KÜLTÜR SANAT - 02 Şubat 2014 Pazar 11:37

Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

A
A
A
Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

Son dönem Türk Edebiyatının en önemli kalemlerinden Ahmet Ümit'le sadece edebiyat üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

'Türk halkına polisiyeyi sevdiren yazar'; yeni romanından eserlerinin beyaz perdeye ve televizyona uyarlanmasına, ilham perilerinden, terzi annesinin başlattığı masal yolculuğuna kadar bir çok konuda samimi açıklamalar yaptı.

Şiir, masal, öykü, cinayet… Hepsi Ahmet Ümit'in kaleminden çıkıyor, fakat hepsi kağıda bambaşka özgünlükte dökülüyor. "Türk halkına polisiyeyi sevdiren yazar" olarak tanıdığımız Ahmet Ümit, tam da Goethe'nin, "İnsan, kendini yalnızca insanda tanır” aforizmasında işaret ettiği gibi -kadın erkek, genç yaşlı farketmeksizin- bize ayna tutuyor ve bize bizi gösteriyor. Şimdi biz de onun aynasına bakıyoruz.

-Biz Ahmet Ümit’i polisiye roman yazarı olarak tanıdık ancak aslında siz masallar anlatan, şiirler yazan da bir yazarsınız. Ancak burada benim dikkatimi çeken husus, şiir yazabilecek kadar duygusal, naif ve hiç adam öldürmemiş birinin cinayeti de çok başarılı anlatabiliyor olması. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Bunun açıklaması empati. Hepimizin içinde aslında -kadın erkek, genç yaşlı fark etmez- insanlığın bütün halleri vardır. Hepimizin içinde bir katil de vardır, bir melek de. Başkaları için karşılıksız iyilikler yapan da bizleriz, nedensiz yere kötülükler yapan da. Ben şiir yazdım, masal yazdım, hatta destan da yazdım ama cinayet romanları da yazdım. Cinayet romanları yazmayı tercih etmem, cinayet işlenmesi hoşuma gittiği, insanların acı çekmesinden hoşlandığım için değil tabii ki. Bunun iki nedeni var

NEDEN POLİSİYE ?
- Polisiyeye yönelmenizi sağlayan bu nedenler neler?

Bunlardan birincisi, henüz 14 yaşımdayken politik bir ortama girmiş olmam. 1974 yılıydı. Yani Türkiye 12 Mart darbesinden çıkmıştı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi isimler ölmüştü ve sola doğru bir eğim başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra, benim çevremdeki insanlar da solcuydu ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilecek bilgi birikimine sahip olmayan 14 yaşında bir çocuk olarak ben de solcuydum. 14 yaşından 29 yaşına kadar 15 yıl, yaşananlar doğrultusunda sürekli olarak kavga dövüş içerisindeydim ki bu zaman dilimi insanın hayatındaki en önemli zaman dilimidir. Çünkü o yaşlarda yaşadığınız şeyler, sizi şekillendirir. Hayatımda kavga dövüşün yanı sıra polisten kaçma da vardı ve yanımda arkadaşlarım öldürüldü. Dolayısıyla böyle bir hayat sürdüğüm için yazmaya başlayınca da ortaya polisiye ve gerilim çıktı.

AHMET ÜMİT'İN DENİZ FENERLERİ
İkinci neden ise; benim anlayışıma göre edebiyatın yeryüzünü daha güzel bir yer yapması, insanı daha iyi biri haline getirmesi lazım. Ama polisiyeyi bu yüzden beğenmiyordum ve araştırmaya başladım. Aradığımı ise iki büyük yazarda buldum. Bunlardan biri Shakespeare. Oyunlarında bir cinayetten yola çıkarak insan ruhunu anlatmaya çalışır. Aradığımı bulmama yardımcı olan ikinci yazar ise Dostoyevski’dir. Hikayelerinin ekseninde yine cinayet vardır. ‘Neden bu büyük yazarlar cinayeti yazdılar?’ sorusunu sordum kendime. Sorunun yanıtını bulduğumda cinayeti yazmaya karar verdim. Sorunun yanıtı şuydu: Hepimizin yüzlerinde maskeler ve sosyal yaşamda türlü türlü rollerimiz var. Tüm bu rollerin arkasında da gerçek kişiliğimiz var. Kişilik sürekli hareket halindedir; sabit ve değişmez olan huydan farklı olarak. Ayrıca insanların kişilikleri değişken olduğu gibi, istendiğinde karşı tarafa olmadığı şekilde de yansıtılabilir; bilemezsiniz. Ve işte gerçek kişiliğin tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı anlardan biri de cinayet anlarıdır. Shakespeare ve Dostoyevski de insan kişiliğini tam manasıyla, tüm kuytularıyla ortaya çıkartan cinayet anlarını yazmışlar. Ben de bunu gördüğümde cinayeti yazmaya karar verdim. Edebiyatın bir misyonu varsa eğer, o misyon bana göre insan ruhunu açıklamaya çalışmaktır.

Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

"ESERLERİMİN UYARLANMASINA EVET AMA..."
- Eserleriniz doğrultusunda televizyon diziler çekildi, sinema filmleri de yapıldı. Eserlerinizin başka sanat dallarında uyarlamalarının yapılmasına nasıl bakıyorsunuz?

Ben eserlerimin sinema ve tiyatroya uyarlanması konusunda olumsuz şeyler düşünmüyorum. Sanatın farklı dallarına katkıda bulunmaktan dolayı mutlu oluyorum."Aşk Köpekliktir" kitabım da tiyatroya ve müzikallere uyarlandı. "Sis ve Gece" ve "Bir Ses Böler Geceyi" sinemaya uyarlanmış kitaplarım ve bir romanımın daha sinemaya uyarlanmasını bekliyoruz. ‘Komiser Nevzat’ın ise radyo tiyatroları yapıldı ki hâlâ da devam ediyor. Ayrıca ‘Komiser Nevzat’ın çizgi romanları da var. Kategorize edilince benim eserlerim edebi eserler. Eserler sinemaya da başka bir sanat dalına uyarlandığında genelde şikayetler ortaya çıkar. Okur, 'kitaptaki tadı, filmden ya da tiyatro oyunundan alamadım' der. Ancak okur, o eser kendisine hangi sanat dalıyla sunulduysa o sanat dalının çerçeveleri içerisinde değerlendirmelidir. "Karanlıkta Koşanlar", "Başkomiser Nevzat" ve "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" isimli eserlerim diziye de uyarlandı elbet ama eselerimin diziye uyarlanması konusunda daha hassas davranma yanlısıyım. Çünkü dizi diğer dallardan farklı olarak daha ticari bir alan. Dizilerin kaderini diziyi izleyenlerin beğenisi belirliyor. Ticari kaygılar doğrultusunda anlatılan konu anlaşılamadığı, beğenilemediği taktirde anlatılan hikayenin yönü çok alakasızca değişebildiği gibi özden de uzaklaşılabiliyor. Bu yüzden eserlerimin diziye uyarlanması için özel koşullarım var.

- Nedir bu özel koşullar?
Ancak ve ancak 13 bölümlük bir dizi için eserimin uyarlanmasına sıcak bakabilirim. Çünkü dizi uzadıkça konudan sapılabiliyor ve çok kötü sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Örneklerini klasik eserlerimizin diziye uyarlanmasıyla yakın geçmişte gördük. Ben yaşayan bir yazar olarak eserlerimin başına böyle bir şey gelmesini istemiyorum.

BAŞKOMİSER NEVZAT YENİDEN ARZI ENDAM EDECEK Mİ ?
‘Başkomiser Nevzat’ın devamı gelecek mi?

- Evet, ‘Başkomiser Nevzat’ın devamı gelecek. Hatta bir roman da değil; ömrüm yeterse eğer ‘Başkomiser Nevzat’a üç romanla daha devam edeceğim.

Ahmet Ümit ile keyifli bir söyleşi

YENİ KİTAP YOLDA
-Yeni bir kitabınızın daha okuruyla buluşmak üzere yolda olduğunun duyumlarını alıyoruz, doğru mu bu söylentiler?
Evet, doğru. Kitapta İttihat ve Terakki Partisi ve Melek isimli bir başsavcı var. Yeni roman bugünde yaşanan olayları anlatacak ancak bugünde yaşan olayların temelleriyse geçmişte saklı olacak. Hatta batılılaşma sürecini de içinde barındıracak.

