POLİTİKA - 06 Mart 2021 Cumartesi 12:31

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun: 'FETÖ de PKK da çağımızın en kalleş terör örgütlerinden'

A
A
A
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun: 'FETÖ de PKK da çağımızın en kalleş terör örgütlerinden'

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun “ Masum insanları kalleşçe öldüren katil örgütlere gösterilen 'engin hoşgörü’ ne yazık ki modern zamanların en can acıtan sorunlarından biridir. Zira terör örgütleri, sadece hedef aldıkları kesim için değil, tüm dünya için tehdittir. ABD ve AB’nin terör listesindeki PKK’nın veya 15 Temmuz’da 251 masum insanı katleden FETÖ’nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe propaganda yapmaya devam ediyorlar” dedi.

Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından desteklenen Dijital Dünya Çalıştayı'nın açılışı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde gerçekleştirilen çalıştaya Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan ile iletişim ve medya dünyasından bir çok isim katıldı.

Çalıştayda dijital dünya, yeni iletişim teknolojileri, geleneksel medya ve Türkiye’nin tanıtımı, yerel ve ulusal medyanın ülke tanıtımına katkısı, yeni tür yayıncılık, Türkiye’nin tanıtımı, global bilgi ağları, veri güvenliği ve iletişim gibi konular masaya yatırıldı. Programın açılışında Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bir konuşma gerçekleştirdi. Dijitalleşmenin inkar edilemez bir gerçek haline geldiğini vurgulayan Altun, habercilikten yayıncılığa, iş dünyasından özel hayata kadar her alanda hızlı ve geri dönüşsüz bir değişim yaşandığına işaret etti.

Türkiye'de iletişim altyapısına yapılan yatırımlar önemli rol oynadı
Fahrettin Altun, Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusuyla bu dönüşümü çok güçlü şekilde hissettiğini belirterek, “Gençlerimiz her gün en az 3 saatini bilgisayarları veya mobil cihazları marifetiyle internette geçiriyor. Koronavirüs salgını nedeniyle gençlerimiz, çocuklarımız geçtiğimiz yıl derslerini internet ortamında takip etti. Hala da eğitim hatırı sayılır oranda internet ortamında sürdürülüyor " diye konuştu.

Dijitalleşmenin etkisi en çok medyada hissedildi

Dijitalleşmeyi ele alırken fırsatlar kadar meydan okumaları da göz önünde bulundurmak gerektiğini belirten Altun, bu sürecin olumsuz etkilerini en çok geleneksel medya mensuplarının hissettiğini dile getirdi. Altun, sosyal medya ve haber sitelerinin gazeteleri, dijital yayıncıların televizyonu, müzik servislerinin radyoyu olumsuz etkilediğini ifade etti.

Ayrıca yaklaşık bir yıldır devam eden koronavirüs salgınının özellikle reklam gelirlerini düşürerek, geleneksel medyanın sorunlarını derinleştirdiğine işaret eden Altun, “Bu durum, yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde görülüyor. Nitekim irili ufaklı birçok kuruluş, uzun yıllardan sonra küresel salgın koşulları nedeniyle faaliyetlerine son vermek durumunda kaldı. New York Times, Guardian gibi dev medya şirketleri birçok çalışanının işine son verdi. Benzer süreçler Avrupa’da da yaşanıyor " değerlendirmesinde bulundu.
Dijitalleşme sürecinin medya alanındaki bir başka yan etkisinin de haberciliğin tıklanma sayılarına ve okunma sürelerine indirgenmesi, böylece sansasyonel içeriklerin kamu yararının önüne geçmesi olduğunu belirten Altun, “Sansasyonun, kamu yararının önüne geçmesi ise medyanın demokratik rejimlerde oynadığı kritik rolü zayıflatan bir unsura dönüşmüş durumda. Medyada bugün 5N1K kuralını hatırlayan var mı? Hız, tıklanma, sansasyon, tiraj, reyting... Bunların merkeze alındığı, gerçek haberin, kamu yararının ikinci planda tutulduğu bir medya eko-sisteminden bahsediyoruz. Biz bugün Türkiye’de, İletişim Başkanlığı olarak bu sorunu çözmek için elimizden gelen çabayı gösteriyor, bu noktada medya sektörümüzle iş birliğimizi sürdürüyoruz ” diye konuştu.

