GÜNDEM - 07 Ekim 2022 Cuma 12:56

Emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak: 'Türkiye ve KKTC artık tanınma konusunda kesin kararlı'

A
A
A
Emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak: 'Türkiye ve KKTC artık tanınma konusunda kesin kararlı'

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler ve uluslararası alanda tanınmasına yönelik süreci değerlendiren Öğr. Üyesi emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak, Türkiye ve KKTC'nin artık tanınma konusunda kesin kararlı olduğunu belirterek, KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınmasının er ya da geç gerçekleşeceğini kaydetti.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler ve uluslararası alanda tanınmasına yönelik adımlar bu konudaki kararlılığı her geçen gün daha fazla gösteriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden Kuzey Kıbrıs'ın tanınması çağrısının ardından Lefkoşa, BM Barış Gücü’ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile de anlaşma yapması için bir ay süre tanıdı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Türk ve Rum sınır hattındaki ara bölge dışında Kuzey Kıbrıs'ta da iki kamp ve bir temas noktası bulunan BM Barış Gücü’nün Rumlardan izin alarak görev yaptığını belirterek, “Misafirlik bitti, ya KKTC ile askeri anlaşma imzalar ya da KKTC’den çekilirler” resti çekti.

Süreç hakkında değerlendirmelerde bulunan İstanbul Topkapı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üyesi emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak, “15 Kasım 1983 tarihinde bağımsızlığını ilan eden egemen bir Türk devleti olarak KKTC, aynen Türkiye Cumhuriyeti gibi ilelebet yaşayacaktır. Dolayısıyla halihazırda yalnızca Türkiye tarafından resmi olarak tanınan KKTC’nin -haklı- tanınma talebi de bilindiği üzere uzun yıllara dayanan bir süreçtir ve Türkiye de dost ve müttefik ülkelerin de gayri resmi destekleriyle bu süreci onlarca yıldır desteklemektedir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Eylül 2022 günü BM 77. Genel Kurulu toplantısında KKTC’nin tanınmasına yönelik yaptığı çağrı ve devam eden süreçte de KKTC Hükümeti’nin aldığı karar neticesinde BM Barış Gücü’nün bir ay içerisinde kendilerini tanımasını talep edip, aksi takdirde BM Barış Gücü’nün KKTC’den çıkarılacağını ifade etmesi, artık KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınması konusunda deyim yerindeyse bıçağın kemiğe dayandığını göstermektedir. Zira KKTC, Kıbrıs adasında bağımsız ve egemen demokratik bir devlet olarak dünyanın BM üyesi diğer tüm devletleri gibi kendi ulusal egemenliği altındaki topraklarda her türlü ülkesel hakimiyet iradesini sergilemeye ve uygulamaya muktedirdir” dedi.

"BM de KKTC’nin bir bağımsız ve egemen devlet olarak varlığına inanmıştır"
BM’nin anlaşma teklifine yanaşmamasına rağmen KKTC’deki Barış Gücü’nü de çekmek istememesi durumunda yaşanabilecek senaryolara açıklık getiren Ak, “Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü (United Nations Peacekeeping Force in Cyprus (UNFICYP), 1964 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı kararı ile aktive edilen ve BM tarafından Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasındaki çatışmaları engellemek ve ada üzerindeki düzen ile kanunun normal şartlarda devam etmesini sağlamak amacıyla kurulmuş çok uluslu askeri birliktir. BM, onlarca yıldır dünyada yaşanan uluslararası ihtilaf ve krizlerin çözümünde genelde taraflı ve bu yüzden de etkisiz kalmasına rağmen uluslararası sistemin en geniş katılımlı ve köklü uluslararası örgütü olarak BM’nin KKTC’nin egemen topraklarındaki BM Barış Gücü hakkında KKTC makamlarınca talep edilen Kuvvetler Anlaşması’nın (SOFA) imzalanmasına fikrine olumlu bakacağını düşünüyorum. Ancak, tabii ki bu mevzular aslında güç ve denge politikaları ile bunların karşılıklı etkileşimleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle Türkiye milli güç unsurları açısından güçlendikçe gerek KKTC’nin tanınması, gerekse KKTC’ye onlarca yıldır BM’de BMGK kararlarından daha nicelerine kadar yapılan haksızlıkların ortadan kaldırılmasında daha etkin politikalar izleyebilecektir. Bu çerçevede BM’nin Barış Gücü’nü KKTC topraklarından çekmesinde bir krizin yaşanacağına inanmıyorum; zira artık BM de KKTC’nin bir bağımsız ve egemen devlet olarak varlığına inanmıştır ve adada kısmen BM tarafından oluşturulmuş bu tuhaf durumun artık sürdürülebilir olmadığının farkındadır” değerlendirmesinde bulundu.