- Peki neden İttihat ve Terakki?
Batılılaşma süreci, II. Mahmut döneminde başlamış ve bence hâlâ kendini bir türlü tamamlayamamış. Bu süreci daha iyi anlayabilmemiz için de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecine bakmamız gerekiyor. O dönemin ayyuka çıkmış isimlerinden biri ise İttihat ve Terakki’dir. Ben bugünle bağlantılı olarak tam da o dönemi anlatmak istiyorum. Benim kitaplarıma baktığınızda bu toprakların tarihini görebilirsiniz. Çünkü bu toprakların olağanüstü bir tarihi var ve yeryüzünde hiçbir ülkenin böylesine köklü bir tarihi bence yok. Hititler, Romalılar, Doğu Romalılar ve Osmanlı'yla birlikte bu toprakların 200.000 yıllık bir tarihi var. Bu yüzden bu topraklara 'uygarlığın beşiği' de diyebiliriz. Bir yazar olarak ben de bugünü anlatırken geri planda bu tarihi yansıtmak istiyorum.

AHMET ÜMİT'İN KIZI DA BABASININ İZİNDE Mİ ?

- Sanal alemde kızınızın da bir yazar olduğuna dair söylentiler var; kızınız da bir yazar mı?
Hayır, kızım sinema sanatıyla ilgileniyor. Hatta kızım ve damadım romanlarımın kısa filmlerini çektiler.

"ÜZEYİR GARİH CİNAYETİNDE FİKRİMİ SORDULAR"
- Üzeyir Garih cinayeti aydınlatılmaya çalışılırken fikirlerinize başvurulduğu doğru mu?

Evet, doğru. Fakat fikirlerime başvuranlar polisler değil, olayla ilgilenen gazetecilerdi. Ayrıca basın mensubu arkadaşlar, başka ilginç cinayet vakalarında da fikrimi sordular.

PERA PALAS'TAKİ AHMET ÜMİT
- Yakın zaman önce yaşayan bir yazarın ismi ilk defa bir otel odasına verildi ve o yazar da sizsiniz. Bu konuda neler hissediyorsunuz?

Odalarından birine ismimin verildiği otel, Pera Palas Oteli. Bir gün otel müdüresi beni aradı ve odalardan birine benim ismimi vermek istediklerini söyledi. Daha önce otelin odalarına hep yabancı yazarların isimleri verilmiş. Ve artık odalarından birine bir Türk yazarın ismini vermek istediklerini söyledi. Ben de bu durumdan çok mutlu olacağımı söyledim. Bu benim için bir onurdur çünkü Pera Palas Oteli, Beyoğlu’nun anıt binalarından biri. Bunun yanı sıra sanata verilen değer açısından da bu olay beni mutlu etti. Maalesef ülkemizde sanatçıların isimlerini binalara, caddelere ya da sokaklara verme konusunda cimriyiz. İnsanları sanata teşvik ederken izlenebilecek yollardan biri de sanatçıların değerli insanlar olduğunu topluma göstermektir. Sanatçıya gösterilen teveccüh, aslında sanata gösterilen teveccühtür. Bu teveccühü de sadece kendi adıma değil, Türkiye’de yaşayan tüm sanatçılar adına aldım, kabul ettim.

"TARLABAŞI, ŞEHRİN ORTASINDA BİR GETTOYU TEMSİL EDİYOR"
- ‘Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ imzanızı taşıyan son roman. Henüz kitabı okumamış olanlar da var elbette ama yine de kitaptan biraz bahsedebilir misiniz?
"Beyoğlu’nun En Güzel Abisi"nde olayların geçtiği yer İstanbul, Tarlabaşı. Olumlu örnekler ele alınamıyor bu kitapta çünkü bence Tarlabaşı’nda olumlu bir şey yok. Bir zamanlar orada Rumlar yaşıyormuş ve zamanında o insanlar ‘burası daha iyi olsun’ düşüncesiyle evlerinden kovulmuş. O insanlar acı çekerken, kültürümüz daha saf ve daha homojen olacak umutlarını beslemişiz. Ama işler böyle olmamış. Bizim gibi olmayanları ötekileştirmişiz. Oysa bu topraklarda her türden insan var. Yapmamız gereken şey, birbirimize saygı göstererek olduğumuz gibi ve birlikte yaşamak. Bunu yaptığımız zaman bu ülke, ülke olacak ama eğer bunu yapmazsak Tarlabaşı olacak… Bugün baktığımızda Tarlabaşı bir harabeliğe dönüşmüş durumda. Şehrin ortasında bir gettoyu temsil ediyor Tarlabaşı. Şimdilerde orada sağlıksız koşullarda yaşam savaşı veren insanlar var. Dolayısıyla burada birçok suç unsuru da doğuyor. Doğan bu suç unsurlarından hareketle de o olay örgüsünü anlatıyor roman.