İnternet gazeteciliğinin mesleki standartlarını ortaya koymalıyız

Altun, internet üzerinden yapılan gazetecilik faaliyetlerine değinerek, “ Dünyada ve Türkiye’de bilgi hızla fiziksel ortamdan dijital ortama taşınırken bu faaliyetleri düzenleyen kuralların kapsamlı şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. İnternet artık ana akım medyanın bir parçası haline gelirken bu gerçeğe gözümüzü kapatamayız. Dolayısıyla mevzuatımızın ve çalışma yöntemlerimizin zamanın koşullarına uygun hale getirilmesi önemli bir gerekliliktir. Hep birlikte internet gazeteciliğinin mesleki standartlarını ortaya koymalı, bu alanı rasyonel ve şeffaf bir şekilde düzenlemeliyiz. Bu adımların atılması, karşı karşıya olduğumuz bazı tehditlerin bertaraf edilmesine de katkı sağlayacaktır " dedi.

Dijital faşizm, büyük tehdit

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bugün karşı karşıya olunan en büyük tehditlerden birinin de dijital faşizm olduğunu ifade etti.

Dünyanın belirli bir bölgesinde kümelenmiş bir avuç şirketin “hakikatin tekelini” ellerinde tuttuğunu iddia ettiğini dile getiren Altun, “Bu iddia milletin seçilmiş temsilcilerine sorgusuz sualsiz sansür uygulamaya kadar varan bir cüretkarlıkla birleşmiş durumda. Bu tür anti-demokratik uygulamaların meşrulaştırılması için ellerinden gelen gayreti ortaya koyuyor, her tür manipülasyonu yapıyorlar. Böylece bir grup özel şirket, kamunun bilgiye erişimi noktasında hem avukat hem savcı hem hakim görevini üstleniyor. Bu gidişatın ne kadar sorunlu olduğu açıktır.” dedi.

Dijital faşizmin bir başka unsurunun da ifade özgürlüğü ve tolerans gibi kavramların dejenere ve politize edilmesi olduğunu belirten Altun, “Açık ve net bir biçimde vurgulamak istiyorum. Ortada apaçık bir çifte standart var. Bakınız, küresel şirketler ne yapıyor? Bir yandan siyasetçileri ‘şiddeti teşvik ettiği’ gerekçesiyle susturuyorlar. Öte yandan aynı küresel şirketler, terör propagandasına ortak olmaya, bunu da bile isteye yapmaya devam ediyorlar. Nitekim ABD ve AB’nin terör listesindeki PKK’nın veya 15 Temmuz’da 251 masum insanı katleden FETÖ’nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe propaganda yapmaya devam ediyorlar. Buna ilaveten ülkemiz terör örgütleriyle bağlantılı hesapların kapatılmasını istediğinde otoriterlikle ve ifade özgürlüğüne saygı göstermemekle itham ediliyor.” yorumunu yaptı.

FETÖ de PKK da çağımızın en kalleş terör örgütlerinden

“Dünyada kimi devletlerin ve birer küresel güç haline gelen bazı özel şirketlerin terör örgütlerine karşı iki yüzlü yaklaşımı, günümüz demokratik nizamının karşılaştığı en büyük tehditlerden biridir.” diyen Altun, “Masum insanları kalleşçe öldüren katil örgütlere gösterilen bu 'engin hoşgörü’ ne yazık ki modern zamanların en can acıtan sorunlarından biridir. Zira terör örgütleri, sadece hedef aldıkları kesim için değil, tüm dünya için tehdittir” ifadelerini kullandı.

On yıllardır Türkiye’ye karşı alçakça saldırılar içerisinde olan terör örgütü PKK’nın on binlerce canı gözünü kırpmadan öldürdüğünü anlatan Altun, “Bu katiller sürüsü sadece Türkiye’de değil, Suriye başta olmak üzere birçok ülkede terör saldırıları düzenledi, masum insanların kanına girdi, sevdiklerimizi bizden aldı. Bu gerçeğe rağmen, eli kanlı terör örgütüne sempati beslemek, destek sağlamak açık bir şekilde suç ortaklığıdır. Aynı şekilde FETÖ’yü ve başındaki terörist ele başını himaye edenler de büyük bir suça ortaklık yaptıklarının farkına varmalıdır” diye konuştu.