"KKTC yine tanınmazsa BM, AB, ABD ve diğerlerinin çözümsüzlük ürettiği artık iyice görünür olacaktır"
Bu adımların yine tanınmama ile sonuçlanırsa yaşanabilecekler hakkında görüşlerini paylaşan emekli Kurmay Albay Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Ak, “Türkiye ve KKTC, artık bu tanınma konusunda kesin kararlıdır, zira bıçak kemiğe dayanmıştır ve nihai strateji olan KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınması da er ya da geç gerçekleşecektir. Dolayısıyla Türkiye Cumhurbaşkanının BM’deki çıkışı ve KKTC’nin bu adımları yine tanınmama ile sonuçlanırsa bu durumun kısa vadede Türkiye’yi ve ilişkilerini bilakis olumlu etkileyeceği düşünülmektedir. Bu savımızın başlıca öngörüleri şu şekildedir; ilk olarak Türkiye’nin ve KKTC’nin Kıbrıs konusundaki onlarca yıllık haklılığının, buna karşılık Rum-Yunan ikilisi ile BM, AB, ABD ve diğerlerinin Kıbrıs sorunundaki taraflı, haksız, uzlaşmaz ve çözümsüzlük üretici yaklaşım ve siyasalarının artık iyice bilinir ve görünür olmasıdır. İkincisi Türkiye’nin Rusya Federasyonu, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) v.b. kurduğu yeni ilişki ve ortaklıkların Türkiye ile KKTC’nin Kıbrıs sorunundaki haklılığına daha etkin ve sonuç odaklı siyasi destekler sağlayacağı olasılığıdır. Dolayısıyla bu iki ana öngörünün Türkiye ve KKTC’nin elini gelecek kısa vadede hayli kuvvetlendireceğine inanılmaktadır” dedi.

"Ambargonun kaldırılması yetmez, adada kalıcı istikrar için tanınma şart"
Uluslararası platformlarda ikinci bir opsiyon olarak tartışılan “tanınma olmasın ama ambargo kalksın” tezinin gerçekleşmesi halinde pozitif bir gelişme olarak değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Ak, “Zira artık Türkiye ve KKTC, Rum-Yunan ikilisinin adanın tamamını Rum-Yunan egemenliğine almayı hedefleyen Megali İdea’dan beslenen bir Kıbrıs sorunu görmek, bununla yaşamak istememektedir. Zira Türkiye ve KKTC, adada Kıbrıs Türklerinin onlarca yıldır maruz kaldığı zulüm, kıyım, katliam, terör, yaptırım ve ambargolara karşın adadaki tüm ihtilafların devamlı olarak Rum-Yunan ikilisinin çözümsüzlük üreten yaklaşım, tutum ve siyasalarından kaynaklandığını uluslararası topluma göstermiş, kanıtlamış ve artık bununla uğraşmaktan da bıkmıştır. Artık Türkiye ve KKTC için nihai strateji, KKTC’nin egemen ve bağımsız bir devlet olarak tanınması ve bu şekilde adada iki ayrı egemen ve bağımsız devletli bir çözümü içeren nihai ve kalıcı bir barış ve istikrar ortamı oluşması için tek şartın tanınma olduğudur. Bundan ötürü KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınması olmaksızın yalnızca KKTC’ye uygulanan ambargoların kaldırılmasının KKTC’nin tam tanınması yolunda etkin bir adım olacağına inanılmamaktadır. Keza Türkiye ve KKTC, dünyada bugün birçok coğrafyada emperyal ve hegemon güçlerce ayrılıkçı ve bölücü mikro-milliyetçilikler desteklenirken, neden Kıbrıs adasında makro-milliyetçilik ve bir Türk-Rum ortak federasyonu kurulmasına çalışıldığının gayet iyi farkındadır; zaten bıçak da aslında tam da bu yüzden kemiğe dayanmıştır” dedi.

