GÜNDEM - 22 Şubat 2022 Salı 07:38

Kurucumuz Enver Ören'i hasretle yâd ediyoruz

A
A
A
Kurucumuz Enver Ören'i hasretle yâd ediyoruz

Vefatının 9.Yılında Kurucumuz Enver Ören'i Hasretle, Rahmet ve Hürmetle Yâd Ediyoruz.

Rahmetli Enver Abi öğretmendi malum, bize de ders anla-tırdı sabırla. Bayram, kandil, düğün dernek vesilesiyle bir araya gelindiğinde yemek hazırlatır, hem karnımızı doyururdu hem ruhumuzu. Tamam muhabbeti tatlıdır ama etlisini sütlüsünü de eksik etmezdi yanında. Enver Abi dinî konuları misallerle süslerdi, çünkü böylesi daha fazla kalıyordu akılda...

'KALP KIRMAYIN KIRIK KALPLİ OLUN'

ENVER AĞABEY’İN HER SÖZÜNDE NASİHAT VARDI...

İstiğfar etmek şöyle iyidir böyle iyidir dese, unutup giderdik ihtimal ama o mevzuu yaşadığı bir hadisenin içinde sununca… “Arkadaşlar, Fas’taki İslam Konferansı toplantısından İngiltere’ye bir toplantıya geçtim. Londra’da havalimanında indim. Bekledim bekledim, benim bavul gelmedi. Bavulunu alan gitti, alan gitti, nihayet bant durdu, ses soluk kesildi. Yok, yok, yok. Kaldım mı koca salonda tek başıma… Bavulumda notlar, adresler, evraklar… Birden aklıma uçakta okuduğum kitabın satırları geldi. Bizim bastırdığımız İslam Ahlâkı kitabının sonunda (Sıkıntılı anlarda istiğfar edin) diyordu. Oturdum bir banka… Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah…

Doksan dokuzluk tespihte seksenlere gelmiştim; bagaj taşıma sistemi hır hır çalışmaya başladı. Baktım benim bavul tek başına geliyor!”

Enver Abi özlü sözlerin Arapçasını vermeyi severdi, hiç değilse birkaç kelime kalırdı kulağımızda:
                                                                                       * * *
Cenâb-ı Peygamber buyuruyor ki (aleyhissalâtü vesselâm), “İnnallahe lâ yenzuru ilâ sûverikûm ve emvâlikûm, velâkin yenzuru ilâ kulûbiküm ve a‘mâlikûm.”

Allahü teâlâ sizin şeklinize ve malınıza bakmaz, lakin kalbinize ve işlerinize bakar.

Bu kulum niye okuyor, niye çalışıyor, niye para kazanıyor, niye, niye?

Soracak! Eğer bütün bunların cevabını veremezsek işimiz zor olacak.

Ben seni sapasağlam yarattım. Elin ayağın düzgün çalışıyordu. Aklın, kalbin, her şeyin tamam. Peki bu bedeni nerede eskittin, ne için harap ettin?

Ya Allah yolunda, ya da servet ve şöhret yolunda.

Malını nasıl kazandın, nereye harcadın? Helâlden mi, haramdan mı? Zekât, sadaka verdin mi? Hacca gittin mi?

İlmini nerede kullandın, kullarıma faydalı mı oldun, zarar mı verdin yoksa?

Bir hadîs-i şerîf var. Bismillah. “El kâsibu habîbullah.” Kesbeden, yani çalışan, Allahü teâlânın sevgilisidir, çalışanı Allah sever. Ve bizim dinimiz diyor ki, rızık on kısımdır, dokuzu ticarette.

Peki ibadetler? O da on kısım.

Dokuzu ne?

Helâl lokma!

Cenâb-ı Peygamber buyuruyor ki “aleyhissalâtü vesselâm”, “İçinizde en kötünüz yanına zor yaklaşılandır.”

“Yahu şimdi karışmayalım, bulaşmayalım. Bakarsın çıngar çıkar, kalbimiz kırılır, ya da kalp kırarız.”

Farsça söylemiş bir mübârek. “Âsumân secde künet” gökteki melekler imrenirler, “behr-i zemîni ki” öyle bir yere ki, “yek-dü kes” az bir kimse, “yek-dü nefes” birkaç nefes, “behr-i Hüdâ” Allah rızâsı için, “bi nişînend” otururlar, görüşürler, konuşurlar.