Türkiye’ye yapılan haksızlık, tarihe kritik bir not olarak düşecek

Altun, FETÖ’nün de PKK gibi çağın en kalleş terör örgütlerinden biri olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: “Birçok alanda sinsice yol alıp kendi örgüt çıkarları için cinayetlerin, ihanetlerin her türlüsüne bulaştılar. Kurdukları tezgah Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşuyla yıkılınca, son çare olarak darbeye kalkıştılar. Ama o sarıldıkları çürük ip de milletimizin destansı direnişiyle kendi boyunlarına, kendi ayaklarına dolandı. Ülkemizde bu şeytani yapının beli iyice kırılmış olsa da kaçtıkları ülkelerde Türkiye karşıtı operasyonlardan ve toplumu zehirleme çabalarından vazgeçmiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, milletimize düşman olan FETÖ terör örgütünün kökü kazınıncaya ve son FETÖ’cü de işlediği cürümlerin hesabını adalete verene kadar peşlerinde olacağız, mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.”

Fahrettin Altun, FETÖ gibi darbeci, katil ve sinsi bir terör örgütünü kullanışlı bir aparat olarak görenlerin toplumlarına en büyük kötülüğü yaptıklarını er ya da geç anlayacağını ifade etti.

Terör örgütlerinden medet uman ikiyüzlü ve çarpık anlayışın insanlığın hiçbir sorununu çözemeyeceğinin altını çizen Altun, “Tüm terör örgütlerine karşı amansız bir mücadele içinde olan Türkiye’ye yapılan haksızlık elbette tarihe çok kritik bir not olarak düşecektir. Haklı olan, doğru olan, hakikat olan önünde sonunda galip gelecektir. Türkiye de bu hakikat mücadelesinin taşıyıcısı olan Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde tarihteki şerefli yerini alacaktır kuşkusuz.” dedi.

Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevi

Dijital faşizmin bir diğer boyutunun da bir avuç şirketin özgürlük adı altında kendilerini kanunların üzerinde konumlandırma gayreti olduğunu belirten Altun, şu değerlendirmede bulundu; “ Bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti olarak bu konuda düzenleme yapmaya çalıştığımız için içeride ve dışarıda olağanüstü bir baskıyla karşı karşıya bırakıldık. Son derece makul olan taleplerimiz, ifade özgürlüğüne saldırı olarak lanse edildi. Açıkçası bu süreçte bazı muhalefet temsilcileri de bu küresel şirketlerin maaşlı sözcüleri gibi mesai yaptı. Biz bu süreçte hem Türkiye hem de dünya için doğru bir iş yaptığımızın bilinciyle sağlam durduk. Her türlü baskıya göğüs gerdik. Dünyanın hiçbir yerinde sınırsız özgürlük diye bir şey olamayacağını söyleyip, egemenliğimize saygı gösterilmesini istedik. Neticede meşru taleplerimizin ilgili şirketler tarafından kabul edildiğini hep birlikte gördük. Aynı şekilde, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların eşcinsellik propagandası için yozlaştırılmasına; bu yolla ailelerimizin ve çocuklarımızın hedef alınmasına kesin olarak karşı çıkıyoruz. Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevidir. Bu tür çirkinliklerin özellikle gençlere ‘normal’ bir şey gibi sunulması, toplumsal düzenimize ve milletimizin asil karakterine yapılmış bir saldırıdır. Bugün bu konuda birilerine hoş görünmek için en ufak taviz verilmesi, gelecekte çok daha ciddi sorunlarla karşılaşmamıza neden olacaktır. Buna izin vermiyoruz, vermeyeceğiz.”

Dijitalleşmenin kültürümüzü yutmasına izin vermemeliyiz

Altun, kamuoyunun sistematik şekilde manipüle edilmesinin ve algıların olguların önüne geçirilmeye çalışılmasının her şeyden önce demokratik siyasal kültürün ve siyasal katılımın düşmanı olduğunu söyledi.
“Bu girişimlere karşı hakikati, gerçeği, doğruyu savunmalıyız” diyen Altun, “İnsanın bir toplumun üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak, yasa adet ve diğer kabiliyetler ile alışkanlıklarını içeren o karmaşık bütüne yani kültüre, kültürümüze sahip çıkmalıyız. Dijitalleşmeye destek vermeli, ancak dijitalleşmenin kültürümüzü yutmasına izin vermemeliyiz. Kültürün medyatikleşmesi, medyanın dijitalleşmesi sadece günümüz siyasal atmosferini değil, kültürel zenginlik ve çeşitliliğini de olumsuz etkileyebiliyor " diye konuştu.