TERZİ BİR ANNENİN İLHAM VERDİĞİ MASAL KİTAPLARI

- Sizi bizler bir polisiye roman yazarı olarak tanıdık ama siz aslında çocuklar için de yazdınız ve masal kitaplarınız da var. Masal yazmaya nasıl karar verdiniz?

"Masal Masal İçinde" ve "Olmayan Ülke" isimli iki masal kitabım var. Bu masalları derleyip yazmak isterken annemden yola çıktım. Çünkü bu masaları zamanında annemden dinlemiştim. Hatta benim yazarlığımda annemin büyük katkısı vardır. Annem bir terziydi, kız çocukları da bize çırak olarak gelirdi. Annem de onlar sıkılmasınlar diye masallar anlatırdı, ben de dinlerdim. Daha sonra ben bu masalları yıllar geçti ve unuttum. Yıllar sonra bir gün Gaziantep’e gittiğimde annemin kızıma bu masalları anlattığını gördüm ve o günden sonra bu masalları da yazmaya karar verdim. Şu anda bu masallar bazı okullarda ders kitabı olarak okutulduğu gibi Korece’ye de çevrildi ve orada da okullarda ders kitabı olarak okutuluyor. Masalın çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü biz romanı Batı'dan, şiiri İran’dan aldık ama destan ve masal Türk geleneklerinden gelmedir. Bunlar, bizim kültürümüzden gelen edebi türler. Bu kültürün kaybolmasını istemiyorum. Bu nedenle annemin masalı değil ama önümüzdeki zaman içerisinde bir masal kitabı daha yazacağım.