İnsan günahkâr olabilir. Fakat isyan asla; hele hele Cenâb-ı Hakk’a meydan okumak… “Hasîmun mübîn” deniyor. Allah muhafaza.
* * *
“İndezzikri salihin tenzil-ur rahme.” Büyüklerin isimleri anıldığı yere rahmet yağar. Hele bu Cenâb-ı Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) ise.

Efendimiz salât ve selâm yollayanları unutmaz. Ve dardayken, mesela vefat esnasında karşınıza gelir, çok selâm göndermiştin. Şimdi şefaatim sana.

Cenâb-ı Peygamberdeki sayısız güzelliklerden ikisi şuydu: Bir sabahat, bir melahat. Sabahat dış görünüş çehre, melahat sevimlilik.

Eğer diyor Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri Efendimizin o ciğer yakan güzelliği meydana çıksaydı yeryüzünde canlı kalmazdı. Hâlbuki o “rahmeten lil-âlemin” idi. İnsanlar ölsün diye değil kurtulsun diye gönderildi.

Hazret-i Âişe validemize sormuşlar, Yusuf aleyhisselâm mı güzeldi, Efendimiz mi? Muhteşem bir şiirle cevap veriyor:

Eğer Mısırlılar Efendimizin evsafını işitseydi Yusuf’u almak için fiyat biçmezlerdi.

Onu görünce ellerini değil kalplerini doğrar da, bir şey hissetmezlerdi.

Sedat Amca’mız vardı Allah rahmet etsin. Eyüp’teyiz, “Gel” dedi, “sana bir şey göstereceğim.” Peki efendim. Musâlla girişinde, yuvarlak bir kapı var. Üzerinde bir levha. Bak dedi, hazret-i Peygamber ne buyuruyor (aleyhissalâtü vesselâm)?

“Kün fid-dünyâ keenneke garîbün ev âbiru sebîlin ve udde nefseke min ashâbil-kubûri.”

Dünyada bir garip gibi veya bir yolcu gibi ol, ya da kendini kabir ehlinden say!

Garip kimdir? Kimsesi olmayan. Düşün yabancı memlekete düşmüşsün. Lisan yok, akraba yok, para yok, ev bark hiçbir şey yok. Ne derler bu adama? Garip. Peki garip ne yapar? Bütün hücreleriyle Allahü teâlâya yalvarır. “Yâ Rabbî dostum sığınağım yok senden başka!”

İşte Müslümanlık bu. Evet herkesin arasında ol ama “kün fiddünya keenneke garibün.” Kendini garip hisset.

Sağından solundan medet umma. Bugün var yarın yoklar. Nasılsa seni götürüp toprağa bırakacaklar. Orda kesin garipsin. Gel dünyada da gurbete alış biraz.

Peki yolcu ne yapar? Otobüs bekler. Herhâlde gidip tarla alayım, bilmem fabrika kurayım gelmez aklına.

“Peki efendim işi gücü ne yapacağız?” Yahu kim dedi sana işi gücü bırak. Çalış ama bağlanma. Gönlüne koyma be ya. İçini Allah sevgisiyle doldur. Ivır zıvır şeyler koyma. Çalı çırpı diken bilmem taş toprak çivi. Değer mi bu güzel kalbe ‘zibil’ doldurmaya?

“Ve udde nefseke min eshâbil kubûri” Bugün değilse yarın seni toprağa gömecekler. Ah! Eğer kabir ehlinin feryadını duyulsaydı, insanlar yiyecek et bulamazlardı. Kahrından erirdi hayvancıklar.

Bir gün Hanımanne, yani kayınvalidem hasta. Ateş… Yatıyor. Aksilik bu ya; tam da kapının önüne bir kamyon. Gır gır gır gürültü, patırdı egzoz. Mübârek Hoca’ma bakıyorum, bir şey söyleseler de gidip şoförü ikaz etsek falan.

“Efendim müsaade ederseniz şoföre söyleyeyim, burada hasta var. Gitse ileride bir yerde dursa.”

“Olmaz efendim” buyurdular. “Bunun dinimize bir zararı yok ki. Bırakın çalışsın, ne yaparsa yapsın. Kul hakkından korkarız, ya adam bizden rahatsız olursa?”

Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm”, “Men lem yeşkürûn nâse lem yeşkûrillahe” buyuruyor

Eğer size birisi iyilik yapar da teşekkür etmezseniz Allahü teâlâya şükretmiş olamazsınız.

İnsan vücudundaki otuz trilyon hücre muntazam çalışıyor. Şaka değil otuz trilyon. Bunu işleten yüce Allaha teşekkür lazım.

Nasıl teşekkür edeceğiz? Kendisi nasıl isterse öyle. Onun için de Peygamberler gönderdi.

“Eddebenî Rabbî bi-ahseni te’dibî” Yani, “Rabb’im bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.”

Bizim dinimiz müminlerin bir araya gelmesi üzerinde çok duruyor. Çünkü cemaat İslâm alâmetidir.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri “kuddise sirruh” bir gün pencereden bakıyor. Bir Müslüman evin önünden geçiyor. Başlıyor gülmeye. Hanımı soruyor: Efendim hayırdır inşâallah?

“Demin biri geçti ya. Şeytan sağından bir hücum etti, sağ tarafındaki koruyucu melek başına öyle bir tokmak vurdu ki perişan oldu. Döndü dolaştı bu sefer sol tarafından geldi. Tam saldırdı, içeri girsin diye. Ordaki melek küt bir tokmak başına, gene tuzla buz. Dört yanından saldırdı ve o Müslümana hiç zarar veremedi. Çünkü evden çıkarken okuduğu Âyet-el kürsi kale olmuş etrafına.”

Kıymetli kayınvalidem, Hanımannem anlatmıştı. Bir gün bir evin beyi uzaklara gitmiş, kadın evde yalnız. O gün de nasıl işi var, çamaşırlar bulaşıklar. Yatsıyı kılmış uyumuş kalmış. Hırsızlar nasılsa evin erkeği de yok diye soymaya gelmişler. Fakat etrafında çepeçevre bir duvar, tam da değil yarım duvar. Mümkün mü, bir türlü aşamıyorlar. Çok uğraşıyor vazgeçiyorlar.

Bilâhare gelip evin beyine soruyorlar: Biz o akşam evinizi soymaya geldik ama ne yaptıysak giremedik. Ev yarıya kadar duvarlar örülüydü. Gündüz geldik duvar yok, şimdi bakıyoruz gene yok.

Adam dur demiş, bir sorayım hanıma:

“Bu duvar nedir hanım?”
“Âyet-el kürsiden olabilir mi acaba?”
“Peki niye yarım?”
“Yorgundum yarısında daldım zira.”

Mekki Efendi, Allah rahmet eylesin, Fatih Camii’nde vaaz verirlerdi. Mübârek, kürsüye en az beş cilt kitapla çıkar. Dinleyen de beş kişi zaten, üçü ihtiyar. Ama o kitaba bakar, tercüme eder, onu bırakır öbürünü alır. Derdim yâ Rabbî bu meleklere mi vaaz veriyor acaba? Neyse vaaz biter, çantasını alırım, evi Vefa’da. O gün bir çeşmeye rastladık yolda. Çok eski hatta incir dalları çıkmış musluğun altında. Üzerinde bir kitabe. Dedi, oku bakalım!

-Efendim bu harekesiz, okuyamam.
-O zaman ben okuyayım:

“Acibtü limen taleb-ed-dünya, vel-mevtü yatlibühü,
Acibtü limen benel-kasre, vel-kabrü menzilühü,
Acibtü limen zenebe ver-Rabbü şâhidühü,
Vel-mevtü bâbün, küllün nâsi dâhilühü.”

Manâsı: Hayret ederim, o insana ki, dünyaya, şöhrete, paraya ve mevkiye taliptir, ölüm de ona taliptir. Saraylar, köşkler yapar, hâlbuki asıl evi menzili, kabridir. Günah işler, fakat Allahü teâlâ onu görmektedir. Ölüm öyle bir kapıdır ki, herkes oradan girecektir.

“El gıybeti eşeddü minezzina.” Gıybet, bir din kardeşinin arkasından (doğru da olsa) konuşmaktır. Zinadan daha büyük günah. Her günahın tövbesi var, gıybetin yok. Gidip helâlleşmek lazım. Nerede bulacak, nasıl gönlünü alacaksın? Ölmüşse n’apacaksın sonra?