Dezenformasyon bir milli güvenlik sorunudur

Yurt içi ve yurt dışı kaynaklı yalan haber akışının aynı zamanda vatandaşın devletle ilişkisini zehirlemeyi, kurumlara olan güveni erozyona uğratmayı hedeflediğini belirten Altun, “ Bunu her gün tecrübe ediyoruz. Hakikat sonrası veya post-truth olarak adlandırılan bu dönemde özellikle dezenformasyon direnci düşük olan kesimler kolayca etki altına alınabiliyor. İşte bu nedenle özellikle yurtdışı kaynaklı dezenformasyonu bir ‘milli güvenlik sorunu’ olarak görüyor; buna karşı gerekli tedbirleri almaya çalışıyoruz. Bu konuda da son derece kararlıyız. İletişim Başkanlığı olarak bu konuda savunmacı ve pasif değil, agresif ve proaktif bir yaklaşım benimsiyoruz. Tüm kurum ve kuruluşlarımızın iş birliği ve eşgüdüm içerisinde dezenformasyonla mücadele etmesini hedefliyoruz. Bu hedefimizi ulusal ve uluslararası boyutta plan ve projelerle tahkim ediyoruz. Ülkemiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde nasıl sessizlerin sesi, mazlumların hamisi haline geldiyse, iletişim alanında da hakikat mücadelesinin en ön saflarında yer alacaktır " dedi.

Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalmalı

Fahrettin Altun, bu noktada veri güvenliğinin de son derece hayati bir unsur olduğunu belirterek, “ Türkiye’nin verisinin Türkiye’de kalması için gereken tüm önlemleri almak, tüm adımları atmak zorundayız ” dedi.
Bu açıdan son haftalarda bir haberleşme uygulamasının aldığı karar sonrasında yaşanan sürecin sevindirici olduğunu dile getiren Altun, “ Bu süreçte hem Cumhurbaşkanlığımız hem de diğer kurumlarımız medya bilgilendirme gruplarını yerli ve milli uygulamamız BiP’e taşıyarak bu harekete destek oldu. Yalnızca Türkiye’nin değil, Türkiye’nin dostlarının yaşadığı birçok ülkeden milyonlarca insanın bizim uygulamamızı tercih etmesi hiç kuşkusuz bir gurur vesilesidir. Bu sürecin güçlü bir şekilde devam edeceğini ümit ediyorum " ifadelerini kullandı.