Gökhan Ak, tanınma sonrası hangi kazanımların elde edileceğini ise şöyle sıraladı:
“KKTC’nin uluslararası toplum nezdindeki siyasal ve hukuksal statüsünü tam olarak ve hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tescil ve kabul edilmiş olmasını sağlayacaktır. KKTC’nin bir devlet olarak tanınması, KKTC üzerindeki ekonomik ambargolar da dâhil olmak üzere üçüncü taraflarca uygulanan her nevi ambargo ve yaptırımın da kalkmasına yol açacaktır. Böylelikle de bu tanınma, KKTC’nin, gerek Türkiye’nin, gerekse Türkiye ve KKTC’nin yanında onlarca yıldır yer almış olan dost ve müttefik ülkelerle beraber başarılı bir sosyo-ekonomik sürdürülebilir kalkınmanın da sağlanmasına vesile olacaktır. En önemli siyasi artılarından birisi de Yunanistan’ın 200 yılı aşkın zamandır asla bırakmadığı ve uygulamaya çalıştığı Megali İdea jeopolitik stratejisine vurulan en ağır darbe olacağıdır. Böylelikle hem Yunan-Rum ikilisinin yayılmacı, revizyonist ve 'enosis (ilhak)' kökenli Megali İdea jeopolitik ideolojisi kan kaybetmeye başlayacak hem de Kıbrıs adasında 1963’te Kıbrıslı Rumların Megali İdea’dan beslenen yayılmacı ve ırkçı talepleri ile ortadan kalkan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçekten ortadan kalktığı ve adanın bir bütün olarak Kıbrıslı Rumların egemenliğinde olmadığı siyaseten ve hukuken kanıtlanmış olacaktır. Zira BM Güvenlik Konseyi, adadaki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması kararı alınırken onlarca yıldır 'sözde' Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinden onay almaktadır. Bu da artık gerek KKTC gerekse Türkiye için kabul edilebilir bir hareket tarzı değildir."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muş Tersine göç: Metropolden köyüne döndü, kurduğu fabrika ile gençlerin istihdam umudu oldu Metropoldeki yaşamını bırakarak Muş’un Kırköy beldesine dönen genç girişimci İsmail Baçaru, tarafından kurulan tekstil fabrikası, üç aydır sürdürdüğü üretimle başta gençler olmak üzere belde halkına istihdam umudu oldu. Metropollerden kırsala dönüşü ifade eden tersine göçün örneklerinden biri Muş’un Kırköy beldesinde hayata geçirildi. Büyükşehirdeki yaşamını geride bırakarak memleketine dönen genç girişimci İsmail Baçaru, Kırköy beldesinde kurduğu tekstil fabrikasıyla bölge gençlerine istihdam kapısı oldu. Belediyeye ait ek binada yaklaşık üç ay önce faaliyete başlayan tekstil fabrikasında, çeşitli markalar için üretim yapılıyor. Özellikle gençlerin ve kadınların istihdam edildiği tesiste, düzenli üretimle birlikte ekonomik hareketlilik de sağlanıyor. Fabrikanın faaliyete geçmesiyle birlikte beldede iş imkanlarının artmaya başlaması ile gençler, büyükşehirlere göç etmek yerine kendi memleketlerinde çalışma fırsatı buluyor. Bu tür yatırımların tersine göçü teşvik ederek kırsal bölgelerin kalkınmasına katkı sağlaması hedefleniyor. Beldede işsiz genç sayısının yüksek olduğunu belirten Kırköy Belediye Başkanı