“Kulil hayra ve illâ feskût.” Ya hayır söyle ya sus. Sus. Sus. Sus be ya!

Hikmet diyorlar yani konuşma sanatı on kısım. Dokuzu sükût, biri az konuşmak... Ağızdan çıkan her her kelime şuraya yazılacak. Kalmayacak muallakta.

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) buyurmuş, “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız.” Mübârek, her akşam kendisine sorarmış. Bugün Allah için ne yaptın?

Mülkün sahibi Allahtır (celle celâlühû) “Elmülkü lillah.” İnsan neye sahip olduğunu zannederse o nesneden sıkıntı çeker. Çünkü her şey Allahü teâlânındır ve bize emanettir. Emanete sahip çıkılmaz, vakti gelir, iade edilir.

“Eddünya mezraatül ahire.” Dünya ahıretin tarlası. Bir tarla veriyor Cenâb-ı Hak. Niçin? Buna tohum ek. Öbür tarafta biçersin. Sen tarlayı umursamıyor, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği tohumu da yiyorsun.

Hadîs-i kudsîde, “İki korkuyu bir kulumda birleştirmem. Dünyada benden korkan ahirette korkmasın” buyruluyor.

Hasisler Allah dostu olamaz. Başka şeyleri sevmekten Allahü teâlâyı sevme fırsatı bulamazlar.

“Essahihu habibullah velev kane fasıkan, el bahilü adüvullah velev kane arifen.” Cömert Allahın dostudur günahkâr da olsa. Hasis “adüvvullah” Allahın düşmanıdır; arif de olsa.
Cömertlerin ikramını yiyin şifa, hasis ise yemeyin, zehrolur maazallah.

Eğer bir kimse dünya kadar sevap kazansa, yolda bir arkadaşının gıybetini yapsa hepsi gider. İşte ona müflis derler. Çünkü çok hesap günü ümitli gidecek, fakat hepsi eksi, eksi, eksi. Nihayet başkalarını günahları buna yüklenecek ve cehenneme atılacak.

Yüksek tellerin üzerinde yürüyen insanlar gibiyiz, altı felaket. Bir an gaflete gelmez, doğru aşağıya. Sabah kalkınca insanın azaları, dile yalvarırmış; “N’olur sus, kendini de bizi de yakma!”

Hâlbuki dünyanın yüzde doksan dokuzu dedikodu. Yalan mı? Kazan kaynıyor. Siyaset o, gazetecilik o, televizyon o. Ne yazık ki neşriyatçının malzemesi sakat.

Bir sultan varmış, hattat. Yazı yazmaya bayılıyor. Demişler ki, efendim filan yerde bir sanatkâr var, işi gücü kalem yapmak.

Çağırın gelsin buraya.

Sanatkârın kalemlerine bayılmış:

- Bu kaç para?

- 5 dinar efendim.

- Elli verin ona.

- Bu ne kadar?

- 15 sultanım.

- 150 verilsin.

Adam tam kapıdan çıkacak, pat geri dönmüş. Demiş, “Ben bu alışverişten vazgeçtim. Alın paranızı, verin kalemlerimi!

- Ne o evladım, parayı az mı buldun yoksa?

- Mesele para değil efendim. Siz şimdi hükûmet adamısınız, hükmedeceksiniz. Eğer bir masuma ceza yazarsanız, ben de gireceğim okka altına. Siz zaten ateşten gömleği giymişsiniz, bari beni yakmayın!

O KONUŞURKEN NOT ALIRDIK: KİNDARLA DİNDAR BİR ARADA OLAMAZ

* Ölümün en büyük habercisi, doğmaktır.
* İki şeye dikkat eden rahat eder:
Bir, ağzına giren… İki, ağzından çıkan…
* İtirazda küfür kokusu var. Fitne tenkitle başlar.
* Beyin bilgi, kalp sevgi yeridir. Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemli.
* Kindarla dindar bir arada olamaz.
* Enver Abi parayı sevmez. Parayı seveni de...
* Nazlanmayın, naz çeken olun.
* Kim günahım yok derse, en büyük günahkâr odur.
* Kalp kırmayın, kırık kalpli olun.
* Kişi ile değil işi ile uğraşın.
* Kim Allah içinse, Allah da onun içindir.
* Parayı cebinize koyun, kalbinize değil.
* İnsanın parası arttıkça düşmanı artar, ilmi arttıkça dostu artar.
* Topraktan yaratıldık... Her şey toprağa muhtaç... Ama şu tevazua bakın ki, toprak herkesin ayağının altında.