Yeni iletişim teknolojileri, Türkiye'nin tanıtımında önemli

Tehditlerle mücadele ederken, dijitalleşmenin Türkiye’ye sunduğu fırsatları görmezlikten gelinemeyeceğine işaret eden Altun, “ Ülkemizin haklı tezlerini her ortamda savunmak, özellikle milli güvenliğimizi ilgilendiren konularla ilgili ulusal ve uluslararası kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız. Bu amaca ulaşmak için elimizdeki tüm araçları en iyi bir şekilde kullanmak, bunlardan faydalanmak durumundayız. Bu itibarla yeni iletişim teknolojilerinin özellikle Türkiye’nin tanıtımına önemli katkılarda bulunabileceğine inanıyorum " değerlendirmesini yaptı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Tarihçi Yazar Yurtsever: “Toplu göç ve soykırım haritası bulundu” Adanalı Tarihçi Yazar Cezmi Yurtsever, Osmanlı arşivinden Türklerin toplu göç ve Ermeniler tarafından soykırıma uğradığını gösteren haritaların ortaya çıktığını söyledi Yurtsever her yıl 24 Nisan geldiğinde Ermenilerin, Türklerin kendilerine “sözde soykırım” yaptığı iddialarını duyduklarını ancak bunların gerçeği yansıtmadığını söyleyerek, “Osmanlı Arşivinde bulunan yaklaşık 200 milyon belgenin tasnif, tanımlama, özetleme ve internet ortamında bilim adamlarına açılmasından sonra HRT.H. 404 kod numarasında kayıtlı bulunan ‘Mültecilerin göç ve yerleşim yerleri’ konulu harita üzerinde yaptığım araştırmalar sonucu, 1916 ve 1916 yıllarında Rus işgali altında bulunan Doğu Anadolu’dan, Ankara, Konya, Adana, Urfa ve Diyarbakır’a doğru kitle göçlerinin ok işaretleri ile gösterildiğinin farkına vardım. Rus ordusu ve işbirliği yapan Ermeni komitacıların Sivas yakınlarına kadar gelmeleri üzerine topraklarını terk ederek göç etmek durumunda kalan yüzbinlerce Türk insanının acil yerleşim, barınma ve sağlık istasyonları kurulması da harita üzerinde işaretlerle gösteriliyordu. Bahsi geçen harita 1915 yılı ve sonrasında Kafkasya’da ve Anadolu’da Türk halkının toplu göç ve yerleşimi, aynı zamanda işgal ortamında da katliamların yaşandığının belgesi idi. Özetle bu harita 1915 yılında Türklere soykırım yapıldığının belgesidir” dedi. Yurtsever, şöyle devam etti: “Bahsi geçen haritadaki Türklerin göç ve yerleşimi ile ilgili Osmanlı Arşivindeki dosyalar üzerinde de yaptığım araştırmalarda, Rus işgal bölgesinden ayrılarak Anadolu içlerine gelenlerin sayısı 1916 yılı sonlarında 700 bine ulaşmıştı. Anadolu 4 iskan bölgesine ayrılmış ve bu bölgelerde kurulan barınma merkezlerinde insanların acil ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmıştı. Yakın zamana kadar Ermeni diaspora ve işbirliği yapan çevrelerin 1915 Olaylarını Ermenilere yapılan soykırım olarak tanıtmaları tarihin tek yanlı olarak yorumlanması ve çarpıtılmasıdır. Osmanlı arşivinde bulduğum Türklerin toplu göç ve yerleşim haritasını bütün dünya tarihçilerinin bilgisine sunuyorum.” Osmanlı arşivinde bulunan on binlerce belge 1915-1918 yılları arasında Ermeni komitacıların sivil Türk yurttaşlarına karşı yaptığı kitlesel katliamları ve “soykırım” hakkında ayrıntılı bilgiler verdiğini anlatan Yurtsever, “Yaşanan olayların tarihi süreci göz önüne alındığında. -1915 yılı Nisan ve Mayıs aylarında sayıları 30 bini bulan Osmanlı yurttaşı Ermeni silahlı gruplar sınırı geçerek Rus ordusunda görev aldı. 1915 yılı yaz aylarında Rus işgal sahası ve Van vilayeti genelinde Türk sivillerin toplu göç olayları, işgal sahasında katliam olayları yaşandı. Rus ordusunun Brest-Litovsk Anlaşması gereği Doğu Anadolu’dan çekilmeleri esnasında Erzincan, Erzurum, Van ve Kars yöresinde binlerce şehir, köy ve mezrada geniş kapsamlı kitlesel katliamlar gerçekleşti. Olay yerine gelen Osmanlı memurları soykırım raporlarına hayatlarını kaybedenlerin listelerini eklediler. Hayatlarını kaybedenlerin sayısı 500 bine ulaşıyordu. Sonuç olarak şunu söylemek isterim: Osmanlı Arşivi’nde bulunan Türklerin toplu göç, yerleşim haritasının hikayesini bilmeden 1915 ve sonrası yaşanan soykırım olaylarını açıklamak mümkün olamaz” diye konuştu.