PENBE KOÇ

İSTANBUL

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Yozgat Kırsalda Bereket Hayvancılığa Destek Projesi, 2028 yılına kadar sürecek Tarım Bakanlığı’nın projesi olan ‘Kırsalda Bereket Hayvancılığa Destek’ projesi çerçevesinde dağıtımı yapılan düveler, üreticilerle buluşuyor. Hayvancılığa Destek projesine başvuru yaparak destek almaya hak kazanan üretici ve Veteriner Hekim Abdulsamet Zararsız, Yozgat merkez Divanlı Köyündeki Besi Çiftliğinin kapılarını ziyaretçilerine açtı. "Şu ana kadar 90’a yakın hayvanımızı üreticilerimize teslim ettik" Çiftliği ziyaret eden Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, Yozgat Tarım İl Müdürü Ömer Şentürk ve katılımcılara çiftlik gezdirilerek proje hakkında bilgi verildi. Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan "Bu işi severek yapan ve insanımıza örnek olacak olan arkadaşımızın, Tarım Bakanlığımızca hem işletmesi hem de hayvanları desteklenen işletmesindeyiz. Samet kardeşimize hem işletmeye destek olarak hem de 26 gebe düve desteğiyle birlikte işletmesini bütün bir hale getirmesinde bakanlığımız öncülüğünde, Tarım Müdürlüğümüz koordinesinde arkadaşlarımız destek oldular. Hayırlı olmasını diliyorum. Gebe düve desteği 27 üreticimiz için geçerli olacak. Bu sayı 416’ya ulaşacak. Şu ana kadar 90’a yakın hayvanı üreticilerimize teslim ettik" dedi. "Hem işletme hem büyükbaş hayvan desteği aldım" Üretici Abdulsamet Zararsız projenin denk gelmesinin kendi açısından çok güzel olduğunu söyledi. Zararsız, "26 tane hayvan desteği aldım. Geçen hafta hayvanlarımızı Iğdır’dan getirdik. Kontrolleri yapılarak teslim edildi. İşletme de yüzde 50 hibe programıyla desteklendi. Ahırımızın yapımı 15 gün önce bitti. Bakanlığımıza ve tüm yetkililerimize teşekkür ediyorum" cümlelerini kullandı. "Proje 2028 yılına kadar devam edecek, seneye küçükbaş hayvan desteği sağlanacak" Yozgat Tarım İl Müdürü Ömer Şentürk işletmenin Yozgat’ta örnek bir işletme olduğunu belirtti. Şentürk, üreticinin Kırsal Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Projesi ile işletmeye yüzde 50 hibe desteği verildiğini ve Kırsalda Bereket Hayvancılığa Destek Projesi ile de gebe düve desteği aldığını söyledi. Şentürk sözlerini şöyle sürdürdü: "Kırsalda Bereket Hayvancılığa Destek Projesi 2028 yılına kadar devam edecek. Birinci etapta ilimizde 27 asil, 47 yedek yetiştiricimize bu projeyi uygulayacağız. Yeni başvurular önümüzdeki yıl başlayacak. Dün Sayın Bakanımız İbrahim Yumaklı’nın açıklamış olduğu bir müjde var. Kırsalda Bereket Hayvancılığa Destek projesi önümüzdeki yıldan itibaren artık küçükbaş hayvanlarda da uygulanacak. Bakanımız bunu çiftçilerimize müjde olarak bildirdi. Emeği geçenlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum."
Bursa Osmangazi Belediyesi’nden çocukların içlerini ısıtan dayanışma Osmangazi Belediyesi, Turgut Yılmazipek Yatılı Bölge Ortaokulu’ndaki öğrenciler için mont, bot ve eşofman takımı yardımıyla yüzlerindeki gülümsemeye katkı sağladı. Toplumsal duyarlılık anlayışıyla hareket eden Osmangazi Belediyesi, Osmangazi Belediyespor Kulübü ve Mercedes Benz Team 16 Bursa Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği ile birlikte anlamlı bir dayanışmaya imza attı. Yaklaşan kış mevsimi sebebiyle Osmangazi ilçesindeki Turgut Yılmazipek Yatılı Bölge Ortaokulu’ndaki öğrenciler için mont, bot ve eşofman takımı yardımı yapıldı. Organizasyonda renkli etkinlikler de gerçekleşirken, öğrenciler keyif dolu anlar geçirdi. Sosyal sorumluluk projelerine devam ettiklerini kaydeden Osmangazi Belediyespor Kulübü Başkanı Fatih Karayılan, "Çocuklarımıza kışlık kıyafetlerini giydireceğiz. Çocukların mutluluğuyla, mutlu olmak için buradayız" dedi. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’a destekleri sebebiyle teşekkür eden Mercedes Benz Team 16 Bursa Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Ramiz Yıldırım ise, "Yaklaşık 130 çocuğumuz var. Her birinin bot, mont ve eşofman takımlarında bizlere destek olan Osmangazi Belediyesi’ne, Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’a ve Osmangazi Belediyespor Kulübü Başkanı Fatih Karayılan’a çok teşekkür ediyorum. Burada çocukların mutluluğunu paylaştık" ifadelerini kullandı. Turgut Yılmazipek Yatılı Bölge Ortaokulu Müdürü Hüseyin İçal da, Osmangazi Belediyesi’ne, Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’a ve Osmangazi Belediyespor Kulübü Başkanı Fatih Karayılan’a teşekkürlerini sundu.
