EKONOMİ - 09 Haziran 2020 Salı 04:30

Yap-işlet-devret ile ülke hızla kalkındı

A
A
A
Yap-işlet-devret ile ülke hızla kalkındı

Devletin cebinden ilk etapta para çıkmadan yapılan YİD projeleri ile Türkiye çağ atladı. Belki de hiç yapılamayacak altyapı projeleri bitirildi. Her sene zaman, yakıt ve çevre gibi alanlarda milyarlarca liralık kazanım elde ediliyor. İlerleyen süreçte projelerin kullanımı arttıkça hazine garantileri azalacak.

Türkiye, son yıllarda gerçekleştirdiği dev projelerle önemli adımlar atarken muhalefet, bunların yap-işlet-devret (YİD) modeliyle yapılmasını tenkit ediyor. Devlet bütçesine yük olmadan hayata geçirilen bu projelerde özellikle "geçiş garantisi" eleştiriliyor ancak sistemin avantajları oldukça fazla. Kamu-Özel İşbirliği modelleri arasında yer alan yap-işlet-devret uygulamasıyla Türkiye’de 242 proje hayata geçirildi. Özel sektörün etkin ve proaktif yapısı kullanılarak projeler çok daha hızlı şekilde yapılıyor. Bu modelle uygulamaya geçirilen altyapı projelerinin, Türkiye’nin uzun vadeli birçok hedefi için kritik öneme sahip olduğu belirtiliyor. YİD modeli ile köprü, tünel, baraj, sulama, içme ve kullanma suyu, arıtma tesisi, kanalizasyon, hastane, maden işletmeleri, fabrika ve benzeri tesisler, atık toplama-ayırma, geri kazanım, otoyol, demir yolu, havaalanları gibi birçok proje yapılabiliyor.

AVRASYA ÖRNEĞİ
Mesela 2017 yılında işletmeye açılan Avrasya Tüneli ile sadece geçtiğimiz yıl zamandan 870 milyon lira, yakıttan 295 milyon lira, emisyondan 31 milyon lira olmak üzere, toplam 1 milyar 196 milyon lira tasarruf edildi. Avrasya Tüneli geçiş ücretleri, sözleşme kapsamında yılda iki defa güncellenerek uygulanıyor. Bu da idarenin kontrolünde yapılıyor. 2020’nin başındaki güncelleme formülüne göre yapılan hesaplarda 23,30 lira olarak uygulanan geçiş ücreti, 36,40 liraya çıkmıştı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü gibi birçok dev proje de YİD ile hayata geçirilerek hem yolları kısalttı hem de zamandan tasarruf edilmesini sağladı.

YİD ÖNEMLİ FIRSAT
Ulaştırma ve Altyapı eski Bakanı Cahit Turhan, geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklamada "Kara yollarında yap-işlet-devret modeliyle yaptığımız 4 projenin yatırım bedeli 109 milyar 820 milyon lira. Bu projeler için ödediğimiz toplam garanti ise 9 milyar 640 milyon lira. Önemli projelerin YİD modeliyle yapılması fırsatı, hükûmetlerimiz döneminde yakaladığımız ekonomik ve siyasi istikrar sayesinde yurt dışı finans kuruluşlarından sağlanan finansmanla gerçekleşmiştir” ifadelerini kullanmıştı.

SON DÖNEMİN TERCİHİ
Yap-işlet-devret modeli 1984’ten önce batılı ülkelerde uzun süre sınırlı şekilde uygulandı. Dünya genelinde de uluslararası örgütler devletlere kredi vermek yerine projeleri kredilendirmeyi tercih etmeye başlamış durumda. Dış finansman ihtiyacı olan ülkeler için YİD, önemli bir projelendirme modeli olarak tercih ediliyor. YİD, özellikle son 20 senede kamuya yeni maliyetler yüklememesi ve geri ödemenin, üretilen mal veya hizmetlerin satın alınmasıyla zamana yaygın olarak yapılması nedeniyle ciddi avantaj sağlıyor. Bu modeli kullanan ülkeler arasında Pakistan, Tayland, Tayvan, Suudi Arabistan, Bahreyn, İsrail, Filipinler, Mısır, Myanmar, Malezya, Vietnam, Japonya, Hindistan, İran, Hırvatistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Nepal ve Çin de yer alıyor. Bazı ABD eyaletleri de çeşitli otoyol projeleri için YİD metodunu kullanabiliyor.