TÜRKİYE GAZETESİ HAYATIMIN ANLAMI

Enver Ağabey’in gönlünde Türkiye gazetesinin yeri başkaydı, bambaşka... Gazeteyi üç beş idealist arkadaşıyla (Mahmud Genç Amca) kapıcı odalarında çıkarmış, borç harç gailesi çekmiş, kâğıt için elin günün kapısını çalmıştı.

Ama gün gelmiş milyon sınırını aşmıştı.

Gazete bizim “amiral gemimiz” der, toz kondurmazdı.

GAZETENİN YERİ BAŞKA

O yıllarda bir gazeteyi ayakta tutmak kolay değildi. Bu yüzden diğer ticari faaliyetleriyle gazete ve kitapları desteklerdi. Türkiye, belki de bu yüzden Türk basınında sahibi değişmeyen tek gazete oldu.

“Bu gazeteyi milletimize ve devletimize hizmet niyetiyle çıkardık. Onu her zaman milletimizin bir emaneti olarak gördük. Hiçbir zaman kendi menfaatlerimiz için kullanmadık derdi.

Çalışanlara ise “Gazeteyi sadece bugün değil yarınlarda da satmak için hep doğruyu yazmalısınız” diye nasihat ederdi.

Enver Ağabey anlatmıştı:
Türkiye gazetesi bir ara Güneş Matbaasında basıldı. Matbaanın sahibi Mehmet Ali Türksever bana sordu:

“Bu gazetenin arkasında kim var?”

Kulağına eğildim:

“Allah var.”

Baskı ücreti için bize inanmadı, güvenmedi; teminat mektubu istedi.

Çok zor şartlarda bulup verdik...

Seneler sonra birkaç gazete patronu ile toplantı hâlinde iken geldi. Gözleri artık görmüyordu.

“Arkamda şunlar var diyen battı... Arkamda örtülü ödenek var diyen battı... Arkamda Allah var diyen batmadı, batmaz” dedi bastonunu yere vura vura...

Türkiye gazetesi için çalışan herkese dua ediyorum, teşekkür ediyorum. Türkiye gazetesi İhlas Holding’in amiral gemisi, omurgasıdır. Bütün çabamız gazetemiz içindir. Hoca’m ve aynı zamanda kayınpederim kıymetli büyüğüm de hayatta iken en çok ehemmiyet verdikleri hizmetlerden biri gazete idi.

Vefatlarından birkaç gün önce beni çağırdılar ve “vasiyetimdir” buyurdular:

Bizim yolumuz kitaplarımız ve gazetemizdir. Şartlar ne olursa olsun bu ikisini gözünüz gibi koruyun, bir şey olmasın.