Rahmetullah Yaktı, her gün atölyeye geldiklerinde makinelerin çalıştığını, gençlerin cıvıl cıvıl iş başında olduğunu ve işletme sahiplerinin de üretim alanında gençlerin başında durduğunu görmenin kendilerini gururlandırdığını söyledi. Başkan Yaktı, "Gençlerimizin her gün Muş merkeze gidip gelerek çalışmaları hem ulaşım açısından zor oluyor hem de özellikle genç kızlar için aileler tarafından pek tercih edilmiyor. Bu nedenle gençlerimizin kendi beldelerinde çalışma imkânına kavuşması çok daha iyi oldu. İşletmeci kardeşlerimiz ihtiyaç duydukları sürece binanın tüm katlarını kullanabiliyor. Şu anda birinci ve ikinci kat aktif olarak kullanılıyor, üçüncü kat da tamamen kendilerine tahsis edilmiş durumda. Amacımız; köydeki ve beldedeki gençlerimize, kız-erkek ayrımı olmadan iş imkânı sunmak ve aile ekonomilerine katkı sağlamaktır. Bugün burada 35 civarında gencimiz çalışıyor. Gençlerimiz hem iş sahibi oluyor, hem ailelerine destek oluyor hem de meslek öğreniyor. Overlokçu, makineci, usta olarak işe başlayan gençlerimiz zamanla kendilerini geliştirerek ileride devlet desteklerinden faydalanıp kendi iş yerlerini açabilecek seviyeye gelebilecekler. Belediye olarak, belediye başkanı ve eğitimci kimliğimizle gençlere yönelik böyle bir projeyi uzun zamandır hayal ediyorduk. Bu yıl hayata geçirmek nasip oldu. Hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; tüm gençlerimize başarılar temenni ediyoruz" şeklinde konuştu. İstanbul’dan göç ederek beldesine dönen İsmail Baçaru, teksil işini küçük yaşlarda öğrendiğini ve kendi evinde, tek bir makineyle pantolon ve gömlek dikerek işe koyulduğunu belirtti. Baçaru, "Kardeşlerimle birlikte kendi iş yerimizi Kırköy Belediyesinin ek binasında açarak iş başı yaptık. Kırköy Belediye Başkanı Rahmetullah Yaktı bize bu yeri tahsis edip bize destekte bulundu. Bu süreçte bizlere kolaylıklar nasip oldu. Yaklaşık 3 aydır burada üretim yapıyoruz. Şuanda 35 personelimizle faaliyet gösteriyoruz. Gençlerimiz işlerinin başında, çalışıyor ve ailelerine ekonomik olarak katkı sağlıyor. Biz de burada çalışmaktan son derece mutluyuz. Bu vesileyle tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepsi işini severek, disiplinle yapan arkadaşlarımızdır. Burada çalışan gençlerimiz merkeze gitmek zorunda kalmıyor. Sabah-akşam yolda geçen birer saatlerini kazanmış oldular. İş yerimiz evlerine çok yakın, neredeyse kapılarının önünde. Özellikle kızlarımız güvenli bir ortamda çalışıyor, aileleri de bu durumdan memnun. Ben buradaki tüm gençlerimize şunu tavsiye ediyorum. Çalışın, çalışarak ve öğrenerek bir yerlere gelirsiniz. Buraya sadece zaman geçirmek için gelmeyin. Masanın başına her geçtiğinizde, yaptığınız işten bir güç alın. Zamanın ve emeğin değerini bilin. Çünkü bugün öğrendikleriniz, yarın size çok lazım olacak. Ben çocukluğumdan beri bu işi yaparak bugünlere geldim. Sizler de aynı azim ve emekle bu seviyelere gelebilirsiniz" dedi.