İSTANBUL HAVALİMANI KAZANDIRDI
∂ Türkiye’nin en önemli yap-işlet-devret projelerinden olan İstanbul Havalimanı'nda, ilk işletme yılı için Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) tarafından garanti edilen 233,1 milyon avroluk Dış Hat Yolcu Geliri aşıldı. Böylece İGA tarafından devlete 22,4 milyon avro tutarında ek ödeme yapıldı. Yani devlet YİD modeliyle ekstra gelir elde etti. Yap-işlet-devret modeliyle önümüzdeki dönemde hayata geçirilmesi planlanan projelerden bazıları da şöyle:
¥ 2020 yılı içinde 297 kilometre yap-işlet-devret otoyolunun hizmete verilmesi hedefleniyor. 2023 hedefleri kapsamında 990 kilometrelik otoyolun daha yapımı planlanıyor.
¥ Kanal İstanbul’un yatırım maliyeti 75 milyar lira olarak hesaplanırken, proje yap-işlet-devret modeliyle hayata geçecek.
¥ Aydın-Denizli Otoyolu projesi ve Kuzey Ege/Çandarlı limanı üstyapısı, bu modelle yapılacak.
¥ Kamuoyunda "üç katlı tünel" olarak bilinen Büyük İstanbul Tüneli Projesi de YİD metoduyla hayat bulacak.

67 MİLYAR DOLARLIK PROJE VATANDAŞIN HİZMETİNDE
Türkiye’de; Yap-İşlet-Devret , Yap-İşlet, Yap-Kirala-Devret ve İşletme Hakkı Devri olmak üzere; dört şekilde Kamu Özel İş Birliği (KÖİ) modeli uygulanıyor. Bu modellerle 1986 yılından 2019 yılı ortalarına kadar, 246 proje için uygulama sözleşmesi imzalandı. Projelerin toplam yatırım büyüklüğü yaklaşık 67 milyar ABD dolarına tekabül ediyor. Bu miktarın içinde ulaştırma 41 milyar dolar ilk sırada yer alıyor. Ulaştırma sektörünü 11,9 milyar doları ile enerji, 11,5 milyar doları ile sağlık sektörü takip ediyor. Hâlihazırda 218 proje işletmeye alındı. 28 projenin de yürütülmesine devam edildiği açıklanmıştı. Yap-İşlet-Devret metoduna ilişkin muhalefetin son dönemdeki eleştirilerini değerlendiren ekonomist Prof. Dr. Seyfettin Erdoğan “İktidarlar uzun vizyonlu olmazlarsa sadece günü kurtarmak üzere yatırım yaparlar. Bu modeli sadece geçiş ücretlerinin pahalı veya düşük olmasına indirgemek; aşırı devletçi, özel sektör düşmanlığı yapan, sığ görüşlü ve demode bir zihniyetin bakış açısıdır. Türkiye artık bunu aştı” diye konuştu. Hâlihazırda Türkiye’nin teknoloji, savunma sanayii ve diğer altyapı yatırımlarını olabildiğince elindeki kaynaklarla finanse etmeye çalıştığını aktaran Erdoğan, şunları söyledi: Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için çok güçlü bir altyapısı olması lazım. Hava, deniz ve karada güçlü bir ulaşım olması şart. Ama bütçe kaynaklarımızla bunları finanse etmek çok kolay değil. YİD’le bütçe ile finanse etmiyorsunuz ama bir garanti veriyorsunuz. Bunları on beş sene sonraya bırakırsanız yaya kalırsınız. YİD ile özel sektörün girişimcilik kapasitesini ve uluslararası rekabetçiliğini de artırırsınız. Fİrmalarınız uluslararası anlamda başka ülkelerde de bu tip projelere davet edilir. Bu, ciddi bir döviz girişi ve reklam demektir. Her şeyi devlete bırakmak, bizi emekleyen bir döneme sokar.