GAZETEMİZ MİLLETİN EMANETİ

Enver Ağabey gazetenin 40. yıl pastasını Mücahid Bey ile birlikte keserken “Bu gazeteyi milletimize hizmet için çıkardık. Onu gözümüz gibi koruduk” demişti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sakarya Eski belediye başkanına suikast davasında itiraf: "Ben bu olayı 175 bin TL için yaptım ama parayı alamadım" Sakarya’nın Ferizli ilçesinde geçtiğimiz yıl aracında seyir halindeyken uğradığı silahlı saldırı neticesinde hayatını kaybeden eski Ferizli Belediye Başkanı Ahmet Soğuk’un öldürülmesine ilişkin görülen davada tutuklu sanık suçunu itiraf ederek, "Ben bu olayı 175 bin TL için yaptım ama parayı alamadım. Ben kişiyi tanımam ve öldürmeyi asla düşünmedim, sadece korkutacaktım" dedi. Olay, 27 Temmuz 2024 Cumartesi günü Yeni Mahalle’de meydana gelmişti. Evinden ayrılarak 54 UB 554 plakalı otomobiliyle seyir haline geçen Ahmet Soğuk, kısa süre sonra silahlı saldırıya uğradı. Saldırıda 8 el ateş edilirken, mermilerden ikisi Soğuk’a isabet etti. Kontrolden çıkan araç tarlaya girerken, 2009-2019 yılları arasında Ferizli Belediye Başkanı olarak görev yapan Soğuk olay yerinde hayatını kaybetti. Soruşturma çerçevesinde yakalanarak gözaltına alınan M.F.Ö. (29), N.E. (39), O.E. ve M.G.(40) çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Sanıklar huzurda savunma verdi Silahlı saldırı neticesinde hayatını kaybeden eski belediye başkanı Ahmet Soğuk’un öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturma 17 Temmuz 2025 yılında tamamlandı. Olayla bağlantılı olarak tutuklanan 4 sanık hakkında "iştirak halinde tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edilen iddianame kabul edildi. Tutuklu 4 sanık, Sakarya Adliyesi 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada, söz hakkı verilen sanıklar, savunmalarını mahkeme huzurunda yapmak istediklerini ifade etti. Mahkeme ise duruşmayı ertelemişti. Davanın ikinci görülen duruşmasında sanıklardan M.F.Ö, M.G. ve O.E. huzurda hazır bulunurken N.E. bulunduğu cezaevinden SEBİS aracılığıyla katıldı. "Ben bu olayı 175 bin TL için yaptım ama parayı alamadım" Söz hakkı verilen sanık M.F.Ö., Ahmet Soğuk’u tanımadığını belirterek, "Sanıklardan sadece M.G.’yi felç geçirdiği zaman Düzce’de yattığı hastaneden tanıyorum. Ben de o dönem hastane de güvenlik görevlisiydim. Çok fazla para sıkıntısı yaşıyordum. Parasızlık yüzünden çocuklarımın beni sevmediğini, benden uzaklaştığını düşündüm. Hastanede yatarken para konusunda yaşadığım sıkıntıları M.G.’ye anlatmıştım. M.G. bana tetikçilik yaptığını, uyuşturucu yaptığını anlattı. Bunlarda çok para olduğunu söyledi. M.G. bana, ‘Bir yeri kurşunlarsak çok para alırız’ dedi. Ben olayı sadece korkutma ve yaralama olacağı niyetiyle kabul ettim. M.G, biriyle konuşuyordu, ben tanımıyorum. M.G. olaydan üç gün önce bana silahı getirdi. Bana, ‘Silahı eldiven ile tut olayı başkasına yıkacağım’ dedi. Olaydan bir gün önce de Ferizli’ye gittik bana evi gösterdi. Olayı nasıl yapacağımızı konuştuk. Ben sadece korkutmak gayesiyle ateş edeceğiz diye kabul ettim. M.G. ‘Olay yaşandıktan sonra bungalovda saklanır dikkat çekmeyiz’ dedi. Olay günü M.G. beni ablasının telefonundan aradı ve benim ödünç aldığım araçla Ferizli’ye doğru yola çıktık. Olay yerine giderken alkol aldık. Olayın olacağı yere geldik ve uzun süre beklemeye başladık. Ahmet Soğuk’un geldiğini görünce ben silahla arabanın altına doğru ateş ettim. Ahmet Soğuk