Aydın Başkan Künkcü’den TÜRMOB’a tepki Aydın Esnaf Odaları Birliği (AYESOB) Başkanı Muhammet Ali Künkcü, 586 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği üzerinden TÜRMOB’un esnaf ve sanatkar odalarını hedef alan açıklamalarının açık bir itibarsızlaştırma girişimi olduğunu belirterek tepki gösterdi. Esnaf ve sanatkar odaları olarak, esnafı, meslek mensuplarını ve meslek kuruluşlarını karşı karşıya getirmeye çalışan anlayışı reddettiklerini vurgulayan Künkcü, tüm tarafları sağduyuya, uzlaşıya ve ortak akla davet etti. Aydın’da 52 bin esnafın bağlı bulunduğu 82 odanın çatı kuruluşu olan Aydın Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (AYESOB), 586 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ne eklenen geçici madde kapsamında bilgilendirme toplantısı düzenledi. AYESOB Salonu’nda düzenlenen toplantıya AYESOB Başkanvekilleri Yüksel Sabancı ve Salih Kozalı ile oda başkanları ve odaların genel sekreterleri katıldı. Toplantıda konuşan AYESOB Başkanı Muhammet Ali Künkcü, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği’nin (TÜRMOB) esnaf ve sanatkar odalarına yönelik açıklamalarına sert tepki gösterdi. "TÜRMOB haddini aşmış" Toplantının açılış konuşmasını yapan Başkan Künkcü, "Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) tarafından, 586 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği gerekçe gösterilerek esnaf ve sanatkar odalarını hedef alan açıklamalar, haddini aşmış, meslek sınırlarını zorlayan ve kamuoyunu yanıltan bir boyuta ulaşmıştır. Esnaf odalarını yetersizlik, denetimsizlik, sorumsuzluk hatta ’hiçbir teknik bilgisi olmayan ve oy kaygısıyla hareket eden yapılar’ olarak göstermeye çalışan bu yaklaşımı kesin bir dille reddediyoruz" dedi. "26 yıldır bu görevi yapıyoruz" Esnaf ve sanatkar odalarının keyfi yapılar değil, 5362 sayılı Kanun ile kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olduğuna vurgu yapan Künkcü; "Bugüne kadar yüz binlerce esnafın kayıt altına alınmasında, belge düzeninin yerleşmesinde ve kamu ile esnaf arasında köprü kurulmasında hayati görevler üstlenmiştir. Esnaf odalarını ’teknik yeterliliği olmayan yapılar’ gibi göstermek, bilinçli bir itibarsızlaştırma ve algı oluşturma çabasından başka bir şey değildir. Bu söylem, meslek kuruluşu ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır. 1999 yılında başlanan basit usulle vergilendirmeyle ilgili muhasebe kayıtları, 26 yıldır biz esnaf ve sanatkarlar odaları bünyesinde tutulmaktadır. Bugüne kadar tüm kanunlara uyumlu olarak odalarımızca yürütülen bu faaliyet hiç yokmuş yada yapılmamış gibi bugün serzenişte bulunulmasına anlam veremiyoruz. Dün esnafımızın muhasebe işlerini nasıl yapıyorsak bugün de aynı titizlikle devam edeceğiz. Amacımız muhasebecilerle rekabet değil, esnafımıza hizmet vermektir" diye konuştu. "Tebliğ, mali müşavirleri devre dışı bırakmak değil" Açıklamalarına devam eden Künkcü, "Muhasebecilerin bugün serzenişte bulunduğu basit usulden deftere geçecek olan esnafların muhasebe kayıtları zaten odalarımızda tutulmaktaydı. Muhasebecilerin sanki bürolarından mükellef çalmışız yada gelir kaybına uğratmışız gibi feryat etmelerine anlam veremiyoruz. 