İzmir Mücevher’den ödül çıktı İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Endüstriyel Tasarım Bölümü öğrencisi İbrahim Burak Ünal, altın ve safir kullanarak hazırladığı küpe tasarımıyla Uluslararası Mücevher Tasarım Yarışması’nda ikinci oldu. Bu yıl 14’üncüsü düzenlenen yarışmada, DNA sarmalından esinlenerek oluşturduğu sıra dışı tasarımla büyük başarıya ulaşan Ünal, 125 bin liralık ödülün de sahibi oldu. Aynı bölümde eğitim gören Çisil Begüm Kasal ise ‘Tomurcuklanma’ adını verdiği kolyesiyle finale kalan 10 isim arasına adını yazdırarak plaketini aldı. Mücevher İhracatçıları Birliği tarafından düzenlenen Uluslararası Mücevher Tasarım Yarışması’na, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından 409 tasarım başvurdu. Yarışmanın ödülleri, İstanbul’daki bir otelde düzenlenen törende sahiplerini buldu. “İçime çok sinmişti” İEÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Endüstriyel Tasarım Bölümü üçüncü sınıf öğrencisi İbrahim Burak Ünal, tasarımı yaklaşık 1 ay süren kapsamlı çalışma neticesinde hazırladığını ifade etti. Ünal, “DNA sarmalından esinlenerek özel bir küpe tasarlamak istedim. Tasarımımda altın ve safir kullandım. Açıkçası içime çok sinen bir çalışma oldu. Küpe, eğer istenildiği takdirde erkekler tarafından yaka iğnesi olarak da rahatlıkla kullanılabilir. Tasarımıma güveniyordum, finale kaldığımı öğrendiğimde heyecanım daha da arttı. Hocalarım ve arkadaşlarımla konuştuğumda ödüle ulaşacağımı söylemişlerdi, öyle de oldu. Hayatımın en mutlu anlarından birini yaşadım. Böylesine değerli, çok özel tasarımların yer aldığı yarışmada ikinci olmak, benim için büyük gurur” dedi. “Unutulmaz bir deneyim” Yarışmanın finalistlerinden İEÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü üçüncü sınıf öğrencisi Çisil Begüm Kasal da unutulmaz bir deneyim yaşadığını söyleyerek, “Gümüş, altın ve kuvars taşını kullanarak oluşturduğum ‘Tomurcuklanma’ adındaki kolye tasarımımla yarışmada yer aldım. Kolyemin bir tarafı ilkbahar ve yazı, diğer kısmı ise sonbahar ve kışı simgeliyor. Finale kalmak beni çok mutlu etti. Finalist olmanın bu yarışma özelinde önemli bir başarı olduğunu düşünüyorum. Sınıf arkadaşım Burak’ın ödül almasına çok sevindim. Sonuçta ödül; sınıfımıza, üniversitemize gelmiş oldu. Burak’ı tebrik ediyorum” ifadelerini kullandı.
Konya MEVKA ve Aselsan Konya’dan savunma sanayi üreticilerine eğitim Mevlana Kalkınma Ajansı (MEVKA), Konya Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü, Konya Sanayi Odası ve Aselsan Konya işbirliği ile savunma sanayii firmalarına yönelik olarak Tedarikçi Gelişim Eğitimleri düzenlendi. Aselsan Konya öncülüğünde başlatılan Gücümüzü Artırma Projesi (GAP) kapsamında gerçekleştirilen ve ana amacı olan Konyalı sanayicilerin savunma sanayi ekosistemine adaptasyonunu hızlandırmak, geliştirmek ve bu sayede Konya’daki yan sanayi yüklenici sayısını belirli bir seviyeye getirmek için sürdürülen çalışmalara, Mevlana Kalkınma Ajansı ev sahipliğinde düzenlenen eğitim programı ile devam edildi. İki gün süren eğitim programı boyunca Konyalı sanayicilerden oluşan katılımcılara, tedarik süreci, kalite gerekleri, temel kalite kuralları, FAI (First Article Inspection), ölçüm sistemleri analizi ve ölçme teknikleri, teknik resim okuma ve geometrik ölçülendirme, hassas unsurların işlenmesi, Helicoil uygulaması, alüminyum malzeme işleme, kaplama-boyama teknolojileri gibi çeşitli alanlarda eğitimler verildi. "Aselsan Konya yatırımı, Konya için bir dönüm noktası niteliğindedir" Gerçekleştirilen eğitimlerin ardından değerlendirmelerde bulunan Mevlana Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. İhsan Bostancı, “Hepimizin yakından takip ettiği üzere ülkelerin savunma stratejileri iki önemli unsurdan oluşmaktadır; bunlardan birincisi, sahip olunan asker gücü, diğeri ise sanayi ve teknoloji gücüdür. Askeri ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak kartların yeniden dağıtıldığı ve küresel dengelerin yeniden kurulmaya zorlandığı günümüzde, ülkeler, ordularının operasyonel yetkinliklerini artırmak ve bölgelerinde caydırıcı güç olabilmek adına savunma harcamalarına, özellikle teknoloji yatırımlarına bütçelerinden önemli paylar ayırmaktadır. Bu