EKONOMİ - 12 Ocak 2017 Perşembe 12:20

Kabak çekirdeği üreticisine müjde

A
A
A
Kabak çekirdeği üreticisine müjde

Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü, 4 çeşit hibrit çerezlik kabak çekirdeğiyle Türkiye'deki verimi yüzde yüz artırmayı hedefliyor. Enstitü, Mert Bey, Göksel Bey, Sena Hanım ve Çağlayan Bey cinsi hibrit çerezlik kabak çekirdeğiyle çiftçinin yüzünü güldürecek.

Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Adnan Tülek, 4 çeşit hibrit geliştirdiklerini belirterek, "Kabak çekirdeğinde özellikle ülkemizde şu ana kadar tüketimi yapılan çekirdek, çerezlik çekirdek, popülasyon değeri diye tabir ettiğimiz açık çeşitler. Bunların üretimi dekarda 80 ortalama kilogram civarında ama enstitümüz bünyesinde yapılan çalışmalarda ilk defa çerezlik hibrit kabak çeşidi geliştirildi. 4 tane kabak çeşidimiz var. Bunlar Mert Bey, Göksel Bey, Sena Hanım ve Çağlayan Bey’dir. Bunlardan 2 çeşidimiz bizim Nevşehir Sivrisi diye tabir ettiğimiz Mert Bey ve Göksel Bey Nevşehir Sivrisi diye tabir ediliyor. 2 tanesi de Sena Hanım ve Çağlayan Hanım da Ürgüp Sivrisi diye tabir ediliyor" dedi.

"Edirne’de 9 bin dekara yakın çerezlik kabak üretimi var"

Hibrit sayesinde üretimde verimin artacağını ifade eden Tülek, "En büyük amaç hibrit olması ve hibrit kabak çerez üretimiyle önümüzdeki yıllarda üretimini dekar başına ortalama 80 kilogramdan 140-150 hatta daha fazla üretime çıkarmayı hedefliyoruz. Şunu söyleyeyim ülkemizde genel olarak 615 bin dekar alanda çerezlik kabak üretimi var. Bunun yüzde 50’lisi Kayseri’de yapılıyor. Bizim çalışmalarımız genel olarak Trakya Bölgesi olmak üzere bütün ülkeyi kapsıyor. Edirne’de 9 bin dekara yakın çerezlik kabak üretimi var" şeklinde konuştu.
Verimle birlikte üreticinin kar oranın da aratacağını kaydeden Tülek, "Trakya’daki üreticilerimiz hibrit kabak üretimine geçtiği takdirde verimleri, karları artacak. Kabak aslında bölgede daha verimli hale gelecek. Çerezlik kabak üretiminde şöyle bir şey var. Sertifikalı tohum üretimi başlıyor. Bu çeşitlerden bir tanesi Mert Bey’den 700 kilo üretildi. Biz bu 4 çeşidimizi ihale yoluyla satışını gerçekleştirdik. Pazarlama ve satış hakkını verdik. Amacımız bu üretimi bir an önce Türkiye ile buluşturmak istiyoruz" ifadelerini kaydetti.

Ergin Yıldız - Tamer Yavuz
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.