586 sayılı tebliğ ile amaçlanan, mali müşavirleri devre dışı bırakmak değil, küçük sermaye ile ayakta kalmaya çalışan esnafın gerçek usule geçiş sürecini kolaylaştırmak, kayıt dışılıkla mücadeleyi güçlendirmek ve esnafı ağır mali yüklerin altında ezdirmemektir. Gerçek usule geçişle birlikte e-fatura, e-defter ve dijital uygulamaların zorunlu hale gelmesi, altyapısı, dijital okuryazarlığı ve mevzuat bilgisi sınırlı olan milyonlarca esnaf açısından ciddi uyum sorunları doğuracaktır. Bu gerçek görmezden gelinemez" ifadelerini kullandı. "Bu dili kullananlar kendilerini sorgulamalı" Denetim yetkisinin dün olduğu gibi bugün de Vergi İdaresi Başkanlığı’na ait olduğuna dikkat çeken Künkcü; "Esnaf odaları denetçi değildir, rehberdir, yönlendiricidir, kolaylaştırıcıdır. Yetki sınırları tebliğ ve ilgili mevzuatla açıkça belirlenmiştir. Ayrıca tebliğ açık hüküm içermektedir. Yapılacak işlemler, 3568 sayılı Kanun kapsamında yetkilendirilmiş meslek mensuplarının çalışması veya gözetimi altında yürütülecektir. Buna rağmen ’başıboşluk, denetimsizlik ve hukuksuzluk’ iddialarının dile getirilmesi, ya mevzuat bilgisizliğini ya da kasıtlı bir çarpıtmayı göstermektedir. Esnaf odalarını ’oy kaygısıyla hareket eden yapılar’ olarak nitelendirmek, iftira niteliğinde, ağır ve kabul edilemez bir suçlamadır. Esnaf odaları, günlük siyasi hesaplarla değil, kanun, mevzuat ve kamu yararı doğrultusunda görev yapan kurumlardır. Bu dili kullananların, önce kendi söylemlerinin ciddiyetini sorgulaması gerekmektedir" diye konuştu. "Küçük esnafın sırtına bindirilen hiç bir maliyet, kamu yararı adı altında meşrulaştırılamaz" Tartışmaların özünde kamu yararı değil, yetki alanı ve ekonomik çıkar endişesi bulunmakta olduğunun altını çizen Künkcü; "Küçük esnafın yaşadığı gerçek sorunları yok sayarak yapılan açıklamaların, vergi adaletiyle ya da kayıt dışılıkla mücadeleyle ilgisi yoktur. Artık şu soruların açıkça sorulmasının zamanı gelmiştir. Mükellef fakirken, muhasebeci zenginleşiyorsa burada bir adaletsizlik yok mudur? Her ay muhasebe ücreti ödeyen, her yıl defter tasdik ücreti vermek zorunda kalan esnaf varken, defter tasdiki adı altında, gerçek bedelin kat kat üzerinde ücretler hangi gerekçeyle alınmaktadır? Bu uygulamalar bugüne kadar sorgulanmamış olabilir ancak bundan sonra sorgulanacaktır. Küçük esnafın sırtına bindirilen hiçbir maliyet, kamu yararı adı altında meşrulaştırılamaz. Bir diğer önemli konu da şudur. Kişinin avukatsız kendini savunma hakkı anayasal bir hakken, TÜRMOB’un fiilen zorunlu aracı haline getirilmesi açıkça hukuk devleti ilkesiyle çelişmektedir. Bu ayrıcalıklar ne zaman, nasıl ve hangi yetkiyle verilmiştir? Bu sorular da bundan sonra sorgulanacaktır. Esnaf ve sanatkar odaları olarak, bu alanlarda gerekli hukuki ve kurumsal mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğimizi ifade ediyoruz" dedi. "Esnaf ağırbaşlıdır, sabırlıdır ancak haksızlığa boyun eğmez" Esnafın uysal olmadığını dile getiren Künkcü, "Altını özellikle çiziyoruz, esnaf uysal değildir. Esnaf ağırbaşlıdır, sabırlıdır ancak haksızlığa boyun eğmez. Esnaf odaları, esnafın kurduğu ve onun adına konuşan kurumlardır. Sağduyuludur ama teslim olmaz. Küçük esnaf krizlerle boğuşurken, siz ne zaman yanında oldunuz, ne zaman yük paylaştınız? Bu kadar ağır bir vergi denetimine karşı ne zaman tepki gösterdiniz ve karşı çıktınız? Mükellefler bu kadar ceza yerken sizler neredeydiniz? Bugün yapılan yüksek perdeli açıklamalar, geçmişteki sessizlikle açıkça çelişmektedir. Bu nedenle esnafın sabrı zayıflık, esnaf odalarının ve birliklerin sağduyusu da asla teslimiyet olarak görülmemelidir" diye konuştu. "İş birliği ve ortak aklı tercih etmelidir" Esnaf ve sanatkar odaları olarak, esnafın kayıt dışına itilmesine, küçük işletmelerin ağır maliyetler altında ezilmesine, odaların haksız ve mesnetsiz şekilde itibarsızlaştırılmasına asla izin vermeyeceklerini sözlerin ekleyen Künkcü; "Bu düzenleme esnafın lehinedir. Geri adım atılmasını isteyenler, önce küçük esnafın gerçek sorunlarını konuşmalı, tehditkar, ayrıştırıcı ve küçümseyici bir dil yerine iş birliği ve ortak aklı tercih etmelidir. Esnafı, meslek mensuplarını ve meslek kuruluşlarını karşı karşıya getirmeye çalışan bu anlayışı reddediyor, tüm tarafları sağduyuya, uzlaşıya ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeye davet ediyoruz. Devletimizin bize verdiği görevleri dün olduğu gibi bugünde layıkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. Toplantı, AYESOB Muhasebe Danışmanı Selim Özbayrak’ın katılımcılara yaptığı teknik bilgilendirme sunumunun ardından sona erdi.