sulama sistemi gibi altyapı yatırımları için de 25 milyon liralık harcama yapıldığını kaydetti. 2026 yılı için Sinop’a tahsis edilen bütçenin 65 milyon lira olduğunu aktaran Önlem, bu kaynakla üretim maliyetlerini düşüren, iş gücünü hafifleten ve modern tarım tekniklerini yaygınlaştıran projelerin hayata geçirileceğini ifade etti. Teslim programı kapsamında Ayancık, Dikmen, Erfelek, Gerze ve Saraydüzü ilçelerinde faaliyet gösteren üreticilere tamamı hibe olmak üzere 17 adet çapa makinesi ile 13 adet süt sağım makinesi verildi. Küçük ölçekli işletmeler için önemli katkı sağlayacak makinelerin, iş gücü tasarrufu sağlamasının yanı sıra üretimde kalite ve hijyen standartlarını da yükselteceği belirtildi. Konuşmaların ardından makineler üreticilere teslim edilirken, program toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi. Programa Sinop Valisi Mustafa Özarslan, İl Genel Meclis Başkanı Ersin Yaman, AK Parti İl Başkanı Yakup Üçüncüoğlu ve vatandaşlar katıldı.