noktada, bulunduğu coğrafi konumu itibarı ile jeopolitik ve jeostratejik açıdan büyük öneme sahip olan ülkemizde de bölge istikrarını sağlamak, her türlü tehdide karşı caydırıcı bir güç oluşturabilmek modern ve güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmak için özellikle son yıllarda önemli üretim hamleleri gerçekleştirilmektedir. Yürütülen bu çalışmaların bir sonucu olarak Türk Savunma Sanayii, işbirliği içerisinde olduğu yan sektörlerle beraber güçlü bir yapılanmaya girmiş, kamu eliyle başlatılan kazanımlar özel sektörün inisiyatif almasıyla daha da güçlenmiş, savunma sanayii alanında kullanılan ürünlerin yerlilik oranlarını yüzde 80’lere çıkartarak kendine bu alanda yeni hedefler belirlemiştir. Bu süreçte, ülkemiz savunma sanayisinin gurur kaynağı kurumlarından olan, ürettiği yenilikçi teknolojiler ile ordumuza güç katan ve ihracat anlamında da ülkemiz ekonomisine büyük katkılar sunan Aselsan’ın şehrimiz sanayicilerinin de ortak olduğu bir sistemle şehrimizde gerçekleştirmiş olduğu Aselsan Konya yatırımı, Konya için bir dönüm noktası niteliğindedir” dedi. MEVKA Genel Sekreteri Bostancı, “Sivil amaçlı sanayiye nazaran kendine has yapısıyla, ekonomik dinamiklerinden çok, stratejik boyutları ağır basan ve diğer bütün sektörleri katalize etme özelliğine de sahip olan savunma sanayii alanında yürütülen çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla ajans olarak bizler de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İlk olarak, savunma sanayisinde özellikle av tüfeği üretimi alanında büyük bir öneme sahip olan Beyşehir ilçesine bağlı Huğlu ve Üzümlü çevresinde silah sanayi potansiyelini ortaya çıkarmak amacıyla hazırlanan iki ayrı raporla başlayan ajansımız savunma sanayii çalışmaları, gelinen noktada büyük bir ivme kazanmış ve ajansımız tarafından bugüne kadar 43 projeye güncel rakamlarla yaklaşık 215 milyon lira destek verilmiştir. Ayrıca, ajansımız tarafından 2023 yılında ilan edilen Finansman Desteği Mali Destek Programı kapsamında Aselsan Konya Fabrikası tarafından başvurusu yapılan ve başarılı ilan edilen Teknolojiye ve Gençlere Yatırım İle Savunma Sanayimiz Güçleniyor Projesi’ne 15 milyon lira kaynak ayrılmış ve proje devam etmektedir. Ajansımız tarafından bu alanda yürütülen çalışmalar kapsamında son olarak, ülkemizin savunma sanayii çalışmalarına Konya ve Karaman olarak katkı sunmak, ekosistem ve firmalarımızın kabiliyet ve yeteneklerini tespit ederek, destekleyip yönlendirmek, firmalarımız tarafından savunma sanayi gerekliliklerini yerine getirmek suretiyle kazanılacak yeni yetenek ve yeterliliklerle ihracatı artırmak ve korumak gibi amaçlarla Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş. işbirliği ile hayata geçirilen Savunma Sanayi Sektörü Kabiliyet Atlası Projesi tamamlanmıştır. Proje kapsamında, Konya’dan 30 ve Karaman’dan 10 olmak üzere toplamda 40 firmaya STM uzmanları tarafından; ajans tarafından yürütülen çalışmalar çerçevesinde, firmaların mevcut kurumsal yapıları, üretim altyapıları, ürün/teknoloji yetenekleri değerlendirilmiş ve bu temelde katma değeri daha yüksek ürün/teknolojilerin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu çerçevede, firmaların yapabilecekleri en uygun destek türleri ve izleme süreçleri belirlenerek bir destek modeli önerisi geliştirilmiştir. Sonuç olarak, Konya ve Karaman illeri için savunma sektörü kabiliyetlerini belirleyen ayrı ayrı kabiliyet atlasları oluşturulmuştur. Kurum olarak, ülkemizin savunma sanayi alanında yakaladığı ivmenin artarak devam etmesi adına bölgemiz savunma sanayii ekosisteminde yer alan tüm paydaşlarımıza yönelik çalışmalarımızın devam edeceğini özellikle ifade ederek; ilimizdeki savuma sanayisinin güçlenmesi ve daha ileriye gitmesi için yaptığımız çalışmalarda en önemli paydaşlarımızdan birisi olan, gerçekleştirdikleri üretimin yerlileştirilmesi, millileştirilmesi çalışmalarının yanı sıra Konyalılaştırılması adına ortaya önemli bir irade koyan Aselsan Konya’ya teşekkür ediyor, düzenlenen eğitim programının hayırlara vesile olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.