Eskişehir Eskişehir cezaevlerinde 5 bin 742 hükümlü ve tutuklu bulunuyor Adli Kolluk Değerlendirme Toplantısı’nda, 24 Aralık 2025 tarihi itibariyle Eskişehir Ceza İnfaz Kurumları’nda 5 bin 26 hükümlü ve 716 tutuklu olmak üzere toplam 5 bin 742 kişi bulunduğu bilgisi paylaşıldı. Eskişehir Adliyesi Yunus Emre Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen toplantı, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. "Güçlü bir adli kolluk yapısı, güçlü bir hukuk devleti anlayışının en önemli teminatlarındandır" Ardından, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı Üzeyir Karakülah tarafından açılış konuşması yapıldı. Karakülah, adli kolluğun, ceza adalet sisteminin temel unsurlarından biri olduğunu belirtti. Başsavcısı Üzeyir Karakülah, "Suçun aydınlatılması, delillerin hukuka uygun şekilde toplanması, mağdurun korunması ve şüphelinin haklarının gözetilmesi noktasında gösterilen her titiz çalışma, adaletin doğru ve zamanında tecellisine doğrudan katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede, soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan kararlar, ancak sizlerin titizlikle yürüttüğünüz çalışmalar ile verilebilir. Unutulmamalıdır ki; güçlü bir adli kolluk yapısı, güçlü bir hukuk devleti anlayışının en önemli teminatlarındandır. Bu noktada, kurumlarımız arasındaki koordinasyonun artırılması, suçla mücadelede daha etkin olma yolunda büyük önem taşımaktadır. Adli kolluk ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki koordinasyonun güçlenmesi, hem soruşturmaların hızını hem de hukuki güvenliği artırmaktadır. Elbette değerlendirme toplantıları, yalnızca başarıların konuşulduğu değil; eksikliklerin, yaşanan sorunların ve geliştirilmesi gereken alanların da samimiyetle ele alındığı toplantılardır. Gerçekleştirdiğimiz bu toplantıyla da yargı hizmetlerinin daha etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini amaçlamaktayız" şeklinde konuştu. Adli kolluk birimlerinin bir yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar hakkında istatistikler paylaşılması sonrası basına kapalı şekilde devam eden programda, karşılaşılan sorunlar ve gelecek döneme ilişkin hedeflerle ilgili değerlendirmeler yapıldı. Programa; Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı Üzeyir Karakülah’ın yanı sıra İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Erhan Demir, İl Emniyet Müdürü Tolga Yılmaz, Gümrük Müdürü Muhammet Uçar, Orman Bölge Müdürü İsmail Çetin, Uludağ Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürü Vekili Mustafa Aşıcı, Cumhuriyet Başsavcı Vekilleri, Cumhuriyet Savcıları ve kolluk amirleri katıldı.
Erzurum ETÜ’de "Erzurum’daki kütüphaneleri tanımak ve tanıtmak" söyleşisi düzenlendi Erzurum Teknik Üniversitesi (ETÜ) Merkez Kütüphanesi ev sahipliğinde "Erzurum’daki Kütüphaneleri Tanımak ve Tanıtmak" başlıklı söyleşi programı gerçekleştirildi. Erzurum’daki kütüphanelerin mevcut durumu, sundukları imkânlar ve kütüphanelerin kültürel hayattaki yerini konuşmak amacıyla düzenlenen programa ETÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Naim Ürkmez, akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı. Moderatörlüğünü ETÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Süleyman Yıldız’ın üstlendiği programda, Atatürk Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkan Vekili Murat Üstündağ, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Daire Başkanı Mustafa Keleş ile İsmail Saib Sencer İl Halk Kütüphanesi Müdür Vekili Hatice Doğulu konuşmacı olarak yer aldı. Konuşmacılar kendi kurumlarında yürütülen kütüphane hizmetleri, kullanıcı odaklı uygulamalar ve kütüphanelerin sosyal yaşam içindeki rolüne ilişkin görüş ve deneyimlerini paylaştı. Programda konuşan ETÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Yıldız ise Erzurum’un tarih boyunca ilim ve irfanın önemli merkezlerinden biri olduğuna dikkat çekerek, kütüphanelerin yalnızca kitapların saklandığı mekânlar olmadığını, aynı zamanda geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran, bireyin kendini ve dünyayı anlamasına katkı sağlayan canlı kültür merkezleri olduğunu vurguladı. 2025 Yılı YÖK Üniversite İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda Erzurum Teknik Üniversitesi’nin, kütüphane hizmetlerinden duyulan memnuniyet oranında yüzde 80,86 ile Türkiye genelinde zirvede yer aldığını hatırlatan Yıldız, bu sonucun nitelikli hizmet anlayışı ve kullanıcı odaklı çalışmaların önemli bir göstergesi olduğunu ifade etti. Programı, kütüphanelerin dijital çağda nasıl daha etkin kullanılabileceği, gençlerin kütüphanelere ilgisinin artırılmasına yönelik çalışmalar ve kurumlar arası iş birliğinin önemi gibi konular çerçevesinde gerçekleştirilen değerlendirmelerin ardından soru cevap bölümü ile sona erdi.