arabayı durdurunca arabanın camı açıktı ve oradan silahına davrandığını gördüm ve ateş ettim tekrar. Kaçarken M.G.’ye, ‘Söyle olay yerine ambulans göndersinler’ dedim. Kaçarken silahı yol kenarına atmamı M.G. söyledi. Araçla Düzce’ye döndük ve ben internete baktığımda Ahmet Soğuk’un eski belediye başkanı olduğunu öğrendim. M.G. beni aradı, ‘Başımız belada İstanbul’a gitmemiz lazım’ dedi. Bana saç, sakal tıraşı yaptırdı. Beni bir yere bıraktı, telefonumu da aldı. ‘Ben abilerle görüşüp geleceğim’ dedi. Ben bu olayı 175 bin TL için yaptım ama parayı alamadım. Ben kişiyi tanımam ve öldürmeyi asla düşünmedim, sadece korkutacaktım" dedi. "Ben bu olaya karışmak istemedim. N.E. ailemle tehdit etti" Tutuklu sanık M.G., "Ahmet Soğuk’u tanımıyorum. Olayla alakalı hiçbir şekilde bağlantım yok. Ben 2023 yılında felç geçirdim. Haziran 2024 yılında bir fabrikada işe başladım. Doktorun tavsiyesiyle bungalov, sıcak su yerleri gibi mekanlara gitmemi önerdi. Ben N.E. ile görüşüp onunla bungalova gittim. Bir zaman sonra N.E.’nin yanına gittiğimde bana birinin vurulacağını söyledi. M.F.Ö. gece vardiyasındayken N.E.’nin söylediklerini söyledim. Hemen kabul etti. Ben bu olaya karışmak istemedim. N.E. ailemle tehdit etti. O.E. beni aradı ve daha sonra yanına gittim. N.E. de oradaydı ve Ferizli’ye gideceğimizi söyledi. Gittiğimizde bana olay yerini gösterdi burayı M.F.Ö.’ye göstermemi istedi. Orada sonra devam ettik onu bıraktım ve beni bu işe karıştırmamalarını söyledim. Olay günü öncesi M.F.Ö. gelip beni evimden aldı ve Ferizli’ye doğru yola çıktık. M.F.Ö.’ye olay yerini gösterdim ve geri dönerek Sapanca’da bir bungalova gittik. M.F.Ö. birileriyle görüştü kim olduklarını bilmiyorum ama mekan N.E. ve O.E.’ye aitti. Daha sonra eve gittim ve ablam beni uyandırarak M.F.Ö.’nün aşağıda beklediğini söyledi. Yanına gittiğimde bana mekanı tekrar göstermemi istedi ben kabul etmeyince tehdit etti. Daha sonrasında Ferizli’ye doğru yola çıktık. M.F.Ö. gittiğimizde olayı gerçekleştirdi. Benim olayla ilgim sadece tehditlerle olay yerini göstermem ve tehditlerle araç kullanmam. Azmettiren başka isimlerinde olduğunu düşünüyorum. N.E.’nin ihale yüzünden öldürtmek istediğini biliyorum. Kollukta verdiğim ifadeleri kabul etmiyorum. Yolda telefon konuşmaların hepsini M.F.Ö. yaptı. Tehdit edildiğimi söyledim ama polis yazmadı. Cezaevindeyken beni tehdit ettiler. Bu işi üstlen yoksa aileni öldürürüz dediler. Ben böyle bir olay yapmadım, bu kişililerle hareket etmediğim için bir pişmanlığım yok" diye konuştu. "Ben para için kan akıtmam sadece namus için akıtırım" Tutuklu sanık N.E. ise, "Ahmet Soğuk’u tanımam. M.G.’yi bir arkadaş aracılığıyla 4-5 sene önce tanıştım. Olayla ilgili hiçbir bağlantım yoktur. Olayın azmettiricisi değilim. M.F.Ö.’yü tanımam, M.G. onu tehdit ettiğimi söyledi böyle bir şey söz konusu değil. Ben olayın olduğu günün öncesi Balıkesir’e gitmiştim, olayın olduğu gün ise dönüyordum. Ben M.G. ile görüştüğümü hiç bir zaman itiraz etmedim. Ben bungalov işletmeciliği yapıyorum o aracılık ile görüştüm. Biz uzun süredir görüşmüyorduk M.G. ile cezaevinde olan bir arkadaşın paraya sıkıştığını ve para istediğini söyledi. Ben de cezaevinde olanların arkadaşı sevdiğim için para gönderdim. M.G. ile iki kere Ferizli’ye gittim birincisi ev bakmak istediğini söyledi, ikincisi ise cezaevinde olan arkadaşla görüşecekti ben de doğru söyleyip söylemediğini anlamak için