​Türkiye Gazetesi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük 40 yılda biriktirdiği Türk boy damgaları Safranbolu’da sergiledi Koleksiyoner emekli öğretmen Mustafa Gezici’nin 40 yılda topladığı Türk boyu damgalarının bazıları Safranbolu’nun UNESCO’ya kabul edilişinin 31. yılı etkinlikleri kapsamında açılan sergide ziyaretçilerle buluştu. Karabük’ün Safranbolu ilçesinin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilişinin 31. yılı, düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı. Kutlamalar kapsamında, Tarihi Safranbolu Sempozyumu ile başlayan programda günün anlam ve önemine ilişkin konuşmalar yapıldı. Etkinlikler çerçevesinde koleksiyoner ve emekli öğretmen Mustafa Gezici (61), 40 yılda topladığı 90 Türk boyu damgasından 39’unu katılımcılarla buluşturdu. "Türk Dilinin Sessiz Tanıkları: Türk Boy Damgaları" adıyla açılan sergide, Türk kültür ve tarihine ışık tutan damgalar ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Serginin, Safranbolu’nun kültürel miras kimliğine katkı sağlamasının yanı sıra Türk boylarının tarihsel izlerinin tanıtılmasına da önemli katkı sağlıyor. Gezici, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Anadolu’da artık son aşamada hayvanlara vurulan damgalardır bunlar. Hayvancılığın artık çiftliklere çevrilmesi, köy hayvancılığının da çok azalması nedeniyle bunlar son 50 yıldır kullanılmaz oldu. Ama tarihin sessiz tanıklarıdır bu hayvan damgaları, Türk boy damgalarıdır" dedi. Şu ana kadar yaklaşık 90 adet topladıklarını ifade eden Gezici, "Bunlar, Türklerin Anadolu’ya 1071’den daha önce geldiğine dair belgelerdir. Sessiz tanıklarıdır. Yılda yaklaşık 4 tane falan bulabiliyoruz. İşte 40 yıllık bir emektir bu yani. Kastamonu, Yozgat, Kayseri, Erzurum, Elazığ, Erzincan; bu bölgelerden topladık. Moğolistan’dan da gelen var. Bir arkadaş gönderdi; 3–4 tane de oradan var. Karşılaştırma açısından Moğolistan’dan geldi" diye konuştu. Gezici, "Büyükbaş hayvanların butlarına, küçükbaş hayvanların da kulaklarına vurulurdu. Yani Türkler ilk defa, şunu söyleyelim, hayvanlara kulak küpesinin ilk mucididir. Kime ait olduğu belli oluyor böylece. Ova ova, boy boy bellidir bunlar. Hatta iki kardeş boyun bile damgaları ayrıdır" ifadelerine yer verdi.
Hakkari Hakkâri’nin hafızası kütüphanede yaşıyor Hakkâri’nin ilk öğretmenlerinden ve matbaacılarından olan İbrahim Hatipoğlu’nun mirası gelecek nesillere emanet edildi. Hakkârili emekli öğretmen ve yazar Aziz Hatipoğlu, Hakkâri’nin eğitim ve kültür tarihine ışık tutan anlamlı bir bağışa imza attı. Hakkâri’nin ilk üç öğretmeninden biri ve aynı zamanda kentin ilk matbaa kurucularından olan merhum babası İbrahim Hatipoğlu’na ait kişisel kütüphanede bulunan kitaplar, Hakkâri Sosyal Bilimler Lisesi Emin Özatak Kütüphanesi’ne bağışlandı. Bağış kapsamında, İbrahim Hatipoğlu’nun Hakkâri’nin kurtuluşunun 30. yıl dönümü dolayısıyla 1947 yılında kutlama programında yaptığı konuşmanın orijinal metni de gün yüzüne çıktı. Tarihî belge niteliği taşıyan bu metin, dönemin ruhunu ve Hakkâri’nin kültürel birikimini yansıtması açısından büyük önem taşıyor. Rahmetli babası gibi kendisi de öğretmen ve yazar olan Aziz Hatipoğlu, 1931 doğumlu babasının hatıralarını paylaşırken duygulu anlar yaşadı. Hakkâri’nin geçmişten bugüne bir ilim ve kültür şehri olduğunu vurgulayan Hatipoğlu, bu kimliğin oluşmasında emeği geçen eğitimcileri ve aydınları saygıyla andı. Hakkâri İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz’ı makamında ziyaret eden Hatipoğlu; bu anlamlı bağışın kütüphaneyle buluşmasına vesile olan İl Müdürü Yılmaz’a teşekkür ederek, gençlerin tarihî ve kültürel mirasla buluşmasının önemine dikkat çekti. İl Millî Eğitim Müdürü Nurettin Yılmaz, Hakkâri’nin eğitim tarihine yön veren isimlerin yaşatılmasının büyük önem taşıdığını vurgulayarak, "Şehrimizin ilk öğretmenlerinden ve eğitim öncülerinden merhum İbrahim Hatipoğlu’nun aziz hatırasını gelecek nesillere aktarmak adına, isminin bir okul kütüphanemize verilmesini kararlaştırdık. Bu anlamlı bağışla birlikte öğrencilerimizin hem kitaplarla hem de Hakkâri’nin köklü eğitim geçmişiyle buluşmasını son derece kıymetli buluyoruz. Eğitime gönül vermiş büyüklerimizi rahmet ve şükranla anıyor, bu değerli mirası bizlere ulaştıran emekli öğretmenimiz ve yazar Aziz Hatipoğlu’na teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Muğla Büyükşehir’den Menteşe’ye nefes aldıracak bir proje daha Muğla’nın Menteşe ilçesinde, kente nefes aldıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek önemli projelerden biri olan Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan parkta yürütülen çalışmalarda sona yaklaşıldı. Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, teknik ekiplerle birlikte alanda incelemeler yaparak çalışmaların son durumunu değerlendirdi. Yaklaşık 8 bin 300 metrekare alan üzerine inşa edilen Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında bulunan park sadece bir yeşil alan olmanın ötesinde, her yaştan yurttaş için güvenli ve estetik bir buluşma noktası olarak tasarlandı. Proje kapsamında, 900 metrekarelik güvenli çocuk oyun alanı, doğal taş amfi ve süs havuzları ile birlikte 3 bin 500 metrekarelik yeşil alan ve yürüyüş yollarına yer verildi. Parkın, sunduğu bu donatılarla Menteşe’de sosyal yaşamı canlandıracak nitelikli bir kamusal alan olma özelliği taşıdığı belirtildi. Genel Sekreter Tayfun Yılmaz: "Bu projeler kent kültürünü güçlendiriyor" Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz, proje alanındaki incelemeler sırasında yaptığı açıklamada, çalışmaların planlandığı şekilde ilerlediğini belirterek "Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa ettiğimiz parkımız Muğla’nın kültürel kimliğini, kamusal yaşamını ve sosyal etkileşimini güçlendiren çok değerli bir proje. Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Aras’ın vizyonu doğrultusunda, kentin merkezinde herkesin rahatça nefes alabileceği, bir araya gelebileceği alanlar oluşturuyoruz. Teknik ekiplerimizle birlikte titizlikle yürüttüğümüz bu çalışmayı, Menteşe’ye yakışır şekilde tamamlamaktan mutluluk duyuyoruz." Dedi. Başkan Aras: "Kentler betonla değil, insanla güzelleşir" Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ise yaptığı değerlendirmede, kentsel projelerde insan odaklı yaklaşımı benimsediklerini vurgulayarak, "Bizim anlayışımızda kentler sadece yollarla, binalarla değil; parklarıyla, meydanlarıyla ve insanların bir araya gelebildiği ortak yaşam alanlarıyla güzelleşir. Cengiz Bektaş Kent Belleği yanında inşa edilen parkımız da bu anlayışın somut bir örneğidir. Menteşe’de yeşil alanları artırmak, çocuklarımıza güvenli oyun alanları, yurttaşlarımıza nefes alabilecekleri sosyal mekanlar sunmak en temel önceliklerimizden biri. Muğla’yı doğasına, tarihine ve insanına yakışır şekilde birlikte büyütmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Mersin Minikler Togg’la tanıştı, yerli üretimi öğrendi Mersin’in Anamur ilçesinde Yerli Malı Haftası kapsamında minik öğrenciler yerli üretim Togg’u yakından görme fırsatı buldu. Geleneksel Yerli Malı Haftası kutlamaları, bu yıl Anamur’da yerli üretim ve milli teknoloji bilinci temasıyla farklı bir boyut kazandı. Akdeniz Camii Müberra Mert, Yunus Emre ve Değirmencik Burnu 4-6 Yaş Kur’an kurslarında eğitim gören öğrenciler, ev yapımı ürünlerle stantlar kurarak yerli üretimin önemini öğrenirken, yöresel kıyafetlerle Türkiye’nin farklı bölgelerinde yetişen yerli ürünleri tanıttı. Etkinlik alanında sergilenen Türkiye’nin yerli ve milli otomobili Togg ise miniklerin yoğun ilgisini çekti. Öğrencilere Togg’un üretim süreci ve özellikleri hakkında bilgi verilerek, milli markaların ülke ekonomisine katkısı anlatıldı. Etkinlik kapsamında çocuklar, AKINCI, TCG Anadolu, Gökbey, Hürkuş, Kirpi, Göktürk ve Togg gibi Türkiye’nin yerli ve milli projelerini resmetti. Çocukların çizimleri, yapay zeka destekli bir video ile canlandırılarak katılımcılara izletildi. Programda konuşan Anamur İlçe Müftüsü Mehmet Fidan, yerli ve milli bilincin küçük yaşlarda kazandırılmasının büyük önem taşıdığını vurguladı. Fidan, "Yerli Malı Haftası, çocuklarımıza kendi değerlerimizi tanıtmak ve yerli üretimin gücünü anlatmak açısından son derece anlamlıdır. Yerli ve milli aracımız Togg’u yakından inceleyen evlatlarımız, yarının mühendisleri, tasarımcıları ve üreticileri olacaktır. Kendi markalarına sahip çıkan bir nesil, ülkemizin geleceğini daha güçlü kılacaktır" dedi. 4-6 yaş Kur’an kurslarında çocuklara yalnızca dini eğitim verilmediğini ifade eden Fidan, aynı zamanda tutumlu olma, bilinçli tüketim, israftan kaçınma ve milli değerlere sahip çıkma bilincinin de kazandırıldığını belirtti. Fidan, "Yerli ve milli bilinç, güçlü bir gelecek demektir. Bu bilincin erken yaşta verilmesi, çocuklarımızın öz benliklerini koruyarak yetişmelerine katkı sağlar" diye konuştu.