Denizli Denizli için kapsamlı turizm yol haritası belirlendi Denizli’nin 2026-2030 turizm vizyonu dijitalleşme, gastronomi, kültür, sürdürülebilirlik ve deneyim odaklı projelerle şekilleniyor. Denizli Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serkan Bertan, kentin sahip olduğu güçlü turizm potansiyelini daha etkin ve sürdürülebilir biçimde değerlendirmek amacıyla Denizli Turizm Yol Haritası’nı kamuoyuyla paylaştı. 2026-2030 yıllarını kapsayan yol haritası; dijital turizm, gastronomi, kültürel miras, doğa turizmi ve ulaşım başlıkları altında çok sayıda somut öneri içeriyor. Prof. Dr. Bertan, Denizli’nin Pamukkale ve antik kentler başta olmak üzere önemli değerlere sahip olmasına rağmen, bu potansiyelin bütüncül bir planlama ile desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Hazırlanan yol haritasının temel yaklaşımının sürdürülebilirlik, dijital entegrasyon ve deneyim odaklı turizm olduğu ifade edildi. Hop-On Hop-Off ve dijital rehber ön planda Yol haritasında, Denizli Sesli Rehber Mobil Uygulaması temel alınarak şehir merkezini ve ören yerlerini kapsayan Hop-on Hop-off tur sistemi önerildi. Pamukkale, Karahayıt, Hierapolis, Laodikya ve şehir merkezini kapsayan bu tur kapsamında DenizliCard ile müze, teleferik ve alışverişte indirimli kombine bilet uygulamaları öngörüldü. Turizm noktalarına 118 adet karekodlu dijital levha, antik kent girişlerine ve toplu taşıma alanlarına karekodlu bilgilendirme panoları yerleştirilmesi planlandı. Havalimanı, Pamukkale ve Hierapolis girişlerinde dijital tanıtım merkezleri kurulması da öneriler arasında yer aldı. Gastronomi, doğa ve kültür rotaları Denizli mutfağının turizmle daha güçlü entegrasyonu için Gastronomi Yolu, Yöresel Lezzetler Yolu, Coğrafi İşaretli Ürünler Yolu, Karanlık Gökyüzü Park Yolu ve Sakin Şehir Rotaları gibi tematik turizm yolları planlandı. Elmalı Köyü’nün Gastroköy olarak konumlandırılması, Karataş Mesireliği’nin Gastropark haline getirilmesi ve Yeryüzü Pazarları’nın yaygınlaştırılması hedeflendi. Ayrıca, Denizli mutfağının korunması ve tanıtımı amacıyla Gastronomi Müzesi/Evi kurulması, kadın kooperatifleri aracılığıyla yöresel yemeklerin sunulması ve unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerin yeniden canlandırılması önerildi. Yaşayan müzeler, çarşılar ve deneyim alanları Yol haritasında; tarihi konakların ve yapıların deneyim odaklı yaşayan müzeler haline getirilmesi, el sanatları ve somut olmayan kültürel mirasın ziyaretçilerle buluşturulması da önemli yer tuttu. Kaleiçi Çarşısı, Peynirciler Çarşısı ve Babadağlılar Çarşısı’nın yaşayan kültür alanları olarak yeniden düzenlenmesi önerildi. Ulaşım, sürdürülebilirlik ve termal turizm Ulaşım başlığında; uluslararası uçuşların artırılması, charter seferler, hızlı tren hattı, şehir merkezi-Pamukkale arasında nostaljik tren projesi gibi öneriler yer aldı. Termal turizm için ise Termal Turizm Master Planı hazırlanması, "Termal Kent Denizli" markasının güçlendirilmesi ve wellness odaklı tesislerin desteklenmesi gerektiği belirtildi. Denizli için ortak turizm vizyonu Prof. Dr. Serkan Bertan tarafından hazırlanan Denizli Turizm Yol Haritası; kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün ortak hareket etmesini hedefliyor. Yol haritasının hayata geçirilmesiyle Denizli’nin yalnızca günübirlik ziyaret edilen bir destinasyon olmaktan çıkarak, konaklama süresi uzun, marka değeri yüksek bir turizm kenti haline gelmesi amaçlanıyor.