gittim ama görüşmeden geri döndük. M.G. bana sürekli Ahmet Soğuk’u soruyordu tanıyor musun diye ben de tanımadığımı söyledim. M.G.’yi birileri maşa olarak tuttu. Suçu benim üzerime atıyorlar. Ahmet Soğuk ve Ferizli ile hiçbir bağlantım yok. Ben para için kan akıtmam sadece namus için akıtırım. Suçsuz yere 17 aydır cezaevinde yatıyorum, beraatımı istiyorum" şeklinde konuştu. "Ben 17 aydır suçsuz yere cezaevindeyim" Tutuklu sanık O.E., "Ahmet Soğuk’u tanımıyorum. M.G.’yi abimin anlattığı kadar tanırım M.G. ile benim sadece bir kere yüz yüze görüşmüşlüğüm var. Abim bana, ‘eğer üzerinde 5 bin TL var ise M.G.’ye ver’ dedi. Bir tek görüşmem orada vardır. Olaydan bir gün önce M.G. beni bungalov için aradı. Ben 17 aydır suçsuz yere cezaevindeyim, eşim ve çocuklarım tek kaldılar. Beraatimi talep ediyorum" ifadelerini kullandı. "Ben N.E.’nin öldürdüğünü sadece duydum" Mahkemede tanık olarak dinlenen C.D., "N.E.’ yi cezaevinden tanırım bunun dışında başka bir tanıdıklarım yok. Ben N.E.’nin öldürdüğünü sadece duydum ve azmettirici olarak biliyordum ama öyle değilmiş. Dava ile bildiğim tek şey budur" dedi. cumhuriyet savcısı sanıkların tutukluluk hallerinin devamını talep etti. Mahkeme heyeti ise sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar vererek duruşmayı erteledi.
Rize Ziraat Türkiye Kupası: Çaykur Rizespor: 5 - Gaziantep FK: 2 (Maç sonucu) Ziraat Türkiye Kupası C Grubu’nun ilk haftasında Çaykur Rizespor, Gaziantep Futbol Kulübü’nü ağırladı. Karşılaşma ev sahibi ekibin 5-2’lik üstünlüğü ile tamamlandı. Maçtan dakikalar (İkinci yarı) 60. dakikasında VAR’ın uyarısı üzerine pozisyonu izleyen hakem Batuhan Kolak penaltı noktasını işaret etti. Penaltı vuruşunda topun başına geçen Halil Dervişoğlu’nun şutunda kaleci Burak Bozan topu uzaklaştırdı. Ancak penaltı vuruşunda Gaziantep FK’lı oyuncuların ceza sahasına erken girdiğini değerlendiren Kolay penaltının yeniden kullanılmasını istedi. Yeniden topun başına geçen Halil Dervişoğlu’nun şutunda meşin yuvarlak filelerle buluştu. 3-1 64. dakikada Zeqiri’nin sol kanattan ortasında ceza sahası içinde Emrecan Bulut’un şutunda top ağlara gitti. 4-1 70. dakika sağ kanattan gelişen Taha’nın pasında Halil Dervişoğlu meşin yuvarlağı filelere yolladı. 5-1 90+1. dakikada kaleci Erdem Canpolat’un çeldiği topla buluşan Sehim Güler, meşin yuvarlağı ağlara gönderdi. 5-2 Hakemler: Batuhan Kolak, Uğur Sarı, Gökmen Baltacı Çaykur Rizespor: Erdem Canpolat, Taha Şahin, Alikulov (Jesuran Rak-Sakyi dk. 72), Mocsi, Mithat Pala (Casper Hojer dk. 64), Taylan Antalyalı, Buljubasic, Zeqiri (Modibo Sagnan dk. 71), Laçi (Ibrahim Olawoyin dk. 46), Emrecan Bulut, Halil Dervişoğlu (Ali Sowe dk. 78) Yedekler: Osman Yağız Topçu, Samet Akaydin, Giannis Papanikolaou, Antonio Augusto, Yakup Ayan Teknik Direktör: Recep Uçar Gaziantep FK: Burak Bozan, Sorescu, Semih Güler, Arda Kızıldağ (Luis Perez dk. 69), Rodrigues, Bacuna (Kacper Kozlowski dk. 69), Ogün Özçiçek, Kulasin, Maxim (Yusuf Kabadayı dk. 81), Lungoyi (Mohamed Bayo dk. 62), Boateng (Drissa Camara dk. 62) Yedekler: Zafer Görgen, Rob Nizet, Mehmet Samet Kalkan, Ali Osman Kalın, Ali Imran Işık Teknik Sorumlu: Adem Kaya Goller: Halil Dervişoğlu (dk. 1, 21, 60 pen. ve 71), Emrecan Bulut (dk. 64) (Çaykur Rizespor), Sorescu (dk. 37), Semih Güler (dk. 90+1) (Gaziantep FK) Sarı kartlar: Ibrahim Olawoyin (Çaykur Rizespor), Christopher Lungoyi, Enver Kulasin (Gaziantep FK)